18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16KASIM1999SAL1 14 KULTUR [email protected] SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL 'TartüPü 'Yobaz'a dönüstürmekGüldürü türûnün büyük ustası Moli- ert'm "TartüFü sahneye ılk kez çıkardı- gı Î664 jılında. Fransa Kralı 14. Louis "gerçek dindarlar"ın mcınmemesı ıçin oyunu yasaklamıştı. Oysa. 1669da oynan- niasına ızın \ enlene dek ıkı kez daha ya- zılan •'Tartüf", o günden bu yana "dinsel ikiyüzlülük" olgusunu gözler önune se- ren vergisel yaklaşımıyia. inanç sömürii- süne karşı çıkışın sımgesı olup çıkmış. çe- şıth ülkeierde. özellıkle de çağımızda, us- ta yönetmenlenn yorumlanyla sahneye getirılerek bugüne ulaşmıştır. "TartüPün yüzyıllardır gündemde kalması düşündü- rücüdur. Batı tıyatrobiına "yunıaşak geçiş" yap- mamızı geçen yüzyılın ıkıncı yansında Molıere uy arlamalam la saglayan Ahmet Vefik Paşa, "TartûPü yerlıleştirmek ye- rıne. doğrudan çe\ ırmey i seçmıştı. 1959'da \se Nânrn Hikmet bır •'Tartüf* uyarla- ması yaptı "Tartüf "59" başlığını taşıyan \e sahnelenmeyen bu uyarlamada kışıler özgün ısımlennı \e konumlarmı korur- ken. o>una 19501ı yıllann Türkıyesınde oynanan "demokrasioyuıdarrna. dın sö- mürüsü yoluy la oy avcılığı olgusuna gön- derme yapan. en az Tartüf denli ikıyüzlü \e kurnaz bır ıkmcı Tartüf (Tartüf 59} ek- lenmıştı (1) Metin Bala> ıse yüzyılımızın sonlanna doğru "yertikştirilmiş"' bir "Tartüf uyar- lamasnla çıkıyor karşımıza. Ankara Sa- nat TiNdtrosu yapımının yonetmenı Me- tın Balaın. ^ahnc tasanmcısı Hakan Dün- dar, müzık yazarı Kemal Günüç. Balay "fartüPü *Yobaz"a donuştu- nirken populer halk tıyatromuzun güldü- ru ögelcny le bezenmış. yer yer gösterme- c\ bır seyırhk anlayıştan yola çıkıyor. Mo- lıere'ın oyununu yenıden yazarken müt- hış keyıflı bır dılsel aktanm gerçekleştir- mı> Ğünunıüz Türkıyesınde geçen oyu- Balay 'ın diteel kıvraklığıve "söz' nun söyleşimlen tadına doyum olmaz bır güldürü ortamına çekıyor seyirciyı. 'Aşk' örgesi geri düziemde Oyunun en se\ dığım yanı Balay"ın dil- sel kıvraklığı ve "söz" yoluy la güldürü kotarma gücü oldu. Bu ustalık çoğunluk- la özgün metın ile uyarlama metnın tam örtüştügü anlarda belirginleşiyor. Bu an- larda Ahmet Vefık Paşa uyarlamalannm \e ya da Musahıpzade Ceİal oyunlannın yarattığı dılsel tadı (sahnede günümüz Türkçesı konuşuluyor olsa da) alabiliyor- sunuz. Ancak. sözünü ettiğım ustalann yapıt- lanyla kotanlan tiyatro tadı, Balay'ın "Yo- baz" metnını çok kısa tutması nedeniyle gerçekleşemıyor Balay,(herhalde) oyunun temel ıletisinı zedelerkaygısıyla oyunda- kı "aşk" örgesıni geri dûzleme atmış. Mal- zemenın temel dolantı bağlamında da sey- rekleştırilmesı nedeniyle, özellıkle ikıncı bölümde, güldürünün gıtgıde "ağdalana- rak" koyulaşması yenne. "'söz"ün. sahne devmiminın, oyunculuğa hüner katacak buluşlann tükendiğinı izliyorsunuz. Ya- zar Balay. yönetmen Balay'ın işini böyle- ce zora koşmuş oluyor. Molıere karakterlerinın yerli tiplere dö- nüştürülmesınde Balay'ın en sevımli kı- şilen, uçkur düşkünü bır asalak olan Tar- tüf'ün yerlısı "yobaz" Şeyh Nuriddin, onun etki alanma gırerek kendıni gülünç kılan ve aılesinı penşan eden Orgun"un yer- lısı, (herhalde) kasaba kökenlı zengın Mü- min Bey ve Moliere'ın akıllı hizmetçisı Do- rina'nın yenne geçen geveze, şirret. ama akıllı ve sevecen Dudu. Bu kışılerin çekicılıği, oyunlannın yo- rumlannı da kıvraklaşünyor. Şeyh Nurid- din "de Hakan Güven, çeşitlı eylemlenyle özel tele\izyonlann haberbültenlerini süs- leyegelmış. kadın ve para arsızı "yobazfir- satçTyı canlandınrken, bır yandan da pi- yasalanmızda etkin dıncı kesimin, hızlı "işadanu" ' **şirket"çi yüzünü yaman bir güldürücülükle gözler önüne senyor. Mü- min Bey'de Hakan Akın günümüzdekı gerçek örneklerden yola çıkarak tıyatro- laştırdığı "raümin" tıpıyle. "aldaübÛT en az "aldataıT kadar sorumlu ve suçlu ol- duğunu. yarattığı kompozisyonun sevım- lılığını bozmaksızın aktanyor. Hizmetçı Du- du' yu canlandıran ve oyunun motoruolan Topluluk, Yapı Kredi Sanat Festivall çerçeveslnde bir konser verecek BillMoss'tan Gospel Vltı kişiden oluşan The Bill Moss Singers, pazartesi akşamı saat 20.00'de tstanbul'da. Asık Diderot beyazperdedeKültür Servisi - Yönetmen Gabrid Aghion. Diderot'nun hayatını aniatan 'ht Libertin' adlı duygusal ve felsefı bir komedı çekıyor. Vincent Ferez'in Diderofyu. Fanny Ardant'ın çılgm, maceraperest bir kadını, Josiane Ba- lasto'nun yenılikçı bir baronesı, Mic- hel Serrauh'nun da bir kardinalı can- landırdığı "Le Libertin', kanşık duygu- lann \e tutkulann sûrekli yerdeğiştİT- diğı. kJasık yapıda bir fîlm. Yaşadığı dönemde kilıseden kovnl- mu:>. ama kadmlar tarafindan tutkuyla se\ üen biri olan Diderot'nun sıradışı ya- şamına ı^tk tutan b\ı film, yönetmenin büyfık Dıderot sevgisinin ürünü. Vlncet Perez caıdandaracak Yönetmen Aghioru özellikle Dide- rot'nun çapkm. açık saçık, özgürlüğü- ne düşkün kişiliğini sevdiğini söylü- yor. Filmde Diderot'yu canlandıran Vincet Perez ıse bu karakterle çok faz- la ortak özelligi bulunmadığını belir- tiyor. Bu nedenle de role tam olarak uyum saglayaraayacağı yöoündeki eteş- tırileri şöyle. yanıthyor: "Yaşamda insan bazı seçimler \"ap- mak zorundadır. Benim tercihim bir 'libertin' olmakdeğikü. Asla onkrdan biriolmaAacağım. Ama Diderot'yu an- byorum, O, duşüncc gûcü ve felsefî inançlanvla kendisiolan bir adam. Ba- zışeyieri hissetnıekiçinbirkişiligin kop- yası olmak gerekmiyor. Bence. bir rd ne kadar sizden uzaksa o kadar özgiir oJursuımz." Yönetmen Aghion'laçalış- maktan büyük zevk aldığını söyleyen Perez içia, Aghion da övgüler ya|dın- yor: "Onun, kendi kişiBgine çok uzak olan karakterieri bile çok iyi canlandı- rahtlme \etenegme ha>rartım. BaşJan- gıçtan beri EKâerot rolü için ornı uygun buldum.Başka Wro>nncu>u hiçdüşün- ınedimbae.VîncentPierez,kartnnatik, komik, tçten, sıcak ve hareketli bir ak- törT Aghion. Fanny Ardant"msa tam bir ilham perisi olduğunu ve insanm yara- tıcilığını artürdığiru da eküyor. Ekibinden oldukça memnun olduğu gözlenen Aghion'un tek korkusu, ye- teneksİE bir oyuncuyia karşılaşrnak. 'Le Libertin'in mart ayında gösterime girmesi planlanıyor. Filmde, Vınent Perez Dtderot'^Fanny Ardant iseçügm birkadını canlaodımor. Kültür Servisi - Gospel müzığinin Amerika'dakı en ünlü topluluklanndan, dün- yaca ünlü The Bill Moss Singers, Yapı Kredi Sanat Festıvah '99 çerçevesınde 22 Kasım Pazartesi akşamt saat 20.00'de Dolmabah- ' çe-Çiftlikköy Parkı yanın- daki Levent Kırca-Oya Ba- şar Tiyatrosu'nda lstanbul- lu müzikseverlere Gospel ezgilerini taşıyacak. Bill Moss Singers, Bill Moss, eşı Essie Mos^Coleman), kızlan Therasa ve üç genç erkek sanatçı olmak üzere altı kışıden oluşan bir Gos- pel Topluluğu. Bill Moss'un eşi Essie ile 1960'lann başında bir araya gelmesiyle temelle- n atılan topluluğun ilk al- bümü'Just the Twt) of Us' 1964'te pıyasaya çıktı. O ta- rihten sonra yaklaşık otuz albüm çıkaran Bill ve Es- sie Moss çiftı. çocuklan- nın topluluklanna da eşlik etti. 1960Tıve70'hyıllar- da konserler vererek ABD'yi baştan başa dola- şarak ülkenın önemli kon- ser salonlannda, TV prog- ramlarında yer aldılar. 1989'da, birlıkte 'gospel' söylemelerinin 25. yıhnı kutladılar. Aynı yıl Ulusla- rarası Bern ve Villıngen festivallen kapsamında ilk Avnıpa tumesıne çıktılar. O günden sonra sık sık Avru- pa'ya gelen topluluk ken- dı ülkelennde konserler vermeyi sürdürdü. 1990'da ls\içre'deki Cully-La\aux ve Albi fes- tıvallenne konuk olan top- luluk, 1992'de Belga Caz Festivali'ne, 1993'teMar- ciac ve 1994*te Limosin Caz festivallerine katıldı. 1990 sonunda, 1992 ve 1994 yıllannda gerçekleş- tirdiklen turnelerle Fran- sa, Almanya. lsviçre, Ital- ya, Belçika ve Ispanya'ya giden topluluk Avrupa'nın belli başlı kentlennde kon- serler verdı. 1996'da Is- veç'tekı Tourcoing L'lus- lararası Caz Festivali'ne katıldı ve tsveç televizyo- nunda iki gösteri gerçekleş- tirdi. 1997 sonunda ıse ls- panya'da konserler \erdi. The Bill Moss Sınger's'ın 5,4 ve 3 milyon lira değe- rindeki biletleri YKY Ga- latasaray Kıtabevi, Taksim Vakkorama, Akmerkez Vakkorama. Suadiye Vak- korama ve Levent Kırca- Oya BaşarTıyatrosu'ndan temin edilebılir. Müzıkse- verler ayrıca http://www. superonline.com.ykykultur adresinden fnternet aracı- lıgıyla da bilet alabihr ya da 0 212- 252 47 00 No'lu telefondan rezervasyon yaptırabilirler. însan bedeniyk 'çeşiMyaşantdar 3 1986 yılından bu yana pişmış topraktan (terra cota) heykel çalışmalan yapan Prof. Necdet Sumej'in üçüncü kişisel heykel sergisı, 10-23 Aralık tarihleri arasında The Marmara Istanbul Opera Sanat Koridoru'nda açılacak. Hacettepe Üniversitesı Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde ögretim üyesi olan Sumer. çalışmalannda insan bedenini kullanıyor. Görsel sanatlarla insan bedeninin tükenmez bir kaynak olduğunu düşünen sanatçı, bu serginin konusunu 'çeşitti yaşanblar' olarak özetliyor. Amacı ise gözlemlediği yaşantı biçimlenni yaptığı heykelleri ile duyulur ve paylaşılır kılmak. Serginin önemli bir parçası da sanatçınm kendisi tarafmdan yazılmış bir sergi kitapçığı. Sanatın doğası, sanatçının işlevı, sanat-toplum, sanat-birey ilişkisi gibi konularda Necdet Sumer'in özgün düşüncelerını içeren kitapçık sergi süresince ziyaretçilere eşlik edecek. '(287 20 02) Fulya Kocak, sevimli ve enerjik bir oyun- culuk bıçemıyle sahne olayının akışını baştan sona denetım altında tutuyor. Güldürünün ciddi yanı Ötekı kişıler ise, metinde de, sahnede de yeterince işlenmedikleri ıçin, oyuna tam yerleşemiyorlar. Mümin Bey'in "din- dar" annesı Payende Hanım (Cavidan Po- latkan Artûz) sıyahlar içınde bir "sıkrna baş" görüntüsü taşımasına karşm, koyu Katolik Fransız madaması kimliğinden sıynlıp yerlileşemiyor. Yerlileşseydi bile, kendı Etnel(BasakUlaşer) gibı modern ve süslü bır kadını nasıl gelin olarak seçıp al- dığını açıklamakta zorluk çekerdi. Aslın- da Emel'in "hariciyeci'' görünüşlü baba- sı Kâmran Bey'in (Erol Demiroz), kızıy- la Mümin arasındaki evlılığe nasıl onay ver- diğıni de açıklamak olası değil. Emel'in Mümin'i, Mümın'ın de Emel'i nasıl be- genip aldığımn açıklaması olmadığı gı- bi... Ya çocuklar? Hadi Cenk (Ferhat Bü- kûş) ailede kimsenin ilgilenmediği günü- müz gençlerinden. O komık kılıklı, şaşkın Meryem'i (Ozlem Evren) kim yetiştirmiş o evde. Uzun sözün kısası, başkişilere uyarla- mada büyük emek vermiş olmasına kar- şuı. ikincil kişileri de sağlama almak ye- rine, onlan "fiırs"ın sereserpeligi ıçındeken- di başlarına bırakan yazar'yönetmen Ba- lay. güldürünün "ckfcfi" yanını da "inaıı- dtrKi" olmaktan uzaklaştırma tehlikesiy- le karşılaşıyor. Sonuç olarak, Erol Demi- röz, herhangi bır kompozisyon yarauna olanağından yoksun kalmakta. Başak Ula- şer, sonradan olma olsa da "takkeB" bır adamın kansını, yaşamıru yurtdışmda ge- çirmişbır büyük elçikızınmhafif "frenk- çe"ye çalanşivesiyleoynamakta, Ferhat Bü- küş günümüzdekı gençlerin, TV'den alı- şılmış kahp görüntü ve tepkılenni dile ge- tirmekle yetinmekte, Özlem Evren iki mimik ve üç jestle sınırlandınlmış genç kız ro- lünübaştan yınelemekte. sev- diği adam Vedat(Sermet Ye- şO) da gülünç genç kızm ko- mik sevgılisini oynamakta- dır. Sorun, Moliere'in sıkı sı- kıya örülmüş dramatık yapı- sının, şarkılarla bezelı. "ojım- suluk" içeren, "göstermed* biçemde, "açık biçim" gös- teri anlayışı doğrultusunda bir seyirliğe dönüştürülür- ken, özgün metinden çıkan- lanlann acığıru kapatacak iliş- kiler ve söyleşımlerle des- teklenmemiş olmasıdır. Ke- mal Günüç'ün -her bır şarkı süresince çokça yinelenen- melodilerinın eşlik ettıği şar- kılar da oluşan boşluğu dol- duramamaktadır Muammer Karaca, Vasfi Rıza. Gazanfer Özcan. Adi- le Naşit gıbı tipleme ustala- nnın hünerlı oyunlanyla, bu nır seyirliklerde pek çok ek- siklik göz ardı edilebılir. En azından bu ustalann doğaç- lamadaki becenlenyle pek çok boşluk kapatılabılir. Ne ki Metın Balay, halk tiyatro- su geleneğımizde pışmemiş, çoğu genç olan oyuncularla çahşmaktadır. Bir deneme gerçekleştirmış, bir oranda başanlı olmuştur. Gönül de- nemenin kusursuzluğa ula- şılabilmesini isterdi. Hakan Dündar'ın, Molı- ere tiyatrosunun sahnedeki varlığını duyuran, klasik bı- çemde bezenmiş panolardan oluşan işlevsel sahne tasan- mını sevdiğimi söylemeli- yım.Bır deoyunuhıç sıkılma- dan ızledığimi... Metın Ba- lay'ın zeki bir yazar ve sah- neye koyucu olduğunu yad- sıyacak değılim. (1) «Tartüf '59"unaynn- tılı incelemesı ıçin Bkz. Zeh- ra tpşiroğlu: "UyarUmada YaratKihk: Nâzuıi Hikmet'in "Tartürü Nâzım Hikmet'in Tîyatrosu." lstanbul. Nâzım HikmetKültür ve Sanat Vak- fıYayınlan, 1996. KÜLTÜR * S»M«T YAZI ODASI SELİM İLERİ Kedi, Çatana, İstanbul... Öyle olur, bir film bazan yıllarca yaşar sizinle. ÇoajkJukta, ilkgençlikte film yıkJızlannmfilmlerigön- lümü çekerdı. O zamanlar 'Halivud' filan dediğimiz Hollyvvood'un, Fransız, Italyan sınemasının yıldızla- n... Sonra ben Türkfilmlerinin tutkun bir seyircisi ol- dum... Bir gün de iyice seçer ızler oldum filmleri. Halit Refiğ'in 1989'da gerçekleştirdiği Hanım, unutamadığım birfilmdir. Hanım'ı herkesle paylaş- mak isterim. Piyano öğretmenı Olcay Hanım, Cemal Reşit Rey gibi, hatıralardan ibaret kalmış bir şehirde ge- zintiye çıkar. Aslında olüme uzanan bir gezintidir bu. Kanserteşhisli Olcay Hanım, doğup büyüdüğü, yaşadığı, sevincint ve acısını tattığı istanbul'da, ke- disi Hanım'a, pamuk beyazı Hanım'a bir kapı ara- maktadır şimdi. Fakat lstanbul ne kadar değişmtştir! Gerçi küçük vapurtar, çatanalar, açılır kapanır köprü, kış günle- rinin sisli puslu güneşi, deniz, Marmara şarabı, semt bakkalı henüz yerli yerindedir. Olanca ülküsüyle 'Cumhuriyet kültürü' de. Gelgelelim bir şeyler hep yıpranmakta, hep tüketilmektedır. Tüketilen yalnız 'madde' değil. Halrt Refiğ, yıllar öncesinden, 'ruh'un datüketildiğinı söyler. Cumhu- riyet kültürünün yetiştirdiği Olcay Hanım, büyük inançlardan sonra, bu yeni, bızim belkı o zamanlar nasıl yenıleştiğıni pek kavrayamadığımız şehre ar- tık uzak durmaktadır. Onun macerasıyla birlikte, bır kaptan ve çatana- sı. Ömrunün sonunda bir çatana. Böylece hatıralar- dan ibaret Istanbul'da olüme yaklaşanlar, insanry- la, nesnesiyle, taşıtıyla, semtiyle, doğasıyla gitgide çoğalmakta; geçmışin güzelliklerinden son yaldız- lanışlaria bu kent, yazık ki bir ölüm, dahası bir yok ediliş kentı olmaktadır. Hanım'm olağanüstü oyunculan davranışlanyia, soz- lenyle, görüntüleriyie Cumhuriyet'in heyecanını ya- şatmaya çalışırtar. Ama 'yeni' bu heyecana, o he- yecanı beslemiş kültüre artık uzak, soğuk, katı yü- reklidir. Kendisi öleceği için kedisini hayata emanet etmek isteyen Olcay Hanım'a deli gözuyle bakılır. Onun ke- dide 'can yoldaşı'n\ yaşamasına olanak kalmamış- tır. Çatanasına yine son yoldaşı gibi bağlanmış kap- tan ıçin bütün önenler, kız gibi taze gemilerdir. Cumhuriyet'in bizı yetıştiren kuşağı 'fasa/ruf fik- riyle donanmıştı. Daha güzel, daha mutlu, daha re- fah bir gelecek ıçin tasarruf! Yeni, tüketmeyi, sonu- na kadar tüketmeyi tercih eder. Olcay Hanım'a gelince, o. hâlâ 'iyi' bir insan ol- masını öğütlemektedir torununa. Tıpkı bize vaktiy- le söylendiğı gibi... Bu film, bir yandan da bugün artık büsbütün kay- bolup gitmiş gönül eğitimine açılır. Boğaziçi'nin şim- dı sönüp gitmiş küçük balıkçı meyhanelerinde ge- çen sahnelerde, 'erenler' konuşup dururiar. Dünya işlerini bir huzur, bağlanış, tevekkül çemberiyle çe- virmeye çalışırtar. Üretmek ve tokgözlülük! 'Ev'in biryuva oluşu! Ai- lenin kuşaktan kuşağa, hep daha aydınlık, daha uy- gar bir gelecek ıçin görevleredinmesi!.. Bunlarhep- si, Hanım filmınde, gozümüzün önünde eriyip gider. Türk bestecılennm yeni ve ülkülübir müzik tçin bes- teledıklerini. Olcay Hanım genç öğrencisine arma- ğan eder. Ama hepsi çoktan sararmış nota defter- leri! ölüsü günlerce unutulan piyano öğretmeni! Bir- kaç parça mücevheri, yükte hafif pahada ağır nes- nesi derlenip toparlandıktan sonra hemen satışa çı- kanlan köşk! Kapının önüne atılıveren can yokjaşı kedi! Sıradan, her gün yaşayıp farkına varmadığımız yuz- lerce aynntıdan bır eser yaratmış yönetmen. Aradan geçen yıllar, sanatçının belki de erken ön- görüsünü yazık ki doğruluyor. Cumhuriyet'in o ilk ku- şağının o kadar saygın ülküleri yerine, köşeyi dön, hep ister iç doymaz yaşama biçimine savrulup gi- derken, bu film bile bize bugun uzak bir hatıra gibi geliyor. Sonra yağmur yağacak, belki de ilkbahara açılan biryağmur. Bunca karamsarlığın ortasında, yaşlı bir kaptanla pamuk beyazı bir kedi dost olacaklar... Takvimde iz bırakan: "Fakat içindekilerden boşalmış olan Çamlıca'da- ki köşk, beslediği can yani felsefesi ve rvhu uçmuş, içindeki bütün kuşlar uçmuş tahta ve boş büyük bir kafes halindeydı." Abdülhak Şinasi Hisar, Geçmiş Zaman Köşkleri, Varlık Yayınevı, 1956. Piyanist Ergican Saydam, 50. sanat yrtım kuthıyor • Kültür Servisi - Pı> anıst Ergican Saydam, 50. sanat yıhnı bugün saat 19.00'da tstanbul AKM"de vereceğı resitalle kutlayacak. Sanatçı, Chopin'in yapıtlannı seslendirecek. tstanbul'da doğan Saydam, ilk derslenni ağabeyi Erçivan Saydam'dan aldı. 1943 'te girdiğı lstanbul Belediye Konservatuvan'nı başanyla bitirdikten sonra Münih Yüksek Müzik Akademisi'nde okudu. 14 yaşında konser vermeye başlayan sanatçı, Jamaika, Venezüella. Tnnidad, Barbados, St Lucia, Guayana ve Surinam gibi ülkelerde konser veren ilk Türk piyanist oldu. TRT'de 25 yıl görev yapan sanatçı, halen lstanbul Üniversitesı Devlet Konservatuvan'nın piyano bölümünde öğretim görevlısi olarak çalışıyor. (0212) 293 19 78 (3 HAT) SERVER TANİLLİ AdamKitabevi'nde kitaplarını imzahyor. 16 Kasım, Sah 19 Kasım, Cuma 14.00-19.00 Küçükparmakkapı Sokak, 17, Beyoğlu 293 4105-07
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle