Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 30 AĞUSTOS 1998 PAZA
14 KULTUR
Osman Şengezer; soran, tartışan, bilinçli genç kuşak izleyicinin ilgisinden çok mutlu
'Hayatmı dekor ve kostüm'NURDAN CtHANŞÜVfUL
Opera. baJe ve tiyatronun mutfağında yetişen de-
kor kostüm ustası Osman Şengezer, bu yıl profes-
yonel meslek yaşamının 37. yılını kutluyor. Şen-
gezer gerek Devlet Opera ve Balesi'nde gerekse
özel tiyatrolarda sahnelenen 400'den fazla yapı-
tın dekor ve kostümünü yaprı. 1962 yılında An-
kara Devlet Opera ve Balesi'nde başladıği mes-
lek yaşamını IstanbuJ Devlet Opera ve Balesi'nde
başdekoratör olarak sürdürüyor şimdi. Şengezer,
Türkiye'de balenin kurucusu olan Ninette de Va-
lois'in ve Ingiliz Kültür Derneği'nin katkılanyla
1967'de Londra'da Kraliyet Opera ve Balesi'nde.
1981 yılında Institute of International Educati-
on'ın da.vetlisi olarak Amerika'da, 1983 yılında da
Macar International Theatre Institute'ün davetlı-
si olarak Budapeşte'de inceleme ve araştırmalar-
da bulundu. Bu alanda bırçok ödülün de sahibi olan
Şengezer. son olarak geçen yıl Kenter Tıyatrosu
tarafindan sahnelenen HeJen Heien adlı oyunun de-
koruyla Avni Dılligil Ödülü'ne değer bulundu.
Şengezer, 'Dekor Kostüm Osman Şengezer' ve
'YazüarOsman Şengezer' adlı iki kitap da yayım-
ladı.
- V ıJlannra dekorve kostümeadadınız. Nasıl abl-
dınız bu işe?
OSMAN ŞENGEZER - Sekiz yıl, neredeyse
iki üniversite yılı hem sahnede hem de atölyeler-
de dörtayn dekoratöreasıstanlıkyaptım. Uzun sü-
re Türkiye'de dekoratörlük yapan Ulrich Dam-
rau'ya dâ üç yıl asistanlık yaptım. Okullu değil.
alayh dekoratör oldum. Sonra Ankara Devlet Ti-
yatrosu'nda başladım. Devlet Tiyatrolan; Devlet
Opera Balesi ve Devlet Tiyatrolan olmak üzere
ikiye aynldı. Gerek Ninette de Valois ıle olan iliş-
kim gerekse baleye olan yakın ıJgim nedeniyle ope-
ra-baleyi seçtim.
'ekor yapmaya
başladığımda Türkiye'de
çok az sayıda dekoratör
vardı. Ben yorumu seyirciye
aktarmak isteyen bir
dekoratördüm. Farklı bir
bakış açısı getirdim Türk
dekoruna diye
düşünüyorum ve hâlâ da
öyle olduğuma inanıyorum.
Bütün hayatımı dekor ve
kostüme adadım. Insan
mesleğini çok seviyorsa bu
onun yaşam biçimi ,, ,
oimalıdır diyorum.
- Neden dekor, kostüm?
- Resim, heykel yapmayı çok seviyordum. Ben
hiçbir zaman sahne önünde olmayı ıstemedim
Hep düşünen, kotaran beyın olmayı istedım. Bu
dekor kostümle çok güzel bırleşti. Buna paralel
olarak dekor ve kostümü hep bir arada düşündüm.
Kostümü dekora. dekoru kostüme paralel olarak
yaptım.
- Dekor gerçekleştirme aşamasından biraz sm
eder misiniz?
- Önce memi okuyorum. Sonra yazannı ya da
bestecisini etüt ediyorum. Ondan sonra kendıni-
zı ortaya koymaya başlıvorsunuz. "Bu oyundan
ne anladım, oyunun mesajı bence budur, seyirciye
bu mesajı nası) veririm'' sorulan gündeme geli-
yor. Sonra rejisörgeliyor. Dahabaştaiki kutupkar-
şt karşıya geliyorsunuz. Rejisörün yorumunu kop-
yalayan bir dekoratör olmadım. Rejisörle birlik-
te tartışmalar başlar. Ortak yönler varsa bu, piye-
sın lehinedir. Zıtlıklar olduğunda birbirimizi ik-
na etmeye çalışınz. Bu tartışmalar çok faydah
bence. Son fikirlere göre de neleryapılacağına ka-
rar verilir.
- Dekorun her aşamasında yer alıyorsunuz. Bu-
nun zor yönleri oisa gerek.
- Çizdiğinizi nasıl halledeceğinizi de düşün-
mek zorundasınız. Avrupa'da dekoratörleryalnız
eskizlen çiziyorlar, gerisini teknik müdürler hal-
lediyor. Siz dekorunuzun heraşamasını düşünmek
zorundasınız. Bu açıdan Türk dekoratörlerine.
7
" 7 Emma Thompson gerçekyaşamında da mllerindekigibi: Güçlü, gelenehel, tutucu
ekistediği özgür olmak..KültürServisi- Emma Thompson so-
ğukluğunda, mesafeli duruşunda yine
de bir incelik, bir nezaket taşıyan, tipik
bir fngiliz kadını. "Aşk ve Yaşam"dakı
(Sense and Sensibiliry) başansını da bü-
yük olasılıklabuyönüneborçluydu.Ja-
ne Austen'in kitabından yola çıkarak se-
naryosunu yazdığı filmde canlandırdı-
ğı Elinor Dashwood karakterinin ölçü-
lülüğünde de soğukluktan ziyade bağlı-
lık, kendini adamışlık hâkimdi.
Thompson bütün dünyada tanınan bir
şöhret olduğunu hiç kimseye hissettir-
memesiyle tanınıyor. Hiçbir görüşme
talebini karşılıksız bırakmıyor, bırakılan
hernoruyanıtlıyorsanatçı.Bununnede-
ni ise kariyerinin özel bir büyüsü oldu-
ğuna inanmaması. Herkes gibi kendi işi-
ni yaptığını, mesleğini icra ettiğini dü-
şünüyor.
fki Oscar'ı var sanatçının. Onu ayn-
calıklı kılan şey Oscartarihinde hem se-
naryo hem de en iyi oyuncu Oscar'ını al-
mış tek sanatçı olması. "Aşkve Yaşam"da
Jane Austen"in romanından uyarladığı
senaryoyla Oscar heykelciğini kazanan
Thompson'a En İyi Oyuncu Oscar'ını da
"Honards End"deki rolü getirmişti.
Londra'da, dünyaya geldiği
sokakta yaşıyor
Thompson bir Hollyvvood yıldızı ol-
mak istemiyorkesinlikle. Böyle birkay-
gısı olmadığından çok büyük birkolay-
lıkla hayır diyebiliyor pek çok teklife:
"Eğer istediğim Hollyvvood'da yaşamak
olsajdı bir film şirketi bilekurabilirdim,
ama ben bir yıldız olmak istemiyorum.
Tek istediğim şey senaryoyazmakve ba-
na uygun roilerien iyi şekilde canlandır-
mak. Evimden aynlmaya da hiç niyetim
yok."
Şu anda Londra'da. dünyaya geldiği so-
kakta yaşıyor Emma Thompson. Oyun-
cu olan annesi PhyUida Law ve ailenin
üçüncü oyuncusu Sophie ile de komşu.
Üç kadın. sanatlannın yanı sıra evin ba-
bası Eric'in, Emma Thompson yirmi
yaşmdayken genç yaşta ölmesi nede-
niyle sımsıkı bağlanmışlar birbirlerine.
Ailesinden gelen bir alışkanlıktan ola-
cak, birlıkte yaşayacağı GregWiseda bir
oyuncu. Ancak özel yaşamını herkes-
ten uzak tutma konusundaki özeni, iliş-
kısi hakkında hiç konuşmamasına neden
oluyor. Özel yaşarruyla ilgili sorularla kar-
şılaştığmda kendisiyle özdeşleşmiş in-
celığı nedeniyle geride çeviremiyorso-
runun sahibini. Utanıyor, kızanyor, ba-
şını önüne eğiyor mahçup bir edayla.
Sorunun sahibi de işi dururken kendin-
den söz etmeyi sevmediğini anlıyor ça-
bucaL
Emma Thompson'ın bu aralar en çok
konuşmayı sevdiği şey Pinochetrejimı
tarafindan öldürülen Şilili şarkıcı YTctor
Jara'nm yaşamından yola çıkarak kale-
me almaya başladığı filmin senaryosu.
Enıma Thompson'ın duyarlı, tepkili
yanı îngıltere'deki politikacılarlabaşını
derde sokuyor. Gösterişli, samimıyet-
siz, npik bir yıldız olmasını bekliyorlar
Thornpson'dan. Ama o kendi kendisi ol-
manın mücadelesini veriyor. Insanlar
scnradan arkasmdan gülseler bile poli-
tık görüşlerini ulu orta belirtmekten hiç
sasınmı>or.
Keuteth Branagh ile evlendığinde ba-
sm onlann birbirlerinı gerçekten sev-
difclerinıgörmezden gelerek tıpkı 'Vrvi-
en Leigi) ve Laurence Oliver' gibi Ken
veErc. ıklısi yaratmıştı. Evlililderinin so-
na ennesmde, basının, omuzlanna asla
cailandıramayacaklan roller yükleme-
ff Hollywood yıldızı
JL \*. olmak istemiyor
Emma Thompson. Böyle bir
kaygısı olmadığından çok
büyük bir kolaylıkla hayır
diyebiliyor pek. çok teklife:
fe
Eğer istediğim,
Hoİlyvvood'da yaşamak
olsaydı bir film şirketi bile
kurabilirdim, ama ben bir
yıldız olmak istemiyorum.
Tek istediğim şey senaryo
yazmak ve bana uygun
roileri en iyi şekilde
canlandırmak.
Evimden aynlmaya da hiç
niyetim yok.'
lerinin de etkisi vardı.
Gerçek yaşamında da tıpkı canlandır-
dığı rollerdeki gibi güçlü, geleneksel,
tutucu bir Ingiliz kadını Emma Thomp-
son. Araba kullanmayı sevmeyen sanat-
çı, çoğu kez sıradan insanlar gibi met-
royla yolculuk etmeyi taksıye binmeye
yeğliyor. Insanlardan kopmamanın. ken-
disine, rollerine adapte olurken çok yar-
dımcı olduğunu düşünüyor.
Öte yandan ne kadar isterse istesin
gittiği her yerde insanlar tarafindan ta-
nınıyor olmak. onun istediği gibi sıradan
bir insan olarak yaşamasına engel oluş-
turuyor elbette. Yıne de kim olduğunu
insanlara unutturmak için elinden ge-
EmmaThompsonJaneAıısten'ın romanından senanolaşördiğı 'Aşk ve Yaşam 'da.
lenı yapıyor. Amerika'da yaşamak iste-
memesinin nedenlerinden biri de bu.
Çocukluğunun geçtıği sokakta beyaz-
perdedeki değil de gerçek Emma Thomp-
son gibi yaşayabiliyor. Amerika için ise
şunlan söylüyor: "Kabalık etnıck iste-
mhorum, ama Los Angefes'ta tek güzei
se> kentten a>rılacak olduğunuzu bil-
mek."
Emma Thompson bir kadın için en
önemli şeyin kendi parasını kazanmak
olduğunu düşünüyor. Hayatta gurur duy-
duğu tek şey annesi ve kardeşiyle birlik-
te hayatlan boyunca kendi geçimlerini
kendilerinin sağlamış olması. Thomson,
Aşk ve Yaşam'ın senaryosunu da bu gü-
Emma Thompson şu anda Şilili şarkıcı VktorJara'nın yaşamını senoryaJasünyor.
venden yola çıkarak yazdığını söylüyor.
Sanatçının bir Jane Austen kJasiğini be-
yazperdeye aktarmasında, yazdığı tele-
vizyon dizilerine yönelik eleştiriler de et-
kili olmuş. Sanatçının bu dizilerdeki tar-
zı Victoria dönemi üslubuna yakın bu-
lununca yapımcılar bu kez bir Victoria
klasiği uyarlaması için çalmışlardı ka-
pısını.
Thompson kendi ayaklan
üzerinde durmayı yeğliyor
Bu kez klasik biryapıttan değil, VTc-
tor Jara'nın dul eşi Joan'ın yazdığı bi-
yografıden yola çıkıyor Thompson. Üs-
telik bu kez Jara'nın yaşamını senaryo-
laştırması için bir teklif de almamış.
"BunuJoan ve kendim içinyapryorum"
diyor Thompson. 'An Unfinished Song'
(Bitmemiş Şarkı) adlı yapıtta kendisi de
rol almak istiyor Thompson. Öykü Şi-
li'ye giden bir Ingiliz dansçı ve Şili'nin
en önemli halk kahramanlartndan biri ara-
sındaki aşkı konu alıyor. 15 yıl boyun-
ca hiç azalmayan bu aşka. Jara'nın mü-
ziği ve sözlerinden rahatsız olarak onu
öldüren baskı rejimi son vermişti. Thomp-
son aşkın gerçeklerini irdelemek istiyor
bu filmde: "Farklı sınıflardan ve farklı
kültürierden gelen ve 1960'lann Şilisi'nde
buluşan iki sıradışı dehanın aşkı bu." Sa-
natçı bu kez İngilizce başlayan ve Şili
dilınde son bulan bir film yazmak isti-
yor. En büyük amacı dillerarasındaki ge-
çişi izleyiciye hissettirmemek.
Şu anda bir talep olmasa da yapımcı-
lann filme ilgi gösterecekleri kesin. Sa-
natçının Amerika'da sağlam bir izleyi-
ci kitlesine sahip olmadığını düşünme-
sine karşın John Travolta'yla birlikte rol
aldığı ve Bill Clinton'ın son dönemler-
deki seks skandallanylaörtüşen "Primary
Cotors" adlı filmle Amerikan izleyici-
sinden de büyük beğeni topladı. Bu film-
den elde ettiği gelir: Thompson'ın, evi-
ne kapanarak yeni senaryosu üzerinde yo-
gunlaşmasına olanak sağlıyor. Film ekim
ayında İngiltere'de gösterime girdiğin-
de sanatçı senaryosu üzerinde çalışma-
yı sürdürüyor olacak.
Emma Thompson'ın ömek kahrama-
nı. Jane Austen'in izinden gelen Victo-
na dönemi kadmını görseydi "İyi, çok
iyi" derdi büyük olasılıkla. Ancak
Thompson iyi ya da kötü konusundaki
aynmlara da çok fazla inanmıyor artık.
Tek istediği şey özgür ve bağımsız bir
kadın olmak.
sahne tasanmcılanna büyük hayranhk duyuyo-
rum. Marangozu, boyacısı, atölyesi yok. 45-50
yıldır çok iyi dekorlar yapılıyor. Türk dekoratör-
îerin yaşadığı zorluğun binde birini yabancı de-
koratör çekmez.
- Dame Ninette Valois'in meslek vaşamınızda
önemli bir yeri var_
- llk başladığım dönemde Valois baleyi idare edi-
yordu. Ben de sürekli sahnede olduğum için ara-
mızda bir iletişim söz konusuydu. Valois'in önce
çevirmeni oldum, daha sonra dekor, kostüm ve ışık
asistanı oldum. Bir gece saat 23.30'da habersiz evi-
me geldi \ e "Çabuk eskizlerini göreceğim, çünkii
çok büyük bir baJe prodüksiyonu yapıyorum. Ye-
ni birinin, senin gibi gözü paıiayan birinin dekor
ve kosfümleri yapmasını ıstiyorum" dedi. Eskiz-
lerimi gösterdim. Görür görmez "Fevkalade, ya-
nn Aydın GünTegöriişmeyegidnürum. Sylvia ba-
lesinin dekor ve kostümlerini sen yapacaksın" de-
di. Her şeyi önce yabancılardan öğrendim. Turk-
ler beni sonra kabullendi. Kendimi sekiz yıl son-
ra Madam'ın yardımıyla kabul ettirdim. Bana In-
gilizler, Amerikalılar ve Macarlar burs verdi.
- Başladığınızdan bu yana teknik ve sanat anla-
yışınızda ne gibi değişiklikler oldu?
- Dekor yapmaya başladığımda Türkiye'de çok
az sayıda dekoratör vardı. Ben yorumu seyirciye
aktarmak isteyen bir dekoratördüm. Farklı bir ba-
kış açısı getirdim Türk dekoruna, diye düşünüyo-
rum ve hâlâ da öyle olduğuma inanıyorum.
- Neredeyse bütün yaşamımzı kapJryordekor ve
kostüm-.
- Bütün hayatımı dekor ve kosrüme adadım. In-
san mesleğini çok seviyorsa bu onun yaşam biçi-
mi oimalıdır, diyorum. Geçen yıl retina tabaka-
mın yırtılması nedeniyle bir göz ameliyatı geçir-
dim. Ameliyat olmazsam körolma tehlikesiyle kar-
şı karşıyaydım. O zaman elimden dekoratörlü-
ğüm alınırsa ben ne yapa-
cağım, diye düşündüm.
Kendimi o kadar bu işe ver-
mişim ki başka hiçbir şey
yapmamışım. Bir gün dekor
ve kostümü bırakmak zo-
runda kalırsam ne yapanm,
bilmiyorum. Umanm böy-
le bir şey olmaz.
- Dekor ve kostüm, gös-
teri sanatlannın aynlmaz
bir parçası. İzie\ici bunun
farkuıda mı?
- Türkiye'deki izleyici,
özellikle de genç kuşak çok
bilinçli. Gençler, soruyor,
tartışıyor. 23-24 yaşındaki
bir gençle, yaptığım bir de-
kor hakkında konuşmak,
tartışmak çok hoş bir duy-
gu. Demek ki o yaşa hitap
edebiliyorum. Özellikle al-
tı-yedi yıldır Jstanbul Dev-
let Opera Balesi hiç boş
koltuğa oynamıyor. Cumhu-
riyetin 75. yılını kutluyo-
ruz, Türk balesinin 50. yı-
lını kutluyoruz. Atatürk'ün
inanılmaz dehası sonucu
bunlan yaşıyoruz. 75. yılı-
nı kutlayan cumhuriyet, 50.
yılını da balede kutluyor.
Olağanüstü bir şey. Dame
Ninette de Valois de 100.
yaşını kutladı. Kaç ülkede
bu kadar köklü bir geçmiş
var? Kısa zamanda büyük
işleryapıldı.
- Genç dekoratörleri na-
sıl değeriendiriyorsunuz?
- Üniversıtelerin gösteri
sanatlan bölümleri arttı.
Çok fazla dekoratör mezun
oluyor. Mezun oldunuz, fa-
kat ne yapacaksınız? Ya
Devlet Tiyatrolan'ndan bi-
rine müracaat edip kadro-
sunagirmeye çalışacaksınız
ya da Devlet Operası'na,
Balesi'ne. Bu kadrolann
hepsi her sene iki-üç kişi
aldı ve doldu. Yaş ortalama-
sı daha 40 bile değil. Özel
riyatrolarda iş bulmak zor.
Şimdi televizyon kanallan
ve büyük reklam ajanslan
zenginleşti, dekorun çok
önemli bir unsur olduğunu
anlamaya başladılar. Bun-
lar ümit verici şeyler.
- Dekor ve kostümle ilgj-
li iki de kitabınız \ar. Yeni
bir kitap daha yazmayı dü-
şünüyor musunuz?
- Türkiye çok çabuk unu-
tan bir ülJce. Bir sezon ön-
ce yaptığmız dekoru hatır-
laniayan bir ülke. Onun üze-
rine ben de inatla ilginç bir
doküman olan bu kitaplan
hazırladım. Dekor Kostüm
Osman Şengezer adlı kita-
bı kendi paramla basrırdım.
Opera, bale üzerine çeviri-
ler yaptım, yazılar yazdım.
Bunlan da Yazılar Osman
Şengezer adı altında topla-
dun. Şimdi yeni bir kitap ha-
zırlıyorum. Bu kitapta 15
dekorumu hem teknik hem
de yorum olarak açıkJayan
bilgiler yer alacak.
-Yeni projeleriniz neler?
- Geçen sezon Uyuyan Gü-
zel' in dekor ve kostümleri-
ni yaptım. Ancak Uyuyan
Güzel balesi geçen sezon
çok az sahnelendiği için bu
sezon da sahnelenecek. Da-
ha önceden dekor ve kos-
tümlerini yapmış olduğum
Turandot, Sihirli Flüt, Kral
ve Ben sahnelenecek. Hal-
dun Dormen'in şiddet film-
leriyle alay eden bir oyunu
var. Aynca Heien Heien,
Kenter Tiyatrosu'nda sah-
nelenmeye devam edecek.
KÖŞEBENT
ENtS BATUR
Es: Yüzün Arkasına
Gitntek
Mayıs başındaydı, 'portre' dizisinde yolun üçt<
biri tamamlandığı için, oturup ilk 'es'i yazmıştım
'Karakaiem Portre Üzerine'. Eylülün kapısına da-
yandık, birkaç haftalık bir tatilin sonunda, bu ke2
yolun üçte ikisi tamamlandı, ikinci 'es'in vakti gel-
di diye düşündüm: Oradan oyunun son perdesi-
ne geçeceğiz artık-'portre 'nin sonu gelmez gerçi,
ama yazı adamı nerede ne zaman duracağını kes-
tirmekte güçlük çekerse, yol da yolculuk da çeki-
ciliğini yitiriverir.
500 kellmeyle sınırlı bir portre yazısı, ister iste-
mez kendi çerçevesini getirir koyar. Karakaiem
çalışmaktan boşuna söz etmedim. Yakınma, ha-
yıflanma yok bu söylediğimde: Her şeyin zaten bir
sınırı vardır, olur, sınırsızlığın bile. Kaldı ki birdisip-
lin işidir de yazmak: Size bir paragraflık yer açıl-
sa, sizden tek bir cümlede diyeceginizi demeniz
beklenecek olsa, çözüm bulursunuz. Yazı adamı
kendisine ket vurulmasından tuhaf bir haz alabilir:
Valery'nin nicedir Türkçesinden de okuyabildiği-
miz Eupalinos'u öyle kaleme alınmıştır örneğin:
Metni ısmarlayanlar kesin bir sınır sunmuşlardır
yazara. (Merak duyduğum bir konu: Tahsin Yü-
cel, çeviriyi yaparken o ölçüye ayak uydurmayı ak-
lından geçirmiş midir?)
Sınırsa sınır ama: 500 kelimede hangi rakıma ula-
şılabilir? Anıştırma kendiliğınden devreye giriyor her
seferinde: Cezanne, bir portre çalışmasını bilmem
kaç seansta, şu kadar saat çalışarak ancak tamam-
layabilirmiş. 5 bin kelimelik, oldukça geniş bir ya-
tak açılırsa yazan kişinin önünde, kuracağı portre
ne türden kazanımlara hak kazanabilir?
Sartre'ın birkaç bin sayfaya yayılan Flaubert in-
celemesi 'Ailenin Budalası'nda, okuma-yazma
öğrenme güçlüğü çeken küçük Gustave'a yüzler-
ce sayfa ayırdığı bilinir. O bölümü okuyan okur, 'ko-
nu'yla kısıtlamaz kendini, kaçını/maz olarak oku-
ma-yazma öğrenme sürecine döner, bir otoport-
re çalışmasına soyunur böylece. Sartre'ın da, bir
başka yandan, otoportresini kurcaladığı ileri sürü-
lebilir orada.
Şüphesiz, biryağlıboya portre çalışması, ille de
karakaiem portre karşısında üstünlük sağlar diye
bir kural koyamayız; tersini kanıtlamak için tek bir
ressama, söz gelimi Picasso'ya başvurmak ye-
teriidir. Gene de, rengin siyah-beyaz denklemini aşan
bazı özellikler getirebıldiği açıktır. Işte Kokosch-
ka'nın kurduğu yüzler: Yüzeyine baktığımız 'su'yun
ayıncı özelliklerini ayırmayı bilmek gerekir.
Durgun, çalkantılı, billûrsu, bozbulanık su yüz-
leri. Karanlık bir ırmak, sakin bir göl, yaz vakti bir
içdeniz, kış ortası bir okyanus: Farklı dereceler
içerir karşımızdaki kesitler.
Yüzün arkasına gitmek, derken biraz da bu kar-
maşaya dikkat çekmek istiyorum. Yüzün, o yüzü
bir ayna gibi taşıyan insanın 'rta/'leri vardır-biribi-
rine benzemez(ler). llk 'es 'te altını çizmiştjm: |nsan,
kimseyi tanımadan^ölürniü{rjsenin bülün halleriy-
le karşılaşamazsınız, keridlnizinkilerle bile.
Üstüne üstlük, konu gelip portre kurmaya da-
yandığında, bir de hal okuma, çeşitli hallere erişe-
bilme yetisinden, yeteneğinden dem vurmanın ye-
ridir, herkes eşit değildir burada, ne yazık ki ola-
maz. Usta fotoğrafçılann bize öğrettiği bir şey bu:
Aynı insanı (diyelim Melih Cevdet Anday'ı), aynı
makineyle (diyelim sıkı bir Hasselblad'la), aynı gün
(diyelim bugün) aynı sonuçlarfa alamaz kimse: Ala-
mamıştır.
Yüzün arkasına gitmek, çok geniş zamana, in-
celtilmiş birözen tanımına, durmadan arttınlmış bir
dikkate bağlı bir evrim ister.
Portre öyle kurulduğunda, yüzün sahibi de kar-
şısına geçen aynadan bir anlığına ürperecektir.
Kaunos kaalanı
•Kültür Servisi - Muğla'nın Köyceğız ilçesindeki
Kaunos antik kentinde, MS 300 yıllanna ait olduğu
tahmın edilen Artemis heykeli bulundu. Apollon
Tapınağı'nın yanında, 66 yatağı bulunan kutsal
mekânın merkezinde, üzerinde boğa. akrep ve insan
figürlenyle başında kale burçlannı andıran taç
bulunan heykelin, lsa'dan sonra adlannı Yunanca
olarak değiştiren Kaunoslulann; kendi dinlerine,
geleneklerine bağlı olarak yaşamaya devam
ettiklerinin açıklaması olduğu düşünülüyor.
Altın Portakal Büyük Jüpisi
beliPlenrii
• Kültür Senisi - 35. Altın Portakal Film
Festivali'nin 11 kişiden oluşan büyük jürisi belirlendi.
Bu yıl 1 -5 Ekim tarihleri arasında düzenlenecek
festivalin büyük jürisi EnverÖzer(SESAM), Cengiz
Engün (FtYAP). Memduh Ün (FİLMYÖN), Kutay
Köktürk (ÇASOD), Hülya Koçyiğit (SODER), Paşa
Gündoğdu (SlNESEN). Saim Yavuz (SİYAD),
Necmetrin Varlı (TRT Drama Yayınlan Müdürü),
senarist Bülent Oran, müzisyen Yalçın Tura. Prof. Dr.
Gündüz Gökçelden oluşuyor. Bugüne kadar 12 film
için başvuru yapılan festivale son başvuru tarihi de 4
Eylül olarak saptandı.
Behçet Gürcan resim sergisî
• Kültür Servisi - Behçet Gürcan resim sergisi 1
Eylül günü Ansan Sanat Galerisi'nde açılacak. Gazı
Eğitim Estitüsü Resim-lş Böiümü'nü bitiren,
1967'den bu yana devlet resim sergilerine katılan
Gürcan'ın Antalya'da açacağı sergisi. 15 Eylül'e
kadar gezilebilecek.
Haluk Levent konseri
• Kültür Senisi - Haluk Levent, 2 Eylül günü
Bakırköy Fildamı konser alanında. konser verecek.
Organizasyonu Fil Yapım tarafindan gerçekleşlirilen
konserin biletleri Vakkorama Taksim, Rumeli,
Suadiye, Galleria, Akmerkez mağazaları, Beyoğlu
Metropol Kitabevi, Hamlet Kitabevi. Beşiktaş
Kabalcı Kitabevi, Kadıköy îletişim Kitabevi, Aksaray
Ezgi Müzik. Bakırköy Ezgi Müzik, Martı Kitabevi.
Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi, Galleria
Piccatura, Avcılar Çözüm Klıniği'nde satışa sunuldu.
Kapadokya B Sanatlan Festivali
•Kültür Servisi - Turizm Bakanlığı ile Nevşehir
Valiliği'nin ortaklaşa düzenlediği tç Anadolu Kapadokya
EI Sanatlan Festivali, Ürgüp-Saruhan Kervansaray'da
düzenlenen törenle başladı. Türkiye'nin el sanatlan
ürünlenni tanıtmak amacıyla düzenlenen festivale 21
ülkeden 48 medya mensubu ve bilim adamı katılıyor.
Fotoğraf sanatçısı Sıtkı Fırat'ın Kapadokya'ya ilişkin dia
gösterisinin ardından halı, kilim, seramik, lületaşı,
mermer, gümüştakılar, yemeni, el yapımı müzik aletlennin
sergilendigi standlar ziyarete açıldı.