Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA
CUMHURİYET
12 AĞUSTOS 1998 ÇARŞAM!
HABERLER
Münih Cezaevi Müdürü RudolfSchmuck, cinsel açlığın
önlenemeyen en büyük sorun olduğunu söylüyor
Uyuşturucu bağımlısı A. AIDS mikrobu taşıyıcısi. Hücresinde bir genç kurtulacağı günü bekliyor. Yaşamı sokaklarda geçen bir üçüncü kuşak.
Mahkûmlannüçte biri eşcinsel
M
ünih Cezaevi Müdürü Rudolf
Schmuck ile söyleşimizi sür-
dürüyoruz.
- Birçok cezaevi müdürüne sordu-
ğum soruyu size de soracağun, cezaevi-
nin işlevi nedir? Suç işleyenleri eğitiyor,
etküiyor ve topluma kazandıroor mu?
Devletin gücünü
göstermelc
Durdu, bacak bacak üzerine atarak dü-
v şünmeye başladı. Tam bu sırada birden
', yerinden fırlayarak çalan telefona doğ-
ru koştu. Telefon konuşmasını bitirdik-
ten sonra gelip > ıne yerine oturdu. So-
runun yanıtını "bir, iki..." diyerek sıra-
lamaya başladı:
- 1) Cezaev ınin birinci görevi, yasa-
lan çiğneyenlere karşı önlem altnak,
devletin gücünü göstermek ve kanıtla-
mak.
2) Halkı suç işleyenlere karşı koru-
mak ve hükümlülük sırasında suç işle-
melerini engellemek. Bu iki görevi ce-
zaevi çok iyı şekilde yerine getınyor.
3) Tutuklulan ve hükümlüleri gele-
cekte suç işlememeyehazırlamak, eğıt-
mek ve yönlendirmek. Ama bu görevi-
nigöreceli olarak yerine getiriyor.
y
-Neden? " ;
:
*
J
' "
'"" *"- Bunun brrka'Ç nedeni of3ü|ufîû s6y-"
leyebilirim: Toplum dışına itilmelerı
sonucu çürümüş gruplar var. Bunlan
kısa süre içınde eğitmek çok zor. Ayn-
ca, sosyal yapılanyla topluma uyum
sağlayamayanlar, iyi eğitim göreme-
yenler ve bunlara benzer sorunlan olan
kimseler var. Işte bunlann eğıtımi, an-
cak uzunca bir süre cezaevinde kalır-
larsa olanaklı olabilir.
Ilk defa suç işlemiş olanlan tekrar
topluma kazandırma şansı yüzde 70,
suçun tekrarlanması halınde ise bu şans
yüzde 30"a düşüvor.
- Hapis cezasuıı çekerek salıverilen
çoğu Türkiyeli gencin sınırdışı edilme-
sine ne diyorsunuz?
'Suç işleyen yabancılar
yurtdışı edilir1
- Yasalar, "Suç işleven yabancılar
yurtdışıedilir" der. Biz bunun dışına çı-
kamayız. Ama bıraz aynm yapıyoruz.
Turistik amaçlarla gelip suç işleyenle-
ri ülkelerine gen yollarken Federal Al-
manya'da yaşayanlara daha hoşgörülü
davranıyoruz. Uzun zaman burada otu-
ran ve çalışan gençlere Almanlardan
farklı uygulama yapılmamalı ve yurt-
dışı edilmemeli. Ama sürekli uyuşturu-
cu satıyorsa ve çevresine tehlikeli olu-
yorsa, ötekı gençlenn çıkarlan göz önü-
ne alınarak yurtdışı edılebilir.
- Cezaevinizde işkence yapılıyor mu?
- Hayır, ancak şöyle olabilir: Memur
sinirli oldugu anlarda birine bir tokat ata-
bilir. Bunu kanıtlarsak sadece disiplin
cezası vermekle kalmayız. görevinden
alınz. Alınmış kişiler vardır. Ama ba-
na kadar iletilmemış olaylar olabilir.
Burada işkence yapılmış olsaydı ben
kesinlikle çalışmazdım. .
• Müdür Schmuck, içerideki
cinsel sorunlar için, "Çözüm yok,
düşünüyoruz. Birbirine
saldıranlar oluyor, ama sayı
vermek zor. Uzun süre burada
yatanların cinsel duygularında
gerileme oluyor. Aynı zamanda
bunlann dışarıyla olan sosyal
ilişkileri de bozuluyor. Eşleriyle,
kızlarıyla, arkadaşlarıyla bağları
kopuyor" diyor.
-Ortalama olarak günde ne kadar in-
san cezaevine giriyor?
- Günde 50 ile 70 kişi arasında rutuk-
lanan oluyor. o kadar da serbest bırakı-
lıyor.
'Cezaevine uyuşturucu
fliriyor'
-Cezaevinde esrar, erotn satan veiçen
varmı?
- Dışanda oldugu kadarburada olmaz.
Uyuşturucu buraya giriyor, ama çok az.
Ancak ıçenın ıhtıyacını karşılayacak
'kadar. Burada bunun ticareti. yapıla-
maz, -.
-Cezaevi oldukça denetim ve gözetim
altuıda tutulduğuna göre, nasıl oluyor
da uyuşturucu giriyor?
- Cezaev ımıze çeşıtlı firmalann mal
getiren arabalan gelip gidiyor, ıçeriye
uyuşturucuyu bunlar sokabilir. Izın ya-
pan rutuklu ve hükümlüler getirebilır.
- Aylık geliri az olan gardiyanlar ya-
pamaz mı?
- Olabilir. ama burada olmadı. Bun-
dan iki yıl önce birgardiyan içeriye iç-
ki sokmaya göz yumduğu ve haraç al-
dığı için ışine son verildi. Böyle şeyler
çok gizlı kalmıyor, hükümlülerden bi-
ri ele \ eriyor.
- Tutuklu ve hükfimlülerle görüşme
olanağuıız oluyor mu?
- Sık sık olmuyor. Çünkü burası çok
büyük. Ama haftada en az 3 ile 10 ara-
sı mektup alıyorum. Ancak, bunJarla gö-
rüşebilecek kadar zamanım oluyor.
Cinsel duygularda
gerileme
- Tutuklu ve hükümlüler cinsel so-
runlannı nasıl çözüyorlar? Buna bir çö-
züm bulabildiniz mi?
- Çözüm yok, düşünüyoruz. Birbiri-
ne saldıranlar oluyor. ama sayı vermek
zor. Uzun süre burada yatanların cin-
sel duygulannda gerileme oluyor. Ay-
nı zamanda bunlann dışanyla olan sos-
yal ilişkileri de bozuluyor. Eşleriyle.
kızlanyla, arkadaşlanyla baglan kopu-
yor.
- Hücreleriniz sağlık koşullanna uy-
gunmu?
- Evet. içinde lavabosu, tuvaleti vs.
var. Ama bir insarun burada uzun süre
yatması kanımca ruhsal açıdan zarar-
hdır.
- O zaman $u gerçek değü mi, ceza-
Uyuşturucu bağımlısı olan H. son dönemlerini yaşıyor.
evleri bu yapüanyla gençlere hiçbir şey
»ermiyor?
- Evet, cezaev ınde yatmak kötü bir
şey. Bu biliniyor. Bir insanın cezaevi-
ne atılması. özgürlüğünün elinden alm-
ması zararlıdır. Çünkü cezaevi insanla-
ra yararlı olmuyor.
- Görevinizden memnun musunuz?
- Evet!
Cezaevi doktorunun
açıklamaları
Rottenburg kentı cezaev i doktoru Bav
Schuberth, sorulanma \erdığı yazılı ya-
nıtmda ilginç açıklamalardabulunuyor.
Cezaevınde 670 hükümlünün kaldığını
belırten Schuberth, yanııını, cezaevi yö-
netıcısinin Türkçe bilmediği ve verdiği
yanıtın ne olduğunu bılmek ıstediği için
de Almancavazdığınıdile getiriyor. So-
ru ve yanıtlar aynen şöyle:
- Federal AJmama cezaevlerinde ya-
tan Türkiye kökenli gençlerle yapnğım
söy leşiler sırasında.cezaevlerinde görev
yapan doktortardan acı acı yakındılar.
Hastalandıklannda gereken ilgiyi göre-
mediklerini, azariandıklaruu,doktorla-
nn eezaevi yönetiminin bir baskı aracı
olduğunu, bu yüzden kendüerinin dok-
torlara, doktorlann da kendilerine gü-
ven duymadıklannı söylediler. Bu ko-
nuda ne düşünüvorsunuz? Sizce söyle-
nenler doğru mu?
- Doğrusu, doktor bağımsız ve ken-
dine karşı sorumlu olan bir kişidir. O,
bu nedenle verdiği kararlarda sağlıkbi-
lim kurallanna göre davranır. Ancak ba-
na. birçok hükümiü değişik sorunlany-
la da gelmekte. Bu sorunlar, cezaevi yö-
netimini de ilgilendiriyor.
Memur olmanın bana tanıdığı yetki
içinde tarafsız olmaya çalışıyorum. Bu
yetki, çogu hükümlünün düşündüğün-
den daha geniştir. Ancak sorun şuradan
kaynaklanmakta, birçok hükümiü o ka-
dar önyargılı oluyor ki, budurumda be-
nim onlara. kendileri tarafında olduğu-
mu anlatmamın hiçbir anlamı kalmı-
yor. Onlar bana inanmak istemedikle-
rinden inanmıyorlar!
- Cezaevindeki Türkiye kökenli genç-
ler,çoğunlukla hangi hastalıklardan ya-
kınıvorlar?
- En çok mide hastalıklanndan yakı-
nanlar görülüyor. Eskiden bu konuda
vicdanım sızlıyordu. Çünkü bu türya-
kmmalann ülkemizde yaşayan Türkiye-
lilerin toplumsal sorunlanndan kaynak-
landığına ınanıyordum. Ne zaman ki
Türkiye"de, Kars. Diyarbakır. Van gibi
kentlerde meslektaşlanmla görüşünce,
bu konudakı görüşlerim değışti. Meslek-
taşlanmızın bana anlattıklanna göre,
Türkıye'dekılerde aynı hastalıklardan ya-
kınıyorlarmış. Onlar, bunun aşın siga-
ra içme alışkanlığıyla ılgisi olduğunu be-
lirttiler. Karslı bir hekim arkadaş, yan
şaka yan ciddi birtavırla, Hz. Muham-
med'in, Islamın altıncı şartı olarak er-
kekler için sigara ıçme yasağını koy-
mayı unuttugunu söyledi. Öteki hasta-
lıklar öyle göze batacak kadar yaygın de-
ğıldir.
- Kimi genç hükümlüler, cezaevlerin-
de yaşanan ağır cinsel sorunlara tama-
men teslim oluyorlar ve bir erfcek olarak
kendilerini "ölmüş" hissediyoıiar. Kimi
gençler ise daha yaşlı \e güçlü hüküm-
lüler tarafından eşcinselliğe zorlanmak-
talar. Hekimlertarafından bunakarşı ab-
nan bir önlem var mı?
- Bu soruna şimdiye kadar bir çözüm
bulunamamıştır. Sorun şunda yarmak-
tadır: Bir yandan kişinin özgürlüğünü
elinden alacaksınız, öte yandan da onun
cinsel özgürlüğünü kısıtlamayacaksı-
nız! Ne yazık ki, ben de bu soruna çö-
zümleyici bir öneri getıremeyeceğım.
Eşcinsellik konusu. şimdiye kadar
uzun süreli hükümlülerin bulunduğu
cezaevlerinde incelenmıştır. Buna göre
eşcinsellik oranının yüzde 30 oldugu
sanılmaktadır. Ama gerçek şu ki, ora-
nın bu kadar yüksek olması normal cin-
sel yaşamın olanaksızlığından kaynak-
lanmaktadır. Örneğin. yıneaynı incele-
meye göre hükümlülüğün bıtişinde eş-
cinsellik oranı yüzde 3 'e kadar düşmek-
tedir. Irza geçme olayının ise sadece
ABD cezaevlerinde görüldüğü kula-
ğıma geldı.
BİTTİ * .
NOKTASIIORAL ÇALIŞLAR
Türk solunun uzun zamandan be-
ri kriz içinde oldugu bir gerçek. Sos-
yaJ demokrasiden, sosyalistlerin çe-
şitli eğilimlerine kadar uzanan bu kri-
zin nedenleri üzerinde ciddi bir şekil-
de durmamız gerekiyor.
Özellikle Avrupa'da sosyal demok-
ratlarönemli seçim başanlan kazanır-
ken ve sola, genel bir yöneliş söz ko-
nusu iken Türk solu bunu neden ba-
şaramıyor? Bu tıkanmanın nedenle-
ri üzerinde düşünürken son 30-35 yıl-
lık süreci de bir gözden geçirmek ge-
rekiyor.
Türk solu, özellikle 1960'ların ve
1970'lerin ortalarında önemli iki yük-
seliş yaşamış, Türk siyasi hayatını et-
kileyici bir odak olarak ön plana çık-
mıştı. Türk solu, toplumun değişme
iht^acının öncüsü haline gefrniş, umut
yaratmıştı.
Bugün böyle bir etkiden ne yazık ki
sözedemiyoruz. Bütün bunlar neden
oluyor? Türkiye'nin 1980'lerin ikinci
yansından itibaren, bildiğimiz siyasi
ve ekonomik dinamikterin dışında baş-
kadinamiklertarafından yönlendirildi-
ğini görüyoruz. Sovyetlerin çöküşü,
ABD'nin tek kutuplu dünyanın tek hâ-
kimi olarak sağladığı büyük üstünlük,
sermayenin eskisinden çok daha hız-
lı birşekilde globalleşmesini, gümrük
duvarlanna ve korumaya dayalı milli
ekonomilerin, globalleşmenin etkisi
altına girmesini beraberinde getirdi.
Türk ekonomisi de ciddi bir değişim
yaşıyor. Özellikle Türki ülkeler adı ve-
rilen ülkelerle ve Sovyetlerin dağılma-
sıyla yeni arayışlar içine giren Doğu'da
ve Batı'daki eski sosyalist ülketerle
gelişen ekonornik ilişkiler, yurtdışına ta-
şan müteahhitlik arayışları farklı bir
yapı ortaya çıkardı.
Bu işin ekonomik boyutu. Siyasi
alanda da alışık olmadığımız gerçek-
lerle yüz yüze gelindi. Yükselen Is-
lamcı hareket, Güneydoğu'da yeni bir
boyut kazanan ve bir türlü çözüme
ulaştırılamayan Kürt sorunu, Türki-
ye'nin iç dengelerini, ve geleneksel
siyaset tarzmı altüst etti. Geçmişte,
Türk Solunun Açmazlan...
Türkiye'deki muhalefetin başını. emek
eksenli sol hareketler çekiyordu. Bu kez
muhalefet dinamikleri olarak siyasi Is-
lam ve Kürt hareketi ortaya çıktı.
Siyasi Islam ve Kürt hareketi karşı-
sında, devlet ne yapacaktı, sol ne ya-
pacaktı? Çünkü son dönemin en
önemli muhalefet dinamikleri bunlar ha-
line gelmişti. Işçi hareketi, solun ön-
derlik ettiği muhalefet hareketi ise es-
ki gücünde değildi. Türkiye'yi yöneten-
ler, 'bölücülük" olarak nitelendirdik-
leri Kürt hareketini geleneksel usul-
lerle bastırmaya yöneldiler. Siyasi Is-
lam konusunda. aralarında tam bir
görüş bırliği sağlanamadıysa da mer-
kezini ordunun ve bürokrasinin oluş-
turduğu kesim, "irtica "yla mücadele-
nin sahibi haline geldi.
Türkiye, biryandan 12 Eylül'den ka-
lan otoriter ve baskıcı bir yapıyla yö-
netilmeyedevam ederken "irtica" ve
"bölücülük" gündemin baş sırasına
gelip oturdu. işte sol, bu noktadan
sonra bir bölünme ve şaşkınlık içine
düştü. Solun bir kesimi "irtica" ve "öo-
lücülük'e karşı devletin yanında saftut-
tu. Ama yanında saf tuttuğu devletin
temel yapılanması ve 12 Eylül'den bu
yana hiç değişmeyen tercihleri, solun
dayandığı güçlerin karşısındaydı. Ne
işçilere hak vermek ve onlann örgüt-
lenmesinin önündeki engelleri kaldır-
mak konusunda değişmişti, ne insan
hakları, düşünce özgürlüğü ve de-
mokrasi konusunda.
Susuriuk'la birlikte iyice ortaya çık-
tı ki devletin bütün önemli kurumları
ırkçj-şovenizmle, saldırgan bir milli-
yetçilikle iç içe geçmiş, devlete zaten
hâkim olan Islamcı-milliyetçi renk iyi-
ce koyulaşmıştı. Cınayetler, faıli meç-
huller, yargısız infazlar sanki bir dev-
let görevi gibi uygulanır hale gelmiş-
ti.
Türk solunun bir kesimi, "irtica" ve
"bölücülük" tehdidi karşısında dev-
leti kayrtsız şartsız desteklerken demok-
ratik bir devlet, insan haklan konu-
sunda eski muhalif tutumlannı sürdü-
remez hale geldiler. Hatta bu nokta-
daki muhalefetin karşısına geçtiler. Bu
anlamda bir muhalefet odağı olmak-
tançıktılar. CHP ve DSP'yle başlayan
bu şaşkınlık, sosyalistlerin bir kesimi-
ni de etkisi altına aldı.
Solun ve sosyalistlerin yapmaları
gereken, emekçileri ezen, çetelerie
arasına sınır çekemeyen, düşünce öz-
gürlüğüne düşman bu sisteme ve bu
sistemin örgütlü ifadesi olan devlete
karşı birdeğişimin mücadelesinin, bir
devrimci mücadetenin başını çekmek.
Ne yazık ki solun bir kesimi, bir iktidar
gücü gibi hareket etmeye kalkışıyor,
tutuculaşıyor.
Yine de'umutsuz olmamak gereki-
yor. Bu ülkenin her dönem vicdanı
olan sosyalistlerin önemli bir çogun-
luğu her şeye rağmen; eşit, özgür ve
adil birTürkiye için demokratik ve ba-
ğımsız bir Türkiye için yine de olumlu
bir tutum içindeler. Bu geçici dalga,
umanz solda daha büyük şaşkınlıkla-
ra neden olmadan atlatılır.
G L O B A L P O L İ T İ K Ü L T Ü B
ERGİN YILDIZOĞLU
Shepltfi Kim Vurdu?
Birbinnden sadece 600 km uzak iki Afrika kent1
de ABD konsolosluklanna yönelik bombalı saldınl;
da ölenlerin sayısı 200'e, yaralılann sayısı ise 5.00C
ulaştı. Geçen iki yıl içinde dünyanın çeşitli yerierim
Amerikalılara yönelik yaklaşık 100 saldında 7 kişi ı
müş, 21 kişi de yaralanmıştı. Haziran 1996'da SUL
Arabistan'ın Dahran kentinde bir apartman blokuı
konan bomba, Amerikan Hava Kuvvetleri'ne ait 19 a
kerin ölümüne yol açmıştı.
Bütün bunları dünyanın, tek "süper gücü" ve ja
darması olmayı amaçlayan bir ülkenin ödemek zoru
da oldugu fatura olarak görmek mümkün. Ancak, t
jandarmalığın doğası vejandarması olunmaya çalış
lan dünyanın, bizzat bu jandarma tarafından algılan
biçimine ilişkin kimi ilginçlikleri de tespit etmed«
geçmek mümkün değil.
Patlayan bombalann kaldırdığı tozlar yatışmadaı
Batı başını, hemen terörist adaylannı saptadı. Ust<
de sadece Islam ülkeleri ve Müslüman gruplar var. B*
tı başını neredeyse, Huntington'ın "Uygariıklar Si
vaş/"teorisini benımsemiş, buradan hareketle, Bat'nı
lideri, ABD'nin siyasal Islamfa dünya çapında bir sa
vaşa girmış olduğunu kabul etmiş olarak suçlula
aramaya başladı. Libya, Saddam, Suriye, iran, Su
dan, Suudi milyoner mılitan Usama Bin Ladin, is
lami Cihad örgütü ilk akla gelen isimler arasında. Da
ha sonra, "tüm Islam ulkelerınden genç mucahitler
den oluştuğunu" (uluslararası cephe), ABD'yi bölge
den çıkartmayı, petrol şırketlerini kovmayı, Israil vı
ABD'dekı Müslüman aydınlan, Kutsal topraklan kur
tarmayı amaçlayan bir Islami Kurtuluş Ordusu'nuı
sahiplenmesi de bu anlayışı adeta doğruladı.
Bu büyüklükte, insan yaşamını hıç bir hedef gözet
meksizin (eylemde hedefin dışında kimlerin ölebile
ceğine aldırmaksızın), bu kadar hiçe sayan bir şidde
eylemıni düzenleyebilmek çok özel bir siyasi çizgıy<
ve ruh haline sahip olmayı gerektirir. Daha doğrusu
insan yaşamına ilişkin tüm hesaplan aşan, bu kaygı-
lan ahlaken denklem dışı bırakabilen bir amacı benim-
semek gerekir.
Hiç bir dünyevi amaç böyle bir şiddet olayını hakl
gösteremeyeceğine göre, olsa olsa dini bir fanatizm-
le karşı karşıya kaldığımızı düşünebiliriz. Ne ki, böy
lesine felsefi ve soyut bir noktadan hareket etsek bi
le, dini fanatizm sadece Müslümanlar arasında rast
lanan bir hastalık değil.
Örneğin radikal Israil sağında şiddet eylemlerin
haklı gösteren, tüm Işçi Partisi'ni ve solu Arap işbir
likçisi olarak gören, öldürülebileceklerini düşünen
üstelik, bu düşüncelerini de yasama geçirmiş olan grup-
lar var. Bu grupların bir kısmı, bu gün Orta Doğu ba
nş sürecine, ve ABD'nin tutumuna, örneğin bir Ha-
mas kadar karşılar. Sonra ABD'de köktendinci Hıris
tiyan-ırkçı gruplar var. Bu gruplann Sudan iç savaşın
da Hıristiyan isyancılan, Müslüman yönetime karş
desteklemeleri bir yana, içlerinde ABD Federal Hü
kümeti'nı, BM'yi sıyonıst komplo örgütlen olarak gö-
ren fraksıyonlar var. Oklahoma Hükümet Binası'nc
konan bombayı hatırlamak yeter sanınm. llginçtir c
zaman da ilk tepki Araplan hedef göstermek olmuş
ama olayın arkasından ABD'li beyaz/sanşın birfaşıs
çıkmıştı.
Diğer taraftan, böyle bir şiddet olayını örgütlemef
için mutlaka bir devletin desteğinin gerekli oldugu tfr
zi de çok doğru değil. IRA çok daha buyük bomba
lan Ingilteregibi sıkı güvenliktedbirleri alabilen, bu ko-
nularda çok tecrübeli bir ulkede. hem de Londra'nır
merkezine yerleştirebildi. Manhattan'da Dünya Tıca-
ret Merkezi binasını bombalayan Remzi Ahmec
Yüsuf ve "çefes/"nin de arkasından bir "terörist" dev-
let çıkmadı. Gerçi Yusuf'un bu işi neden ve nasıl yap-
tığı da pek açıklığa kavuşmadı ama neyse.
Bunlan bir kenara bırakır son olaylara, daha bir kü-
resel-siyasi açıdan bakarsak, belki kimin yaptığını yi-
ne bulamayız ama, daha açıklayıcı sonuçlar eide edfr
biliriz. Şurası açık, 1993'te Somali'dekı başansız B^
operasyonundan sonraABD'nin dünyanın jandarma
lıgını yapacak ne askeri güce, ne sağlam bağlaşıkla-
ra, ne de siyasi esnekliğe sahip olmadığı ortaya çık-
mıştır.
Kendi amaçlan açısından bile, ABD yönetici eliti, tu-
tarlı bir dış politika üzerinde anlaşamamaktadır. ABD
bağlaşıktannı. hedeflediği ambargolara ortak edeme-
mektedır Buna karşıiık, bölgedekı çok sorunlu tarihi-
ne rağmen, ABD'nin Orta Doğu Banş Sürecinde
hâlâ Israil yanlısı tutumu, Irak'a yönelik politikasındî
halkın çektiği sıkıntıları göz önüne almadan davran-
ması, bölgede ABD'nin ve ABD ile yakın ilışkide olar
rejimlerin meşruiyetini zayıflatmaktadır.
NihayetABD'de hazine-borsa-banka-IMF komp-
leksinin uluslararası mali çıkarian doğrultusunda da-
yatılan küreselleşme sürecinin doğurduğu yoksullul<
ve siyasi istikrarsızlıktan, giderek artan sayıda yorum-
cu, geniş halk kitleleri, hatta düne kadar ABD'nin ya-
kın dostu olan diktatörler ABD'yi sorumlu tutmakta-
dır.
Bir taraftan, yoksulluk ve umutsuzluk, dini fanatiz-
mi, siyasi olarak sonuçsuz kalmaya mahkûm şiddei
eylemlerini körüklüyor. Diğertaraftan, ekonomik ve si-
yasi krizlerin etkisiyle yönetilmesi gittikçe zorlaşan bir
dünyada Sherifflik etmeye çabalayanlann parano-
yası ve komplo arayışlan, karşı kornploları besleyer
verimlı bir toprak oluşturuyor. Bu ortamda kafası
bozulanın Sheriff'i vurmaya kalkması doğal karşılan-
malı.
Aracına benzin verilmiyor
Ozden Başbakanlığa
mektupla sitem etti
ANKARA (IJBA)- Baş-
bakanlık. eski Anayasa
Mahkemesi Başkanı, Ata-
türkçü Düşünce Derneği
Genel Başkanı YektaGün-
gör Özden"e koruma
amaçlı tahsıs edılen zırh-
lı aracının şehır dışı ben-
zinini kesti. Devletçe ko-
ruma altmda bulunan Öz-
den, bu duruma çok içer-
leyerek Başbakanlığa bir
mektup yazarak sitemle-
rini iletti.
Yekta Güngör Özden.
devletin kendisine koru-
ma amaçlı tahsis ettiği
zırhlı aracıyla ılk kez şe-
hir dışına çıkmak istediğı-
ni. ancak Başbakanlığın
benzin vermemesı nede-
niyle gezısıni iptal ettığı-
ni söyledi. "Ben 8 aydır
Ankara dışına 1 kere bile
zırhlı araçla çıkmadım.
Her yere cebimden para
vererekgittim" diyen Öz-
den. "Anayasa Mahkeme-
si'nin Antalya'daki tesis-
lerinc gitmek istediğimi
Başbakanlığa bildirdim.
Başbakanlıktan da bana,
'Zırhlı araçla gıdebılırsin'
dediler, ancak benzin ver-
medikr. Devlet beni yakın
koruma altına aldıysa her-
yerde korumakla görevli-
dir. Özel arabam yok, ara-
ba kullanmayı da bilmi-
yorum. Başbakanlık 30
Temmuz'dan bu yana ben-
züı \ermediği ve bu ortam-
da da arhsız araçla gide-
meyeceğim için gezKi ip-
tal ettim'" diye konuştu.
Özden. Başbakanlığa
yazdığı yazıya henüz bir
yanıtgelmediğinı belirtti.