Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15 OCAK 1999 CUMA
14 KULTUR
Büyük ozanın 97.yaşı kutlanırken, '2O.Yüzyıl Türk şiirinde Nâzım Hikmet' tartışılacak
Nâznn'm Türk şnrmdeki yeriMEMET FUAT
.Nâzun Hikmet 11-12 yaşlannda kü-
çük bır çocukken büyükbabası Mevlevi
Şair Nâzım Paşa'nın etki alanmda yaz-
dığı ilk sjir denemelerinden biri ıçin şöy-
leder:
"Ne aruzdu. ne heceydi, serbest vezin-
dense haberim yoktu, u\du rmaydı. Diii de
öyle. Osmanhca taklidrydi."
Yazdıklannın. çe\resındekilerce coş-
kuyla karşılanması. bu küçük şiir heves-
lisini şıiröğrenmeyeyönlendirir Tevfîk
Fîkret diii (ya da sesi) yerini Mehmet
Emin diline verirken, bugün okuyanlara
sanki serbest nazım denemeleriymiş gi-
bi gelen ölçüsûz uyaksız şiirler derlenip
toparlanır, "uydurma" birölçüden hece
ölçiisüne geçilir.
Şiir yazmaya başladiktan aşağı yuka-
n dörtbeşyıl sonra Nâzım Hikmet temız
bir dille yazan, hem konulan, hem de
söyleyişıyie hececıleri izleyen genç bır şa-
ir adayıdır. i 918 'de, on altı yaşındayken,
şiirieri dergilerde, gazetelerdeyayımlan-
maya başlayınca kısa sürede adı duyulur.
1920de ıse. CenapŞahabettin,CelâlSa-
hir, Hü$e> in Siret Orhan Seyfı, YusırfZi-
ya, Halit Fahri gıbı çağın önde gelen şa-
irlerinden oluşan bir yargıcılar kurulu,
"Alemdar" gazetesinin açtığı bir yanş-
mada, bu genç yeteneğe birincilik ödü-
Iünii verir. Nâzım Hikmet artık özgünlü-
ğûnü kanıtlamış olan. edebiyat dünya-
sında adı geçen, başanlı bir hece şaıri
görünümündedir. Kimı şiirlerini FarukN'a-
fiz, Yusuf Zıya, Orhan Seyfi gibı ünlüle-
re adamakta. karşılığında bu ünlülerden
de ona şiir adayanlar olmaktadır.
1921 başlannda Kurtuluş Savaşı'na
katılmak amacıyla Anadolu'ya geçmek
isteyen genç hececi şairler arasında onu
da görürüz. Her gelmek isteyeni kabul et-
meyen Anadolu hükümeti. işgal altında-
ki birülkenin acılannı şiirlerinde büyük
bır güçle yansıtan Nâzım Hikmet ile Vâ-
IINureddin'inbaşvurulannı olumlu kar-
şılar; Bolu'da öğretmenhkle görevlendi-
rilırler. Biryandan da Kurtuluş Savaşfnı
destekleyen şiirler yazacaklardır.
Bolu'da Türk halkının, köylülerin ya-
şarrunı yakmdan görünce, emperyaliz-
me karşı büsbütün bilenirler, aynca din-
sel yobazlığın yoğun baskısını duyarlar.
Moskova'ya giderken uğradıklan Ba-
tum'da, Nâzım daha Rusça bilmezken
"îzvestiya* gazetesindegördüğü. herhal-
de Mayakovsld'nın olan bır şiirin uzun-
lu kısalı dızelenne. merdıvenlı ıstifine
f ilgi duyar. bunun "çok iyi tanıdıgr Fran-
sız serbest ölçüsünden ya da Türk şiirin-
deki serbest müstezattan başka bir şey
olduğunu sezer.
Yolda açlık bölgelennden geçerken
gözlediklerinin etkisıyle Moskova"da yaz-
maya çalıştıgı "Açlann Gözbebekleri"
şiirini hece Ölçüsüne sokamadığını görün-
ce de. "lzvestiya"dakı şıırin biçımsel çağ-
nşımlanndan güç alarak, daha serbest
davranmayı dener. Ortaya. yer yer hece
kalıplanyla kurulmuş olsa da kurallara uy-
mayan, serbest bir ölçü çıkar.
Içine girdigi yeni dünyanın düşünce.
duygu yükü altında bu serbest ölçüyle
yazdığı şıirlerbirbinni ızler. Aşağı yuka-
n yedi yıl sonra, 1929'da ise835Saurad-
h kitap Türk şıirinde bır bomba gıbı pat-
lar: "Güneşi tçenierin Türküsü", "SaJkım-
söğüt", "Orkestra", "Piyer LotT, "Ma-
kinalaşmak", "Açlann GözbebekJeri",
"Gövdemdeki Kurt", "Bahri Hazer**,
"YınguT. "Yanardağ", •'Sanat Telâkki-
Istanbul Tevkifanesi'nden
Fevkalâde memnunum dünyaya geldiğime,
toprağını, aydınlığını, kavgasını ve ekmeğini seviyorum.
Kutrunun ölçüsünü santimine kadar bilmeme rağmen
ve meçhulüm değilken güneşin yanında oyuncaklığı
dünya, inanılmayacak kadar büyüktür benim için.
Dünyayı dolaşmak,
görmediğim balıkları, yemişleri, yıldızlan görmek isterdim.
Halbuki ben
yalnız yazılarda ve resimlerde yapfam Avrupa yolculuğumu.
Mavi pulu Asya'da damgalanmış
bir tek mektup bile almadım.
Ben ve bizim mahalle bakkalı
ikimiz de kuvvetle meçhulüz Amerika'da.
Fakat ne zarar,
Çin'den Ispanya'ya, ÜmK Burnu'dan Alaska'ya kadar
her mili bahride, her kilometrede dostum ve düşmanım var.
Dostlar ki bir kerre bile selamtaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz.
Ve düşmanlar ki kanıma susamışlar
kanlanna susamışım.
Benim kuvvetim:
bu büyük dünyada yalnız olmamakiığımdır.
Dünya ve insanlan yüreğimde sır
iimimde muamma değildirier.
Ben kurtanp kellemi nida ve sual işaretlerinden,
büyük kavgada
açık ve endişesiz
girdim safıma.
Ve dışında bu safın
toprak ve sen
bana kâfi gelmiyorsunuz.
Halbuki sen harikulâde güzelsin
toprak sıcak ve güzeidir.
(1939 Şubat)
si", "Korsan Türküsü'*, -Rodos Heyke-
B", "Berkley:*
Bu şıirlenn sunuldugu ortam. Yahya Ke-
maTe. Ahmet Haşim'e, Fecr-i Atî'ye, He-
ceciler'e alışık. Yedı Meşaleciler'e genç
yetenekler diye umutla bakan bir ortam-
dır.
Nâzım Hikmet bu ortama birdenbire ye-
ni bir şiirle gelmış. o güne kadar şjire
gitmez sayılan konulan. alışılmış kural-
lanalt öst eden bırserbestlikte şhrteşti-
rivermıştir.
Böylesıne aşın bır yenıliğı yadsımak
ıstemeleri doğal olan. alışkanlıklanna ye-
nik ustalar bile. önlenne konan bu aykı-
n güzellık kar>ısmda olumsuz birtavırta-
kınamaz, mınn kınn da etseler. genel be-
ğenınin baskısı altında. boyun eğmek zo-
runda kalırlar.
Dönemin ünlü edebiyat adamı Yakup
Kadri'nın değerlendırmesi ^oyledir:
"835 Satır Türk şiirindeki, hatta Türk
dilindeki inkılabın ilk saündjr. (...) O, yal-
nız Türk şiirinde çığır açmış bir edebiyat
inkılapçısı değil, hiç görmeye alışnıadığı-
mız yepşeni bir şair tipidir."
Dönemin en se\ileıı şaırlennden Ah-
met Haşım ise. kendi anlayışına çok uzak
olan bu şiirı şöyle değerlendırir:
" Bu vezin bikliğimizveanlerden degil.
bu lisan şiirin bizde bugüne kadar kullan-
dığı lisana benzemi>or. Nâzım Hikmet
Bey tarzııu kendi icat etmedi, bu biçimde
şiirler şimdi dünyanın her tarafında ya-
zıhyor. Nâzım Hikmet Bey bu tarzı anla-
mış, Türkçeleştirmiş, bu iklimin topra-
ğında tutturabilmiş büyük bir yeni şairi-
mizdir. Bu şiirin eskisine nazaran nıçha-
nı muhakkak. Eskiden şiir bir tek düdük-
le söylenirdi. Nâzım Hikmet Be> bir tek
aletyerine koca bir orkestra takımı viicu-
da getirmiş. Fakat bu /engin orkestra,yal-
nız marş nevinden bir takım heyecanh
havatar çahyor."
Yerel konulanndan uzak, uluslarüstii
yaklaş.ımına, insanı soyutlayarakelealam
eğilimine karşın. aynı yıl yayımlanan
ikinci kitabı Jokond ile Sİ-YA-U'da, Nâ-
zım Hikmet'in. geleneksel şıirimizle bağ-
lannı koparmak istemediği. bir bireşim
arama özlenıi ıçinde olduğu göriilür.
Varan3; 1+1=1 (1930); Sesini Ka\be-
den Şetıir (1931): Benerci Kendini Niçin
ÖMürdü;GeceGelen Telgraft 1932); Ta-
ranta Babu'ya Mekruplarl 1935) - kıtap-
lar birbıri ardına geldikçe. "Yalnız marş
nevinden birtakım hoecanlı ha\alar" ça-
lınmadığı. daha yıımuşak. daha alçak ses-
lı şiirlere yönelindiğı. bu arada türlerara-
sındaki engellerin zorlandığı izlenir. En
önemlisi de, soyut. uluslarüstü kişiler-
den. somut yerel kişilere doğru gidilmek-
te. toplumsalcı içerikte yeri yok sanılan
bireysel duygular, insanlara özgü tutku-
lar bu büyük orkestrada gittikçe daha faz-
la yer almaktadır. Sima\ne Kadısı Oğlu
Şeyh Bedreddin DesUnı'nda (1936) ise.
Nâzım Hikmet özlediği bireşime varmış
görünür. TürkşurgeleneğininTürkçenin
güzelliklerini bütünüyle kucaklayan, hem
Dıvan şıirinden. hem de Halk şiinnden
etkiler alan. çok güçlü bir "yeni" şıire
uiaşılmıştır. Bu üstünlüğü tartışılmayacak.
"belirieyici'' bir şiırdir. Serbest nazım yo-
luna gırenler birer "•takütçi" olarak kü-
çümsenirlerse de. heceye^geri dönüleme-
yeceği açıTitır. Ne yapitıtsa bu yolda ya-
pılacaktır.
1938"de Nâzım Hikmet cezaevine gi-
rer. Kitaplan basılmazolur. Şiıriortadan
kaldınlır. Istanul. Ankara. Çankırı. Bur-
sa cezaevlerinde geçen on iki yılını, bü-
yük çoğunluğu en alt tabakalardan gelen
insaniarla bırlikte geçinr. Artık yüzde
yüz yerel. biçimsel oyunlardan uzak bır
sanatçıdır. Türler arasındaki engelleri
zorlama eğilimi. Memleketimden İnsan
Manzaralan'nda yeni birtürün ilk örne-
ğı denebılecek bırbağımsızlığa kavuşur.
Bu yüce yapıtın yanı sıra Saat 21-22 Şi-
irteri, Rubaikr yazılır. Cezaevi yıllan-
nın öbur ürünlerini içeren Dört Hapisa-
neden ise şainn belki de en güzel şıırle-
rinı bır araya getiren kitabıdır.
1950'de Nâzım Hikmet cezaevinden
çıkar. ama şiirieri gene basılamaz. Dola-
yısıylaşiirimizıngelişmelenndebiretki-
si görülmez.
Türkiye'den aynldıktan sonra, 1961 "e
kadar. bütün dünyada tanınan bır sanat-
çı olarak, çok rahat davranan. kimden, ne-
reden gelirse gelsin, her güzelliği şiirine
sokmak iste>
r
en. bir aşama yapmaya ça-
lışmayan, doymuş bir şair görünümünde-
dir. Arada güzel şeyler yazsa da. kendi-
ni zorlamaz gibidir. Ama 1960'ta uza-
maya başlayan dizeleri. 1961 'de "Saman
Sansr, "Havana Röportajr. 1962de
"Severmişiın Vleğer". 1963 te "Tangani-
ka Röportajı~\ la. daha öncekı yapıtlan
arasında benzeri bulunmayan şiirieri ge-
tinr. Bunlar yalnız onun sanatmda değil.
Türk şiınnde bir aşama sayılabilecekya-
pıtlardır.
1963 'te öldüğü zaman, cezaevlerinde,
ya da daha sonra yurtdışında yazdıklan
Türkive'deyayımlanmışdefildi.Türkşi-
iri 1940'larda onun 1938 öncesı şiıriyle
hesaplaşarak gelişirken. Garip akımı.
İkinci Yeni akımı yaşanırken. Nâzım Hik-
met cezaevlerinde sanatının en güçlü
ürünlerini vermiş, ama yazdıklan ortaya
çıkmadıgı için. bu akımlar üzerinde bir
etkısı olmamıştır. Ölümünden sonra ki-
taplan Türkiye'dedeyayımlanmaya baş-
layınca, özellikle 1960'lann ikinci yan-
sında ise. Türk şiirinde birçok şeyin de-
giştiğı bir gerçektir.
Bir ülkenin şiirini (edebiyatını) otuz beş
yıl arayla iki kez etkileyen başka bir şa-
ir herhalde yeryüzünde yoktur. Dileyelim
bundan sonra da olmasın.
Tiyatrokare, başanlı bir takım oyunuyla 'Şen Makas
f
ı sahneliyor
'Ben de oyuna katılmakisüyorum'
SEVGİSANLI
Bir seyirciler toplumu ol-
duk. Çocuklarımız bile artık
birdirbir. elim sende, uzun
eşek, köşe kapmaca oynamı-
yorlar da bir köşeye büzülüp
televizyon seyrediyorlar. Be-
zirgânbaşı artık kapıyı açmı-
yor. Ustası ölünce ne yağ sa-
tan kaldı. ne bal. Evlerden
yükselen hoş sedalar, evler-
de yapılan hoş sohbetler han-
gi İcubbelere sindi kimbilir?
BaşkaLannın yanşlannı, baş-
kalannın spor etkinliklerini
izlemekle yetiniyoruz, Futbol
alanlanndaki aşın tepkiler,
vurup kırmalaredilgenlerin
başkaldırması olamaz mı?
Belki şunu demek istiyor ami-
golar Bizdcvanz,bizdeo>u-
na kaülmak istiyoruz!"
Tiyatrokare, "Şen Makas"
oyunuyla oyuncu var, seyir-
ci yok. diyor. Daha doğrusu
bütün seyircileri oyuna ka-
tılmaya çağınyor...
Bundan yirmi yıl kadar ön-
ce Paul Portneradındaki Al-
man oyun yazan oldukça sı-
radan bir 'poKsiye'* yazmış.
Bu oyun Amenka'ya da gö-
türülmüş, amatutmamış. Bir
Amerikalı yönetmen "Şen
Makas"ı bir interaktifkome-
di biçımine sokunca, şakır
şakır işlemeye başlıyor.
Oyunun mekânı çenelerin
de makas gibi işlediği bir ber-
berdükkânı. Dükkânın sahi-
bi ünlü bir piyanist hanım.
Üst daıreden gelen seslerbır
önetmen
Nedim Saban,
"Seyirci tepki
göstermese fena halde
batabilirdik. Ama
katılım umduğumuzdan
da fazla oluyor" diyor.
Rahmaninofustası olduğunu
kanıtlıyor. Kiracısı kuafbr.
sakın berber demeyin bozu-
lur, Tayyar Dönerkaçar (Hil-
miErdeın)oçıtkınldım tav-
nyla Bayan Sibemol'un mü-
zik temnnlerinden fena hal-
de sızlanır. Ama sabn ne ka-
dartaşabilır? Kadının gırtla-
gına makas saplayacak ka-
darmı? Manıkürcü Betül'ün
(Çiçek DiUigil Öztoprak) Ba-
yan Simebol ile fazla içli dış-
lı, mirasına gırecek kadar, ıç-
li dışlı olduğunu öğreniyo-
nız. Vasiyetnamesini değiş-
tırmesini engellemek için ica-
bına bakmış olamaz mı? An-
tikacı geçinen Ercüment (De-
nizOraI)hem Betül.hemöl-
dürülen piyanist kadınla ga-
rip ilişkiler içınde. Saçını yap-
tırmaya gelen sosyetik
Ahu'nun eldivenlerinde kan
izi var. Komiser Kartal (Şo-
ray Uzun) ile yardımcısı Ser-
çe (Şafak Sezer),oyunun ko-
mik öğelerini belirterek he-
pımizi bir cinayetin çözül-
mesi için gözlenmizi dört aç-
maya davet ediyorlar. Katil
bizlerin yorumu ve oylany-
la seçiliyor. Oyunun üç deği-
şik sonu varmış. Seyircinin
eğilimine göre değişiyor.
Önümüzdeki seçimlerde de
bu kadar etken olabılsek keş-
ke.
Başanl ı bir takım oyunuy-
la 'Şen Makas'ı sahneye ge-
tiren Nedim Saban bir riskı
göze alarak işe giriştiklerini
söylüyor. "Bu işte hem bat-
mak, hem çıkmak vardı. Se-
yirci tepki göstermese fena
halde batabilirdik. Ama ka-
ülını umduğumuzdan da faz-
laoluvor. Burada Mr. Veb Ya-
raüm Grubu'nun. oyunu ül-
kemize, hatta İstanİKil'a uyar-
lamak için gösterdiği çabavı
unutmayalım. Mersin'e gi-
dersek belki oranın özellikk'-
rini de benimsemek gereke-
cek."
'Şen Makas1
Boston'da 18,
Chicago'da 16, Washing-
ton'da 11 yıloynamış. Porte-
kız, Güney Afrika, İtalya, Şi-
li, Ingiltere. Macaristan ve
daha birçok ülkede yöresel
özellikleri benimseyerek be-
nimsenmiş. Ülkemizde de hı-
zını keseceğe benzemıyor.
Güldiken'de
'Maske'Kültür Servisi -
Dört ayda bir yayım-
lanan mizah kültürü
dergisi Güldikenın
güz '98 sayısı çıkti.
Derginın son sayısı.
YunusKoray'ın 'Ber-
tokl Brecht' adlı şı-
iriyle ve Necati Aba-
cı'nın 'Bertold
Brecht'in Pörtresi"
adlı çızımiyle açılı-
yor. Mehmet Ab'Kı-
bçbay; bedeni bır ka-
buk, bir zırh olarak
gören insanın bedeni-
nm ruhuyla temas et-
tiği anlarda bedeni ruha karşı gizlemek için maskeyi
icat ettiği savından >ola çıkarak 'maske'yi ırdeliyor.
M. Leenhardtıse eskı uygarlıklarda ve günümüzde mas-
kenın işlevini anlatıyor. ErnstH.Gombrich'in karıka-
tür sanatçısı Saul Steinberg'in zekâsı ve 'çizginin sa-
dece mürekkepten ibaretolduğu' yönündekı görüşü üze-
rine yaptığı çözümleme Sevinç ve Ozcan Kabakçıoğ-
lu'nun çevirisiyle ulaşıyor bize. Yalçın Çetin. okuru
1967"de henüz 34 yaşındayken ölen kankatürist Ha-
lim Büyükburt'la tanıştınrken Gönül Çapan, Donald
Bartheİme'nin Tolstoy Müzesi'ni gezerken duyduğu
hüznü dile getırdıği satırlan Türkçe olarak aktanyor.
Dergınin bu sayısında aynca ünlü kankatürist Da-
\İA Le\ine'm karikatürlerinden ömeklere de yer veri-
liyor. Jean Duchae'nin bıryazısı ıse Lev ine'ı daha ya-
kmdan tanıtıyor bize. Derginin kapanış yazılan iseJe-
an Starobinski'ye ayrılmış. Sanatçının önemli yapıtı
'Sanatçının Soytan Olarak Portresi'nin ikinci ve son
bölümü M. Emin Ozcan'ın çevirisiyle sunuluyor. Pas-
cal Bonafoux ise 'Soytanlar, AkrobarJar ve Canbaz-
lar* başlıklı yazısıyla yapıtı tanıtıyor ve yorumluyor.
LeventCantek'ın Türkiye'deki mızah ortamının kı-
lometre taşlannı oluşturan (ya da oluşturmayan) der-
gıleri ve kişileri ıronik bir dille anlattığı 'Kİİçıkh Fa-
sulye'si ve Günel Altıntaş'ın 'Fındıkkıran Sözter'i bu
sayıda yer alan dıger bölümlcr.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Çocukluğumun
Çorbaları (4)
Evimizde -ne Kadıköyü'ndeki, ne Cihangir'deki ev-
lerimizde- hiçbirzaman 'büyükziyafet' verilmedi. Bü-
yük ziyafetJer bize göre değildi. Hoş, küçük ziyafeöer
de bize göre değildi.
Büyük ziyafetler annemin, Straselviler'de ve Ada'da...
Büyükada'da oturan arkadaşı Madam Jüliyet'e ver-
gıydi.
Madam Jüliyet kış başlangıcı ziyafetlerini ille 'ko-
yunpaçası "yla başlattırırdı.
Daima mücevherler içindeki, daima tırnaklan koyu
kırmızı ojeli, daima 'parfön'\er sürünmüş Madam Jü-
liyet elbette kendisi tezgâh başına geçmez, mutfağa
sadece 'nezaret' ederdi.
Aşçılı, hizmetçili, -Büyükada'ya bir de Va/e' ekle-
nırdi- bu ev, bu düzen koyun paçası'ru büyük olası-
lıkla gündelik, canı istendiğinde hazırtanabilecek çor-
balan arasında bilirken; bizler ıçin bu çorba, Madam
Jüliyet'in önemli bir ikramı sayılırdr.
"Jüliyet yine paça yaptıracakmış..."
Özel olarak alınmış yirmi paça -adam başına ikişer...-
mutlaka temiz ve beyaz olacak. Tabii bununla yetinil-
meyecek, ince kıllan, tımak aralan keskin, sıvri uçlu
bıçakla iyice temizlenecek.
Temizlendı mi? Kemikler şımdi iki uçlanndan birer
panmak kesilecek ve bu işlem için öyle her evde bu-
lunması imkânsız 'satır' kullanılacak. Madam Jüliyet
paçalar eşit boyda olmadı diye sinirienebilir...
Paçalar yıkanacak-yıkanacak, büyük tencereye
yerleştirilecek, bir kaşık yağ, bütün bir limonun suyu,
dört beş diş sanmsak, iki baş soğan eklendikten son-
ra tencere ateşe konacak. Artık ne kadar zaman ko-
tanlacaksa kotanlacak, aşçı sık sık tencere kapağını
açıp bakacak.
Nihayet tencere ateşten alınacak; kemikler aynla-
cak, etler yine büyuk başka bir tencereye konacak;
aşcı kemikleri tek tek silkeleyerek ilikleri çıkaracak: "£vef-
evet! İyice! İyice!.."
Sekiz adet yumurtanın sansı, limon, su. tuz, bun-
lar çırpılacak. Ona da bir: "Evet!Evet! İyice! İyice!.."
Kaynamış paça suyu terbiyeye eklenecek; ayn bir
kapta sulandınlmış, top top olmamış un da eklene-
cek, kaynatılacak-kaynatılacak. Bu çorba paçalann,
iliklerin üstüne dökülecek, biraz daha pışerken kırmı-
zı biberli yağ geçirilecek. Tabii sanmsak ve sirke unu-
tulmayacak.
Ama Madam Jüliyet, "Pek güzel olmuş", diyenle-
re buruk gülümseyerek, "Herzaman daha güzel olur-
du, kısmet..." cevabını verecek...
Koyun paçası Sıraserviler'deki apartmanın çorba-
sıydı. Büyükada'daki köşkte, yaz sonu ziyafeti için 'ba-
lık çorbası' uygun görülürdü.
Sonbahar başlangıcının serin bir öğledensonrası;
öğle yemeği şu saate sarkmış. Varlıklı evlenn yemek
saatleri başkadır. Madam Jüliyet balık çorbasının sof-
raya getirilmesini buyuruyor. O ne çanak! O ne kâse-
ler! Beyaz, beyazda solgun yeşil yapraklar ve ölgün
kızıl çiçekler, galiba kasımpatı. Çiçekler yapraklar, kâ-
seden usulca taşıyorlar. Kaşıklar gümüş. Bu gümüş-
ler, tıpkı çatalda ve bıçakta olduğu gibi, hafif karank
bırakılmış... ,M, „,,.
Madam Jüliyet çorbanın tarifini veriyor
İki üç kilo küçük beyaz etli balık alınacak. Gerekli
miktarda tereyağ, yumurta, un, bol bol havuç, yapra-
ğıyla kereviz, demet demek maydanoz, patates, epey
'küçük' soğan, limonlar, tuz, top karabiber, toz kara-
biber, arzuya göre rendelenmiş domates -çekirdek-
leri çıkanldıktan sonra rendelenecek, kabuğu atılacak-
... Bir bereket çorbası, bereketi ev sahibesinin kese-
sine bağlı.
Fakat Madam Jüliyet malzemeyi saydıktan sonra
tartfin devamından sıkılacak, sonbahar hüzünlerine da-
lacak. Yine kış geliyor. Şehir Tıyatrosu'nda... Kome-
di'de bu sene hangi oyun perde açacak? Kızılay'ın ba-
losu ne zaman? Demirağ'lar kızlannı üman Lokan-
tası'nda mı evlendirecekler?..
Konuklar Büyükada'nın dıngin gününde balık çor-
bası içiyorlar. Çeşit çeşit balıklann eriyip gittiği çorba
yine övgülere boğuluyor. Madam Jüliyet yine balık çor-
basının "bu defa" herzamanki gibi olmamasından ya-
kınacak. Şimdi, işte şimdi!
Ne vardı o çorbada? Çok lezzetliydi. Ama ben yıl-
laryılı uzak durdum balık çorbasına. Katherine Mans-
field'dan bir iki satır hep boğazımda düğumlendı.
İşte hepsi bu kadar benim çocukluğumun çorba-
ian.
Takvimdeîz Bırakan: "Katillerin yüz çizgilerini ya
da giysilerini boşuna hatırtamaya çalıştı; yanlanndan
o kadar çabuk uzaklaşmıştı ki hiçbir şeyi fark edecek
zamanı olmamıştı." Alexandre Dumas Üç Silahşör-
ler, Çev.: Ismail Yerguz, Oğlak Yayıncılık, 1998.
K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I