Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
30AĞUSTOS 1998 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Almanlar'a
nasihatAlmanya'daki
seçimler
nedeniyle gözler
Türklere de çevrildi.
Politikacı her yerde
aynı, Alman adaylar
Türk seçmenleri el
üstünde tutmaya
çalışıyor. 30 yıldır
Avrupa'da yaşayan
siyaset bilimci Nazmi
Kavasoğlu ise
AJmanya'nın önde
gelen gazetelerinden
Berliner Zeitung'taki
söyleşisi ile ortalığı
kanştırıyor. Doğu
Almanların da Türkler
gibi itilip kakıldığını,
Doğu Almaniarın
toplumun yeni
"Türkler"i olduğunu
hatırlatıyor ve Doğu
Almanlan Türklere
düşmanca
davranmaktan
vazgeçmeye çağırryor.
"Batı"lı Almanfara da
zamanında aynı çağrı
yapılmıştı ama
dinleyen pek çıkmadı.
Nazmi Kavasoğlu,
Almanya'daki faşist
tehlikenin büyümesi
halinde bundan zararı
Türklerin değil bütün
Almanya'nın
göreceğini anlatmaya
devam ediyor.
ÖMÜfl I'LTK
Mavifim mavişelim,
tenha ofiste
buluşalım.
Ömür E. Kurum
Sefrtronik posta: sofn©posta.cunuıuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Kırmızı pasaportlar çift
numaralı olacakmış...
"Başka bir numara
olmasın bu işte!"
Olur Boyle Vakalar...
ıl 1959... Aylardan Nisan... Endonezya Dev-
iet Başkanı Ahmet Sukarno, özel uçağı ile
geldiği Esenboğa'da Cumhurbaşkanı Ce-
lal Bayar, Meclis Başkanı Refik Koral-
tan, Başbakan Adnan Menderes tarafından tören-
ie karşılanıyor...
Sukarno, Ankara'daki resmi temasların ardından
iki gün sonra trenle Istanbul'a geçiyor... Peşinde bir
gazeteci ordusu ile Istanbul'un tarihi ve turistik yer-
ferini gezen Sukarno, Şale Köşkü'nde ağırlanıyor.
Gemiyle Karadeniz'de geziye çıkıyor. Döneminin
acar polis-adliye muhaDirlerinden Doğan Katırcı-
oğlu da Sukarno'yu izijvor.
Sukarno'nun yanısır.;; , ıllarıntanınmışrandevu-
cusu "Lüküs Nermin ı ÜC ızliyor göz ucuyla.
Sonrasını, Doğan Katırcıoğlu'nun Toplumsal Dö-
nüşüm Yaytnlan'ndan üçüncü baskısı çtkan 'Olur Böy-
le Vakalar" kitabından öğreniyoruz ki, kendisine ve-
rilen talimat üzerine "Lüküs Nermin", konuk devlet
başkanı için "Nil"i hazırlayıp Şale Köşkü'ne gönder-
miş.
Sukarno'nun Istanbul'daki "incelemeler"ine geri
dönmek üzere, 1959 yılının Mayıs ayına geçiyoruz
şimdi:
"Istanbullular, efsane kadın 'Lüküs Nermin'le 19
Mayıs 1959 salı günü tanıştılar. O zamana kadar
ancak, Istanbul'un hatta Türkiye'nin en efe kadını-
nın dedikodusuylayetinirlerdi. Bileği bükülemeyen,
devlet büyüklerince daima eli öpülen, tanınmış ran-
devucu ne yapmıştı da ilahlara kurban gitmişti? Gün
ışığı ile şehrin sokaklarına dalan gazete satıcılan Is-
tanbulluları şöyle uyandınyordu:
- Yazıyorrr. Ünlü randevucu Lüküs Nermin'in ba-
sıldığını yazıyorrr. Lüküs Nermin'in tevkif edildiğini
yazıyor...
Gazeteler, o görünmeyen, ünlü randevucu kadı-
nın poz poz fotoğraflarını basmıştı."
"Lüküs Nermin"in evine baskın yapan polis, bir
gnJp hayat kadınını Amerikalı beş denizci ile suçüs-
tü yakalamış, üstelik evde dolar cinsinden döviz de
ele geçirilmişti.
Ne olmuştu da, yıllardır bilinen "gerçek" şimdi, "suç"
kapsamına girmişti?
Şimdi tekrar Sukarno'nun "incelemeler"ine döne-
lim... Ayrrntıları geçelim... Sadede gelelim:
"Ahmet Sukarno'ya ikram edilen 'NıT hastalıklı
çıkınca kıyamet koptu. Genç ve dinamik devlet baş-
kanı Sukarno, belsoğukluğu hastalığına yakalanın-
ca 'Lüküs Nermin'in imparatorluğu yıkıldı."
ttSESSÎZ SEDASIZ (!)
GELECEK <3ÜNLER.JÇ/AJ
OA/U S/2., k!ENDÎrV?~i2~
VA&ETTÎK.
NURlKURTCEBE
/AJMECV S/2£.
Yüksek YerilimHattı
Erdinç UTKU
Ekmeğe poşet işini başarabilmemiz içın
kırk fınn ekmek yememiz lazım.
Harran Univepsitesi'ne ülkücü moral
Şanlıurfa'daki Harran Üniversitesi,
adım adım "medrese-tü zehra"ya dö-
nüştürülüyordu... Nurcuların kurtarıl-
mış bölgesinde Said-i Kürdi'nin ya da
daha yaygın adıyla Said-i Nursi'nin
"medrese-tü zehra" özlemi yıllar sü-
ren planlı-programlı çalışmalar sonu-
cu gerçekleştirilmek üzereydi.
Ancak araya 28 Şubat süreci girdi...
YÖK, Harran Üniversitesi Rektörü
Servet Armağan ı irticai faaliyetle-
rinden dolayı görevinden almak du-
rumunda kaldı.
YÖK tarihindeki bu ilk uygulama
ile Harran Üniversitesi'ndeki şeriat-
çı örgütlenme biraz sekteye uğradı.
Fakat, şeriatçılann yerini bu kez ırk-
çılar doldurmakta gecikmedi.
Geçen gün, Fen Edebiyat Fakülte-
si'nin müzik bölümüne alınacak 20
öğrenci için yapılan yetenek sınavı sı-
rasında eski rektörlük binası Şanlıur-
fa Ülkü Ocakları'nın yönetici ve üye-
leri tarafından dolduruldu.
Maksat, sınava giren bir grup öğ-
renciye "moral" vermekti!
Sınav komisyonu üyeleriyle içli dış-
lı olduklan görülen ülkücülere, Rek-
tör Mahmut Sert ya da üniversite yö-
neticilerinden, herhangi birtepki gel-
medi; "Burada ne işiniz var" diyen ol-
madı.
Yarın yeni bir yetenek sınavı da-
ha yapılacak.
Bu kez beden eğitimi bölümüne
30'u kız 100 öğrenci alınacak.
Ülkücüler, yarınki sınavın "faali-
yefine çoktan başladı bile.
Nasıl olsa meydanı boş buldular;
şimdiden hayırfı başanlar!
ÇED KÖŞESf
OKTAY EKtNCİ
75. yıl için bir kültür kampanyası:
6
Cumhııriyet Evlerini
Koruyalım'
"Kültür varlığT denılınce ve he-
,te bu, tieyjm ^jnimari mir*s"'i için
kullanılı>orsa, akla hep Osmaalı vt
daha öneekı dönemlere ait yapıtlar
geliyor.
Bu anlayış koruma kurallan ve
politikalarına da o denli yön venyor
ki; söz gelimi günümüz mimarlığı-
nın belli bir özen taşıyan ve hatta
tıpkı geçmıste olduğu gibi doğal ve
kültûrel ortama uvum göstermiş ki-
mi "çağdaş'" örnekleri bile neden-
se "korunması gerekli kültûrel bir
değer" olarak görülmüyor. tescil
edilmiyor...
Oysa ki örneğin bir resmin. ya da
birheykeiin. hatta birel dokuması ha-
lının, kilimın. fotoğrafin. bestenın. şi-
irin. romanın.. kısaca hemen her sa-
nat ürününün kültür varlığı sayılabil-
mesi için ılle de "eski" olması ge-
rekmiyor v e böyle bir kural da zaten
yok. Kuşkusuz eski olanlann "ao-
tika" değen de olabiliyor ama. ay-
nı dallardakı sayısız yeni yapıt için
"tarihr olmadıklanndan ötürii "kül-
türsüi" detnek herhalde mümkün de-
ğil... Peki. sanatın bugenel ve e\Ten-
sel ilkesi. acaba neden "mimaride'''
de gözetilmiyor.
