22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 MART 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DIZIYAZI Türk azınlık, çatışan Arnavutlarla Sırplar arasında sıkışıp kalmış Kosova kıskacmda Türlder Osmanlının bugüne dek sılinmeyen izi daha Belgrad'da başlıyor. Kentin en önemli ve en güzel noktasmda, Sava ve Tuna'nın buluştuğu yerde bir meydan. Adı: KateMegdan.Megdan'm, meydanol- duğunu kavramak için fazla düşünmeye gerek yok. Çünkü zaten Kale Megdan'a gelirken Terazi(ya) Caddesi'nden geçtiniz. Salt yayalara aynlmış ba- kımlı bir caddeye girdiğinizde ise sağınızda. solu- nuzda bfirek ve gevrek satan bûfelerin önünden geç- tiniz. Üç adımda bir karşınıza çıkan kitapçılardan bir kitap, bir harita satın aldiğınızda size Sırpça bir şeyler soruldu. Anlamadınız. Ama bir yandan da plastik poşeti gösterdiklerinden, soruda geçen ke- se sözcüğünûn Tûrkçe'deki kese olduğunu kolayca çıkardınız. Anacaddeye açılan köşelerden birinde- ki kahvenin Kiril alfabesi ile yazılmış adını zor be- la söktûnüz: Kuşe Kafana, yani Köşe KahvehanesL Kuşe Kafana'ya oturup, Belgrad'la ilgili yenı sa- tın aldığınız kitabı kese'sinden çıkanp okumaya baş- ladınız: tt ._350 yü siiren Osmanh egemenüği döne- minde Sırplar daha çok Sava'nın doğu, Tiirkler ise Tuna'nın güney kıyılanna yerteşmişler; Belgrad'ın ticaret merkezi ise bugünkü Teraziya Caddesi'nin bulunduğu-." 350 yıl. Dile kolay. 1999 da artık olmayan Os- manlının 700. yılı kutlantyor ve Osmanlı, Belg- rad'da tam 350 yıl, neredeyse kesintisiz hûküm sür- müş. lzı elbette kolay kolay silinmez. Belgrad'dan yola çıkıp Kosova'ya gıtmek ûzere güneydoğu yönünde ilerlemeye basladığmızda ar- tık "Osmanlı izTnden değıl, "Osmanlı damga- sı"ndan söz etmeniz gerekecek. Koso\a sınınna yaklasırken, daha Kraljevo kasabasındayken, bü- rek'e. gevrek'e baklava. kebap, leblebi eklenecek; sokaklarda bürektore, kebaptore, lebiebiya dükkân- lan size göz kırpacak; adres sorduğunuz rastgele ki- şilerden en kötü olasılıkla üçüncüsü çatır çatır bir Türkçeyle yanıtlayacak, "AbesükseneTurkska ilen. Ne kunuşursun öyle Englaziya, Fransiya, fan fin fon?-" deyip sizi tatlı tatlı azarlayacak. Raçka'dan geçerken de, elinizdeki turistik el ki- tabınm sayfalannda bile artık 350 değil, 520 yıllık bir Osmanlı varlığından söz edildiğini biraz da şa- şarak fark edeceksiniz: "_.1389yıhnda KosovaMey- dan Savaşf nda Strp ordusumı bozguna uğratarak Kosova'yı ele geçiren 1. Murat döneminden hemen sbnra Dnça Irmağı üstünde yapılan altı köprfiden bugüne kalaıu." Bugünkü Yugoslavya'da Türklerin hemen hepsi Sırbıstan Cumhuriyeti'nde, Sırbistan'daki Türkle- rin ise hemen hepsı Kosova'da yaşıyor. Sırbistan hükümetince yayımlanan resmi istatis- tiklere göre Kosova'da 11.263 Türk yaşıyor ve bu rakamın doğru olmadığını Federal tstatistik Daire- si de kabul ediyor. Nedeni basit: Yugoslavya'da 1991 yılında yapı- lan nüfus sayımını Arnavutlar boykot etti. Sırp Hü- kümetinin sayılarla oynayacağını ve Kosova Arna- vutlannı az göstereceğini savundular. O bölgede yaşayan Türkler boykota katılmadılar ama aslında nüfus sayımına da pek katılmadılar. Katılanlardan bir bölumü ise kendıni Arnavut olarak yazdırdı. Böylece, Kosova nüfusunun en az yüzde 80'ini olusturan Arnavutlarla arayı bozmamaya çalıştılar. Kosova Türklerinin sayısını tam olarak bilmek bugün ıçin mümkün değil. Kimileri 40 bin. kimile- n 20 bin Türkten söz ediyorlar. Arada endazeyi ka- çınp 100 bin diyenler de var. L Kosova'nın tek Türkçe gazetesi: Tan Kosova'da bölgenin tek Türk gazetesi Tan. Latin alfabesi} le Türk- çe olarak yayımlanan Tan, kâğıt kıtlığı yüzünden artık haftada bir gün çıkıyor. Onda da resmi çizgi belirgin. Ama Belgrad'a bağım- ü oldukça başka çare de yok gibi. Tan gazetesi y azıişleri sorumlu- lanyla uzun bir sohbet yapnk. (Soldan sağa: Erol Ali. Selahattin Bölükbaşı, Şerafettin Ömer, Enver Nabırdı, Reşit Hanadan). Soh- bette, gazetenin sorunlarından çok, Kosova Türklerinin sorunla- n üstünde duruldu. Tan'da çalışan Türk gazeteciler. Türkiye'nin Priştine'de bir konsolosluk açmasını özellikle öneriyorlar. Aynca bir Türkiye kültür merkezi kurulmasmı da istiyorlar ve ABD'nin bile Priştine'de bir kültür merkezi bulunduğuna dikkat çekiyor- lar. Türkiye'nin, Kosova Türklerine çifte vatandaşlık hakkı tanı- ması; Türk okullanna öğretmen, kitapve araç-gereç yardımı yap- ması da önde gelen istekler arasında. Bu rakamlar önemli. Çünkü Yugoslavya'nın es- ki (ve yeni) anayasasına göre Türkler ulusal azın- lık sayılıyor ve ulusal azmlıklar nüfüslan oranmda merkezi devletten parasal yardım alıyor; siyasal temsıldeki ağırlıkları sayılanna göre belirleniyor, eğitim. sağhk ve kültür hizmetlerine aynlacak öde- nekler bu sayılara bakılarak saptanıyor. Önümüzdeki yıl, AGİT yönetimmde (gözetimın- de değil yönetimınde) bir nüfus sayımı yapılacak. Bu sayımın asıl amacı, Arnavutlar ile Sırplar ara- sında artık bir inatlasmaya dönüşmüş olan "Koso- va'da kaç Arnavut var" sorusuna yanıt bulmak. A- ma arada ister istemez, Türklerin, Çingenelerin, Ka- radağlılann. Goranjilerin sayısı da çıkacak. Ama böyle uluslararası düzeyde güvenceye alın- mış bir nüfus sayvmında bile Kosova Türklerinin gercek sayısı ortaya cıkmayabilir. Rambouillet'da vanlan anlaşma uyannca Kosova'ya genış bir özerklik tanmınca. bölgenin siyasal, yönetsel ve fî- nansal bütün kilit noktalan doğal olarak Arnavut- lann eline geçecek. Bu durumda pek çok Türk'ün, nüfus sayımında kendini "Arnavut" olarak yazdı- np, Arnavutlara tanınacağını sandığı ya da sezdıği ayncalıklardan pay almaya çalısacağı ısrarla savu- nuluyor. Üstelik Türklerin gerçek sayısmın bilinme- si Kosova'da sanıldığından daha önemli. Çünkü Sırplar ha bire Türklerin sayısını daha çok göstere- rek. bölgede Amavut nüfusun "ezki ağırlığı" tezi- ni çürütmeye çalışıyorlar; Arnavutlar ise Türkleri de Arnavut göstermeyeçabalayarak, "Nüfusunun yüz- de 99'u Arnavut olan Kosova'da—'1 diye baslayan cümleler kurmak istiyorlar. Türk olmak - Türk kalmak Yanı çok basit bir nüfus sorununda dahi Koso- va'da Türk olmak zor. Üstelik Kosova gibi bir böl- gede "kinı Türk, kim Amavut: kim neden Türk, kim neden Arnavut" sorulan da kolay yanıtlanamaz. Yüzyıllardır (en azından 500 yıldır) bu iki Müslü- man halk, birbırlerinden kız almışlar. kız vermişler; anadili Türkçe (ya da Arnavutça), baba dili Arna- vutça (ya da Türkçe) olan yüzlerce. binlerce Koso- valı var. Kimi köyleTden "Türk köyii", "Anwvut köyü" diye söz edilebiliyor da, kimi köyler söz ko- nusu olduğunda soru "Müslüman köyü işte" diye geçiştiriliyor. Yani Kosova'da Türk olmak kadar. Türk kalmak da zor. Kosova'nın başkenti Prişti- ne'de çok sayıda ve hepsi Osmanlı döneminden kal- ma cami var: Türk mahallesi diye anılan bir semt de var. Ama Kosova Türklen asıl Prizren ve çevre- sinde yerleşikler. Özellikle Mamusa, silme sıvama bir Türk köyü. Küçük ama olağanüstü sevımli Priz- ren kentinde ise Sırp'ı da Arnavut'udaaynı zaman- da Türkçe konuşuyor. Kentteki Doğruyol Derneği (Tabii Çiller'in Doğruyol'u ile ad benzerJiği dışıo- da ilgisi ve ilişkisi yok ve DYP'den çok daha eski: 1950'de kurulmuş.) Türk azınlığm bir kültür mer- kezi. Tiyatro, folklor kollanyla, korosuyla, düzen- lediği konferanslar ve çıkardığı yayınlarla çok da et- kin. Tabii Belgrad hükümetinden parasal destek al- dığı için bellı ölçülerde "resmi politikadan yana" bir çızgi izliyor. Türk azınlıgın siyasal yaşamına gelince durum iyiden iyiye berbat. Kendi aralann- da pek çok siyasal gruba bölünmüşler. Kimileri için siyasal plaııda yükselmenin yolu Belgrad'a bağlı- lıktan geçtiği ıçin açık seçik Sırp yanlısı siyasal gruplaşmalar da var ve bunlar, Arnavutlarca bir tür "işbirlikçi"olarak görülüyor ve küçümseniyor. Belgrad da kendisine sadık Türkleri öne çıkarma politikası izlemekte. Nitekim RambouiIIet görüş- meleri için Pans'e giden Sırbıstan delegeleri arasın- da bin kadın iki de Türk vardı. Arnavutlara en uzak duran Türkler bile, bu iki "Türk" için, hıç sakla- maya gerek duymaksızın, "Türk olduklan doğru. Ama Türkleri temsil filan etmedikleri de bir o ka- dar doğru" diyorlar. Kosova'nın geleceği üstüne görüstüğümüz Türklerin yönetici olanlan da, sokak- taki Türkler de endişelerinı saklamıyorlar. Hatta açıkça söylemeye çekinseler de, "Supyönetimi bi- zim için daha iyi Arnavutlara karşı koz obun diye btzj desteküyor. Oysa Arnavutlar yönetimi ele aun- ca işi, bizi yok saymaya. Arna\ utlastırmaya. örneğin Türk okullanaı kapatmaya, Türkçc'nin resmi dil- lerden biri olarak tanınnu^ığııu reddetmeye kadar vardirabili^er" diyorlar Haklılar mı? Doğrusu bu nazik konuda Arnavutlar da çok dıkkatli konustuk- lanndan kesın bir sonuç çıkarmak mümkün olma- dı. Ama hemen bütün Türklerin, UÇK söz konusu olduğunda, Arnavutlara ilişkin endişelerine rağ- men, "TürkJer, Arnavutlar, hepimiz Müslümanız. UÇK ounasaydı halimiz harapn" dediklerine sü- rekli tanık olduk ve bu tuhaf çelişkiyi ne kendimiz açıklayabildık, ne de bir Türk'ten doyurucu bir açık- lama elde edebildik. Yani Sırp Ortodoksluğunun bağnaz ve hoşgörüsüz çizgisi, Türklerin Müslüman kimliklerini zora sokuyor ve o yüzden Kosova'da Türklerin işi, Müslüman olarak da zor. Yani 520 yıl önce özellikle lç Anadolu toprağından göç ettirilip Kosova'ya yerleştirilmiş Türklerin bugünkü torun- ları, Kosova toprağında etnik, kültürel ve dinsel kimliklerini koruma savaşındalar ve ne bu gün için, ne de yann için bu kolay olmayacak. Kosova Türk- leri Sırp ve Arnavut kıskacı içinde biraz şaşkm. epey çaresiz, ister istemez endişeli yaşamaktalar. Bitti Bir Arnavut aydınının gözüyle Kosova sorunu Kosova'da Arnavutlann ruh halini anlamaya çalışmak gazeteciler için önemli. Bu amaçla pek çok ArnaMitla. aydın.işçi. köylü, savaşçı. işsiz, kültürlü, kültürsüz, eğitimli, eğitimsiz pek çok Araavutla söyleşiler yaptım, Kosova sorununa bakışlannı açıklayacak sorular yönelttim. Içlerinden birini çok öğretici olduğu için yayımlamak istiyorum. Vjosa Sadriu 26 yaşında genç bir Kosova Arnayutu. Babasının görevi dolayısıyla fsviçre ve Almanya'da büyümüş. 1yi, hatta çok iyi bir eğitim görmüş. Ama Batı AvTupa'da kalacagına Kosova'ya dönmüş ve Arnavutlann Sırbistarfdan kopup, bağımsız Kosova Cumnuriyeti'ni kurma savaşında etkin görev üsilenmiş. Halen nriştine'de tbrahim Rugova önçlerliğindeki LDK partisinin basın merkezinde geceli gündüzlü çalışıyor. Aynca Priştine Cniversitesi nde ve Amavutlara ait özeî eğitim kurumlannda Almanca öğretiyor. Ama temel uğraşı: Bağımsız Kosova için çalışmak.. 'Belgrad'a ödenecek vergimiz yok bizim...'- 1974'te Yugoslavj'a'da köklü bir anayasa deği- ştkJigi yapıldı >e Kosına'va çok geniş bir özerklik tanındı. Yugosla>ya de>1eti kurulah neredeyse otuz vıl oluyordu ve böyle bir hak ancak o zaman tanın- dı. Neden? Vjosa Sadriu - Asknda Kosova. Sırbistan'dan her zaman aynydı, her zaman sımrlar \'ardı... - Hayır. Resmi sınır filan yoktu. Vjosa Sadriu - Ama fıilen vardı. 1968'de ilk önemli protesto gösterisi gerçekleşti Kosova'da; Kosova'nın statüsü ile ilgili taleplerin yükseltildi- ğibirgösteri... - Yani Tito rejimine karşi— Vjosa Sadriu-Evet,Tito' nunegemenliğine kar- şı ve 19?4'te Kosov'a, Yugoslav Federal Cumhuri- yeri içinde özerh'k elde etti. Geniş bir otonomiydi. Adeta federe bir cumhuriyet gibi... - Yani bir altm çağdan söz edüebilir mi? Vjosa Sadriu-EveL ' Peki Kosova'ya, Tito zamanmda neden federe devkt statüsü tanınmadı? Montenegro 700 bin ki- şH1e bu stariiyü kazandı oysa. Vjosa Sadriu - Çünkü 1912'de Amavutlara bü- yük haksızlık yapıldı. Arna\attlar beş devlete par- çalandılarya da dağjtıldjlar. Arnavutluk, Karadağ, Kosova, Güney Sırbistan ve Makedonya. ArnaMit- lar her zaman küçük görüldü. Uygarlıktan uzak, okuması yazması olmayan, cahil bir halk olarak aşagılandı ve devletler arasında paylaştınldı. - Bu sonıyu Sırplara da sordum. Oniar bize Ka- radağ ve Makedonya'nm daha önce, tarihte kendi devletleri olduğunu, buna karşılık Kosova'da ba- ğunsız bir devkün hiç olmadığını söy k-diler. Vjosa Sadriu - Doğru değil ama bu. Hiç doğru değıl. Bir Arnavutluk devleti vardı. Adı üstünde Vjosa Sadriu, LDK Basın Merkezinde bir Arnavut arkadasıyla işbaşuıda— Amavutluk. - Yani bugünkü Araavuthık. Vjosa Sadriu - O küçük Arnavutluk. Ama 1912'de büyük bir Arnavut devleti vardı bu bölge- de. - Belgrad'da konuştuğumuz Sırplar, Kosova Ar- navutlannın tek kuruş vergi üdemedikierini Berisü- rüyorlar. \josa Sadriu - Bu devlete tek kurus vergi öde- miyorum. Ama su ve elektrik için vergi ödüyorum. Çünkü ödemezsem keserier ve onlara ihtiyacım var. Buna karşılık televizyon için vergi vermiyo- rum. Çünkû Sırp televizyonu beni ilgilendirmiyor. Evet su ve elektrik dışında bu devlete vergi olarak ödenecek tek kuruşum yok benim. - Nedir bu? Bir boykot mu örneğin Vjosa Sadriu - Evet. Boykot. - Nasıi oluyor bu? Yani nasıl ödemeyebffiyorsu- nuz? Vjosa Sadriu - Bakm 1990'dan beri Kosova'da hiç bir Arnavut vergi ödemiyor. Niye ödeyeceğiz ki? Okullarımızı kapattılar. lrk ayrınımın ta ken- di sı bu. Resmen kapattılar Arnavut okullannı. Ev- lerde, bir çeşit özel okullar kurarak okuduk, oku- yoruz, Ben size bir şey söyleyeyûn mi, kimse. hiç bir güç Kosova Arnavutlannın hedeflerine varma- sım önleyemevecek. - Nedir buhedefler? Vjosa Sadriu - Adım adım ulaşacağız. tlk adım birmaksimum özerkliği Miloseviç'in kabul etme- siydi. Zoru gördü ve kabul etti. Şimdi 1989"da işin- den çıkanlan, Kosova'daki kilit görevlerden uzak- laştınlan Arnavutlann yeniden haklannı elde etme- leri. Örneğin benim babam Kosova Bankasf nda üst düzey yöneticiydi. Sırplar onu işten attılar ve yerine bir temizlikçi kadın getirdiler. Sadece Sırp olduğu için getirildi oraya. - Ama o zaman da bir sürii Sırp işsiz kalacak. Tıpkı bugün ArnavulJann olduğu gibi Örneğin si- zin babanızın yerineyönetici yapılan Sırp kadın gi- bi- Vjosa Sadriu - Olabilir. O kültürünün ve egiti- minin gerektirdiği ise getirilecek. Yani ancak lâ- yık olabileceği bir yere... - Yeniden temi/Jikçiliğe mi yani? Vjosa Sadriu - Beni iîgilendirmez. Layığı ney-, se oraya... - Peki yeniden büyük Arnavutluk devleti düşü- nüze döneüm._ Vjosa Sadriu - Düş değil. hedef. - Peki. Büyük Arnayutluk devletini hedeflemek Arnavut nülBvetciagi değil mi? MUIiyetci misiıuz saz? Vjosa Sadriu - Asla. Ben o kadar ilkel miyirh? Ama isterseniz bir özgürlük savaşçısı, bir yurtse- ver diyebılirsiniz. Arnavutum ve bunun gereğini yerine getiriyorum. Hepsi bu... ĞÎDEĞÎŞEN DUNYADAN HÜSEYİN BAŞ Liberalleşen Futbol ve Açmazları Ultraliberal pazar ekonomisinin dünyayı sa- ran daha fazla kâr, kıyasıya rekabet ve tam ku- ralsızlığının art arda patlak veren ekonomik ve sosyal yıkımlarından, uzun bir süredir 'gösteri endüstrisine' dönüşen futbolun da nasibini faz- lasıyla aldığından kuşku yok. Milyonlarca insanı sürükleyen futbol, günü- müzde "alınıp satılan", büyük kârlar sağlanma- sı yanında büyük tecimselrisklerde taşıyan bir işkolu. Renk aşkı, dayanışma, çoktandır saha dı- şı kalan değerler arasında. Asıl futbol, yeşil sa- halarda değil, milyaharca doiann el değiştirdiği finans dünyasında oynanmaktadır. Ciddi Le Monde gazetesi, 'Bol para, futbolu tehdit ediyor' başlığı ile birinci sayfasının man- şetine taşıdığı geniş haberinde sözü edilen yıkı- mı şöyle sergiliyor: "Dünyanın en popüler spo- ru, finansal saımalın kısır döngüsündedir. Üc- ret enflasyonu, sportifeşitliği ve ekonomik den- gelerialtüst etmiştir. Avrupa kulüplehnin borsa- ya girmesi ise borsa pazanndan aldıklan destek- le uluslararası karşılaşmalarda boygösteren tu- zu kuru kulüplerie, ulusal ligle yetinmek zorun- da kalan 'yoksul kulüplerin' yeraldığı 'iki vites- li' bir futbol yaratmıştır. Buna karşılık borsada çöküş olasılığı kimizengin kulüplerin korkulu rü- yasıdır. Bazı oyunculann ayda, kesintilerden sonra net olarak aldıklan ücretlerin 60 milyar TL dûzeyine ulaşması, sadece zengin kulüplerin ayakta kalmasına olanak tanımaktadır. Çok sayıda aklı başında yönetici geçenlerde Cannes'da düzenlenen Avrupa futbol pazart 'Football Expo' fırsatıyla ulusal şampiyonalan yok. olmanın eşiğine getiren ultraliberal gidişin tehlikelerini yüksek sesle dile getirmişlerdir. Li- moges Üniversitesi spor hukuku ve ekonomisi araştırmacılanndan Jean-François Bourg'a göre, bu durum -Fransa için- büyük oranda Av- rupa pazannı vahşi rekabete açarak oyuncula- nn yoksul kulüplerden zengin kulüplere trans- ferine olanak tanıyan 'Bosman karan'ndan kay- naklanmaktadır. Fransız SporBakanı Marie Ge- orge Buffetise Fransız kulüplerinin borsaya gir- me istemlerini reddederek futbolun bütünüyle gösteri endüstrisine dönüşmesini engelleme- nin savaşımını vermektedir. Bourg'a göre futbol bugün, hiçbir zaman olmadığından daha fazla zenginliğe sahiptir. Futbolun dünyadaki iş hac- mi, 7 katrilyon TL gibi muazzam düzeylerdedir. Bu, spor ekonomisinin tümünün yansına teka- bül etmektedir. Bunca büyük paranın döndüğü bir kesimde eşitliğin sağlanması olanaksızdır. Profesyonel futbolda pazarekonomisinin çılgın olduğu kadar vahşi kurallan işlemektedir. Daha- sı, bu tehlikeligidişi durduracakyasaJarda mev- .. cut değildir. Fransız ulusal liginin genel müdürü Jacques Thebaultya göre, Fransa'da profesyonel ta- kımlann verdikleri ücretler toplamı, son sezon- da %27 oranında artmıştır. Aynı durum Italya, Ingiltere ve Ispanya için de geçeriidir. Son üç se- zonda Fransız birinci liginin iş hacmi 1 milyar frank artarak3.25 milyar franklık rekora ulaşmış- tır. Bunun sorumlusu, en başta televizyon şir- ketleridir. Bunlar bal kavanozuna üşûşen anlar gibi, yeşil sahanın üzerine üşüşmüşler ve kulüp- lere, yöneticilerin aklını başından alacak ölçüde büyükparalarönermişlerdir. Fransa'da ligesağ- lanan televizyon haklan 1996'daki 400 milyon franktan bugün 800 milyon franga ulaşmıştır. Televizyon gelirieri sadece iki sezonda bir katı kadarartış kaydetmiştir. Bu konudaki enflasyo- nun duracağıyla ilgili herhangi bir işaret de gö- rünmemektedir. Bu arada finansal sarmal da gereğiniyerine getirmektedir: İyi oyunculara salt tuzu kuru büyük kulüpler el koyarken, iyi oyun- culannı süreklizengin kulüplere kaptıranyoksul kulüplerdaha da güçsüz duruma düşmektedir- ler." ••• Le Monde'un konuyla ilgili geniş haberinden derlediklerimizi, yine aynı gazetenin 'Futbol oyun dışında' adını taşıyan başyazısından özetlediği- miz satırlarla bitirirken, bir süredir holdingleş- menin yolunu arayan kulüplerimizin, liberalleş- menin tehlikelerini göz ardı etmemeleri gerek- mektedir. "Eskiden şu tür karşılaşmalar herke- sin ağzını sulandırmaya yeterdi. Manchester United-lnterMilan, Juventus Turin-Olympiakos, Real Madrid-Dynamo Kiev, Atletico Madrid-AS Ftoma. Bugün, Avrupa Kupası'nın çeyrek final- leri, borsa şoku, pazar fethi, türev ürünler için reklam biçimindedir. Az bir süre önce bu spo- run önemligeliriergetirebilecek bir kaynak, par- lakbiriş olduğunun farkına vanldı. Artık önem- li olan salt maçlan kazanmak değil, kâr da elde etmektir. Eğer pazar, sporu böylesine ele geçirmişse, o zaman oyun da önceliğini yitimniş demektir. Geçen şubatta Milan'ı 1-0 yenerek ligin ön sı- rasına oturan Lazio Roma 'nın hisseleri borsada biranda %50.4 gibi inanılmaz bir artış sağlayın- ca borsa yönetimi satışlan durdurmuştur. Böy- lece finansal sonuç, sportifsonucu gölgelemiş- tir. Bu, aynı zamanda, saltfinansendişesiyle ele alınan futbolun nelerie karşılaşabilceğini de gös- termektedir. Döngü, bütünüyle kısırdır. İyi durumda olmak için kulüpler kazanmak zorun- dadır. Kazanmak için ise ekonomik ortaklannın sürekli desteğine gereksinimi vardır. Ne var ki, pazar geniş değildir. Yüzlerce kulüp satılmaya hazırdır. Ama, ne yazık ki, hepsi 'kârlı birer iş' sayılmamaktadır. Oysa, ultraliberalsistemin sert kurallan zayıfa hayat hakkı tanımamaktadır. Ay- nca football-business 'in genç yapısını borsada olası bir çöküş de tehdit etmektedir. Juventus gibibir kulübün borsaya girmeyi reddetmesinin nedeni budur. Avrupa futbolu, inanılmaz vergi avantajlan, muazzam yatınmları, şaşırtıcı ücret- leriyle gelirinin üstünde bir yaşam sürdürmek- tedir. Fransa birkaç yıl önce kulüplerin finansal sağlığını denetleyen birkurulu devreye sokmayı başarmıştır. Ama ne yazık ki bu, diğer ülkelerce ' izlenmiş değildir. Şu anda futboldünyası bu yeni J bolluktan azami ölçüde yararianmanın peşin- . dedir. Belgisi, 'her zaman daha fazlası'd/r. Da- J ha fazla maç, daha fazla seyirci, daha fazla hak, daha fazla milyon."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle