18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 KASIM 1999PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR [email protected] 15 UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCt Denetimsiz imar yetkilerinin 'demokrasiyi krallığa dönüştürmesine' bir örnek: Göriikle'de4 mıar ağahğı' Tartışmalı uygulamalar **--•• Yerel krallığm feodal hukuk düzeni Belediye meclisınde alınan kimi kararlar, yeni Be- lediye Başkanı Ceylan Ozoğlu'nun "Gör-Kent" pro- jesine karşı "tepkisel" tavnnda sadece eski başkana yönelik "siyasal refleksinin" yatmadığını, Görük- le'de artık imar yetkisi denince "yasadışı rant dağı- tnnının" öne çıkmaya başladığını gösterivor. lşte, 18 Nisan 1999 seçimlerinden bu yana sapta- nabilen kimi uygulamalardan örnekler: Yeşll alanda rant tesisleri: tmarpianı ge- reğince "park" ve "çocuk bahçesi" olarak kullanıl- ması koşuluyla belediyeye terk edılmiş 82 bın m2'lik Hazine arazisine *finn, düğün sakmu, kapabçarşL, bü- feter, süpermarket" vb. rant tesisleri yaptırma kara- n alan belediye, Maliye Bakanlığı ıle anlaşarak bu pro- jeden elde edeceği gelinn yüzde 30'unu defterdarlı- ğa kira olarak ödeme karşılığında plandakı yeşıl ala- nı yok etmek istiyor. Bu konudaki 21.9.1999tarihli başvuruyu, "birgûn sonra- 22.9.1999 tarihli "bakan onayT ile kabul eden Maliye Bakanlığı'nın ise imar planında değı- şiklik yapılmasını bile beklemeden böylesine jet hı- zıyla talana destek vermesi, Bursa'daki meslek oda- lannca dava konusu yapılmış durumda. Kaçak inşaata imar affı'ronayh proje- sinden ve yasal ımar hakkından yaklaşık 300 m2 da- ha büyûk inşa edildiği için daha önce kulanma ızni verilmeyen bir kooperatif sitesine 11.06.1999 tarih- li belediye meclis toplantısında "imar affi" sağla- nıyor. İmar planında yeşil alan olan bitişik araziden be- ledıyece 400 m2'Iik bir parça satın alınarak bu "ay- ncaİıklı" kooperatifm inşaat sahasına eklenmesi yön- temiylegerçekleştirilen ımar affi uygulaması, kaçak bir inşaata yasadışı yollardan kullanma ızni verilme- sini hedefliyor. 'Arsaya göre' yol genişliği: Imar P ia- nında 5 metre genışliğinde iken motorlu araç ulaşı- mına olanak sağlaması yönünde 12 m'ye çıkarılma- sı öngörülen yol için, aynı güzergâhta kalan bir par- sele "yeterli yapılaşma olanağı" sağlamak amacıy- la "7m"lik genişlik uygun görülüyor. Beledfye Imar Komisyonu'nun 15.06.1999 tarihli karanyla sapta- nan bu "daraltılmış" yol standardının, imar mevzu- atına göre "taşrt trafigine uygun oknaması" ise Gö- rükle Belediyesi yöneominm keyfı tatumunu hiç et- kilemiyor.. 'İcra' yoluyla hisseli satışlar Bütün bunlann dışında, 18 Nisan 1999 seçimlerinden son- ra Görûkle'deki ımar yetkilerini devralan yeni baş- kan Ceylan Özoğlu'nun 1992'den bu yana aynı bel- dede "iş" olarak sürdürdüğü "emlakçilik" yaşamın- da da özellikle "hisseli arsa satışlan" yoluyla yöre- nm yasal imar düzenıni alt üst ettiği belirtiliyor. Arazilerden planlı parselasyon dışında "hisse sat- maya" getınlmiş yasal engeller ise "kra mahkeme- si kullamlarak" aşılıyor. Ceylan Özoğlu'ndan **ala- cakh" gösterilen müşteriler, Özoğlu'nun kendileri- ne olan borcunu ödemediği gerekçesiyle icraya baş- vurup para yerine arazilerden hisse alarak bu zaran gidermek istediklerini belirtiyorlar. Mahkeme de söz konusu arazilerden alacaklılara (yani arazi müşteriierine) yeterli büyüklükte hisse ve- rilmesini öngörünce, imar planı ve yasasındaki ya- saklamayı da "aşnuş" oluyorlar... Görükle, işte böylesi ellerde "hukuk devteti"ni bekliyor... Gelenekten geleceğe taşınan kent kimliği Mimar Sinan Üniversitesi Mimarhk Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü'nce tasarlanan 4 bin konutluk "Gör-Kent" projesi, Bursa'nın tarihi dokusundaki "sokak" kültürüne ait kentsel mekânlan (solda) çağdaş yerieşmenin mimarlık ve şehircilik anlayışına da esin kaynağı yapıyor {ûstte). Körfez depreminin ardından Baymdırlık Ba- kanlığı bölgedekı belediyelerin imar yetkilerini durdurdu; yaklaşık bir ay sonra da "sıla bir ge- nelgeyle" geri verdi. Bakanlığın bu genelgesi kimi çevreler tarafın- dan beğenilmiş olsa bile, aslında yürürlükteki yasalar "aynT okiuğundan, yasa maddelerine uyul- masını "ammsatmaktan" ıbarettı. Yıllardır bu yasalara "uymamayı" alışkanlık haline getiren ve bundan ötürü de yine yıllardır akıl almaz bir "siyasal ve hukuksal kayınna" al- tında en ufak bir ceza dahi almayan çoğu beledi- yelerin, söz konusu genelge ıle de aynı tutumla- nnı pek değiştirmeyecekleri gerçeği ise "dep- rem ortamında 7 * gözlerden kaçıverdı. Çünkü Türkiye'de hemen her yasanın "yapanmı" vardı, (olmasa zaten "yasa" denılmezdi) ancak sadece "imar,koruma, kent ve çevre"yle ilgilı yasalan çığneyen "sorumlıdar" hakkında ciddi ve caydın- cı bir yaptmm getirilmemişti. Özellikle 1985'ten sonra yerel yöne- timlere venlen "denetimsiz imar yetkile- ri" ile de en küçük beldeden en büyük met- ropole kadar belediye başkanlan, o ken- tin "imar ağalanna" dönüştüler. "Ender" bile olsa kent kültürüne ve demokrasiye duyarlı kimi az sayıdakı "çoközel" belediye başkanlan ise imaryet- kilenni hukuka, bilime, çevreye ve top- luma saygı içinde kullansalar da bu "de- mokratveçağdaş kral" kimlıkleriyle azınhkta kal- dıklan için genele etkı edemediler. Çoğu kez de yine o genel yağma beklentilerine "uyum sağla- yamadıklan" için. kimi olumlu çabalan da "dö- nemleriyle sınırlı" kaldı, bir daha da zaten seçi- lemediler... Bursa'yı sarsan 'örnek' tşte böylesi bir sürecın çarpıcı bir örneği, Bur- sa'nın metropoliten gelışme baskısı altında yıl- lardır "pianh kendeşme" direnişi içinde olan Gö- rükle Belediyesi 'nde yaşanıyor. Balıkesiryolun- da, Bursa'nın merkezine 22 km. mesafede ve Uludağ L nhersitesi Kampusu'na komşu konum- daki bu küçük yerleşme. metropoliten alanın ba- tı kesıminde özellikle "ünarbeklentileri" açısın- dan hızla değer kazanıyor. Bu beklentılenn Görükle'de "vahşi bir yağma- ya dönüşmemesT için ise yine yıllardır duyarlı bir çaba içinde olumlu projeler üreten Görükle Belediyesi ise 18 Nisan 1999'da seçilen "yeni be- lediye vönetimi" sayesinde hukuk dışı ve ranta en- tegre olmuş uygulamalann tehdidı altında. Çünkü yeni başkan Ceylan Ozoğlu. hem önce- kı başkan Hüseyin Akkuş ve ekibıne karşı kazan- dığı seçım zaferini "sryasal" olarak daha da güç- lendirmek hem de yıllann "arsa komisyoncusu" olarak kendi kafasındaki imar kültürünü Görük- le'de belirleyicı kılmak istiyor. Bu nedenle biryan- dan yine önceki dönemde başlanmış olumlu pro- ürkiye'de kentlerin çağdaş bir imar kültürüyle yönetilebilmesi için, hemen tüm umutlar hukuk yerine sadece "belediye başkanına" bağlanmış durumda. Bursa'nın Görükle Belediyesi'ndeki "başkanlık tutumlan" ise bir kentin yazgısının ne denli "feodal" bir sistem içinde ve "rasgele" belirlenebildiğinin çarpıcı örneği olarak dikkat çekiyor... pılaşma tehlikesıne karşı hazırlıksız yakalanma- sını önlemek, şehircilik ilkelerine uygun bir kent- leşmeyi "öncedu" ve "halkm dayanışmasT ile sağlamaktı. Belediye ve Gör-Koop yöneticileri, bu amaca uygun bir planlama ve yerleşme projesi için Mi- mar Sinan Üniversitesi ile ilişkiye geçtiler, Mi- marlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölü- mü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Çubuk ve ekibı de coşkuyla kollan sıvayarak bilimsel ve "kaüiun- a " bir çalışma süreciyle Gör-Kent planlannı ve konut tasanmlannı hazırladılar. Yerleşme sakinleriyle sürekli ilişkı içinde ge- liştirilen ve sosyal, kültürel eğilimlere göre şe- killenen projede, "genel kent kimliği'' ola- rak ise "Bursa'nın tarihi kent dokusu"nu esin kaynağı yaparak "sokak", "mahaBe", "kom- şuluk" vb gıbı "geleneksel birikimlerin" 21. yüzyılda da yaşatılmasını yeğlediler. Gör-Kent'e vefasızük jeleri engelleme yönünde tüm olanaklannı kul- lanırken öbür yandan imar yetkilerini kent ve toplum çıkarlan yerine "özel çıkarlara" kullan- ma eğilimı gösteriyor. Bir 'kent kültürü' projesi Görûkle'deki bu gelişmelenn en önemlı yan- sımalanndan biri. hiç kuşkusuz "Gör-Koop" pro- jesinde yaşanan "geriümler''. Toplam 1780 üyeye sahip 23 konut kooperati- finin oluşturduğu bir birlik olan Gör- Koop, 1994'te Görükle'ye belediye başkanı seçilen Hü- seyin Akkuş önderliğınde 4 bin konutluk "Gör- Kent" yerleşmesinı kurmak üzere örgütlenmiş- ti. Projenin temel amacı ise Görükle'nin metro- politen gelişme alanı içinde plansız ve rasgele ya- tşte hem Bursa hem de Türkiye için "ör- nek" kabul edilebilecek bu duyarlı proje, şim- di yeni belediye başkanının "imar ağakğt- na" takılmış durumda. Önemli oranda kaba inşaatlan tamamla- nan binalar, yeni yerel yönetimin Görükle adına teşekkür plaketlerini taşıyacaklan yer- de, "durdurma mühürlerini" taşıyor. Buna gerekçe olarak ise aslında bu projede her- hangi bir değişiklık yaratmayan bir ımar planı uygulaması hakkındakı "yargının durdur- ma karan" ileri sürülüyor. Üstelik, diğer birçok imar karannı da "hukuka aykın" olarak üreten bir yerel yönetim tarafından... Görükle'nin "yerd krah^nın Gör-Koop'a kar- şı takmdığı ve ımar yetkismı "siyasi hırslanna" alet ettiği bu feodal tutumuna, "hukuk devtetini yönetenler" bakalım daha ne kadar seyircı kala- caklar? Onlar bütün bu gibi ömeklerde hep "çe- künser" davrandıklan için de umut şimdilik sa- dece yargıda. Gör-Koop'a bağlı kooperatiflerin, Görülde Belediyesi'ne karşı açmış olduklan da- valar, Türkiye'de yerel yönetimlere bağlı imar düzeninin "ağahkla" mı. yoksa demokrası ve hu- kuk devletı ılkeleriyle mı sürmesi gerektiğine de ışık tutacak... • _ . İsveç'te yaşayan Şenol Yorozlu'nun yapıtlan yakın tarihimize göndermelerde bulunuyor Politikmoûflede işlenen mİTjahiresimler ESRA ALtÇAVUŞOĞLU Galeri Apel, İsveç'te yaşayan Şenol Yorozlu'nun resimlerine e\' sahıpliği ya- pıyor bu kez. Yorozlu'nun 'ğadada' baş- lığını verdıği sergisindekı resimler kimi zaman politik bir mesaja, kimi zaman ise alaycı birmizaha dönüşüyor. 14 Ka- sım'a dek açık kalacak olan sergi uzun bir aradan sonra sanatçının resimleriyle buluşruruyor izleyiciyi. Şenol Yorozlu kasım ayı içinde Yapı Kredi Kazım Taş- kent Sanat Galerisi'nde, aralıkta ise PG Art'ta karma sergilere katılacak. 2000 yılında ise Viyana ve Roma'da karma sergilerde resımlen sergılenecek. -Serginizin baştağı son derece ilginç; ğa- dada» Ne anlama geh'yor bu keüme? ŞENOL YOROZLU - Benim uydur- duğum bir kelime. Dağ ve ada kelimesi- nın ters olarak birleşmesinden meydana geliyor; hiçbir anlamı yok. Ama yaşadı- ğımız toplumda bazı olaylarla örtüşen bir tarafı var. Tamamen uydurma olan bu kelimenin okunması da çok zor.. Çün- kü Türk alfabesinde 'ğ' ile başlayan her- hangi bir kelime yok. Son dönemde ya- şadığım bazı şeylerle örtüşen bir durum oldugu için bu kelimeyi seçtim. Bu iki kelimeyi tersten okuduğunuzda dağ ve ada kelimeleri çıkıyor ortaya. Bununla ya- kın geçmişimizin politik durumuna gön- dermelerde bulunuyorum. 'Mizah, zekâ ve birikiınle ilgüi* - Resimlerinizin birtakım politik gön- dermeleri var. Taksim Amtı, dağa çık- mak, adalara sürgün edilmek gibi— Bu- nu da serginizin başlığı ile açıklamaya ça- hşıyorsunuz— olitik, apolitik olabilirsiniz ama bunlann dışında da kalabilirsiniz. Ben bu üçüncü ayakta duruyorum. Resimlerim politik değil ama politik motifleri içeren imgeler var. Bunlardan evrensel bir dil oluşturmaya çalışıyor, olup bitenleri görmezlikten gelmediğimi göstermek istiyorum. YOROZLU-Türkiye'de kavramlar bı- raz kanştınlıyor. Politik. apolitik olabi- lirsiniz ama tüm bunlann dışında da ola- bilirsiniz. Ben bu üçüncü ayakta durdu- ğumu sanıyorum. Felsefi anlamda bura- da durarak dünyada ve burada nelerolup bittığini izlemeye çalışıyorum. Bu da po- litik olma halıni getirmıyor diye düşünü- yorum. Resimlerim politik değil ama po- litik motifleri içeren imgeler var. Bu im- gelerden evrensel bir dil oluşturmaya ça- lışıyorum. Sadece olup bitenleri görmez- likten gelmediğimi göstermek istiyorum. Bu ulkenın tanhı ıle yakın ılışkılenm var; okumak ve izlemek anlammda. - Sizin bir de karikatür gecmisiniz var. Pardon, L srura ve Akbaba'da karikatûr- lerinizin yayimlandığını hatta bu alanda ulusal ve uluslararası ödülleriniz olduğu- nu da biliyoruz. Karikatür geçmişiııiz re- simlerinize nasıl yansıyor? YOROZLL - Akbaba'ya profesyonel karikatünst olarak girdikten sonra resim yapmaya başladım. Akademiye girdik- ten sonra karikatüre profesyonel anlam- da ara verdim. Karikatür birikimimi re- sımle bırleştınp farklı bir dil gelıştirdi- ğimi söyleyebilirim. Karikatürle çok er- ken yaşlarda başlayan flörtüm bugünle- ri hazırlayan bir durum oldu. Bizim gi- bi ülkelerde gerek yazılı gerekse çizili mi- zah çok önemlidir. Mizahın zekâ ve bi- rikımle ilgili olduğunu düşünüyorum. -Galeri ApeTin balkonuna verleştirdi- ğiniz çauşmayı geçen ay Bonısan Sanat Galerisi'ndevapıtian sergOenen ünlü kav- ramsal sanatçıJoseph Kosum'aithaf edi- yorsunuz. YOROZLU -Joseph Kosuth'u Türki- ye'de yakalamışken ona saygımı belirten bir iş yapmak istedim. Kendisinin de bu çahşmamı görmesinı çok ısterdim. Ça- lışmamı, onun sanatsal bakış açısından yola çıkarak olusturdum. Joseph'in Türk- çe karşılığı sözlükte Yusuf olarak geçi- yor. Kosuth'un klasik bir sandalye çahş- ması esprisi vardır, ben de yaptığım ça- lışmayı sandalye üzerine koyarak bir an- lamda 'alaya' aldım onu. Her ne kadar tu- valle çalışsam da kavramla ilgileniyo- rumben. Duvann kabul edeceği resimler - Bir de Marcel Duchamp'ın ptsuvan- nı kullandığuuz bir çalışmanız var_ YOROZLU - Evet. Bunu özellikle be- lirtmek istemedim. Örneğin Duchamp'ın Mutt imzasını kullanmadım. Resmin bir tarafmda işeyen bir Küpido var. Burada da mizahi bir yaklaşım var aslında bü- tün resimlerimde olduğu gibi. - 'Ya Taksim Ya Ölüm' adlı resminize gelecek olursak, bu tam anlarmyla poli- tik bir çalışma sanınz.- YOROZLU - Ya Taksim Ya Ölüm 1968- 70'li yıllann bir sloganıydı. Bu yıllardaki toplumsal dalgalanmalarda in- sanlar Taksim Anıtı'nayürürler, Ya Tak- sim Ya Ölüm diye bağınrlardı. Bu slo- gan hem Taksim Anıtı'nı hem de bir pay- laşmayı çağnştınyor. - Mekân ne dereceönem taşıyor resim- leriniz için? YOROZLU - Mekânı daha önce gör- düm ve buranın taşıyabileceği resimleri koydum. Atölyede resmi boyayıp gidip duvara asmıyorum. Duvann kabul ede- ceği türden resimler yapmaya özen gös- teriyorum. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Umursamayan Aydınlar' Toplumunda Aydınlığı Aramak (II) Geçen haftaki konuyu sürdürmek bağlamında, işe yeni birsaptamayla başlamak istiyoaım: Günümüz Türkiyesi'nin kendilenni "Atatürkçü" ve "ilerici"di- ye nitetendiren aydınlannın bir bölümü, iyi niyetle- rine karşın, ne yazık ki her iki nitelendirmeyte de bağ- daştınlamaz bir "kitleden kopma" konumundadır. Bu aydınlar kesımi, epey uzunca bir zamandır inan- dıklarını savunma adına hep aynı söylemlerie ken- dinı yinelemektedir. Oysa aynı ilkelerin, yeni kuşak- larta iletışimin sağlanabilmesı için, hep yeni soylem- leri gerektirdiği göz önünde tutulmadan, sürekli ay- nı kalıplar içersinde savunulması, bu ilkelerin doğ- rudan onlan savunanlarca "eskitilmesinden" baş- ka bir sonuç doğuramaz. Öte yandan yeni söylemlere ulaşabilmek, ancak düşüncenin sürekli yeni bilgi kaynaklanyla beslen- mesiyle olasıdır. Böyle bir beslenmeye zamanla ge- rek duymaz olan, umursamaz bir benmerkezcilik- le, bütün atıflannı yine kendine yönelten. yeni kay- naklan ve onlann yaratıcılannı göz ardı ederek ken- di içersinde neredeyse bırtür kast oluşturan, gide- rek eskı değerierle de bağını zayıflatan bir aydınlar kesıminın "aydınlatma" işlevını, etkinliğıni ve ınan- dıncılığını yitirmesı, kaçınılmaz bir yazgıdır. Bu durumda, degerini dün olduğu gibi bugün de koruyan, yannlarda da koaıyacak olan kimi kavram- lann kapsamının günden güne daraltılması ve kan kaybetmesi de yine kaçınılmaz bir sonuçtur. Tıpkı şimdilerde ülkemizde "ilericilik", "ilerici aydın" ve "devrimcilik" kavramlan bağlamında tanıkolduğu- muz gibi! Türkiye'de bu kavramlar, uzunca bir zamandır neredeyse bırtür "tekel" altına girmiştir. Kimlerin kim- lerden "daha çok" aydın, ılencı, Atatürkçü, cumhu- riyetçi vb. sayılacağına, böyle sayılmak için neler yapmak gerektiğine uygulamada sanki aydın ve ilerici olmayı neredeyse meslek edinmiş ve kendi- ni de böyle benimsetmekten yana olan "seçkın " bir azınlık tarafından karar venlmekte, ilericiliğe, ay- dın'lığa, Atatürkçülüğe "atamalar", bu azınlık tara- fından yapılmaktadır. Bu azınlığın değerlendırmelerine göre, örneğin alışılagelmiş anlamdakı sıyası yazıları ve söylemle- ri ağır basanlar, "binncı derecede" aydın ve ilerici konumundadınar; adlanndan ve yaptıklanndan sık söz edilmesı, kendilenne her fırsatta atıfta bulunul- ması, bu birinci derecedeki aydınlara ve ilericilere tanınmış doğal ayncalıklardır. Buna karşıhk, örneğin tek başına yaptığı Deca- meron ve llahj Komedya çevirilenyle, Tercüme Bü- rosu'ndan onyıllar sonra yeniden Ronesans'ı sırt- layıp ülkesine taşıyan bir Rekin Teksoy'un adı, dergi ve gazetelerin kültür sayfalarında bile pek öy- le büyük başlıklarla verilmeye, kendisıne ve dev çabalanna ısrarla atıfta bulunmaya değer bir ad de- ğildir. Keza, örneğin yüzyılımız roman sanatının bırkaç devrimcisinden biri olan Marcel Proust'un Kayıp Zamanın Izinde adlı başyaprttnı altlerboyuncadi- limize kazandırmakta olan bir Roza Hakmen'in dev edimi de ülkemiz açısından öyle birinci planda "ılerici" diye nitelendirilip sözü sıkça edilmeye la- yık edimler arasında yer almamaktadır. Yılmaz Öğüt adlı "sessiz ve göstenşsız" bir ger- çek ıdealıstın, ılencı aydınların ağzından hiç eksik olmayan Bertolt Brecht'in tüm yapıtlannı çevirtip yayımlama çabası da öyle pek sık atıfta bulunma- ya, herhangı bir kitap dergisine kapak yapmaya değer bir "devnmci" çaba değildir! Onca yüzyıllık bir kültür ve düşünce bınkimine da- yanabilen bir Almanya'da James Joyce'un Urys- ses'ının Almanca'yaçevrilmesi, en büyük yayın or- ganlannca haftalar boyu en öne çıkanlan, daha sonra da sıkça atıfta bulunulan bir "kültür olayı" sa- yılabılir; ama ülkemizdeki belli bir aydınlar kesimi- nin gündemı, böyle olaylan olay sayamayacak ka- dar "doludur". Türkiye'de, her gün ortalıkta gözükmek yerine köşesine çekilip insanüstü çabalann ürünü eserier- le ülkesini aydınlatmayı yeğleyen sessizlerin tek "güncelleşebilme" şansı, günün birinde öldürül- mektir. Belki korkunç bir kara mizah ama, öldürül- mek için çoğunlukla böylelerinın seçildiğine bakı- lırsa, sanki bu "sessiz aydınlann" değeri, aydınla- ra oranla katillerince daha iyi bılinmektedır! Öldü- rülme "şansını" elde edemeyenlerın yazgısı ise. ör- neğin artık gerek lliada ve Odysseia'lannın, gerek- se kendı adlannın nice zamandır ağızlara alınma- dığı Azra Erhat ıle A. Kadir gibi, sessızliğe terk edil- mektir! Bunlar, ne yazık kı çoğaltılabilecek ömektefdir. Aydın kesimlerınin bile artık daha çok "gürültü- lü" kahramanlıklara ve kahramanlara rağbet ettiği Türkiye, sanki Brecht'in Galilei'nin ağzından eşsiz bir söylemle dile getirdiği ülkeler arasında yer al- mayı tümüyle hak etmıştır: "Ne yazık o ülkeye ki, kahramanlara muhtaçtır!" e-posta: ahmetcemal(a superonline.com acem20(a hotmail.com Atüla Birkiye'nin düzyazı-şiirleni • Kühür Servisi - Atilla Birkiye'nin 'Aşkım Bir Yağmur Damlası Göl Yaprağında' başlıklı son kitabı Asos Yayınlân'ndan çıktı. Düzyazı-şiir türündeki kitap. bir aşkın güncesi niteliğıni taşıyor. Abdl İpekçi Ödülü TMMOB'nin • ANKARA (A.A) - "Abdi İpekçi Banş ve Dostluk Ödülü"nü bu yıl, Türk Mimar ve MühendisOdalan Birliği (TMMOB) almaya hak kazandı. TMMOB'den yapılan açıklamaya göre, bu yıl dokuzuncusu düzenlenen ödül, TMMOB'nin Yunan Teknik Odası ile yıllardır sürdürdüğü ortak çalışmalann Türk-Yunan dostluğuna katkıda bulunması nedeniyle TMMOB ve Yunan Teknik Odası'na karşılıklı olarak verilecek. TMMOB adına ödülü, Birlik Başkanı Yavuz Önen 12 Kasım Cuma günü Atına'da düzenlenecek törende alacak. BUGÜN • CRR'de Bente Kahan'ın konsen saat 19.30'da izlenebılır. (232 98 30) • AKSANAT'ta saat 18.30'da da Vlerih Akoğlu'nun 'Bronz Heyketler' başlıklı dia gösterisi İFSAK 15. Istanbul Fotoğraf Günlen kapsammda sahnelenecek. (252 35 00) • BtLGİ ÜNtVTRStTESİ'nde saat 21 30da Cyrano de Bergerac adlı film gösterilecek. (216 00 00) • DULCtNEA'da saat 22.30'da Selen Gülün'ün konsen izlenebilır. (245 10 39)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle