28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11EYLÖL1998CUM; 12 KULTUR 55. ULUSLARARASI VENEDİK FİLM FESTİVALİ Paskalyeviç'in 'Barııt Fıçısı'\T.CDİ SAVAR \TNEDİK - Uluslararası Sı- nema Televizyon Konseyi'nin "YenilikleGelenekArasında Ak- deniz Sineması" konulu sempoz- yumuna katılmak üzere geldigı- miz 55. Venedik Film Festıva- li'nde izleyebildiğim fılmler ara- sında bırtanesi. hem seyircinin, hem de eleştirmenlerin gözdesi olmayı basarmış görünüyor. Yu- goslav yönetmen Goran Paskal- yeviç'ın "Barut Fıçısı" adlı fil- minınvanşmadışı "Perspektif" bölümünde gösterilmesini. fes- tival yönetmenınin seçimindeki tutarsızlığa mı baglamalı. yok- sa filmin ;>on anda festivale ye- tiştirilebilmiş olmasına mı bile- miyorum. Ama. gözle görünen bir gerçek var: "Barut Fıçısı" pek çok yanşma filminden da- ha düzeyli. daha etkileyici bir yapım. Sırp asıllı Yugosla\ yönetmen, pek çok meslektaşı gibi Çekos- lovakya'da sınema okumuş ve YugosJav sinemasında "Prag Okulu" olarak bilinen akımın üyeleri arasında yer almıştı. 197 l'de okulu bitirdigi sıradailk fllmi Çek sansürünetakılan Pas- kalyeviç. 1976"da>aptığıilk ko- nulu filmi ile Berlin'de sinema yazarlarının ödülünü alarak si- nema dünyasının iIgis.ni çek- meyi başarmıştı. "MudzelerZa- manr, "TangoArgentino", "Baş- kalannın Amerikası" filmleri ile Istanbul seyircisinin de yakın- dan tanıdığı Goran Paskalyeviç. son filminde Balkanlar'da yaşa- nan dramın psikolojik temelle- rine eğiliyor. Bir baruç fıçısına benzettiği ülkesinde yaşananlara, insani bir perspektiften yaklaşıyor Paskal- yeviç. Yugoslavya'da yaşanan trajedide Sırplan "masum" gös- termek gibi bir misyon üstlenmi- yor. Tam tersine. ülkesinin acı gerçeklerini tüm çarpıeılığı ile gözler önüne sermekten kaçın- mıyor. Bunu yaparken, tarihsel bir fresk gerçekleştirme yolunu seçmiyor. Ernik çatışmayı ana- liz etmek ya da suçlu aramak degil amacı. Hareket noktası ola- rak "insan"ı alıyor. Komşusu- na, hemşerisine işkence yapmak- tan kaçınmayan, şiddeti günde- lik yaşamın bir parçası haline getiren Balkan insanını anlama- ya çahşıyor. Kuşkusuz ülkesindeki "milli- yetçiler"in tepkisini çekecektir Paskal>eviç. Çünkü. "hepimiz suçluyuz" diyor. Ve bunu söy le- mekle kalmıyor, şiddetin birey- sel yaşamdaki kökenlerine in- meye çalışıyor. Paskalyeviç. Sırpları suçsuz gösterme çabasına girseydi, da- ha mı çok \atansever olacaktı? Tam tersine. ülkesinin gerçekle- rine gözünü kapamayan bir sa- natçı olarak uluslararası kamu- oyunda Sırplann onurunu kurta- racağına eminim. Balkanlar'da yaşayan insan- lann şiddete neden bu denli egi- limli oldugunu anlatmak için, birbirinden çok farklı birgrup **s- radan" insanın bir gece boyun- ca Belgrad'dayaşadıklannı ser- giiiyor yönetmen. Trajedinin gül- dürü ile iç içe gırdiği. zaman za- man gerçekJik sınınnı aşan olay- lar izli>oruz gece boyunca. Ve ~Balkan çdgmlıgTnın boyutlan- na. insani temellerine tanık olu- yoruz hep birlikte. Goran Paskalyev iç'in çabası- nı "ülkesinin bilinçaltı"na inme çabası alarak tanımlayabiliriz belki. Paskalyeviç, demokratik bir topluma geçmek için zorlu bir süreç yaşavan Yugoslav toplu- munda "iktidar vegüç" olgusu- nu aşmanm kolay olmadığını gö- rüyor. Ve geleceklerini kendi el- Ierinde gören birevlerin nasıl bir "şiddet sarmalı"na kapıidıkla- rını anlatmava çalışıyor. Bu sü- reçte% *kötülükJe~ iç ıçe yaşayan bıreyler. kuşkusuz "insani" yan- larını tümden v ıtırmıyorlar. "İ$- te, umudum bu insani boyutta" diyor yönetmen. Filmin en hoş yanlanndan bi- ri de, Yugoslav sinemasının us- ta oyunculannın verdiğı "takım ovunculuğu". Miki Manojlo- viç'ten. Mirjana JokoviçV. La- zar Ristovski'den. Milena Dra- viç'e uzanan kusursuz bir oyun- cu grubu. Tanıklıklar Romen > önetmen Lucian Pin- tiliede "kıyamet"e uyum sagla- ikinci bir seyir. Günümüz Rus- yası'nıeleştiriyor Bashirov ama önümüzehazırbırçözürn. kolay bırseçenek sunmuvor. Öyküjii dış bir ses "gelecek"ten anlatıyor. "Diin"ü yorumluyor ve "bu- gün"ü gösteriyor. Algılanması pek kola> degil elbette; hele Rus toplumunu çok yakından tanı- mayanlar için. Bashirov, bura- daki izleyıcinın filmdekı pek çok espriyi kavrayamadıgından >a- kınıyor. Ne yapalım. o da kolay bir yol seçmemiş zaten. Fılmi müzikal bir güldürü ola- rak tanımlamayı yegliyor genç \ önetmen. "Sömürüye \e aşın kâr hırsına karşı tepkimidilege- tirdim" diyor. Ve ekliyor "Eğer bile düşünebilirsıniz... Her şe> münıkün. Çünkü. olaylar günü- müz Rusyası "nda geçivor ve kah- ramanımızın sa\unduğu değer- ler artık kimseleri a\utmuyor. Bu övküyü anlatmak için ironi- dendaha iyi biraraç olabilirmi'.' Genç yönetmen Bashirov'un fil- mi kusursuz bir >apıt değil. Öy- le bir kaşgısı olduğunu da san- mı>orum. Onu ilgilendiren. so- rular sormak. seyircivi kışkırt- mak. Bunu dabal gibi başan>or. Italyan sinemasının genç ku- şak yönetmenlerinden Daniele Luchetti ise. bugüne degil "dün"e tanıklık etmeyi seçıvor \e Ikinci Dünya Savaşı sırasın- da okullannı terk edip dağlara çı- ile "insani" anlatmayı yeğliyor Luchetti. Kurtuluş Savaşımız üstüne çe- kilmiş nice filmi düşündüm fil- mi izlerken. O güzel insanlan anlatmayı başarabildi mi acaba sinemamız, yoksa birtakım kli- şelere saplanıp. bir daha oradan çıkamadı mı? Ne dersiniz? Fesıtvalin açılış filmi olan Spi- elberg'in yapıtını henüz göre- medim ama. onun da savaşı an- latırken "hamaset" yerine "in- sani>et"i koyduğundan hiç kuş- kum yok. Zaten. tüm filmleri izleyen eleştirmen dostlar. Spi- elberg'in \ anşma dışı gösterilen filmini (Sa\ing Private Ryan), festivalin en ivisi olarak nite- 'oran Paskalyeviç, son filminde Balkanlar'da yaşanan dramın psikolojik temellerine eğiliyor. Pek çok yanşma filminden daha düzeyli. daha etkileyici olan buyapımda, bir barut fıçısına benzettiği ülkesinde yaşananlara, insani perspektiften yaklaşıyor Sırp asıllı Yugoslav yönetmen, İtalyan sinemasının genç yönetmenlerinden Daniele Luchetti ise bugüne değil, "dün'e tanıklık etmeyi seçiyor "Küçük Ustalar"da ve ttalyan tarihinin acılı bir kesitine gene 'insani' açıdan yaklaşımı ile ilgiyi hak ediyor. maya çalışan bir toplumda \ e o toplumun bireylerinde. gerive kalan "insani şeyler"i anlatma- ya soyunmuş. Yaşanan kâbusa "uyum sağlama>r. "kötülük"e taviz vermeyi reddeden \ e kaçı- nılmaz trajik sona do^ru > ol alan kahramanının serüveninde. ülke- sinin bugününe tanıklık ediyor Pintilie. "Son Durak Cennet" adlı filmi ile. Rus sinemasında "pariak" bir oy uncu yönetmen. Cannes'da Alexi Guerman'ın fil- minin başrolünde izlediğimiz Alexander Bashirov, Venedik 'e ilk uzun metrajlı filmi. "Oligar- şinin Demir Okçesi" ile geldi. Bashiro\ "un filmi. "Uluslarara- sı Sinema Yazarian Haftası"nda gösterilıyorvebuyılınen ilginç (ve de en zor) filmlerinden biri. Gerçekten de. filmi anlamak epe> çabagerektiriyor. Belki de altın bir yatakta ölmek istiyorsa- nız,ölebilirsiniz!". Bashiro\. ka- pıtalizmin değerlerinin karşısı- na. insanın güzelligini. sanatın olumsuzluğunu. yani Rustoplu- munun geleneksel değerlerini koyuyor. Filmin kahramanı. ka- pitalizmi sürekli eleştiren. emek- çileri başkaldınya çağıran. onla- ra Jack London'ın romanından bölümler okuyan bir edebiyat öğretmeni. "Oligarşi"nincasus- ları peşini bir an olsun bırakmı- yorbu trajik kahramanın. Trajik olması. valnızca finalinden de- ğil. emekçilerin onu dinleme- mesinden... Yanlış anlaşılmasın, komünizm propagandası yapan bir film değil bu. Öyküsünü dı- alektik bir \orumla aktarıyor Bashirov. Seyirci. idealist kahra- manı kendince yorumlavabiür. Bu kahramanla alav edildiöinı karak direniş hareketıne katılan bir grup Italyan gencinin övkü- sünü anlatı\or. "Küçük L'sta- lar"adlı film. Luchetti nin "Va- nn Olacak**, "Çanta Taşıyıcısı" gibi filmlerinin başansına ulaşa- mıyor belki ama. Italvan tarihi- nin acılı bir kesitine gene "insa- ni" açıdan yaklaşımı ile ilgi>i hak ediyor. Sa\aşın gerçeği bu gençler üzerinde şok etkisi ya- ratacaktır önce. ama zamanla hepsi birer usta direnişçi olma- yı öğrenecek. bu süreç içinde kendilerini \e toplumlannı >eni- den keşfedeceklerdir. Çocukluk- tan yetişkinliğegeçişlerini. faşiz- min egemenliğindeki bir top- lumda gerçek leştiren. bu arada pek çok kurban \ eren bir kuşa- ğın serü\enini anlatırken "kah- raman"!ar \aratmak verine, i>ı \e kötü vanları ile tüm zaaflan lendirivorlar. Düş kınklıklan Festi\al programı kâğıt üzerin- de oldukça görkemli görünüyor- du ama filmler seyredildikçe, düş kınklıklan birbirini izleme- >ebaşladı. Yanşma dışı gösteri- len Claude Lelouch'un son ya- pıtı "Hasardsou Coincidences" (TesadüflerveRastlantılar), ya- rışmada yer alan Arjantinli usta Fernando Solanas'ın "La Nu- be"(Bulut)adlı filmi \e Italyan sinemasının ustalan. Taviani kar- deşlerin "Tu Ridi" (Gül Baka- lım) filmi. bu yılın en bü> ük düş kınklıkJan olarak nitelendiriliyor. Solanas, Arjantin toplumunda- ki ekonomik sorunlann sonucu Buenos Aires'te > aşanan değişi- mi gözler önüne sermeye çalış- tığı filminde. kapanan birtiyat- ronun direnen sanatçılannın öy- küsünü anlatıyor. Solanas'ın bu öyküyü yalın bir dille anlatmak yerine neden bu kadar zorladı- ğını ve adeta seyredilmez kıldı- ğını anlamak zor. Taviani'lerin filmi de ustalann eski yapıtlan- nı aratıyor. Aslında u Kaos"u çok anımsatan bir yapısı var filmin. lki ayrı öyküde günümüzü ve geçmışi. gerçekle düşseli iç içe anlatıyor. PirandeUo'nun farklı öykülerinden alınmış kahraman- lararacılığı ile ne anlatmak isti- yorTavianiler? Şiddettin kaçınıl- maz egemenliğini mi? Bilemiyo- rum... Belki de, bir kez daha iz- lemekte yarar var "Gül Baka- lım"ı. Tav ianiler için kötü şey- ler yazmadan önce. Büyük usta- lara kıyamıyor insanlar. kolay kolay... Sanatçının dramı Meslekta^lanmızın küçümse- mekte bir an bile tereddüt etme- diklen bir yapım da Ingiltere'den. Bangkok dogumiu Ingiliz yö- netmen Anand Tucker, "Hilan ve Jackie" adlı ikinci uzun met- rajlı filminde ünlü müzisyen Jac- kıe du Pre'nin yaşamöyküsünü anlatıyor. Aileleri tarafından iki- sı de müzisyen olarak yetiştiri- len iki kardeşin, Hilary ve Jac- kie'nin bitip tükenmek bilme- > en bir yanşma içinde geçen ço- cuklukyıllan. kıskançlıklar, ba- şarılar. başarısızlıklar... Hi- lary'nin evlenip, sakin biryaşa- mı seçmesi, başandan başanya koşan, ama kişisel yaşamında mutluluğu yakalayamayan Jac- kie"nin kardeşinin mutlu yaşamı- na duyduğu kıskançlık ve trajik son... Ingiliz sinemasının en par- lak o> uncularından Emih Wat- son'un olağanüstü -kimilenne göre biraz abartılı- >orumu ile se- yirciyi yüreginden yakalamayı başarıyor "Hilary ve Jackie". Tucker'in öyküyü bir yere ka- dar götürüp, sonra tekrar geriye dönerek, bu kez aynı olaylan di- ğer kardeşin gözünden anlatma- ya kalkışması. niyet olarak il- ginç, ama tam anlamı ile başa- nldıgı söylenemez. Gene de, ki- milerinin kotayhkla "ticari'' di- ye nitelendirip. burun kıvıraca- gı bu filmde sinemanın gücünü hissertiren çok şey var bana ka- lırsa. Sevdigi birini kaybetmenin ne demek olduğunu çok iyi an- latıyor Tucker ve klasik bir bi- yografi filminin çok ötesinege- çiyor. Ünlü tiyatro yönetmeni Ro- ger Planchon da Venedik'e bir sa- natçı biyografısi ile geldi. Planc- hon. "Lautrec" adlı filminde ün- lü sanatçının kişisel yazgısı ile sanatsal serüveninin kesiştiği noktalan çok iyi yakalamış. Aris- tokrat bir ailenin tek çocugu olan Toulouse-Lautrec'in geldigi sı- nıfın kurallanna başkaldırmak- la yetinmeyip, günün geçerli sa- nat kurallanna ve ustalanna kar- şı çıkışını. sanatçının çılgın aşk serüvenlerini. Laurrec'e yakışır bir coşku ile sergiliyor Planc- hon, ama sömürüye çok elv eriş- li bu konunun hiçbir ögesini sö- mürmüyor. Cinselliği, müziği, resmi dozunda kullanıyor. usta bir tiyatrocuya yakışırcasına. Kan-kan dansını bile kulisten seyrettiyorbize... Çok nankör bir alan olan bi- yografik filmde ciddi bir başa- nya imza atan Planchon ustaya şapka!.. Lautrec rolünde Regis Rayer ve sevgilisi Suzanne Va- ladon'u canlandıran Elza Zylberstein'in bu başandaki rol- leri de azımsanmayacak ölçüde. "Lautrec", Fransız sineması- nın bu mevsim ürettiği en güzel yapımlardan biri. Ne yazık ki. Paskalyeviç "111. Yılmaz.4rslan'ın filmleri gibi o da yanşmada de- öil. Dansla ırkçüığıprotesto CLTMHUR CANBAZJOĞLV Yapı Kredi Sanat Fes- tivali 1998'in bu gece- ki konuğu Soul II So- ul adlı ünlü Ingiliz grup. Soul II Soul şu andaeskisi kadar güçlü parçalarla listelerde bo> gösteremese de 80"le- rin sonunda Av rupa'da. bizde de 1922-1993'te çok tutulmuş, moda de- yişle akım yaratmış bir fir- ma. Grubun geçmişi, Ingilte- re'de ırkçılığın iyice su > ü- züne çıktıgı. siyah-be> az çekişmesinin arttıgı 1980"lerin başına kadar gidiyor. Kurucular Bcresford Romero (Jazzıe B) ile Philip Har\e> (Dad- dae) o dönem bir dükkân açmışlar: siyah müziğin önde gelen isimle- n bu dükkânda bir araya gelerek İn- giltere'ye farklı ırklardan oluşmuş bir toplum olduğunu anımsatacak akım yaratmayı kararlaştırmışlar. Ancak hareket beklenen tepkiyi gösteremedi. ta ki Jazzie B ve Dad- dae. Soul II Soul adıv la bir albüm çıkarıp ortalıöı birbırıne katana dek. Grubun 1989 tarihlı ilk albümü Keep On Movin, kısa sürede mü- zik endüstrisinde ileri gitmış ülke- lerde liste başı olmuş. dünya Soul II Soul'la dans etmeye başlamıştı. O dönemde bizde ve dünyada kaç kişi kıvrak ntmin arkasmda Soul II Soul'un bir şeyler anlatmak is- tedığinin farkındaydı bilemiyoruz ama. ekıp "dancemusic'e ilk kez ide- olojıyi sokarak o dönemde İVeneh Cherry'ylebirlikte ırkçılığı engel- leme adına önemli işler de yapmış- tı. Giv imde, ku^amda da çok ırk.lı. çok renkli birçizgi izleyen grubun soundu Volume fl (1990) ve Just Right (1992) adlı albümlerde da- ha belirginleşti. 'RadkalSouJ'. 'Ye- ni AvrupaSoul'u' y a da 'Feeting So- ul' gibi isimlerle etiketlenen bu so- und. bir ıki yıl daha Soul II Soul'u zirvedekilerin arasında tuttu. Sonra2000'li yıllann müziği de- nen sert ve derin akımlar sahneye hâkim olmaya başlayınca Soul II Soul'un müziği moda dışı kalma- ya başladı ve toplama albümler ve best of'lar da bu inişı engelleyeme- dı... Bu gece Açıkhava Tiyatrosu'nda 21,00'de başlayacak konserin bilet fiyatlan şöyle: 7.5 milyon TL. 5 mil- yon TL ve 3 milyon TL. Borusan'da bu ay Kültür Servisi - Borusan Kültür ve Sanat Merkezi veni sezonu açıyor. Sonbahar etkinlikleri, 15 Eylül'de Tahsin Lnüvar Kuartefin konseriyle başlıyor. Piyanoda Selim Benba, saksofon ve flütte Tahsin Ünüvar. kontrbasta Nezih Yeşilnil v e perküsy onda İzzet Hiçkalma/'ı bir araya getiren Tahsin Ünüvar Kuartet'le başlayan salı konserleri, 22 Eylül'de Marlen Adamadze, Nina Adamadze v e Edvvard Aris'in klasik konseriyle sürecek. 29 Eylül'de ise Mehmet Güntekin'in 'Cumhuriyet Dönemi ŞarkıJan' başlıklı konseri izlenebilir. İtalyan Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilecek olan Adamadze'ler ve Aris'in klasik müzik konseri dışındaki konserlerin yeri. Borusan Kültür ve Sanat Merkezi. Borusan'ın programında çarşamba ve cuma günleri de video eösterilerine aynlmış. 16 ve Î8 Eylül'de 'Bill Evans Trio', 23 ve 25 Eylül'de "Elizabeth Schwartzkoprun HayaO'. 30 Eylül'de 'Edirneü Deli Selim ve Arkadaşlannın Hollanda Turnesi' izlenebilir. Borusan'ın programında söyleşiler ise perşembe günleri gerçekleştiriliyor. Eylül ayının ilk konuğu, 'Bill Evans Anısına" başlıklı söyleşiyle Kerem Görsev. 17 Eylül'de Görsev'in katılacağı bu söyleşiyi, 24 Eylül'de EdipGünay'ın 'Müzik Terapi' başlıklı söyleşisi izliyor. YAZI ODASI SELİM İLERİ MerhameteÇağrımı?(1) 1876 tarihinde basılan Intibah, daha uzunca adıyla, Intibah yahut Sergüzeşt-i Ali Bey, Namık Kemalin romanıdır. Intibah Arapçadan, Türkçesi 'uyanış' anlamına geliyor. Vatan ve hürriyet şairi Namık Kemal bu eserin- de toy Ali Bey'in görmüş geçirmiş bir yosma olan Mehpeyker'le sevda ilişkisini anlatır. Pek kanlı bi- ten intibah, roman sanatı açısından hayli cılız bir çalışmadır. Bununla birlikte içeriksel açıdan ilginçtir: Namık Kemal'in 'düşkün kadın' kimliğinde toplumsal dö- nüşümün ve hürriyetin sağlayacaâı büyük değişi- mi göremeyişine belge sayılabilir Intibah. Mehpeyker on üçüne varmadan erkeklere satıl- dığını anlatır; sonra -üstelik romancının karşı ko- yuşuna rağmen- çaresizliğini de açıkça söyleye- cektir: "O yaşta bir çocuk iffet nedir? insanlık ne tür- lüdür? adam kendini nasıl muhafazaya muktedir olur? nereden bilecek. Adam bir kerre de o yola girince kum deryasına düşmüş gibi çabaladıkça batıyor, gittikçe batıyor. Felek sevk etti, bendeda- ima ilehedim." \ Namık Kemal 'felek sevki' konusundaki görüş- lerini açıklamaz. Gerçi Mehpeyker'i satan "akraba"nın para hır- sı birtümcedeyansıtılmıştırama, "terbiyesizev"'m koşulları dile getirilmemiştir. Böylece Mehpeyker düşüşünü söylediğiyle ka- lır. Bu düşüşün toplumsal ve psikolojik sebepleri üzerinde durulmaz. Öyle sanıyorum ki, birfahişenin ağzından: "Fe- lek sevk etti, ben de daima ilerledim," sözü, 'ya- bancılaştırma etkisi'y\e yüklü bir eserde kullanıla- bilseydi, nefis bir alay olup çıkabilirdi... Fahişelik kurumu, vatan ve hürriyet şairinin, sa- dece kemikleşmiş değer yargılarıyla yansıttığı bir ortamdır. Zaten Intibah'ta fahişelerin trajik yaşamlarına ilişkin tek bir vurgu belirir kaybolur. Bu vurgu, Ati- ke adlı "yaşlıca " bir orospunun Mehpeyker'e 'aşk' konusunda söylediği sözdür: "Kız biz de severiz, hem bizim muhabbetimiz ehl-i ırz hanımlann sevdasından bin kat beter olur." Öyleyken "biz" mahkûm edilmekte, "ehl-i ırz hanımlar" daima 'örnek' gösterilmektedir. Ahmet Mithat Efendi'nin 1881 tarihli Henüz On Yedi Yaşında's\, Intibah'ın sağırduyarlığına öl- çülü bir yanıt gibidir. Düşmüş kadına merhamet, daha romanın adından başlar. llımlı, hatta muhafazakâr Ahmet Mithat Efendi, 'iffet' sorununda çok daha hoşgörülüdür; Namık Kemal'den farklı bir tutumu seçer. Iffetsizliğin öy- küsünü deşmeyi romancılık görevi sayar. Roman şubat sonlarında yağmurlu bir gecede başlar. Beyoğlu'ndalokantadaçilingirsofrasıbaşında- ki zengin Hulusi Efendi'yle avukat, simsar Ahmet Efendi şakır şakır yağmur altında evlehne döne- meyecekleri kanısına vanrlar. Içkinin de yönlendirmesiyle, geceyi, birgenelev—' de geçirmeye karar verirler. Ahmet Efendi burada on yedi yaşındaki genç ser- maye Kalyopi'yle tanışır. Kalyopi'nin düşüş öykü- sünü, simsar Ahmet Efendi, romancı Ahmet Mit- hat Efendi duyarlılığıyla öğrenmek isteyecektir. iki roman kahramanı arasında tuhaf, adeta ar- kadaşlığı andırır bir yakınlaşma doğar. Kadın-er- kek arkadaşlığının neredeyse imkânsız olduğu o dönemde, Kalyopi'yle simsar, bir acı etrafında bu arkadaşlığı kurarlar. Kalyopi anlatıcı, simsar dinleyici. Buluşmalarsü- rüp gidecek, Kalyopi hangi koşullar altında gene- leve sürüklendiğini, sermayelerin korunaksız ha- yatlarmı, ille yıkıma ivme kazanmış sonlarını anla- tacaktır. Namık Kemal, düşkün bir kadını romanda ya- şatmayı çekici buluyor, ama ona 'insanî' bir çeh- re vermeyi gereksiz sayıyordu. Özgürlüğün toplum- sal ve bireysel hayatta akıp gidebilmesini dileyen şair, Mehpeyker karşısında, fahişelerin özgürlük- süzlüğünü düşünememişti. Ahmet Mithat Efendi, yaşadığı dönemin siyasa- sına boyun eğmiş görünmekle birlikte, hiç değil- se, 'evrim' yoluyla bir şeyterin değişeceği, düze- lebileceği umudunu taşıyordu. Umduğu neydi, gelecek yazıda dile getirmeye çalışacağım. Takvimde h Bırakan: "Beni hiç sorma iyiyim ışte şöyle böylel Çocuk- luğum yazlık sinemalann önünde/ Çekirdek satar amcalar, külâhı 25 kuruşa" Gültekin Emre, Taşı Sula, Öteki Yayınevi, 1998. Okay Temiz bugün Istanbul Hopse Show'da • Kültür Servisi - Perküsyon ustası Okay Temiz'in, ritimleriyle canlandıracağı İstanbul Horse Shovv '98. bugün saat 20.00'de gerçekleştiriliyor. Kemer Golf&Cuntry Club Ormanevi'nde düzenlenen etkinliğin sponsorluğunu Banv it üstleniyor. K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I ^ * P I P ^ r
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle