25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 KASIM 1999 ÇARŞAMBA DIH Karadeniz'de gemi battı: 7 kişi kayıp • TRABZON(AA)- Hopa Lımanf ndan maden cevheri yükleyen "Alican Deval" adlı yük gemisi dün gece Rıze'ye bağlı Pazar ilçesınin 2 mil açığında battı. Hopa Limanf ndan Samsun'a götürmek üzere 1750 ton maden cevheri yüklenen 982 grostonluk Harun Deval'a ait kuru yük gemısınden dün saat 18.30 sıralannda. "Batıyoruz" bildinmınde bulunuldu. Geminin ihban yaptıktan kısa bir süre sonra battığı belirlendi. Rize Valisi Erdal Ata, mürettebattan 5 kişinin kurtanldığını. 7'sinin ise kayıp olduğımu söyledi. ABD Küba'ya ambargoyu kaMırıyor • BtRLEŞMİŞ MİLLETLER (AA) - BM Genel Kurulu'nda dün yapılan o\ lamada. ABD'nin Küba'ya 40 yıldır uyguladığı ekonomik ambargoyu kaldırması karan benimsendi. Küba ile ilgili önergenin oylamasında, 155 ülke ambargonun kaldırılmasına olumlu. 2 ülke ise olumsuz oy kullanırken 8 ülke çekimser kaldı. BHHeîeltfde 7 kişi ölü bulundu • BERLİN / FRANKFLRT(AA)- Almanya'nm kuzey kasabası Bietefeld'de 7 kişinin vurularak öldürülmüş halde bulunduğu bildirildi. Polis. öldürülen 4'ü kadın 3"ü drkek 7 kişinin Türk olduklannın sanıldığını belirtti. Silah seslerinin duyulmasından sonra olay yerine gelen polis yetkilileri, olayın faili ya da faillerinin kurbanlar tarafından tanınan kişiler olduklannın sanıldığını söyledi. Dino'nun yangılanması • DİY\RBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) - 1998 yıh Nevruz kutlamalan sırasında PKK'li bir bayan militanın posterlerini taşıyıp halkı tahrik ettiği iddiasıyla Diyarbakır 3 No'lu DGM'de hakkında dava açılan ttalyan gazeteci Dino Frusillo'nun yargılanmasına devam edildi. Duruşmada mahkeme heyeti. Frusillo'nun daha önce diplomasi kanalıyla istenilen savunmasının beklenilmesine karar vererek duruşmayı erteledi. Ercik'in dupuşması • DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) - Geçen mart ayında üzerindeki bombalan patlatmak üzereyken güvenlik güçlerince yakalanan PKK'nin canlı bombası Bahar Ercik'in yargılanmasına Diyarbakır 2 No'lu DGM'de devam edildi. Mahkeme heyeti, Ercik'in Hakkâri'deİci Kato dağlannda meydana gelen çatışmaya katıtıp katılmadığının anlaşılması için DGM Başsavcılığı ile Olağanüstü Hal Bölge Valiliği'neyazı yazılmasına karar vererek duruşmayı erteledi. Yeğen Bucak'ın 'çete' davası • ANKARA (AA) - Çıkar sağlamak amacıyla yıldırma, korkutma ve sindırme gücünü kullanarak örgüt kurduklan ve bu örgüte üye olduklan gerekçesiyle DYP Şanlıurfa Milletvekih Sedat Bucak'ın yeğeni Fatih Mehmet Bucak ve 6 adamının 3 ile 41 yıl arasında değışen hapis cezalan istemiyle yargılanmalanna dün başlandı. Mahkeme Başkanı Mehmet Orhan Karadeniz, belirterek duruşmayı erteledi. Bovvieöldü • NE\VYORK(AA)- "Free-jazz"ın önde gelen isimlerinden trompetçi 58 yaşındaki Lester Bovvie'nin öldügu bildirildi. Oğlu Larry, sanatçının karaciğer kanserine yenik düştüğünü ve New York'taki evinde önceki gece öldüğünü kaydefti. üevşirme Bir Despotizmin Gayri-Resmi Tarihi •A- 'i A - ERDOĞAN AYDIN Osmanlı'nın 1299'da kurulduğu safsatası 7 3. yüzyılda Anadolu ve Türkistan'da, bizzat Sün- nı tslam savunucularmın ifadesiyle "möyonlan aşan ehB sünnet harid" Müslüman yaşamaktadır. 14. yüzyılda Nigidi Kadı Ahmet'in belirttiği gibi, "dhanın bu gibilerle dolu okhığu" söylenmektedir. Sünni Islamın resmen devlet dini olarak kabul edildiği Sel- çuklu ve Osmanlı dönemlerinde, iddia edildiğinin aksine, halkın çoğunluğu Sünni değildir (T. Akpınar, Tarih ve Top- lum, sayı82. s.15). Bunlar bir yana, Türk boylannın kabul ettiği Islamiyet, "•Oğuzlann eski şaman inarvçlannda fazla bir değişiklik ge- tirmeyen, kaulaşmamış, derme catma bir din yapısındaydı. Cahenin de belirttiği gibL bunlann kabul ettiği Islamiyet, özel bir biçimdeydi. Bu. büyük din bilginlerinin tslamiyeti değil. gezgin dervişlerin. kültür seviyesi farklı düzeylerdeki satKilann ve askerlerin İslamiyetiydi ve kabksız dogmadan çok, çeşitii ibadet biçinüeri ve dualardan meydana gdmişti" (S. Yerasimos, Azgelişmışlik Sürecinde Türkiye. c. 1, s.98). Üstelık bu durum salt kuruluş yıllanna özgü bir durum da değildi; kuruluş sonrası egemenler bir iktidar etme ide- olojisine olan gereksinimleriyle tıpkı Selçuklu devleti gibi Sünnileşmişlerse de, Türkmen halkı, kendisine yukandan dayatılan şeriata karşı 17. yüzyılda hâlâ kınlamayan olduk- ça etkin bir sivil itaatsizlik göstermekten gen durmayacak- tır: "... kendilerini cihat peşinde koşan din savaşçılan sayan- lar da dahil olmak üzere, Anadolu Türklerinin Vtüslüman- lıklan da doğrusu Arap, Acem vb. gibi öteki toplumlann Müslümanlıklanyla benzeşir gibi değildi. Örneğin Prof. O. Turan. Anadolu Türklerinin Müslümanlıklan için 'çok sat- hı" deyimini kuüanmaktadır. Prof. F. Köpriilü. Anadolu Türklerinin Müslümanlık anlayışını "Bu Türk aşiretlen ge- nellikle Müslüman olmakla beraber, her türden bağnazlık- tan uzak, dınin kendileri için çapraşık ve gerçekleştırilme- si zor hükümlerine uymaktan çok, eski budunsal gelenek- lerinin dıştan Müslümanlık cilasıyla cilalanmış basit bir şekline uygun, eski Türk şamanizminin dış görünüşü lslam- laşmış bir devamf diye tanımlamaktadır. Ziya Gökalp de "Türklerin eski dınlerinde zühdi ibadetleri yoktur" diyerek,Türkle- rin hiçbirzaman dine aşın düşkün olmadıklannı vurgulamaktadır" (D. Ceyhun. Ah Şu Biz Kara Bı- yıklı Türkler, s.71). Daha önemlisi, cihat için yol- lanmış Türkmenlerin Anado- lu'nun yerleşik halkı Rumlarla sergilediği yakmlıktır. Nıtekimbu Türkmen ve Rumlann din değiş- tirmeden birbirleriyle evlendikle- rini, kendi devletleriyle olan so- runlarında bırbirlerine stğındıkla- nnı. aynı yerleşim ve üretım alan- lannı paylaştıklannı görebiliyo- ruz. "Tanıımns Osmanh Tarihi ya- zan Jorga'nın eserinde kaydettiği bir Venedik belgesinde bu hususta ilginç bir dunıma rastlıyonız. 8 Şubat 1514 tarihli bu kayda göre, Osmanlı Anadolusu'nda ahalinin beşte dördü (yüzde 80'i) Şii (Ale- vi)olarak gösterilmektedir. Babin- ger, bu nispeti haklı olarak abarb- lı buluyor. Fakat yine kendisi de nıiktann korkunç derecede fazla olduğu kanaatindedir." (Bkz. T. Akpınar, Tarih ve Toplum dergbi, sayı 82, $.16) Esasen Osmanlı'nın ilk dönem- lerinde. iktidarda temsil edilen dinsel anlayış alabildiğine gevşek ve kurallardan uzaktır. Nitektm "Orhan Gazi'ye ait vakfiyyede, Bursa'nın zapdnda büyük him- meti ve askeri coşturarak zaferde katkısı olan heterodoks derviş Geyikli Baba'y a bir kısım arazi ile iki yük şarap ve i- ki yük raİa verflmesi kaydV- son derece dikkati çekkidir" <H.Z.Ülken.Age s 16). Türkler hep devlet kurdu iddiası Türklerin tarihlen boyunca hep devlet kurduklan iddiası, sadece Türk-lslamcılanmızın değil, devletin de resmi iddi- alanndan biridir. Bu görüş, bilimsel bir anlamdan yoksun olması bir yana, böyle çok devlet kurma "y^teneğmin" ay- nı zamanda böyle çok devlet batırma "yeteneğj" ile birlik- te sorgulanmayı gerektirmektedir. Asgari bir tutarhhkla "ye- tenek"in, kurmaktan çok batırmama, zamana uyma ve ken- dini yenileyerek süreğenlıkte bulunması gerekir: dolayısıy- la tarihe nesnel bakmak ve artık hamasetten kurtulmâk ge- rekiyor. Bu noktadaki öznellikler bir yana, gerçekte Türk devlet- leşmesinin en erken olarak Karahanlılara kadar götürülebı- leceğini, Selçuklu'da bu devletleşmenin olgunlaştığını(*). konuya ilişkin dikkate değer bir görüş: "İran Selçuklulan- na kadarkiler ashnda birer kabile konfederasyonu idiler. İs- tikrarsız vapılan. sık sık dağümalan ve >eniden kunılmala- n da buradan ileri gelmektedir. Birbirini izle>en bu kabile konfederasyonlan. Orta Asya'da devlet kurma ve uygarlığa geçme >önünde dalga dalga gelen anlımlan temsil ediyorlar. Bu anlimlann M.Ö. 1000lerden M.S. IOOO'lere kadar uza- nan 2000 yılbk bir süreyi kapsamasL özel mülkiyetin geliş- rae >ollarının Orta Asya bozkırlanndaki nkanıkhğL başka de>işle gelişmenin ağuîığı ile ilgili başka bir sorundur. Yaa- nm ilk kez8.yüz>Tİda görülmesL Türklerin uygarbğtn ve dev- let kuruculuğunun eşiğine ancak bu tarihlerde geldiklerini gösteriyor. Çünkü yazı demek, ticaret demekrir. >ergi de- mektir. yasa demektir. Mezopotamya. Çin, Iran ve Mısır'da kurulan ilk devletieri, Eski Yunan \e Roma'vı düşünürsek, Türklerin tarih veuygarük sahnesinepek o kadar erken çık- madıklan görüJüc'' (D. Perinçek. Toplum ve Devlet, s. 213) Osmanlının da bu miras üzerinde yükseldiği söylenebilir. Ancak doruğuna 14. ve 15. yüzyıllarda varacak olan bu Türk devletleşmesı, bir yandan Türk toplum ve kültürüne yabancılaşma. diğer yandan da. daha yüksek kültür ve da- ha kurumsal devlet geleneğine sahip Pers, Bizans ve Arap kültürve geleneklerinin hegomonyasına girilmesi anlamı ta- şıyordu. Bu ön belirleme üzerinden şimdi Osmanh Beyliğı'nin devletleşmesinin gerçek tarihine girebiliriz: Karacahisar'ın fethi (1288). Osman Bey'i "gazilikten uç beyliğine yüksel- tecek ve uc bölgesindeki gaza önderleri olan atplar gözünde en ileri gazi önderi durumuna getirecektir" (Bkz. H. tnal- cık, Cogito, s.27, Doğu-Batı, s. 18). Bu aşamaya kadar Osman Bey tlhanlı Hanlığı'na bağım- lı Konya Selçuklulan'na bağlı bir kabile şefi idi. Bu aşama- da Selçuklu Sultanı tarafından resmen Sancakbeyi yapıldı- ğı ıddia ediliyorsa da kesın değildir. 1299'da Bilecik, Yar- hisar, tnegöl Yenişehir tekfurlannın kalelerini de ele geçir- dikten sonra Osman Bey, rivayete göre kendi adına hutbe okutmuş, kadı atamıştvr. Osmanlı Devleti'nin kuruluş tari- hi esprisı işte buna dayanır. Hammer,"1299'da Alaeddin Os- man'a yeniden ikta ve 'bey' sıfatı ile egemeolik sembolleri olan labç. ruğ \c daoııl verir" diye yazar \e devamla "Ege- menlikle donabldıktan sonra Osman'm ilk işi Karacahisar Kilisesi'ni camiye çevirmek veoraya bir unam, bir kâtip, bir de molla verieştirmek ounuştur" der. Olanlar bundan ibarettir ve açıktır ki bu verilerle Osmanlı henüz "devtet" kavramını hak edecek bir kurumlaş- madan yoksundur. 1299'daki bu se- remoniyle Osmanlı, Selçukluya bağ- lı resmen tanınmış bir Bey'liktir. Ka- bul edileceği gibi beylik olmak, dev- let olmaktan farklıdır; kabile/aşiret olmayı aşmak. ama henüz devlet ola- mamaktır. Bu anlamda nasıl ki impa- ratorluk olmayı devlet olmanın üs- tünde bir kurumlaşma olarak devlet- ten ayınyorsak. beyliği de devlet ol- maktan ayıracak bilimsel özeni gös- termek zorundayız. Üstelik bu sıra- daOsmanlı Beyliği, dığerBeylik'ler- le kıyaslandığında ekonomik ve siya- sal kurumlaşması en geri (ama buna karşılık egemenlik kurma potansiyel- leri en yüksek) durumda olanıdır. Ni- tekim bu potansiyelleri sayesinde kı- sa zamanda birbiri ardına elde ettiği başanlarla bölgenin (Bitinya) ege- men gücü haline gelecektir. Böylesi kısa zamanda yurt edinen Osmanlı, 1299'da Bizans'ın iki önemli merke- zi Iznik ve Bursa'yı tehdit edebilecek konuma yükselmiştir. Bu ise diğer beyliklerin görece durgun konumla- ürklerin tarihleri boyunca hep devlet kurdukları iddiası, sadece Türk-tslamcılanmızın değil, devletin de resmi iddıalanndan biridir. Bu görüş, bilimsel bir anlamdan yoksun olması bir yana, böyle çok devlet kurma "yeteneğinin" aynı zamanda böyle çok devlet batırma "yeteneği" ile birlikte sorgulanmayı gerektirmektedir. itiraz eden H. tnalcık, 27 Temmuz 1301'de Koyunhisar (Bapheus) zaferini "hanedanın ortaya çıkması \e fetihlerin örgütlennıesiytebeyfiğinortayaçıknıası'' dolayısıyla devle- tin kuruluşu tarihi olarak görmek gereğinden söz etmekte- dir: u Artık Beylik kurulmuştur. Beylik, ruşeym halinde bir de\let durumuna gelir. Yazıcızade'nin belirttiği gibi, arnk Bey'in bir iilkesi. şehirieri, basit de olsa bürokratik bir mer- kezi idaresi, Türkmen savaşçılann ve yoldaşlann örgütfen- mesiyle meydana gehniş bir ordusu vardır" (Doğu-Batı, s. 22) diye ya- zar tnalcık. Inalcık'ın 1299 tarihinin Osman- lının bir devlet olarak kuruluşunun tarihi yapılmasına itirazı yenndedir. Ancak nesnel bir sorgulamayla, 27 Temmuz 1301 tarihinin de sorunlu olduğu açıktır, şöyle ki, ciddi bir si- yasal atıhm ifade eden bu tarihin, si- yasal atılımdan öte bir kurumlaşma ifadesi olan devletin kuruluş tarihi yapılması, bir devlet kuruluşu açı- sından kayda değer, nesnel bir anlam taşımamaktadır. Bir savaşın kazanıl- ma tarihi, siyaseten ne kadar önem- li olursa olsun, o ilkel koşullarda bi- le belli ölçütleri gerektiren bir ku- rumlaşma anlamında devletin kuru- luşu tarihi olamaz. En azından bu açıdan klasik tezin daha tutarlı oldu- ğunu kabul etmek zorundayız. An- cak Inalcık. hutbe^kadı+Selçuk Sul- tanından sancak gibi faktörlerin. devlet kavramını hak etmek açısın- dan kabul edilemez bir ilkelliğe te- kabül ettığinden 1299 koşullannda devletin kurulmuş olduğu tezine çok haklı olarak itiraz etmektedir. An- cak devletin kuruluşunu, askeri-si- O, nndan ayınmla onu, ya >ok edılnıe ya da hızla egemenliğini yayma dö- nemecinde stratejik önemde bir siya- sal güç haline getirmiştir. Özetle bu dönemde devletin çekirdeği belir- ginleşmiştir; ancak kendi bürokrasi- si, profesyonel bir ordusu, bağımsız parası, kendi merkezine bağlanan ekonomik yapısı ve sınıfsal aynşma- sı henüz oluşmamıştır. Dolayısıyla böylesi bir siyasal-ör- gütsel niteliği devlet diye nitelen- mek için henüz erkendir. Osman za- manında Osmanlı Beyliği, Türk dev- let geleneği içinde ölçüt olan hane- danhğı bile henüz resmen kanıtla- mış değildir; salt bu açıdan bile dev- letin kuruluşunu, Orhan'ın Os- man'ın yerine geçmekte zorlanma- dığı ve hanedanın kuruhnasının res- mileştiğı dönem içinde düşünmek geTekmektedir. İşte bu atmosferde Osman Bey, 1300'de Iznik'i kuşatarak, yerleştiği bölgede (Bitinya) stratejik iddiasını ve devletleşme yönündeki stratejik atılımını başlatır. O güne kadar elde edirmiş olağanüstü maddi (gazi/alp, derv'işyulema, Türkmen ve yanı sıra bir kısım Rum asilzade. Ahi ve Rum şehirliler ve tabii altın, gümüş, esir, hayvan, toprak. vs.) zenginlik ve bilgi üzerinden, kendiliğinden sürecin kendi- si için bir süreç olarak planlanması dönemi başlamıştır. Iznik'i kurtarmaya gelen Bizans ordusu hem yeterli güç toplamarruş, belki de Osmanlıyı küçümsemiş olması hem de savaşa, dağdan akan Osmanlı savaşçılanna karşı deniz kıyısından dezavantajh konumda başlamış olması sonucun- da yenılecektir. 27 Temmuz 1301 "de Koyunhisar'da (Bap- heus) Bizans'a karşı elde edilen bu zafer, Osmanlılar açı- sından az önce sözünü ettiğimiz ikilemde, yok edilme ris- kınin atlatılması ve egemenliğin önünün açılması anlamı- na gelecektir. Bizans'la doğrudan muhatap olup bundan ba- şanylaçıkarak bölgenin (Bitinya) tartışmasız çekim ve ege- menlik odağı olacaktır. Oyle ki, 1331 'de düşene kadarku- şatma altında kalacak olan Iznik'e bir daha yardım geleme- yecek. alp/ gazi'lerin Osmanlı etrafinda toplanmasında ise büyük bir ivme sağlayacaktır. Koyunhisar Zaferi'ni, Os- manlı devletınin ufku, etkisi, dolayısıyla kuruluş sürecinde tayin edici bir halka olarak düşünmek gerekmektedir. Bu zafer, çok uzun dönem askeri olarak pasifbir dönem- ce takip edilmiş olsa da, Osmanlının bölgedeki etkinliğınin resmiyet kazanması, psikolojik ve kurumsal olarakOsman- lı devletleşmesinde önemli bir atılım anlamı taşımaktadır. Bu noktada Osmanlı devietinin 1299'da kurulduğu tezine smanlı îli'nin genişlemesi ve savaşın ekonomi ve siyasetin temel unsuru olması çerçevesinde askerlik, ancak 1330 civarmda, doğrudan üreticilerin/ halkın ek işi (veya birincisi kadar doğrn olmak üzere üreticilik, savaşçılarm ek işi) olmaktan çıkanlacak ve halktan ayn olarak yaya ve atlılardan oluşacak bir ordu kurulacaktı. yaseten rüştünü ispatladığı, ama siya- sal ve ekonomik kurumlaşma olarak dikkate değer bir değişimin yaşan- madığı birkaç yıl sonrakı bir zafer ta- rihine itmekten ötesine geçememek- tedir. Bu dönem Osmanlı Beyliği, siya- seten yakaladığı büyük avantajlara rağmen siyasal aygıtın kurumsallaş- ması ve kültürel açıdan, diğer Türk- men beyliklerinin istisnasız tümün- den çok daha geriydi. (Bkz. S. Dıviı- çioğlu, Osmanlı Beyliginin Kurulu- şu, s. 72). Onun diğerlerine göre bu kurumsal geriliğidir ki, diğer gaziler ve beylikleriyle sorun yaşayan ko- mutanlar için bir toplanma merkezi olmasını da arttıran bir işlev göre- cekti; çünkü gazapotansiyeli yanı sı- ra Osmanlı devletleşmesinin geri ko- numu, onlann çok önem verdikleri özgürlüklerinden çok az şey kaybe- derek mevzilenmelerini olanaklı kı- lıyordu. tktisadi gelişme sürecinde de ha- keza, Osmanlı, diğer beyliklerin tü- münün gerisindedir. Diğer beylikler Rodos, Girit, Venedik ve Cenevizli- lerle ticaret yaparken, Osmanlı ilk ti- caret anlaşmasıru 1351 'de Cenevizli- lerle yapacaktır, ki bu, salt ekonomi açısından değil yasal kurumsallaşmanın geriliği açısından da önemlidir. (Bkz. S. Divitçioğlu, Osmanlı Beyliginin Kuruluşu, s.79). Devletleşmenin mantığı . . Karacahisar fethinden ve hutbe okuma. kadı atamadan sonra Osmanlı toplumunda henüz daha ekonomik akıl ve sınıflaşma bilinci de oluşmamıştır. Nitekım devletleşme ve sınıflaşma tecriibesirun bilinciyle Germiyan'dan bit tüccar. Karacahisar'daki pazann vergisinın kendisine satılmasını is- tediğinde Osman'ın şu şaşkın tepkisi bunun göstergesidir: •'Osman Gazi sordu; 'Vergi nedir?" Adam dedi ki; 'Pazara ne geise ben ondan para anrun'. Osman Gazi, 'Senin bu pa- zara gelenlerde alacağm mı var ki para istersin' dedi. O adam; 'Han'un, bu türedir. Bütün memleketierde vardır ki padişah olanlar alır" dedi. Gazi sordu; 'Tann mı buyurdu, yoksa beğler kendileri mi yapn?' O adam >ine; 'Türedir han'un. Ezelden kaJmışnr' dedi. Osman Gazi çok öfkekn- di; 'Bir kişinin kazancı başkasının olur mu? Kendi malı olur. Benonun maluıa ne ko> dum ki,'bana akça ver'di>e>im. Bre kişi, var git, artık bana bu sözü söyleme, ki sana ziyanım do- kunur' dedi" (Aşıkpaşazade Tarihi, s. 25-26). Tabıi kurumlaşmanın başındakı insan olarak Osman Bey de vergi ve daha pek çok şeyi öğrenecektir; nitekim devlet- leşmenin mantığı açısından bunun böyle olması gerektiği- ne ıkna edilir ve "bir yük getirip satan herkesten iki akça" alınmaşı kanunu koyar. Denilebilir kı Osman. devletleşeme- diğinden değil, eşitsizlikçi ve sınıfçı bir devlete karşı ko- münal bir devlet anlayışına sahip oldugundan bu tepkiyi ver- miştir. Ki böyle olmadığı, sorunun esasen bir devletleşme, ekonomi, pazar, vergi. halkın üstünde kurumsal bir meka- nizmanın yaratılması gibi öğelerin öğrenilemediği, daha doğrusu yeni yeni ve el yordamıyla ögrenildiği ortadadır. Bursa'nın almması Orhan Bey, babasının ölümünden iki yıl sonra, 1326'da Bursa'yı teslim ahr ve başkent yapar; yani Osmanlı niha- yet (çadır, kasaba veya kale değil) bir şehir merkeze sahip olur. Bu dönemde Osmanlı Beyliği hâlâ llhanlf ya bağım- lılığını aşabilmiş değildir "1335'teson İlnan.EbuSaidHan erkek varis bırakınadan öldüğü zaman, Anadolu Türkmen Beyleri Sultan urrvanı ile bağımsızlıklannı ilan edeceklerdL Orhan Bey o tarihe doğru İlhanlı maliye defterlerinde vergi «ren uc emirleri arasuıda zjkredilmistir." (H. lnalcık, Do- ğu-Batı. s. 11). Bununla birlikte bu durumun. devletleşmenin gerçeklc- şip gerçekleşmediği açısından tayin edici değildir. Devlet olmaya bağımsızlık temelinde değil. ıç egemenlik ve bunun için gerekli kurumlaşma düzeyi bağlammda yaklaşmak ge- rekmektedir. Bu açıdan yaklaştığımızda Orhan Bey'in ik- tidar olduğu dönemde, ekonomik egemenliğinin ve kurum- laşmasının kanıtı olarak kendi parasından yoksun olduğu- nugörüyoruz. Ekonomi işlen veyönetimı.Osmanlıya,hem bağımsizlaşabilmek hem de siyaseten hâkim olduğu bölge- ye gerçek anlamda hükmedebilmek için kendıne ait bir pa- raya sahip olması gerektiğini öğretmiştir. ama henüz bir Osmanlı parası yoktur. İşte bu temel eksiklik, Bursa'nın alınmasının da yarattığı özgüvenle nihayet 1327'de gideri- lecektir. "Orhan Bey, kendi adına sikke kestirip siyasal ege- menliğin en önemli simgelerinden birine sahip otdu. Bunun- la birlikte Orhan Bey'in, tlhanlı hakanını kendi üstünde saydtğını gösteren diğer sikkeleri oldufunu da belirtelim." (M Kunt. Bkz. Os- manlı Devleti, s.34). Bunu tamamlamak üzere "Bey- liğin iç düzenini, Osman Bey dö- neminin basit kayırlan ötesinde kuraDar ve kurumlarla pekiştir- mek ve yeni baa idari ve askeri kurumlanyerleştirmek" ise 1330 cıvannda gerçekleşecektir. Bu ta- rihe kadar toplumun bütün eli kı- lıç tutan üyeleri savaşan bireyler konumundaydı, kı bunun anlamı, sözcüğün gerçek anlamında bir devletin hâlâ olmadığıdır. Savaş- lara devlet olarak değil. "eM sSah tutan ülke halkı" olarak gidiliyor- du. Osmanlı lli'nin genişlemesi ve savaşın ekonomi ve siyasetin te- mel unsuru olması çerçevesinde askerlik, ancak 1330 civannda. doğrudan üreticilerin/ halkın ek işi (veya birincisi kadar doğru ol- mak üzere üreticilik, savaşçılann ek işi) olmaktan çıkanlacak ve halktan ayn olarak yaya ve atlılar- dan oluşacak bir ordu kurulacak- tı. Bu ise Orhan Bey'i, hanedan- lık ve para sahibi olmanın yanı sıra, savaşçılannın ve toplumunun başı olmaktan öte, bir kurum o- larak dev letin başı ve onun kurum olarak ordusunun başkomutanı düzeyine yükseltecekti. Bunlan tamamlamak üzere "ordu toplumdan ayn geliştikçe asker- lik ve yönetim de ayn kurumlar haline dönüşmeye baş- layacakü." (Bkz. M Kunt, age.. s.34). Bu bağlamda "kızıl börklü Türkmen savaşçtlan" döneminden farklılaşarak, Orhan Bey "ın, dolayısıyla onun- la birlikte biçimlenen devletin kendıne has, ak bork giyen asken teşkilat oluşturması büyük önem taşıyan diğer bir öğedir. Bu askerler u ~ yeni bir örgüoenme ile yaya adı ahmda Bey'in has ordusunu oluşturacak, kızıl börk yerine ak börk giyeceklerdir. Ak rengi Türklerde asalet. soyluluk ifade ed- er, kara söğük (kcmik) avam, halk. ak söğük ise soylu sınıf- ür" (H. İnalcık. Doğu-Batı. sayı 7, s.20). Böylece komünal. sınıfsız ve doğrudan demokrasici ka- bile geleneğinden kopularak, egemeru'buyuran sınıtinı oluş- turarak nesnel olarak devletleşilmiş olacaktır. işte Osmanlının önce bir göçebe aşiret olmayı, sonra da bir Türkmen beyliği olmayı aşarak bir devlet olması ancak bu kurumlaşma üzerinden, yani 1330'lara doğru gerçek- leşecekti. Osmanh 1330larda devlet oldu Devlet olmanın bizzat özsel mantığına dair bu veriler ışığında verilecek her tarih, görece tartışma konusudur; bununla birlikte ekonomik egemenliğinin kanıtı parasın- dan yoksun devlet olunamayacağı çerçevesinde 1327 öncesi herhangi bir tarihin kuruluş tarihi olması ciddiye alınamaz. Bundan sonraki tarih olan 1330 ise. yani "basit kayıflann ötesinde kurallar ve kurumlarla pekiştirmek ve yeni baa i- dari \e askeri kunımlan yerieştirmek" ise belki en uygunu aramak olacağmdan, 1327 tarihi Osmanlı Devleti"nin res- men kuruluş tarihi olarak kabul edilebilir. Osman'm yerine sorunsuz geçen Orhan'ın şahsında rüş- tünü ispatlamışbirhanedanlığı, görece ıstikrarkazanmışbir tl'i (toprağı). şehir olan bir merkez'i (başkenti), yerleşik ve sınıflaşma aşamasına yükselmiş bir halkı, ekonomik egemenliğinin ürünü parası ve vergi sistemi, bir bürokrasisi ve ordusu vardır; yani Osmanlı devleti artık bir devlettir. Ötesi laf-ü güzaf. 1330'larda Osmanlı. o dönemin ölçütleri içinde artık söz- cüğün gerçek anlamında bir de\ lettır, ancak '"Orhan Bey, hâlâ sadece Bey idi. Oğlu I. Murat Hüdavendigar (hünkâr), torunu YıMınrn Bayezit Sultan diye anılacakhr Osmanh de% letinde. Orhan Gazi ise daha unvan bakımından diğer komutan ve beylerden ayn değildir. Osmanh toplumunda bey 'in sultanlaşması. padişahlaşması, siyasal gücü kesinlik- le elinde toplaması. yiizyıl sürecek bir gelişme olarak çıkacakür karşımıza. Orhan Bey 'in kendi emrinde bir bey- lerbey i(vevezir)yarannası bu gelişmenin ilk adımı sayilmah" (M Kunt, age.. s.35). Sürecek
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle