Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 7 ARALIK 1999 CUMA CUMHURİYET SAYFA
i l L J J A kultur@cumhuriyet.com.tr 15
Aslında yıllardır 'hep aynı filmi çeken' Theo Angelopoulos ustanın son filmi gösterimde
4
Sevmeyi niye beceremiyorıız?'
Bugün gösterime giren, çağdaş sine-
marun ustalanndan, Yunanlı yönetmen
Teo(dor) Angelopoulos'un, geçen yıl
Cannes'da Altın Palmıye'yle taçlandı-
nlmış son eseri 'Mia Eoniotita Ke Mia
Vlera - Sonsuzluk ve Bir Gün'ün, ner-
deyse yanladığunız bu mevsimden ge-
riye kalacak 3-5 önemli filmden biri
olacağı kuşkusuz. Öncelikle, bu ustanın
kendine özgü, ağtr, durgun sinemasına
vâkıf ve tutkun olan sinefillerce kabul
görecek 'Sonsuzlıık ve Bir Gün\ ona
öteden beri büyümemiş çocuk muame-
lesi yapan, yaşlı annesini (IsabeDe Re-
nauld) hastaneye yatıntuş, kendisi de
amansız hastalığa yakalanmış, ünlü bir
yazar olan Aleksander' ın (BnınoGanz),
geçmişiyle şimdiki zamanın iç içe geç-
tiği öyküsüne ilişkin, duygu ve hüznün
ağır bastığı bir kımlık ve geçmişe bakış
filmi.
Angelopoulos'un yine aynı senarist
(Tonino Guerra, Petros Markaris), ka-
meraman (Yorgos Arvanitis) ve müzik-
çıden (Efcni Karaindrou) oluşan değiş-
mez ekibiyle birlikte çalışıp çektiği 'Son-
sıtduk ve BirGün", çoktan olgunluk dö-
nemine gırmiş bu yönetmenin 1980'li
yıllardakı 'Kitera'ya Vblculuk', 'Ancı',
'Puslu Manzaralar'. 1990"lardaki'Ley-
teğin Geciken AdımT ve 'Ulis'in Bakı-
şı' gibı son filmlerının çizgisını izlıyor.
onlann melankolık atmosferini ve zen-
gin görselliğini yüıeleyerek.
30 yıida hep ses getirmiş 11 fîlm
Uzun yıllar öncesinde ilk Sinema
Günleri'nden birinde gördüğümüz 'Ye-
nidefl Canlandırma'dan beri (1970) gö-
nül düşürdüğümüz, ortak yakınhklar
bularak gözde yönetmenlenmiz arasına
kattığımız Angelopoulos sinemasını,
hemen hemen tüm filmlennin gösteril-
diği tstanbul festivallerinde tanıdı me-
raklısı, son 20 yıldır. 1930'lardangünü-
mûze dek ülkesınin, iç sa-
vaşlardan, faşist uygula-
malardan, sıkıyönetimler-
den, kargaşa ve ışgallerden
dokunmuş yakın tarihine
baktığı, az ama öz sayıda-
ki filmiyle dünya festival-
lerinden Altın Palmiyeler,
Aslanlar, ÂyîlaMÖplayıp
AvTupa sinemasını etkile-
yerek bir hayli ses getiren
Angelopoulos'un 1970'li
yıllardaki ilk filmleri
('36'nın GünleriYKum-
panya-Oyunculann Yoku-
luğu', 'Avcılar' üçlemesi),
yenilikçi anlatımlanyla da
dikkati çekerek polıtık si-
nemanın yüz akı olmuşlar-
dı o dönemde. Hukuk dip-
lomasının ardından Paris-
IDHEC'te sinema eğitimi
görüp eleşürmenliğe, oyun-
culuğa da bulaştıktan son-
ra, 1970'de ilk filmini çe-
ken, 1935 doğumlu Ange-
lopoulos'un, 'hoşa gideni
kolayı seçmeyip zoriu ola-
m, çaba gerektireni yegte-
yen' sinemasının, daha son-
ra 1980'li yıllarda yaptığı
'Kitera'ya YofcuhıkYAn-
cı" ve 'Puslu Manzaralar'
gibi iz bırakan ömekleriy-
le tadına varmıştım.
Uzun plan-sekanslar
ilk döneminde, hayatın
daha iyi yansıdığı, uzun
plan-sekanslara dayanan ve
yabancılaştırma öğesine
başvuran Brechtçi tarzıyla
klasik hikâyelemenin an-
latım kahplannı kıran, me-
taforlarla beslenen, yeni-
likçi üslubu, Angelopo-
ulos'un yaşı kemale erdik-
çe dahabir ustalaşıp olgun-
lasmasıyla gitgide inceldi,
kimilerince iç baydıncı bu-
lunsa da. 'Ancı', 'Puslu
Manzaralar' gibi alçakgö-
nüllü başyapıtlanndaki be-
lirgin stiline, durmuş otur-
muş,, durulaşmış anlatırru-
na, duyguyu, coşkuyu, hüz-
nü vurgulayan bir müzik
kullanımını da katan Ange-
lopoulos ustayı en son 4 yıl
önce sinemalanmızı şen-
lendıren, Balkanlar'daki
yolculuk ve kimlik arayışı
üstüne, üç saatlik, görkem-
li 'Uüs'in Bakışı' başyapı-
tıyla sevip alkışlamıştık.
Aslında 'hep aynı türkü-
yû çağıran', has yaratıcı-
lardan, hep aynı filmi çe-
ken yazar-yönetmenlerden
olan Angelopoulos'un 30
yılda yaptığı 11. filmi 'Son-
suzluk ve Bir Gün', önce-
ki 10 filminin üslup özel-
liklerini aynen taşıyor. Kü-
çük bir Arnavut çocuguna
(AkhiDeas Skevis) yardım
etmek isteyen, sona yak-
laşmamn kaygısıyla hiç ta-
mamlayamadığı tasanlan
aklına üşüşen, gözü topra-
ğa bakan, yaşlı, hasta, yal-
nız bir yazann, hesaplaştı-
ğı geçmişine doğru yaptı-
ğı yolculuğu, ilk çemberde-
Wim VVenders'in oyuncusu
BrunoGanz,
Angelopoulos'un
yönetiminde gözleri
toprağa bakan, geçmişine
gömülmüş ve köpeğmi
bırakacak birini
bulamayan yaşh yazar
Aleksander rolüne cuk
oturmuş 'Sonsuziuk ve
Bir Gûn'de.
Mia Eoniotita Ke Mia
Mera (Eternity And A Day)
/ Yönetmen: fheo
Angelopoulos / Senaryo: T.
Angelopous, Tonino
Guerra, Petros Markaris /
Kamera: Yorgos Arvanitis,
Andreas Sinanos / Müzik:
Eleni Karaindrou / Montaj:
Yannis Sitsopoulos /
Oyuncular: Bruno Ganz,
Fabrizio Bentivoglio,
Isabella Renauld,
Akhilleas Skevis, Despina
Bebedeli, Aleksandra
Ladikou, Eleni
Gerassimidou, Nikos
Kouros, Iris Haciantoniou
/ Yunan-Fransız-ltalyan
ortak yapımı, 1998 (Belge
Film).
ki annesi, kansı, kızıyla mesafelı bağ-
lan, anılan. hayalleri görüntülere dö-
ken 'Gökyüzü ve Bir Gün', uzun plan-
sekanslannı artık törpüleyip kısaltmış,
Yunanlı sinema ustasının 30 yılhk biri-
kiminden süzülen, şairane bir yaklaşı-
mınürûnü.
Bir kez daha, gözde temasına (za-
manda, geçmişte yolculuk etmeye) iliş-
kin büyük ustahğını gösterme fırsabnı
bulmuş Angelopoulos'un tarzıru, stüi-
ni sevenlere hararetle salık verilecek bu
son filmi, seyircisinden çaba, sabır is-
tiyor ama 2 saat 15 dakikanın sonunda
da meraklısına karşıhğını veriyor.
Hollywood sinemasının hızlı, hare-
ketli, karman çorman ve şamatalı tem-
posuna şartlanıp alışmış, kolaycı seyir-
ciden çok, Sinematek'lerde, festivaller-
de yaşını başını almış, meraklısına ses-
lenen bu son 'Angelopoulos senfonisTnde
de kuşkusuz belleklere nakşolacak cins-
ten yığınla güzel sahne ve görûntû mev-
cut.
Şiir gibi Selanik görüntfileri
Eleni Karaindrou'nun nefıs müziği,
Yorgos Arvanitis'in eski tzmir'i çağnş-
tıran, güneş ve yağmur altındaİci, şiir
gibi Selanik görüntüleri ve ağır, ciddi di-
yaloglarla bezeli filmde, geçmişiyle şim-
disinin birbirine kanştığı, tevekkülle
hastalığını kabullenmiş, anılann nos-
taljisine, hayallerin tozpembe karanlığı-
na sıkça yuvarlanan, denız kıyısında
kimseye bırakamadığı köpeğiyle yürü-
yüşlere çıkan, Italya'da sürgün yaşamış,
19. yüzyıldan bir Yunanh şairle kendi-
ni özdeşleştiren, sözcük avcısı, yalnız-
lıkla kuşatılmış, artık bedenine hükme-
demeyen ve 'acryla arzu arasında' kıv-
ranmaktan vazgeçmiş, (babasıyla oldu-
ğu gibi) yeterince yakınlık kuramadığı,
geçmişteki ilişkilerine yanıp yakılan,
masum çocuktan bir türlü aynlamayan,
hayatını niçin sürgün gibi yaşayarak har-
cadığının muhasebesine girişen yaşlı
yazar rolüne cuk oturmuş yıllann Bru-
no Ganz'ı.
Yazann karlı dağlara vurduğu araba-
sıyla sımra ulaştınp köyüne kavuştura-
cağı, arkadaşı Selim'i de otoyola kurban
vermiş çocukla ilişkısine yoğunlaşuğı-
mız fıhn, alışılmış yol fılmlerinden fark-
lı bir seyir izliyor. Otobüste taraşmak-
taki iki sevgiliyi, bir nümayişten dönmek-
teki kızıl bayraklı devrimci bir genci ya
da küçük çapta bir barok konserini de
çerçevesine alıp gösteren Angelopo-
ulos'un, ölüm döşeğindeki annesinın
başında. "Sevme>i niye beceremiyonız?''
diye ağlaşan yazar kahramanı Aleksan-
der, hastaneye gitmekten vazgeçiyor fil-
min finalinde. Çünkü yann için hâlâ
planlan \
ı
ardır. "Yann nedir ki" sorusu-
nun yanıtıysa filmin adıdır: Sonsuzluk
ve bir gün...
Tutkunlan dışında da bu kendine öz-
gü, Akdenizli yönetmenin dünyasını ta-
nımak isteyenlere kılavuzluk edebile-
cek bu Angelopoulos filmini getirene,
gösterene, izleyene de teşekkür.
Tüketiciliğe, sistem köleliğine, şiddete ilişkin allak bullak edici birfantezi
Flght ClUb / Yönetmen:
David Fincher / Senaryo:
Jim Uhls, Chuck
Palahniuk'un romanından
/ Kamera: Jeff
Cronenweth / Müzik:
The Dust Brothers /
Oyuncular: Edvvard
Norton, Brad Pitt,
Helena Bonham Carter,
Meat Loaf, Jared Leto,
Christina Cabot, Zach
Grenier/ABD1999
(özen Film)
' Sen çürüyen bir organizmasın!'îşi gereği sıkça seyahat eden,
görünürde her şeyi süt lıman
adam( Edvvard Norton). TV'deki
tanıtımlanndan beğenip seçtiği
pahalı eşyalarla dayayıp döşediğı
dairesindeki tekdüze yaşamından
sıkkın, bedbin, mutsuz, zeki bir
sigortacı.
Aynı zamandafilmin,kendi fan-
tezılerini birinci tekil şahıs ağzıy-
la hikaye eden ve bizi koltuğumu-
za iki saatliğine çakan, edilgen an-
latıcısı. Aynca uykusuzluk çeki-
yor.Hapla uyumak istemiyor.Baş-
vurduğu doktorun tavsiyesiyle, acı
çekmek neymiş. görmek üzere gi-
dip hastanedeki kanserlilerin grup
terapisine bizzat katılıyor.Başka-
lannın acılannı, dertlerini izlemek
ona kendi sorunlannı unutturu-
yor.Şişmanlayıp göğusleri büyü-
müş, eski vücutçu, yerü haya kan-
serh' Bob'a (6-7 yıl öncesinin şar-
kıcısı Meat Loaf ne hale gelmiş
öyle?), kendini iyice salıp sımsı-
kı sanlarak ağlaşan ve rahatlayan
adam. kendi gibi bir sahtekâr olan,
peşpeşe sigara tüttürerek rehberli
terapi ve meditasyonlara kaülan,
dibe vurmayı deneyen, kara göz-
lüklü, ufak tefek Marla'yla(Hele-
na Bonham Carter) tanışıyor. Bir
uçak yolculuğunda yanyana düş-
tüğü, tam karşıtı sayılacak, gece-
lerin adamı, yakışıİdı. güçlü, de-
mir leblebi Tyler'la(Brad Pftt) ah-
bap oluyor. Herşeyinin bulundu-
ğu dairesı gazla dolup havaya
uçu(rulu)nca, Tyler'ın dökülenevı-
ne postu seriyor.Tam zıddı Tyler,
zayıflamakliniklerindeki liposuc-
tion ameliyatlanndan çöpü boyla-
mış, artık insan yağlanndan sa-
bun yapıp satan, film makinistli-
ğiyle aradasırada, şık otellerde, tam
'bir gıda sektörû gerillası'na yara-
şır bıçımde, yiyeceklen pisleterek
garsonluk da yapan, kimyasal pat-
layıcı uzmanı. anarşistTyler, onun
tam zıddı. Kavga ederek aydınla-
nıp annan kahramanımız, her ba-
kımdan örnek aldığı Tyler'la bir-
likte, birtakım kurallara bağlı ka-
larak ve denetli bir şekilde yum-
ruk yumnığa kavga edilerek sonuç-
ta tüm üyelerini özgür kılıp rahat-
latandövüşlerin düzenlendiği, dep-
resyona girmiş, herşeyin zıvana-
dan çıktığı çağdaş dünyadan hoş-
nut olmayan, her kesimden erkek-
lerce büyük ilgiyle karşılanıp kı-
sa zamanda, her şehirde şubeler
açacak kadar ülkeye yayılan, giz-
li bir dövüş kulübü kuruyor ve bu
farklı, erkekçe terapiyle ortalık-
taki gözü morarmış, dudagı patla-
mış. şakağı çürümüş erkek sayısı
gitgide çoğalıyor...
Deja vu ve sannlar ûstüne
1
American HistoryX'le mimle-
diğimiz Edward Norton'la son
Holrywood jönü Brad Pitt'i bira-
raya getiren, 1990'landerinleme-
sine etkilemiş 'Yedl' filmiyle çı-
kış yapmış, geleceği parlak yö-
netmen David Fincher'a, iki yıl
öncesinde 'The Game'le yitirdiği
saygınlığı yeniden kazandıracağa
benzer 'Dövüş Kulübü', 'Amerikan
Sapığı'nı akla getiren. Chuck Pa-
lahniuk imzalı bir roman uyarla-
ması.
Kabaca 3 bölümde gelişen fıhn-
de tüm anlaülanlann. gitgide anar-
şist ve militarist bir terör örgütü-
ne dönüşen dövüş kulübü eylem-
lerini durdurmaya azımli, had saf-
hadaki şiddetle annıp özgürleşen,
sapkm anlatıcımızın kişilik bo-
zukluğundankaynaklanan dehşe-
tengiz fantezileri olduğunu final-
de anlıyoruz, nice badireleri atlat-
tıktan sonra.Günümüzde tüketim
toplumunca kendini iğdiş edilmış
hisseden, ailenin gösterdiği, dü-
zenin dayatügı, reklamlann etki-
lediği, TV'yle yetişen, huzursuz ve
boşluktaki, beyaz yakah ya da Cal-
vin Klein giysili, giderek sahip ol-
duklarınca ele geçirilmiş, ancak
herşeyi yitirince herşeyi yapabile-
cek özgürlüğe kavuşan, bütün X
kuşagı erkeklerinin temsilcisi An-
laücı'nın, ikinci kışiliği Brad Pitt'in
canlandırdığı Tyler aslında.Kuş-
kusuz farklı şekillerde okunup de-
ğerlendirilecek bu fihn, oldukça
sert, rahatsız edici, sinır geren.
hatta tokat gibi algılanan. gitgide
ömürboyu tüketiciye dönüşeceği-
miz sisteme üişkin, okkah bir eleş-
uü-yergi kanna yükseliyor sonuç-
ta. Büyük kredi kartı şirketlerini
havaya uçurma buluşu gibi, anar-
şizm kokan, her karesine yoğun
şiddet-tahribat döşenmiş bu zor-
lu, rahatsız edici. karmaşık. sıra-
dışı Hollywood yapımında, ikin-
ci kişilik Tyler'ın (bu arada vücut
da yapmış, Kurt Cobain'e ben-
zer, yakışıklı Pitt'imız) ettiği bü-
yük büyük laflar da hedefine ula-
şıyor. Yönetmen Fincher'ın ka-
ranlık, büyük bir klip havasında
seyreden, finaliyle de kemikleşmiş
maço zihniyete karşı durup sevgi-
ye dümen kıran bu 'Dövüş Kulü-
bü' herkese göre olmayan, sert,
yaman bir film özetle.
YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR.
Kaç Para Kaç
"A Ay"dan on yıl sonra yönetmen Re-
ha Erdem'in senaryosunu yazıp, nicedir
özenle çektiği ikinci fıhni "Kaç Para
Kaçr
da seyirciyle buluşuyor bu gün.
Taner BİrseL Zuhal Gencer ve Bennu
Y'üdmmlar'ınrol aldığı "Kaç Para Kaç",
'tnançlann, değerierin birer birer silinip
gittiği şu gündeUk hayatımızda, gitgide
kaybolan her şejin >«rinialan paranm çev-
resinde dolanan bir film.'
Paramn olduğu yerde ne varsa fıhnde
de o var. Yani hayaller, trajediler, gülünç-
lükler ve tabii gerilim de.
Özetle küçük bir hayata giren büyük
bir paranm, küçük bir suçu büyük bir tra-
jediye dönüştürmesini anlatan Reha Er-
dem'in merakla beklenen bu ikinci fil-
mi, oyuncu seçüninden ışık kullanımına,
ntmınden dekoruna, diyaloglanndan giy-
si ve aksesuarlanna kadarbaşanyla oluş-
turulmuş özgün stiliyle öne çıkıyor. Po-
lisiye bir entrikayapsikolojik boyut da ek-
lemlenmiş.
Bir çanta dolusu paranın hayatmı de-
ğişime uğrattığı Selim'i Taner Birsel, ti-
pik bir evkadım olan kansı Ayla'yı Ben-
nu Yıldınmlar, evlenmiş boşanmış kom-
şu Nihal'i de Zuhal Gencer oynuyor.
On yıldır reklam yönetmenliği yapan
Reha Erdem'in para için yapabileceİde-
rimizin bir sırun var mı yok mu sorusu-
nu da akla getiren bu ikinci filmiyle, si-
nemaya dönüşüne ilgisiz kalmak ne müm-
kün?
The Ceneral's Daughter -
Ceneraiin Kızı
Bugün gösterime giren, John Travol-
ta'yla MadekineSbme'un başrollerini oy-
nadığı "GeneraMn Kızı", askeri çevre-
lerde geçen bir cinayet soruşturmasmı
hikâye ediyor. NeJson Demille'in aym ad-
h romanmdan yönetmen Simon West
eliyle perdeye uyarlanan fümde Ameri-
kan ordusunun kriminal araştırma bölü-
münde çalışan dedektif PaulBrenner'la
(John Travolta) kadın dedektif Sarah
Sunhill (Madeleine Stowe) ikilisinin,
Maccallum kışlasınm eğitim alanında
cesedi bulunan güzel yüzbaşı EUsabeth
CampbeO cinayenni aydınlatmakla görev-
lendirilmesini anlatıyor.Güzel, akıllı, kış-
lanm gözbebeği >üzbaşı Campbell'in öî-
dürülmesi soruşturulup araştınldıkça,
Ehsabeth ve kışladaki herkes zan altına
girecek, soruşturma bir yalan ve ihanet-
ler zinciri halinde sürüp gidecektir.
Bir cinayet - Psikolojik gerilim filmi
olarak kategorize edilecek "Generaün
Km". ordudaki kadınlara, cinsel tacız
olaylanna, görev ve onur kavramlanna
üişkin sorular sorduran ve ilgiyle izlenen,
gözalıcı bir Hollywood yapmu. Zuhal Gencer, 'Kaç Para Kaç'ta.
KEDİ GOZU
VECDt SAYAR
Sanat Canhıraş
Bir Uğraş...
Son günlerde sık sık tiyatroya, sinemaya gidi-
yorum. "Umutsuzluğun içindeki umudu bulmak"
için. Hep "mutlu son "la noktalanmıyor elbet bu bu-
luşmalar, kimi zaman keçiboynuzlan ile yetinmek
zorunda kalıyorum. Ama, bazı geceler gerçek bir
şölene dönüşüyor. Karamsarlık bulutlan dağılıyor,
sanatın ışığı aydınlatıveriyor gecemi. Size bu bu-
luşmalardan söz etmek istiyorum. "Kötülerin Ye-
men'e kadı olduğu", "erdemin dağlara kaldınldı-
ğı", "insan onurvnun ayaklaraltına alındığı" bir ül-
keden hâlâ vazgeçemiyorsak, bilin ki birkaç kedi-
nin çabası yüzündendir.
*••
önce, bir film: "Mayıs Sıkıntısı." Sinema yazar-
lannın övgü dolu eleştirilerine karşın hâlâ yeterin-
ce seyircrye ulaşamayan "Mayıs Sıkıntısı". Sanki,
"Küçük güzeldir" özdeyişini kanıtlamak üzere or-
taya konmuş bu içtenlik abidesi, anlattıklarına
inanmayan, sahtelikieri ilk bakışta belli olan nice
film arasında bir yıldız gibi paıiıyor. Nuri Bilge
Ceytan, "Koza" ve "Kasaba"da ipuçlannı verdiği
dünyasının kapısını iyice aralıyor bu filmi ıle. Do-
ğup büyüdüğü evin, bahçede öten kuşlann, rüz-
gânn ve rüzgânn esintisine kendini bırakan yap-
raklann gizemini anlatıyor. Ama, yalnızca bunlan
degil, sanatçı olmaya kararlı bir genç adamın tut-
kusunu ve inadını da anlatıyor. Has sanatın, hiç-
birsuse, hiçbirşaklabanhğa ihtiyacı olmadığını ka-
nıtlayan bir üslupla. İnsan sıcaklığı ile dopdolu terk
ediyoruz salonu.
"Mayıs Sıkıntısı", Türk sinemasının en iyi yapıt-
lanndan biri hiç kuşkusuz. Görüntülerinden oyun-
culuğuna mükemmel bir bütünlük içeren bu filmin
neden dolu salonlara oynamadığını anlamak zor
degil. Popüler kültürün bombardımanı altındaki
gençlerimizin tüketim merakını tatmin etmeye yet-
miyor bu film. Çünkü amacı, tüketmek değil, üret-
mek. Insanlık durumu üstüne sorular sormak. Tıp-
kı, bugün Türkiye sinemalannda (tabii ki Amerikan
filmleri gibi 40-50 salonda degil, birkaç sinema-
da) izleyici ile buluşan Angelopulos usta gibi
("Sonsuzluk ve Bir Gün"ün, mevsımın en iyi ya-
bancı filmi olduğunu söyleyebilirim rahatlıkla).
•••
"Mayıs Sıkıntısı"nın coşkusunu, içtenliğiniyaka-
layan bir başka başyapıt da tiyatro sahnesinde
karşımıza çıktı. Can Yücel ve Genco Erkal gibi
iki ustayı buluşturan "Can", DostlarTıyatrosu'nun
30. yılına yakışan bir oyun. Genco'nun, Yücel'in
şiirierinden, düzyazılanndan, söyleşilerinden yap-
tığı uyarlama, özgün bir oyun mükemmelliğinde.
Yönetim ve oyunculuk açısından da Genco'nun
en iyi oyunlanndan biri (belki de birincisi) "Can".
Sanınm bir mevsime sıgmayacak, yıllarca oyna-
nacak bu oyun. Su Yücel'in sahne tasanmı da Türk
tiyatrosunun en özgün dekor çalışmalanndan bi-
ri. CanMa, Gepco ile aynı dili tutturmayı başarmış.
(yi dekorun masrafh ve gösterişlTdekor olrhadığfc
nı anlatmak için daha iyi bir örnek olamaz. Gen-
co, Can ve Su hep birlikte haykınyorlar: "Umut-
suzluğun içindeki umudu bulmaktır, şiir."
•••
Sahnelerimizdeki birkaç yaprta daha değinmek
istiyorum, yerim elverdiği ölçüde. Önce bir yazan
Mernet Baydur, Devlet Tiyatrosu'nda Yılmaz
Onay tarafından sahnelenen "Güne Bakan Cam
Kınklan"nda meslek yaşamının en iyi ürünlerin-
den biri ile karşımızda. Yalan ve gerçek ikilemi
üzerinde duran Baydur, sanki "Can "ın birtümce-
sinden yola çıkmış: "Yalan, gerçekten daha ger-
çektir" ve yaşanan acılar karşısında ayakta dur-
mak için yalana sanlan iki insanın dünyalannı yan-
sıtmış tiyatro sahnesine. Tryatromuzda benzerine
az rastlanılan türden, zekâ ve duyarlılığın el ele
verdiğinde neleryapabileceğini kanrtlayan ulusla-
rarası düzeyde bir yazar Memet Baydur.
Ve bir yönetmen; Istanbul Şehir Tiyatrolan'nda
sahnelediği "Romeo ile Ju//'er"teki özgün yorumu
ile Başar Sabuncu. Tiyatromuza yazar ve yönet-
men olarak pek çok başanlı ürün veren Sabuncu,
bu kez de zoriu bir işten yüzünün akryla çıkıyor. Iş-
levsel sahne tasanmının ve anakronik giysilerin
destek verdiği bu yorum, ünlü tragedyaya yepye-
ni bir bakış açısı getiriyor. Bir baskı yönetiminin göl-
gesinde filizlenen çıkar kavgasını, trajedinin odak
noktasına yerfeştiriyor.
Kan davasını "iktidar" olgusunun gölgesinde
yorumlayan bir başka yönetmen de Mahir Gün-
şiray. Günşiray, Lorca metnini yaptığı eklemeler-
le fazlaca zoriamış, ama gene de "Kanlı Düğün"
ciddi bir reji çabası olarak görülmeli. Aynca, sah-
ne tasanmındaki yalınlık övgüye değer.
Özel tiyatrolarda da güzel şeyler oluyor. Izleye-
bildiklerim arasında hararetle önereceğim birgül-
dürü var: Steven Berkoff'un, insanlann gündelik
yaşamlanndaki "sahtekâritk"\ konu alan "Dolu Dü-
şün Boş Konuş"u. Ferhan Şensoy'un usta işi re-
jisi ve Zuhal Olcay, Güven Kıraç, Haluk Bikji-
ner üçlüsünün çıkardığı takım oyunu ile gerçek-
ten de izlemeye değer.
Gördüğünüz gibi, sözünü ettiğim oyunlann ço-
ğunda yalanlar, sahtekâriıklar hep başrolde. Yaşa-
dığımız dünyaya "tahammül etmek" için yalan-
dan başka çare kalmıyor anlaşılan.
Gullivep'in Maceralan çalındı
• ARMAGH (AA) - Ingiliz edebıyatı klasiklerinden
Gulliver'in Maceralan'nın 273 yıÜık elyazması
kitabı, Kuzey Irlanda'nın Armagh kentindeki
kütüphaneden çalındı. Polis. silahlı iki kişinin
kütüphane görevlisini tehdit ettiğini ve Jonathan
Swift'in (1667-1745) eseri olan kitabın ilk örneğini
alarak kaçtığını söyledi. Kitapta, yazann el yazısıyla
aldığı bazı notlann da bulunduğu belirtiliyor.
Çalman elyazması kitabın değerinin 45 bin dolar
olduğu ifade ediliyor.
BUGÜN
• KÜLTÜR DOSTLARI DERNEĞt nde 20 OO'de
Ercüment Uduer'in "Ege'de Son Tango" başlıklı dia
gösterisi yer alıyor. (391 54 10)
• BtLGt ÜNtVERStTESİ'nde saat 19.00'da, Raul
Ruiz'in yönettiği, başrollerini Catheıine Deneuve ve
Michel PiccoB'nin paylaştığı "Genealogies D'un
Crüne' adlı film izlenebilir. (216 23 15)
• CEMAL REŞtT REY KONSER SALONU'nda
19.30'da Mevlana Külrür ve Sanat Vakfi tarafından
düzenlenen Şeb-i Arus '726. Vuslat Yıb' adlı gösteri
izlenebilir. (232 98 30)