Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11EYLÖL1998CUM;
12 KULTUR
55. ULUSLARARASI VENEDİK FİLM FESTİVALİ
Paskalyeviç'in 'Barııt Fıçısı'\T.CDİ SAVAR
\TNEDİK - Uluslararası Sı-
nema Televizyon Konseyi'nin
"YenilikleGelenekArasında Ak-
deniz Sineması" konulu sempoz-
yumuna katılmak üzere geldigı-
miz 55. Venedik Film Festıva-
li'nde izleyebildiğim fılmler ara-
sında bırtanesi. hem seyircinin,
hem de eleştirmenlerin gözdesi
olmayı basarmış görünüyor. Yu-
goslav yönetmen Goran Paskal-
yeviç'ın "Barut Fıçısı" adlı fil-
minınvanşmadışı "Perspektif"
bölümünde gösterilmesini. fes-
tival yönetmenınin seçimindeki
tutarsızlığa mı baglamalı. yok-
sa filmin ;>on anda festivale ye-
tiştirilebilmiş olmasına mı bile-
miyorum. Ama. gözle görünen
bir gerçek var: "Barut Fıçısı"
pek çok yanşma filminden da-
ha düzeyli. daha etkileyici bir
yapım.
Sırp asıllı Yugosla\ yönetmen,
pek çok meslektaşı gibi Çekos-
lovakya'da sınema okumuş ve
YugosJav sinemasında "Prag
Okulu" olarak bilinen akımın
üyeleri arasında yer almıştı.
197 l'de okulu bitirdigi sıradailk
fllmi Çek sansürünetakılan Pas-
kalyeviç. 1976"da>aptığıilk ko-
nulu filmi ile Berlin'de sinema
yazarlarının ödülünü alarak si-
nema dünyasının iIgis.ni çek-
meyi başarmıştı. "MudzelerZa-
manr, "TangoArgentino", "Baş-
kalannın Amerikası" filmleri
ile Istanbul seyircisinin de yakın-
dan tanıdığı Goran Paskalyeviç.
son filminde Balkanlar'da yaşa-
nan dramın psikolojik temelle-
rine eğiliyor.
Bir baruç fıçısına benzettiği
ülkesinde yaşananlara, insani bir
perspektiften yaklaşıyor Paskal-
yeviç. Yugoslavya'da yaşanan
trajedide Sırplan "masum" gös-
termek gibi bir misyon üstlenmi-
yor. Tam tersine. ülkesinin acı
gerçeklerini tüm çarpıeılığı ile
gözler önüne sermekten kaçın-
mıyor. Bunu yaparken, tarihsel
bir fresk gerçekleştirme yolunu
seçmiyor. Ernik çatışmayı ana-
liz etmek ya da suçlu aramak
degil amacı. Hareket noktası ola-
rak "insan"ı alıyor. Komşusu-
na, hemşerisine işkence yapmak-
tan kaçınmayan, şiddeti günde-
lik yaşamın bir parçası haline
getiren Balkan insanını anlama-
ya çahşıyor.
Kuşkusuz ülkesindeki "milli-
yetçiler"in tepkisini çekecektir
Paskal>eviç. Çünkü. "hepimiz
suçluyuz" diyor. Ve bunu söy le-
mekle kalmıyor, şiddetin birey-
sel yaşamdaki kökenlerine in-
meye çalışıyor.
Paskalyeviç. Sırpları suçsuz
gösterme çabasına girseydi, da-
ha mı çok \atansever olacaktı?
Tam tersine. ülkesinin gerçekle-
rine gözünü kapamayan bir sa-
natçı olarak uluslararası kamu-
oyunda Sırplann onurunu kurta-
racağına eminim.
Balkanlar'da yaşayan insan-
lann şiddete neden bu denli egi-
limli oldugunu anlatmak için,
birbirinden çok farklı birgrup **s-
radan" insanın bir gece boyun-
ca Belgrad'dayaşadıklannı ser-
giiiyor yönetmen. Trajedinin gül-
dürü ile iç içe gırdiği. zaman za-
man gerçekJik sınınnı aşan olay-
lar izli>oruz gece boyunca. Ve
~Balkan çdgmlıgTnın boyutlan-
na. insani temellerine tanık olu-
yoruz hep birlikte.
Goran Paskalyev iç'in çabası-
nı "ülkesinin bilinçaltı"na inme
çabası alarak tanımlayabiliriz
belki. Paskalyeviç, demokratik
bir topluma geçmek için zorlu bir
süreç yaşavan Yugoslav toplu-
munda "iktidar vegüç" olgusu-
nu aşmanm kolay olmadığını gö-
rüyor. Ve geleceklerini kendi el-
Ierinde gören birevlerin nasıl bir
"şiddet sarmalı"na kapıidıkla-
rını anlatmava çalışıyor. Bu sü-
reçte%
*kötülükJe~ iç ıçe yaşayan
bıreyler. kuşkusuz "insani" yan-
larını tümden v ıtırmıyorlar. "İ$-
te, umudum bu insani boyutta"
diyor yönetmen.
Filmin en hoş yanlanndan bi-
ri de, Yugoslav sinemasının us-
ta oyunculannın verdiğı "takım
ovunculuğu". Miki Manojlo-
viç'ten. Mirjana JokoviçV. La-
zar Ristovski'den. Milena Dra-
viç'e uzanan kusursuz bir oyun-
cu grubu.
Tanıklıklar
Romen > önetmen Lucian Pin-
tiliede "kıyamet"e uyum sagla-
ikinci bir seyir. Günümüz Rus-
yası'nıeleştiriyor Bashirov ama
önümüzehazırbırçözürn. kolay
bırseçenek sunmuvor. Öyküjii
dış bir ses "gelecek"ten anlatıyor.
"Diin"ü yorumluyor ve "bu-
gün"ü gösteriyor. Algılanması
pek kola> degil elbette; hele Rus
toplumunu çok yakından tanı-
mayanlar için. Bashirov, bura-
daki izleyıcinın filmdekı pek çok
espriyi kavrayamadıgından >a-
kınıyor. Ne yapalım. o da kolay
bir yol seçmemiş zaten.
Fılmi müzikal bir güldürü ola-
rak tanımlamayı yegliyor genç
\ önetmen. "Sömürüye \e aşın
kâr hırsına karşı tepkimidilege-
tirdim" diyor. Ve ekliyor "Eğer
bile düşünebilirsıniz... Her şe>
münıkün. Çünkü. olaylar günü-
müz Rusyası "nda geçivor ve kah-
ramanımızın sa\unduğu değer-
ler artık kimseleri a\utmuyor.
Bu övküyü anlatmak için ironi-
dendaha iyi biraraç olabilirmi'.'
Genç yönetmen Bashirov'un fil-
mi kusursuz bir >apıt değil. Öy-
le bir kaşgısı olduğunu da san-
mı>orum. Onu ilgilendiren. so-
rular sormak. seyircivi kışkırt-
mak. Bunu dabal gibi başan>or.
Italyan sinemasının genç ku-
şak yönetmenlerinden Daniele
Luchetti ise. bugüne degil
"dün"e tanıklık etmeyi seçıvor
\e Ikinci Dünya Savaşı sırasın-
da okullannı terk edip dağlara çı-
ile "insani" anlatmayı yeğliyor
Luchetti.
Kurtuluş Savaşımız üstüne çe-
kilmiş nice filmi düşündüm fil-
mi izlerken. O güzel insanlan
anlatmayı başarabildi mi acaba
sinemamız, yoksa birtakım kli-
şelere saplanıp. bir daha oradan
çıkamadı mı? Ne dersiniz?
Fesıtvalin açılış filmi olan Spi-
elberg'in yapıtını henüz göre-
medim ama. onun da savaşı an-
latırken "hamaset" yerine "in-
sani>et"i koyduğundan hiç kuş-
kum yok. Zaten. tüm filmleri
izleyen eleştirmen dostlar. Spi-
elberg'in \ anşma dışı gösterilen
filmini (Sa\ing Private Ryan),
festivalin en ivisi olarak nite-
'oran Paskalyeviç, son filminde Balkanlar'da yaşanan dramın psikolojik temellerine eğiliyor. Pek
çok yanşma filminden daha düzeyli. daha etkileyici olan buyapımda, bir barut fıçısına benzettiği
ülkesinde yaşananlara, insani perspektiften yaklaşıyor Sırp asıllı Yugoslav yönetmen, İtalyan sinemasının
genç yönetmenlerinden Daniele Luchetti ise bugüne değil, "dün'e tanıklık etmeyi seçiyor "Küçük
Ustalar"da ve ttalyan tarihinin acılı bir kesitine gene 'insani' açıdan yaklaşımı ile ilgiyi hak ediyor.
maya çalışan bir toplumda \ e o
toplumun bireylerinde. gerive
kalan "insani şeyler"i anlatma-
ya soyunmuş. Yaşanan kâbusa
"uyum sağlama>r. "kötülük"e
taviz vermeyi reddeden \ e kaçı-
nılmaz trajik sona do^ru > ol alan
kahramanının serüveninde. ülke-
sinin bugününe tanıklık ediyor
Pintilie. "Son Durak Cennet"
adlı filmi ile. Rus sinemasında
"pariak" bir oy uncu yönetmen.
Cannes'da Alexi Guerman'ın fil-
minin başrolünde izlediğimiz
Alexander Bashirov, Venedik 'e
ilk uzun metrajlı filmi. "Oligar-
şinin Demir Okçesi" ile geldi.
Bashiro\ "un filmi. "Uluslarara-
sı Sinema Yazarian Haftası"nda
gösterilıyorvebuyılınen ilginç
(ve de en zor) filmlerinden biri.
Gerçekten de. filmi anlamak
epe> çabagerektiriyor. Belki de
altın bir yatakta ölmek istiyorsa-
nız,ölebilirsiniz!". Bashiro\. ka-
pıtalizmin değerlerinin karşısı-
na. insanın güzelligini. sanatın
olumsuzluğunu. yani Rustoplu-
munun geleneksel değerlerini
koyuyor. Filmin kahramanı. ka-
pitalizmi sürekli eleştiren. emek-
çileri başkaldınya çağıran. onla-
ra Jack London'ın romanından
bölümler okuyan bir edebiyat
öğretmeni. "Oligarşi"nincasus-
ları peşini bir an olsun bırakmı-
yorbu trajik kahramanın. Trajik
olması. valnızca finalinden de-
ğil. emekçilerin onu dinleme-
mesinden... Yanlış anlaşılmasın,
komünizm propagandası yapan
bir film değil bu. Öyküsünü dı-
alektik bir \orumla aktarıyor
Bashirov. Seyirci. idealist kahra-
manı kendince yorumlavabiür.
Bu kahramanla alav edildiöinı
karak direniş hareketıne katılan
bir grup Italyan gencinin övkü-
sünü anlatı\or. "Küçük L'sta-
lar"adlı film. Luchetti nin "Va-
nn Olacak**, "Çanta Taşıyıcısı"
gibi filmlerinin başansına ulaşa-
mıyor belki ama. Italvan tarihi-
nin acılı bir kesitine gene "insa-
ni" açıdan yaklaşımı ile ilgi>i
hak ediyor. Sa\aşın gerçeği bu
gençler üzerinde şok etkisi ya-
ratacaktır önce. ama zamanla
hepsi birer usta direnişçi olma-
yı öğrenecek. bu süreç içinde
kendilerini \e toplumlannı >eni-
den keşfedeceklerdir. Çocukluk-
tan yetişkinliğegeçişlerini. faşiz-
min egemenliğindeki bir top-
lumda gerçek leştiren. bu arada
pek çok kurban \ eren bir kuşa-
ğın serü\enini anlatırken "kah-
raman"!ar \aratmak verine, i>ı
\e kötü vanları ile tüm zaaflan
lendirivorlar.
Düş kınklıklan
Festi\al programı kâğıt üzerin-
de oldukça görkemli görünüyor-
du ama filmler seyredildikçe,
düş kınklıklan birbirini izleme-
>ebaşladı. Yanşma dışı gösteri-
len Claude Lelouch'un son ya-
pıtı "Hasardsou Coincidences"
(TesadüflerveRastlantılar), ya-
rışmada yer alan Arjantinli usta
Fernando Solanas'ın "La Nu-
be"(Bulut)adlı filmi \e Italyan
sinemasının ustalan. Taviani kar-
deşlerin "Tu Ridi" (Gül Baka-
lım) filmi. bu yılın en bü> ük düş
kınklıkJan olarak nitelendiriliyor.
Solanas, Arjantin toplumunda-
ki ekonomik sorunlann sonucu
Buenos Aires'te > aşanan değişi-
mi gözler önüne sermeye çalış-
tığı filminde. kapanan birtiyat-
ronun direnen sanatçılannın öy-
küsünü anlatıyor. Solanas'ın bu
öyküyü yalın bir dille anlatmak
yerine neden bu kadar zorladı-
ğını ve adeta seyredilmez kıldı-
ğını anlamak zor. Taviani'lerin
filmi de ustalann eski yapıtlan-
nı aratıyor. Aslında u
Kaos"u çok
anımsatan bir yapısı var filmin.
lki ayrı öyküde günümüzü ve
geçmışi. gerçekle düşseli iç içe
anlatıyor. PirandeUo'nun farklı
öykülerinden alınmış kahraman-
lararacılığı ile ne anlatmak isti-
yorTavianiler? Şiddettin kaçınıl-
maz egemenliğini mi? Bilemiyo-
rum... Belki de, bir kez daha iz-
lemekte yarar var "Gül Baka-
lım"ı. Tav ianiler için kötü şey-
ler yazmadan önce. Büyük usta-
lara kıyamıyor insanlar. kolay
kolay...
Sanatçının dramı
Meslekta^lanmızın küçümse-
mekte bir an bile tereddüt etme-
diklen bir yapım da Ingiltere'den.
Bangkok dogumiu Ingiliz yö-
netmen Anand Tucker, "Hilan
ve Jackie" adlı ikinci uzun met-
rajlı filminde ünlü müzisyen Jac-
kıe du Pre'nin yaşamöyküsünü
anlatıyor. Aileleri tarafından iki-
sı de müzisyen olarak yetiştiri-
len iki kardeşin, Hilary ve Jac-
kie'nin bitip tükenmek bilme-
> en bir yanşma içinde geçen ço-
cuklukyıllan. kıskançlıklar, ba-
şarılar. başarısızlıklar... Hi-
lary'nin evlenip, sakin biryaşa-
mı seçmesi, başandan başanya
koşan, ama kişisel yaşamında
mutluluğu yakalayamayan Jac-
kie"nin kardeşinin mutlu yaşamı-
na duyduğu kıskançlık ve trajik
son... Ingiliz sinemasının en par-
lak o> uncularından Emih Wat-
son'un olağanüstü -kimilenne
göre biraz abartılı- >orumu ile se-
yirciyi yüreginden yakalamayı
başarıyor "Hilary ve Jackie".
Tucker'in öyküyü bir yere ka-
dar götürüp, sonra tekrar geriye
dönerek, bu kez aynı olaylan di-
ğer kardeşin gözünden anlatma-
ya kalkışması. niyet olarak il-
ginç, ama tam anlamı ile başa-
nldıgı söylenemez. Gene de, ki-
milerinin kotayhkla "ticari'' di-
ye nitelendirip. burun kıvıraca-
gı bu filmde sinemanın gücünü
hissertiren çok şey var bana ka-
lırsa. Sevdigi birini kaybetmenin
ne demek olduğunu çok iyi an-
latıyor Tucker ve klasik bir bi-
yografi filminin çok ötesinege-
çiyor.
Ünlü tiyatro yönetmeni Ro-
ger Planchon da Venedik'e bir sa-
natçı biyografısi ile geldi. Planc-
hon. "Lautrec" adlı filminde ün-
lü sanatçının kişisel yazgısı ile
sanatsal serüveninin kesiştiği
noktalan çok iyi yakalamış. Aris-
tokrat bir ailenin tek çocugu olan
Toulouse-Lautrec'in geldigi sı-
nıfın kurallanna başkaldırmak-
la yetinmeyip, günün geçerli sa-
nat kurallanna ve ustalanna kar-
şı çıkışını. sanatçının çılgın aşk
serüvenlerini. Laurrec'e yakışır
bir coşku ile sergiliyor Planc-
hon, ama sömürüye çok elv eriş-
li bu konunun hiçbir ögesini sö-
mürmüyor. Cinselliği, müziği,
resmi dozunda kullanıyor. usta
bir tiyatrocuya yakışırcasına.
Kan-kan dansını bile kulisten
seyrettiyorbize...
Çok nankör bir alan olan bi-
yografik filmde ciddi bir başa-
nya imza atan Planchon ustaya
şapka!.. Lautrec rolünde Regis
Rayer ve sevgilisi Suzanne Va-
ladon'u canlandıran Elza
Zylberstein'in bu başandaki rol-
leri de azımsanmayacak ölçüde.
"Lautrec", Fransız sineması-
nın bu mevsim ürettiği en güzel
yapımlardan biri. Ne yazık ki.
Paskalyeviç "111. Yılmaz.4rslan'ın
filmleri gibi o da yanşmada de-
öil.
Dansla ırkçüığıprotesto
CLTMHUR
CANBAZJOĞLV
Yapı Kredi Sanat Fes-
tivali 1998'in bu gece-
ki konuğu Soul II So-
ul adlı ünlü Ingiliz
grup. Soul II Soul şu
andaeskisi kadar güçlü
parçalarla listelerde bo>
gösteremese de 80"le-
rin sonunda Av rupa'da.
bizde de 1922-1993'te
çok tutulmuş, moda de-
yişle akım yaratmış bir fir-
ma.
Grubun geçmişi, Ingilte-
re'de ırkçılığın iyice su > ü-
züne çıktıgı. siyah-be> az
çekişmesinin arttıgı
1980"lerin başına kadar
gidiyor.
Kurucular Bcresford Romero
(Jazzıe B) ile Philip Har\e> (Dad-
dae) o dönem bir dükkân açmışlar:
siyah müziğin önde gelen isimle-
n bu dükkânda bir araya gelerek İn-
giltere'ye farklı ırklardan oluşmuş
bir toplum olduğunu anımsatacak
akım yaratmayı kararlaştırmışlar.
Ancak hareket beklenen tepkiyi
gösteremedi. ta ki Jazzie B ve Dad-
dae. Soul II Soul adıv la bir albüm
çıkarıp ortalıöı birbırıne katana
dek.
Grubun 1989 tarihlı ilk albümü
Keep On Movin, kısa sürede mü-
zik endüstrisinde ileri gitmış ülke-
lerde liste başı olmuş. dünya Soul
II Soul'la dans etmeye başlamıştı.
O dönemde bizde ve dünyada kaç
kişi kıvrak ntmin arkasmda Soul
II Soul'un bir şeyler anlatmak is-
tedığinin farkındaydı bilemiyoruz
ama. ekıp "dancemusic'e ilk kez ide-
olojıyi sokarak o dönemde İVeneh
Cherry'ylebirlikte ırkçılığı engel-
leme adına önemli işler de yapmış-
tı.
Giv imde, ku^amda da çok ırk.lı.
çok renkli birçizgi izleyen grubun
soundu Volume fl (1990) ve Just
Right (1992) adlı albümlerde da-
ha belirginleşti. 'RadkalSouJ'. 'Ye-
ni AvrupaSoul'u' y a da 'Feeting So-
ul' gibi isimlerle etiketlenen bu so-
und. bir ıki yıl daha Soul II Soul'u
zirvedekilerin arasında tuttu.
Sonra2000'li yıllann müziği de-
nen sert ve derin akımlar sahneye
hâkim olmaya başlayınca Soul II
Soul'un müziği moda dışı kalma-
ya başladı ve toplama albümler ve
best of'lar da bu inişı engelleyeme-
dı...
Bu gece Açıkhava Tiyatrosu'nda
21,00'de başlayacak konserin bilet
fiyatlan şöyle: 7.5 milyon TL. 5 mil-
yon TL ve 3 milyon TL.
Borusan'da bu ay
Kültür Servisi - Borusan Kültür
ve Sanat Merkezi veni sezonu
açıyor. Sonbahar etkinlikleri,
15 Eylül'de Tahsin Lnüvar
Kuartefin konseriyle başlıyor.
Piyanoda Selim Benba,
saksofon ve flütte Tahsin
Ünüvar. kontrbasta Nezih
Yeşilnil v e perküsy onda İzzet
Hiçkalma/'ı bir araya getiren
Tahsin Ünüvar Kuartet'le
başlayan salı konserleri, 22
Eylül'de Marlen Adamadze,
Nina Adamadze v e Edvvard
Aris'in klasik konseriyle
sürecek. 29 Eylül'de ise
Mehmet Güntekin'in
'Cumhuriyet Dönemi
ŞarkıJan' başlıklı konseri
izlenebilir.
İtalyan Kültür Merkezi'nde
gerçekleştirilecek olan
Adamadze'ler ve Aris'in klasik
müzik konseri dışındaki
konserlerin yeri. Borusan
Kültür ve Sanat Merkezi.
Borusan'ın programında
çarşamba ve cuma günleri de
video eösterilerine aynlmış.
16 ve Î8 Eylül'de 'Bill Evans
Trio', 23 ve 25 Eylül'de
"Elizabeth Schwartzkoprun
HayaO'. 30 Eylül'de 'Edirneü
Deli Selim ve Arkadaşlannın
Hollanda Turnesi' izlenebilir.
Borusan'ın programında
söyleşiler ise perşembe günleri
gerçekleştiriliyor.
Eylül ayının ilk konuğu,
'Bill Evans Anısına" başlıklı
söyleşiyle Kerem Görsev. 17
Eylül'de Görsev'in
katılacağı bu söyleşiyi, 24
Eylül'de EdipGünay'ın
'Müzik Terapi' başlıklı
söyleşisi izliyor.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
MerhameteÇağrımı?(1)
1876 tarihinde basılan Intibah, daha uzunca
adıyla, Intibah yahut Sergüzeşt-i Ali Bey, Namık
Kemalin romanıdır. Intibah Arapçadan, Türkçesi
'uyanış' anlamına geliyor.
Vatan ve hürriyet şairi Namık Kemal bu eserin-
de toy Ali Bey'in görmüş geçirmiş bir yosma olan
Mehpeyker'le sevda ilişkisini anlatır. Pek kanlı bi-
ten intibah, roman sanatı açısından hayli cılız bir
çalışmadır.
Bununla birlikte içeriksel açıdan ilginçtir: Namık
Kemal'in 'düşkün kadın' kimliğinde toplumsal dö-
nüşümün ve hürriyetin sağlayacaâı büyük değişi-
mi göremeyişine belge sayılabilir Intibah.
Mehpeyker on üçüne varmadan erkeklere satıl-
dığını anlatır; sonra -üstelik romancının karşı ko-
yuşuna rağmen- çaresizliğini de açıkça söyleye-
cektir:
"O yaşta bir çocuk iffet nedir? insanlık ne tür-
lüdür? adam kendini nasıl muhafazaya muktedir
olur? nereden bilecek. Adam bir kerre de o yola
girince kum deryasına düşmüş gibi çabaladıkça
batıyor, gittikçe batıyor. Felek sevk etti, bendeda-
ima ilehedim." \
Namık Kemal 'felek sevki' konusundaki görüş-
lerini açıklamaz.
Gerçi Mehpeyker'i satan "akraba"nın para hır-
sı birtümcedeyansıtılmıştırama, "terbiyesizev"'m
koşulları dile getirilmemiştir.
Böylece Mehpeyker düşüşünü söylediğiyle ka-
lır. Bu düşüşün toplumsal ve psikolojik sebepleri
üzerinde durulmaz.
Öyle sanıyorum ki, birfahişenin ağzından: "Fe-
lek sevk etti, ben de daima ilerledim," sözü, 'ya-
bancılaştırma etkisi'y\e yüklü bir eserde kullanıla-
bilseydi, nefis bir alay olup çıkabilirdi...
Fahişelik kurumu, vatan ve hürriyet şairinin, sa-
dece kemikleşmiş değer yargılarıyla yansıttığı bir
ortamdır.
Zaten Intibah'ta fahişelerin trajik yaşamlarına
ilişkin tek bir vurgu belirir kaybolur. Bu vurgu, Ati-
ke adlı "yaşlıca " bir orospunun Mehpeyker'e 'aşk'
konusunda söylediği sözdür:
"Kız biz de severiz, hem bizim muhabbetimiz
ehl-i ırz hanımlann sevdasından bin kat beter olur."
Öyleyken "biz" mahkûm edilmekte, "ehl-i ırz
hanımlar" daima 'örnek' gösterilmektedir.
Ahmet Mithat Efendi'nin 1881 tarihli Henüz
On Yedi Yaşında's\, Intibah'ın sağırduyarlığına öl-
çülü bir yanıt gibidir. Düşmüş kadına merhamet,
daha romanın adından başlar.
llımlı, hatta muhafazakâr Ahmet Mithat Efendi,
'iffet' sorununda çok daha hoşgörülüdür; Namık
Kemal'den farklı bir tutumu seçer. Iffetsizliğin öy-
küsünü deşmeyi romancılık görevi sayar.
Roman şubat sonlarında yağmurlu bir gecede
başlar.
Beyoğlu'ndalokantadaçilingirsofrasıbaşında-
ki zengin Hulusi Efendi'yle avukat, simsar Ahmet
Efendi şakır şakır yağmur altında evlehne döne-
meyecekleri kanısına vanrlar.
Içkinin de yönlendirmesiyle, geceyi, birgenelev—'
de geçirmeye karar verirler.
Ahmet Efendi burada on yedi yaşındaki genç ser-
maye Kalyopi'yle tanışır. Kalyopi'nin düşüş öykü-
sünü, simsar Ahmet Efendi, romancı Ahmet Mit-
hat Efendi duyarlılığıyla öğrenmek isteyecektir.
iki roman kahramanı arasında tuhaf, adeta ar-
kadaşlığı andırır bir yakınlaşma doğar. Kadın-er-
kek arkadaşlığının neredeyse imkânsız olduğu o
dönemde, Kalyopi'yle simsar, bir acı etrafında bu
arkadaşlığı kurarlar.
Kalyopi anlatıcı, simsar dinleyici. Buluşmalarsü-
rüp gidecek, Kalyopi hangi koşullar altında gene-
leve sürüklendiğini, sermayelerin korunaksız ha-
yatlarmı, ille yıkıma ivme kazanmış sonlarını anla-
tacaktır.
Namık Kemal, düşkün bir kadını romanda ya-
şatmayı çekici buluyor, ama ona 'insanî' bir çeh-
re vermeyi gereksiz sayıyordu. Özgürlüğün toplum-
sal ve bireysel hayatta akıp gidebilmesini dileyen
şair, Mehpeyker karşısında, fahişelerin özgürlük-
süzlüğünü düşünememişti.
Ahmet Mithat Efendi, yaşadığı dönemin siyasa-
sına boyun eğmiş görünmekle birlikte, hiç değil-
se, 'evrim' yoluyla bir şeyterin değişeceği, düze-
lebileceği umudunu taşıyordu.
Umduğu neydi, gelecek yazıda dile getirmeye
çalışacağım.
Takvimde h Bırakan:
"Beni hiç sorma iyiyim ışte şöyle böylel Çocuk-
luğum yazlık sinemalann önünde/ Çekirdek satar
amcalar, külâhı 25 kuruşa" Gültekin Emre, Taşı
Sula, Öteki Yayınevi, 1998.
Okay Temiz bugün Istanbul
Hopse Show'da
• Kültür Servisi - Perküsyon ustası Okay Temiz'in,
ritimleriyle canlandıracağı İstanbul Horse Shovv '98.
bugün saat 20.00'de gerçekleştiriliyor. Kemer
Golf&Cuntry Club Ormanevi'nde düzenlenen
etkinliğin sponsorluğunu Banv it üstleniyor.
K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I
^ * P I P ^
r