Plansiz ve v ağmacı kentleşmenin
yarattıgı "mimari çirkinlikler'" bu
dugu ımajına da büyük katkıda bu-
lunuyor.
" Daiiası.^ffiçT-yâgmaci "v? taîan-
cı imar polıtıkalannın takıpçısı olan
hemen tüm paniler ve "şeriatçılar"
da kendı yaramklan bu çiîkinligin gü-
nahını Cumhuri>ete yükleyip, bir
yandan tarihi kent sılüetini gökdelen-
lerle ezmeyi sürdürürken, öbüryan-
dan siyasette de "tarihe öykünme"
içersinde mehter takıraıyia açılıştö-
renleriyapıyorlar...
tşte. hem bu çirkin ve takıyyeci
oyunu artık bozmak hem de Cunıhu-
riyet dönemine olanı "vefasızlığa"
son vermek için, miman mirasımı-
zın çağdaş örneklerini de koruma
kampanyasını başlatmak ve bunu da
öncelikle sivıl mıman ömekleri tes-
cil ederek ya>gınlaştırmak. 75. yıi-
da en anlamlı ve hatta "zorunlu" bir
"kültûrel sorumluluk"' olarak önü-
müzdeduruvor.
IMuğla, başladı bile...
Nitekim, ülkemızdekı koruma ça-
balan ıçinde "kentselkonımanııı''
öncülennden olan Moğla, bu konu-
da da yıne duyarlılığını gösterdi ve
Cumhun\et dönemı mıman kültürü-
nü de "Sf T kapsamı içinde" gözet-
meye başladı.
Vfuû|a"daki bu "asri pencereli" ev Cumhurivet dönemine ait ve artık
'•kültür varlığı" olarak korunan örnekler arasında...
sanat dalının a\nı anda bir "kültür
eylemi" olduğunu da gözlerden ka-
cınyor olsa bile. benzer şekilde çir-
kın resim. niteliksiz heykel. düzey-
sizşiir. abuk subuk roman.. yok mu-
dur'.' O halde. yine özellikle bunca
yaygınlaşan çarpık. rantçı ve özen-
sizyapılaşmanın arasında. her şeye
rağmen mimarlıgın etiğini. estetiği-
rıi ve topluma-çevreye karşı sorum-
luluklannı gözetmekte veya$atmak-
a "direnen" olumlu veözvenli ör-
ıekiere de tıpkı bir İ9. yüzyıl kona-
ii gibi kültürvarlığımızolarak sahip-
erap. onları bir anlamda "ödüllen-
lirmemiz" de gerekıyor...
ûstelik. sadece bu toprakJardakı
cngin ve köklü mımarlık geleneği-
i SVTU kararlılıkla sürdürdüklen ıçın
e değil. aynı zamanda. "dönemle-
înin kültür savaşımım" da sim-
eledıklen ıçın...
• • *
Pekı. böylesi bir "tespit' (sapta-
taı ve "tescil" (koruma karan al-
Laıçalışmasına acabanasıl başlama-
? \fimari mırasın "çağdaş kültür
•rtıklan" nasıl belirlenmeli?
Cumhuriyetin 75. yılı, aslında
a»rulannyamtındadaanlamlı ve
:rekli birkampanyayı gündeme ge-
•i>or.
Cünkü kültür mirası demlince sa-
:ce Osmanlı ve öncesini gören,
jmhuriyet döneminin bu görkem-
•nrasa sayısız örnekle katkıda bu-
nJuğunu "yadsıyan" bir koruma
Isyışı. ister istemez yine Cumhu-
etin sanki "kültür voksunu" ol-
Tarihi kentin eski semtlerini içe-
ren Koruma Planı'nı yeniden elealan
Izmir 9 Eylül Lniversifesı ekibinin
yaptığı tespıtlerle, SİT alanındakı
tescilli ev sayısı 1977"deki 178 sayı-
sından şimdi '480"e ulaşırken. bun-
lar arasında ilk kez Cumhuriyetten
sonra inşa edilen kimı "asri (çağdaş)
pencereli" evler de kendi dönemle-
rinin sivil mimarlık örneği olarak
Koruma Kurulu'nca tescil edildi.
Böylece gelecek kuşaklar Mug-
la'nın korunan güzelliklerine bak-
tıklannda. bunun sadece Osmanlı
dönemiyle sınırlı olmav an. Cumhu-
riyetin o "duyariı" dönemlennin de
katkılanyla oluşan biruygarlık gös-
terisi olduğunu artık görebilecekler.
Hatta son dönemlere ait şu "çir-
kin apartmanlaşmanın" da aslın-
da yine o coşkulu yıllardaki mima-
ri özene karşı "Her mahallede bir
milyoneryaratalım'* sloganıyla sal-
dıran "yık-yap-sat" politikasının
bir sonucu olduğunu farkederek, ta-
rih bilinçlerini sivasi çarpıtmalarye-
rine gerçekçi gözlemlerle edinecek-
ler. Böylesi bir bilinç ise "Cumhu-
riyet" denıîince yağjna ve \ozla^ma-
yı değil, "ulusal kültüre ve uygar-
lığa saygıyr anlayarak,geleceğjn ay-
dınlık Tüıidyesi"ne gü\ence olacak...
Ne dersiniz? Mugla'dakı bu ca-
bayı tüm kentlerimize de yaygtnlaş-
tırmak. en azından bunu bir kam-
panya şeklinde hemen başlatmak 75.
yılı da simgesel biryıldönümü olma-
sının ötesinde "kalıcı bir kazanrnıa"
dönüştürmez mi°
HAYVANLAR tsMAtL GÜLCEÇ
KİM KİME DUM DUMA BEH/Ç AK
U.'VII ı IJİO. .
'Behiçaklg'İurK.nşt
ÇIZGILIK
T
KÂMİL MASARACl
r \ r
' % • , : . : •
HARBİ SEMtH POROY
TARÎHTE BUGÜN MLMTAZARIKAN İOAğustos
FMNSIZ aCİSJNİ TOKATIADU
Ü Üİ £&*1B27'PE BUSÜN, CB2AVİ/Z pAY/Sl UÜSEYİM,
ELÇİSİNİ 7VKATIACH! 1J97 'O£,
FRAAJSA V/4 8ORÇ f
8İR MıarAR BUSO/ty/A/ GEKİ İSTBfMfSS/ UZE&N£,
FRANSA ÖP£M£T/ REDDETMİŞTİ. BUNU İ2L£T£AJ
Ü CE2AYi£ DAVISI Bu ÜCK&VİM ELÇlf/W
, KOMUSMA SIKASINPA HtDDETLEU/P O*tU
OIAYIN AHJHUOAM, CezAYİe'LB
K. CHABJ-ES YĞ>NSr/M/AU?£td F/2AAJ&4 'NIN A/SASI
BOZULMUÇTU. Ö7SPSN ge& C£ZAYİ& ÛZBIZ.İM-
PE İSTGICLE& OlAN FSAAISA, OU0JJMU F-lSSAr
BİLİP 8İ/ZKAÇ YIL İÇiNPe CEZAYİIZ'İ İŞ6AL £&£-
CBKTtR(i83o).
PANO
DENIZ KAVUKÇUOGLU
I '
•••
'Her Şey Vatan İçin
Gerçekten çok güzeldi. Bukle bukle, uzun sarı
saçları omuzlarına dökülmüştü. Üzerınde, günün o
saati için 'deto/te'sayılabilecek, kısa, lacivert-beyaz
çizgili bir Yop'vardı. Tenigüneşten bronzlaşmıştı. El-
leri bakımlıydı, uzun tırnaklarına, şarap kırmızısı ile
kiremit rengi arası bir oje sürmüştü. Ojesinin rengi,
dudaklarının boyasına şaşılacak bir uyum gösteri-
yordu. Iri, mavi gözlerinin çevresini, bırbirleriyle ge-
çişip örtüşen ikı ayn renkte farla gölgelendirmişti. İki
kişiierdi. "Oturabilirmiyim?" diye sorduğumda, ya-
nmdaki adam eliyle, masadaki iki boş koltuktan bi-
rini gösterip, "Buyurun!" demişti. O da, yanındaki ka-
dın gibi, son zamanlarda sayılan artan 'lifestyle' der-
gilerinden bırinin kapağmdan çıkmış kadar bakımlı,
'hoş' bir insandı.
'Çanlı Ibo'nun çay bahçesinde yeni bir gün başlı-
yordu... Masalar, sabah kahvaltısı için gelen, çoğu
dün gecenin 'rakı, şarap yorgunu' müşterılerle dol-
maya başlamıştı. Çanlı Ibrahım'in 'karışıkekmek tos-
tu' ünlüydü. Hamurunu aldığı yarım ekmek içine ka-
şar peyniri, sucuk, domates dilimleri yerleştirıyor,
sonra tsrtıyordu. Çayı herzaman taze. herzaman dem-
liydi. Masaya oturur oturmaz çayımı ısmarlamış, bi-
razdan gelecek sıcak ekmeğimi bekliyordum. Masa
komşulanmın giyim kuşamlarından, davranışlarından
buraya 'a/r'olmadıklananlaşıl(yordu. Sanki İstanbul'da,
Boğaz'a bakan görkemlı otellerın bırınde. bir pazar
'brunch'nöa buluşmak için sözleşmışlerken, nasıl
olmuşsa olmuş, kendilerini burada, Bozcaada'da
bulmuşlardı... Bu çay bahçesine, 'bir şeyler atıştır-
mak' için gelmişler, ama ne yiyeceklerine bir türlü ka-
rar veremiyorlardı. Masamıza hizmet eden ortaokul
öğrencisi çocuk. siparişimi getirdikten sonra, onla-
ra, o gün büfede ne varsa hepsini bir bir saymış, ka-
dının dördüncü kez sorduğu, "Başka bir şey yok
mu?" sorusu üzerine usanıp gitmişti. Artık bizim ta-
rafa bakmıyordu. Adamın gözleri, çocuğun üzerin-
de, çevreyi tararken, kadın gözlerini ekmeğime dik-
miş, hareketlerimi izliyordu. Yemek yerken izlenilme-
nin verdiği o tuhaf duyguyla elimdekıni bir an önce
yiyip bitirmeye çalışıyordum. Son lokmamdan son-
ra kâğıt peçeteyle ağzımı silerken aynı anda sordu-
\ar."Nasıldı?"... "Enfesti"dedim, "Hergünkügibien-
festi..." Şimdi ikisinin de gözleri garson çocuktaydı.
Oğlan gelmiyordu. Masa komşularım sinirlenmeye,
söylenmeye başlamışlardı. Çocukla bir an göz gö-
ze geldik. Göz kırptım. "Buyvrabi!"diyerek geldi. "Bak"
dedim, "konuklar ne istiyorlar?"
Daha bir süre bu masada oturacaktım. Günlük
gazeteler adaya 10.30 vapuruyla geliyordu. Bayile-
rin gazeteJeri teslim almaları, saymalan, ayırmalan
en az yarım saati alıyordu. Tam, baribirkonu bulup
sözaçayım... Vakitgeçer...' diye düşünürken bir gü-
rültü koptu. Önce hiçbirimiz ne olduğunu anlama-
dık. Dikkat kesilmiştik. Ses gittikçe yaklaşıyordu. ön
masadakiler. onlann önündeki masalar başlannı bir
kapısı caddeye açılan büfeye doğru çevirince biz de
çevirdik. Beklemeye başladık. Seslerı şimdi daha iyi
seçebiliyorduk. Bunlar, adım ve insan sesıydi. Bir-
birine karışınca etkileyici bir gürültü çıkıyordu...
Biraz sonra göründüler...Bellerindenyukarısıçıp-
laktı. Altlarında hâki zemin üzerinde siyah, kahveren-
gi, kirli sarı benekli komando pantolonları, ayakla-
nnda postallar vardı. Koşar adım yürüyorlar, yürür-
ken. "Herşey vatan için!.." diye bağınyorlardı. Ter-
lemişlerdi. Masadaki güzel kadın korkmuş. yanında-
ki adamın göğsüne sığınmıştı. Adam bir yandan ka-
dınm şaçlartnı pi^şayıp opu sakınleştimneye,çalışıyor,
bir yahdan'aâ, lekelerv'rse neyapanm' kaygısıyla,,
üzerindeki beyaz keten gömleğinin yakalarını, kadı-
nın yüzündeki 'fon dö ten'den, göz boyalarından
korumaya çalışıyordu. O da ürkmüştü. Ikısınin de yüz-
leri sararmıştı. "Olmaz böyle şey.. Olmaz böyle şey..."
diyorlardı.
Dayanamayıp, sordum. "Neden olmaz?" Bana
baktılar. "Niçin olmasın?.. Bunlarbizim askerlerimiz.
Sabah koşusu yapıyorlar..." Karşılarındakı sakallı,
gözlüklü adamdan böyle bir tepki beklemiyorlardı.
"Ama"dediler, "duymad/pız mı, nasılbağınyoıiar?.."
"Herşey vatan için, diyonar" dedim, "Başka nasılba-
ğırmalannı istiyorsunuz?.." Korkuları geçmemişti.
"Korkmayın!" dedim, ''Onlar, ondokuzyirmiyaşında
gençler... 'Vatan'derfrengerçek vatanıanlıyortar... Ya-
ni bu adayı anlıyorlar... İki bin dörtyüz elli üç insanı-
m, bağlannı; bağlanndaki tavşanları, tilkileri; gökle-
rinde uçan mart/ları, şahinleri; denizianlıyorlar... Bu
vatanı koruyohar..." Şaşkın şaşkın dinliyorlardı. "Baş-
kalannın, olur olmadıkyerde, 'Her şey vatan içın' oV-
ye bağırmalan siziyanıltmasın!" dedim, "Onlann va-
tanı, bu 'vatan' değil!" Sinirlerimi bozmaya kararlıy-
dılar. "Beyefendi" dedı kadın, "Ama turistlere ayıp
olmuyormu?" ince kaşları kalkmıştı. "Niçin ayıp o/-
st/n?"diyeyanıtladım, "Bozcaadalılar, siz, ben... Ya-
nituristler, eğerburada rahatsak, onlarburada olduk-
ları içın rahatız..." Adam, "Çokmilliyetçisinız!" dedi.
Içimden, "Tam üstüne bastın!" dedim. Güldüm. An-
laşamayacaktık.
Kalktık. Hep birlikte gazete bayiine doğru yürüdük.
'Şamdan'larını, V;Va'larını aldılar. Ben de gazetemi
aldım. Ayrılırken, kadın, "Herhalde bir daha buraya
gelmeyiz..." dedi. "Isabet olurhanımefendi" dedim,
"isabet olur!.."
• • •
Zafer Bayramımız hepimize kutlu olsun.
{Faks: 0216- 418 84 10)
BULMACA SEDAT YAŞAYA1V
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1 2 3 4 5 6 7 8 9
SOLDA.\SAĞA:
1/ Gövde heyke-
lı... Akdeniz yö-
resine özgü bitki
toplulugu. 2/Fel-
sefede. bilgi ile
varlık arasında
ılişki kurduğu dü-
şünülen kavram...
Başlıca, temel ni-
teliğindeolan. 3/
Bir gösterme sı-
fatı...Çiftçılikte,
toprağı ışleyerek 8
ürüne ortak olan Q
kimse. 4/ Ye-
y
min... Yafma. çapul. 5/
Gemılerde tûrlü işlerde
kullanılan bir tür demir ^
halka. 6/ Bahçe, bağ gı- 2
bi yerlerden toplanan 3
üründen arta kalanlar...
Eski Türkler'de toplum-
sal ve öfgütsel içerikli bü- 5
yük ziyafet. 7/Seyrek do- 6
kunrnuşbirkumaştürü... -,
Eski dilde yüz, çehre. 8/
"Bizkimseyekin tutma- ^
yız/ âlem birdir bi- 9
ze'" fYunus Emre)... lnan-
ma. gthenme. 9/ Yerden beiirli bir yükseklıkte yürümek
için kullanılan ayaklık... Dökme demir.
YUKARIDAN AŞAĞFYA:
1/Armut biçiminide Vietnam lavtası... Erkek keçi. 2/ Me-
tin Eloğlu'nun bir şiirkitabı... Kâgıtlan bir arada tutmak.
ıçın yapılmış çengeİ. 3/ Bir nota... Balık yumurtasıyla ya-
pılan bir tür meze. 4/ Çölden esen rüzgâr... "Ben melamet
hırkasını kendim gıydim egnime/Ar ü şişesini taşa
çaldım kime ne" (Nesımi). 5/ Cehennem zebanısı. 6/ Dışi
geyik... Izmir'in Kemalpaşa ilçesinin eski adı. 7/ Soylu-
luk... Japon lirik dramı. 8/ Terbiyesi. görgüsü kıt.. Ceza-
yir"debir!imankenti. 9/Duyuru... EgeBölgesi'ndebırdağ.
s
A
R
1
K
A
N
A
T
İ
Y
E
L
1
K
1T
A
S
N
•G
R
•P
i
R
M
A
D
1
M
A
K
11
O
L
A
N
A
K
1E
K
L
1
Ğ
•N
A
I
M
A
O
K
|
O
1R
B
|
K
J
IA
Ğ
A
IE
L
A
1
N
C
S
B
U
R
U
N