18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 KASIM 1999 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA l \ J M \ [email protected] 15 UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCl 'Uluslarüstü Bir Miras' için düzenlenen sempozyum bugün Taşkışla'da başlıyor Osıııanlı mirası ve tarih biliııciMimartar Odası,kuruluşunun 700. yı- lı olduğu gerekçesiyle 1999 yılı boyun- ca düzenlenen "Osmanh" etkinliklerine "Uluslariistü Bir Mimari Miras" tema- sıyla katkıda bulunuyor. tTÜ'nün Taşkışla Kampusu'nda bu- gün başlayan 3 günlük uluslararası sem- pozyumda, Osmanlı devletinin siyasal coğrafyasında bulunan ve Osmanlı döne- mine ait kültürel varlıklar "uluslarüstü" bir değerler bütünü olarak ele alınacak. Bucoğrafyanın değışık ülkelerindeki uy- garlık izleri çok sayıda yabancı mimar ve uzman tarafindan sempozyuma taşınırken Türkiye'den katılımcılar da 1300'lerden 1900'lere kadar süren bir mimarlık ve sanat tarihi üretimındeki kültürel biri- kimleri ve "etkflenmelerr yorumlaya- caklar. Mimarlar Odasrnın bu konudaki "has- sasiyetinirT başlıca ıki temel nedeni var: Birincısı, elbette ki "mimarlık tarihi" karşısındakı ulusal ve evrensel meslekı so- rumluluklar... Bugün, tarihsel kentlerimizin tümün- de, özgün kent kimliğımizı gelecek ku- şaklann da tanıyıp, kendilerine esin kay- nağı yapabilmelerini sağlayabilmek için korurnaya çalıştığırmz kültürel değerler arasında Osmanlı dönemi mirasının *mi- mari doku üzerinde" belirleyici bir etkin- lığı var. Anıtsal yapılann yanı sıra özellikle si- vil mimarinin ve kentsel mekânlann oluş- turduğu kimlik, aynı kentlerde bınlerce yıla ait osmanlı öncesi kültürel birikimin de adeta "senteri" gibidir. Bu nedenle Anadolu'dakı zengin uy- garlıklar zıncinni Cumhunyet Türkiye- si'ne bağlayan "son halka" olarak Osman- lı döneminden kalma mimari örnekleri ve kent dokulannı korumak, aynı zamanda bütün bir kültürler tarihinin izlerini ve birikımlerıni yannlara ak- tarmak anlamına geliyor. Etkinliklenn ikinci temel nedeni ise hem bir "Cumhu- nyet kurumu" olarak Mi- marlar Odası'nın, hem de yine cumhunyet devriminm "aydınlanmacı" dünya gö- rüşünü savunan mimarlann Osmanlf ya yönelık kimi çağdışı siyasal bakışlann uy- garlık değerlerine ve kültü- rel mirasa dayalı bir "tarih biMnci" içinde kapsamlı bir kntığini de yapma gereğini duymalandır. Bu tartışma konusu siya- sal eğilımlerden bır bölümü, cumhunyet devrimının te- mel ilkelerinden uzaklaşıldı- ğı 1950 sonrasının genel "yozlaşma" trendini yine 1950 sonrası politikalara bağ- lamak yerine genelde "cum- huriyetle özdeş" kılarak Os- manlı'nın hanedan düzenını değilse bile toplumsal düze- nini yeniden canlandırma- nın "özlemiiH"' yaratma pe- şindeler... Son aşamada "şe- riat düzenine ulaşmanın" kültürel altyapısını da oluş- tunna amacma hizmet eden bu gibi görüşlerin yine Os- manlı dönemiyle ilgıli öne çı- kardıklan başlıca simgeler de görkemli camiler, saraylar. padişahlar ve üç kıtaya ya- yılan "imparatorluk"tur... Tarihte kalan olgulann si- yasal amaçlara alet edilme- sinden başka bir anlam taşı- mayan bu bakışın karşısın- da ise "gericüiğe hizmet et- meme" adına geliştinlen, an- cak hizmet edenlere yakın bir "kültürel duyarsızlık" içeren diğer görüş de "Os- manlı düşmanhğı" şeklinde ortayaçıkıyor. Oysa "cumhuriyetisahip- tenme1 " güdüsünü ve ereği- nı de içinde banndırarak di- le getirilen bu tür yaklaşım- lann, temelde yine 1950 ön- cesi "cumhuriyet davranı- şı" ıle de tümüyle "çeöşti- ği" gerçeği, ancak mimari mirasa ve kültürel birikim- lere karşı izlenen politikalar • Günümüzde çarpıcı bir "koşutluk" gözleniyor. Hem Osmanh'nm siyasal düzenine öykünen gericiler hem de Osmanlı'yı aynı siyaseti nedeniyle "tüm yönleriyle" yadsıyarak o gericilere karşı çıkan "modern"ler, sanki sözbirliği etmişlercesine tarihsel kent dokulannın ve sivil mimari mirasın korunması çabalannı "gelişmenin engeli" olarak görüyorlar. Bu nedenle insanlığın kültür, sanat ve uygarlık birikimlerini "politik koşullanmalara kurban etmeden" geleceğe aktarma görevi de "aydınlanmanın tarih bilincini" taşıyan cumhuriyet devrimine sahip çıkanlara düşüyor.. analiz edilerek anlaşılabiliyor. Zaten, çarpıcı bir koşutluk olarak da hem Osmanirnın siyasal düzenine öykü- nen genciler hem de Osmanh'nın tüm varlığını yadsıy arak o gericilere karşı çı- kan, "nıodenı"ler. sanki sözbirliği etmiş- lercesine tanhi kent dokulannın korun- ması konusunda hiçbir çaba da göstermi- yorlar. lşte böylesi bir süreçte. 700. yılı cum- huriyetin "Osmanlı'yla banşması" yılı olarak gören ya da gösteren kesimlere karşı cumhuriyeti kuran aydınlanmacı kadrolan ve bugünkü cumhuriyet huku- kunun Osmanlı kültür ve uygarlık tarihı- ne değil, "çökmüş siyasal sistemine" kar- şı olduğunu kanıtlama görevi de ağırlık- lı olarak siyasal tarihin sanat ve yaratıcı- lıkla olan çatışmasını mesleki rnirasında- açıkça görebilen mimarlara düşüyor. Cumhuriyet devrimi ve Osmanh Bilimsel kariyerini ve saygınlığını, ağır- lıkh olarak Osmanlı dönemi mimari ve kentsel mirası üzerindeki çaba ve çalış- malanyla da kazanmış olan Prof. Doğan Kuban, makalelerinden birinde şunlan vurguluyor: "Osmanlı hanedaıu, baurdığı impara- torlukla birlikte batü. („) Cumhuriyeti kuranlar ise Osmanlı döneminde > etişen devTİmcDerdi™" (Cumhunyet -14 Mayıs 1998) Ve o devrimciler, biryandanyeni ve çağ- daş bir devlet sistemi içinde laik ve kim- likli bir Türkiye'yi yaratabilmek için on- ca parasızlık ve yokluk içinde kalkınma projelerine ağırlık verirken bir yandan da bugüne göre mucizevı bır devlet du- yarlılığı içinde Istanbul'da, Bursa'da, Kon- ya'da ve birçok kentte Osmanlı'dan kal- ma tarihsel yapılann restorasyon çalışma- lannı başlattılar. Istanbul için Eskı Eserleri Koruma En- cümerudaha 1924'tekunılduve 1940'la- ra gelındiğinde 100'e yakın anıtsal cami, medrese, kapalıçarşı, samıçlar ve hatta ki- mi konaklardan oluşan mimarlık mirası, savaştan çıkmış bir ülkenın kıt bütçesin- den aynlan payla onanlıp kente yeniden armağan edilmişti. , Miman mirasın daşında,6rneğın ounv hurîyetın yeniden örgütlediği laik ve bi- lıme dayalı eğitım sıstemınde daha ılk o coşkulu yıllardan itibaren liselerdeki en önemli dersler arasında "drvan edebiya- ti" yer almamış mıydı? Benzer şekilde ilk konservatuvar öğ- renimi dallannda "klasikTürkmusikisi- ne" verilen önem sayesinde Osmanlı sa- ray müziğinın bilimsel mercek altında korumaya ahnması ve hatta yeni beste- lerle de bir ekol olarak sürmesinin sağ- lanması cumhuriyetin ürünü değil miy- di? Kökleri Osmanlı öncesi Anadolu kül- türlerinden gelen halk müziğinin de yö- resellikten kurtulup ulusal bilince çık- ması, notalara bağlanıp yaşatılması ve yeni araştırmalarla da zengin örnekleri- nin ortaya çıkartılması yine cumhuriye- tin insanı "kul" değil, üreten ve yaratan yurttaşlar olarak öne çıkardığı aydınlan- ma bilinciyle gerçekleşti. Bütün bu nedenlerle devrimci cumhu- riyetin Osmanlı tarihiyle, sanatıyla, kül- türiiyle hiçbir düşmanhğı ve çatışması olmadığı gibi, tam tersine bu değerlere Os- manlı'dan bile daha içten bir bağlılıkta sa- hip çıkmıştır. Özellikle tarih bağlamında ise Osman- lı'dan daha derin köklere uzanması ve Anadolu uygarhklannın kültür birikimi- ni tümüyle "uhısal miras" olarak kucak- laması, doğrudan Osmanlı döneminin bir "kühürter buluşmasi) b " özgün karakte- rinı bulduğu gerçeğını de gün ışığma çı- kannıştır. Kültürel kimlik ve bilim lşte bu tarihsel gerçek belki de şöyle özetlenebilir: Osmanlı döneminde aydınlar arasında gelişmeye başlayan çağdaş uygarlık bi- lincini ulusal bir kazanıma dönüştürme ve Anadoiu'yu kendı büyük tarihinden ge- len kimlik değerlenyle bağımsız ve öz- gür bir toplumun yurdu yapma hedefin- de, Osmanlı devrinde yaratılan kültür, îbrahim Zaman, kitabını aralık ayında bir sergiyle tanıtacak 40yddır tşığın peşinde KüMr Servisi - tbrahim Zaman 40. sanat yılmı 15. İFSAK lstanbul Fotoğraf Gûnleri çerçevesinde açtığı bir sergiyle kutladı. Kırk yıl öncesine ait siyah-beyaz çalışmalarla başlayan, ülkemiz ve dünyamızın çeşitli bölgelerine ait renkli fotoğraflardan oluşan sergi ile birlikte bir de katalog sunuldu izleyicilere. îbrahim Zaman. Fuji Füm ve İstanbul BüyükşebJr Belediyesi'nın katkılanyla hazırladığı kitabını aralık ayuıda yine bir sergiyle tarutmaya hazırlanıyor. Zaman'ın fotoğraf serüveni 1959'da Adapazan'nda stüdyo sahibi dört arkadaşı ıle başlıyor. "Fotoğrafçıbk beni büyükdi. Sihirli bir şeydi adeta, karanlık oda ise bu sihrin merkeziydi. O kırmızı ışıkla boyanmış. mekân. banyolann keskin kokusu, ışığa tııtulmuş bir kâğıdın suya atılmasıyta beiirmeye başlayan hayaller.-" Sürekli artan bir öğrenme tutkusuyla 1955'te lstanbul'a gelir Îbrahim Zaman. Burada farklı fotoğraf anlayışlanyla karşılaşır. Othmar Pherschu'den etkilenir. 1959'dan itibaren Hüsnü Gürsel ile çalışmaya başlar. Îbrahim Zaman'ın fotoğraf serüveni hem düşsel hem de gerçek boyutta sürüyor kırk yıldır. "Ülkemin ve dünyanın çok geniş bir coğrafyasını kateftinı. Hedeflediğim tek şey ise fotoğrafta güzeflik. Bihyorum İd her yerde büyük acüar yaşanmakta. Ama güzellikleri seçtim ben._ Ve bunlan paylaştım. Fotoğraf benim için hiçbir zaman araç olmadı. Fotoğraf, ulaşmak istediginı şeyüı başiıbaşına kendisidir. Benim için Sapanca -1965 (üstte), Tayland- 'Fkrtting Market'1965 (altta). önemH olan bir yaprtın üzerinde ne kadar fotoğrafikdeğer banndırdığıdır. Fotografin bir sanat >aprtı olmasından önce doğnı' fotoğraf' olması gereldyor. Bu açıdan bir fotoğraf eğer üzerinde gerekli plastik değerteri toplamışsa zaten sanatın kapüannı aralamtş demektir" Neyin fotoğrafınm çekileceğınden çok, nasıl çekileceği ile ilgileniyor tbrahim Zaman. Işın peşinden koşuyor, ışık fotoğrafa anlam katan en önemli unsur onun için. tbrahimZaman, teknolojinin olanaklannı reddetmenin mümkün olamayacağmı ancak fotografin dih'ni deforme etmek, başka birtakım üretimleri fotoğraf olarak adlandırmaktan yana olmadığını da ifade ediyor: "Fotografin mutfagmda neler olup bittigi benim için önemB değil. Sonuçta sunulan üriinün bizi bevecanlandınnası, haz vennesi esastır. Nasıl yapıhrsa yapılsın, ama bize fotoğraf duygusu vvrsin. Bakbğumzda fotoğrafa ilişkln değerleri bulabileBm istiyorum. Ulkemizfotoğrafinda 'alaylı' yülar artık geride kalıyor. \1rmi yıldan bu yana ne mutiu ki {otoğrafimız 'okullu' ohna şansına erişti." sanat ve düşünsel birikimler değil. bu bi- rikimleri bile arnk goremeyecek kadar çö- küşün batağına gırmiş "sjyasalyönetim" engel oluşturmuştur. A>TII engeli aşmak ise Çanakkale Savaşı'ndan Kurtuluş Sa- vaşı'na uzanan bir yurtseverlik mücade- lesinin sonunda bu ülkeye ve topluma ar- mağan edilen cumhunyet devnmıyle ger- çekleşebılmiştir. Nitekim llhan Selçuk,5 Kasım 1998 ta- rihli Cumhunyet'tekı Pencere köşesinde yer alan "Osmanfa ve Cumhuriyet'' baş- hklı yazısında bu gerçeği şöyle vurgulu- yordu: " Osmanh tarihinccumhuriyettenson- ra sahip çıkmaya başlandı. 1923 öncesin- de bu yotdaki çabalar yok denecek kadar azdı-'' Aydınlanmanın bilge yazan bu sapta- masının ardından bır başka yazısında da "Peki, gerçek böyleyken 'geçmişimizle banşmak' ne anlama geüyor?_" diye so- nıyor ve yarutını da şöyle veriyordu: "Ki- mileri bu deyişi belfa bir pohtika yohında özeDikle kuİlanıyoıiar. (...) Vahdetan'in vatan haini değil. kahraman olduğu pro- pagandasını >upmaktır amacjarL-" (Cum- huriyet, 22 Kasım 1996) . Peja geçroiii doğru b.ilnjenjn ve tarjh. r bilinciyle çağdaşlığıT)ütünleştirebilmenin koşulu nedir? Yeniden llhan Selçuk'un 5 Kasım 1998'deki yazısına dönelün ve okuya- lım: "Bir insanın tarihine sahip çıkabflme- si için bilinçlenmesi ilk koşuldur. Matbaa Osmanlı'va 250 ydhk gecikmeyle girdi. Yazı devrimi 1928'de gerçekleştiği zaman kitaplığımızda 25 bin Idtap vardı; bunla- nn da çoğu ıvır avırdan oluşur. Osman- h"da ünivershe yoktu. Cnhersitesiztoptum beyinsiz insan gibidir, ne tarihini biĞr, ne geleceğini dûşünebilir. (_.) YalrazOsman- b'ya değil, Anadolu'da boy atmış bütün uygarhklara cumhuriyet devriminden sonra bilimsel yöntemkrie sahip çıkıhyor_" tşte bu nedenlerle Mimar- lar Odası da hem büyük bir mirası hem de ulusal mi- marlık ve sanat vizyonu- muzda güçlü bir esin kayna- ğı olarak Osmanlı dönemin- de bu yurt coğrafyasına ve kentlere kazandınhnış kül- türel değerlerin ve biriki- min "neden korunamadığı- nı" bir kez daha sorgulama- yı, koruma ve tanh bılınci- ni taşımayan "muhafazakâr siyasetkrin" Osmanlı öy- künmeciliğine dayalı politi- kalanndaki tutarsızlığı ser- gilemeyi ve bu anlamda 700. yılı uygarlığa karşı çağdaş sorumluluklar açısından bir "durum değerlendirmesi" olarak ele almayı hedefle- mek üzere, bu etkinlikleri düzenlemeyi görev bildi. Yazımı, yine değerli dü- şünsel önderimiz Prof. Do- ğan Kuban'ın. yukarda de- ğindığim "Osmanh Qe Ba- nşmak'' başlıklı makalesin- den kısa bır alıntıyla bitir- mek istiyorum. Mimari ve kentsel mirası korumanın, Osmanlı ile banşmak gibi "içsjz" polemiklerden çok daha önemli olduğunu vur- gulayan Kuban şöyle söylü- yor: "Sahiplik mülkiyet so- runu değil, bir yaratmış ot- ma sorunudur. (_) Mima- rinin yok okhıktan sonraye- rine konması ise söz konu- sudeğfldir. (Osmanlı'yla ba- nşmayı önemseyenlerin), Osmanh'nmyaşarken nasıl bir çevredevaşadığniı anun- sayıp, o çevrenin verilerini koruyacak bir poHtika üret- meleri de temel görevleri- dir_." "Uhıslarüstü Bir Miras" sempozyumu, Osmanlı'yı anma deyince sadece 36 pa- dişahın saltanat öyküsünü önemseyenlere ışte bu "uy- garhk görevini'' de anımsat- mayı hedefliyor. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL 'Hocam, Neden Hâlâ Buradasınız?' Anadolu Üniversitesi'nde sekizinci yılım... Aslında bu yazıyı çok sonrası için planlamıştım. Ama üst üste yaşadığım birkaç olayın ardından, "sonrası" demekle gerçekte benim olup olmaya- cağı bütünüyle belirsiz zaman kesitlerine atıfta bu- lunduğumu anladım. Çok (osa süre önce, ölümüyle birlikte gençlik yıl- lanmın en güzel bölümlerinden birini de alıp götü- ren Cem Serdengeçti yi yitirdim. Oysa daha bir- kaç ay önce, ameliyatından hemen sonra, evinde "sonrası "ndan, yani gelecekte yaşamak istedıği- miz zamanlardan, Ahmet Altan'ın "aWüe/°deki "Cem veFutbot" başlıklı nefısyazısını noktalarken dediği gibi, "hayatn ona çok da fazJa hediye ver- mediği gelecek"ten söz etmiştik! Cem'in Istanbul'da "rûzgâriı birtepe"öeXopra- ğa verildiği saatlerde ben, çoktandır beklemekte olduğum birölümün belki de gerçekleşmeyebıle- ceği yanılsamasını içimde hâlâ koruyarak, Eskişe- hir'deydim. O günlerde, sevgili öğrencilerimden birkaçryia çay sohbetindeyken, bu yazının başhğındaki soruyla karşılaştım: "Hocam, neden hâlâ buradasınız?" Merak ettikleri, sekiz yıldır Istanbul-Eskişehir arasında her hafta gidıp gelmekten yorulup yoaıl- madığımdı. Öyle sanıyorum ki bu merakın altında biraz da, "ya artıkyorulup veya bıkıp gelmezse"n'\n ince kaygısı da yatıyordu. Bugün, neden hâlâ "orada" olduğumu ve hep de orada olacağımı dilim döndüğü kadar anlatma- ya çalışacağım; bunu "bugün" yapmalıyım, çün- kü "bugün", sahip olduğumu iddia edebileceğim tek zaman kesiti. Cem, son muzipliğini de bana bu gerçeği kanıt- layarak yaptı! Bundan sekiz yıl önce Eskişehir Anadolu Üni- versitesi'ne "dışardan", yani bir "yabancı" olarak gelmiştim. Ve o zamanlar içimdeki duygu, orada- ki kalışımın kesinlikle •geç/c/"olacağıydı. Bütün ya- şamımın geçtiği kent olan Istanbul'daki ünıversi- te yaşamım, her defasında büyük düş kınklıklany- la noktalanmışken, daha önce hiç yaşamadığım, tren istasyonuna bile bir kez olsun ayak basma- dığım bir kentin üniversitesinde mutluluğu ara- mak, ancak bir tür ütopya diye nitelendırilebilirdi -böyle düşünüyordum. Istanbul'daki düş kınklıklarının hiçbir zaman öğ- rencilerimle bir bağıntısı olmamıştı. Onlarla her yerde ve her koşulda önce insanca ilişkiler kurma- yı, ardından da bilgi alışverişlerimizi hep ortaklık ya da imece atmosferi içersinde gerçekleştirme- yi başaımış, bunlann karşıhğını da almıştım. Ne- den, belki deyalnızca Istanbul'un hızladeğişen in- san yapısıydı. İçinde daha önce bilinmeyen savaş- lann verilme zorunluluğunun doğduğu, büyük bir ormana dönüşen, sıcak insan ilişkilerinı ufacık ve birbirinden çok uzak adacıklara sürgün etmiş bir kentte üniversrtedekı en yakın çatışma arkadaşla- nmın meslek-dışı, kişısel sorunlar karşısında du- yarsız kalmalan, belki de böyle bir yaşamaarta- mının doğal iklimıydi - gelgelelim böyle bir ıWım, benim soluk almama elverişlı degildi. Eskişehir'de ise ilk önce büyük kentte çoktan- dır yitirdiğim insanı, ona bu sıfatı kazandıran tüm nitelikleriyle yeniden buldum. Burası da büyümek- te olan bir kentti, ama sanki insan değerlerini de doğal büyüme sürecine katmayı başarmış bir or- ganizmaydı. Anadolu Üniversrtesi'ne gelince, o da zorunlu tüm evrensel açılımlannın yanı sıra, in- sanca özünden ödün vermeksızin büyümeyi he- defleyen bir kurumdu. Örneğin bu kurumda bir derdi olup da bunu yakın çalışma arkadaşlanna aç- mamak, neredeyse görevini aksatmakla bir tutu- lan bir "sorumsuzluk"tu, açılan dertlerle ılgilen- mek ise başlı başına bir görevdi. Geride kalan yıllar boyunca, Anadolu Üniversi- tesi üzerine yazıp söylediklerimle ilgili olarak, Is- tanbul'da şu soruyla sıkça karşılaştım: "Yani o üni- versitenin kusursuz olduğunu mu söylemek isti- yorsun?" Insanlann dünyası evrendeki yerini aldığından bu yana, ne kusursuz insana, ne de kusursuz kuru- ma rastianmıştır. Önem taşıyan, erişilmesi olanak- sız bir "mutlak kusursuzluğun" ütopik ölçütlerini aramak değil, fakat olan ve olabilecek kusurların hangi noktalarda odaklaştığıdır. Ve eğer evrensel- lik boyutunu özünde doğal olarak barındırması gereken bir kurum, özellikle bugünün "parçalan- mış"dünyasında ınsanlık boyutunu da bu özün do- ğal içeriğı saymayı neredeyse bır politıkaya dönüş- türmüşse, olası bütün aksaklıkların ve kusurlann üstesinden de insanca gelmeye aday demektir. Neden "hâlâ" Anadolu Üniversitesi'nde oldu- ğum ve bundan böyle de neden hep "orada" ola- cağım konusunda kendimle hesaplaştığımda, ağır basan kalem, hep bu sözünü ettiğim adaylık olu- yor... e-posta: ahmetcemaKs superonline. com acem20(a hotmail. com -, Geleneksel el sanatları ürünleri Artolia 99'da • Kültür Servisi -Türk el sanatlanndan örneklerin ve yerli ürünlerin bir arada sunulacağı Artolia '99 Geleneksel Sanatlar ve Yerlı Ürünler Sergisı. bugün tstanbul'da Dolmabahçe Kültür Merkezi'nde başlıyor. Kültür ve Sanat Varlıklannı Konıma ve Tarutma Vakfi (KÜSAV) tarafindan düzenlenen sergide çini, hat, elmas işçiliği, tombak, gümüş, tezhip edirnekâri ve minyatür gibi geleneksel el sanatlan ürünleri sergilenecek. 30 Kasım'a dek sürecek olan sergide aynca ev tekstili, bakır, takı. ambalaj, kilim, tahta. cam, porselen gibi el yapımı ya da fabrika ürünü eşyalar yer alacak. Sergi kapsamında konserler, 'Geleneksel Türk Mutfağı', 'Dünya Kültüründe Anadolu' ve 'Kütahya Çinileri' konulu konferanslar, Osmanlı ve Avrupa El Sanatlan Müzayedesi ve Anadolu Kıyafetleri Defilesi gerçekleşecek. Serginin giriş ücretlerinden elde edilecek gelir, depremde yıkılan Yalova Meslek Yüksek Okulu'nun yapımı için oluşturulan fona aktanlacak. Charlie'nin yeni melekleri • KALtFORNİYA(AA)- 1970'lerin ünlü televizyon dizisi Charlie'nin Melekleri'nin sinema versiyonunda Drew Barrymore, Cameron Diaz ve Lucy Liu rol alacak. Barrymore aynca filmin yapımcılığını da üstleniyor. Çekimlenne 6 Aralık'ta Los Angeles'ta başlanacak olan film, gelecek yıhn kasım ayında ABD'de gösterime girecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle