Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1<<4MAFM999PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Ormana
bakarken
Orman Bakanlığı,
Adana'da büyük bir
toplantı düzenliyor.
Tüm üst ve orta düzey
yöneticiler Adana'da
toplanıyor.
Makam otomobilleri,
devletin olanaklan
seferber oluyor.
Orman Bakanı Arif
Sezer'in
başkanlığındaki
toplantı dan
ormanlarla ilgili
herhangi bir karar
alınması, yeni bir
politika üretilmesi
bekJenmiyor. Çiçeği
burnundaki Orman
Bakanı Arif Sezer'in
bürokratlarıyla
tanışacağı sanılıyor.
Bu toplantı ile Orman
Bakanı Arif
Sezer'in, seçim
bölgesi ve
memleketi
Adana'da
devletin olanaklanyla
hem kendisi hem de
partisi DSP adına
gövde gösterisi
yapacağı söyleniyor.
Arif Sezer'in başanlı
olması halinde
arkasındaki Moon
bağlantılı ve
Fethullahçı destekli
adayı da
parlamentoya
taşıyacağı biliniyor.
Şu dünyanın haline
bakın:
Ağaçlara bakmaktan
ormanı göremiyoriar;
ormana bakanlar
ağaçlan götürüyorlar!
Tet: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Bektroffik posta: som@posta.cumhuriyetram.tr
ABD, Kanada'yı
solculukla suçlamış...
"Bizim döneklerden birkaçını
'Amerikan vardımı' olarak
Kanada'va aönderelim!"
P
olitikacılar dört yıl aradan sonra aynı vaat-
lerle çıktıkları seçim meydanında konuşur
da, biz beş yıl önce yazdığımız bir fıkrayı
yeniden kaleme alamaz mıyız! Efendim fık-
ra bu ya, karşılıklı ticari işbirliği için bir araya gelen
iki ülkenin yöneticileri, anlaşmayı imzaladıktan son-
ra şerefe kadeh kaldırmak üzere yanlarına işadam-
larını da alarak tarihi kraliyet sarayına geçmişler.
Sarayın en görkemli salonunda muhteşem bir sof-
ra hazırlanmış. Antika değeri olan tabakların yanı-
na altın çatal-bıçaklar dizilmiş. Sofrada birtek kuş-
sütü eksikmiş. Evsahibi ülkenin başbakanı yemek
sırasında bir de ne görsün başyardımcısı altın ka-
şıklardan birini cebine indirmiyor mu?
Başbakan, gördüğü sahne karşısında ıçinden "ya-
zıklar olsun" demiş ama gözü altın kaşıklardan bi-
rine takılmış. Bir kaşık da kendisi aşırmak istemiş.
Kimsenin kendısiyle ilgilenmediği bir anda kaşıgı
alıp cebine doğru götürmeye çalışırken kristal ka-
Çınnnn!dehlerden birine çarpmasın mı!
Salon "çınnn" sesiyle inlerken başbakan elinde ka-
şıkla öylece kalakalmış.
Herkes susmuş, konuşma yapacak diye başba-
kana dönmüş.
Hemen toparlamış kendini başbakan, ayağa kalk-
mış ve elinde kaşık olduğu halde anlaşmanın anlam
ve önemini belirten bir konuşma yapmış. Elindeki
kaşığı yerine koyup oturmuş.
Konuk başbakan da konuştuktan sonra yemek de-
vam ederken başbakanın gözü yine altın kaşığa ta-
kılmış. Çevreyi kollamış ve fırsatı yakaladığı an kim-
seye hissettirmeden elini kaşığa doğru uzatmış. Tam
cebine götürürken kaşık yine kristal bardaklanndan
birine çarpmış ve salon "çınnn" diye inlemiş... Ma-
sadaki herkes konuşmasını yarıda kesmiş, salon
derin birsessizliğegömülmüş, bütün gözleryeni bir
konuşma yapacağı sanılan başbakana çevrilmiş.
Az önce konuşan başbakanın söyleyecek bir sözü
yokmuş ve fakat elinde altın kaşık olduğu halde ça-
resiz ayağa kalkmış.
Deneyimli bir politikacı olan başbakan kısa süre-
de kendini toparlamış ve konuşmaya başlamış:
"Değerli ekselans, muhterem konuklar! Imzaladı-
ğımız işbirliği anlaşmasının verdiği heyecanla sizle-
re bir kez daha seslenme gereği duydum. Ülkeleri-
miz arasındaki ticari işbirliğinin getireceği parlak
günleri şimdiden görüyorgibiyim. Bizlersadece pc-
litikada değil ticarette de neye elimizi atsak başan-
lı oluruz. Aynen bir sihirbaz gibı. Bakın, elimdeki
gördüğünüz şu kaşığı cebime koyuyorum."
AJtın kaşığı cebine koyduktan sonra:
"Şimdi aynı kaşığı başyardımcımın cebinden çı-
karıyorum."
SESSİZSEDASIZ(Î) NVRİKURTCEBE
Yüksek Yerilim Hattı
Erdinç UTKU
ICûskûn seçmenler de gidip
Patagonya'da oy kullansın!
Eczanelerde bulunmasızorunlu ilaçlar
Sağlık Bakanlığı llaç ve Eczacılık
Genel Müdürlüğü, geçen yılın sonu-
na doğru valiliklere bıreryazı yazarak,
"eczanelerde bulundurulması mec-
buri müstahzarlar"ın denetlenmesinı
istemiş.
Valilikler de sağlık ocağı hekimleri
aracılığıyla 20 bine yakın eczane ve
ecza deposunda denetim yaptırmış.
1934 tarihli talimatnamenin 11. mad-
desine göre aranan ilaçlarla ilgili de-
netimin sonucu hiç iyi çıkmamış...
Çünkü bulundurulması zorunlu ilaç-
ların çoğu bulunamamış...
Eczacılar ise Süleyman Demirel
gibi "ilacı bulduk da bulundurmadık
mı" demekten kendini alamamış.
Çünkü, Sağlık Bakanlığı'nın bulun-
durulmasını zorunlu tuttuğu yılan ve
akrep sokmasına karşı serum gibi
"müstahzar"ın çoğu, gelişen dünya ko-
şullarında üretimden kalkmış!
Sağlık Bakanlığı, 15 yıldır üre-
tilmeyen ilacın bile farkında de-
Denetimler üzerine bir ec-
u zacı şöyle demekten kendini
alamamış:
"Eczanelerde aranan ilaçlann önem-
li bölümü sağlık ocaklannda bulundu-
rulması gereken ilaçlar...
Ama Sağlık Bakanlığı gözünü ecza-
nelere dikiyor.
Çünkü Hıfzısıhha'da üretilip stokla-
n şişen yılan ve akrep serumlannı baş-
ka türlü tüketemeyecekler..."
Bu arada bugün 14 Mart... Tıp Bay-
ramı kutlu olsun!
ÇED KÖŞESİ
OKTAY EKINCI
Sinop'ta ve Kuşadası'nda
'seçim sınavı
tstanbul'da 3. köprüyü dayatan-
lan "etkisiz'' kılabilmek için seçim-
lerin büyük bir "fırsaf olduğunu
yazan Hasan Pulur, Milliyet'tekı
köşesinde şunu önerdi:
"Buişi(3.köprügjnşimini)şırt- (
Tayan, ön projeyi yaptıran Bakan,
DYP'den transfer ANAP'lı Ya-
şar Topçu, şimdi Sinop'ta seçi-
me hazırlanıyor... O halde, köp-
rfiye karşı olanlar. başta Amavut-
köy semt girişimi. sivil toplum
örgütleri de bu polirikacının se-
çimi kazanmaması için, gerekir-
se Sinop'a gitmeli, sorunu anlat-
malıdıriar..." (8 Mart 1999)
Aynı öneriyi, birkaç hafta önce
Yalçın Bayer de yapmıştı. Ama\
i
ut-
köy'deki İcahve toplantısında Ya-
şar Topçu'nun yeniden pariamen-
toya girmemesi ıçın "Sinop'a gi-
dip çalışma yapılmalı" diyen Ba-
yer, izleyen günlerde Hürrnet'te-
lri köşesinde de bunun önemini özet-
le şöyle vurgulamıştı:
"Bu tür adaylara tepki göste-
rilmeyip yeniden seçilmelerine
şans tanındığı zaman, sadece ken-
dileri değil, politikaları da sürek-
çekınmedi...
Topçu'ya Sinop'ta verilecek her
bir oy, ülke zenginliklerinin siyasal
ve eİconomik çıkarlar adına ve üs-
telik "devlet parasıyla" gözden
çıkaruhp ypk edilmesi anlayışına da
desVelc'oîmak anlamına gelmeye-
cek midir?...
Bu nedenle Sinoplular şimdi "ta-
rihsel bir sınava" giriyorlar. tstan-
bullulann 3. köprü için dile getir-
dikleri "ricalanna" kulak asmanın
ötesınde. tüm Karadeniz'e olan
"Karadenizli sorumluluğu" için-
de de bu sınavı geçmeleri gereki-
yor...
Imar suçlarının
adayları
Yine bu seçim sürecinde benzer
bir sınav da Ege'nin eski güzelle-
rinden Kuşadası'nda yaşanacak...
"Eski" diyorum, çünkü imar ran-
tı hırsı ve betonlaşma çılgınlığı, da-
ha 10yılöncesınekadarsevimli\e
"kimlikli" bir kıyı kasabası olarak
güzelliğini koruyabilen Kuşada-
sı'nı bugün tam bir "yağma ken-
ti" haline getirdi.
Kuşadasrnı işte bu hale getirenler, şimdi yeniden seçilip "yaptıklarını
sürdürmek" istiyorlar. Çünkü, az da olsa hâlâ yağmalanmamı; yerler var...
li iktidarda oluyor..."
Hasan Pulur'un ve Yalçın Ba-
yer'in bu önerilerine lstanbullula-
nn yanı sıra, aslında "Sinoplular"
da sahip çıkmalı. Boğaziçi'nin "ulu-
sal bir miras" olmasından ötürü de
değil. Yaşar Topçu'nun, doğrudan
doğruya Sinop'u ve tüm Karadeniz
Bölgesi'ni "tehdıt ve tahrip ede-
cek" olan "Kıyı Yolu" prpjesinde
izlediği duyarsız ve "çevre düş-
manı" yöntemden ötürü...
Daha geçenlerdekifirtınanındal-
galanna bile hemen yenilerek, ne
denli "ekolojiye aykırı" bir bilım
dışı "dolgu" anlayışıyla inşa edil-
diği açıkça ortaya çıkan Karadeniz
Kıyı Yolu Projesi, Türkiye'nin en
zengin doğal ve kültürel zenginlik-
lerinin bulundugu bu eşsiz kuşağa
sözcügün tam anlamıyla "acıma-
sızca" çullanıyor.
Şimdi aynı kuşağın Sinop ilinden
oy isteyen Yaşar Topçu ise bu pro-
jenin hiç değilse "en az zarar ve-
recek şekilde" gerçekleşebilmesi-
ni sağlayabilecek bir "ÇED etüdü-
•ö" bile Karadeniz Bölgemize çok
gördü.
Inşaat ihalesinin "gecikmemesi"
ve yolu yapacak firmalann "ken-
di bakanlığı döneminde" belirle-
nebümesi için "vakit kaybetmeme-
yi" hesaplayan ve bu nedenle de böl-
geyi tahribattan kurtaracak ÇED
çalışmasını "gereksiz" bulan Ya-
şarTopçu, Karadeniz'in çevre \e ya-
şam değerlerini de işte bu çıkarcı
politikasına kurban etmekten hiç
O kadar ki turizm firmalan bile
"eski huzuru" ve "insancıl doku-
su" artık kalmadığı için Kuşadası'nı
defterden silmeye başladılar. Za-
vallı ilçemiz, arazi talanıyla ve spe-
külatif inşaatlarla kara paralannı
aklama peşinde koşan imar mafya-
sının "rant cenneti" olurken. şe-
hircilik açısından da bina yığınla-
nnm işgali altında "cehennem aza-
bı"çekeroldu...
işte bu sürecin "baş sorumlusu"
1
ve "yasal yükümlüsü" olan CHP'li
Belediye Başkanı Engin Berbe-
roğhı şimdi yeniden "aday"._ O ka-
dar ki Danıştay m 7.10.1998 tarih
ve 2692 sayılı karanyla, kentin rek-
reasyon alanlannı bile imara açtı-
ğı için "yargılanması gerektiği"
hükme bağlanmış. Bununla ilgili
duruşması Aydın Ash>e Ceza Mah-
kemesi'nde sürerken. imaryolsuz-
luklanna karşı muhalefet eden mi-
marlara yaptığı "baskı" nedeniy-
le de hakkında verilen suç duyuru-
lannın mahkemesi, "görevi kötü-
ye kullanma" savıyla aynca de-
vamediyor...
CHP, geçen yıllarda "parti soruş-
turması" bile açıp kurtulmaya ça-
lıştığı bu kişiyi şimdi yeniden aday
yaparak. Kuşadası'nda açıkça sı-
nıftakaldı.
Bakalım Kuşadası halkı seçim
sınavını nasıl geçecek? Çünkü an-
latıldığına göre. diğer adaylann da
çoğunluğu "kente değil, imar ran-
üna duyarlı" kesimleri temsil edi-
yorlar...
HAYVANLAR ISMAÎL GÜLGEÇ
KİM KİME DUM DUMA BEHLÇAK behicak(aturkjnmt<t
HARBt SEMtH POROY
BULUT BEBEK NiRAYÇiFTçt
icın
hcriım
çcüe. kücâkf
TARİHTE BUGÜN MİJMTAZ ARIKAN 14 Mart
S/S DÜDÜGU..
18fS'rE gUĞÛM, İNGİLTERB KJYIIARJNA SİS DÜPÜĞÜ
YERLEŞTİgİLMEYE &AŞLANt>/. 13. YÛZY/UfJ İUC Ç£Y-
REĞİHDEU &ERJ DeH£NMEKTE OLAN SİS DÜDÛK-
IMRİNİN HİÇ Sİ& SU SÜYÛKLJÛK </E 6ÛÇTS OE-
eiLOİ. KESIF SİSTE YOLUNU BULAMAYAN PENİZ.
AKAÇLA&t /Ç/A/ G&ZÇEKLEŞTİ&LEN, BASiMÇU
BUHA& ÜFLSAIEN OEV BİR BOfZU BlÇİM/NDET-
Oi. ANCAK, BUHAS /l£ BORU AI5ASIMA,£Ü&EK-
Ü 0ÖMEAJ, KBNAKI D&.İKLI SİR 0/SK YE&LEŞT/-
RlLtoİŞrİ. 8ASINÇU BUHAR PİSKE ÇARPIYOR,
PELİSe RASTC4YIHC/İ PA BÜYÛK BİR. SES Çl-
KAR'YOROU. BU SES, BORU W*e£>/M/>ZA 3~4
DEAJ/ZM/Lİ U2A&A ULAŞT/RJUYOR£>U. BU S.İS
PÛDUGÜAJÜA/ REKORU /S£, 16. &EHİ2 MlLİ OLA-
RAK SAf>TANMIŞTI L
PANO
DENİZ KAVUKÇUOGLU
Daha 35 Gününüz Var...
Bir gorüşme için gittiğim cam, çelik ve beton yı-
ğını gökdelenin asansöründen genel mudurlük ka-
tının bekleme salonuna adımımı atar atmaz karşı-
laştığım 'manzara' karşısında önce, "Acaba rar.de-
vu saatini mi şaşırdım?" diye düşünmüştüm. Mavı
tulumlannın üzerindeki 'logo 'dan taşeron bırfirma-
ya ait olduklan anlaşılan işçiler, konuklar için hazır-
lanmış görkemli bekleme salonundaki ağır deri kol-
tuklan, kalın cam masalan sağa sola taşıyorlar, ka-
palı yerlerde ancak özel bir ışık altında yaşayabilen,
büyük yapraklı dev tropikal bitkilerın yerierini değiş-
tiriyorlardı. İki ayaklı yüksek bir merdivenin üzerin-
de, tavandaki halojen lambayı sökmeye çalışan bir
işçi, ben yanından geçerken dengesinı yıtırıp mer-
diven sallanınca, genel müdürun kapısının önunde-
ki masasında çalışmakta olan sekreter. "Aman be-
yefendi..." diyerek ayağa fırlamıştı. 'Tehlike' geçın-
ce konuşmaya başlamıştık...
Randevu saatinde bir yanlışlık yoktu. Bir 'taşın-
ma' da söz konusu değildi. Ne var ki, son iki aydır
buraya gelen konuklar sık sık benzer görüntülere ta-
nık oluyorlardı. Nedenine gelince.. Patrona, son
zamanlarda 'birhaller' olmuştu. Ne zaman bu kata
inse, mutlaka bir şeylere 'takıyordu'. Önce duvar-
ların rengini beğenmemiş. tüm kat baştan aşağı ka-
naryasarısına boyanmıştı. Sonra duvarlardaki tab-
loların yerieri değiştirilmişti. Şimdi de sıra koltukla-
ra, saksılara gelmişti. Bunlarla kalsa yine lyıydi!..
Tuvalet kâğıtlanna, deterjanlara, masaların üzerm-
deki kalemliklere de kanşıyordu. Genel müdür da-
hil, kimsenin karşı çıkması mümkün değildi. Hemen
savunmaya geçiyor, 'neden haklı olduğunu' uzun uzun
anlatıp bir dizi 'gerekçe' sıralıyordu. Uzunca bir su-
redir, 'herşey'ı en iyi kendisinin bildiğine ınanmış,
'çekilemez ölçüde sıkıcı' olmaya başlamıştı.
Yok'ian gelip kısa zamanda bir banka, bir beş yıl-
dızlı otel, yedi ticaret, üç deyüklenım şirketınin sa-
hibi oluveren 'büyük işadamı'ndan oldukça bunal-
dığı anlaşılan sevimli sekreterin söyledıklerı, bana
birkaç yıl önce Söke'nin minik otogarında hızmetı-
ne başvurmak zorunda kaldığım çok bilmiş tuvalet-
çiyi anımsatmıştı. Koşar adım geldiğım tuvaletin ka-
pısının yanındaki duvarın önüne yerleştırdiğı küçuk
bir masada oturan tuvaletçinin, "Nereye" sorusu
karşısında bir an apışıp kalmıştım. Elımle ıçensını gös-
terince, beni yukarıdan aşağıya suzup "Önce su
al!" diye buyurmuştu. Kapının öbür yanındaki du-
vann dibinde dizilı, içi su dolu, yosunlanmaya yüz
tutmuş, yandan kesik pet şişelere uzanırken "Dur!"
demiş, ben yan büklüm kalınca, "Bu taraftan üçün-
cüsünü al!" diye eklemişti. 'Zordurumlarda', tuva-
letçilerle tartışmaya girilmemesi gerçeğini çok ön-
ceden kavramış bir insan olarak, öfkemi içıme at-
mış, adamın saçmalıklanna boyun eğmiştim. Adam-
ia tartışmak, örneğin "Nıçin ilk şışe değil de sağdan
üçüncü şişe" diye sormak ya da şışelerın dıplerın-
deki yosunlan gösterip "Sen önce bupıslıklere bak!"
türünden karşı saldınya geçmek hiçbir şeyı değış-
tirmeyecekti. Söylediği 'şeyler'io mutlaka gerekçe-
leri de vardı. Bu açıdan bakıldığında, Istanbul'daki
'büyük' işadamı ile Söke'deki 'küçük' tuvaletçı ara-
sında hiçbir fark yoktu. Her ikisı de sahip olduğu 'erk
r
\
kullanıyordu. Büyük işadamı, 'genelmüdürdahıl'ya-
nında çalışan insanların 'ışsiz kalma' korkusuyla,
küçüktuvaletçi ise müşterilerinin, "Uzatırsakaltımı-
za ederiz" kaygısıyla kendilerine karşı çıkamaya-
caklannı biliyordu. '£rk' onlan rahatlatıyordu.
Son günlerde televizyon kanallarında politikacı-
lan daha sık izliyorum. 18 Nisan yaklaştıkça, 'seçıl-
me telaşlan' artıyor. Kendilerini seçmenlere beğen-
dirmek için büyük çabalar harcıyor, seçmenlere şı-
rin gözükebilmek için ekranlarda kan ter içinde ka-
lıyoüar. Hangi partiden olurlarsa olsunlar, parlamen-
toda temsil edilen partilere ait olanlarının birçok or-
tak özelliği bulundugu görülüyor. Her şeyden önce,
'her jey'den haberi olan, 'herşey'\ bilen, her soru-
na çözüm üretebilen politikacılar olarak öne çık-
mak istiyorlar. Derslerine 'sıkı' çalışmışlar. Sorulan
her soruya, -yüzeysel de olsa-, verilecek bir yanıt-
lan, söytediklerine gösterebilecekleri bir gerekçele-
ri var. Urettikleri laf kalabahğıyla seçmenlerı etkile-
yeceklerini düşünüyotiar. Son çözümlemede he-
defleri ortak: Erk!.. Bunu yitırmezler ya da ellerine
geçirirlerse, dünyanın en mutlu insanları olacaklar.
Köylere, beldelere, belediyelere, metropollere, dev-
lete hükmedecekler... Zenginlikleri dağıtacaklar, is-
terlerse zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul
kılacaklar... kolay mı? Gittikleri konserde, tiyatrolar-
da, açılışlarda, törenlerde herkes, -yani halk- sıra-
larda otururken onların altına rahat koltuklar süru-
lecek... Hiç istenmez mi? Herkes onlan dinleyecek,
alkışlayacak. Hiç kimse sözlerini kesmeyecek. Her-
kesten 'saygı'görecekler... Çoluk çocuklarıyla 'mü-
reffeh' ve 'mutlu' bir yaşam sürecekler... Siz olsa-
nız, istemez misiniz?..
Onları izleyin! Anlattıklarını dinleyin! Nıçin 'erk
sahibi' olmak istediklerini sorgulayın! Daha 35
gününüz var...
Faks:0216-418 8410
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4SOLDAN SA-
ĞA:
1/ Radyoaktif
cisimlertaraftn-
dan yayılan üç
ışından biri...
Briçte, atılan
bir kâğıtla eşi-
ne oynamasını
isted'iği kâğıdı
belirtme.2/"--
-Kavur":Sine-
ma yönetmeni-
miz...Karfırtı-
nası. 3/ Yıldız-
lann yerlerini
ve durumlannı göste-
ren çizelge... Vilayet.
4/ Fazla bön, avanak...
Yapma, etme. 5/ Düz-
gün, güzel ve kolaylık-
la söz söyleyen. 6/
Oyunda cezalı çocuk...
Ozeri bir cins cila ile
kaplanmış metaller için 6
kullanılan sözcük. II 7
Olumsuzluk belirten bir
önek... Yurdumuzun
Göller Yöresi'nde bir
dağ. 8/ Acınma. yerinme... Arap harfleriyle yazılan hir
yazı türü. 9/ Pokerde, değişik renkli beşli diziye veri-
len ad... Güzel koku.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Su kaynağı, pınar... Yanağın ait kısmı. 2/ Yardım is-
tendiğini belirten bir sözcük... Kısa bacaklı bir köpek
cinsi. 3/ Çorba gibi yiyeceklere lezzet kazandırmak ıçın
un ve yağla yapılan sos... Hay\'anlara vurulan damga.
4/ Sancagı, yefkeni ya da sereni direkten aşağı alma...
Ağız muKozasında oluşan yüzeysel yara. 5/ Kuzu ağı-
lı. 6/ Tanrıtanımaz... Küçük çocuklan korkutmak ıçın
uydurulmuş yaratık. II Atasözlerine dayanan dıdak-
tikÇinşiiri... Bir yerde oturma. 8/"—tıyatro": Ber-
tolt Brecht'inöncülügünü yaptığı tiyatroanlayışı... Düz
ve açık su kıyısı. 9/ Leylak rengi, açık mor... Tutsak.