Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 AĞUSTOS 1998 CUMAR
HABERLER
Uyuşturucu ve şiddetten uzak kalmak ve topluma uyum sağlamak için tedavi görüyorlar
Nokta TerapiMerkezi'nde yaşam"Jfc "T~okta Terapı Merkezı Ber-
f\ I lin'in kıvısında. kentin
/ \ l gürültüsünden uzak.
JL V ağaçlık. bahçelık. havası
temız olan \Vanse yöresinde bulu-
nuyor. Tarihı güzelliğini koruyan bır
yapıda surdürüyor çalışmalarını.
Nokta'nın sorumlusu terapıst Rıza
Kavasoğlu ve (erapî > apan gençlerin
uzun çalışmaîan sonucu restore edı-
lerek terapı merkezı haline getiril-
mış. Üç katlı yapıda üçerdörderya-
taklı odalar; dınlennıe, okuma. siga-
ra ıçme. masatenısi \e grup terapısı
salonlan. mııtfak. y emekhane çama-
şırhane bulunuyor.
Nokta'nın lögünkonuğuoldum.
Bu süre ıçinde oldukça ilginç ve ör-
nek alınacak yaşantıyı. terapıdeki 17
Türkıvelı gençle bırlıkte yaşadım.
Gördüklerim benı etkıledi. Dışanda
adam yerıne konulmayan. atılan. iti-
len. 'esrarkeş' olarak adlandınlan
gençlenn bırbirlerine sevgi, saygı
göstererek ne kadar güzel duygular
içinde yaşadıklarını. güzel ınsan ol-
mak ıçin öğrenme, eskı yaşadıklan
temiz günlere bır daha dönme yan-
şı içinde olduklannı gördüm.
Grubun en >aşlısı 39. en gencı ise
23 \aşında, 7 kışı ev lı. Hepsı sıgara
içıyor. "Önce uvuştunıcu bağımlıb-
ğımızı çözelim. ondan sonra sigarayi
bırakalım" dıyorlar. Nokta'ya adım
atan her genç şu dört kurala uymak
zorunda: a) Uyuşturucu almamak.
h) Ka\ga etmemek. c) Kımsevı teh-
dit etmemek, d) Gruba uyum sağla-
mak. Bunlardan bırıne uymamak.
Nokta dan atılmaya yetiyor.
Her gencin bir ışi var. Boşta hiç
kimse yok. Nokta dakı y aşam en ın-
ce yanîamJa hesaplanmış. planlan-
mış programlanmış. Rıza Kavasoğ-
lu. *Biztimolarak kontrol edıyor ve
yönlendirijoruz. Onlar evin yöneti-
minin önemli bir bölümünü üstlen-
mişdurumdalar.Sistcm böy le kurul-
muştur. Amaç. ktşiliklerini gelişrir-
mek için kendi inishatiflerini kullan-
mayı sa0amak" diyor.
17 nüfuslu bir aile
Sabah saat altı ellide, grupta başa-
nlı gelişme gösterenlerin üstlendıği
haftalık grup sorumlusu tarafından.
grubun tüm bıreyleri kaldınlıyor. 15
dakıka toplu spordan sonra duş aJıp
tıraş oluvorlar Kahvaltı yedi kırk
beşte başlıyor. Dokuzda herkes 15i-
nin başında. Sosyal dairelerde, ya-
bancılarpolisinde, doktorda işi olan-
lar. grup sorumlusunun iznıyle gidi-
yorlar. Kimi yatak odalarını temizlı-
yor. kimi duşlan. kimi yemekhane-
deçalışıyor. kimıçamaşırhanede. 17
nüfuslu bir aile olduklannı kabul
ediyorlar. Böyle bü\ ük birailenin ne
işi varsa hepsi \apılıyor.
Saatı geldığinde yemek toplu hal-
de \eniyor, sigara. çay toplu halde
içilıyor. Bıreysel dav ranışlara izın
verilmiyor. Grup kıdemlisi ve evin
sorumlusu .Muratdıyor kı: "Grup
neyapıyorsa ben ona uyanm. dışan-
da işi olan bir arkadaş, içeridesigara
ya da çay içme saati değilse o da ora-
da içmez. Ben de içmem. 1O'dan 11 'e
kadar sigara,ça> içme saatimizdir. O
saatte dışanda olursam ben de içe-
rinı. Biişk vapınca kendimi gruba
daha yakın hissediyorum."
Kimi işler tek tek gençler tarafın-
dan v apılırken mutfak \ e çamaşırha-
nede. başlannda kendi seçtikleri so-
rumlularbulunan küçük gruplarça-
lışıyor. Örneğin. sigara ıçme odası-
nın pencerelerini açan birgörev li var.
Başka biri açmak isterse görev liden
izinalmasıgerekhor Bır genç. "Dı-
şanda yapmadığımızı burada \apj-
yoruz. E\imizde oda sigara duma-
nıyia dolardı. Açmayı düşünmezdik.
Burada \apmak zorundayız. Bunu
yaparken kendimizi de tanınuş olu-
yoruz" divor. Eunbırkedısı.birpa-
pağanı var. Kedinin adı 'Sara', papa-
ğanınki 'Denni'. Her ikisine Yaşar
bakı>or. Yaşar dışanda iken hayvan
se\mıvormuş. Burada sevmeye baş-
lamış. "*Bunlara baktıkça daha çok
ilgi gösteriyorum, daha çok semo-
rum. alışüm" dı>en Yaşar'a bu ışi
üzerine gönüllü alıp almadığmı so-
ruyorum: "Burada kimse\ezoriş\e-
rilmez. Ben kendi arzumla bu göre-
vi aldıııı. Ha>\anlan se%meyi öğren-
dim. insan gibi bakınnöğrendim" dı-
1 erapi merkezine adım atan her genç şu dört
kurala uymak zorunda:
a) Uyuşturucu almamak,
b) Kavga etmemek,
c) Kimseyi tehdit etmemek,
d) Gruba uyum sağlamak. Bunlardan birine
uymamak, Nokta'dan atılmaya yetiyor.
vor.
Çalışma yerleri ikişer, üçer ay sü-
re/erle değiştırilivor. Yeni gelene bir-
den ış verilmiyor. Gruba alışıncaya
kadar çalışmaîan görüyor. toplantı-
lan ızlıyor. Vavaş javaş hafıf işler-
den başlayarak grup yaşamının ıçi-
ne gıriyor. Kıdemlilerona yardımcı
oluyorlar. dostça, arkadaşça vanaşı-
yorlar. eksiklıklenni anJayışla karşı-
lıyorlar. gruba ısınıncaya kadar.
Duyguiarı
kamçılayan alkışlar
Öğleyeme|i zilı çaldı. EJİni yıka-
\ an yemekhaneye gırdi oturdu. Ye-
mekler tabaklara konmuş. Her şey
yerli yerinde. eksıksız 17 kişılik bir
\emek sofrası. Tadına bakmak. çok
acıkmak gibi gerekçeler ileri sürerek
>emeğe başlayan, kaşık oynatan
kimse yok. Sayı tamamlanıncaya ka-
dar beklendi. Yemeği yapan grubun
sorumlusu Lokman. "Nasılsınız?"
diyerek söze başladı ve yemeği ya-
panların adlannı saydı. Adı söyle-
nen hergenç alkışlanarak onurlandı-
rıldı. Lokman "Aiiyetolsııırdedik-
ten sonra vemeğe başlandı Bu. ye-
mekhanenin değişmeyen kurallann-
dan biri.
Yemek sırasmda sigara içmek, si-
gara üzenne konuşmak yasak. Kim-
se kımseden emreder şekilde bir şey
ıste\emez. Su ıçmek ısteyen kalkar
kendi alır. Yemekte bır kışi diğer bir
kişiyi kullanır anlamına gelen da\-
ranışta buiunamaz. Yemek bittikten
sonra herkes kendi tabağını. kaşığı-
nı. bardağını mutfağa görürür. L'nu-
tup götürmeven olursa. mutfak so-
rumlusu grubu toplar, kimin bırak-
tığını soruşturur ünutan kişi mutla-
ka ortaya çıkartılır. Ona. bunun yan-
lış olduğu anlatılır, bir daha yapma-
ması için uyanlır. Oda bir daha yap-
mayacağına söz venr. Burada amaç-
lanan, bu gençlenn dışanda kendile-
rini çok kullandırdıklan düşünüle-
rek bu zayıflıgın üzerine gitmek, on-
lan kendılerini kullandırmayacak
güce ka\ u^tunnak ve "hayır" deme-
sini öğretmektir.
Artık yemekleratılmıyor. Kim bı-
rakmışsa onun tabağında kalır. O ki-
şi onu mutlaka yer. .Ainaç. sokaktan
gelen gençleri savurganlıktan kur-
tarmak ve ekmeğe. yemeğe karşı
saygıyıgeliştirmek.
Fikret 1973 Berlın doğumlu. Ba-
bası Avrupa Mıllı Görüş Teşkilatla-
n'nın Berlin üyesi. Ankara İmam
Hatıp Lisesı'nde yatılı olarak 6 ay
okumuş. sigara içince atılmış. 7 yıl
uyuşturucu kullanmış. Ailesının
uyuşturucu kullanmasına etkisini
anlatırken, kendisıni kaybetme kor-
kusu içinde olduklannı, bu nedenle
telev izyr
on seyretmesinin ve dışanv a
fazla çıkmasının yasak edıldiğini.
daima baskı gördügünü söylüyor. In-
sanlara. topluma ve ailesine faydalı
olmak için 8 aydır terapi merkezin-
de oldugunu anlatan Fikret diyor ki:
" Uyuşturucu hep bir başkasının sır-
tına binmişrir. Burada ayaklannruzın
üstünde durma>a çalışıjoruz, jaşa-
rna aJıştırılnoru/. Bir insan kendi
ayaklannın üzerinde duramazsa
kimseye yardımcı olanıaz."
Sami hep gülen. sempatik. yumu-
şak mizaçlı bir genç. 1968 Balıkesir
doğumlu. 7 yaşında Berlin'e gitmiş.
Ortaokulu(hauptschule)bitirmiş. 10
yıl uyuşturucu kullanmış. Uyuştu-
rucudan 3 yı! cezaevtnde yatmış. Bir
yıl ıki ay ertelenmiş cezası var. Bu-
nu da terapide geçirecek. Burada ge-
çen günleri cezasından sayılıyor.
Çamaşırcı Sami
Samı hiç âşık olmamış. Kadmlar-
la uzun süre arkadaşlık kuramamış,
hep kısa süreli arkadaşlıklaryapmış.
"Içtiğim zaman daha rahat ilişki ku-
ruyordum. Meslek öğrenimi yapb-
gım sıralarda okul arkadaşlanm ara-
sında hoşuma giden kız arkadaşlar
vardı.Onlardan bazılan uzaktan ba-
na bakıp gülümsüyorlardı. Yanlan-
na gidip konuşmaya cesaret edemi-
yordum. l \ uşturucu almava başla-
yınca rahatiadım. Konuşnıam bile
değişi\ordu. Daha neşeü oiuyor-
dum" diyor.
Terapiye gelelı iki ay olmuş. Ça-
maşırhane sonımiu yardımcısı. Tera-
piye gelinceye kadar hiç çamaşır yı-
kamamış. Nasıl katlanacağını bile
bilmiyormuş. Şimdi burada seve se-
ve arkadaşlannın kirli çamaşırlannı
her gün odalardan toplayıp bodrum
katındakı çamaşırhaneyetaşıyor. Ça-
maşırlann kanşmaması için hergen-
ce \erilen ayn renkte küçük bez par-
çaları çamaşırlara dikilmış. Çama-
şırhanede herkesin adlan yazılı ve
renkJeri yapıştınlmış dolaplan var.
Yıkanıp kurutulan çamaşırlan. Sami
bu sisteme göre dolaplara dağıtıyor.
AiJeden para almak yasak. 12 ay-
lık terapı süresi, terapi görenın bıran
önce düzelmesini teşv ik etmek ama-
cıyla dört basamak şeklinde smıf-
landınimış. Bu sistem içinde. hak
edene hakkı verilıranlayışı getinlı-
yor Bağımlının. daha iyıye kavuş-
Terapist Rıza
Kavasoğlu ve
projenin sorumJusu
Orhan
Akbıyık(üstte).
Nokta'ta
bir Ue Ud yıl
arası terapi
«örenbağımlı
gençler kendi
aralannda
yapüklan
sporfutbol
karşılaşmasındanso
nra
birarada
görülüyorlar. (altta)
mak için dirençli gelişme gösterme-
si karşılıksız kalmazken, gerilemesi
ve gruba uyum sağlayamaması kar-
şısmda kendi hatasını gösterici ön-
lemler alınıyor. Örneğin, bağımlı
olumlu gelişme gösteriyorsa daha 1-
ki aylıkken ıkınci basamağa çıkabı-
liyor, yedi ayını tamamlamış birki-
şı ise bir hata yaparsa birinci basa-
mağa düşebiliyor.
Terapi merkezine ilk gelenlere
haftada lOmark harçlık veriliyor. Bu
harçlık üç ay sonra 15 marka, yedin-
cı, sekizinci aylarda 20 marka ve son
aylarda ise 25 marka çıkıyor. Proje-
nin yöneticisi Orhan Akb^ik,bupa-
rayı ne ıçin ödedıklerini şöyle yo-
rumluyor: "Parayı böyle kısıtiı bir şe-
kilde,dönemlere bağlı olarak verme-
midn amacı, gençlerin pantva karşı
olan turunılannın değiştirilmesi ve
değer biiinçlerinin artünlmasıdır.
Şöyie ki, uyuşturucu bağımlısı birin-
san bağımlJık davranışı içinde, giin-
ccl yaşam için gerekli olan zonınlu
harcamalara olumlu bir yaklaşım
göstermiyor. Parası var iseyarrnıdü-
şünmeden, çevresinin; annesûıin,ba-
basının, kardeşinin, eşinin ve çocuk-
lannın paraya ihriyao olacağını he-
sapetmeden sa\Ttıkbirşekikk. uyuş-
turucu ve uvuşrurucuva bağlı olan
giderier için harcamaktadır. Burada
amaç. 10 mark Uekişinin bir hafta en
zonınlu ihtiyaçlannı alarakgeçinebi-
leceğJni ve bundan da mutluluk du-
yabileceğini öğretmektir. Öyle ki. bu
10 marktan birkaç fenik biriktirme-
lerine bileolanak vermekteyiz. Kısa-
cası aünterinin karşıhğı olan feniğJn
değerini ögretmeye çalışıyoruz."
Abduliah terapıdeki gençlerin
içinde en kıdemlilerden biri. Cİokuz
aydır terapi görüyor. Sportif yapılı.
sözünü sakJamayan 27 yaşında bir
genç. Ailenın tek oğlu. Çok hızlı bır
yaşamı ofmuş. olaylara kanşmış,
diskoteklerde fedailik yaprruş. Ağzı,
külhanbeyı tarzda konuşmaya yat-
kın. "Babam sorumluluğu taşıyamı-
yordu, benim üstünıe yılayordu. O-
nun taştyamayacağuıı ben nasıl taşır-
dını. Sinir olup çatiıvordum. E\den
dışan çüunca kurt oluyordum. O si-
niri bir yere atmam gerekivordu.
Şimdi babamla bir arkadaş gibi ko-
nuşuyonım. Eskidcn beni dinlemi-
yor, gözüme bile bakmıyordu. Ya da
dinJer gibi görünüyordu, ama dinle-
mivordu. O da beni rahatstz ediyor-
du" diyor. Haftalık harçlık üzerine
görüşünü almak istediğımi belirtin-
ce. kendine has bir bakış biçimi olan
kaşlannı gözlerinin üstüne yıkarak
şunlan söyledi. "Bununla bir hafta
idareediyonız. Herşe> imizburadan
karşılanıyor. Bu para ilesadece riirün
alıyoruz. Tütünii biten. bir başka ar-
kadaşından alıyor. ^a da artan tü-
tünlerimizi biriktirdiğimiz bir kutu
var. haftalık alıncaya kadar bu kuru-
dan îçebiliyor. Grupla arada sırada
dışan çıkıyoruz.Çikolata vb.gibi şey-
leralıyoruz. İçimi/de bu paray1 birik-
tirenimiz bile var. Terapimiz burada
bittikten sonra esas terapimiz dışan-
da başlayacak. Ömür boyu terapi.
Ben dışanda iken soğuktum. Her şe-
ye karşı koyuyordum. Günlük 200,
300 mark masrafım oluyordu. Para
olmasa da varaöyonduk. Şimdi ben
bunlan açık açık konuşabiü>orum.
Çünkü utanmıyorum. Kskiden vap-
oklanmın bilincindeydim. .Ama kim-
seye belli etmek, renk >ermek istcmi-
yordum. Anlayacağın, uyuştumcu-
dan içimiz dışımız allak bullak ol-
muştu. Ama şimdi terapinin sayesin-
de kurtuluvoruz."
1970'ten ben Berlin'de yaşayan
38yaşındaki Uftıkeski bir uyuşturu-
cu bağımlısı. 16 yaşında esrara, 18
yaşında sert u>nşturucu kullanmaya
başlıyor ve aralıksız 5 yıl devam edı-
yor. 1988'debiryılterapıgörüyorve
o tarihten bu yana 9 yıldır ıçmiyor.
Şimdi Nokta'da eğıtmen olarak gö-
rev yapıyor. Terapi görenlerin birço-
ğunun bir süre sonra tekrar uyuştu-
rucuya başladığının bılincıyle. ken-
disinin ıçmemede gösterdiğı başan-
nın nedenleri üzerinde dunıyoruz.
Diyor ki:
u
Sigaravekahvehariç9yıl
içinde en küçük bir alkol kullanma-
dun.Arkadaşlanmı, çev remi onagö-
re seçtim. Yaşantisı bana uv rnavaa
cansıkıcı sorunlanbana getirecekin-
sanlarla arkadaş olmadım. Her ba-
kımdan olduğum yerde kalmamaya,
bugi ve cahşma bakımından, dikkat
ettim. Örneğin mimartık okumaya
karar vierdim. Y'üksek Teknik Oku-
lu'ndayım. L'yuşturucu> u bırakmış
kişileıie yoğun ihşki içinde>im.~ Bır
nedenle uyuşturucuya başlanmadı-
ğını, birçok konulara dikkat edilme-
sinin zonınlu olduğunu vurgulayan
Ufuk, "Düşündüğümü açıkça söyte-
meye münıkün olduğu kadar çaba
sarfettim. \utmama\a çauşom.
OiumsuzJuklardan daha çok olum-
lulan öne çıkarmaya özen göster-
dint" diyor. L'fuk, terapıdeki sorun-
lar üzerine de görüşünü şöyle özet-
liyor: "Genel olarak terapilerin hıç-
biri hoşuma gitmivor. Her şey para-
ya bağJanıvor. Yöneticiler paray 1 ne-
reden bulacaklan kaygısı içindeler.
Para veren kumma bir bağımlıhk
oluyor. Berlin Senatosu'nun önerile-
ri bizim için doğru olmavabilir. Ama
onlann da söz söyleme hakkı var,
çünkü para\erivortar. Biryıklan faz-
la terapi olmuvor. Kaynak bulmak
zor. Her şe> elinizde değJL"
Sosyal terapinin
çegitli biçimleri
" Hırsı/Jıkyaptım. uyuşturucu sat-
ünı, insanlan zehiriedim!.. Hep kötü
işleryapöm. Hapse düştüm!.. Ailera
dağıldı.V Ama iviyi. kötüyü gördüm.
.Ailem gözlerimin önüne geldi. l'>iış-
turucudan nefretediyorum. LHuştu-
rucu kuUanmasaydım buraya gel-
mezdim. Beni çok ezdi. Adım bile
duymakistemryorum." Grup toplan-
tısının bırinde arkadaşlannın önün-
de duygulannı, kafasına takılanlan
dile getıren bir genç bunlan söylü-
yor. Bu tür oturumlar haftada üç kez
yapılıyor. Grubun önünde her şey
anlatılıyor. Ailelerin bilmedikleri
burada dile getiriliyor.
Gencin konuşmasına, toplantıyı
yöneten terapistin yanıtı şu oluyor:
"Duygulannı içinde btrakıvorsun.
Her şe>ini dışan verdikten sonra zor
olurdiyedüşünebUirsin. Sen baa ko-
nulan hep ileri anyorsun. Senin için
önemli olan duygulannı hissetmen."
Hemen ardından başka bır genç,
Lokman konuşuyor: "Kız arkada-
şım aklıma gelivor. Onunfa yaşadı-
gjm günler her gün akbmda. O da
uyuşturucu kullanıyor. Kullanma-
saydı güzel bir hayat vaşayabiltrdik
diyorum. Bunlan düşünürken içûn-
de bir korku oluyor."
Arkadaşlan: Canı uyuşturucu
çektiğini söylüyor!
Terapist: Nasıl bir korku?
Lokman: Sonunda uyuşturucu çı-
kıyor. Kız arkadaşım da uyuşturucu
kullanıyor. Onunla bir arada ola-
mam, olursam ben de uyuşturucu
kullanınm. Bundan korkuyorum.
KJZ arkadaşımdan hoşlandığımı dü-
şünüyorum. Onunla güzel günler ya-
şadık. Çoğu huylan hoşuma gidiyor-
du. Hindıstan Çingenesiydi. Çoğu
yanlan Türklere benziyordu. Bana
da sahıp çıkıyordu.
Terapıst: Kendini sahipsiz mi his-
sediyorsun0
Lokman: O zaman yalnızdım.
Terapist: KJZ arkadaşınla ne kadar
beraber kaldın?
Lokman: lkı yıl beraber kaldık.
Dokuz aydır görmüyorum.
Terapıst: Nokta'da kendini nasıl
hissediyorsun?
Lokman: Sıkıntıdayım. Aklıma
gitmek de geldi. Kişi olarak kendi-
mi bilgısiz göriiyorum.
lstanbul Üniversitesı Edebiyat Fa-
kültesi Almanca Bölümü mezunu,
1955 Urfa doğumlu olan Rıza Kava-
soğlu. 1988'den ben Nokta'da çalı-
şıyor. Uyuşturucu üzerine sosyal te-
rapist eğitiminı Berlin'de yapmış.
Psikodrama eğitimine devam ediyor.
Kavasoğlu. grup terapisinin önemı-
nı şu tümcelerle dile getınyor
"Kişüer bir arada yaşamayı öğre-
lüyoriar, kişi>i tanıma bilgisini geliş-
tirivurlar. Kişi kendi sorumluluğunu
taşınıa>ı kavranıakla bûiikte,yaşadı-
ğı insanlara karşı da gönnler üsde-
niyor. Biriikteyaşadığıfnsanlaria ioş-'
ki nasıl kurulur konulan işleniyor, •
yaşanıyor."
Nokta'da. sosyal terapinin çeşitli
biçimleri uygulanıyor. Grup Dına-
mik Oturumu'nda özellikle kışkırt-
ma terapi biçimi uygulanırken, Uğ-
raş Terapı bıçıminde günlük yaşamı
kendilen organize etmesi, sorumlu-
luk anlayışlannın en alt düzeyden en
üst düzeye çıkanlması amaçlanıyor.
