Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 EKİM 1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
J j j J v t _ f i l U İ Y j J . / ekonomica'cumhuriyetcom.tr 11
TÜKODER'in Yoksullukla Mücadele Günü'nde düzenlediği toplantının gündemi depremdi
'Deprem yoksııHuğu arttırclı'
EkoDomi Servisi - Marmara Bölge-
si 'nde büyük can kaybına yol açan Göl-
cük depreminden sonra felaketzedele-
rin karşı karşıya kaldıklan uygulamalar,
afetlerde tüketicinin nasıl korunması
gerektiği tartışmalannı gündeme getir-
di. Yüzyıhn felaketi olarak adlandınlan
Gölcük depreminin ardından bu konu-
daki boşluklan saptayan Tüketiciyi Ko-
ruma Derneği (TÜKODER), afetzede tü-
keticinin haklanm dünyanın gündemi-
ne sokmak üzere harekete geçti.
17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücade-
le Günü'nde "Marmara Depremi ve
Çağdaş Tüketici Hakları" konulu bir
toplantı düzenleyerek toplumun farklı ke-
simlerinden öneri toplamayı amaçlayan
YOkSUİIarla değil, yOİCSUİIUkla mücadele TMMOB 2. Başkanı Celal Beşiktepe,
depremzedeler açıktayken Çınarcık'taki ikincil konutlann satış için bekletildiğini söyleyerek "Bu
konutlar kimin için yapıhyor? Bizim yoksullarla mücadele eden hükümete değil yoksullukla
mücadele edenlere ihtiyacımız var" dedi.
TUKODER, hazırlık çalışmasuu Ulus-
lararası Tüketici Oıgütü'nün dünya kong-
resıne götürmeye hazırlanıyor. 17 Ağus-
tos depreminin yoksullukla mücadele
gününün önemini ortaya çıkardığını be-
lirten TÜKODER Başkanı MehmetSe-
vim, tüketicilenn artık resmi törenler-
de atılan parlak nutuklar yerine, yapı-
lan somut ışlere baktığını söyledi. Ge-
niş katılımlı toplantının açılış konuş-
masını yapan Sevim. dünya nüfusunun
üçte birinin yoksullukla boğuştuğunu
anımsatarak deprem bölgesinde yok-
sulluğun arttığına dikkat çekti. 40 mil-
yon çocugun sokaklarda ve 650 mılyon
çocugun yoksulluk sınınnda yaşadığı-
nı vurgulayan Sevim, "Deprem de yok-
sulluk da birileriniıı dedigi gibi takdiri
ilahi değildir'' diye konuştu. Sevim,
amaçlannın kasım ayında yapılması
planlanan toplantıya ön hazırlık olduğu-
nu belirterek "Deprem ve afetferde tü-
ketici nasıl korunur, bu başhğın araru
doldurmaya çahşıyoruz. Önümüzdeki
aylarda yapacağunız toplantılarda da
hazıriığınıızı sürdüreceğiz" dedi.
Dr. Sedat Özkol'un yönettiği toplan-
tıya TMMOB 2. Başkanı Celal Beşikte-
pe, Prof. ErenOmay. avukat ErginCin-
men, gazeteci MeralTamer, tnsan Hak-
lan Demeği (ÎHD) yetkilileri, meslekoda-
lannın başkanlannın yanı sıra TÜKO-
DER üyesi depremzedeler de karıldı.
Fabrikasına sahip
çıkmakta kararîı
«4 olanSEKA
işçüeri,
"Çahşmadan
• ücret aimak bize
dokunuyor.
Yediğiıniz ekmek
boğazumzdan
geçmiyor.
Milletvekillerimiz,
SEKA kapatilsın,
bedavaya verilsin
diyor. Yûzlerce
insan ekmeğini
kaybetme
tehükesi ile karşı
" karşrya" diyerek
görüşlerini ortaya
kovuvorlar.
SEKA işçisibekteyişten tedirgin
COŞKUNYAMAN
BALIKESİR - Özelleştirme kapsamına alınan Ba-
hkesir SEKA'da üretim durdurulurken dört aydır boş-
ta kalan ışçılerin tedirginliği artıyor. Jşçiler, özelleş-
tırmeye karşı kamuoyunun desteğını almak için eylem
fyapılmastn» istiyorlar. -• --•» > ^ -*.- -
Selüloz-lş Sendıkası Balıkesır Şubesi Başkanı Feta-
mi Ateş, öncekı gün ışçilerle bir toplantı yaparak geliş-
meler hakkında bilgı verdi. Ateş, son ımalat toplantı-
sında, kasım ayında üretime geçilmesinin planlandığı-
nı, ancak bunun da henüz kesinleşmediğini söyledi.
SEKA'nın 1990"dan bu yana birçok kez üretimi dur-
durduğunu, ancak böylesıne uzun sürmediğini anım-
satan Ateş, "TEDAŞ, 21 Haziran'da 7.5 rrihona ulaşan
elektrik borcu nedeniyle eiektrikleri kesti ve üretim dur-
du. Asıl sorun borç değil. Bu. hükümetin bakış açısıyla
ilgili. Şimdi kasım avında üretime geçilmesinden söz
ediliyor ki bu dazor. ftaükesir nıüessesesini çahşarma-
mak gibi bir Iüksümüz obnamalT dıye konuştu.
SEKA'nın 15 Temmuz 1998 "den bu yana özelleştir-
me kapsamında olduğunu, 2000 yılının ilk çeyreğın-
de özelleştirilmestnin planlandığını anımsatan Ateş, şöy-
le devam etti: "SEKA'ya bu durumda alıcı çıkacağun,
özel sektörün buraya yaünm yapacağuu da sanmıyo-
rum. Çünkfi SEKA'da son üç yüdır hiçbir teknolojik
yenilik yaptlmadı. Dünya standarHannda üretim için
23.5 triryonluk bir yaünm gerekiyor. Gazete sahipleri
Rus ya da Fin kâğıdı kullanacağma SEKA kâğıdını kul-
lanmalı. Hükümet kendi üriinümüzü korumak için
belli bir kota koymah."
SEKA ışçilen ise, fabrikaya ve kendilerine hüküme-
tin sahıp çıkmasını ısterken sıkmtılannı, "Türidye70
cente muhtaçken bu fabrika kuruklu, şimdi ise sahip çı-
kan yok. Fabrikanın bu hak geimesinin nedeni biz mi-
yiz? Çahşmadan ücret almak bize dokunuyor. Mfllet-
vekiflerimiz, SEKA kapatüsın. bedavaya verilsin diyor.
Yûzlerce insan ekmeğini kaybetme tehükesi ile karşı
karşıya" diyerek ortaya koydular.
Depremzede Gûlseren Köse, çocuklara
bu soğukta hâlâ penye dağıtıldığını an-
latarak "Evimizden nasıl çıküysak öyle
dotaşıyoruz. Eş, dost desteğiyiene kadar
dayanıhr ki? Depremden sonra il Q ge-
zerek kızımı bir okula vermeye çalıştım,
almadılar. Ölmediğimiz için ilgili ku-
rumlardan borç para da alamadık" de-
di. Köse, Yalova'da enkaz üzerine çay
bahçesi yapıldığını anımsatarak dep-
remden ders aknmadığını söyledi. Top-
lantıya katılan diğer depremzedeler de
depremden sonra yaşadıklan mağduri-
yeti örneklerle anlatarak 'ügfli' kuruluş-
lann ilgisizliğini ortaya koydular.
TMMOB 2. Başkanı Beşiktepe,
1950'lerden bu yana teşviklerin büyük
birbölümünün Marmara Bölgesi'ne ve-
rildiğini ve nüfusun buraya yığılmasına
neden olunduğunu belirterek "BöJgede
ohnası gereken nüfus on kati yoğunhık
kazannuş durumda'' dedi. Beşiktepe,
depremzedelerin açıkta olduğunu anım-
satarak Çınarcık'ta ise binlerce ikincil ko-
nutun satışa hazır olduğunu dile getırdi.
"Bu konutlar kimin için yapüıyor? Ko-
nutlar bir an önce depremzedelere açıl-
malı. Bizim voksullaria mücadele eden
hükümete değil yoksullukla mücadele
edenlere ihtiyacımız var" diyen Beşikte-
pe, konutlann yapılma amacının yeniden
sorgulanması gerektiğinı söyledi.
'Teknolojiyi borç ahyonız'
tTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Eren
Omay, Türkiye'nin yaşadıklannın tek-
nolojiyi yaratmamasından kaynaklan-
dığını söyledi. Omay, "Bizmaaleseftek-
noîoji yaratmıyor, onu borç ahyonız. Oto-
mobil kullanmayı bflmiyoruz. tnşaat mü-
hendislerinin okulda aldıklan bilgi ryidir,
ama biz sadece e/berlettiriyonız" dedi.
lnşaat mühendislennın aldıklan bılgiyi
hazmedemedıklenni anlatan Omay, özel-
likle devletin mühendıslere alet gözüy-
le baktığını belirterek, iyi mühendisle-
rin de devlet bürokrasisinde eriyip git-
tığıni vurguladı.
Kân maksimize etmek amacmdan
vazgeçilmedikçe bir şeylerin değişme-
yeceğini söyleyen Omay, "Bu düzen
degtşnıedikçe, bireyseflik yerine tophım
yaran düşûnülmedikçe hiçbir şeyi dü-
zdtemeyiz. Düzen suçludurve sorgıuan-
mayan düzen başa bela açar" dıve ko-
nuştu.
TMMOB lnşaat Mühendisleri Odası
Istanbul Şubesi Başkanı Cemal Gökçe
de depremden sonraGölcük'tekı yıkun-
lar esnasında 6 kişinin enkaz altında kal-
dığını anımsatarak "Depremden sonra
kendi elimizie insan öldürdük, işte başa-
nmız bu. Gelişmiş ülkelerde \ilumlar
hiçbir zaman özel sektöre ihale edihnez.
Kamu kuruluşlan yapar" dedi.
D U N Y A E K O N O M I S t N E B A K I Ş / ERGÎN YILDIZOĞLU WNDRA ergin@ergin.demon.co.uk
Pakistan'da ordu 12 Ekim'de hükümeti de-
virdi. Iktidar, 15 Ekim tarihinde sıkıyönetim ilanı-
na kadar adeta boşlukta kaldı. Bu arada paria-
mento, siyasi partiler askıya alındı, ama anaya-
sanın geçerli olduğu, devlet başkanının göre-
vinde kaldığı vurgulandı. Genelkurmay Başkanı
Müşerref, kendini Pakistan'ın yasalarüstü bir
güce sahip en üst yöneticisi (chıef executive)
olarak atadı. Bu yazı hazırianırken ordunun ge-
leceğe yönelik planının ne olduğunu hâlâ açık-
lamamıştı.
"Böyle isteksiz darbeciler görmedim..."
Birçok yorumcu, çok özgün bir darbeyle t
—
karşı karşıya olduğumuzu düşünüyor. Eski
Pakıstan Gızlı Servısı Direktörü General Du-
rani'ye göre, "Günümüzde, eskiden Latin
Amerika 'da ya da başka ülkelerde gözlenen
darbelere benzer darbeler olmuyor. Bu tür
darbeterin ülkenin imajı için iyi olmadığını ar-
tık herkes biliyor", "Bu çok farklı bir darbe-
dir", "Ben böyle isteksiz darbeciler görme-
dim" (The Guardian 16/10). Pakıstan ordu-
su üzerine uzmanlaşmış bir tarihçi ise "Hiç
kimse Müşerref'i bir darbe lideri olarak dü-
şünemezdi, asla...' (The Independent 16/10)
diyor. Darbeden sonra, ordunun Şerif'i isti-
faya ikna etmek için çabalaması, bu yüzden
sıkıyönetimi ilan etmek için üç gün beklemek-
ten çekinmemiş oiması (The Guardian) da
müdahalenin özgünlüğüne, darbecilerin ken-
dilerine anayasal bir dayanak bulmakta ka-
rarlı olmalarına kanıt olarak gösteriliyor. The
News International (Pakıstan) editörü de
"Geçmişten farklı olarak, kişilehn haklannı,
yaşamanın günlük işleyişini aksatıcı girişim-
Ierolmamıştır" (16/10) diyerek müdahalenin
özgünlüğünü vurguladı. New York Times'ın
yorumu da oldukça ilginç: "Eğer iyi darbe
diye birşey varsa, bu darbe Ravalpindi Çar-
ştsı'nda büyükbirsevinçle karşılandı" (16/10).
Müşerref kendisini devletin başına atadıktan
hernen sonra generalle 90 dakıka göaışen ABD'nin
Pakistan Büyukelçisi de durumdan çok şikâyet-
çi değil. Washington Posfun bildirdiğine göre
"etçi, ABD diplomatlanna görüşmenin iyi geç-
ff^/n/'bildiımiş (16/10).
Dünyaya bakınca da özgün bir durumla karşı
, karşıya oiduğumuzu düşünmek mümkün. Hemen
1
tüm devletler (Sri Lanka hariç) askeri müdaha-
leyi eleştirdiler, demokrasınin önemini vurgula-
; dılar. Ama hiç kimse devrilen hükümetin resto-
j rasyonunu talep etmedi. Hatta Reuters muha-
I birinin bildirdiğine göre (16/10) Clinton, "De-
i mokrasiye dönüş Navaz Şerif'in restorasyonu an-
]
lamına gelir mi" sorusuna, "ABD, prensip ola-
j rak, bir başka ülkenin liderini seçmeye kalkmaz"
[ diyerek cevap verdi. Reuters muhabirine göre bu,
] ABD'nin, Haiti'de 1991'deki darbede aldığı tu-
' tumdan çok farklı.
Özgün değil bir 'modern klasik'
j Tüm bu yaklaşımların aksine, ben bu darbe-
j nin, dünyanın içinde bulunduğu koşulların ürü-
'Modern Klasik' Bir Darbe
nü birtrende uygun, adeta bir "modem klasik"
olarak nitelenebilecek özelliklere sahip olduğu-
nu düşünüyorum.
Bildiğinız gibi, parlamenter demokrasinin ön-
koşulları, ekonomik ve siyasi olarak güçlü ve-
ya gelişme eğiliminde olan bir orta sınıf, top-
lumsal sınıflar, etnik gruplar arasında aşın ger-
ginlikleri engelleyen ekonomik ilişkiler, devle-
tin yasalara göre yönetildiğine ilişkin genel bir
rattığı bu tehlıkeli kanşıma şimdi, küreselleşme,
özelleştirme (serbest piyasa), keskinleştirilmiş
bir bireycilik ideolojisi bağlamında, şu iki bileşe-
ni ekleyelım: 1) Genel kabul gören bölüşüm iliş-
kilerinin dağılmasına paralel olarak artan etnik ger-
ginlikler; 2) Emperyalizmin kültürel ekonomik
baskısına karşı korunma içgüdüsüyle ulusal-et-
nik, dini kimliklere sanlan topluluklar...
Bu kısa ve son derecede genel hatlanyla çiz-
Pakistan'da General Müşerref öndertiğindeki yeniden yaprianma, keskin
bir zengin-yoksul kutuplaşması üzerinde gerçekleştirilmeye çalışılacak.
inanç ve güven olarak özetlenebilir. Ancak, ka-
pitalizmin krizi sırasında, bolüşülecek pasta
ufalırken, özellikle mali (rantiye, parazit) ser-
mayenin otonomı kazanarak, başat sermaye bi-
çimi olmasına paralel olarak, orta sınıflar hızla
yoksullaşır, ekonomik ve sosyal olarak zayrflar.
Işçi hareketi üzerinde yoğunlaşan ekonomik
siyasi basınç, işçi hareketini, işsizlik, yoksullaş-
ma, sendikasızlaşma yoluyla şekilsizleştirme-
ye başlar. Devlet desteklerinden giderek yok-
sun kalan kırsal yapılar dağılır. Hızlı şehirleşme
marjinal, yeni geüdiği kentte kendini kültürel ve
ahlaksal olarak tehdit altında hisseden bir nü-
fus yaratır.
Bu süreçlerin kesiştiği yerde, (orta sınıf des-
teğinden yoksun siyasi kurumlar, yasalara pek
fazla aldırmayan umutsuz lümpen tabakalar, is-
tikrarsız temsil ilişkilerine dayalı kısa dönemli po-
litikacılar, demokratik refleksi azalmış işçi hare-
keti) mafyalaşma başlar, yolsuzluklar ve kurum-
sal çürüme yaygınlaşır. Kapitalizmin krizinin ya-
meye çalıştığım manzara (genel olarak yoksul-
laşma, devlet ve toplum bağlamında mafyalaş-
ma, devletin coğrafi, demografik bütünlüğünü gi-
derek daha çok tehdit edecek bir biçimde kes-
kinleşen etnik ve dini çatışmalar, tepkici bir mil-
liyetçilik) bana, gelişmekte olan ülkelerde, geçen
20 yıl boyunca parlamenter demokrasinin önko-
şullannın hızla ortadan kalkmaya başladığını dü-
şündürüyor.
Bu koşullarda, parlamenter demokratik dev-
letin yasama ve yargı organlan zayıflarken, yü-
rütme aygıtının bu süreçten en az zarar gören ke-
siminin, ordunun, toplumsal bütünlüğü, egemen
ekonomik ilişkileri korumak için denetleyici, gö-
zetici, yönetici rolü göreli olarak, giderek artıyor.
Burada müdahale süreci, sola veya işçi hareke-
tine karşı aıni bir darbeden ziyade, siyasal, sos-
yal yapıdakı yavaş ama süreklı bir dağılmayı en-
gellemek, ekonomik coğrafyayı hem ulusal hem
de uluslararası mali sermaye açısından kullanı-
labilir düzeyde tutmak gereksiniminden kaynak-
lanıyor. Ordular, Peru ve Türkiye de dahil birçok
gelişmekte olan ülkede olduğu gibi, bir darbe-
den sonra ya da başkanlık sistemine dayanarak,
parlamenter sistem içine, giderek artan, kalıcı,
sürekli denetleyen, önemli anlarda, dogrudan
yönetimi almadan, müdahale edebilecek bir bi-
çımde yerleşiyorlar.
Pakistan'a dönersek—
Yukanda değindiğim sürecin hemen tüm öğe-
lerini Pakistan'da bulmak mümkün. Geçen 10
yılda, ülkenin ekonomik koşjullannın sürekli bo-
zulmasına karşın, gücünü güneydeki etnik
— , Sindh mafyasından alan Butto klanıyta,
ülkenin menkezi bölgelerindeki Pencabi
mafyadan alan Şerif ailesi arasında bir ik-
tidar çekişmesi; bu çekişme içinde ülke-
nin zaten zayrf olan demokratik dinamik-
lerinin, devlet denetiminin sürekli aşınma-
sına paralel etnik ve dini çatışmaların kes-
kinleşmesi; yolsuzluklann devlet mekaniz-
masını işlemez hale getirmesi... Gelenek-
sel olarak ordunun başında olan "muha-
cir" (Hindistan'dan gelen anlamında) elitin
bir taraftan sivil siyasetçilerin ahlaksızlığı-
na kızgınlığı artarken, öte yandan radikal
Islamın etkisi altına giımeye başlaması...
1997'de başlayan son hükümet dönemin-
de, ekonomi çökerken, cebini doldurmak,
iktidarda kalabilmek için Şerifr bir taraftan
saldırgan dış politikayla popülist milliyet-
çiliği körükledi, öbürtaraftan denetleyici tüm
devlet kurumlarını, yargı organlannı tahrip
etmeye başladı. 1998'de, mityonlarca do-
larlık yolsuzluklan su yüzüne çıktıktan son-
ra yönetimi giderek daha da baskıcılaşan
Şerif, halk arasında artık Moğol hanlanna
benzetiliyordu (The Observer, 17/10). Tüm
bunlarolurken ABD'den kendi hükümeti için
gerekli paraları alabilmek umuduyla, Pa-
kistan milliyetçiliği ve ordu açısından çok
önemli bir konuda Şerif, büyük bir "hata"
yaptı, orduya rağmen Keşmir'de geri adım
attı, bir yenilgiyi kabul etti...
Pazar günü basın Müşerref'in planını açıkla-
yan konuşmasını bir kez daha ertelediğini ya-
zıyordu. Ancak emekli hava generali Hurşit
Enver Mirza'nın, News Intemational'da ya-
yımlanan 2 bin 500 kelimelik yorumuna baka-
rak nelerin planlanmakta olduğunu görebiliriz:
2-3 yıl iktidarda kalacak bir ara dönem hükü-
meti; köklü anayasal değişiklikler, bürokrasiden
orduya, tanmdan altyapı yatınmlarına, sağlık-
tan eğitime, güvenlik güçlerine kadar uzanan
köklü bir yeniden yapılanma. Sorun şu ki tüm
bunlar yine hiçbir halk denetimine, demokra-
tik mekanizmalara tabi olmadan, son derece-
de kıt ekonomik kaynaklara dayanarak, keskin
bir zengin-yoksul kutuplaşması üzerinde ger-
çekleştirilmeye çalışılacak...
Bence Pakistan darbesi özgün değil, içinde
bulunduğumuz dönemde hemen tüm azgeliş-
miş ülkelerde yaşanan ortak süreçlerin üzeri-
ne oturan bir darbe. Bu yüzden de adeta "mo-
dem bir klasik".
ANKARAPAZARI
YAKUP KEPENEK
'Gizli'
Hükümet, 2000 Mali Yılı Bütçesi'nin ana değiş-
kenlerini açıkladı. Gerçekte, bütçenin niteliği, çok
önceleri IMF ile yapılan görüşmelerde ve IMF ta-
rafından saptanmıştı. Hükümet IMF saptamalan-
nı uygulamak istiyor.
Bütçe-2000 daha çok tartışma götürür. İlk aşa-
mada kimi noktalann altı çizilmelidir.
Birincisi, burada suçlanması gereken kesinlikle
IMF değildir, gerçek sorumlulare/conom/y/yöne-
temeyen siyasetçilerdir. Hükümetin ekonomiyi
doğru yönetemediğinin en somut göstergesi Ver-
gi Yasası konusunda, çok değil bir yıl içinde yapı-
lan ünlü u dönüşüdür. Anımsayalım; hükümet, ka-
yıt dışı ekonomiyi kayıt altına alan ve vergilerde çok
sınıriı kimi düzenlemeler yapan ve kamuoyuna re-
form olarak sunduğu bir yasayı tam bir yıl önce ya-
salaştırmıştı. Bu yasa uygulanmadı; özellikle ban-
kacılık ve kimi iç ticaret çevrelerinin isteklerine uy-
gun olarak yeniden düzenlendi. Vergi gelirleri art-
tınlmadı. O kadar ki 1999 bütçesinin toplam gider-
lerinin yüzde 61.4'ünü karşılaması beklenen ver-
gi gelirierinin, 2000 yılında bütçe giderlerinin yal-
nızca yüzde 51.4'ünü karşılayabileceği öngörülü-
yor.
Ikincisi, bütçeye 6 katrilyon lira özelleştirme ge-
liri aktanlacağı açıklanmaktadır. Bu açıklama bir-
çok yönüyle ürkütücüdür. Özelleştirmenin kuram-
cı ve savunuculan, ilke olarak özelieştirme gelirie-
rinin bütçe açıklannı kapatma amacryla kullanılma-
ması gerektiğıni vurguiar. Onlara göre elde edilen
gelir yenı yatınmlarda kullanılmalı ya da üretken iş-
lerde değeriendirilmelidir. Türkiye, 2000 bütçesi
ile bugüne dek benimser göründüğü bu ilkeden ta-
mamıyla kopmaktadır. Ek olarak bu tür bir uygu-
lamaya IMF'nin de yine kendi ilkeleri doğrultusun-
da karşı çıkması gerekir. öyle anlaşılıyor ki IMF Tür-
kiye'nin bütçe dengesini sağlamada büyük güç-
lükler içinde olduğunu görüyor ve kendi ilkelerin-
den ödün veriyor. Gerçekte IMF ödün vermiyor; öy-
le görünüyor ve gerçek amacına ulaşıyor. Ulusla-
rarası para sermayenin çıkarlanna da uygun ola-
rak IMF'nin gerçek amacı Türkiye
1
de KlT'in bir an
önce satılmasıdır. Türkiye'de özelleştirme, bugü-
ne dek büyük ölçüde kuralsız, ilkesiz ve hazırlık-
sız bir talan özelliği taşıyordu. Anlaşılan bu yıl büt-
çenin de zoriamasıyla para getiren her şey satı-
lacak, daha doğrusu yağmalanacaktır.
Çok kazanandan daha çok vergi alacak bir dü-
zenlemeye gitmezseniz, en yetkıli ağızların belirt-
tiği gibi ekonominizin yarısı kayıt dışı tutulursa ve
kamu hizmetlerinde etkinlik sağlayacak önlemle-
ri almazsanız geleceğiniz nokta teslim olmaktır.
Teslim olduktan sonra nasıl davranacağınızın ka-
rarını da teslim alanlar verir; vannızı yoğunuzu ve
hesapsız kitapsız bir biçimde sattınhar.
Üçüncüsü, bundan önceki yıllarda olduğu gibi
bu yıl da başta enflasyon olmak üzere, ekonomik
büyüme vb. konulardaki bütçe öngörüleri, büyük
olasılıkla gerçekleşmeyecektir. Ancak hükümet,
gerek maaş ve ücret artışlannda, gerekse tanm-
sal ürün desteklenmesinde bu olmayan ya da sa-
nal enflasyon oranıyla işlem yapacaktır.
Hükümet, maaş ve ücretleri, 2000'in ilk altı ayın-
da yüzde 15, ikincisinde de yüzde 10 arttırabile-
cegıni açıklıyor. Neye göre? Tüketici fiyatlarının
(TUFE) yüzde 25 olacağı beklentisiyle. Oysa ge-
çen yıl ve daha önceki yıllarda buna benzer bek-
ientiler bütçe gerekçelerine yazılmış ve bunlann hiç-
biri gerçekleşmemıştir. Bu yıl yapılmak ıstenen ne-
dir? Enflasyonun 2000'de yüzde 25'e indirileceği
biçiminde IMF'ye verilen söz, maaş/ücret artış
oranlannın saptanmasına temel oluyor. Ancak or-
tada böyte bir enflasyon oranı yok.
Gerçek enflasyon, bütçeye ilişkin açıklamaların
bir başka yerınde, gizleniyor. O da deflatördür.
Türkçesıyle indirgeyicı dedığimiz bu değişken top-
lam ulusal üretimin ortalama fiyat artışını verir. Ulu-
sal üretim sektörel mal ve hizmet katma değerle-
rinin toplamıdır. Bunun ortalama fiyatı enflasyonun
gerçek göstergesidir. Hükümet, 2000'de ulusal
gelir indirgeyicisinin (deflatörünün) yüzde 43-44
gibi bir düzeyde olacağını açıklamakla gerçekle-
şebilecek enflasyon oranını da veriyor. Eskiden bu
indirgeyiciye Arapçasıyla zımni deflatör denirdi;
zımni, bilindiği gibi, üstü kapalı ya da gizli anlamı-
na geliyor. Hükümet, TÜFE yüzde 25 olacak gibi
nerden geldiği açık olmayan verileri kullanarak
2000'in gerçek enflasyon oranını gizliyor.
Bu kadar halktan yana, açık ya da asıl adlanyla
demokratik solcu ulusalcı/milliyetçi bir hükümete
bu kadar gizJeme çok görülmemeli!
•••
Geçen günlerde iki önemli kültür insanını yitir-
dik. Ülkemizde kültürel etkinlikler, dengesiz birda-
ğılımla Istanbul'da yoğunlaşıyor. Her gün bıraz da-
ha ilkelleşen ve cumhuriyetçi özünden uzaklaşü-
nlan Ankara'da Mahmut Tali Öngören, çağdaş
sanat ve kültürü ayakta tutmaya çalışıyordu.
Hasan Âli Yücel'in Benim Fakirim dediği Fakir
Baykurt ise 12 Mart 1971 'de başlayan ve 12 Ey-
lül 1980 rejimi ile tepe noktasına ulaşan baskıla-
nn yurtdışına attığı gerçek bir sanat insanıydı.
Türkiye'nin yaratıcı beyinlerini yıllardır öldüren,
ezen, işkenceden geçiren ya da sürgüne gönde-
renlere ne demeli?
e-posta: yakup@metu.edu.tr
Petkim'de otomatik fiyatfandırma
• İZ3VÜR (AA) - Petkim Petrokimya Holdıng A.Ş.
Yönetim Kurulu Oyesi ve Genel Müdürü Turgut
Bozkurt, Petkim ürünlerinin fiyatlarının akaryakıt
gibi günlük olarak ayarlanacagını bildirdi.
Bozkurt, 1 ekimde başlatılan uygulamayı
değerlendirirken "Bundan önce ürün fiyatlanmız
ayhk olarak belirleniyordu. Ay içinde dünya
piyasalannda meydana gelen iniş ve çıkışlar
fiyatlanmıza yansıtılmıyordu" dedi. Bozkurt,
Petkim'in benimsediği 3 ayhk kontrat sisteminin bir
kısım müşteriler tarafından eleştirildiğini, oysa
dünyada 1 yıllık kontratlarla çahşıldığını anlattı.
AR-fiE harcamalarında ABD lider
• ANKARA (AA) -Bilimsel ve teknolojik sistemin en
önemli göstergesi olan araştırma-geliştirme (AR- GE)
faaliyetlerine en fazla kaynak ayıran ülke, 193.8
milyar dolar ile ABD oldu. ABD'yi, 82.8 milyar
dolarla Japonya ve 39.6 milyar dolarla Almanya
izlerken Türkiye ise 1.7 milyar dolarlık AR-GE
harcaması ile 17. sırada yer aldı. OECD verilerine
dayanılarak yapılan hesaplamaya göre ABD 193.8
milyar dolar AR-GE harcaması yaparken AR-GE
harcamasının gayrisafi yurtiçi hasılaya (GSYÎH) oranı
yüzde 2,64 oldu. Türkiye'de ise AR-GE harcamalan
1.7 milyar dolar düzeyinde gerçekleşirken GSYÎH'ye
oranı yüzde 0.45 düzeyinde.