Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 10 KASIM 1999 ÇARŞAMBA
14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr
Tahar Ben Jelloun,'Yoksullar Hanı'nda tutkuya esir insanlann öyküsünü anlatıyor
'Hayal, gerçeküğhı bir parç^ıdır'
GÜL ERÇETLN
Fransızca kaleme aldığı şiir, roman ve dene-
meleriyletanınan Fasli yazar Tahar Ben Jelloun,
TÜYAP Kitap Fuan'nın konuğu oldu. Nedim
Gürsel ıle 'Başka Bir İlkede Başka Bir Dilde
Yazmak' konulu söyleşıye katılan yazann son ro-
manı 'Ybksullar Hanı' da Can Yayınlan tarafın-
dan fuara yetıştinldi.
Yapıtlannda göçmenlerin, yersiz yurtsuz kal-
mış kişilenn öyküsünü anlatıyor Tahar Ben Jel-
loun. Faslı kahramanlannın öykülerini ışlediği ya-
pıtlannda adalet kavramı özel bir yer tutuyor.
Yoksullar Hanı ıse aşkı bulmak için Napoh'ye
giden Faslı bir profesörün yolunun Yoksullar Ha-
nı denilen yere düşmesini konu alıyor. Yaptırdı-
ğı görkemli saraydan dolayı halkına karşı utanç
duy an Fransız Kralı"nın yoksullar için inşa ettir-
diğı handa tutkulan nedenıyle yıkıma sürükle-
nen ınsanlann öyküleri iç içe geçiyor...
- Yoksullar Hanı'nda iç içe geçen aşklann hep-
si bir y ıkımla sonuçlanıyor. Aşk yok edicibîr duy-
gu musizee?
TAHAR BEN JELLOUN - Aşk değil de daha
çok tutku \e acı bir arada gider. İnsan âşık oldu-
ğu zaman da acı çeker, ama benim anlattıklanm
daha çok tutkunun getirdiği yıkımlar. Romanlar
acılann üzerine yazılır zaten. Sadece acı çeken-
lerin anıları, öyküleri vardır. Benim asıl karak-
terlenm de aşka değıl de tutkuya kapılmış, bu tut-
kuyla yıkıma uğramış insanlar.
Romanm kurgusu mektuplar üzerine
- Aşkın binbir vüzünü sunuvorsunuz kitapta.
Anlatıcının neredeyse nefretie söz ettiği kansına
Napoli'\e «ittikten sonra aşk mektuplan yazma-
ya başlanıası ise oldukça ilginç. Onu, terk ettiği
kansına bu mektuplan yazmaya iten etken ne?
Bu mektuplarda aşk var mı gerçekten?
JELLOUN - Anlatıcı kansına mektup yollar-
ken hıçbır zaman var olmamış bir aşka duydu-
ğu özlemı dile getiriyor aslında. Yani kendisinı
kansına âşık bir insan olarak hayal edıyor. Ka-
n koca ya da çift olarak adlandırdığımız birlik-
telıkte sorun da buradadır: Toplumun iki üyesi
biraraya gelir, birtakım kurallar vardır. Ama za-
manla buna mantık dışı birtakım öğeler kanşır.
Sonunda bın bunlara dayanamaz hale gelır. Son-
ra da aynhklar, üzüntüler ve acı çekmeler baş-
lar.
Yoksullar Hanı'nda terk eden kocanın kansı-
na aşk mektuplan yazmay a başlaması ise roman-
lara özgü bir durum. Gerçek hayatta olacak şey
değil. Buradaki amacım. romanm kurgusunu bu
mektuplar üzerine oturtmaktı. Bütün roman. an-
latıcınm kansına gönderdiği, ama kadının asla
okumayacaği bu mektuplar üzenne kurulu. Ro-
manın sonunda anlatıcının boş bir ev bulmasıy-
la gerçeğe dönüyoruz zaten.
- Roman boyunca gerçekle hayal arasındaki sı-
nın çok ince tutuyor, okurun hangisinin alanın-
da bulundugunu fark etmesine bile izin \ermiyor-
sunuz. Hayalle gerçek arasındaki ince çizginin ta-
'ence nerede
ya da hangi dilde
yazdığınız değil
eylemin kendisi
önemli. Bu bana
çok sorulan bir
soru, ama ben
kendimi yabancı
bir dilde yazan
birisi olarak
değil de bir yazar
olarak
hissediyorum.
Yapıtlanmda da
Fas kültürünün
yanı sıra Fransız
devrim
şairlerinden,
Nâzım ,. ''
Hikmet'ten,
Arap dilinden,
Japon
sinemasmdan,
kısacası
karşılaştığım her
şeyden
etkileniyorum.
rifıni yapar nusuuz?
JELLOUN - Roman, gerçekliğin anlatımı de-
güdır. Biz yazarlar salt gerçeklik üzerine yazı-
yor olsaydık işımizin gazetecilikten farkı kal-
mazdı. Gerçeklikten yola çıktığımız yapıtlan-
mıza öznelliği ve hayal gücünü katanz.
Öte yandan, hayal gerçekliğin bir parçasıdır ben-
ce. Hepimiz hayallere ıhtiyaç duyanz. Sanat da
bunun içinvard\r. Bir arkadaşım vardı. Siyası ne-
denlerle 20 yıl cezaevinde kaldı. Cezaevine gi-
rerken 23 kişiydiler, ancak sadece 3 'ü yaşayabil-
di. Çünkü onlar hayaüenne ınanıyordu. Onca iş-
kence, insanhk dışı muamele ve aşağılanmadan
sonra hayallerine tutunarak ayakta kaldılar. Bu
beni çok etkiledi. Onlann dışındakiler sadece
anlık gerçekliklere bağlandılar ve öldüler.
Bu noktada 'hayal nedir' dıye sormak gereki-
yor sanınm. Hayal, kendisini küçük bir tann ye-
rine koyan insanın kartlan dağıtan kişi olmaya
oynamasıdır. Yakın bir gelecekte olması olası
olaylan geleceğe yazmaktır. Yoksullar Hanı'nda
alanlanmın hayalle gerçek arasında gidip gelme-
sini istedim. Bir öykü anlatıyor olmanın bilinciy-
le mantıklt parametreleri bir kenara koydum.
'Biz, okura koskoca bir evren sunduk'
- Adalet, antifaşizm, soykınm gibitoplumsal te-
malann önemlibir yer ruttuğu > apıtlannızda tek
tek bireyleri de kişisel öyküleriyle ele alıyor; can-
u, renkli birey tasvirlerine yer \eriyorsunuz, Ya-
zar olarak toplum ve birey arasında nasıl bir sı-
nır ongörüyorsunuz?
JELLOUN - Toplumun temel taşı demokrasi-
dir. Tek tek bireyler bunu yaşamadıklan sürece
o insanlar demokratik olamayacaktır. Bireyin de
sesi ve söyleyecek şeyleri olmalı. Toplum, birey-
lerine saygı göstermeden gerekli yasalannı otur-
tamayacaktır. Bu noktada ona ancak bir klan ya
da bir kabile denilebilir.
- Fransa'da Fransızca kaleme aldığınız yaprt-
lannızda Fas'ın yoğun etkileri görülüyor. Vaprt-
lannızda neierden etkileniyorsunuz, TÜ YAP'ta-
ki söyleşinize dekonu olan 'yabancı bir ülkede yaz-
mak' sizi nasıl etkiliyor?
JELLOUN - Bence nerede ya da hangi dilde
yazdığınız değil eylemin kendisi önemli. Bu ba-
na çok sorulan bir soru, ama ben kendimi yaban-
cı bir dilde yazan birisi olarak değil de bir yazar
olarak hissediyorum. Yapıtlanmda da Fas kültü-
rünün yanı sıra Fransız devrim şairlerinden, NS-
nm Hikmet'ten, Arap dilinden, Japon sinema-
sından, kısacası karşılaştığım her şeyden etkile-
niyorum.
- Baüh okurlaruı Doğu kühüründeyetişmişya-
zarlara gösterdikleri yoğun ilginin sebebi ne?
JELLOUN - Doğu'dan gelen, ama lngilızce ya
da Fransızca yazan yazarlar olarak özellıkle halk
tarafından çok fazla benimsendik. Bizi benim-
sediler, çünkü bizim onlara öyküler anlattığımı-
zı fark ettiler. Yani bugünkü Fransız edebiyatı-
nın geldiği teorik noktadan bıktı Batı'nm oku-
nı. Biz onlara Doğu'dan, Afrika'dan gelen kos-
koca bir evren sunduk.
Necdet Sakaoğlu 'nun yeni yapıtı 'Bu Mülkün Sultanları' Oğlak Yayınlan 'ndan çıktı
Insaniyönleriyle OsmanhpadişahlanFECİR ALPTEKtN
Necdet Sakaoğlu tarafından hazırla-
nan ve 36 Osmanh padişahının yaşam-
lannı anlatan 'Bu Mülkün Sultanlan".
Oğlak Yayınlan Bılimsel Kıtaplar Serı-
sfnden çıktı. Sakaoğlu kitapta, tarih ya-
zıcılığında temel ılke olarak benimsedi-
ğı 'nesneT anlatımıyla, hem birer 'insan'
olarak 36 Osmanh padişahını, hem de Os-
manlı tanhınin genel göriinümünü su-
nuyor okura.
Sakaoğlu'yla 'Bu Mülkün Sultanlan'
üzenne konuştuk.
- Kitabın başına düştüğünüz küçük
notta. çocukluğunuzda babaıuzdan din-
lediğiniz tarih anlatılanndan ve size Os-
manlıcayı öğreten annenizden söz edi-
yorsunuz. Osmanh tarihine karşı üginiz-
de. ailenizin de payı olmaİL-
SAKAOĞLl - Ben 8-10 yaşlannday-
ken akşamlan evimizde Doğu klasikle-
ri okunurdu. Dillen ağırdı, ama babam
aralarda durup açıklamalar yapardı. Biz
tarıhi, bir masal zenginliği içinde dinle-
dık Dahaçocuk yaşımda tarihe ilgi duy-
mam. bu motivasyonla yakından ilgili-
dır Tarih hocam Reşit Bey, tarih bilgi-
min çok iyı olduğunu söyleyerek banaes-
kı yazı kitaplar verdiğinde de, heyecan-
la anneme gidip bana yardımcı olması-
nı istemiştim. Annem bana Kuran öğret-
medi, eski yazıyı öğretti ve ben eski ya-
zıyı tarih okumak için öğrendim. tlk yaz-
ma kitabım olan bir menakıbnameyi ise
bana dedem armağan etti.
Kolay okunabilen tarih
- Peki \illann birikiminin
ardından 'Bu Mülkün Sul-
tanlan'nı hazjrlamaya nasıl
karar verdiniz?
SAKAOĞLU - tstanbul
Ansıklopedisi, Türk ve Dün-
ya Ünlüleri, Ana Bntannica
gıbi ansiklopediler ıçin yak-
laşık 20 yıldır Osmanh padi-
şahlanyla ilgih bıyografı ça-
hşmaları yapıyorum. Padi-
şahlann yaşamlannı daha ön-
celeri de farklı boyutlarda
yazdım, ancak 'Bu Mülkün
Sultanlan'nı kaleme alırken,
bihnen öyküleri yinelemek
yerine. Osmanh padişahlan-
nı doğrudan kendi dönemle-
nnde yazılmış yapıtlardan yo-
la çıkarak anlatmak istedim
ve toparlayabildiğim tüm Os-
manh kronıklenni bir araya
geıırdim. Osmanh vak'anü-
vıslennin. şehnamecüenn ve
hatta kimi şaırlerin bıze bırak-
tığı yapıtlar. hem sosyal ha-
yat, hem de kışısel yaşamlar
açısından çok zengin; daha
da önemlisı sansürsüz.
- Bu Mülkün Sultanlan'nı
yazarken,okura nasıl bir ta-
rih' kitabı sunmay» amaçb-
vordunuz?
SAKAOĞLU-Kolay oku-
• "Kişilenn
yaşadıklan dönem,
milliyetleri, dinsel,
siyasal, sanatsal
bakışlanndan
etkilenmeden,
nesnelliğimi
bozmadan ve
kolay okunacak
biçimde yazmayı
benimsedim.
Belgeler, kaynaklar
neler söylüyorsa,
bu bilgileri
saklayıp
değiştirmeden,
doğru biçimde
bir araya getirmeyi
ilke edindim.
nabilir bir tarih olması ilk hedef imdi bel-
ki de... Ömeğin bir ansiklopedi ıçin bi-
yografi hazırlıyorsanız, ansiklopedmin
kendi disiplininden dışan çıkamazsınız.
Oysa Oğlak Yayınlan, benden, kendi il-
keleri doğrultusunda daha özgür bir yaz-
ma istedi. Ben de nesnelliğimi bozma-
mak kaydıyla bu özgürlüğü kullandım.
Kitapta hem 36 Osmanh padişahı. beşe-
rikimlikleriyle, kendi başlanna birer ki-
şilik olarak yer alıyor; hem de Osmanlı
tarihınin genel görünümüortaya çıkıyor.
Çünkü bu padişahlann yaşamlan ve yö-
netımleri, toplumun tüm karmanlannı
etkileyen bir tanh sürecini yansıtıyor.
- Peki tarih yazıcıhğınızda hangi ilke-
leri benimsediniz?
SAKAOĞLU - Ben ilke olarak, kişi-
lenn yaşadıklan dönemler. milliyetleri,
dinsel, siyasal, sanatsal bakışlanndan et-
kilenmeden, nesnelliğimi bozmadan ve
olabildiğince kolay okunacak biçimde
yazmayı benimsedim. Tarih önümüze
neler seriyorsa; belgeler, veriler. kaynak-
Portrelerle zamanda yolculuk
'Yahudi' kadm portresi tS. 117-138.
KühürServia-P' SanatKültör Antikader-
gisi, 1S. sayısmı "PortreSanat''ma ayırdı. Bü-
yük İskender'in parah askeTlerinin maaşlan
ödenirken sikkelerde ke^di çehresini görerek
geçmısiniharjrlamasından buyana, insanınken-
dine olan hayranhğının ilkçağlardan günü-
müze biçimlenen portreleri, yontulmuş mer-
mer yüzleri, kazınmış profilleri bu sayıya ko-
nu oluyor. Dergi,İS1. yüzyü ile 3. yüzyıl ara-
sında Mtsır'da yapılmış olan Fayyum Portre-
leri'nin şaşırtıcı büyüsünden ve diğer dûnya-
ya giden ruhlannbu portrelerin eşhğinde yap-
tıklan yolculuktan başlayarak; Kyklad Âd»-
lan"ndaki, çağdaş yorumculan etkileyen 3.
bınyıhndan kalma mernıer yüz yontulanna
götürüyor okuyucuyu.
P'nin Güz '99 sayısmda portre ve otoport-
releriyle yer alan iki ünlü usta var Leonardo
da Viııci ve Renıhrandt. Da Vinci'nin kendi
portresi ve portrelerine, ünlü ustanın sanat ve
resim sanah hakkmdaki deyişleri ve sözleri eş-
hk ediyor. Rembrandt ıse gravürleriyle katı-
hyor dergiye.
P Sanat, 18. yüzyıl ve 19. yüzyılın ilk ya-
nsmda Istanburda yaşayan VfcnMonr, Lİto-
ard gıbi Avrupalı ressamların yapıtları olan
Türk portrelerini sunuyor. DoğununBahhmn
gözündekı mısnsizmiyle biçimlenen bubölüm-
de Sotheby's uzmanlanndan Simon Shaw do-
ğunun bu başka, büyüsel yorunıunu inceli-
yor. Batılılasma eğilimlerinin güç kazandığı
bir dönem olan 18. yüzyıl sonlannda tamam-
lanan,padışah portrelen kitabı İcnıal-i Teva-
rih-i A-li Osman'la Batıîılaşmaya baslayan
Topkapı Sarayı'nı Prof. Dr. Gül lrepoğju in-
celiyor. Türk resminde portrelerde ise dergi
\)sman HamdiBey'den günümüze kadar uza-
nan bir yelpaze açılıyor. Şüri de unutmayan
dergi, modern Türk şıirinden portre tadı taşı-
yanyapıtSarayerveriyor. YahyaKemarden Enk
Batura. Nâzım Hikmet'ten Rtfık Durbaşa ka-
dar uzanan çızgıde sözcüklerinın güzellikle-
riy le adetaportrelerçızenTürk şaırlerini Türk
ressamlanyla bir araya getiriyor.
Çağdaşkrdan "Mavi Döröü'' grubunun en
itginç üyelerinden olan Atexej von Javvtensky
dışavurumculuktan soyuta doğru giden port-
relerini. bu yüzyılra en büyük yontuculann-
dan biri olan Giacıımetti nın sadece yontula-
n değiî, en az onlar kadar ilgi uyandıncı olan
poTtreleri ve bir portre aşamasının model ta-
raficdan dik getirilen sürecinin anktımı izli-
yor.
Ynksel Arslan'vn Nâzım Hikmet'i, Kaf-
ka'yı, Bartok'u, Nietszche'yi, Ritsos'u tama-
men kendi yorumuylabetîmlediğı 'mrture'le-
ri sadece bır izlenimi değil, sanatçının kendi
portresîni de içeriyor.
lar neler söylüyorsa, bu bilgilen sakla-
yıp değıştirmeden, doğru biçimde bİT a-
raya getirmeyi ilke edindim ve kendim-
den yorum katmamaya özellikle özen
gösterdim. Örneğin 111. Ahmet'ın sanat-
severliğini takdirettiğım ıçin siyasi yan-
lışlanmn üstünü örtmeye çalışmadım.
Tarih yazıcılıgında, üzennde önemle du-
rulması gereken nokta bu tarafsızlık ol-
malı; çünkü bizler de toplumun içinden
bireyleriz ve pek çok konuda öznel yak-
laşımlar sergileyebıliyoruz.
^erilere uygun dil kullanmaü'
- Yer yer sö>1enceyı andıran bir anla-
üma yönelirken de, kitabın kolay oku-
nurluğunu saglamavı mı amaçhyordu-
nuz?
SAKAOĞLU - Bir dönemin padışah-
lannı ancak böyle anlatabılirsinız; örne-
ğin Osman Gazı birdestan kişisıdir. Biz-
de ilk tarihlerin adı da 'Osmanoğulla-
n'nın Tarihkri ve Destanlan'dır; çünkü
özellikle ilk padişahlarhakkında sadece
söylenceler, sözlü veriler elde edilebil-
miş; bu söylencelere dayanan tarihler
için 'destan' sözcüğü kullanılmıştır. Os-
man Gazi'nin yaşamında Batı Anado-
hi'nun destansı kültürünün ızlen, Peygam-
ber döneminin gaza öykülennden yan-
sımalar ve eski kültürlerin bıraktığı düş-
ler, söylenceler varsa. onu anlatırken si-
zin de bu verilere uygun bir üslup ve dil
kullanmamz gerekir.
- Fatih Sultan Mehmet'i padişah kim-
Hğininen behVgin veyetkinBk
temsikisi olarak kabul etme-
nizin gerekçeterini açıklar mı-
sınız?
SAKAOĞLU - Babası 11.
Murat bıle hâlâ Murat Bey
adıyla anılırken, Fatıh'e sul-
tanlık ve hanlık unvanlan ça-
kılıyor. O sadece tstanbul'u
alarak diğer padişahlardan
farklı bir yere sahıp olmuyor;
Kanurmame ile, Osmanlı Dev-
leti'run temel yasalarını belir-
leyen bir hükümdar kimliği
de kazanıyor. Aynca şairliği,
dil bilmesi, felsefe ve bilim-
le ilgilenmesi, zengin bırcoğ-
rafyanın başında tüm inanç-
lara eşit uzaklıkta durması gi-
bi. kendi kışiliğinden kaynak-
lanan çok önemli özellikleri
de varFatih'in...
- Osmanh padisahlanna
'hünkanm', 'haşmermeab',
'şevketmeab' gibi çok çeşitli
biçinüerdehitabedildiğini gö-
rüyoruz».
SAKAOĞLU - Doğal kar-
şılamak lazım... O dönemin en
küçük beylerinde bile, nitelik
vurgulayıcı pek çok san bu-
labılırsiniz. Bana kalırsa tüm
bu unvanlan hak ederek al-
mış tek hanedan Osmanlılar,
unvanlannı en mütevazi bi-
çimde kullananlar da Osman-
lı padişahlandır.
DEFNE GOLGESİ
TURGAY FİŞEKÇt
Alberti .
"Yirminciyüzyılı yaşadım" der ya, Melih Cevdet
Anday, "YağmurunAltında"adlışiirinde,yüzyılıboy-
dan boya yaşayan, yüzyılla birlikte anılacak büyük
şairlerden biri de geçen hafta ölüm haberini gaze-
temizde okuduğum Rafael Alberti'dir (1902-1999).
23 yaşında yayımladığı ilk kitabı ile ulusal şiir ödül-
lerinden birini kazanan Alberti, dörtyıl sonra1929'da
yayımlanan Sobre los Ângeles (Melekler Üstüne) ile
çağdaş şiirin büyük ustalan arasında sayılmayabaş-
landı.
Alberti de, çağdaşı Lorca gibi halk türküleri gele-
neğine yaslanan bir şairdır. Ancak bu kitabıyla gele-
neksel söyleşileri aşıp hem özde hem de biçimdeye-
ni, olgun, özgün bir şiir sesi ve evrenine ulaşır.
Dönemin çoğu öteki şairieri gibi o da sol düşün-
celere bağlanır.
lspanyalçSavaşı'nda,cumhuriyetçilerinyenilipfa-
şist Franko'nun ta 1975'e dek sürecek olan dikta-
törlüğü başlayınca Alberti'ye de sürgün yollan gö-
rünür. Bir süre Fransa'da kaldıktan sonra Arjantın'e
yerieşir.
Henüz kırk yaşındayken (1942), Yitik Koru adlı öz-
yaşamöyküsünü yayımlar. Ahmet Cemal'in dilimi-
ze kazandırdığı bu yapıt, şaırin dogumundan 1931
yilına kadar olan yırmi dokuz yıllık yaşamını yansrtır.
Yapıt bir şairin gelişim süreçlerinin ızlenebildiği, bü-
tün şiirseverlerin ilgiyte okuyabileceklen benzersiz bır
güzelliktedir.
Arjantin yıllannda da şiir yazmayı sürdürdü Alber-
ti. Yeni şiir kitaplan yayımladı. Yeryüzü ölçeğindeki
ünüarttı. 1%1'deltalya'yayerleşti. 1975'tedeFran-
ko faşizminin yıkılmasıyla ülkesi Ispanya'ya geri dön-
dü.
O günlerde sürgünden dönüşünü anlatan bir şiiri-
nin Erdal Alova tarafından yapılmış çevirisi yayım-
lanmıştı "Polıtıka" gazetesınde. O çok güzel şiire bir
daha kitaplarda rastlayamadım.
1978'de de Sürgünden Şiir adlı kitabı yayımlandı
ülkemizde, Ülkü Tamer'in çevirisiyle.
Ingiliz eleştirmen C. M. Bovvra, 20. yüzyılın ilk ya-
nsındlaki yenilikçi şiir akımlannı incelediği Yaratıcı
Deney (Çevirenler: Erdal Alova, Dilek Aksu, Kemal
Atakay Nesrin Kasap, Adam Yayınlan) adlı krtabın-
da, Alberti'ye de bir bolüm ayırarak onun çağdaş şi-
ire getirdiği katkılan irdeler.
Buna göre, "Alberti'nin şiiri, güçlü birzihin ile sağ-
fam bır i&tencin, birçok insanın karşı koyamayaca-
ğı kadar büyük olan kımi güçlerle verdiği savaşımın
şiihdir" (s. 254).
"Alberti gerçek anlamda şiir glana yönelik keskin
içgüdüsüne uyarak Sobre los Ângeles'e o kendine
özgü görkemini verir, ama sonuçta, bu yaratıcı iç-
güdüye eşlik eden o gerçekliğe ilişkin zihinsel tut-
ku ile tutkulu özlem de bu içgüdüden daha az önem-
li değildir. Alberti bu tutku ve özlemle hem şiirinibaş-
ka insanlann deneyimiyle bağıntılı kılar hem de şi-
irine hıçbır şeyin sarsamayacağı bir güç katar. Ki-
taptakiherşiirde, bu sağlam gerçeklik temelinin, ya-
şanan deneyimlerı hiçbir romantik ya da duygusal
görüşe öncelik tanımadan olduğu gıbi betımleme ka-
rariılığınm vahığını sezebilir. Alberti, özellikleri ve is-
temleri, sanatlanna yönelttikleri ilgi yoğunluğunu,
aynen geJcekfiğe deyönettmek olan, böyhceaeş?-
irsanatınıyüzyılın baslannda, kendine veyaşama kar-
şı yapmacıklaştırdığı suçlamasından kurtaran, çağı-
nın en lyi ozanlan arasında yer alır." (s. 262)
Çağdaş şaırler, yine Bovvra'nın deyişiyle, "yarat-
ma güçlerini, gerçekliğe ulaşma tutkulanyla birleş-
tirerek bize yalnızca heryaratıcı deneyden bekledi-
ğimiz o yabancı coşkuyu duyurmakla kalmamış,
ürünlerinin içinde yaşadığımız gerçek dünyayla ya-
kından ilintili olduğunu görmemizden kaynakianan
birgüven ve sûreklilik duygusu da vermişlerdi."
Ülkemizde çok fazla tanınmayan Alberti de işte ça-
ğımızın böylesi şairtennden biriydi.
Boşuna değıl yanımda uyanışın, • .'
bugün yanımda uyanışın . . •
korulann dayanıklı gücüyle korunan • ,.
çitlenbik çalılannın arasında,
gizli böğürtlenlenn arasında.
Hep mutlu ol yaprak, güz nedir bilme,
o kör, ışıklı yıllann kokusunu •„
minicik kıpırtısıyla bana getiren yaprak.
(Türkçesi: Ülkü Tamer)
Fıyatro Boğaziçi'nden yeni oyun
• Külrür Servisi - Boğazıçi Ünıversitesi Mezunlan
Derneği bünyesinde yer alan Boğaziçı Gösteri
Sanatlan Topluluğu Tiyatro Boğaziçı, yeni oyunu
'Şvayk ile Ubü'nün Tanhı Karşılaşması'yla
perdelerini açtı. A. Jarry'nın yazdığı 'Kral Übü'. J.
Hasek'ın 'Aslan Asker Şvayk' ve B. Brecht'ın , ..
'Şvayk Hitler'e Karşı' eserlerinin çarpıcı bir
armonisi olarak yorumlanan oyun, birleşik güçlerin
hükmettiği bır dünyayı irdeleyen ve bir anlamda
savaş, faşizm olgulan karşısında nasıl bir tavır
takmılması gerektiğini tartışan deneysel bir çalışma
niteliğinde. Savaş ortamında yükselen bir yıldız
olma şansını yakalayan uyanık halk insanı Şvayk'ın
öyküsünü anlatan oyun, 11, 14, 17, 19, 21. 24
Kasım, 5, 8, 12 Aralık tarihlerinde Boğaziçi
Üniversitesi Demir Demırgil Salonu'nda
sahnelenecek.
K Ü L T Ü R İ Ç t Z t K
K Â M İ L M A S A R A C I