Beden Terapisi 'nde bireyin vücudu-
nu tüm olarak tanıması üzerinde du-
ruluyor. Kendi vücudunu tanıyan vü-
cuduna saygı duyar, kendine saygı
duyar, kendine saygı duyan insana,
topluma saygı duyar öğretisi işleni-
yor. Üç haftada bir yapılan ailelerle
tek tek görüşme, yani Aile Terapi-
si'nde ise aile bireyleri ile bağımlı
arasındaki yanlış gelişmiş, kişiyi
uyuşturucu kullanmaya iten ilişkiler
orta\a çıkanlıyor. Bu tür ilişkilerin
yok olmasına, yeni yapıcı ilişkilerin
öğretilmesine çalışılıyor. Psikodra-
ma Terapi'de. bağımlının içindeki
duygulannı, yazısız oyun gibi ken-
diliğinden gelme biçimde dışanya
vurması gerçekleşiyor. Boş zaman
değerlendirmesi de sosyal terapinin
bir bıçimi oiarak ele alınıyor Örne-
ğin, futbol maçı mı yapılacak. tiyat-
roya mı gıdilecek, yoksa yüzmeye
mi: grup oturup birlikte değerlendı-
riyor ve ona göre hareket ediliyor.
Rıza Kavasoğlu, terapi sırasmda.
grup oturumunda gençlerle saatler-
ce dıdişip uğraşıyor. Gruba uyum
sağlamakta güçlük çekenler. aylardır
terapı gördüklen halde hata yapan-
lar. çalışmalarda \erimli olamayan-
lar sert bir şekilde eleştirilıyor. Ha-
tanın üzerine acımasızca gidiliyor,
bağımlıya zavallı gözüyle acıyarak
bakılmıyor da, sert uyanlarla. "So-
kakta sürünmek istersen çık, bu se-
nin için son flrsattır'' gibi sözlerle ki-
şi adamakıllı silkelenerek topluma
kazanılmaya çalışılıyor
Sürecek
NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR
Düşüncenın özgür olmasını amaçla-
yan ve cezaevindeki düşünce suçlula-
nnın haklannın lade edilmesini isteyen
bir basın toplantısındayız. Bu kampan-
yaya destek vermek amacıyla gelenler
arasında Profesör Mina Urgan da yer
alıyor. Mina Hoca'yla otururken salona
Sevim ve Mihri Belli de geldiler. Mihri
Belli Mina Urgan'ı önce fark etmedi. Ben
Mina Urgan diyerek gösterdim.
Mihri Ağabey, bırden "Evet Mina, se-
nınle en son 1941 yılında Halide Edip
Mıvar'ın odasında karşılaşmıştık. Ben
fngilizce yeteıiik sınavı için sizin kürsü-
de sınava girmiştim." Mina Urgan ina-
nılmaz belleğiyle hemen aynntılara gir-
di: "Halide Edip seni çok beğenmişti ve
kürsüye alınmanı önermişti. Ben de 'O-
nun edebiyat eğitimi yok' diyerek karşı
Çiktım. Halide Hanım aldırmadı, 'Herke-
sin senin gibi bu kürsüde olması için
edebiyat eğitimi görmesi mi gerekiyor,
bu çocuk çok bilgili ve akıllı.' cevabını
verdi."
Ülkemiz solunun bu iki deneyimli ve
onurlu insanı bizi bu sohbetleri sırasm-
da 57 yıl önceye götürdüler. Basın top-
lantısına başladık, biryanımda Mina Ur-
gan, bir yanımda Mihri Belli oturuyordu.
Düşünce özgürlüğü için ne diyebilirdim
ki! Onlar, yaşamları boyunca özgürlük
kavgası vermişler, bu uğurda nice çile-
ler çekmışlerdi. O günden bu yana bu
ülkede ne değişmişti sorusu kafama ta-
kıldı kaldı.
Eşber Yağmurdereli, Ragıp Duran,
Haluk Gerger, Ismail Beşikçi ve bir
çok gazeteci, yazar sırf düşüncelerini
açıkladıkları için içerdeydiler. Bir çok ya-
zar, gazeteci yargı karşısındaydı. Biz ga-
zeteciler, yazarlar, aydınlar bu durumda
kendimizi nasıl hissedebilirdik? Mihri
57 Yıldan Bu Yana...
Belli haklı olarak, özgürlük mücadelesi-
ninsırfgazetecilerveyazarlarla sınıriıol-
madığını belirtti. Örneğin bir pankart aç-
tıkları veya duvara yazı yazdıkları için
"silahlı çete" sayılan çok sayıda genç
onlarca yıl hapis cezasına çarptırılıyor-
lar.
Işkence ile alınan bir örgüt üyeliği ifa-
desi, "Ben Akın Birdal / istersem anın-
da öldürürüm, örgüt kurdum ve silahlı
eğitim yaptırdım" diyen gerçek çete
üyelerinden ve yöneticilerinden daha
fazla cezayı gerektiriyordu. Yasalar, yar-
gılama mantığı ve Türkiye'nin şu anda-
ki düzeni bu sonuçları yaratan bir alış-
kanlık içinde yürüyordu.
Af tartışması yapılıyor. Meclis'teki bü-
tün siyasiler 12 Eylül darbesinin ürünü
1982Anayasası'na sığınıyorlar. Bu ana-
yasaya göre düşünce suçlularına ömür
billah af çıkarılamaz diyorlar. Daha da
garibi, yüzlerce insanı öldürmekten yar-
gılanmış, 12 Eylül döneminin koruma-
sıyla yakalarını sıyırmış eski ülkücüler,
şimdi affı belirleyecek bir konumda
Meclis'te basın toplantısı düzenliyoriar
ve "ferörvsf"lere affa karşı olduklarını
açıklayabiliyorlardı.
Bu durumda Abdi Ipekçi'nin, Savcı
Ooğan Öz'ün, Kemal Türkler'in. Ada-
na Emniyet Müdürü Cevat Yurda-
kul'un, Profesör Cavit Orhan Tüten-
gil'in, Profesör Ümit Doğanay'ın katil-
leri ve azmertiricileri "kader kurbanı"
hatta affı karariaştıracak yerden konu-
şacaklar, sırf düşüncesini açıkladığı için
Ragıp Duran ise terörist sayılacak. Tür-
kiye'deki manzara bu.
20. Yüzyıl'ın sonuna geldik, hemen i-
ki yanımdaki Mina Urgan ve Mihri Bel-
li'ye bakıyorum. Yaşı sekseni geçmiş bu
iki onurlu insandan utanarak, sıkılarak,
"düşünce özgürlüğü" konusundaki tu-
tumlannı soruyorum. Rutkay Aziz, sırf
düşündüğünü söylediği için yeniden
22,5 yıl cezaevinde yatması gereken Eş-
ber Yağmurdereli'nin mesajını okuyor.
Eşber, cezaevinden şunlan söylüyor:
"21. Yüzyıl'ın eşiğinde bu ülkede konu-
şarak, yazarak düşüncelerini açıklayan
aydınlar, yazarlar, sanatçılar cezalandı-
nlıyor ve cezaevine konuluyorlar. Tarih
içinde her devlet kendine yakışanı ya-
par. Tarihsel zorunluluk gerçeği, hiçbir
devleti ahlaki sınırlama altına sokmaz.
Çünkü egemen güçler, kaybettiklerini
anladıklannda zehirlerini, kendi içlerine
akıtacakbirakrebin onuruna dahisahip
değildiher. Bu nedenle herkazanım bir
bedel ödemedir. özgürlük, uğruna be-
del ödendikçe kazanılır. "
Eşber'in söylediklerine ne eklenebilir
ki? Mina Urgan'a, Mihri Belli'ye. Sevim
Belli'ye yeniden bakıyorum. Ödenmiş
bedelleri düşünüyorum. 1 Ekim'de
Meclis açılıyor. Bizler, hâlâ düşünceye
özgürlük peşinde koşuyoruz. Dünya,
21. yüzyıla girerken nelerin peşinde ko-
şuyor, bizler nelerin.
Bu ülkede yaşıyoruz ve başka birTür-
kiye yok. Bu ülkenin, insanı gibi insan-
ların yaşadığı, özgüriüğün, eşitliğin ada-
letin sağlandığı, haksızlıklann son buldu-
ğu bir ülke haline gelmesi için, ter dök-
meye devam edeceğiz. Demokratik bir
Türkiye için, bu ayıptan kurtulmak için
bedel ödemeye devam edeceğiz.
Başka ne yapabiliriz ki?...