25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 EKİM 1999 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 MİIIİ' güreşçi Radikal'in spor * şayfasında dün, Lütfü Özel'in yazdığına göre Ankara'da düzenlenen Dünya Güreş Şampiyonası'nda altın madalya kazanan "milli" güreşçi Harun Doğan, ödüî almaya gittiği spordan sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün makam odasında gazetecilerin Anrtkabir'i ziyaret önerisini geri çevirmiş, "Kocatepe Camisi'ne gidelim" demiş. Camiye gitmiş, poz vermiş. Bu "milli" güreşçiyi çalıştıran antrenör Turan Ceylan da kadın eli sıkmazmış. Güreş camiasında irtica almış başını gidiyormuş. Devlet Bakanı Fikret Ünlü, Güreş Federasyonu Başkanı Ahmet Ayık, güreş kulüpleri de sonunda birer dernek olduğu için ve de eski güreş federasyonu başkanlığından dolayı Içişleri Bakanı Sadertin Tantan, bütün bunları içinize sindirebiliyor musunuz? Iranlı mollalar gibi Anıtkabir'den nefret eden adamlara "milli" forma giydirilmesini kabul ediyor musunuz? -J L Efektronik posta: someposta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Pakistan'da askeri darbe olmuş... "Kardes ülkedir. netekim!" nkara Kocatepe Camisi'nde Said-i Kürdi için okutulan meşhur mevlitten sonra Nur- cular yeniden gündeme gelince Nurculu- ğun ayrı bir "din" olduğunu yazmıştık... Inanmayanlar olmuş... Orhan Hançerlioğlu'nun "Inanç Sözlüğü"nden (Remzi Kitabevi, Birinci Ba- sım 1975) "Nurculuk" maddesini aynen aktanyoruz: "Nurculuk: Islam disiplini içinde oluşturulmaya çalışılan, temeli Nakşibendiliğe dayanan, dinsel bir devlet kurmak amacını güden din. Müslümanlık öğeleriyle çatışan birçok yanlan bu- lunduğundan ötürü bir çeşit din olarak nitelenen Nurculuk, XX. yüzyıhn ikinci yansında Anadolu'da ku- aılmaya çalışılmıştır. Bitlis kentınin Nurs köyünde doğduğundan ötü- rü Nursi lakabını alan Said-i Kürdi adında bir adam tarafından önerilmiştir. Kuran'ın zamanın gelenek- lerine göre yorumunu yaptığı iddiasını taşıyan yazı- larına Nur risalelerı ve kendisini izleyenlere Nur şa- Nurculuk dini kirtleri (Nur öğrencileri) adını veren Sait, bir ara tı- maıtıaneye de girip çıkmıştır. Merkezi Mekke kenti olacak bir Islam devleti kur- ma amacındadır, bu devletin başında bir halife bu- lunacaktır. Mısır'ın El-Ezher ine karşı Doğu'da bir Medreset-üz Zehra kurmak gibi saplantılan da var- dır. Atatürk devrimlerinin dinsizlik ve komünistlik ol- duğunu yaydığından Atatürk düşmanlarınca des- teklenen bu din, 1950-1960 döneminde zamanın hü- kümeti tarafından el altından güçlendirilmiş ve ya- yılmıştır. Sait, kendisinin Islamın müceddidi (re- formcusu, yenileyicisi) olduğunu söylemekte, bunun- la beraber kendi yazdığı Risate-i Nur'u Kuran'la bir tutmaktadır. Laiklik ve ulusçuluğa karşıdır, kadercidir, dünya- SESSİZ SEDASIZ (!) yı küçümser ve ölümötesini yeğler, cennete ulaşa- bilmek dünyayla ilgilenmemekle mümkündür, dün- ya bir bekleme salonudur ve amaç ötedünyadır, bü- tün ulusal ve uygarsal yasalara karşıdır, din huku- kunun egemen olmas/nı ister, Yahudi düşmanıdır, mu- cizelere inanır ve yeni mucizeler ileri sürer. Kadınla- nn örtünmesinden, erkeklerin birden çok kadınla evlenebilmelerinden, çocuklann eğitimlerini sade- ce hafız okullarında yapmalarından ve bunun dışın- da başkaca bir eğitim görmemelerinden yanadır. Kadının erkekten boşanabilmesini yasaklar. Hertür- lü bilimsel araştırma ve açıklamayı dinsizlik sayar." Nurculuk dini de, zaman içinde kollara ayrılıyor ve farklı kurallar geliştiriyor... Örneğin kimileri "hafız okullan" ilkesine bağlı kal- makla birlikte "ışıkevleri"ndeki Nurşakirtlerinin bü- yüdüklerinde devleti ele geçirmesi için eğitime önem veriyor; üniversiteye dek bir dizi özel okul açıyor... Sıkışınca da Amerika'ya kaçıyor! 70 yıldan fazla kanayan toplumsal yara Türkiye'den Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli, Orhan Pamuk, Ahmet AJ- tan, Mehmet Uzun'un girişimi iledün- yanın çeşitli ülkelerinden Gün- ter Grass, Günter VYallraff, Nadine Gordimer, HarokJ Pin- ter, Jose Saramago. Arthur Miller ElieVViesel JackLang, Ingmar Bergman. Costa Gavras gibi entelektüelerin ımzaiadığı ortak bil- dirikamuoyunaaçıklandı. Yerli veya- bancı entellektüeller özetle "Biz aşa- ğıda imzası bulunan yazar ve sanat- çılar yeni yüzyılda Türkiye'yi insan haklan ve demokrasi konusunda ör- nek alınması gereken bir ülke olarak görmek istiyoruz" dediler. Bizim gibi sıradan insanlann da geleceğini dü- şündükleri için eksik olmasınlar... Fakat, 21. yüzyıl, 2001 yılında baş- layacak ve 100 yıl sürecek; insan öm- rü için uzun bir süre... Ne ki, ince bir vurgulama yapmış- lar ve "görmek istiyoruz" demişler. Yani, yaşadıkJarı zaman dilimine sı- ğacak bir süre öngörmüşler. Aralannda, duygu ve düşünceleri- ni ifade etmekte gerçekten çok yete- nekli ve çok değerli yazarların bulun- duğu entelektüellerin bildirisinde yi- ne de bizim gibi sıradan insanlar için tam anlaşılamayan bir tümce bulu- nuyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün yetkililerine şöyle sesleniyorlar: "Hepimizi derin üzüntülere boğan deprem fekaketinin yaralannı sararken, 70 yıldan fazla bir süredir kanayan toplumsal yarayı da sarın." Yerli ve yabancı entelektüeller ba- ğışlasın; kökü 1920'li yıllara inen ve belki de 1923'ten beri "kanayan top- lumsal yara" konusunda, bizim gibi sı- radan insanlan acaba biraz daha ay- dınlatabilirler mi? Niçin? MUSTAFA KUL Cezaevlerinde meydana ge- len olayların incelenmesi so- nucunda ortaya pek çok çar- pıcı sonuç çıkmaktadır. Konu- ya Ankara Merkez Kapalı Ce- zaevi'nden başlayalım. Burası aslındabirtutukevidir. Cezaevi değildir. Yani yargılanmalan de- vam eden, henüz hüküm giy- memiş tutuklular burada tutul- maktadır. Ancak özellikle sağ- lık sorunları nedeniyle Anka- ra'ya' getirilen hükümlüler de burada uzun süre kalabilmek- tedir. Tutuklu sayısının çok ol- ması, bunlara bir de geçici hü- kümlülerin eklenmesi, koğuş- lann son derece kalabalık ol- masına ve burada kalanların en sıradan ihtiyaçlannın dahi karşılanamamasına neden ol- maktadır. Koğuşların kalabalıklığı soru- nu ve yeni bir koğuş talebı uzun süredir gündeme getirilmesi- ne karşın, bu sorunun çözümü konusunda cezaevi yönetimi hiçbir somut adım atmadığı gi- bi çözümleneceği konusunda da ileriye yönelik herhangi bir umut vermemekteydi. Bu ne- denlerle, 2 Eylül 1999 tarihin- de sanıklar eylem başlatıyor, eylemlerini duyurabılmek ama- cıyla bu süreçte sayım vermi- yorlar, avukatlan ve aileleriyle görüşme yapmıyorlar. Çünkü o güne kadar sorunlarını ce- zaevi yönetimine defalarca ilet- miş olmalanna karşın bir sonuç alınamadığı gibi, sorunlarını Adalet Bakanlığı'na iletme ko- nusunda da her yolu denemiş olmalanna karşın hiçbir geliş- me sağlanamamıştı. Olaylar- dan bir gün önce İnsan Hakla- n Derneği Ankara Şubesi yö- neticileri, cezaevi yönetimiyle bir görüşme yapıyor, bu gö- rüşmenin de oldukça olumlu geçmesine karşın, görüşme- den bir gün sonra sevkler baş- lıyor ve olaylar da bunun üze- rine çıkıyor. Olaylar sırasında 10 siyasi tutuklunun devletin gü- venlik güçleri tarafından öldü- rülmesi üzerine, tüm cezaevle- rinde "rehinealma" ve "sayım vermeme" eylemleri başlıyor ve sonuçta Bayrampaşa Ceza- evi'ndeyapılan görüşmelerso- nuçunda bu eylemler bitiriliyor. Ölü ve yarahların yüzleri ta- nınmayacak hale gelmiştir ve vücutlannda kurşun ve kesici alet izleri bulunmuştur. Öldürü- len tutuklulann otopsilerine avu- katların sokulmaması provo- kasyon kanısını güçlendirmek- tedir. Olaydan sonra yaralılar yaklaşık altı saatlik bir gecik- meyle hastaneye götürülmüş- tür. Yaralılann hastaneye gö- türülürken bile sedyelerde dö- vüldüğü iddia edilmektedir. Devletin güvenlik güçlerinin, tutuklu ve hükümlülere göz ya- şartıcı bomba, kasatura ve ben- zeri kesici aletlerin yani sıra si- lahla saldırdığı açıklanmıştır. Türk Ceza Hukuku içinde bir in- faz yasası ve infaz kurallan bu- lunmasına ve eleştirilecek pek çok yönü olduğu bilinmesine karşın, bu haliyle bile doğru düzgün uygulanmamaktadır. Önce çetelere af girişimi, ar- dından Bayrampaşa Ceza- evi'ndeki mafya hesaplaşma- sı veAnkara Merkez Kapalı Ce- zaevi'nde yaşanan olaylar önemli bilgiler içermektedir. Bütün bunlardevlet erkinin kim- lerin elinde olduğunu açıkça göstermiştir. Cezaevi dışında hak ve emek mücadelesi veren, bir avuç rantiyeye ve çetelere karşı mücadele veren solcula- nn üzerine devlet nasıl bütün gücüyle yükleniyorsa, cezaev- lerinde son derece savunma- sız bir durumda olan siyasi tu- tuklu ve hükümlülere de aynı şekilde saldırmaktadır. Mafya üyeleri cezaevlerini istedikleri gibi kullanarak devlet içerisin- de de önemli yerlerde yuva- landıklannı ve son derece güç- lü ve örgütlü olduklannı göste- rirken, devlet bunların karşı- sında güçsüz bir görünüm ser- gilemektedir. Aynı devlet en doğal taleplerine dahi yanıt bu- lamayan siyasi tutuklulann üze- rine bütün gücüyle yüklenmek- tedir. Cezaevlerindeki olayla- rın nedeni olarak "tünel kaz- ma" girişimini gösteren Baş- bakan Ecevit, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'ndeki ölüm ve yaralanmalara neden olan ola- yı, "Cezaevini fesatyuvası ola- rak kullanmaya alışmış kişile- rin, devlet otoritesini sağlama çabalanna gösterdikleri tepki" şeklinde yorumlayarak "Fakat devlet, sonuna kadar görevini yerine getirecektir; devlet ce- zaevlerinde kendi otaritesini, ne pahasına olursa olsun yer- leştirmek zorundadır" şeklin- de ifade etmiştir. Işte çarpıcı sonuç: Devlet otoritesi, 10 ki- şinin ölmesine, 30 kişinin ya- ralanmasına neden olmuştur. Devlet otoritesi bu kişileri 40 ki- şilik koğuşlarda 100 kişi kal- maianna tepki gösterdikleri için katletmiştir! Devletin kime na- sıl baktığına dair ne kadar çar- pıcı ve vahim bir sonuç! Ada- let Bakanlığı ise olayların üze- rinden 15 saat geçtikten son- ra yazılı bir basın açıklaması yaparak olayı geçiştirrniş ve basit birolaymış gibi gösterme çabasına girmiştir. Medya ise olayı isyan olarak vermiş ve 10 siyasi tutuklunun yaşamını yitirdiği, 30 kişinin ağır yaralandığı olaylarda son derece taraflı davranıp, bastn ahlakını ve bağımsız davrana- bilme basiretini gösterememiş- tir. Sıkı kontrollerin yapıldığı 8 kapıdan silahlarla geçip gel- meyi, cezaevi müdürünün oda- sının önünde cereyan eden kanlı hesaplaşmayı "delikanlı- lık raconu" şeklinde yansıtan basının bu olay karşısında ta- kındığı tavrı anlamakta güçlük çekiyorum. Neoliberal bir ga- zetenin "Isyandan 5 dakika ön- ce" manşetini atarak verdiği fotoğrafın, olaylardan 5 dakika önce siyasi tutuklular tarafın- dan çekildiği iddiası, fotoğra- fın kendisinin içerdiği gerçek- lik nedeniyle, bu gazetenin ken- disini tekzip etmesine neden olmuştur. Bütün bunlar medya- nın, doğrular karşısında dürüst davranmayıp devleti destek- leme uğruna yanlışlan destek- lediğini göstermiştir. KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicak(a turk.net ÇİZGİLÎK KÂMİL MASARACI HARBİ SEMİH POROY TARtHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN UEkim "TENEKE TRAMPBTn IN YAZARI.. 132?"PB BUGÜN, ALAAAM yAZAR l/£ 6/BAFfk: S4- ATÇfSt 6ÜMTEG 6GASS DO6MUÇTI/. Ş. DÜA/K4 SAVAŞr S/GASftJPA, TÜM y/IŞ(7~L/ie/ &/Sİ, İ G Ç SON/&1 Ç.OK "u BÜfÜK ONtW TÛM DÜMYAM AO/tff DUYU&PUĞu OLMUŞTV. BAI 4cf ocAyc/uet S/£~, AÇ/A: seçit: VE T&PU/M&'U- S//? ELEŞ- 1999 'PA MO8EL- Et>E8ir/*r ÖPÛUJAJÛ MıŞTfB.. BAKIRKÖY 2. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞt'NE EsasNo: 1998/612 •-.. . • KararNo: 1999/374 " Davacı Yücel Tufur tarafından davalı Mebrure Tufur aleyhıne açılan boşanma davasının yapılan duruşması sonunda; Mahkememizin 11.6.1999 gün ve aynı sayılı karan gereğince, Igdır ili, merkez Küllük köyü C: 37/2, S. 24, K. 42'de nüflısa kayıtlı Aliekber ve Safiye'den olma 1.11.1969 d.lu davacı Yücel Tufur üe aym yer nüfusuna kayıtlı eşi, Hüseyin ve Şûkran Fehime'den olma 3.1.1952 d.lu davalı Mebrure Tufur'un M.K.'nun 134. maddesi gereğince boşanmalanna. bakiye 596.100 TL. karar harcının davalıdan ahnıp Hazıne'ye irad kaydına, dava tarihınden geçerii olmak üzere aylık 20.000.000 TL. tedbir nafakasımn davacıdan almıp davalıya venlmesine, davacı tarafından yapılan toplam 25.022.800 TL. yargılama giderinin davalıdan ahnıp davacıya verilmesine daır mahke- memizden verilen işbu huküm özetinin adresı meçhul bulunan davalı Mebrure Tufur'a teblıği yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Basın: 43876 DÜZ ÇtZGİ ÜMtT ZİLELt Gerici Kalkışma Gerici yobazlar yine azdılar. Sanki bir yerlerden düğmeye basılmışçasına, dört koldan saldırıya geçtiler. Bir yandan, artık "klasik" hale gelen türban eylemleri mekân deği- şikliği dışında bildiğiniz gibi devam ederken, di- ğer yandan Nurcular, Said-i Nursi için Ankara Kocatepe Camisi'nde mevlit okutma bahanesiyle gövde gösterisi yapıyor. Fazilet Partisi milletvekil- leri art arda açıklamalar yaparak "askehn halkı tehdit ettiği" yolunda vecizeler yumurtluyor, or- duyu hedef alıyorlar. Gerici bültenler büyük bir hışımla saldırıyor ve kışkırtıyorlar. Istanbul'da, Ankara'da, deprem bölgesinde dağıtılan iğrenç bildirilerde Cumhuriyet'e, Musta- fa Kemal'e, kendilerinden olmayan her kişi ve kesime ağız dolusu küfür ve hakaretlerle saldırılı- yor ve "gafil halk" ayaklanmaya davet ediliyor. Tahmin edebileceğiniz gibi, bu sapık bildirilerde imza yok!. -Ne oluyor?. Bu çılgınca saldırılann amacı ne?. Ortamı böy- lesine germenin, kutuplaşmanın ardında ne gibi hesaplar yatıyor?. ••• Önce depremi fırsat bildiler.. Onbinlerce insanın öldüğü, sakat kaldığı, ya- kınlarını yitirdiği böylesine bir felaketi hiç utan- madan düşman belledikleri kesimlere karşı kul- landılar. Öylesine ileri gittiler ki; depremde ölenle- rin dindarlara savaş açan askerler; fuhuş, kumar ve kadın ticaretine kanşmış dinsizler olduğunu yaymaya çalıştılar. Bu yaratıkların mantığına göre Fazilet Partili belediye başkanlarının seçim ka- zandığı Adapazan'nda, Bağcılar'da ölen insanla- rın tümü dinsizdi!.. Gölcük'te, Avcılar'da, Koca- eli'nde yaşamını yitiren küçücük çocuklar, ba- şörtülü kadınlar fuhuş yaptıklan için cezalandırıl- mıştı!. Aynı aşağılık düşünceyi türban eylemlerine de taşıdılar. Geçen hafta Marmara Üniversitesi önünde eylem yapan türbanlı öğrencilerden biri- nin elindeki pankart her şeyi gayet güzel özetli- yordu: -7.4 yetmedi mi?. İnsanın, insan olanın kanını donduracak böyle- sine bir sloganı o pankartı tutan zavallı düşünme- mişti tabiü. Arkada, perde gerisinde cHayları idare edenler taktik veriyor, piyonlar da uyguluyordu. Birkaç gün önce Ankara'da Kocatepe Cami- si'nde perde biraz aralandı. Bu vahşi propagan- danın kimler tarafından pompalandığı ortaya çık- tı. Nurcular, genellikle 29 Ekim cumhuriyet bay- ramlarında ya da Said-i Nursi'nin öldüğü gün olan 23 Mart tarihinde yaptıkları mevlidi bu defa "bayram değil seyran değil" örneği 9 Ekim'de Kocatepe Camisi'nde, Diyanet Işîeri Başkanlı- ğı'nın burnunun dibinde gerçekleştirdiler. Mevlit- te dağıtılan "ilahi ikaz-deprem" başlıklı kitapçık- taki görüşlerle üniversite önündeki zavallı yaratı- ğın taşıdığı pankarttaki slogan birebir uyuşuyor- dul. Bu açık irtica gösterisinin düzenleyicisi, Yeni Asya gazetesinin sahibi Mehmet Kutlular da "ilahi ikaz" deprem cezasının nedenlerini bir bir açıkladı: -Başörtüsü yasağı, 28 Şubat kararlan!. Bu insanlık dışı propagandanın kimler tarafın- dan yönlendirildiği de böylelikle ortaya çıkmış ol- du!. • • • Fazilet Partisi de boş durmadı tabiü. Deprem sömürüsünün büyük tepki çekmesi üzerine bir adım geride durup, işi dinci bültenlere havale eden Faziletliler, GATA Komutanı Tuğge- neral Yalçın Işımer'in konuşmasmı fırsat bilip saldınya geçtiler. Tuğgeneral Işımer konuşmasında Arap emper- yalizmi ve yerli uşaklarının Türkiye üzerindeki emellerinden söz etmiş, Türk halkının kutsal kita- bı kendi dilinde okumaya ve anlamaya hakkı ol- duğunu söylemişti. Her yurtseverin altına yürek- ten imza atacağı bir konuşmaydı. Bu konuşmayı "dine saygısızlık" olarak göster- meye çalışan FP ve şürekâsı dozu her gün artan bir saldırı kampanyası başlattı. Son olarak FP Genel Başkan Yardımcısı Veysel Candan yaptığı açıklamada "askerin halkı tehdit ettiğini" söyledi. Bizce; bu olaylar, o pankart, Ankara'daki mev- lit, Fazilet'in son çıkışları, türban eylemleri birbiri- ne sıkı sıkıya bağlı!. -Yani?. Yani; yeni bir "gerici deneme" ile karşı karşıya- yız. Haberiniz olsun!.. Email: zileli(a garanti.net.tr Faks:(0212)287 42 41 BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 1 2 3 SOLD.VS SAĞA: 1/ Geminin ya- nından vurarak gemiyi sarsan dalga. 2/ Ana ürün alındıktan sonra, harman yerinde taş, top- rak ve öbür çöp- lerle kalan ürün kahntısı... Gür- gengi1lerden, ke- restehk bır agaç cinsı. 3/ Dökme demir... Akde- niz'de bır ada-devlet. 4/ Erkekhizmetçi... Radyum elementinin simgesı. 5/ Iş görmedebeceriklilik,us- *- talık. 6/ Dolma yapmak 3 içinhazırlanankanşım... 4 Taşıtlarda yükün yüksek- 5 lik ölçüsü. II Luc Bes- son'un bir filmi... "Ge- ceyse • hemen taze- ' I ler minareleri" (Cemal 8 Süreya). 8/ Dolu. çok... 9 Franz Kafka'nın bir roma- nı. 9/ Sofa... Aynntıya inmeyen, yüzeyde kalan. YUKARIDAN AŞAĞIYÂ: 1/ Amerika'nın tropik bölgelerinde yaşayan bir maymun türü. II Çoğunlukla resimli duvar ilanı... Gemiyi isteni- len yerde tutmak için, bır zincirle denize atılan gemi de- miri. 3/ Sayılan göstermek için kullanılan işaretlerden her biri... "Bebek beni del'eyledi / Yaktı yaktı eyledi" (Türkü). 4/ Şarkı, türkü... Taş ya da tuğiayla yapılnuş olan. . 5/ Şöhret... Elektrik akımı taşıyan tel ya da kablo siste- mi. 6/ Pişmişiıamurla yenen, özellikletavıığun göğüs etiy- le hazırlanan bir tür çorba. II Aksaray ilinde. içinde pek çok dinsel yapınm bulunduğu ünlü vadi... Pantolonun apış arasına gelen yeri. 8/ Bir çalgı... Erden çavuşa kadar olan askerlere verilen ad. 9/ Bir ürünü halka tanıtmak ama- cıyla ücretsiz dağıtılan küçük miktar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle