28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 OCAK 1999 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER Nörotik Siyaset Prof.Dr. KEMAL ONEN Siyasetin son yıllarda. özellikle son aylardaki sağlıksız durumunu görme- yenyok ülkemizde. Bu, genel birgöz- lem. Altında yatan nedenler ise çeşit- li... Siyaset görüntüsü ile anayasal düze- ne \e ülkenin bütünlüğüne saldırı (ta- sallut) heves ve ginşımlerinden tutun da "Aydınlanma-Rasyonalizm Parano- yası" (irtica paranoyası değıl) nörotik düzev lere çıkan "mevki (iktidar) hırs ve tutktısu", toplumsal; ulusal çıkar ve değerlere sırt çevirmiş ya da ilgisiz. so- mürgen, bencil bir kısım ekonomik çev- re. bunlara bir de kendi çıkar ya da ge- rici hedeflerine göre toplumu yönlen- dırmeve vönelik bir medva takımını katınca. siyasette ve hatta toplumda duygusal. ruhsal bir kargaşa oluşması beklenir. Böylece kişilerin. kurumlann ve de uzanıp genişleyerek toplumun. dü- şünsel güçlerini doğru ya da yeterince kullanamamalan şaşırtıcı değildir. Eğer çete-mafva. ekonomikyasama ve dev- let kademeleri'ne kadar sızmışsa \ e bu husus açıkça yetkili ağızlann saptama- sı ise: eğer dedikodu, rivayet, tahmine dayalı savlarla siyasal girişim ve karar- lar alınabıliyorsa: eğer çalıp çırpma. devleti soy ma-sömürme. nüfuz suiisti- mali yapanın yanına kâr kalıyorsa is- ter ahlaksızlık ister dejenerasyon ister ahmaklık deyin bir hastalik v ar demek- tır. Sonuçları ise sıkıntı (anksiete). al- gılama ve duygulanım (teessüriyet) bo- zukiuğu, değerlerin kaybı ya da sapma- landır. Tüm bu bozulma ve sıkıntılara karşı koyup: insanımızvetoplumumu- zu iyı-rahat-sağlıklı yöne sevk \e yön- lendirecek kurumlar, en başta siyaset ku- rumlan. parlamento ve eğitim kurum- lan da. ne yazık kı. kısmen de olsa ben- zer nörotik sıkıntılar sergiliyorlar. Makul. sakin, rasyonel ve cesur bir tutarlılık içinde olacakları yerde, algı- lamalan ve davranışlan ile sağlıksız görüntüler gösteriyorlar. Böylece de toplumda. kurumlarda karmaşa ve is- tikrarsızlık oluşabilme pahasına tutar- sız girişimlerde bulunabiliyorlar. TV ekranlannda bir kısım spiker ya da ki- şilerin, gazetelerdeki bazı köşe yazar- lannın. açıkoturumlarda ve hatta par- lamentoda bazı konuşmacılann ülkenin sıkıntıü ve ciddi sorunları karşısında bazen zev k ve bazen saldırganlık sergi- leven davranışlan ne dikkatten ne de ha>- retten kaçıyor!.. Bu sağlıksız-nörotik-sosyal ortam- da yıllardır terör yöntemini acımasız- ca sürdüren bölücü başı bir kişiye ade- ta kucak açan iç çev reler. komşular ve hatta müttefîk (!) ülkeler varsa. bunun altında Sevr'i hortlatmak özlem ve ha- yali yanında, nörotik siyasal yapınm da kolay laştıncı birpayı olduğu gözden kaçmamalıdır. Ama bu ülkenin bütünlük ve birligi- ne. laik-ilerici Cumhuriyete inançlı. ta- rih bilincine sahip, dinamık, sağduyu- lu büyük kitlesi ve tüm güçleri: Ata- türk'ün Gençliğe Sesleniş"indeki gö- re\ lerini herahval ve şeraitiçinde yeri- ne getirir. Bundan kimsenin kuşkusu ol- masın. Esasen giderek bu anlayış art- makta ve yoğunlaşmaktadır. 1919-1922 döneminde. tarif edile- mez acılar, sıkınOlar ve de hıyanetler içindeyken yedi düvele karşı gelip ba- şanya ulaşan bu millet. bugünkü sıkın- tılann elbette üstesinden gelir, gelecek- tir ve nörotik siyaseti yenecektir. Bin yıldır bu vatandayız ve Avrupa Birliği'ne dahil birçok ülkeden daha da eski. sağlam. köklü bir tarihe, kül- tür birikimine sahip ve çağdaşlaşmaya yönelmiş bir toplumuz... Beğenmese- ler de. istemeseler de gerçek budur! Nörotik degiL çağdaş, gerçekçi, akılcı ve sağlıkta siyaset ile yolunıuza devam ede- ceğiz. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Sarıkamış Bir Derstir 'Donanma' dergisi 7 Aralık 1914 günü şöyle ya- zıyordu: "Kara Moskof dayak yıyor. Domuz sürüsü gibi ezilip duruyor Kendini Allah 'la bir tutacak kadar kendine güvenen Ingiliz donanması kapandaki fa- re gibi sinmiş duruyor. Iki kol üzerinden Kafkas- ya 'ya yürüyoruz. Öbüryandan bugün yann kahbe Ingiliz. Süveyş önünde Allah'ın yardımıyla büyük dayak yiyecek. Zaten Şeyh Sünüsi Hazretleri, bü- tün yoluna baş koyanları toplamış Mısır üzerine ge- liyor. Afganistan Emiri Habibullah Han Hazretle- ri 'Bismillah' deyip Hindistan üzerine yürümeye başladı. Hey gidi ağalar!" Kısa sürede Enver Bey'likten paşalığa yükselen Osmanlı Orduları Başkomutan Vekili işte böyle ha- yaller içindeydi! Kendine böylesine inanmış bir as- ker, 'Küçük Napolyon' adı takılmış bir kişi, doksan bin Mehmetçiği Allahuekber Dağlan'nda bozuk para gibi harcamaktan çekinmiyordu. Üstelik de bu askerler düşmanla savaşarak da değil; açlıktan. hastalıktan, soğuktan kınlmışlardı. Çok ilginç bir kitap, 'Sankamış Dramı' (Kastaş Yayınlan). Alptekin Müderrisoğlu, belli ki uzun bir çalışma sonucu bu belgesel romanı yazmış... Evet. bu bir roman! Gün gün olayların, insanların, tutku- ların, coşkulann, yanılgılann. acıların romanı... Dok- san bin Mehmetçiğin ve şehitlerın yakınlarının yıl- lardan beri bitmeyen yaslarının. acılarının elle tu- tulacak kadar somutlaştırılması... "Hatalı davrandınız. Başarı sağlayamadınız. Rus ordusu burada yok edilmeliydı. Şimdi hemen ha- rekete geçeceksiniz. Rus ordusunu Sarıkamış 'ta yok edeceksinız." Istanbul'dan Erzurum'a, oradan savaş bölgesi- ne giden Başkomutan Vekili, daha birkaç yıl önce- şine kadar yüzbaşı olan, ama padişah damadı olur olrnâz, birden paşalığa yükseltilen Enver, Harbiye^de kendisine öğretmenlik etmış Hasan Izzet Paşa'yj böyleazarlıyordu: "Bunubeceremediğiniçinben taIstanbul'dangeldim. Şimdibenimhazırladığım planı uygulayacaksın, benim istediğim şekilde sal- dıracaksın." Ama deneyimli bir asker olan Hasan Izzet Paşa türlü yokluk içinde. kış ortasında böyle bir saldın- yı başarmasının mümkün olmayacağını söylüyor: "Olmaz, çevreyi görüyorsunuz. Her yerde kar var. Karakış başlamıştır. Bu koşullar altında, bu mev- simde bir ordu harekâtı iyi sonuç vermez. Kış şid- detinı kaybetsin, yollar harekete elverişli duruma gelsin, düşmanı yok edeceğiz." Gözünü fatihlik hırsı bürümüş, çetecilik serüven- lerinden başka hiçbir komutanlık deneyimi olma- yan, bir tabura, bir alaya bile komuta etmemiş, ama bir anda başkomutan olarak kendini çokyük- seklerde gören Enver, Hasan Izzet Paşa'yı Şu söz- lerle tehdit ediyordu: "Eğer hocam olmasaydınız sizi idam ettirirdim." Yalnız o değildi en alt kademeden en üste çıkan, Enver gibi padişah damadı olan!.. Hafız Hakkı da deneyimden yoksun bir kişıydi. Sarıkamış bozgu- nu. daha doğrusu askerin düşmanla doğru dürüst savaşamadan dağlarda soğuktan donması, trfüs- ten kırılması, ayağında çarıktan, sırtında kışlık giy- siden bile yoksun savaşa itilmesinde tek sorumlu Enver Paşa ile yardımcısı Hafız Hakkı 'dan başka- sı değildi. Sonunda ne mi oldu? Doksan bin asker göz gö- re göre ölüme gönderildi. Rus ordusu Erzurum'a kadar geldi. Enver ise kapağı istanbul'a attı. Sarı- kamış felaketinden söz etmeyi yasakladı. Bugün bile, Sarıkamış konusunda belge bulmakzor. Bun- da Enver'in bu büyük yenilgiyi gözden saklamak isteğinin payı vardır. Müderrisoğlu'nun daha önce yayımladığı 'Sa- karya' adlı iki ciltlik belgesel romanı gibi, 'Sarıka- mış' da iki cilt... Ilgiyle, ibretle okunması, yakın ta- rihimizin yansızca öğrenilmesi açısından çok ya- rarlı bir sergileme, bir anıt kitap... Evet, Sankamış unutulmaması gereken bir ders... TURK HAVA KURUMU TBM HftUHMizo HMr«u MuamM pjta BAĞIŞLARINIZ1 THK ŞUBELERİNE VEYA AŞAĞIDAKİ BANKA HESAP NUMARALARINA YATIRABIÜRSİNİZ HESAPHO:BANKA AOI ZIRAAT BANKASI HEYKEL ŞB /ANKARA 154432 VAKIFLAR BANKASI ANKARA ŞB /ANKARA 2005827 HALK BANKASI POSTA CAD ŞB /ANKARA 66042 0 IŞ BANKASI ANKARA ŞB /ANKARA 696 EMLAK BANKASİ ANKARA ŞB/ANKARA 110419 AKBANK ANKARA ŞB /ANKARA 6297-6 GARANTI BANKASI ULUS ŞB /ANKARA 1201561 PAMUKBANK ÇANKAYA ŞB /ANKARA 13218003 YAPI KREDI BANKASl BALGAT ŞB /ANKARA 10287-1 BAK1RKÖY 4. SLLH HUKUK MAHKEMESİ HÂKtVILİĞİ'NDEN EsasNo: 1998702 KararNo: 1998.1288 Malatya, Merkez. Çavuşoğlu, C: 01602 ASN: 163 sıra no' l'de nüfusa kayıtlı bulunan Nikola ve Despi- ne'den olma 1328 d.lu Kıymet Yıldızlar'ın vesayet altı- na alınmasına, kendisine Van ilı merkez. Alıpaşa Mah. cilt: 002, kütük: 016"da nüfusa kayıtlı Osman ve Vlak- bule"den olma 1952 d.lu Ayla Polatoğlu'nun vasi olarak tayınine karar verilmiş olup işbu karara itirazı olanların kanunı süresi içinde mahkememıze itırazda bulunmala- n gerektiği. herhangı bir itıraz vaki olmadıgı takdirde hükmün aynen kesınleşeceğı hususu ılan olunur. 31.12.1998 Basın:97 Halk, 'Sol'da Oy Verecek Parti Anyor Doç. Dr. TONGUÇ GÖRKER H ükümetler kuruluyor, hükümetler devnliyor. yeni arayışlar başlıvor. yeni umutlar yeşerivt)r. ama önem- li bir değişiklık olmuyor. Türk so- lunun seçmeni her yeni hareket so- nunda umutla bırleşme ve giiçlen- me bekliyor. Yazılar kaleme alınıyor, sol grupla- nn liderlerine birleşme çağnlan vapılıyor. Kimse ışitmiyor. hatta kimse seslenmelere kulak vermi- yor. Liderlerimiz bildiklerinı okuyorlar. Clkemizde sol adlı ya da solçizgide olduğunu be- lirten siyasal paıtiler var. Ancak solun ortak bir ta- nımı yok. Soldaki siyasal topluluklann "sor söz- cüğünden ne anladıklan da açık seçik belli değil. Solda birlik özleminin olabilirliğini anlayabilmek için soruna seçmen açısından eğılmek gerekiyor. Çünkü bir topluluktaki siyasal akımın gerçek gü- cü. o akımdan kişisel beklentilen olan politikacı- dan değil, o akımın seçmenlennden kaynaklana- caktır. Önce "sol''sözcüğünün siyasal anlamını bilmek gerekiyor. Birçok değerli yazar birçok kez kendi köşe yazılannda açıklamış olduklan halde, çoğun- luk vatandaşımız sol sözcüğünün "komünizm"' anlamına geldiğini sanıyor. Oysa sol nitelemesi, 1789 Fransız devrimini ızleyen yıllarda Fransız Kurucu Meclisi'ndeki üyelerin toplantı salonundaki yerle- şim konumlanndan kaynaklanıyor. Brissot Lo- uvet"nın önderliğındeki (eşitlikçi) Jironden"lerle Robespier \e Danton'un önderliğindeki Montan- yar'lar salonun sol tarafında )er alıyorlar. Kralcı Feuillant'lar salonun sağ tarafında oturuyorlar. 1789 ile 1791 yılian arasmda göre\ yürüten bu Fran- sız Ulusal Kurucu Meclisi'nde. sağdaki kralcılar eski düzenden yana olanlar, soldaki Jironden'ler ile Montan> ar'lar ise ünlü burjuva dev riminin yeni- likçileri. devrimcileri. Fransız devriminden sonra AvTupa'nın birçok ülkesinde daha küçük çerçeve- de birçok benzer devrim ortav a çıkıyor ve hepsin- de yenilenmeden ve aydınlanınadan-yanaolanla- • ra 'soleu'ldr denMr: " " ' ' " ' ' - •> '' • Fransız dev rimt solctılannın benzeı; ozellıklen,, • anstokrasi ve ruhban sınıfına karşı olmalan, ül- kelerindekı her ınsanın eşıt haklara sahip olmala- nnı istemeleri. O tarihlerde henüz sosyalizm adı kullanılmıyor ve benımsedikleri "eşjtiikçilik". ki- şilerin farklı yorumlanna göre farklı düşünülüyor. Eşitlikçiliği vergide. adalette ve fırsatta eşitlik di- ye düşünenler de oluyor, mal birliği ve eşit payla- şım olarak düşünenler de. Ömeğin Robespıer'in düşürülmesinden sonra kurulan Thermidor Kon- vansiyonu (1786) döneminde Babeufün Jako- ben'lerle birlikte savunduğu "eşitiik" anlayışı, bu tarihten elli yıl kadar sonra Engels ve Marx tara- fından ilk bilimsel komünizm felsefesi olarak adlan- dınlıyor. O günlerden bu yana geçen yaklaşık iki yüz yıl içinde iki ortak eğilim dikkati çekiyor: Birincisi, sol anlayışı ve uygulamasının ülkelerin özelliğine göre değişmesi. Her toplum kendi özelliği ve ya- pısına uygun bir sol tanımı yapıyor ve uyguluyor. Ikincisi. tüm sol hareketlerin anstokrasi ve teok- rasiyi saf dışı etmeden başanlı olamaması. Bugün so! anlayışın en önemli ürünü olan demokrasinin kökleştiği bazı Avrupa ülkelerinde var olan kral- lıklar ve kilise örgütlenmeleri. ülkelerinin yöneti- minde etkisi olmayan sembolik kurumlarolarak var- lıklannı sürdürüyorlar. Krallar parlamentoya say- gılı. din inancı kişilerin istegine bağlı. Ülkemizde ne oluyor? Türkiye'nin aristokrasi- ve ve teokrasıye başkaldın hareketi Kurtuluş Sa- vaşı'dır. Bu savaş yalnız düşman istilasına karşı de- ğil, aynı zamanda soy dıktasına ve teokrasiye kar- şı da verilmiştir. Kurtuluş Savaşında Osmanlı sal- tanatının ve istisnalardışında din adamlan çoğun- luğunun düşmandan yana olmalannın nedeni bu- dur. Savaşın yalnızca düşmanı kovmakla kalmayıp kendilerinin haksız saltanatlanna son vereceğini çok çabuk sezmişler ve tavırlarını kovmuşlardır. Kur- tuluşu izleyen mucize antlaşmalar ve kuruluşu ger- çekleştiren devrimler günümüzün Türkiye Cum- huriyeti'ni «luşturmuştur. Türkiye Cumhuriyetı, 'Türk soiunun eseridir ve Türk solühun adrKema- : lizmdrn tşte bu nedenlesol çizgideolduğu-santtan siyasal partilerin aldıklan oylar. Kemalistlerin ya- ni Atatürkçülerin oylandır. Kalpaksız Kuvayı Mil- liyecılerinoylandır. Kemalistler hiçbir zaman ikın- ci bir Atatürk beklentisınde değildırler. Ama son nıtelikli topluluklann temsilcilerinden. Atatürk'ün yeteneklerini değilse de dürüstlüğünü, yurtsever- liğini, özvensini beklemektedirler. Umutla gitmiş- lerdir seçım sandıklanna. umutla beklemişlerdir sol kesimin bir araya gelmesini. Yirmi yıl kadar önce "Umudumuz Ecevtt" sloganlanyla Ecevit'ı izle- mişlerdir. Sonra ilk sarsıntıda Ecevit'in dönüş yap- tıgını. partisinm adından başka sol özelliği kalma- mış bir siyasal partiyı sürüklediginı görmüşlerdir. Son umutla iki büvûk partiyi birleştirme başansı- nı gösteren oğul fnönü'ye sanlmışlardır. Adı Şa- ibe'ye çıkmış bir kişinin başbakanlığı ile olup bit- ti ortaklıgı karşısında politikayı bırakması üzeri- ne. sanldıklan o dal da ellerinde kalmıştır. Ama bir şansları daha vardır. Geçmişteki bazı davranışlan güven verici görünmemekle birlikte, yolsuzluğa ve hıyanete adı kanşmamışbirkişi olarak yeni CHP'nin başkanı Baykalda pekâlâ umut olabilir gibi görün- müştür. Fakat Saym Baykal da geçmişteki aziz dostu Sayın Ecevit'i haklı çıkarmak için ne gere- kirse yapmıştır ve yapmaktadır. Bazı sakıncalan açıkça görünmekle birlikte. yobazlann ve soygun çetelerinın eksik de olsa yollannı kesme çabasın- daki (kötünün iyisi) bir koalisyonu rahat çalıştır- mamak için ne gerekirse yapmıştır Sonra da hiç- bir ivediliği yokken erken seçıme zorlamıştır. Bu da yetmemiştir, kuruluşuna kendi partisinın des- tek verdiğı koalisyon hükümetini, daha iyi yenisi- ni organize etmeden. avdınlanma karşıtı siyasal güçleıie işbirliği yaparak dev irmiştir. Aydınlanmacı vatandaşın, Kemalist yurttaşın. kalpaksız Kuvayı Milliyecinin. ne yazık ki oy ve- receği parti kalmamıştır. Solu birleştirmemek için direnenlere de. Atatürk"e karşı solcu havasındaki göstericilere de oy vermeyecektir. Zaten Kema- lizmden başka Türk solu varmış gibi fraksiyonla- ra bölünen sözde solculara da hiçbir zaman güven- memişlerdir. Solu birleştirmek ister misiniz sayın liderler? Olke yaranna özveri gösterip politikayı bırakmayane dersiniz? ' ••••'.-•y.\ • .ı y Eli Kolu Bağlı Öğretmen... ARİFE IL4LENDER g H er öğretim yılının başında kitapçı dükkânlan. farklı v aş grubundan ög- rencılerle dolup taşar. Öğretmenle- rin seçtikleri ders kitaplannın adla- n. yayınevleri, komisvondakı yazar- lar velılere duyurulur. Çocuklan- nın egitilmesini gönülden isteyen ana-babalar en zor ekonomik koşullarda bile bu değerli, aynı za- manda da bulun(a)mayan! bilgi, görgü donanımlı kitaplan bulabilmek ıçın dükkânlara koşarlar. Öğ- rencilerin kitaplann her binvle ve o kitaptakileri öğreten öğretmenle adeta görünmez bir iletişimi vardır. Dersin adı. kitabın kapağı öğretmenm yüzü- nü. görüntüsünü çağnştmr. Bilgi. kitabın niteliği. öğretmenin derinliği ve öğrencinın ilgisiyle yıl so- nuna kadar verilir alınır. Son vıllarda bu iletişimin koptuğu; kitabın ögretmene, onun da öğrenciye v a- bancılaştığı somut olarak gözlenmektedir. M. Eğitim Bakanlığı her yıl okurulacak kitapla- n Tâlim- Terbiye Kurulu"nda inceletip. ilgili kurum- lara Tebliğler Dergisi aracılığıyla bildirir. Ögret- menler önerilen kitaplan beğenseler de beğenme- seler de seçmek zorunda bırakılırlar. Yönetmelik- lerin dışına çıkmalan. önenlmemiş kitabı ya da ko- nulan işlemelen kesınlikle yasaktır. Bu durumda Tâ- lim ve Terbiye Kurulu'nun düşünen, uzgörüşlü, dünyayı ve yaşamı algılayan deneyimli bireylerden oluşması gerekmektedir. Öysa bugün okullarda oku- tulması onaylanmış binlerce yetersiz, yanlış bilgi- ler içeren. estetikten yoksun, çağdaş dünya görüşü- Din zor* ne dayanmayan kitaplar sıralann üstünde çocukla- nmızın gözlerine dayatılmış durumda Kredili sistem uygulamasının başlatılmasından son- ra Almanca ve Fransızca öğretmenleri branşlann- da yeterli sayıda öğrenci olmadıgı gerekçesiyle Türkçe derslerinde görevlendirildiler. (Hem Türk- çeye hem de yabancı diller adına haksızlıktı bu!) Bu dönemde ben de Türkçe kitaplannı inceleme ola- nağını bulmuştum. 1950 sonrası yazın ustalanmı- zın önemli adlan kitaplarda yer almadığı gibi, da- ha öncesınden de edebiyatımızda öncülük etmiş birçok yazar ve şairimiz sayfalarda yer almıyordu. Sanat dünyasından hiç tanımadığımız birçok yazı heveslisınin yazdıklan: şiırvedüzyazı adına öğren- cilere okutuluyor. yorumlar yaptınhyor. gencecik be- yınler düzeysiz bilgilere "tâfim" ettıriliyordu. Ya- zıların yanında resim olarak çızılen ("Anaınız" ad- lı manzumenın yanında başı sanklı bir kadın, ku- cağında fesli çocuk -kuşçu dükkânına giren şalvar- lı, takkeli küçük- masada oturan kırpık sakalh yaş- lı adam) iğreti resimlerle de verilmek istenen şey, görsel olarak pekiştiriliyordu. Aynı kitaplarda Atatürk'ün kapakta ya da iç say- fadaki resminden sonra tstiklâl Marşı. ardından da Söylev öğrenciye sunuluyor. Sonra Şiirler, öyküler, anılarvb... Ancak heryazınm sonundaki "MeltinÇa- lısmalan" bölümü ilgimi çekti. "Parçadageçen ya- bana KEUlMELERt bulup. birer cümlede kujla- nuuzf" emri çoğu öğretmeni şaşırtmıyordu belkı. Öğ- renci yazıyı iyi anlamak, özü kavramak için o söz- cükleri tanısm.. ama niye ezberleyerek beynine ka- zıyıp iyice yerleştirsin? Yerleştirsin tabii. bir yandan öğretme ve secme hakkı elinden alınmış öğretmen, bir yandan zorun- lu tutulmuş kitap, sonrası yazık Türkçemize. Yetersiz ve özensiz Türkçe kitaplan anadilimizi çoraklaştınp, onun en güzel örneklerini sunan ya- zarlanmızı öğrencilerimize tanıtmayı görev olarak görmezken, coğrafya ve tarih kitaplan da bundan çok farklı değil. Çağdaş eğitimin ilke ve gereksinim- lerine uygun olması beklenen coğrafya kıtaplann- da da "TürkiCumhuriyetier"bölümlerinde ırkçı an- layışlan benimsetme çabalan göze çarpıyor. Otuz beş kişilik bir sınıfta yapılan anİcette otuz öğrencinin televizyon kanallanndaki pop müzikle- rini dinledikleri ilginçtır. Bu öğrencilerden birisi bu müziği dinlemesindeki nedeni: "Günündeğişiksa- atlerinde her kanalda a\ru görüntü, av nıritimkkar- şılaşıvoruz. Akşama doğru bakıyorum ki ben de o mekodiyi mınldanıyorum. Bir bakuna ezberietivor- la^ezberii^ruz—" diyerek açıklıyor... Öğretmenin "Bir anınızı anladnız" dedıği kom- pozisyon ödevinin sonuçları da düşündürücüdür. Yaşlan on üç- on dört olan kırk beş kişilik sınıftaki öğrencilerin çoğu; bir zaman bir yerde tepe üstü bir yerlere düşmüştür. Tepe üstü düşmüşler... Evet. çok şey ezberletıliyor küçüklere de büyük- lere de... Bıryanda sistemin özdeğerleri yok eden, içinı boşaltan göze. kulağa dayattıkları, bir yanda da köhneleşmiş. küflenmiş anîayışlann geri getir- meye çalıştığı ülküler... Cocuklanmızın yollannı hangi dozerler, hangi anlayışlarla düzeltıp, onlan tepe üstü çukurlara düş- mekten kurtaracaklar"? Ezberle "TÂLtM'ettirdiği- miz bu gençlik yaşamın doğru yollannı nasıl bula- cak° Bu dayarmacı olgularda eli kolu bağlanmış öğretmen hangi özel yetisiyle bu perdeleri aralayıp çağdaş öğretileri sunacak?... İster evlerimizde, ister sınıflanmızda yaşam ön- ce doğru bilgilerden geçer... Çocuklanmız soru sor- dukça, araştırdıkça birey olacaklardır. Demokrasi ise düşünen, araştıran kimliklerin çoğunluğuyla sağla- nabilir. Cumhuriyetimizin 75. yıhnda Atatürk'ü an- layabilmemız. onun ilkelerini yaşatmamız da eği- tım-ögretime. yani çocuklanmıza bağhdır... PENCERE Kadın Döven MiHetvekili Denizli MiHetvekili Kemal Aykurt Bey, Meclis'te kadın dövmüş. Gazetelerde okuduğuma göre Meclis'in döner kapısından hasta ve yaşlı baba- sıyla birlikte geçmeye çalışan Ayşe Atalay Hanım'ın yavaşlığı, erkek milletvekilini öfkelendirmiş; Kemal Bey uyarmış: - Hanım hızlan!.. Ayşe Hanım hızlanamamış.. MiHetvekili ise hızlı. Kadının yavaş, erkeğin hızlı olmasından doğan çelişki keskinleşince Kemal Bey kızıp bağırmış: - Terbiyesiz!.. Erkek milletvekili tokadı patlatınca da Ayşe Ha- nım demokrasi tapınağımız sayılan Meclis'te ye- ri öpmüş; polisler koşup kadıncağızı yerden kal- dırmışlar. Ayşe Hanım şikâyetçi olmamış, erkeğin tokadı- nı sineye çekip boynunu bükmüş... . .ı. Erkek bu.. t,- Sever de.. • Döverde.. Kemal Bey bir bakıma seçim yatınmı yapmış; bu "erkek politikacı"r»n şimdi oyları artar mı?.. • Şirazlı Şeyh Sadi, Hafız ya da Hayyam, zaman- larının nüktedan şairleridir; ama bugünün değer yargılarıyla tartıya vurulduğunda hiçbirini savun- ma olanağı yoktur. Osmanlı'nın Divan şairlerini de aynı kaba koyabiliriz. Genç oğlanlara abayı yaka- rak kadınlan aşağılamak eğilimi 'Şar^'ta erkeğin iliklerine işlemiştir. Şeyh Sadi'den bu yolda birkaç örnek: "Kadın senden ziyade kabul ve saygı görürse, sen erkek- liğinden utanmaz mısın?.." "Kadınlar kadınlık icabı bazen namaz kılamaz- lar. Sende bu yoktur. O halde niçin ibadeti bir ya- na bırakıyorsun?.. Yürü hey kadına yetişemeyen insan!.. Ustelik bir de erlik lafı etme!.." "Doğruluktan geçtin mi, eğri olur; kadına yeti- şemeyen erkek nasıl er olur?.." "İyi huylu kadın odur ki kocasının elinden sir- keyi helva yer gibi içer; kötü huylu kadın odur ki helvayı yerken suratı sirke satar." "Kadını çarşıya pazara bırakma! Söz dinlemez- sedöv!.. Sözünü yürütemezsen, kangibievdeotur; 0 en\ek gibi gezsin, yürüsün." "Yabancılara karşı kadının gözleri körolmalıdır; evden çıkınca doğru mezara gitmelidir." "Hanımına yabancılara yüz açtırma!.. Sözünü dinlemezse o erkek, sen kadın olmuş sayılırsın." "Kadın kaşlanna rastık çekecek olursa söyle- yin kocasına, yüzüne allık sürsün." "Eyzengin!.. Her baharda yeni bir kadın al!.. Zi- ra geçen seneki takvim işe yaramazL." • Beğendiniz mi?.. Meclis çatısı attında kadın döven milletvekili iş- te bu kültürün adamı... Doğu'da "taife-i nisa"y\ aşağılamak doğal sa- yılır; ya Batı'da durum nedir?.. Ortaçağda kadın cadılığa dönük günah kaynağıydı. Fransız Devri- mi'nde kadın hakları öne çıkmadı. 19'uncu yüz- yıldan sonra kadınsız demokrasi olamayacağına 1 ilişkin bilinç yayılmaya başladı. 20'nci yüzyılda Av- rupa'nın en uygar coğrafyasında bile kadının seç- me ve seçilme hakkı eksikti. f ürkiye'de tek parti- li dönemde 1926 tarihli Yurttaşlar Vasasf'yla ka- dına dönük demokratik atılım gerçekleşti; 1934'te kadına seçme ve seçilme haklan tanındı; ama Meclis'te kadın döven milletvekiline tepki ne öl- çüde?.. Erkek bu, yaptığı yanına kâr kalıyor... Peki, suç kimde?.. ' ; • Cumhuriyet k i t a p 1 a r ı tlhan Selçuk ENEL HAKK'IN HAKKI 331 sayfa.i.hamur, Alevi - Bcktaşi toplumunun kör kuyulardan \-ukselen çığlığına "PENCERE^sini ardına dek açan İlhan Sclçuk'un son yapıtı. Bu kitapta resmi ideolojiylc a>Tiı paralelde debelencn aydın duyarsızlığına yüz vcrilmiyor. Halk dalkavukluğu da yok. Bu kitap, konuya yakından tutulan bir ışıldak. BÜTÜN KİT.\PÇILARDA •"'CumhurİY»! Çağ Pazartama A.Ş. Türkocağı Cad. No:39/41 ^ kitap kulubü (34334)Ca<}alo$lu-lstanbul Tel: (212)514 01 96 SERİKKADASTRO MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 1965 206 KararNo: 1%5 282 Serik ılçesi Aşağıkoyatak Kö>ü Köseler Mahallesi 88 nu- maralı parselın davalılar adına vapılan tespıte karşı yapılan itıraz üzerine Serik ICadastro Mahkemesi'nin 3.9.1965 tarih ve İ965'2O6-/ 282 savılı ılamı ile davalılan bulunan a$ağıda ısimleri yazıh ölü mıra>çılarmın tüm aramalara rağmen tespıt edilemediği vc tebligat işlemı de yapılamadıgından adlanna ilan yolu ile tebligat yapılmasına karar verilmiştir. 720! savılı Tebligat Kanunu'nun 28. ve 29. maddelen uvannca mahkerne karannın ilan tarihinden 15 gün sonra teb- lig edilmış sayılacagı. teblığ tarihinden itibaren 15 gün içen- sinde temyiz edılmedıği takdirde adı geçen da\alılar yönün- den hüküm kesinleşeceğı ılanen teblığ olunur. 1- Ölü Ali mira>eılan. 2- Ölü Süleyman Pehlnan mırasçıları. 3- Olü Ahmet mırasçıları. 4- Ölü Osman mirasçılan. 5- Ölü Ömer mirasçılan 6- Ö!ü Mustafa mirasçılan 7- Ölü Mehmet mırasçıları. 8- Ölü Kara-Ahmet mirasçılan. 9- Ölü Süleyman mırasçıları. 10- Ölü Abdı mirasçılan 11-Ölü Hasan Ali mırasçıları. Basın 67922
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle