Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 MART 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
DIZIYAZI
Türk azınlık, çatışan Arnavutlarla Sırplar arasında sıkışıp kalmış
Kosova kıskacmda Türlder
Osmanlının bugüne dek sılinmeyen izi daha
Belgrad'da başlıyor. Kentin en önemli ve en güzel
noktasmda, Sava ve Tuna'nın buluştuğu yerde bir
meydan. Adı: KateMegdan.Megdan'm, meydanol-
duğunu kavramak için fazla düşünmeye gerek yok.
Çünkü zaten Kale Megdan'a gelirken Terazi(ya)
Caddesi'nden geçtiniz. Salt yayalara aynlmış ba-
kımlı bir caddeye girdiğinizde ise sağınızda. solu-
nuzda bfirek ve gevrek satan bûfelerin önünden geç-
tiniz. Üç adımda bir karşınıza çıkan kitapçılardan
bir kitap, bir harita satın aldiğınızda size Sırpça bir
şeyler soruldu. Anlamadınız. Ama bir yandan da
plastik poşeti gösterdiklerinden, soruda geçen ke-
se sözcüğünûn Tûrkçe'deki kese olduğunu kolayca
çıkardınız. Anacaddeye açılan köşelerden birinde-
ki kahvenin Kiril alfabesi ile yazılmış adını zor be-
la söktûnüz: Kuşe Kafana, yani Köşe KahvehanesL
Kuşe Kafana'ya oturup, Belgrad'la ilgili yenı sa-
tın aldığınız kitabı kese'sinden çıkanp okumaya baş-
ladınız: tt
._350 yü siiren Osmanh egemenüği döne-
minde Sırplar daha çok Sava'nın doğu, Tiirkler ise
Tuna'nın güney kıyılanna yerteşmişler; Belgrad'ın
ticaret merkezi ise bugünkü Teraziya Caddesi'nin
bulunduğu-."
350 yıl. Dile kolay. 1999 da artık olmayan Os-
manlının 700. yılı kutlantyor ve Osmanlı, Belg-
rad'da tam 350 yıl, neredeyse kesintisiz hûküm sür-
müş. lzı elbette kolay kolay silinmez.
Belgrad'dan yola çıkıp Kosova'ya gıtmek ûzere
güneydoğu yönünde ilerlemeye basladığmızda ar-
tık "Osmanlı izTnden değıl, "Osmanlı damga-
sı"ndan söz etmeniz gerekecek. Koso\a sınınna
yaklasırken, daha Kraljevo kasabasındayken, bü-
rek'e. gevrek'e baklava. kebap, leblebi eklenecek;
sokaklarda bürektore, kebaptore, lebiebiya dükkân-
lan size göz kırpacak; adres sorduğunuz rastgele ki-
şilerden en kötü olasılıkla üçüncüsü çatır çatır bir
Türkçeyle yanıtlayacak, "AbesükseneTurkska ilen.
Ne kunuşursun öyle Englaziya, Fransiya, fan fin
fon?-" deyip sizi tatlı tatlı azarlayacak.
Raçka'dan geçerken de, elinizdeki turistik el ki-
tabınm sayfalannda bile artık 350 değil, 520 yıllık
bir Osmanlı varlığından söz edildiğini biraz da şa-
şarak fark edeceksiniz: "_.1389yıhnda KosovaMey-
dan Savaşf nda Strp ordusumı bozguna uğratarak
Kosova'yı ele geçiren 1. Murat döneminden hemen
sbnra Dnça Irmağı üstünde yapılan altı köprfiden
bugüne kalaıu."
Bugünkü Yugoslavya'da Türklerin hemen hepsi
Sırbıstan Cumhuriyeti'nde, Sırbistan'daki Türkle-
rin ise hemen hepsı Kosova'da yaşıyor.
Sırbistan hükümetince yayımlanan resmi istatis-
tiklere göre Kosova'da 11.263 Türk yaşıyor ve bu
rakamın doğru olmadığını Federal tstatistik Daire-
si de kabul ediyor.
Nedeni basit: Yugoslavya'da 1991 yılında yapı-
lan nüfus sayımını Arnavutlar boykot etti. Sırp Hü-
kümetinin sayılarla oynayacağını ve Kosova Arna-
vutlannı az göstereceğini savundular. O bölgede
yaşayan Türkler boykota katılmadılar ama aslında
nüfus sayımına da pek katılmadılar. Katılanlardan
bir bölumü ise kendıni Arnavut olarak yazdırdı.
Böylece, Kosova nüfusunun en az yüzde 80'ini
olusturan Arnavutlarla arayı bozmamaya çalıştılar.
Kosova Türklerinin sayısını tam olarak bilmek
bugün ıçin mümkün değil. Kimileri 40 bin. kimile-
n 20 bin Türkten söz ediyorlar. Arada endazeyi ka-
çınp 100 bin diyenler de var.
L
Kosova'nın
tek Türkçe
gazetesi:
Tan
Kosova'da bölgenin tek Türk gazetesi Tan. Latin alfabesi} le Türk-
çe olarak yayımlanan Tan, kâğıt kıtlığı yüzünden artık haftada bir
gün çıkıyor. Onda da resmi çizgi belirgin. Ama Belgrad'a bağım-
ü oldukça başka çare de yok gibi. Tan gazetesi y azıişleri sorumlu-
lanyla uzun bir sohbet yapnk. (Soldan sağa: Erol Ali. Selahattin
Bölükbaşı, Şerafettin Ömer, Enver Nabırdı, Reşit Hanadan). Soh-
bette, gazetenin sorunlarından çok, Kosova Türklerinin sorunla-
n üstünde duruldu. Tan'da çalışan Türk gazeteciler. Türkiye'nin
Priştine'de bir konsolosluk açmasını özellikle öneriyorlar. Aynca
bir Türkiye kültür merkezi kurulmasmı da istiyorlar ve ABD'nin
bile Priştine'de bir kültür merkezi bulunduğuna dikkat çekiyor-
lar. Türkiye'nin, Kosova Türklerine çifte vatandaşlık hakkı tanı-
ması; Türk okullanna öğretmen, kitapve araç-gereç yardımı yap-
ması da önde gelen istekler arasında.
Bu rakamlar önemli. Çünkü Yugoslavya'nın es-
ki (ve yeni) anayasasına göre Türkler ulusal azın-
lık sayılıyor ve ulusal azmlıklar nüfüslan oranmda
merkezi devletten parasal yardım alıyor; siyasal
temsıldeki ağırlıkları sayılanna göre belirleniyor,
eğitim. sağhk ve kültür hizmetlerine aynlacak öde-
nekler bu sayılara bakılarak saptanıyor.
Önümüzdeki yıl, AGİT yönetimmde (gözetimın-
de değil yönetimınde) bir nüfus sayımı yapılacak.
Bu sayımın asıl amacı, Arnavutlar ile Sırplar ara-
sında artık bir inatlasmaya dönüşmüş olan "Koso-
va'da kaç Arnavut var" sorusuna yanıt bulmak. A-
ma arada ister istemez, Türklerin, Çingenelerin, Ka-
radağlılann. Goranjilerin sayısı da çıkacak.
Ama böyle uluslararası düzeyde güvenceye alın-
mış bir nüfus sayvmında bile Kosova Türklerinin
gercek sayısı ortaya cıkmayabilir. Rambouillet'da
vanlan anlaşma uyannca Kosova'ya genış bir
özerklik tanmınca. bölgenin siyasal, yönetsel ve fî-
nansal bütün kilit noktalan doğal olarak Arnavut-
lann eline geçecek. Bu durumda pek çok Türk'ün,
nüfus sayımında kendini "Arnavut" olarak yazdı-
np, Arnavutlara tanınacağını sandığı ya da sezdıği
ayncalıklardan pay almaya çalısacağı ısrarla savu-
nuluyor. Üstelik Türklerin gerçek sayısmın bilinme-
si Kosova'da sanıldığından daha önemli. Çünkü
Sırplar ha bire Türklerin sayısını daha çok göstere-
rek. bölgede Amavut nüfusun "ezki ağırlığı" tezi-
ni çürütmeye çalışıyorlar; Arnavutlar ise Türkleri de
Arnavut göstermeyeçabalayarak, "Nüfusunun yüz-
de 99'u Arnavut olan Kosova'da—'1
diye baslayan
cümleler kurmak istiyorlar.
Türk olmak - Türk kalmak
Yanı çok basit bir nüfus sorununda dahi Koso-
va'da Türk olmak zor. Üstelik Kosova gibi bir böl-
gede "kinı Türk, kim Amavut: kim neden Türk, kim
neden Arnavut" sorulan da kolay yanıtlanamaz.
Yüzyıllardır (en azından 500 yıldır) bu iki Müslü-
man halk, birbırlerinden kız almışlar. kız vermişler;
anadili Türkçe (ya da Arnavutça), baba dili Arna-
vutça (ya da Türkçe) olan yüzlerce. binlerce Koso-
valı var. Kimi köyleTden "Türk köyii", "Anwvut
köyü" diye söz edilebiliyor da, kimi köyler söz ko-
nusu olduğunda soru "Müslüman köyü işte" diye
geçiştiriliyor. Yani Kosova'da Türk olmak kadar.
Türk kalmak da zor. Kosova'nın başkenti Prişti-
ne'de çok sayıda ve hepsi Osmanlı döneminden kal-
ma cami var: Türk mahallesi diye anılan bir semt
de var. Ama Kosova Türklen asıl Prizren ve çevre-
sinde yerleşikler. Özellikle Mamusa, silme sıvama
bir Türk köyü. Küçük ama olağanüstü sevımli Priz-
ren kentinde ise Sırp'ı da Arnavut'udaaynı zaman-
da Türkçe konuşuyor. Kentteki Doğruyol Derneği
(Tabii Çiller'in Doğruyol'u ile ad benzerJiği dışıo-
da ilgisi ve ilişkisi yok ve DYP'den çok daha eski:
1950'de kurulmuş.) Türk azınlığm bir kültür mer-
kezi. Tiyatro, folklor kollanyla, korosuyla, düzen-
lediği konferanslar ve çıkardığı yayınlarla çok da et-
kin. Tabii Belgrad hükümetinden parasal destek al-
dığı için bellı ölçülerde "resmi politikadan yana"
bir çızgi izliyor. Türk azınlıgın siyasal yaşamına
gelince durum iyiden iyiye berbat. Kendi aralann-
da pek çok siyasal gruba bölünmüşler. Kimileri için
siyasal plaııda yükselmenin yolu Belgrad'a bağlı-
lıktan geçtiği ıçin açık seçik Sırp yanlısı siyasal
gruplaşmalar da var ve bunlar, Arnavutlarca bir tür
"işbirlikçi"olarak görülüyor ve küçümseniyor.
Belgrad da kendisine sadık Türkleri öne çıkarma
politikası izlemekte. Nitekim RambouiIIet görüş-
meleri için Pans'e giden Sırbıstan delegeleri arasın-
da bin kadın iki de Türk vardı. Arnavutlara en uzak
duran Türkler bile, bu iki "Türk" için, hıç sakla-
maya gerek duymaksızın, "Türk olduklan doğru.
Ama Türkleri temsil filan etmedikleri de bir o ka-
dar doğru" diyorlar. Kosova'nın geleceği üstüne
görüstüğümüz Türklerin yönetici olanlan da, sokak-
taki Türkler de endişelerinı saklamıyorlar. Hatta
açıkça söylemeye çekinseler de, "Supyönetimi bi-
zim için daha iyi Arnavutlara karşı koz obun diye
btzj desteküyor. Oysa Arnavutlar yönetimi ele aun-
ca işi, bizi yok saymaya. Arna\ utlastırmaya. örneğin
Türk okullanaı kapatmaya, Türkçc'nin resmi dil-
lerden biri olarak tanınnu^ığııu reddetmeye kadar
vardirabili^er" diyorlar Haklılar mı? Doğrusu bu
nazik konuda Arnavutlar da çok dıkkatli konustuk-
lanndan kesın bir sonuç çıkarmak mümkün olma-
dı. Ama hemen bütün Türklerin, UÇK söz konusu
olduğunda, Arnavutlara ilişkin endişelerine rağ-
men, "TürkJer, Arnavutlar, hepimiz Müslümanız.
UÇK ounasaydı halimiz harapn" dediklerine sü-
rekli tanık olduk ve bu tuhaf çelişkiyi ne kendimiz
açıklayabildık, ne de bir Türk'ten doyurucu bir açık-
lama elde edebildik. Yani Sırp Ortodoksluğunun
bağnaz ve hoşgörüsüz çizgisi, Türklerin Müslüman
kimliklerini zora sokuyor ve o yüzden Kosova'da
Türklerin işi, Müslüman olarak da zor. Yani 520 yıl
önce özellikle lç Anadolu toprağından göç ettirilip
Kosova'ya yerleştirilmiş Türklerin bugünkü torun-
ları, Kosova toprağında etnik, kültürel ve dinsel
kimliklerini koruma savaşındalar ve ne bu gün için,
ne de yann için bu kolay olmayacak. Kosova Türk-
leri Sırp ve Arnavut kıskacı içinde biraz şaşkm.
epey çaresiz, ister istemez endişeli yaşamaktalar.
Bitti
Bir Arnavut aydınının gözüyle Kosova sorunu
Kosova'da Arnavutlann ruh halini anlamaya çalışmak gazeteciler için önemli. Bu
amaçla pek çok ArnaMitla. aydın.işçi. köylü, savaşçı. işsiz, kültürlü, kültürsüz,
eğitimli, eğitimsiz pek çok Araavutla söyleşiler yaptım, Kosova sorununa bakışlannı
açıklayacak sorular yönelttim. Içlerinden birini çok öğretici olduğu için yayımlamak
istiyorum. Vjosa Sadriu 26 yaşında genç bir Kosova Arnayutu. Babasının görevi
dolayısıyla fsviçre ve Almanya'da büyümüş. 1yi, hatta çok iyi bir
eğitim görmüş. Ama Batı AvTupa'da kalacagına Kosova'ya dönmüş ve Arnavutlann
Sırbistarfdan kopup, bağımsız Kosova Cumnuriyeti'ni kurma savaşında etkin görev
üsilenmiş. Halen nriştine'de tbrahim Rugova önçlerliğindeki LDK partisinin basın
merkezinde geceli gündüzlü çalışıyor. Aynca Priştine Cniversitesi nde ve
Amavutlara ait özeî eğitim kurumlannda Almanca öğretiyor. Ama temel uğraşı:
Bağımsız Kosova için çalışmak..
'Belgrad'a ödenecek vergimiz yok bizim...'- 1974'te Yugoslavj'a'da köklü bir anayasa deği-
ştkJigi yapıldı >e Kosına'va çok geniş bir özerklik
tanındı. Yugosla>ya de>1eti kurulah neredeyse otuz
vıl oluyordu ve böyle bir hak ancak o zaman tanın-
dı. Neden?
Vjosa Sadriu - Asknda Kosova. Sırbistan'dan
her zaman aynydı, her zaman sımrlar \'ardı...
- Hayır. Resmi sınır filan yoktu.
Vjosa Sadriu - Ama fıilen vardı. 1968'de ilk
önemli protesto gösterisi gerçekleşti Kosova'da;
Kosova'nın statüsü ile ilgili taleplerin yükseltildi-
ğibirgösteri...
- Yani Tito rejimine karşi—
Vjosa Sadriu-Evet,Tito' nunegemenliğine kar-
şı ve 19?4'te Kosov'a, Yugoslav Federal Cumhuri-
yeri içinde özerh'k elde etti. Geniş bir otonomiydi.
Adeta federe bir cumhuriyet gibi...
- Yani bir altm çağdan söz edüebilir mi?
Vjosa Sadriu-EveL
' Peki Kosova'ya, Tito zamanmda neden federe
devkt statüsü tanınmadı? Montenegro 700 bin ki-
şH1e bu stariiyü kazandı oysa.
Vjosa Sadriu - Çünkü 1912'de Amavutlara bü-
yük haksızlık yapıldı. Arna\attlar beş devlete par-
çalandılarya da dağjtıldjlar. Arnavutluk, Karadağ,
Kosova, Güney Sırbistan ve Makedonya. ArnaMit-
lar her zaman küçük görüldü. Uygarlıktan uzak,
okuması yazması olmayan, cahil bir halk olarak
aşagılandı ve devletler arasında paylaştınldı.
- Bu sonıyu Sırplara da sordum. Oniar bize Ka-
radağ ve Makedonya'nm daha önce, tarihte kendi
devletleri olduğunu, buna karşılık Kosova'da ba-
ğunsız bir devkün hiç olmadığını söy k-diler.
Vjosa Sadriu - Doğru değil ama bu. Hiç doğru
değıl. Bir Arnavutluk devleti vardı. Adı üstünde
Vjosa Sadriu, LDK Basın Merkezinde bir Arnavut arkadasıyla işbaşuıda—
Amavutluk.
- Yani bugünkü Araavuthık.
Vjosa Sadriu - O küçük Arnavutluk. Ama
1912'de büyük bir Arnavut devleti vardı bu bölge-
de.
- Belgrad'da konuştuğumuz Sırplar, Kosova Ar-
navutlannın tek kuruş vergi üdemedikierini Berisü-
rüyorlar.
\josa Sadriu - Bu devlete tek kurus vergi öde-
miyorum. Ama su ve elektrik için vergi ödüyorum.
Çünkü ödemezsem keserier ve onlara ihtiyacım
var. Buna karşılık televizyon için vergi vermiyo-
rum. Çünkû Sırp televizyonu beni ilgilendirmiyor.
Evet su ve elektrik dışında bu devlete vergi olarak
ödenecek tek kuruşum yok benim.
- Nedir bu? Bir boykot mu örneğin
Vjosa Sadriu - Evet. Boykot.
- Nasıi oluyor bu? Yani nasıl ödemeyebffiyorsu-
nuz?
Vjosa Sadriu - Bakm 1990'dan beri Kosova'da
hiç bir Arnavut vergi ödemiyor. Niye ödeyeceğiz
ki? Okullarımızı kapattılar. lrk ayrınımın ta ken-
di sı bu. Resmen kapattılar Arnavut okullannı. Ev-
lerde, bir çeşit özel okullar kurarak okuduk, oku-
yoruz, Ben size bir şey söyleyeyûn mi, kimse. hiç
bir güç Kosova Arnavutlannın hedeflerine varma-
sım önleyemevecek.
- Nedir buhedefler?
Vjosa Sadriu - Adım adım ulaşacağız. tlk adım
birmaksimum özerkliği Miloseviç'in kabul etme-
siydi. Zoru gördü ve kabul etti. Şimdi 1989"da işin-
den çıkanlan, Kosova'daki kilit görevlerden uzak-
laştınlan Arnavutlann yeniden haklannı elde etme-
leri. Örneğin benim babam Kosova Bankasf nda
üst düzey yöneticiydi. Sırplar onu işten attılar ve
yerine bir temizlikçi kadın getirdiler. Sadece Sırp
olduğu için getirildi oraya.
- Ama o zaman da bir sürii Sırp işsiz kalacak.
Tıpkı bugün ArnavulJann olduğu gibi Örneğin si-
zin babanızın yerineyönetici yapılan Sırp kadın gi-
bi-
Vjosa Sadriu - Olabilir. O kültürünün ve egiti-
minin gerektirdiği ise getirilecek. Yani ancak lâ-
yık olabileceği bir yere...
- Yeniden temi/Jikçiliğe mi yani?
Vjosa Sadriu - Beni iîgilendirmez. Layığı ney-,
se oraya...
- Peki yeniden büyük Arnavutluk devleti düşü-
nüze döneüm._
Vjosa Sadriu - Düş değil. hedef.
- Peki. Büyük Arnayutluk devletini hedeflemek
Arnavut nülBvetciagi değil mi? MUIiyetci misiıuz
saz?
Vjosa Sadriu - Asla. Ben o kadar ilkel miyirh?
Ama isterseniz bir özgürlük savaşçısı, bir yurtse-
ver diyebılirsiniz. Arnavutum ve bunun gereğini
yerine getiriyorum. Hepsi bu...
ĞÎDEĞÎŞEN
DUNYADAN
HÜSEYİN BAŞ
Liberalleşen Futbol ve
Açmazları
Ultraliberal pazar ekonomisinin dünyayı sa-
ran daha fazla kâr, kıyasıya rekabet ve tam ku-
ralsızlığının art arda patlak veren ekonomik ve
sosyal yıkımlarından, uzun bir süredir 'gösteri
endüstrisine' dönüşen futbolun da nasibini faz-
lasıyla aldığından kuşku yok.
Milyonlarca insanı sürükleyen futbol, günü-
müzde "alınıp satılan", büyük kârlar sağlanma-
sı yanında büyük tecimselrisklerde taşıyan bir
işkolu. Renk aşkı, dayanışma, çoktandır saha dı-
şı kalan değerler arasında. Asıl futbol, yeşil sa-
halarda değil, milyaharca doiann el değiştirdiği
finans dünyasında oynanmaktadır.
Ciddi Le Monde gazetesi, 'Bol para, futbolu
tehdit ediyor' başlığı ile birinci sayfasının man-
şetine taşıdığı geniş haberinde sözü edilen yıkı-
mı şöyle sergiliyor: "Dünyanın en popüler spo-
ru, finansal saımalın kısır döngüsündedir. Üc-
ret enflasyonu, sportifeşitliği ve ekonomik den-
gelerialtüst etmiştir. Avrupa kulüplehnin borsa-
ya girmesi ise borsa pazanndan aldıklan destek-
le uluslararası karşılaşmalarda boygösteren tu-
zu kuru kulüplerie, ulusal ligle yetinmek zorun-
da kalan 'yoksul kulüplerin' yeraldığı 'iki vites-
li' bir futbol yaratmıştır. Buna karşılık borsada
çöküş olasılığı kimizengin kulüplerin korkulu rü-
yasıdır. Bazı oyunculann ayda, kesintilerden
sonra net olarak aldıklan ücretlerin 60 milyar TL
dûzeyine ulaşması, sadece zengin kulüplerin
ayakta kalmasına olanak tanımaktadır.
Çok sayıda aklı başında yönetici geçenlerde
Cannes'da düzenlenen Avrupa futbol pazart
'Football Expo' fırsatıyla ulusal şampiyonalan
yok. olmanın eşiğine getiren ultraliberal gidişin
tehlikelerini yüksek sesle dile getirmişlerdir. Li-
moges Üniversitesi spor hukuku ve ekonomisi
araştırmacılanndan Jean-François Bourg'a
göre, bu durum -Fransa için- büyük oranda Av-
rupa pazannı vahşi rekabete açarak oyuncula-
nn yoksul kulüplerden zengin kulüplere trans-
ferine olanak tanıyan 'Bosman karan'ndan kay-
naklanmaktadır. Fransız SporBakanı Marie Ge-
orge Buffetise Fransız kulüplerinin borsaya gir-
me istemlerini reddederek futbolun bütünüyle
gösteri endüstrisine dönüşmesini engelleme-
nin savaşımını vermektedir. Bourg'a göre futbol
bugün, hiçbir zaman olmadığından daha fazla
zenginliğe sahiptir. Futbolun dünyadaki iş hac-
mi, 7 katrilyon TL gibi muazzam düzeylerdedir.
Bu, spor ekonomisinin tümünün yansına teka-
bül etmektedir. Bunca büyük paranın döndüğü
bir kesimde eşitliğin sağlanması olanaksızdır.
Profesyonel futbolda pazarekonomisinin çılgın
olduğu kadar vahşi kurallan işlemektedir. Daha-
sı, bu tehlikeligidişi durduracakyasaJarda mev- ..
cut değildir.
Fransız ulusal liginin genel müdürü Jacques
Thebaultya göre, Fransa'da profesyonel ta-
kımlann verdikleri ücretler toplamı, son sezon-
da %27 oranında artmıştır. Aynı durum Italya,
Ingiltere ve Ispanya için de geçeriidir. Son üç se-
zonda Fransız birinci liginin iş hacmi 1 milyar
frank artarak3.25 milyar franklık rekora ulaşmış-
tır. Bunun sorumlusu, en başta televizyon şir-
ketleridir. Bunlar bal kavanozuna üşûşen anlar
gibi, yeşil sahanın üzerine üşüşmüşler ve kulüp-
lere, yöneticilerin aklını başından alacak ölçüde
büyükparalarönermişlerdir. Fransa'da ligesağ-
lanan televizyon haklan 1996'daki 400 milyon
franktan bugün 800 milyon franga ulaşmıştır.
Televizyon gelirieri sadece iki sezonda bir katı
kadarartış kaydetmiştir. Bu konudaki enflasyo-
nun duracağıyla ilgili herhangi bir işaret de gö-
rünmemektedir. Bu arada finansal sarmal da
gereğiniyerine getirmektedir: İyi oyunculara salt
tuzu kuru büyük kulüpler el koyarken, iyi oyun-
culannı süreklizengin kulüplere kaptıranyoksul
kulüplerdaha da güçsüz duruma düşmektedir-
ler."
•••
Le Monde'un konuyla ilgili geniş haberinden
derlediklerimizi, yine aynı gazetenin 'Futbol oyun
dışında' adını taşıyan başyazısından özetlediği-
miz satırlarla bitirirken, bir süredir holdingleş-
menin yolunu arayan kulüplerimizin, liberalleş-
menin tehlikelerini göz ardı etmemeleri gerek-
mektedir. "Eskiden şu tür karşılaşmalar herke-
sin ağzını sulandırmaya yeterdi. Manchester
United-lnterMilan, Juventus Turin-Olympiakos,
Real Madrid-Dynamo Kiev, Atletico Madrid-AS
Ftoma. Bugün, Avrupa Kupası'nın çeyrek final-
leri, borsa şoku, pazar fethi, türev ürünler için
reklam biçimindedir. Az bir süre önce bu spo-
run önemligeliriergetirebilecek bir kaynak, par-
lakbiriş olduğunun farkına vanldı. Artık önem-
li olan salt maçlan kazanmak değil, kâr da elde
etmektir.
Eğer pazar, sporu böylesine ele geçirmişse,
o zaman oyun da önceliğini yitimniş demektir.
Geçen şubatta Milan'ı 1-0 yenerek ligin ön sı-
rasına oturan Lazio Roma 'nın hisseleri borsada
biranda %50.4 gibi inanılmaz bir artış sağlayın-
ca borsa yönetimi satışlan durdurmuştur. Böy-
lece finansal sonuç, sportifsonucu gölgelemiş-
tir. Bu, aynı zamanda, saltfinansendişesiyle ele
alınan futbolun nelerie karşılaşabilceğini de gös-
termektedir. Döngü, bütünüyle kısırdır. İyi
durumda olmak için kulüpler kazanmak zorun-
dadır. Kazanmak için ise ekonomik ortaklannın
sürekli desteğine gereksinimi vardır. Ne var ki,
pazar geniş değildir. Yüzlerce kulüp satılmaya
hazırdır. Ama, ne yazık ki, hepsi 'kârlı birer iş'
sayılmamaktadır. Oysa, ultraliberalsistemin sert
kurallan zayıfa hayat hakkı tanımamaktadır. Ay-
nca football-business 'in genç yapısını borsada
olası bir çöküş de tehdit etmektedir. Juventus
gibibir kulübün borsaya girmeyi reddetmesinin
nedeni budur. Avrupa futbolu, inanılmaz vergi
avantajlan, muazzam yatınmları, şaşırtıcı ücret-
leriyle gelirinin üstünde bir yaşam sürdürmek-
tedir. Fransa birkaç yıl önce kulüplerin finansal
sağlığını denetleyen birkurulu devreye sokmayı
başarmıştır. Ama ne yazık ki bu, diğer ülkelerce '
izlenmiş değildir. Şu anda futboldünyası bu yeni J
bolluktan azami ölçüde yararianmanın peşin- .
dedir. Belgisi, 'her zaman daha fazlası'd/r. Da- J
ha fazla maç, daha fazla seyirci, daha fazla hak,
daha fazla milyon."