27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 AĞUSTOS 1998 CUMAR HABERLER Uyuşturucu ve şiddetten uzak kalmak ve topluma uyum sağlamak için tedavi görüyorlar Nokta TerapiMerkezi'nde yaşam"Jfc "T~okta Terapı Merkezı Ber- f\ I lin'in kıvısında. kentin / \ l gürültüsünden uzak. JL V ağaçlık. bahçelık. havası temız olan \Vanse yöresinde bulu- nuyor. Tarihı güzelliğini koruyan bır yapıda surdürüyor çalışmalarını. Nokta'nın sorumlusu terapıst Rıza Kavasoğlu ve (erapî > apan gençlerin uzun çalışmaîan sonucu restore edı- lerek terapı merkezı haline getiril- mış. Üç katlı yapıda üçerdörderya- taklı odalar; dınlennıe, okuma. siga- ra ıçme. masatenısi \e grup terapısı salonlan. mııtfak. y emekhane çama- şırhane bulunuyor. Nokta'nın lögünkonuğuoldum. Bu süre ıçinde oldukça ilginç ve ör- nek alınacak yaşantıyı. terapıdeki 17 Türkıvelı gençle bırlıkte yaşadım. Gördüklerim benı etkıledi. Dışanda adam yerıne konulmayan. atılan. iti- len. 'esrarkeş' olarak adlandınlan gençlenn bırbirlerine sevgi, saygı göstererek ne kadar güzel duygular içinde yaşadıklarını. güzel ınsan ol- mak ıçin öğrenme, eskı yaşadıklan temiz günlere bır daha dönme yan- şı içinde olduklannı gördüm. Grubun en >aşlısı 39. en gencı ise 23 \aşında, 7 kışı ev lı. Hepsı sıgara içıyor. "Önce uvuştunıcu bağımlıb- ğımızı çözelim. ondan sonra sigarayi bırakalım" dıyorlar. Nokta'ya adım atan her genç şu dört kurala uymak zorunda: a) Uyuşturucu almamak. h) Ka\ga etmemek. c) Kımsevı teh- dit etmemek, d) Gruba uyum sağla- mak. Bunlardan bırıne uymamak. Nokta dan atılmaya yetiyor. Her gencin bir ışi var. Boşta hiç kimse yok. Nokta dakı y aşam en ın- ce yanîamJa hesaplanmış. planlan- mış programlanmış. Rıza Kavasoğ- lu. *Biztimolarak kontrol edıyor ve yönlendirijoruz. Onlar evin yöneti- minin önemli bir bölümünü üstlen- mişdurumdalar.Sistcm böy le kurul- muştur. Amaç. ktşiliklerini gelişrir- mek için kendi inishatiflerini kullan- mayı sa0amak" diyor. 17 nüfuslu bir aile Sabah saat altı ellide, grupta başa- nlı gelişme gösterenlerin üstlendıği haftalık grup sorumlusu tarafından. grubun tüm bıreyleri kaldınlıyor. 15 dakıka toplu spordan sonra duş aJıp tıraş oluvorlar Kahvaltı yedi kırk beşte başlıyor. Dokuzda herkes 15i- nin başında. Sosyal dairelerde, ya- bancılarpolisinde, doktorda işi olan- lar. grup sorumlusunun iznıyle gidi- yorlar. Kimi yatak odalarını temizlı- yor. kimi duşlan. kimi yemekhane- deçalışıyor. kimıçamaşırhanede. 17 nüfuslu bir aile olduklannı kabul ediyorlar. Böyle bü\ ük birailenin ne işi varsa hepsi \apılıyor. Saatı geldığinde yemek toplu hal- de \eniyor, sigara. çay toplu halde içilıyor. Bıreysel dav ranışlara izın verilmiyor. Grup kıdemlisi ve evin sorumlusu .Muratdıyor kı: "Grup neyapıyorsa ben ona uyanm. dışan- da işi olan bir arkadaş, içeridesigara ya da çay içme saati değilse o da ora- da içmez. Ben de içmem. 1O'dan 11 'e kadar sigara,ça> içme saatimizdir. O saatte dışanda olursam ben de içe- rinı. Biişk vapınca kendimi gruba daha yakın hissediyorum." Kimi işler tek tek gençler tarafın- dan v apılırken mutfak \ e çamaşırha- nede. başlannda kendi seçtikleri so- rumlularbulunan küçük gruplarça- lışıyor. Örneğin. sigara ıçme odası- nın pencerelerini açan birgörev li var. Başka biri açmak isterse görev liden izinalmasıgerekhor Bır genç. "Dı- şanda yapmadığımızı burada \apj- yoruz. E\imizde oda sigara duma- nıyia dolardı. Açmayı düşünmezdik. Burada \apmak zorundayız. Bunu yaparken kendimizi de tanınuş olu- yoruz" divor. Eunbırkedısı.birpa- pağanı var. Kedinin adı 'Sara', papa- ğanınki 'Denni'. Her ikisine Yaşar bakı>or. Yaşar dışanda iken hayvan se\mıvormuş. Burada sevmeye baş- lamış. "*Bunlara baktıkça daha çok ilgi gösteriyorum, daha çok semo- rum. alışüm" dı>en Yaşar'a bu ışi üzerine gönüllü alıp almadığmı so- ruyorum: "Burada kimse\ezoriş\e- rilmez. Ben kendi arzumla bu göre- vi aldıııı. Ha>\anlan se%meyi öğren- dim. insan gibi bakınnöğrendim" dı- 1 erapi merkezine adım atan her genç şu dört kurala uymak zorunda: a) Uyuşturucu almamak, b) Kavga etmemek, c) Kimseyi tehdit etmemek, d) Gruba uyum sağlamak. Bunlardan birine uymamak, Nokta'dan atılmaya yetiyor. vor. Çalışma yerleri ikişer, üçer ay sü- re/erle değiştırilivor. Yeni gelene bir- den ış verilmiyor. Gruba alışıncaya kadar çalışmaîan görüyor. toplantı- lan ızlıyor. Vavaş javaş hafıf işler- den başlayarak grup yaşamının ıçi- ne gıriyor. Kıdemlilerona yardımcı oluyorlar. dostça, arkadaşça vanaşı- yorlar. eksiklıklenni anJayışla karşı- lıyorlar. gruba ısınıncaya kadar. Duyguiarı kamçılayan alkışlar Öğleyeme|i zilı çaldı. EJİni yıka- \ an yemekhaneye gırdi oturdu. Ye- mekler tabaklara konmuş. Her şey yerli yerinde. eksıksız 17 kişılik bir \emek sofrası. Tadına bakmak. çok acıkmak gibi gerekçeler ileri sürerek >emeğe başlayan, kaşık oynatan kimse yok. Sayı tamamlanıncaya ka- dar beklendi. Yemeği yapan grubun sorumlusu Lokman. "Nasılsınız?" diyerek söze başladı ve yemeği ya- panların adlannı saydı. Adı söyle- nen hergenç alkışlanarak onurlandı- rıldı. Lokman "Aiiyetolsııırdedik- ten sonra vemeğe başlandı Bu. ye- mekhanenin değişmeyen kurallann- dan biri. Yemek sırasmda sigara içmek, si- gara üzenne konuşmak yasak. Kim- se kımseden emreder şekilde bir şey ıste\emez. Su ıçmek ısteyen kalkar kendi alır. Yemekte bır kışi diğer bir kişiyi kullanır anlamına gelen da\- ranışta buiunamaz. Yemek bittikten sonra herkes kendi tabağını. kaşığı- nı. bardağını mutfağa görürür. L'nu- tup götürmeven olursa. mutfak so- rumlusu grubu toplar, kimin bırak- tığını soruşturur ünutan kişi mutla- ka ortaya çıkartılır. Ona. bunun yan- lış olduğu anlatılır, bir daha yapma- ması için uyanlır. Oda bir daha yap- mayacağına söz venr. Burada amaç- lanan, bu gençlenn dışanda kendile- rini çok kullandırdıklan düşünüle- rek bu zayıflıgın üzerine gitmek, on- lan kendılerini kullandırmayacak güce ka\ u^tunnak ve "hayır" deme- sini öğretmektir. Artık yemekleratılmıyor. Kim bı- rakmışsa onun tabağında kalır. O ki- şi onu mutlaka yer. .Ainaç. sokaktan gelen gençleri savurganlıktan kur- tarmak ve ekmeğe. yemeğe karşı saygıyıgeliştirmek. Fikret 1973 Berlın doğumlu. Ba- bası Avrupa Mıllı Görüş Teşkilatla- n'nın Berlin üyesi. Ankara İmam Hatıp Lisesı'nde yatılı olarak 6 ay okumuş. sigara içince atılmış. 7 yıl uyuşturucu kullanmış. Ailesının uyuşturucu kullanmasına etkisini anlatırken, kendisıni kaybetme kor- kusu içinde olduklannı, bu nedenle telev izyr on seyretmesinin ve dışanv a fazla çıkmasının yasak edıldiğini. daima baskı gördügünü söylüyor. In- sanlara. topluma ve ailesine faydalı olmak için 8 aydır terapi merkezin- de oldugunu anlatan Fikret diyor ki: " Uyuşturucu hep bir başkasının sır- tına binmişrir. Burada ayaklannruzın üstünde durma>a çalışıjoruz, jaşa- rna aJıştırılnoru/. Bir insan kendi ayaklannın üzerinde duramazsa kimseye yardımcı olanıaz." Sami hep gülen. sempatik. yumu- şak mizaçlı bir genç. 1968 Balıkesir doğumlu. 7 yaşında Berlin'e gitmiş. Ortaokulu(hauptschule)bitirmiş. 10 yıl uyuşturucu kullanmış. Uyuştu- rucudan 3 yı! cezaevtnde yatmış. Bir yıl ıki ay ertelenmiş cezası var. Bu- nu da terapide geçirecek. Burada ge- çen günleri cezasından sayılıyor. Çamaşırcı Sami Samı hiç âşık olmamış. Kadmlar- la uzun süre arkadaşlık kuramamış, hep kısa süreli arkadaşlıklaryapmış. "Içtiğim zaman daha rahat ilişki ku- ruyordum. Meslek öğrenimi yapb- gım sıralarda okul arkadaşlanm ara- sında hoşuma giden kız arkadaşlar vardı.Onlardan bazılan uzaktan ba- na bakıp gülümsüyorlardı. Yanlan- na gidip konuşmaya cesaret edemi- yordum. l \ uşturucu almava başla- yınca rahatiadım. Konuşnıam bile değişi\ordu. Daha neşeü oiuyor- dum" diyor. Terapiye gelelı iki ay olmuş. Ça- maşırhane sonımiu yardımcısı. Tera- piye gelinceye kadar hiç çamaşır yı- kamamış. Nasıl katlanacağını bile bilmiyormuş. Şimdi burada seve se- ve arkadaşlannın kirli çamaşırlannı her gün odalardan toplayıp bodrum katındakı çamaşırhaneyetaşıyor. Ça- maşırlann kanşmaması için hergen- ce \erilen ayn renkte küçük bez par- çaları çamaşırlara dikilmış. Çama- şırhanede herkesin adlan yazılı ve renkJeri yapıştınlmış dolaplan var. Yıkanıp kurutulan çamaşırlan. Sami bu sisteme göre dolaplara dağıtıyor. AiJeden para almak yasak. 12 ay- lık terapı süresi, terapi görenın bıran önce düzelmesini teşv ik etmek ama- cıyla dört basamak şeklinde smıf- landınimış. Bu sistem içinde. hak edene hakkı verilıranlayışı getinlı- yor Bağımlının. daha iyıye kavuş- Terapist Rıza Kavasoğlu ve projenin sorumJusu Orhan Akbıyık(üstte). Nokta'ta bir Ue Ud yıl arası terapi «örenbağımlı gençler kendi aralannda yapüklan sporfutbol karşılaşmasındanso nra birarada görülüyorlar. (altta) mak için dirençli gelişme gösterme- si karşılıksız kalmazken, gerilemesi ve gruba uyum sağlayamaması kar- şısmda kendi hatasını gösterici ön- lemler alınıyor. Örneğin, bağımlı olumlu gelişme gösteriyorsa daha 1- ki aylıkken ıkınci basamağa çıkabı- liyor, yedi ayını tamamlamış birki- şı ise bir hata yaparsa birinci basa- mağa düşebiliyor. Terapi merkezine ilk gelenlere haftada lOmark harçlık veriliyor. Bu harçlık üç ay sonra 15 marka, yedin- cı, sekizinci aylarda 20 marka ve son aylarda ise 25 marka çıkıyor. Proje- nin yöneticisi Orhan Akb^ik,bupa- rayı ne ıçin ödedıklerini şöyle yo- rumluyor: "Parayı böyle kısıtiı bir şe- kilde,dönemlere bağlı olarak verme- midn amacı, gençlerin pantva karşı olan turunılannın değiştirilmesi ve değer biiinçlerinin artünlmasıdır. Şöyie ki, uyuşturucu bağımlısı birin- san bağımlJık davranışı içinde, giin- ccl yaşam için gerekli olan zonınlu harcamalara olumlu bir yaklaşım göstermiyor. Parası var iseyarrnıdü- şünmeden, çevresinin; annesûıin,ba- basının, kardeşinin, eşinin ve çocuk- lannın paraya ihriyao olacağını he- sapetmeden sa\Ttıkbirşekikk. uyuş- turucu ve uvuşrurucuva bağlı olan giderier için harcamaktadır. Burada amaç. 10 mark Uekişinin bir hafta en zonınlu ihtiyaçlannı alarakgeçinebi- leceğJni ve bundan da mutluluk du- yabileceğini öğretmektir. Öyle ki. bu 10 marktan birkaç fenik biriktirme- lerine bileolanak vermekteyiz. Kısa- cası aünterinin karşıhğı olan feniğJn değerini ögretmeye çalışıyoruz." Abduliah terapıdeki gençlerin içinde en kıdemlilerden biri. Cİokuz aydır terapi görüyor. Sportif yapılı. sözünü sakJamayan 27 yaşında bir genç. Ailenın tek oğlu. Çok hızlı bır yaşamı ofmuş. olaylara kanşmış, diskoteklerde fedailik yaprruş. Ağzı, külhanbeyı tarzda konuşmaya yat- kın. "Babam sorumluluğu taşıyamı- yordu, benim üstünıe yılayordu. O- nun taştyamayacağuıı ben nasıl taşır- dını. Sinir olup çatiıvordum. E\den dışan çüunca kurt oluyordum. O si- niri bir yere atmam gerekivordu. Şimdi babamla bir arkadaş gibi ko- nuşuyonım. Eskidcn beni dinlemi- yor, gözüme bile bakmıyordu. Ya da dinJer gibi görünüyordu, ama dinle- mivordu. O da beni rahatstz ediyor- du" diyor. Haftalık harçlık üzerine görüşünü almak istediğımi belirtin- ce. kendine has bir bakış biçimi olan kaşlannı gözlerinin üstüne yıkarak şunlan söyledi. "Bununla bir hafta idareediyonız. Herşe> imizburadan karşılanıyor. Bu para ilesadece riirün alıyoruz. Tütünii biten. bir başka ar- kadaşından alıyor. ^a da artan tü- tünlerimizi biriktirdiğimiz bir kutu var. haftalık alıncaya kadar bu kuru- dan îçebiliyor. Grupla arada sırada dışan çıkıyoruz.Çikolata vb.gibi şey- leralıyoruz. İçimi/de bu paray1 birik- tirenimiz bile var. Terapimiz burada bittikten sonra esas terapimiz dışan- da başlayacak. Ömür boyu terapi. Ben dışanda iken soğuktum. Her şe- ye karşı koyuyordum. Günlük 200, 300 mark masrafım oluyordu. Para olmasa da varaöyonduk. Şimdi ben bunlan açık açık konuşabiü>orum. Çünkü utanmıyorum. Kskiden vap- oklanmın bilincindeydim. .Ama kim- seye belli etmek, renk >ermek istcmi- yordum. Anlayacağın, uyuştumcu- dan içimiz dışımız allak bullak ol- muştu. Ama şimdi terapinin sayesin- de kurtuluvoruz." 1970'ten ben Berlin'de yaşayan 38yaşındaki Uftıkeski bir uyuşturu- cu bağımlısı. 16 yaşında esrara, 18 yaşında sert u>nşturucu kullanmaya başlıyor ve aralıksız 5 yıl devam edı- yor. 1988'debiryılterapıgörüyorve o tarihten bu yana 9 yıldır ıçmiyor. Şimdi Nokta'da eğıtmen olarak gö- rev yapıyor. Terapi görenlerin birço- ğunun bir süre sonra tekrar uyuştu- rucuya başladığının bılincıyle. ken- disinin ıçmemede gösterdiğı başan- nın nedenleri üzerinde dunıyoruz. Diyor ki: u Sigaravekahvehariç9yıl içinde en küçük bir alkol kullanma- dun.Arkadaşlanmı, çev remi onagö- re seçtim. Yaşantisı bana uv rnavaa cansıkıcı sorunlanbana getirecekin- sanlarla arkadaş olmadım. Her ba- kımdan olduğum yerde kalmamaya, bugi ve cahşma bakımından, dikkat ettim. Örneğin mimartık okumaya karar vierdim. Y'üksek Teknik Oku- lu'ndayım. L'yuşturucu> u bırakmış kişileıie yoğun ihşki içinde>im.~ Bır nedenle uyuşturucuya başlanmadı- ğını, birçok konulara dikkat edilme- sinin zonınlu olduğunu vurgulayan Ufuk, "Düşündüğümü açıkça söyte- meye münıkün olduğu kadar çaba sarfettim. \utmama\a çauşom. OiumsuzJuklardan daha çok olum- lulan öne çıkarmaya özen göster- dint" diyor. L'fuk, terapıdeki sorun- lar üzerine de görüşünü şöyle özet- liyor: "Genel olarak terapilerin hıç- biri hoşuma gitmivor. Her şey para- ya bağJanıvor. Yöneticiler paray 1 ne- reden bulacaklan kaygısı içindeler. Para veren kumma bir bağımlıhk oluyor. Berlin Senatosu'nun önerile- ri bizim için doğru olmavabilir. Ama onlann da söz söyleme hakkı var, çünkü para\erivortar. Biryıklan faz- la terapi olmuvor. Kaynak bulmak zor. Her şe> elinizde değJL" Sosyal terapinin çegitli biçimleri " Hırsı/Jıkyaptım. uyuşturucu sat- ünı, insanlan zehiriedim!.. Hep kötü işleryapöm. Hapse düştüm!.. Ailera dağıldı.V Ama iviyi. kötüyü gördüm. .Ailem gözlerimin önüne geldi. l'>iış- turucudan nefretediyorum. LHuştu- rucu kuUanmasaydım buraya gel- mezdim. Beni çok ezdi. Adım bile duymakistemryorum." Grup toplan- tısının bırinde arkadaşlannın önün- de duygulannı, kafasına takılanlan dile getıren bir genç bunlan söylü- yor. Bu tür oturumlar haftada üç kez yapılıyor. Grubun önünde her şey anlatılıyor. Ailelerin bilmedikleri burada dile getiriliyor. Gencin konuşmasına, toplantıyı yöneten terapistin yanıtı şu oluyor: "Duygulannı içinde btrakıvorsun. Her şe>ini dışan verdikten sonra zor olurdiyedüşünebUirsin. Sen baa ko- nulan hep ileri anyorsun. Senin için önemli olan duygulannı hissetmen." Hemen ardından başka bır genç, Lokman konuşuyor: "Kız arkada- şım aklıma gelivor. Onunfa yaşadı- gjm günler her gün akbmda. O da uyuşturucu kullanıyor. Kullanma- saydı güzel bir hayat vaşayabiltrdik diyorum. Bunlan düşünürken içûn- de bir korku oluyor." Arkadaşlan: Canı uyuşturucu çektiğini söylüyor! Terapist: Nasıl bir korku? Lokman: Sonunda uyuşturucu çı- kıyor. Kız arkadaşım da uyuşturucu kullanıyor. Onunla bir arada ola- mam, olursam ben de uyuşturucu kullanınm. Bundan korkuyorum. KJZ arkadaşımdan hoşlandığımı dü- şünüyorum. Onunla güzel günler ya- şadık. Çoğu huylan hoşuma gidiyor- du. Hindıstan Çingenesiydi. Çoğu yanlan Türklere benziyordu. Bana da sahıp çıkıyordu. Terapıst: Kendini sahipsiz mi his- sediyorsun0 Lokman: O zaman yalnızdım. Terapist: KJZ arkadaşınla ne kadar beraber kaldın? Lokman: lkı yıl beraber kaldık. Dokuz aydır görmüyorum. Terapıst: Nokta'da kendini nasıl hissediyorsun? Lokman: Sıkıntıdayım. Aklıma gitmek de geldi. Kişi olarak kendi- mi bilgısiz göriiyorum. lstanbul Üniversitesı Edebiyat Fa- kültesi Almanca Bölümü mezunu, 1955 Urfa doğumlu olan Rıza Kava- soğlu. 1988'den ben Nokta'da çalı- şıyor. Uyuşturucu üzerine sosyal te- rapist eğitiminı Berlin'de yapmış. Psikodrama eğitimine devam ediyor. Kavasoğlu. grup terapisinin önemı- nı şu tümcelerle dile getınyor "Kişüer bir arada yaşamayı öğre- lüyoriar, kişi>i tanıma bilgisini geliş- tirivurlar. Kişi kendi sorumluluğunu taşınıa>ı kavranıakla bûiikte,yaşadı- ğı insanlara karşı da gönnler üsde- niyor. Biriikteyaşadığıfnsanlaria ioş-' ki nasıl kurulur konulan işleniyor, • yaşanıyor." Nokta'da. sosyal terapinin çeşitli biçimleri uygulanıyor. Grup Dına- mik Oturumu'nda özellikle kışkırt- ma terapi biçimi uygulanırken, Uğ- raş Terapı bıçıminde günlük yaşamı kendilen organize etmesi, sorumlu- luk anlayışlannın en alt düzeyden en üst düzeye çıkanlması amaçlanıyor. Beden Terapisi 'nde bireyin vücudu- nu tüm olarak tanıması üzerinde du- ruluyor. Kendi vücudunu tanıyan vü- cuduna saygı duyar, kendine saygı duyar, kendine saygı duyan insana, topluma saygı duyar öğretisi işleni- yor. Üç haftada bir yapılan ailelerle tek tek görüşme, yani Aile Terapi- si'nde ise aile bireyleri ile bağımlı arasındaki yanlış gelişmiş, kişiyi uyuşturucu kullanmaya iten ilişkiler orta\a çıkanlıyor. Bu tür ilişkilerin yok olmasına, yeni yapıcı ilişkilerin öğretilmesine çalışılıyor. Psikodra- ma Terapi'de. bağımlının içindeki duygulannı, yazısız oyun gibi ken- diliğinden gelme biçimde dışanya vurması gerçekleşiyor. Boş zaman değerlendirmesi de sosyal terapinin bir bıçimi oiarak ele alınıyor Örne- ğin, futbol maçı mı yapılacak. tiyat- roya mı gıdilecek, yoksa yüzmeye mi: grup oturup birlikte değerlendı- riyor ve ona göre hareket ediliyor. Rıza Kavasoğlu, terapi sırasmda. grup oturumunda gençlerle saatler- ce dıdişip uğraşıyor. Gruba uyum sağlamakta güçlük çekenler. aylardır terapı gördüklen halde hata yapan- lar. çalışmalarda \erimli olamayan- lar sert bir şekilde eleştirilıyor. Ha- tanın üzerine acımasızca gidiliyor, bağımlıya zavallı gözüyle acıyarak bakılmıyor da, sert uyanlarla. "So- kakta sürünmek istersen çık, bu se- nin için son flrsattır'' gibi sözlerle ki- şi adamakıllı silkelenerek topluma kazanılmaya çalışılıyor Sürecek NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR Düşüncenın özgür olmasını amaçla- yan ve cezaevindeki düşünce suçlula- nnın haklannın lade edilmesini isteyen bir basın toplantısındayız. Bu kampan- yaya destek vermek amacıyla gelenler arasında Profesör Mina Urgan da yer alıyor. Mina Hoca'yla otururken salona Sevim ve Mihri Belli de geldiler. Mihri Belli Mina Urgan'ı önce fark etmedi. Ben Mina Urgan diyerek gösterdim. Mihri Ağabey, bırden "Evet Mina, se- nınle en son 1941 yılında Halide Edip Mıvar'ın odasında karşılaşmıştık. Ben fngilizce yeteıiik sınavı için sizin kürsü- de sınava girmiştim." Mina Urgan ina- nılmaz belleğiyle hemen aynntılara gir- di: "Halide Edip seni çok beğenmişti ve kürsüye alınmanı önermişti. Ben de 'O- nun edebiyat eğitimi yok' diyerek karşı Çiktım. Halide Hanım aldırmadı, 'Herke- sin senin gibi bu kürsüde olması için edebiyat eğitimi görmesi mi gerekiyor, bu çocuk çok bilgili ve akıllı.' cevabını verdi." Ülkemiz solunun bu iki deneyimli ve onurlu insanı bizi bu sohbetleri sırasm- da 57 yıl önceye götürdüler. Basın top- lantısına başladık, biryanımda Mina Ur- gan, bir yanımda Mihri Belli oturuyordu. Düşünce özgürlüğü için ne diyebilirdim ki! Onlar, yaşamları boyunca özgürlük kavgası vermişler, bu uğurda nice çile- ler çekmışlerdi. O günden bu yana bu ülkede ne değişmişti sorusu kafama ta- kıldı kaldı. Eşber Yağmurdereli, Ragıp Duran, Haluk Gerger, Ismail Beşikçi ve bir çok gazeteci, yazar sırf düşüncelerini açıkladıkları için içerdeydiler. Bir çok ya- zar, gazeteci yargı karşısındaydı. Biz ga- zeteciler, yazarlar, aydınlar bu durumda kendimizi nasıl hissedebilirdik? Mihri 57 Yıldan Bu Yana... Belli haklı olarak, özgürlük mücadelesi- ninsırfgazetecilerveyazarlarla sınıriıol- madığını belirtti. Örneğin bir pankart aç- tıkları veya duvara yazı yazdıkları için "silahlı çete" sayılan çok sayıda genç onlarca yıl hapis cezasına çarptırılıyor- lar. Işkence ile alınan bir örgüt üyeliği ifa- desi, "Ben Akın Birdal / istersem anın- da öldürürüm, örgüt kurdum ve silahlı eğitim yaptırdım" diyen gerçek çete üyelerinden ve yöneticilerinden daha fazla cezayı gerektiriyordu. Yasalar, yar- gılama mantığı ve Türkiye'nin şu anda- ki düzeni bu sonuçları yaratan bir alış- kanlık içinde yürüyordu. Af tartışması yapılıyor. Meclis'teki bü- tün siyasiler 12 Eylül darbesinin ürünü 1982Anayasası'na sığınıyorlar. Bu ana- yasaya göre düşünce suçlularına ömür billah af çıkarılamaz diyorlar. Daha da garibi, yüzlerce insanı öldürmekten yar- gılanmış, 12 Eylül döneminin koruma- sıyla yakalarını sıyırmış eski ülkücüler, şimdi affı belirleyecek bir konumda Meclis'te basın toplantısı düzenliyoriar ve "ferörvsf"lere affa karşı olduklarını açıklayabiliyorlardı. Bu durumda Abdi Ipekçi'nin, Savcı Ooğan Öz'ün, Kemal Türkler'in. Ada- na Emniyet Müdürü Cevat Yurda- kul'un, Profesör Cavit Orhan Tüten- gil'in, Profesör Ümit Doğanay'ın katil- leri ve azmertiricileri "kader kurbanı" hatta affı karariaştıracak yerden konu- şacaklar, sırf düşüncesini açıkladığı için Ragıp Duran ise terörist sayılacak. Tür- kiye'deki manzara bu. 20. Yüzyıl'ın sonuna geldik, hemen i- ki yanımdaki Mina Urgan ve Mihri Bel- li'ye bakıyorum. Yaşı sekseni geçmiş bu iki onurlu insandan utanarak, sıkılarak, "düşünce özgürlüğü" konusundaki tu- tumlannı soruyorum. Rutkay Aziz, sırf düşündüğünü söylediği için yeniden 22,5 yıl cezaevinde yatması gereken Eş- ber Yağmurdereli'nin mesajını okuyor. Eşber, cezaevinden şunlan söylüyor: "21. Yüzyıl'ın eşiğinde bu ülkede konu- şarak, yazarak düşüncelerini açıklayan aydınlar, yazarlar, sanatçılar cezalandı- nlıyor ve cezaevine konuluyorlar. Tarih içinde her devlet kendine yakışanı ya- par. Tarihsel zorunluluk gerçeği, hiçbir devleti ahlaki sınırlama altına sokmaz. Çünkü egemen güçler, kaybettiklerini anladıklannda zehirlerini, kendi içlerine akıtacakbirakrebin onuruna dahisahip değildiher. Bu nedenle herkazanım bir bedel ödemedir. özgürlük, uğruna be- del ödendikçe kazanılır. " Eşber'in söylediklerine ne eklenebilir ki? Mina Urgan'a, Mihri Belli'ye. Sevim Belli'ye yeniden bakıyorum. Ödenmiş bedelleri düşünüyorum. 1 Ekim'de Meclis açılıyor. Bizler, hâlâ düşünceye özgürlük peşinde koşuyoruz. Dünya, 21. yüzyıla girerken nelerin peşinde ko- şuyor, bizler nelerin. Bu ülkede yaşıyoruz ve başka birTür- kiye yok. Bu ülkenin, insanı gibi insan- ların yaşadığı, özgüriüğün, eşitliğin ada- letin sağlandığı, haksızlıklann son buldu- ğu bir ülke haline gelmesi için, ter dök- meye devam edeceğiz. Demokratik bir Türkiye için, bu ayıptan kurtulmak için bedel ödemeye devam edeceğiz. Başka ne yapabiliriz ki?...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle