23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 KASIM 1999 ÇARŞAMBA 14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr Tahar Ben Jelloun,'Yoksullar Hanı'nda tutkuya esir insanlann öyküsünü anlatıyor 'Hayal, gerçeküğhı bir parç^ıdır' GÜL ERÇETLN Fransızca kaleme aldığı şiir, roman ve dene- meleriyletanınan Fasli yazar Tahar Ben Jelloun, TÜYAP Kitap Fuan'nın konuğu oldu. Nedim Gürsel ıle 'Başka Bir İlkede Başka Bir Dilde Yazmak' konulu söyleşıye katılan yazann son ro- manı 'Ybksullar Hanı' da Can Yayınlan tarafın- dan fuara yetıştinldi. Yapıtlannda göçmenlerin, yersiz yurtsuz kal- mış kişilenn öyküsünü anlatıyor Tahar Ben Jel- loun. Faslı kahramanlannın öykülerini ışlediği ya- pıtlannda adalet kavramı özel bir yer tutuyor. Yoksullar Hanı ıse aşkı bulmak için Napoh'ye giden Faslı bir profesörün yolunun Yoksullar Ha- nı denilen yere düşmesini konu alıyor. Yaptırdı- ğı görkemli saraydan dolayı halkına karşı utanç duy an Fransız Kralı"nın yoksullar için inşa ettir- diğı handa tutkulan nedenıyle yıkıma sürükle- nen ınsanlann öyküleri iç içe geçiyor... - Yoksullar Hanı'nda iç içe geçen aşklann hep- si bir y ıkımla sonuçlanıyor. Aşk yok edicibîr duy- gu musizee? TAHAR BEN JELLOUN - Aşk değil de daha çok tutku \e acı bir arada gider. İnsan âşık oldu- ğu zaman da acı çeker, ama benim anlattıklanm daha çok tutkunun getirdiği yıkımlar. Romanlar acılann üzerine yazılır zaten. Sadece acı çeken- lerin anıları, öyküleri vardır. Benim asıl karak- terlenm de aşka değıl de tutkuya kapılmış, bu tut- kuyla yıkıma uğramış insanlar. Romanm kurgusu mektuplar üzerine - Aşkın binbir vüzünü sunuvorsunuz kitapta. Anlatıcının neredeyse nefretie söz ettiği kansına Napoli'\e «ittikten sonra aşk mektuplan yazma- ya başlanıası ise oldukça ilginç. Onu, terk ettiği kansına bu mektuplan yazmaya iten etken ne? Bu mektuplarda aşk var mı gerçekten? JELLOUN - Anlatıcı kansına mektup yollar- ken hıçbır zaman var olmamış bir aşka duydu- ğu özlemı dile getiriyor aslında. Yani kendisinı kansına âşık bir insan olarak hayal edıyor. Ka- n koca ya da çift olarak adlandırdığımız birlik- telıkte sorun da buradadır: Toplumun iki üyesi biraraya gelir, birtakım kurallar vardır. Ama za- manla buna mantık dışı birtakım öğeler kanşır. Sonunda bın bunlara dayanamaz hale gelır. Son- ra da aynhklar, üzüntüler ve acı çekmeler baş- lar. Yoksullar Hanı'nda terk eden kocanın kansı- na aşk mektuplan yazmay a başlaması ise roman- lara özgü bir durum. Gerçek hayatta olacak şey değil. Buradaki amacım. romanm kurgusunu bu mektuplar üzerine oturtmaktı. Bütün roman. an- latıcınm kansına gönderdiği, ama kadının asla okumayacaği bu mektuplar üzenne kurulu. Ro- manın sonunda anlatıcının boş bir ev bulmasıy- la gerçeğe dönüyoruz zaten. - Roman boyunca gerçekle hayal arasındaki sı- nın çok ince tutuyor, okurun hangisinin alanın- da bulundugunu fark etmesine bile izin \ermiyor- sunuz. Hayalle gerçek arasındaki ince çizginin ta- 'ence nerede ya da hangi dilde yazdığınız değil eylemin kendisi önemli. Bu bana çok sorulan bir soru, ama ben kendimi yabancı bir dilde yazan birisi olarak değil de bir yazar olarak hissediyorum. Yapıtlanmda da Fas kültürünün yanı sıra Fransız devrim şairlerinden, Nâzım ,. '' Hikmet'ten, Arap dilinden, Japon sinemasmdan, kısacası karşılaştığım her şeyden etkileniyorum. rifıni yapar nusuuz? JELLOUN - Roman, gerçekliğin anlatımı de- güdır. Biz yazarlar salt gerçeklik üzerine yazı- yor olsaydık işımizin gazetecilikten farkı kal- mazdı. Gerçeklikten yola çıktığımız yapıtlan- mıza öznelliği ve hayal gücünü katanz. Öte yandan, hayal gerçekliğin bir parçasıdır ben- ce. Hepimiz hayallere ıhtiyaç duyanz. Sanat da bunun içinvard\r. Bir arkadaşım vardı. Siyası ne- denlerle 20 yıl cezaevinde kaldı. Cezaevine gi- rerken 23 kişiydiler, ancak sadece 3 'ü yaşayabil- di. Çünkü onlar hayaüenne ınanıyordu. Onca iş- kence, insanhk dışı muamele ve aşağılanmadan sonra hayallerine tutunarak ayakta kaldılar. Bu beni çok etkiledi. Onlann dışındakiler sadece anlık gerçekliklere bağlandılar ve öldüler. Bu noktada 'hayal nedir' dıye sormak gereki- yor sanınm. Hayal, kendisini küçük bir tann ye- rine koyan insanın kartlan dağıtan kişi olmaya oynamasıdır. Yakın bir gelecekte olması olası olaylan geleceğe yazmaktır. Yoksullar Hanı'nda alanlanmın hayalle gerçek arasında gidip gelme- sini istedim. Bir öykü anlatıyor olmanın bilinciy- le mantıklt parametreleri bir kenara koydum. 'Biz, okura koskoca bir evren sunduk' - Adalet, antifaşizm, soykınm gibitoplumsal te- malann önemlibir yer ruttuğu > apıtlannızda tek tek bireyleri de kişisel öyküleriyle ele alıyor; can- u, renkli birey tasvirlerine yer \eriyorsunuz, Ya- zar olarak toplum ve birey arasında nasıl bir sı- nır ongörüyorsunuz? JELLOUN - Toplumun temel taşı demokrasi- dir. Tek tek bireyler bunu yaşamadıklan sürece o insanlar demokratik olamayacaktır. Bireyin de sesi ve söyleyecek şeyleri olmalı. Toplum, birey- lerine saygı göstermeden gerekli yasalannı otur- tamayacaktır. Bu noktada ona ancak bir klan ya da bir kabile denilebilir. - Fransa'da Fransızca kaleme aldığınız yaprt- lannızda Fas'ın yoğun etkileri görülüyor. Vaprt- lannızda neierden etkileniyorsunuz, TÜ YAP'ta- ki söyleşinize dekonu olan 'yabancı bir ülkede yaz- mak' sizi nasıl etkiliyor? JELLOUN - Bence nerede ya da hangi dilde yazdığınız değil eylemin kendisi önemli. Bu ba- na çok sorulan bir soru, ama ben kendimi yaban- cı bir dilde yazan birisi olarak değil de bir yazar olarak hissediyorum. Yapıtlanmda da Fas kültü- rünün yanı sıra Fransız devrim şairlerinden, NS- nm Hikmet'ten, Arap dilinden, Japon sinema- sından, kısacası karşılaştığım her şeyden etkile- niyorum. - Baüh okurlaruı Doğu kühüründeyetişmişya- zarlara gösterdikleri yoğun ilginin sebebi ne? JELLOUN - Doğu'dan gelen, ama lngilızce ya da Fransızca yazan yazarlar olarak özellıkle halk tarafından çok fazla benimsendik. Bizi benim- sediler, çünkü bizim onlara öyküler anlattığımı- zı fark ettiler. Yani bugünkü Fransız edebiyatı- nın geldiği teorik noktadan bıktı Batı'nm oku- nı. Biz onlara Doğu'dan, Afrika'dan gelen kos- koca bir evren sunduk. Necdet Sakaoğlu 'nun yeni yapıtı 'Bu Mülkün Sultanları' Oğlak Yayınlan 'ndan çıktı Insaniyönleriyle OsmanhpadişahlanFECİR ALPTEKtN Necdet Sakaoğlu tarafından hazırla- nan ve 36 Osmanh padişahının yaşam- lannı anlatan 'Bu Mülkün Sultanlan". Oğlak Yayınlan Bılimsel Kıtaplar Serı- sfnden çıktı. Sakaoğlu kitapta, tarih ya- zıcılığında temel ılke olarak benimsedi- ğı 'nesneT anlatımıyla, hem birer 'insan' olarak 36 Osmanh padişahını, hem de Os- manlı tanhınin genel göriinümünü su- nuyor okura. Sakaoğlu'yla 'Bu Mülkün Sultanlan' üzenne konuştuk. - Kitabın başına düştüğünüz küçük notta. çocukluğunuzda babaıuzdan din- lediğiniz tarih anlatılanndan ve size Os- manlıcayı öğreten annenizden söz edi- yorsunuz. Osmanh tarihine karşı üginiz- de. ailenizin de payı olmaİL- SAKAOĞLl - Ben 8-10 yaşlannday- ken akşamlan evimizde Doğu klasikle- ri okunurdu. Dillen ağırdı, ama babam aralarda durup açıklamalar yapardı. Biz tarıhi, bir masal zenginliği içinde dinle- dık Dahaçocuk yaşımda tarihe ilgi duy- mam. bu motivasyonla yakından ilgili- dır Tarih hocam Reşit Bey, tarih bilgi- min çok iyı olduğunu söyleyerek banaes- kı yazı kitaplar verdiğinde de, heyecan- la anneme gidip bana yardımcı olması- nı istemiştim. Annem bana Kuran öğret- medi, eski yazıyı öğretti ve ben eski ya- zıyı tarih okumak için öğrendim. tlk yaz- ma kitabım olan bir menakıbnameyi ise bana dedem armağan etti. Kolay okunabilen tarih - Peki \illann birikiminin ardından 'Bu Mülkün Sul- tanlan'nı hazjrlamaya nasıl karar verdiniz? SAKAOĞLU - tstanbul Ansıklopedisi, Türk ve Dün- ya Ünlüleri, Ana Bntannica gıbi ansiklopediler ıçin yak- laşık 20 yıldır Osmanh padi- şahlanyla ilgih bıyografı ça- hşmaları yapıyorum. Padi- şahlann yaşamlannı daha ön- celeri de farklı boyutlarda yazdım, ancak 'Bu Mülkün Sultanlan'nı kaleme alırken, bihnen öyküleri yinelemek yerine. Osmanh padişahlan- nı doğrudan kendi dönemle- nnde yazılmış yapıtlardan yo- la çıkarak anlatmak istedim ve toparlayabildiğim tüm Os- manh kronıklenni bir araya geıırdim. Osmanh vak'anü- vıslennin. şehnamecüenn ve hatta kimi şaırlerin bıze bırak- tığı yapıtlar. hem sosyal ha- yat, hem de kışısel yaşamlar açısından çok zengin; daha da önemlisı sansürsüz. - Bu Mülkün Sultanlan'nı yazarken,okura nasıl bir ta- rih' kitabı sunmay» amaçb- vordunuz? SAKAOĞLU-Kolay oku- • "Kişilenn yaşadıklan dönem, milliyetleri, dinsel, siyasal, sanatsal bakışlanndan etkilenmeden, nesnelliğimi bozmadan ve kolay okunacak biçimde yazmayı benimsedim. Belgeler, kaynaklar neler söylüyorsa, bu bilgileri saklayıp değiştirmeden, doğru biçimde bir araya getirmeyi ilke edindim. nabilir bir tarih olması ilk hedef imdi bel- ki de... Ömeğin bir ansiklopedi ıçin bi- yografi hazırlıyorsanız, ansiklopedmin kendi disiplininden dışan çıkamazsınız. Oysa Oğlak Yayınlan, benden, kendi il- keleri doğrultusunda daha özgür bir yaz- ma istedi. Ben de nesnelliğimi bozma- mak kaydıyla bu özgürlüğü kullandım. Kitapta hem 36 Osmanh padişahı. beşe- rikimlikleriyle, kendi başlanna birer ki- şilik olarak yer alıyor; hem de Osmanlı tarihınin genel görünümüortaya çıkıyor. Çünkü bu padişahlann yaşamlan ve yö- netımleri, toplumun tüm karmanlannı etkileyen bir tanh sürecini yansıtıyor. - Peki tarih yazıcıhğınızda hangi ilke- leri benimsediniz? SAKAOĞLU - Ben ilke olarak, kişi- lenn yaşadıklan dönemler. milliyetleri, dinsel, siyasal, sanatsal bakışlanndan et- kilenmeden, nesnelliğimi bozmadan ve olabildiğince kolay okunacak biçimde yazmayı benimsedim. Tarih önümüze neler seriyorsa; belgeler, veriler. kaynak- Portrelerle zamanda yolculuk 'Yahudi' kadm portresi tS. 117-138. KühürServia-P' SanatKültör Antikader- gisi, 1S. sayısmı "PortreSanat''ma ayırdı. Bü- yük İskender'in parah askeTlerinin maaşlan ödenirken sikkelerde ke^di çehresini görerek geçmısiniharjrlamasından buyana, insanınken- dine olan hayranhğının ilkçağlardan günü- müze biçimlenen portreleri, yontulmuş mer- mer yüzleri, kazınmış profilleri bu sayıya ko- nu oluyor. Dergi,İS1. yüzyü ile 3. yüzyıl ara- sında Mtsır'da yapılmış olan Fayyum Portre- leri'nin şaşırtıcı büyüsünden ve diğer dûnya- ya giden ruhlannbu portrelerin eşhğinde yap- tıklan yolculuktan başlayarak; Kyklad Âd»- lan"ndaki, çağdaş yorumculan etkileyen 3. bınyıhndan kalma mernıer yüz yontulanna götürüyor okuyucuyu. P'nin Güz '99 sayısmda portre ve otoport- releriyle yer alan iki ünlü usta var Leonardo da Viııci ve Renıhrandt. Da Vinci'nin kendi portresi ve portrelerine, ünlü ustanın sanat ve resim sanah hakkmdaki deyişleri ve sözleri eş- hk ediyor. Rembrandt ıse gravürleriyle katı- hyor dergiye. P Sanat, 18. yüzyıl ve 19. yüzyılın ilk ya- nsmda Istanburda yaşayan VfcnMonr, Lİto- ard gıbi Avrupalı ressamların yapıtları olan Türk portrelerini sunuyor. DoğununBahhmn gözündekı mısnsizmiyle biçimlenen bubölüm- de Sotheby's uzmanlanndan Simon Shaw do- ğunun bu başka, büyüsel yorunıunu inceli- yor. Batılılasma eğilimlerinin güç kazandığı bir dönem olan 18. yüzyıl sonlannda tamam- lanan,padışah portrelen kitabı İcnıal-i Teva- rih-i A-li Osman'la Batıîılaşmaya baslayan Topkapı Sarayı'nı Prof. Dr. Gül lrepoğju in- celiyor. Türk resminde portrelerde ise dergi \)sman HamdiBey'den günümüze kadar uza- nan bir yelpaze açılıyor. Şüri de unutmayan dergi, modern Türk şıirinden portre tadı taşı- yanyapıtSarayerveriyor. YahyaKemarden Enk Batura. Nâzım Hikmet'ten Rtfık Durbaşa ka- dar uzanan çızgıde sözcüklerinın güzellikle- riy le adetaportrelerçızenTürk şaırlerini Türk ressamlanyla bir araya getiriyor. Çağdaşkrdan "Mavi Döröü'' grubunun en itginç üyelerinden olan Atexej von Javvtensky dışavurumculuktan soyuta doğru giden port- relerini. bu yüzyılra en büyük yontuculann- dan biri olan Giacıımetti nın sadece yontula- n değiî, en az onlar kadar ilgi uyandıncı olan poTtreleri ve bir portre aşamasının model ta- raficdan dik getirilen sürecinin anktımı izli- yor. Ynksel Arslan'vn Nâzım Hikmet'i, Kaf- ka'yı, Bartok'u, Nietszche'yi, Ritsos'u tama- men kendi yorumuylabetîmlediğı 'mrture'le- ri sadece bır izlenimi değil, sanatçının kendi portresîni de içeriyor. lar neler söylüyorsa, bu bilgilen sakla- yıp değıştirmeden, doğru biçimde bİT a- raya getirmeyi ilke edindim ve kendim- den yorum katmamaya özellikle özen gösterdim. Örneğin 111. Ahmet'ın sanat- severliğini takdirettiğım ıçin siyasi yan- lışlanmn üstünü örtmeye çalışmadım. Tarih yazıcılıgında, üzennde önemle du- rulması gereken nokta bu tarafsızlık ol- malı; çünkü bizler de toplumun içinden bireyleriz ve pek çok konuda öznel yak- laşımlar sergileyebıliyoruz. ^erilere uygun dil kullanmaü' - Yer yer sö>1enceyı andıran bir anla- üma yönelirken de, kitabın kolay oku- nurluğunu saglamavı mı amaçhyordu- nuz? SAKAOĞLU - Bir dönemin padışah- lannı ancak böyle anlatabılirsinız; örne- ğin Osman Gazı birdestan kişisıdir. Biz- de ilk tarihlerin adı da 'Osmanoğulla- n'nın Tarihkri ve Destanlan'dır; çünkü özellikle ilk padişahlarhakkında sadece söylenceler, sözlü veriler elde edilebil- miş; bu söylencelere dayanan tarihler için 'destan' sözcüğü kullanılmıştır. Os- man Gazi'nin yaşamında Batı Anado- hi'nun destansı kültürünün ızlen, Peygam- ber döneminin gaza öykülennden yan- sımalar ve eski kültürlerin bıraktığı düş- ler, söylenceler varsa. onu anlatırken si- zin de bu verilere uygun bir üslup ve dil kullanmamz gerekir. - Fatih Sultan Mehmet'i padişah kim- Hğininen behVgin veyetkinBk temsikisi olarak kabul etme- nizin gerekçeterini açıklar mı- sınız? SAKAOĞLU - Babası 11. Murat bıle hâlâ Murat Bey adıyla anılırken, Fatıh'e sul- tanlık ve hanlık unvanlan ça- kılıyor. O sadece tstanbul'u alarak diğer padişahlardan farklı bir yere sahıp olmuyor; Kanurmame ile, Osmanlı Dev- leti'run temel yasalarını belir- leyen bir hükümdar kimliği de kazanıyor. Aynca şairliği, dil bilmesi, felsefe ve bilim- le ilgilenmesi, zengin bırcoğ- rafyanın başında tüm inanç- lara eşit uzaklıkta durması gi- bi. kendi kışiliğinden kaynak- lanan çok önemli özellikleri de varFatih'in... - Osmanh padisahlanna 'hünkanm', 'haşmermeab', 'şevketmeab' gibi çok çeşitli biçinüerdehitabedildiğini gö- rüyoruz». SAKAOĞLU - Doğal kar- şılamak lazım... O dönemin en küçük beylerinde bile, nitelik vurgulayıcı pek çok san bu- labılırsiniz. Bana kalırsa tüm bu unvanlan hak ederek al- mış tek hanedan Osmanlılar, unvanlannı en mütevazi bi- çimde kullananlar da Osman- lı padişahlandır. DEFNE GOLGESİ TURGAY FİŞEKÇt Alberti . "Yirminciyüzyılı yaşadım" der ya, Melih Cevdet Anday, "YağmurunAltında"adlışiirinde,yüzyılıboy- dan boya yaşayan, yüzyılla birlikte anılacak büyük şairlerden biri de geçen hafta ölüm haberini gaze- temizde okuduğum Rafael Alberti'dir (1902-1999). 23 yaşında yayımladığı ilk kitabı ile ulusal şiir ödül- lerinden birini kazanan Alberti, dörtyıl sonra1929'da yayımlanan Sobre los Ângeles (Melekler Üstüne) ile çağdaş şiirin büyük ustalan arasında sayılmayabaş- landı. Alberti de, çağdaşı Lorca gibi halk türküleri gele- neğine yaslanan bir şairdır. Ancak bu kitabıyla gele- neksel söyleşileri aşıp hem özde hem de biçimdeye- ni, olgun, özgün bir şiir sesi ve evrenine ulaşır. Dönemin çoğu öteki şairieri gibi o da sol düşün- celere bağlanır. lspanyalçSavaşı'nda,cumhuriyetçilerinyenilipfa- şist Franko'nun ta 1975'e dek sürecek olan dikta- törlüğü başlayınca Alberti'ye de sürgün yollan gö- rünür. Bir süre Fransa'da kaldıktan sonra Arjantın'e yerieşir. Henüz kırk yaşındayken (1942), Yitik Koru adlı öz- yaşamöyküsünü yayımlar. Ahmet Cemal'in dilimi- ze kazandırdığı bu yapıt, şaırin dogumundan 1931 yilına kadar olan yırmi dokuz yıllık yaşamını yansrtır. Yapıt bir şairin gelişim süreçlerinin ızlenebildiği, bü- tün şiirseverlerin ilgiyte okuyabileceklen benzersiz bır güzelliktedir. Arjantin yıllannda da şiir yazmayı sürdürdü Alber- ti. Yeni şiir kitaplan yayımladı. Yeryüzü ölçeğindeki ünüarttı. 1%1'deltalya'yayerleşti. 1975'tedeFran- ko faşizminin yıkılmasıyla ülkesi Ispanya'ya geri dön- dü. O günlerde sürgünden dönüşünü anlatan bir şiiri- nin Erdal Alova tarafından yapılmış çevirisi yayım- lanmıştı "Polıtıka" gazetesınde. O çok güzel şiire bir daha kitaplarda rastlayamadım. 1978'de de Sürgünden Şiir adlı kitabı yayımlandı ülkemizde, Ülkü Tamer'in çevirisiyle. Ingiliz eleştirmen C. M. Bovvra, 20. yüzyılın ilk ya- nsındlaki yenilikçi şiir akımlannı incelediği Yaratıcı Deney (Çevirenler: Erdal Alova, Dilek Aksu, Kemal Atakay Nesrin Kasap, Adam Yayınlan) adlı krtabın- da, Alberti'ye de bir bolüm ayırarak onun çağdaş şi- ire getirdiği katkılan irdeler. Buna göre, "Alberti'nin şiiri, güçlü birzihin ile sağ- fam bır i&tencin, birçok insanın karşı koyamayaca- ğı kadar büyük olan kımi güçlerle verdiği savaşımın şiihdir" (s. 254). "Alberti gerçek anlamda şiir glana yönelik keskin içgüdüsüne uyarak Sobre los Ângeles'e o kendine özgü görkemini verir, ama sonuçta, bu yaratıcı iç- güdüye eşlik eden o gerçekliğe ilişkin zihinsel tut- ku ile tutkulu özlem de bu içgüdüden daha az önem- li değildir. Alberti bu tutku ve özlemle hem şiirinibaş- ka insanlann deneyimiyle bağıntılı kılar hem de şi- irine hıçbır şeyin sarsamayacağı bir güç katar. Ki- taptakiherşiirde, bu sağlam gerçeklik temelinin, ya- şanan deneyimlerı hiçbir romantik ya da duygusal görüşe öncelik tanımadan olduğu gıbi betımleme ka- rariılığınm vahığını sezebilir. Alberti, özellikleri ve is- temleri, sanatlanna yönelttikleri ilgi yoğunluğunu, aynen geJcekfiğe deyönettmek olan, böyhceaeş?- irsanatınıyüzyılın baslannda, kendine veyaşama kar- şı yapmacıklaştırdığı suçlamasından kurtaran, çağı- nın en lyi ozanlan arasında yer alır." (s. 262) Çağdaş şaırler, yine Bovvra'nın deyişiyle, "yarat- ma güçlerini, gerçekliğe ulaşma tutkulanyla birleş- tirerek bize yalnızca heryaratıcı deneyden bekledi- ğimiz o yabancı coşkuyu duyurmakla kalmamış, ürünlerinin içinde yaşadığımız gerçek dünyayla ya- kından ilintili olduğunu görmemizden kaynakianan birgüven ve sûreklilik duygusu da vermişlerdi." Ülkemizde çok fazla tanınmayan Alberti de işte ça- ğımızın böylesi şairtennden biriydi. Boşuna değıl yanımda uyanışın, • .' bugün yanımda uyanışın . . • korulann dayanıklı gücüyle korunan • ,. çitlenbik çalılannın arasında, gizli böğürtlenlenn arasında. Hep mutlu ol yaprak, güz nedir bilme, o kör, ışıklı yıllann kokusunu •„ minicik kıpırtısıyla bana getiren yaprak. (Türkçesi: Ülkü Tamer) Fıyatro Boğaziçi'nden yeni oyun • Külrür Servisi - Boğazıçi Ünıversitesi Mezunlan Derneği bünyesinde yer alan Boğaziçı Gösteri Sanatlan Topluluğu Tiyatro Boğaziçı, yeni oyunu 'Şvayk ile Ubü'nün Tanhı Karşılaşması'yla perdelerini açtı. A. Jarry'nın yazdığı 'Kral Übü'. J. Hasek'ın 'Aslan Asker Şvayk' ve B. Brecht'ın , .. 'Şvayk Hitler'e Karşı' eserlerinin çarpıcı bir armonisi olarak yorumlanan oyun, birleşik güçlerin hükmettiği bır dünyayı irdeleyen ve bir anlamda savaş, faşizm olgulan karşısında nasıl bir tavır takmılması gerektiğini tartışan deneysel bir çalışma niteliğinde. Savaş ortamında yükselen bir yıldız olma şansını yakalayan uyanık halk insanı Şvayk'ın öyküsünü anlatan oyun, 11, 14, 17, 19, 21. 24 Kasım, 5, 8, 12 Aralık tarihlerinde Boğaziçi Üniversitesi Demir Demırgil Salonu'nda sahnelenecek. K Ü L T Ü R İ Ç t Z t K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle