11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SS7RT CUMHURİYET 18 EKİM 1999 PAZARTESİ O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R [email protected] Küreselleşme ve Çalışma Yaşamı-1 Prof. Dr. Ahmet SALTIK Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Ç alışma yaşamı giderek kar- maşıklaşmakta ve sorun- lan büyümektedir. Bu ya- zıda. çalışma yaşamımızın kimi sorunlanna akademik bir pencereden bakılarak tam koymaya ve kimi çözümler üret- meye çalışacağım. Akademik pencere- den görünen başlıklar şunlar: 1) tnsangücü yetiştirme, 2) Endüstri- yel kuruluşîar ile işbirliği, eşgüdümlüça- lışma, 3) Araştırma ve Geliştirme (AR- GE) çahşmalan. 4) Uluslararası / ulu- sal / yerel ış sağlığı / iş gûvenliği kurum- lanyla ilişkiler, 5) Devlet / hükûmetle ilişkiler. lnsangücü yetiştirme Önce hekimlerin mezuniyet öncesi eğitimi.. Bu aşamada, sağlık sorunlan- nın önemli bir bölümünün çalışma or- tamından kaynaklanan sorunlar olduğu bilincinin verilmesi kaçmılmaz, Meslek hastalıklan ve iş kazalan en temel 2 alt- başlık. Hekim adaylan. tıbbi öykü alır- ken. herkese mutlaka "ne iş yaptıklan- nı" sorma alışkanlığı edinmeli. Mezu- niyet öncesi tıp eğitiminde yeterince eğitim saati bu amaçla aynlmalı; öğ- renciler, "sorun çözme" temelli bir çe- kirdek eğitim almah. En az 1 işyeri zi- yaret edilerek yerinde inceleme ve öğ- renme ortamı/yaşantısı şansı tanınma- lı. Olanak ölçüsünde meslek hastalıkla- n hastaneleri ziyaret edilmeli. Fakat vA- kede yalnızca 2-3 hastane variığı önem- li sorun.- Alanın temel bilgi-becerisinden yok- sunluğa ya da savsaklamaya dayalı ha- talı tıp uygulamalannın malpraktis yap- tuımı olmalı. Mezuniyet-üstü eğitimde ise, ülke- mizde endüstri sağlığı ya da iş sağlığı ve- ya benzer adlar altında tıpta uzmanlık eğitimi bulunmuyor. Tababet Uzmanlık Tüzüğü'ndebirdeğişiklikle, 4yıl süre- li bir tıp uzmanlık alanı hızla tanımlan- malı. Şimdiki yapı ile iç hastalıklan uz- manlan ve halk sağlığı uzmanlan üst ya da yan dal olarak 1-2 yıl çalışma ile iş ve meslek hastalıRlan uamanı olabili- yorlar. Ancak bu yol, yalnızca kâğıt üs- tünde var; uygulamada yol kapalı. Bu eğitimi verecek, Sağlık Bakanlığı'nca ka- bul edilmiş bir birim yok ülkemizde. Oysa üp fakültelerinde bu eğitim için po- tansiyel var. SSK'nin meslek hastalık- lan ve öteki eğitim hastaneleri ile de iş- birliği yapılarak tıkanıklık açılabilır. İş sağlığı alanında mezuniyet-üstü eğitim, üniversitelerin sağlık bilimleri enstitülerinde yûksek lisans (mastır) ya da doktora (PhD) olarak olanaklı. An- cak bu yeterli değil. Alanın uzmanlık dû- zeyindeki yetkileri örneğin meslek has- talıklannın tanı ve sağaltımı, ancak Ta- babet Uzmanlık Tüzûğü'ne göre upta uz- manlık eğitimi alan tıp doktorlannm yetkisinde. Doktora, bilimsel ve akade- mik yetki sağlıyor fakat tanı ve sağal- tımla ilgili tıp uygulamalanna yasal yet- ki vermiyor. Alana özgü sürekli eğitim ya da hiz- metiçi eğitimden söz etmek, temel eği- tim ve belgeler (diploma, sertifika gi- bi) söz konusu olmayınca boşlukta ka- lıyor. Doktora ve yüksek lisans sahip- lerinin sürekli eğitimleri kendilerine kal- mış, kurumlaş(a)mamış durumda. Ulu- sal yasal hekim örgütümüz Tûrk Tabip- leri Birliği (TTB), işyeri hekimliği yap- mak isteyen hekimlere, bir sertifika kur- su koşulunu 12-13 yıldan beri sürdürü- yor. Ekleyelim ki, TTB hekimlerin sü- rekli tıp eğitimlerini kredilendiriyor. Ancak bu süreç henüz yaptınm ya da ka- zanç anlamında normatif değil... Yani kredi alanla almayanın pratikte bir far- kı yok. Sağlık Bakanhğı ve YÖK, TTB ile işbirliği yaparak, bu kredilerin kre- dilendirilmesinin hukuksal normlannı koyabilir, koymalı da. Hekımdışı sağlık çahşanlan bakımın- dan daha da sıkıntılıyız. Örneğin "iş sağlığı hemşireteri"nin yetiştirilmesi ül- kemizde gündemde değil. Hizmet-ön- cesi ya da hizmetiçi bir kurs da söz ko- nusu değil. Ulusal Hemşireler Birliği Yasası'mn çıkması ilk adım olmalı. tş psikotoglanveişfizyoterapistieridege- reksinim duyulan alanlar. Meslek yük- sekokullannda pek çok dalda ara insan- gücü yetiştiriliyor. Bunlardan biri de iş sağhğı teknikerteri olabilir. Hatta übbi ve teknik olmak üzere 2 ayn dalda ye- tiştirilebilirler. Hekimin bulunmadığı yer ve zamanlarda ve de birlikte önem- li bir boşluğu doldurabilirler. EndüstiTı«l kuruluşîar ile işbirliği,eş- güdümlü çalışma: Üniversite-sanayi iş- birliği, popüler ve sık kullanılan bir kav- ram. Ancak sağlık alanında şimdiye dek ülkemizde somut örneklerini görmek zor. Bu amaçla her şeyden önce tıp fa- kültelerinde ve üniversitelerin öteki bi- yomedikal bölümlerinde, uygun birim- lerin oluşturulması gerekli. Örneğin tıp fakülteleri halk sağlığı anabilim dalla- n bünyesinde iş sağhğı bilim daDannın örgütlenmesi gerek. Bu bilim dallan, yukanda değindiğimiz üzere, insangü- cü yetiştirmek için yüksek lisans ve dok- tora eğitimlerinin yanı sıra, hizmet-ön- cesi ve hizmetiçi sürekli eğitim desteği de verebilirler. Gelişmiş tıp fakültelerin- de, halk sağlığı anabilim dallan bünye- sinde işsağhğıve meslekhastahklankü- niği açdmalıdır. Bu birim ve yukanda deginilen iş sağhğı bilim dallan, örgüt- lenmedeki adımlar olup, endüstri ile iş- birliği içinde yürütülecek işlemler ve işlevler için görevlendirilebilirler. Anı- lan 2 birim; endüstri işletmelerine da- nışmanlık hizmetleri de üretebilir. Bu bağlamda, biyomedikal bilimler kapsa- mmda AR-GE çahşmalan, tanımlan- mış bir örgtüsel yapı üzerinde yürütü- lebilir. Her 2 birimin çalışmalannı bir- biriyle eşgüdümlemek ve gerekli disip- linleri bir araya getirmek üzere, üniver- sitelerde endüstri sağhğı araşürma veuy- gulama merkezleri kurulması bir başka önerimizdir. Bu merkezlerde, ulusal öl- çekteki planlama kuruluşlannrn belirle- dığı öncelikler de dikkate alınarak, AR- GE çahşmalan yüriitülür. Yalmz özel kesime değil, kamu kesimi işletmeleri- ne de AR-GE proje hizmeti verilebilir. Finansman, merkez yapısı içinde dö- nersermaye ile sağlanabilir. Var olan mevzuat, bu yapılanmaya elverişlidir. Ancak ülkemizde, yetersiz olan AR-GE harcamalannın önemli bir bölümünün (2/3'ü aşkın) hâlâ kamu kesimince kar- şılanması bir sonmdur. Özel kesimin, ge- lişmiş ülkelerde olduğu gibi AR-GE fi- nansmanına daha fazla pay ayırması, bu oranlann tersine dönmesi beklenir. Buna bağlı olarak, AR-GE çalışanlan- nın nitelik ve nicelik standartlanndaki geriliğimizi de azaltabiliriz. Bir finans- man aracı olarak, özel kesimin, ulusal önceliklerle örtüşen AR-GE giderleri- ne belirli vergi kolayhklan da düşünü- lebitir. AR-GE projeleri bağlamında üretilen bilginin teknolojiye uyarlan- ması önemli birsorun alanıdır. Buamaç- la Gebze ve Izmir'de kunılu yüksek tek- noloji enstitüleri dikkate alınmalıdır. Buluş veyeniliklerin patente bağlanma- sı ve haklann korunması için ulusal mevzuat yeterlidir. Üniversite elemanlan başta olmak üzere, öbürkamu kesimi çalışanlannın, endüstri ile işbirliği bağlamında yan za- manlı hizmet ya da danışmanlıkla sınır- lı çalışma rejımıne sıcak bakılabilir. Bu- nun için, küni mevzuat düzenlemeleri gerekebilir. Deginilen alanlarda, var olan pozitif hukuk yapılanması gözden ge- çirilerek, eksik/yetersiz normlann üre- tihnesi gerekecektir. Bu süreçte, ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) normla- n başta olmak üzere, Dünya Sağlık Ör- gütü, ISO (Uluslararası Standartlar Ör- gütü) ve BM Çevre Programı (UNEP) önerileri/bildirileri dikkate alınmalıdır. Ulusal-yerel kunıllar Her şeyden önce bir ulusal iş sağhğı vegüvenliği kurumu gereklidir. Bu bağ- lamda, yeryüzünde çok sayıda ömek vardır. Ulkemiz koşullanna uygun bir model ve yapılanmanın kurulması çok zor olmasa gerektir. Var olan yapı için- de Çalışma Bakanlığı'na bağlı Anka- ra'dakı tSGÜM (Işçi Sağlığı ve tşgüven- liği Merkezi) bu anlamda yeterli değil- dir. Batı'daki örneklerine benzer, kap- samlı. özerk, katma bütçeli bir ulusal ens- titûdür önerdiğimiz. Bu ulusal enstitu- nün bölgesel örgütlenmeleri de olacak, üniversiteler, devlet ve işverenle işkv- sd -yapısal değil!- işbirliği şeması tanım- lanacaktır. Yine, TTB tarafından yaşa- ma geçirilmesine çahşılan iş sağlığı ens- titüsü de, işbirliği yapılması gereken kurumlardandır. Çalışanlann, çalışma ortamlanndan kaynaklanan sağlık zararlarmı bilme ve korunma haklan vardır. Esas olarak sağ- hkdoğuştan kazanıhnış birinsanhk hak- kıdır ve bir bütündür. Dolayısıyla çalış- ma ortamında da özenle korunup (pre- vention) geliştınlmesi (promotion) ge- reklidir. Bu bakımdan, 5O'den az sayı- da işçi çalıştıran, dolayısıyla salt yasal olarak sürekli işyeri hekimi bulundur- mak zomnda olmayan işyerlerinde de ça- lışanlann sağlık hizmeti alması için, iş- yeri ortak sağuk birimleri mutlaka ku- rulmalıdır. Bunun için, -yasal dayanak sağlamakamacıyla-, Umumi Hıfzıssıh- ha Yasası'mn 180. maddesi başta ol- mak üzere, öteki mevzuatta gerekli de- ğişiklikler yapılmalıdır. İşyeri hekimlerinin ücretleri, işletme- lerin işçi sayısı ve risk katsayılarına gö- re yapacaklan ödemelerin toplandığı ulusal bir havuzdan karşılanmahdır. ILO'nun 158 Sayılı Sozleşmesi baş- ta olmak üzere 155 ve 161 dahıl, çalış- ma yaşamı uluslararası normlara kavuş- turubnalıdır. Çalışanlann iş güvencesi ile ilgili, yaşamsal önemdeki ILO 158 onanalı birkaç yıl olmuş fakat iç hu- kukta buna koşut düzenlemeler hâlâ ya- pılmamıştır. Uluslararası tahkimin bile benimsen- diği günümüz topludurumunda (kon- jonktüründe), bu gidişle yapılacağa da benzememektedir. ILOtavsiyekararla- rmın TBMM'ce onanmasına gerek yok- tur. Hükümetçe benimsenerek kolaylık- la tüzük, yönetmelik, genelge vb. iç hu- kuk metinlerine dönüştürülebilir ve ça- lışma yaşamına kazandınlabilirler. Bu bağlamda SSK Yasası'mn 11. madde- sinde özne olarak tanımlanan "sigorta- lının" deyimi "çahşanın" deyimiyie değiştirilmelidir. ARADABİR Prof. Dr. tL HAN ÖZAY îstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hiille Diizeıd "Hülle" Osmanlı-lslam düzeninde çok yaygın uygulama alanı bulan bir "Aile Hukuku" kurumu idi. Bilindiği gibi o düzende koca "Boş ol" dediği 2a- man karısından boşanmış olurdu. Bu yolla üç de- fa boşanan koca, aynı kadınla dördüncü defa ev- lenmek isterse, kadının başından bir başka nikâh geçmesi gerekirdi. Bu yüzden, kadın, bir yabancı ile evlendirilerek bir geceyi onunla geçirir, ertesi gün onun boşaması üzerine yeniden ilk eşiyle evlene- bilirdi. Bir gecelik evliliğin geçerli olabilmesi için de kaldıklan odada "ketb-i akur" yani "azgın köpek" bulunmaması gerekirdi. Bu kural neden konulmuş- tu bilmiyorum, ama herhalde irade dışı ve zorla bir cinsel ilişki kurulmasın diye böyle öngörülmüştü. Osmanlı düzeni son buldu ve yerine cumhuriye- ti kurduk, ama kafa yapımız galiba hep aynı kaldı. 1961 Anayasası yapılırken Rektör Sıddık Sami Onar başkanlığındaki îstanbul Bilim Komisyonu ön- tasarısında cumhurbaşkanının, o zaman Cumhu- riyet Senatosu da bulunduğu için Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, fakat dışandan da seçi- lebilmesi öngörülmüştü. Kurucu Meclis'te bunu değiştirdiler. Hatta "Onar, kendisini cumhurbaşka- nı seçtirmek için anayasaya böyle birhüküm koy- durmak istedi" diye dedikodu da yaptılar. Ne var ki, eğer yanılmıyorsam, tüm 1961 Anayasası dö- neminde "Gürter-Korutürk" olayı dışındacumhur- başkanlan hep Meclis dışındah ve asker kökenli ol- du. Korutürk de seçildiği sırada senatör olmasına karşın asker kökenli, yani büyükelçilik de yapmış bir emekli amiral idi. Usül, bir asker kişinin görevinden çekilmesi, ay- nı anda kontenjan senatöherinden birinin de isti- fa etmesi, cumhurbaşkanının eski "asker kişi'yi senatör olarak ataması, onun daha sonra cum- hurbaşkpnı seçilmesi üzerine boşalan senatörlü- ğe de yine görevinden çekilmiş bulunanın atanma- sı şeklinde işliyordu. Onlar ermiş muradına biz çı- kalım kerevetine. Sadece bir olayda, galiba kısa süre önce ölen eski Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur'un müdahalesiyle Faruk Gürler cumhurbaşkanlığına seçilemedi ve bu arada genelkurmay başkanlığın- dan da olduğu için kısa süre sonra söylentiye gö- re kahnndan öldü. Tarih tekerrürden ibarettirdenilir, ama Akrf de "Hiç tekerrûr eder miydi, ders alınsaydı" diye eklemiş; doğru söze ne denir. 1961 Anayasası ve cumhurbaşkanlığı seçimi tar- tışmalannın üzerinden neredeyse kırk yıla varan bir süre geçti, biz yine aşağı yukan aynı konulan tartışıp duruyoruz. Genel düzenleyici işlemler, bu arada onlar için- de en önemlisi sayılan anayasanın soyut ve "gay- ri şahsi" yani "kişilikdışı" hükümler öngörmesi ve içermesi gerekir. Ancak bizde anayasa da dahil tüm genel düzenlemeler hep ısmariama, yani bel- li bir kişi ya da grup gözetilerek yapılagelmiştir. Onun için de akıp giden zamana direnemez, ça- bucak yıpranır ve değiştirilir. 1982 Anayasası'nı yaptıranlann başındaki zatın kendisini General de Gaulle olarak gördüğü ya da başkalannın ona o nazarla baktığı, dolayısıyla Fran- sız Anayasası'nın model alındığı söylenmiştir. Ka- nımca bu da yanlış değildir. Şimdi de cumhurbaş- kanının görev süresinln anayasa değişikliğiyle uza- tılması, yüksek öğrenim görmüş olma koşulunun kaldınlması veya doğrudan oyla seçilmesi gibi bir- birinden çok farklı önerilerin tek ortak noktası, bu konudayetkili olsun olmasın herkesin kafasında bir "aday kişi"rim bulunması ve her kaftanın onun için biçilmesine çalışılmasıdır. Cumhuriyet, Osmanlı devieti gibi sadeceyedi yüz- yıl değil, ilelebet payidar olacaktır, ama galiba ye- di yüzyıllık bu hülleci kafayla. YOK Başkanı için Uçlü Kararname... ,jnede Doç. Dr. Şükran ŞAHİN on günlerde garip bir konu tartı- şıhyor; daha doğrusu giderek tar- tışılmıyor, dayatılıyor. "YÖKbaş- kanı üçlü kararname ile atanma- ayatmasıgariptir, (hatta) va- him ve de trajiktir. Üçlü kararna-, aın imzasınm da btdtmması is-,_ tenmektedir. Başbakan, yani bir siyasal parti" başkanımn, üniversite yönetimi üzerinde yet- kin olması trajiktir. Üniversitede özerkliğin ol- madığı, olması gerektiği yıllardır vurgulanır- ken, şayet bu görüş yasalasırsa, şu anda var olan özerklik kınntılan bile, tümüyle ortadan kal- kacaktır. Ne gariptir, ülkede YÖK Yasası'ndan hoş- nut, neredeyse hiçbir kesim bulunmamakta- dır. Öğretim üyesi YÖK'ten şikâyetçidir, öğ- renci YÖK'ten şikâyetçidir; hemen her siya- sal iktidar, işbaşına gelir gelmez YÖK Yasa- sı'nı değiştirme girişiminde bulunmaktadır. Öğretim üyesi özerklik istemektedir, öğrenci özgürlük istemektedir, ne var ki siyasal iktidar- lar, bu özgürlük ve özerklik isteklerinin tersi- ni amaçlamaktadır. Sankı iktidarlar, başka bir ülke insanınm oylan ile seçilip yönetime gel- mektedir de, istekler böylesine taban tabana zıt olabilmektedir. Batı'da, neredeyse yüz yıl ön- ce, üniversite siyasal otoritenin denetimi dışı- na çıkabilmiş ve özerkliğmi kazanmışken, biz- deki bu tam tersi girişimm hiçbir çağdaş, akıl- cı, bilimsel gerekçesi yoktur. Bilimsel özgür- lüğün olmadığı yerde, bilimsel ilerlemeden, bilgi üretiminden, eleştirel akılcılıktan söz et- mek olanaklı değildir. Siyasal yetkenin (otori- tenin), bu ülkenin bilim insamna güvenmeye- rek, üniversiteyi denetim altına almaya kalkış- masının, çağdaş, demokratik hiçbir açıklama- sı bulunmamaktadır. tlginç olansa; ne Af Ya- sası ne de, Sosyal Güvenlik Yasası'na gösteri- len tepkiye benzer tepkilerin, YÖK başkanı- mn üçlü kararname ile atanabilmesi için yapıl- ması düşünülen yasa değişikliğine gösterilme- mesidir. Öğretim üyeleri demekleri ve öğretim elemanlan sendikalanndan, bugüne kadar bu konuda tek bir görüş hemen neredeyse bildi- rilmemiştir. Üniversite tam bir tevekkülle yaz- gısını beklemektedir, ama bilimde "kaderâtt- ğm" yeri hiç mi hiç bulunmamaktadır Hemen herkes bu uygulamayı. YÖK başkanımn kim- onu bağlarmıs. gibi s Oysa YÖK başkanı kimliği arkasına sı, rak yapılacak değişiklikler, üniversiteyi orta- çağ karanlığına geri götürmek olacaktır. YÖK başkanına duyulan olumlu ya da olumsuz duy- gulanmızı biryana bırakarak, kunımun olum- luluk ve olumsuzluklannı bütün açıklığı ile or- taya serip, bir bilimci kimliği ile olumlu nok- talardan hareketle, olumsuzluklann nasıl gıde- rilebileceğine çözüm aramak gerekmektedir. Aslında çok doğru, çok demokratik bir he- def olan, ünrversiteye girişte bilgjyi ölçen sınav sisteminin kaldınlması bir yana bırakılarak, tek sınava geçiş döneminde yaşanan tüm olum- sıızluklar, üniversiteyi siyasal otoritenin dene- timine alma hedefınde kullanılan birkalkan ola- rak sürekli gündemde tutulmaktadır. Bilginin alınıp satılabılir bir meta olduğu ve üstelik pa- halı bir meta olduğu bir çağda, bilgiye dayaü sınav sistemi, demokratikleşmenin temel ko- şulu olan fırsat eşitliğini de bütünüyle ortadan kaldıran bir sistemdi. Eski sınav sisteminde maddi olanaklan yeterli olmayan ve bu paha- lı bilgiye ulaşamayan yetenekli, akıllı gençle- rin ûniversiteye girme şansı hemen hiç bulun- mamaktaydı. Ne var ki soruna bu boyutu ile ba- kıhııayıp, ûniversiteye girişte tek smav yapıl- masma takıhp kalındı. Bir değil, birden fazla smav, üç sınav, beş sınav, ne gerekiyorsa yapıl- sın, yeter ki gençlerin yetenek ve becerilerini ölçsûn diye bakılmadı konuya. Tek sınava ge- çiş dönemi sancılı oldu; tamam, kabul, ama "bu geçiş nasd yumuşatihr" diye bakılmadı yine konuya. Arkasmdan "YÖK başkanını değişti- rivereliın'' denildi ve hemen arkasından da *de- ğiştiriv^relim, ama yenisini de üçlü kararname ile atayahm" dayatması, yani asıl amaç ekle- niverdi. Aslında bunun arkasına sığınılarak yapıl- mak istenenleT, üniversiteyi bütünüyle siyasal iktidann denetimine almaya yöneliktir. Şayet bu gerçekleşirse, bugün antidemokratik buldu- ğumuz ve değişmesini ısrarla savunduğumuz YÖK Yasası'nın antidemokratik maddelerine bir yenisi daha eklenecektir. Oysa bitim insanı özgür ve özerk olmalıdır. dunÜ4^4§pr, arJHBS^^itgiyi rjıtlur. T^- tidara düşense, onuıtözgürce bilgi üretmesine olanak sağlayacak ortam yaratmak ve buldu- ğubilgileri alarak, üUee yaranna bir faydaya dö- nüştürmektir. Ulusal Inovasyon (bilimin bir yarara dönüşmesi) sisteminin oluşturulmasının gerekliliği ısrarla vurgulanırken ve bu konuda raporlar, öneriler geliştirilirken, üniversiteyi siyasal plaftorma çekecek bu uygulamayı an- lamak olanaklı değildir. Son deprem felaketi, bilim insamnın hazırladığı raporlan, belgelik- lere (arşivlere) tüaştmnanın yanlışlığını yete- ri kadar göstermemiş midir? Siyasal iktidann esas ilgilenmesi gereken budur, bilim insanın- dan alabildiğince çok bilgi ahp, bunu ülke ya- ranna kullanmaktır. Tersi durumda bir başkan gider, bir başkan gelir, yine bir başkan gider, bir başkan gelir ve son depremde yaşanana benzer felaketler de yaşanmaya devam eder. Bugün üniversitede, sağduyulu gerçek bi- lim insanlannın sayısı sanıldığından çok daha fazladır. Üniversitede, yok mudur onu bunu karalayan, entrika çeviren, elleri cebinde hiç- bir iş yapmadan dolaşıp ahkâm keserek onun bunun araşnrmasım düzeysizce eleştiren, hat- ta çamur atan, senaryolar düzenleyerek gerçek bilimcileri yıldırmaya çalışan bilim insanı kı- lığındakiler? Elbette vardır. Ancak bunlar gö- ründüğü kadar çok değildir. Bir kova suya ka- ülan bir damla kan, nasıl bir kova suyun ren- gini değişrirebiliyorsa, bunlar da o kadar az- dır. Ama yerçekimi yasasına karşı gelmek ola- naksızdır ve bu bir damla kan dibe çökecektir, sabırla, zamanla su pınl pınl olacaktır. Bugün üniversite hâlâ ayaktaysa ve bilgi üretimi yük- selen bir grafik gösteriyorsa, işte bu sağdu- yulu bilim adamlanmn varlığındandır. Yeter ki onlar da özgürlükleri yok eden uygulamalarla küstürülmesin. Türkiye Yo , Yapı, înşaat İşçileri Serdikası'nın İLAN 8-9-10 Ekim 1999 tarihlerinde yapılan 6 zorunlu organlanna seçilenlerle ilgili Çankaya 2 Nolu Seçim Kunılu Başkanlığı ADI VE SOYADI BAYRAM ALÎ MERAL FÎKRHTBARIN NUHÎ ÇELEBİ TEVFÜCÖZCEIİK TURGUT AYÇİÇEK HÜSEYİN BAYKAL KENAN ÖZSÜER FAHRETTİN İNAN KEMALYTLMAZ CEVATÇALIK İHSANKALI E.SERAP BAHAR HÜSEYİN BALABAN ZEKİ EKİCİ R5ITKIBOYUER BAHRİ BOZLU ÜNVANI GENEL BAŞKAN GENEL BAŞKAN YRD. GENEL BAŞKAN YRD. GENEL SEKRETER GENEL MALİ SKR. GENEL TEŞK.SKR. GENEL EĞtTtM SKR. GENEL MEVZUAT SKR DEN. KUR. ASİL ÜYE DEN. KUR. ASÎL ÜYE DEN. KUR. ASÎL ÜYE DİS. KUR. ASİL ÜYE DtS. KUR. AStL ÜYE DİS. KUR. ASİL ÜYE DİS. KUR. ASİL ÜYE DİS. KUR. ASİL ÜYE . Olağan Genel Kurulu'nda Sendika 'ndan alınan seçim sonuçları aşağıdadır. YÖNETİM KURULU ASİL ÜYELERİ BABAADI MUSTAFA MUSTAFA RECEP ALİRTZA MASUM KEMAL CEMÎL OSMAN DOĞUM YERİA'ARİHİ ERZURUM-1941 TRABZON-1942 PİRLEPE-1952 TORUL-1945 VAN-1939 SXENT-1951 MARDİN-1947 ALACAATLI-1949 MESLEK/SANATI TEKNİSYEN BÜRO GÖREV. AMB. GÖREV. ARŞT.TEKN. KONT.TEKN. LAB.TEKN. ŞOFÖR POMPACI DENETLEME KURULü ASİL ÜYELERİ YUSUF CAFER MAHMUT SARAYCIK-1950 ÇARŞAMBA-1952 MALATYA-1954 EÖT.TEKN. ANBARGÖRV. ÎŞ. MAK. OPR. DİSİPLİN KURULU ASİL ÜYELERİ M. VECDİ OSMAN H.MEHMET İXANİ OSMAN 2821 Sayılı Kanunun 9. maddesi uyannca ilan olunur. KOZAN-1953 MAÇKA-1963 SİVAS-1963 BURSA-1955 DANAQU-1953 işçî İŞL.TEKN. BAK. İŞÇİSİ İŞÇİ TEKNİSYEN İKAMETGAH ADRESİ Reşit Galip Cd. 45/6 GOP/ANKARA Yüdızevler 4. Cd 19,sok Çankaya/ANKARA Seçil Sitcsi No:354 D.33 YMahiANKARA Turgut Reis Cd. Tuncer Sk. 12/7 ANKARA Mesa Koru Sit. Nergiz Bl/7 ÜXöy/ANKARA Seçi! Sit. No:354 D:13Y.Mah7ANKARA Mesa Koru Sit. Nergiz Bl/53 ÜXöy/ANKARA 8. Cd. 84. Sk. No:8/A Blk Emek-ANKARA Şevket Mh. DrBes.Ömer Cd. 22/15 ANKARA Reşadiye Mh. Civan Sk. No:I3 SAMSUN CengizTopel Cd. Kamar AptKaC7MALATYA Bayındırlık Loj. B Blk No:10 K.MARAŞ İnönü Mh. 30'lar Apt. Blk:D9 TRABZON Diriliş Mh. Atakent St. A/1B1. No:15 SİVAS Umurbey Mh. Sakaldöken Cd. 56/7 BURSA Namık Kemal Mh. 45kXo:3 Seyhan/ADANA TÜRKİYE YOL-tŞ SENDİKASI YÖNETİM KURULU CUMHURİYET^TEN OKURLARA ORHANERİNÇ Öngören ve Baykurfun Ardından Eğitim, sanat ve iletişim dallarının çok önemli ve değerli iki insanını sonsuzluğa uğurladık. Ancak başanlan ya kavim-kabile ilişkileri ya da reyting sağlamalan açısından değerlendiren med- ya çoğunluğu bu önemli kayıplan neredeyse gör- mezden geldi. önce şair ve roman yazan, eğitimci Fakir Bay- kurt, ardından da iletişim uzmanı ve çeşitli sanat dallanna hem yorumcu hem de kuramcı olarak kat- kıda bulunan Mahmut Tali Öngören aramızdan ayrıldılar. Biz Cumhuriyetçiler için Öngören'in özelliklerin- den biri de "Mercekle Bakınca" köşemizin yaza- n olmasıydı. Yaşamının son günlerinde de şaşmaz birdisip- linin saygı ve övgüyle anılacak örneklerini gördük. Almanya'ya tedaviye giderken yaptığı gibi son hastaneye yatışı öncesinde de üç haftalık yazısı- nı bırakmış, tedavi uzarsa hastanede yazacakla- nnı ulaştıracağını da vurgulamıştı. Ama olmadı. Türkiye'de televizyonun yayına başlamasını TRTTelevizyon Daire Başkanı olarak gerçekleştiren öngören, sadece bu yolda harca- dığı emeklerle "anıtadam "olmaya hak kazanmtş- tı. Ama o bununla yetinmedi. TRTde ve çeşitli üniversitelerin iletişim fakültelerinde yetiştirdiği binlerce öğrenciye televizyonculuğun ne olup ne olmadığını, özellikle de özel çıkarlar için kullanıl- maması gerektiğini öğretti. En büyük başarılanndan biri de, başardıklannı kullanmayı düşünmeyerekalçakgönüllü bir yaşa- mı yeğlemesiydi. Aynı değeriendimneyi Fakir Baykurt için yap- mak da olası. Reşat Enis Aygen'in Toprak Kokusu (1944) ro- manıyla öne çıkan ve "Köy Romanı" olarak nite- lendirilen akımın Mahmut Makal'la birlikte en önemli kişilerinden biri oldu. Başanlannda kuşkusuz Köy Enstitülerinde öğ- renim görmüş ve köy çocuklarına öğretmenlik yapmış olmasının da payı vardı. Dallannın önde gelen bu önemli kişilerini aynı gün toprağa verdik. Reytingleri olmadığını kestirmiş ol- malılar ki politikacılarımız ve bakanlar cenaze tö- renlerine katılma gereksinimini duymadılar. Ancak izlediğimiz öğrenci ve ardıllannın sözle- riyle davranışlan, etkilerinin süreceğine olan kanı- mızı pekiştirdi. Acılanmıza tek teselli de bu oldu. • önümüzdeki pazartesiye kadar gönlünüzce bir hafta geçirmeniz dileği ve saygılanmızla. [email protected] SİNCAN1. İCRA DAÜIESİ'NDEN GAYRİMENKÜLÜN AÇIK AKTTIRMAÎLANI DosyaNo: 1998/1813 Satılmasına karar verilen gayrimenkulün cinsi, kıymeti, adedi, evsafı: Ttpu kaydı: Sincan Dağ mevkü 1117 ada 19 parsel, 194 m2 miktarlı kargir ev cinsinde, tapu kaydında başka bilgi yoktur. tmar durumu: Sincan l nolu gecekondu önleme bölge- sinde. 775 sayılı yasaya tabi blok inşaat tarzında 1 kat, saçak seviyesi 3.50 m. yola mesafe 5.00 m, insaat cephesi 8.00 ra, derinliği 9 m, yan bahçe mesafesi 3.00 m. şekiınde ünara mü- saittir. Fiili durumu: Sincan Ulubatlı Hasan Mahallesi Gelincik Sokak 59 no'lu yerde bulunan 3. sınıf 2 oda 1 salon ve müş- temilatı bulunan yapının detaylı bilgısi ekli bilirkişi raporun- da mevcuttur. Kıymeti: 4.250.000.000.- liradır. S«tış şartian: 1- Satış, 3/12/1999 günü saat 10.00'dan 10.30'a kadar Sincan 1. lcra Müdürlüğü odasında açık artnr- ma suretiyle yapüacaktır. Bu arttırmada tahmin edilen kıy- metin yüzde 75'ini ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacaldan mecmuunu ve satış masraflannı geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa, en çok arttıranın taahhûdü baki kalmak şartıyla 13/12/1999 günü aynı yerde aynı saat- lerde ıkınci arttırmaya çıkanlacaktır. Bu arttırmada da bu miktar elde edilememişse gayrimenkul en çok artüranın ta- ahbüdû saklı kalmak üzere arttırma ilanında gösterilen mûd- det sonunda en çok arttırana ihale edilecekrir. Şu kadar kj art- hrma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin yüzde 40'ını bulması ve satış isteyenin alacağına rüçharu olan alacaklann toplamuıdan fazla oknası ve bundan başkaparaya çe\ inne ve paylaştırma masraflannı geçmesi lazımdır. Böyle fazla be- delle ahcı çıkmazsa satış tâlebi düşecektir. 2- Artünnaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetin yüzde 20'si nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanın teminat mektubunu vermelen lazımdır. Satış, peşin para ıledir, alıcı istediğinde 20 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Tellaliye resmi, ihale pulu, tapu harç ve masraflan alıcıya aittir. Birikmiş vergiler satış bedelinden ödenir. Yüzde 1 KDV alıcıya aittir. 3- Ipotek sahibi alacakhlarla diğer ilgililerin (*) bu gayri- menkul üzerindeki haklarını hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialannı dayanağı belgeleri iîe on beş gün içinde da- iremize bildirmeleri lazımdır. Aksi takdirde haklan tapu sici- li ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4- thaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak su- retiyle ihalenin feshine sebep olan tüm ahcılar ve kefılleri, tekhf ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasmdaki farktan ve diğer zararlardan ve aynca temerrüt faizinden müteselsüen mesul olacaklardır. ihale farkı ve temerrüt faizi aynca hükme hacet kalmaksızın daıremızce tahsil olunacak, bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktıı. Temerriit faizi yüz- de 5O'dir. 5- Şartname. ilan tarihinden itıbaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup masrafı verildiği takdirde isteyen abcı- ya bir ömeği gönderilebihr. 6- Sanşa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve mündere- catını kabul etmiş sayılacaklan, başkaca bilgi almak isteyen- lerin 98/1813 sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze baş- vurmalan ilan olunur. 7/10/1999 (*) Ügililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. Basın: 49469 TİREBOLU ASLİYE HUKUK HÂKİMUĞl'NDEN DosyaNo: 1998/39 Davacı Murat Yılcbrım vekili tarafından davahlar Necdet Dunnuş ve Mehmet Öztürk aleyhine mahke- memize açılan tazminat davasvnın yargılamasmda da- valı Necdet Durmuş'a dava dilekçesi ve duruşma günü adresinin tespit edilememesi sebebiyle tebliğ edileme- miştir. Davalı Necdet Durmuş'un Tirebolu Asliye Hu- kuk Mahkemesi'nin 1998/39 sayılı davasının 18.11.1999 gün 9.50'deki duruşmasında bizzat veya vekili marifetiyle temsil olunması, aksi takdirde yoklu- ğunda yargılamaya devam olunup karar verileceği ila- nen tebliğ olunur. Basın: 49201
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle