Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12NİSAN1998PAZAR
10 PAZAR KONUGU
1983 yılından bu yana iki tarafın milliyetçilerini eleştiren 'Ulus Ötesi Kıbns' kavramının miman Dr. Niyazi Kızılyürek:
4
Kıbns bütün Kıbnslılar için vatan olabilmeli'
ı 3 LJ1\ LJf3 Kıbns'ta gerek Türk, gerekse de Rum tarafında olsun yeni yeni
yeşermeye bâflayan bir bilinç var. O da Kıbns'ta artık iki tarafta da etnik
milliyetçi duygulardan annılması ve adamn, adalılar için bir "vatan", bir "yurt"
haline dönüşebilmesinin çarelerinin araştınlması... Dr. Niyazi Kızılyürek de bu
insanlardan birisi. Birkaç yıl önce Kıbnslı bir Rum arkadaşıyla birlikte
senaryosunu yazıp filme çektiği "Duvanmız" büyük ilgi görmüş, hatta Abdi
Ipekçi Banş Odülü'nü almıştı. Gencecik bir bilim adamı olan Dr. Niyazi
Kızılyürek, baş koyduğu dava uğruna pek çok kitap, makale yazdı. Kıbns'ın her
iki kesiminde de resmi çevrelerin hışmına uğradı. Dr. Kızılyürek, üç yıldır Rum
kesimindeki Lefkoşa Üniversitesi'nde dersler veriyor. Çok ilgi çeken
kitaplanndan birisi de Rumca ve Türkçe yazdığı "Ulus Ötesi Kıbns". Ona
Kıbns'ta "ulus ötesi" bilince nasıl ulaştığı sorulduğunda da yıllarca Avrupa
anakarasında yaşamamn kendisinde oluşturduğu altyapı ve biriktirdiği
deneyimlerin çok yardımcı olduğunu söylüyor. Dr. Niyazi Kızılyürek'le
Lefkoşa'nın Rum kesimindeki evinde Kıbns sorununu, sorunun üstesinden
gelmenin yollannı, Kıbns'ın, adada yaşayan iki toplum için nasıl "vatan" ya da
"yurt" olabileceğini konuştuk.
SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU
I Siz Güney Kıbrıs 'ta Kıbrıslı bir Türk
olarakyaşıyorsunuz. Bunun nedenini anlatırmı-
sınız? Ayrtca, sizin buradayaşamanızı KKTCna-
sıl karşüıyor?
KIZILYÜREK - Bir kere ben burada yaşayan
Kıbnslı bir Türk değilim. Buraya üç yıl önce gel-
dim. Buraya gelinceye kadarda yapacağımı zaten
yapmıştım. 1983 yılından beri Türk ve Yunan mil-
liyetçilikleriyle belli ölçülerde hesaplaştım; bun-
larakarşı eleştiriler yazdım; tavırlartakındım. Do-
layısıyla tavnmın ne olduğunu herkes pekâlâ bi-
liyordu. Bunda yeni bir şey yok. Kuzey Kıbns'ta
yaşadığım süre içinde Türk milliyetçiliğiyle uğ-
raştım. Buraya geldiğimde de aynı şeyi Yunan
milliyetçiliğine karşı yaptım.
İ H H M 1 Türk milliyetçiliğiyle niye uğraştımz?
-Insanlar buralarda milliyetçiliğin kurbanlan ol-
duklan için, milliyetçilikleri aşmak için uğraştım.
Kıbns, büyük ölçüde milliyetçilikler kurbanı ol-
muş bir adadır.Daha önce sömürgecılik vardı; hâ-
lâ var. Ama işin özünde hep bir milliyetçilikler se-
rüveni vardı. Bizi demokrasiden uzaklaştıran, or-
ganik ulusçuluğa sürükleyen, baskıcı mekaniz-
malan geliştiren hep buydu. Bence Türk ve Yu-
nan milliyetçiliklerinin kökeninde de Balkan mil-
liyetçilikleri yatar. Bunlar Batı Avrupa milliyetçi-
likleri değildir. Bunlar, hiç liberal gelenekleri ol-
mayan milliyetçiliklerdir. Dolayısıyla Kıbns'ı in-
celerken burasının zaten Türk ve Yunan milliyet-
çiliklerinin bütünlediği bir ada olduğunu görü-
yorsunuz. Ne tuhaftır, 1915 ve 1922 yıllan arasın-
da yaşanan, bir yanda Sankamış felaketiyle pan-
Türkçülüğün iflası, bir yanda da lzmir'e yapılan
müdahaleyle Yunan şovenizminin iflasını görüyor-
sunuz.
Her ne kadar misakı milli sınırlan içinde kalan
Kemalist bir Türk milliyetçiliği geliştirilmiş ve
Yunanlılar 1922'den sonra kendi sınırlan içine çe-
kilmişlerse de Kıbns'a yönelik politikalarda pan-
Türkçü ve pan-Helenci olmaktan ne yazık ki uzak
durmadılar. Dolayısıyla da bir anlamda pan-Türk-
çülük devam etmiştir; bir anlamda da pan-Helen-
cilik devam etmiştir. Milliyetçilikleri inceleme-
den, anlamadan bu adanın başına gelenleri anla-
mak mümkün değil.
^ ^ M M Peki, neden Avrupa 'da kalmadmız da
Kıbrıs 'a döndünüz?
- Bir süre kaldıktan sonra Avrupa'da karşılaştı-
ğım soru şuydu: Kıbns'a dönüp orada mı çalışa-
caksın. yoksa Avrupa'da mı kalacaksın? Ada'ya
döneceksen de nereye, hangi kesime döneceksin?
• ^ • M Üç yıl önce buraya geldiğinizde hiçbir
tepkiyle karşılaşmadınız mı?
- Ben şunu anlatmaya çahşıyorum: Ben buraya
gelmeden önce yapacağımı yapmış. tepkileri de
çekmiştim zaten. Resmi politikalarla çoktan ara-
ma mesafeler girmişti. Burada yaşarken de ne ga-
riptir kı habire Rum milliyetçilikleriyle kapışıyo-
rum. Belki Kuzey "deki kavgalanm oradaki milli-
yetçiliklerle daha sıcak olacaktı. Burada yaşadı-
ğım çevre içinde, özellikle Helen milliyetçiliğiy-
le başgöz oluyor, ınsan. 15-20 yıl sonra adaya dö-
nerken, genç bir insansmız ve idealist duygular için-
desiniz. Döndüğüm yer lstanbul, Atina, Kuzey ya
da Güney olabilirdi; hiç fark etmiyor. Bu dönül-
düğü ve oturulduğu anlamına gelen bir şey değil.
Buna daha bir aydının serüveni olarak bakmak
gerekiyor. Bu, benimki, aydınca bir duraktır. Ya-
nn bu durak Kuzey'de olabilir, Istanbul'da olabi-
lir, hatta Atina'da olabilir. Bunlann hiçbirini dış-
lamıyorum. Ama benim açımdan bir şey değişmi-
yor. Karşıma aldığım, sorguladığım şeyin özü de-
ğişmiyor. Yani burada fena halde bir milliyetçilik
vardır.
M H H Buna alt milliyetçilik diyebilir miyiz?
- Buna alt milliyetçilik de diyebiliriz. Tam ola-
rak bilmiyorum.
I Ama bu, Kıbnslılık değiL. öyle mi?
-Ben burada etnik milliyetçilikten söz ediyorum.
Hem Türklerin. hem Helenlerin etnik milliyetçi-
liğınden söz ediyorum. Böyle oluncada Kuzey'de
ya da Güney'de bulunmuşum. çok fazla bir şey fark
etmiyor. O nedenle de aradığım "biz" kavramı et-
nik milliyetçi "biz" kavramı değil dir. Yeni bir
"biz" kavramı kurmak için çabalıyorum. uğraşı-
yorum. Ya da adanın geleceğinin orada olduğuna
inanıyonım. Bu da ulus ötesi bir yurtseverlik duy-
gusudur. Bunu bir üst kimlik olarak benimsemek
lazım. Ama oraya varmadan önce mesele bu ada-
yı bir yurt olarak benirnseyipbenimsernemek... Çün-
kü tanhsel olarak baktığınız zaman Yunan ve Türk
milliyetçilikleri adayı anlamsızlaştırmışlardrr.
İ H H M Nasıl anlamsızlaşürdılar?
- Şöyle anlatayım... Yani bu coğrafyanın sanki
hiçbir hükmü yok. Bu coğrafyanın sanki Türkiye'nin
ve Yunanistan'ın ya da Türk ve Yunan uluslannın
bir parçası olursa kıymet-i harbiyesi olur. Ama
aslında adadan yurt olarak, ülke olarak hiç kimse
söz etmiyor. Türkiye bakışıyla ya "yavnı vatan"
olarak görülüyor, Yunan milliyetçiliğinın bakışıy-
Dr.NİYAZİ KIZILYÜREK
1959 Kıbrıs doğumlu. 1964 'te Kıbrıs 'ta
toplumlararası çatışmaların alevlenmesiyle
birlikte ailesiyle birlikte Akıncılar Köyü 'ne göç
etti. Aile 1974'e kadar o köydeyaşadı, 1974 'ten
sonra oluşan Kuzey Kıbrıs 'a taşındı.
Güzelyurt 'un Argaca, öbür adıyla da Akçay
Köyü 'ne yerleşti. Liseyi bitirdikten sonra
Almanya 'ya giderek uluslararası ilişkiler,
siyasal bilgiler, sosyoloji eğitimi gördü.
Doktorasını uluslararası ilişkiler ve Kıbrıs
sorunu üzerine yaptı. Bir süre Londra da
yaşadı; Sömürgeler Dairesi arşivlerinde çalıştı.
Aynca Londra'dayaşayan Kıbnslılar üzerine
sosyolojik bir araştırma yaptı. Bir Rum
arkadaşıyla birlikte "Duvanmız " adh belgesel
birfılm yaptı. Bufılmle Abdi Ipekçi Banş
Ödülü 'nü kazandı. Ulus devletçilik konusunda
pek çok yazı yazdı; kitapları yayımlandı. iki
dilde, Türkçe ve Rumca olarak "Ulus Ötesi
Kıbrıs " adh kitabını yazdı. Üç yıl önce
Lefkoşa nin Rum kesiminde vaşamaya başladı.
Lefkoşa Üniversitesi 'nde dersler veriyor.
ürk ve Yunan
milliyetçiliklerinin
kökeninde de Balkan
milliyetçilikleri var.
Bunlar Batı Avrupa
milliyetçiliği değildir.
Sankamış felaketiyle
pan-Türkçülüğün iflası,
bir yanda da lzmir'e
yapılan müdahaleyle
Yunan şovenizminin
iflasını görüyorsunuz.
la da "megaJonisos" denilen ve "büyûk ada" an-
lamına gelen bir söylemle bakılıyor. Yani, ya "me-
galonisos" ya da "yavnı vatan"™ lyi de bu ülke ne-
dir? Bu bir ülkeyse kimin ülkesidir? Ülke değilse
de neden ülke değildir? lşte, etnik Türk ve Helen
milliyetçiliklerinden annmadan bu ada hiç kim-
seye ülke olmaz. Şimdi sizin sorunuzun yanıtını
veriyorum: Ben nerede yaşıyorum? Bu hiç fark et-
mez. Kuzey'de yaşamışım ne olacak, Güney'de
yaşamışım ne olacak? Çünkü ne orası ülkedir; ne
burası ülkedir. Burayı ülke yapmak için uğraş ver-
miş dostlanm vardır; Kuzey'de aynı şeyi başarmak
için uğraş veren birçok dostlanmız vardır. Bu, ta-
rihsel bir sorun. Başanr mıyız, başaramaz mıyız,
o da ayn bir soru.
• ^ • • H Başaramazsanız ne olur?
- Başaramazsak Kıbns diye bir ülke olmaz. Bu
tarihsel yanşmadan pan-Türkçü ve pan-Helenci yak-
laşımlar galip çıkarlar. Böylece de bu ada, bir ya-
ni "megalonisos", bir yani da "yavru vatan" olur
ve öyle kalır. Ben bu yaklaşmaları kesınlikle be-
nimsemiyorum. Üstelik de bunun böyle olması
sürekli olarak Türk ve Yunan halklannı da karşı
karşıya getiriyor. O kadar karşı karşıya getıriyor
ki 20. yüzyılın başında birbirini bu kadar boğaz-
layan, birbirini süren, birbirini göç ettiren bu iki
ulus, 20. yüzyılın sonunda bir yerden başlayarak
yumuşayacaksa, o başlangıç noktasının Kıbns ola-
bileceğine inanıyonım. Aksi halde bu bloklaşma.
bu kemikleşme 21. yüzyıla sarkar ve bundan hiç
kimsenin bir kazancı olamaz.
• • • • Uluslararası hukukta "heimatloss " (va-
tansız) diye bir terim var. Siz kendinizi hiç "he-
imatloss " olarak hissettiniz mi?
- Bu çok isabetli bir soru. Ben uzun yıllar ken-
dimi Yahudi aydınlarla özdeşleştirdiğımi söyleye-
bilirim. Almanya 'daokudum. "Heimat"çokönem-
li bir kavram. "Heimat"ı nasıl anlamlandırabili-
riz? Bir etnik milliyetçi Türk kendini "heinıat-
loss" olarak hissediyor, ama bir etnik milliyetçi Kıb-
nslı Helen kendini "heimatloss"' olarak hıssediyor
mu? Hayır. Çünkü oradaki "heimat" sözcüğü so-
yut anlamda ulusun kendisidır. Ulusun bir parça-
sı olarak kendini saydığı andan itibaren soyut, fik-
tıf olarak kafasında bir yurt kavramı kuruyor. Böy-
le bir metafizik ulus ve yurt kavramı olmadığı için
ben buna katılmıyorum. Ben yurdu, Alman ro-
mantizminin dile getirdiği gibi değil, daha Batılı.
daha Fransız. demokrasınin. insan haklannın, ana-
yasanın olduğu yer olarak alıyorum.
Yani daha akılcı bir kavram sizce, öyle
mı!
- Evet, daha rasyonel anlamda. Yani yurttaş ol-
duğum. haklanma saygı gösterilen, yurttaşlık ba-
gıyla bağlı olduğum yerdir yurt. bence. Şu anda
bile yurttaşlık bağlanyla bağlı olduğum yer Kıb-
ns gibi bir yerdir. Ama gerçekten de siyasi ve coğ-
rafi olarak paramparça olmuş bir yerdir. Hatta psi-
kolojik olarak da parçalanmış olduğunu söyleye-
biliriz. Dolayısıyla burada çok fazla kimsenin yur-
du yok. Burada oturan ve Beşparmak Dağlan'nı
seyreden bir Rum düşünün. Burası bu Rum'un ne
kadar >urdu olabilir kı? Gıdemedığı. dokunama-
dığı, yolunun kesildiği bir yer. Ya da beni ele ala-
lım. Kuzey"de aılem var. Onları ziyaret edebilmek
için Lefkoşa'dan Atina'ya. oradan lstanbula, ora-
dan da Kuzey'e gitmek zorundayız. Bu yurt mu-
dur? Ya da bu nasıl bir yurttur?
^ • İ ^ H İsterseniz başka bir argüman açalım.
bu adada üçtane Ingiliz üssü var ve bu üç üs ege-
men İngiliz toprağı sayılıyor. Bunu nasıl karşılı-
yorsunuz?
- Bunlar sömürgecilik döneminin artıklan. Bir
başka ülkenın toprağında üs bulundurmak ve bu-
nu anayasal bir şekilde sağlama almak. bu halkın
hiçbir zaman bu konuda söz sahibi olamayacağı
biçimde bunu uluslararası anlaşmalarla sağlama
bağlamak, tabii ki bir sömürgecilik anlayışıdır.
I ABD ve tngiltere, Kıbrıs sorununa çö-
züm bulmak için kendi Kıbrıs koordinatöHerini
adaya gönderiyorlar. tngiltere 'nin koordinatörü
SirDavidHannay sizce esas olarak bu üslerin meş-
ruluğunu korumak için mi bu işlegörevlendiril-
miş oluyor?
-1960'dan sonra İngiliz politikasının esas ola-
rak adadaki üslerini koruma çerçevesinde yapıl-
dığı bilinen bir gerçek. Bu üsleri korumayı amaç-
lıyor. Aynca bu üslen ABD, NATO, pek çok taraf
da kullandı. Bu üsleri korumak ve kollamak Ba-
tı'dan kaynaklanan politikanın belki de özü.
Peki, ABD ve tngiltere'nin sizce Kıb-
rıs 'ta hakemlik yapma gibi bir hakları var mı?
- Batfdan bazı inisiyatifler geldiği zaman bir-
takım adamlar rahatsız olurlar. Burada Başpisko-
pos (Hrisostomos). Rauf Denktaşçok rahatsız olu-
yor. Ama olayı daha politik anlamda konuşmak ge-
rekiyor. Ben uluslararası topluluğun buraya mü-
dahale etmesini istiyorum. Bunun son derece do-
ğal olduğuna inanıyonım. Çünkü Kıbns'ta ulus-
lararası anlaşmalara aykın bir sürü şey yapılıyor.
tnsanlar da bir ormanda, cangılda yaşamadığına
göre işe bir hukuksal yerden başlamak gerekiyor.
Ama Kıbns sorununun özü hukuksal değil. siya-
sidir. Ama dış müdahaleler olmazsa bu adayı kuv-
vetler dengesine teslim etmek anlamına gelecek-
tir. Kuvvetler dengesine teslim etmek bizi zaten
1960"dan beri serüvenlere sürükleyen bir mesele.
1960'dan 1974'e kadar Rumlar'dan yana olan
kuvvetler dengesi yüzünden Kıbnslı Türklerin ne-
lerçektiklerimalum. 1974"ten sonra bu ku\"vetler
dengesinin Türkler ve Türkiye lehine dönmesiy-
le birlikte de Rumlar'ın nelerçektikleri malum. Za-
ten ben bu politikalann baş belası olduğunu söy-
lemek istiyorum. Esas. adanın bütününe bakmak
gerekiyor. Yani. bu iki ulus burada hâlâ birbirle-
rinin haklannı tanımaya hazır değiller. Uluslara-
rası topluluk bunlara sınırlannı göstermek zorun-
dadır.
dir?
i Peki, Kıbrıs 'ta siyasetin sınırlan neler-
-1960'da ortaya çıkan ve herkesin üzerinde kon-
.radığım "biz" kavramı
etnik milliyetçi "biz"
kavramı değildir. Yeni bir
"biz" kavramı kurmak
için çabalıyorum,
uğraşıyorum.
Bu, ulus ötesi bir
yurtseverlik duygusudur.
Bunu bir üst kimlik olarak
benimsemek lazım. İki
milliyetçilik de adayı
anlamsızlaştırmıştır.
sensüs sağladığı bir şey var. Buna dikkat etmek ge-
rekiyor. O da şu: Bu adada iki toplumlu bir dev-
let vardır ve bu iki toplumun birbirleriyle ilişkile-
ri belirlenmıştir. Rumlar, Türkler üzerinde hege-
monya kuramazlar. Sayısal olarak çoğunlukta ol-
malanna karşın Rumlar siyasi anlamda çoğunluk
değillerdir. Türkler ise sayısal olarak azınlıkta ol-
malanna karşın siyasi anlamda azınlık değillerdir.
Yani Kıbrıs'ta siyasi eşıtlık temeli oluşturulmuş-
tur. Burada birboyut Rum hegemonyacılığını ge-
riletmekse. öbür bo^t da Türk aynlıkçılığını ön-
lemektir.Ne yazık ki 1964-74 yıllan arasında Rum-
lar kendi hegemonyalannı dayatmak doğrultusun-
da politika yaptılar. Yani uluslararası anlaşmalan
çiğnediler.
Öte yandan 1974'ten sonra da Türkler kendi ay-
nlıkçıhklannı sürdürdüler. Yani onlar da ulusla-
rarası anlaşmalan çiğnediler ve çiğniyorlar. Bu
durumda iki topluma, uluslararası topluluk siya-
setin sınırlannı göstermezse nereye vannz? Yani.
kuvvetler dengesine bağlı olarak isteyen istediğı-
ni cebine koyar ve gider. Bu öyleyse ve bunu biz
siyaset v e haklılık sayıyorsak, kimin kime gücü ye-
tiyorsa onu yapar. Diyelim ki Türkiye'de bir azın-
lık. bir dış güçten destek bularak "Ben aldım ba-
şımı gidiyorum" dedi.
Bö> le bir şey düşünebiliyor musunuz? Dolayı-
sıyla ada hem stratejik öneminden, hem etnogra-
fik yapısından, hem de Türkiye ve Yunanistan'la
olan özel ilişkilerden ötürü her şeyiyle bir denge
kurmaya dönük. Bu denge de her iki topluluğu bir-
birine karşılıklı bağımlılık ilişkisi içine sürükle-
miş. Bu. hukuksal bir bağımlılıktır. Bir toplum
öbürüne hükmedemez; ayn birdevlet kuramaz. Ço-
ğunluk azınlığa egemen olamaz. ENOSİS yapıla-
maz, taksim yapılamaz. Bunlar bugün ortaya çık-
mış şeyler değil, Lozan Antlaşmasf ndan beri gü-
nümüze kadar gelen, bir sürü dengeyi koruyan
şeyler... Bunlarla oynadığınız zaman ateşle oynu-
yorsunuz: istikrarsızlıkla oynuyorsunuz. Yeni sa-
vaşlara davetiye çıkanyorsunuz. Çünkü geçmiş-
teki savaşlar da zaten bu yüzden yapılmıştı. 1964'te,
1967'de bunu Rumlar yapmışlı. 1974'te darbeyle
yine aynı şeyi yapmaya kalktılar. 1974'te Türki-
ye'nin müdahalesi geldikten sonra benzer şeyler
Türk tarafından yapıldı.
^ ^ • • i Yalnız,KıbnsmüdahalesinınAnkara'ya,
Amerika ve tngiltere tarafından "alttn tepsi üze-
rinde sunulduğu " bütün dünyaca biliniyor...
- Evet, ama burada tngiltere'yi de Amerika'yı
da rahatsız etmeyen bir şey var. Bunu anlamak ge-
rekiyor. Eğer bir gün Türk ve Yunan halklan, "Biz
Kıbns'ta şu konuda anlaşbk" derlerse Avrupa bu-
nu kabul eder. Amerikalılar da bunu kabul eder.
Bakın. bütün çözüm biçimleri Amerikalılann işi-
ne gelebiliyor. Üstelik buradaki bağımlılık yapı-
saldır. Çünkü iki ülke de NATO üyesidir. Yani Ba-
tı ailesi içinde. Dolayısıyla bu adanın yansı Yu-
nanistan'a, yansı Türkiye'ye giderse Amerika
bundan hiçbir şey kaybetmez. Bu ada bölünse de
Amerika'nın hiçbir kaybı olmaz. Tersini düşüne-
lim. Bu ada federal bir devlet olarak bütünleşse
Amerika bundan da hiçbir şey kaybetmez. Ama
önemli olan Türkler ve Yunanlılar arasmdaki kav-
ganın durması ve konsensüse geçilmesidir. Ame-
rika, olaya buradan bakıyor.
Ama siz hiçbir zaman böyle bir konsensüsü,
"Ben ayn bir Türk devleti kuracağun" diyerek
sağlayamazsınız. Çünkü hiçbir Rum adada ayn bir
devletin doğmasını. oluşmasını, yasallaşmasını
benimseyemez. Bu, eşyanın tabiatına aykın bir
olay.
^ H ^ B Peki o zaman konsensüs arayışları ne-
rede sürecek?
- Konsensüs arayışlan. Türklerin ezilmeyeceği,
üzerlerinde hegemonya kurulmayacağı. hükmedi-
lemeyecekleri bir siyasi düzenlemeyle olacak. Bu
siyasi biçim federasyondur. Rumlar bunu redde-
demez. Çünkü bu lükse sahip değiller.
I Ama Denktas,
miyorum " diyor...
'Ben Rumlara güvene-
-Evet, bu ülkede bir güven bunalımı var. Bura-
da bırtakım şeylerin adını koymak gerekiyor. Ben
bunu şöyle yorumlayacağım: Denktaş'ın güven-
meme hakkı yok; Kıbnslı Türklerin güvenmeme
hakkı var.
^ • • H Neden?
- Kıbnslı Türkler, Rumlar nedeniyle geçmişte
çok acı olaylar yaşadılar. O nedenle de haklı ola-
rak bir güven bunalımı içindedirler. Ve bu doğru
bir şeydir. Yani hiç kimse, Türk toplumuna yaşa-
dıklannı unutturacak kadar iyi davranamaz.
Ama bu arada güven oluşmaması için her türlü
çareye başvuran Denktaş bundan şikâyet edemez.
Güven oluşmaması için elınden gelen her türlü ça-
bayı harcayan bir insan, bir süre sonra "Bu adada
güvensizlik var" diyerek bundan şikâyet edemez.
Bu yanlış olur. Rauf Denktaş adada güven olma-
masını istiyor. Çünkü aynlıkçı bir liderdir. Ayn-
lıkçı bir liderin öncelikle istediği şey de güven
bunalımıdır.
^ ^ i ^ ü l Hiçbir zaman sorularımı varsayımlar
üzerine kurmayı sevmem. Ama burada bir varsa-
yım üzerine soru soracağım. Eğer Dr. Fazıl Kü-
çük hayatta olsaydı, bugün adada durum nasılolur-
du?
- Varsayım üzerine kurulmasına rağmen bu so-
ruya cevap vereceğim.
Dr. Fazıl Küçük De\ let Başkan Yardımcılığı
görevinden uzaklaştınlırken ve yerine Sayın Denk-
taş getirilirken. bu karann Ankara'dan çıktığı bi-
liniyor. Ankara. "Dr. Küçük, siz artıkemekliyeay-
nkhnız. Yerinize Rauf Bey'i getireceğiz" dediği za-
man Dr. Küçük böyle bir şeyin olabileceğine inan-
madı; bunu aklından bile geçirmemişti. Hatta Dr.
Küçük "Ben kart bir horozum, kolay yenilmem"
demişti. Ama sonuçta yenildi vebirkenarakonul-
du. O zaman gerekçe neydi. biliyor musunuz? "Bt-
ze atak adam lazım." Gerekli'olan atak adam da
Ankara içm Rauf Denktaş"tı. Bunlar artık sır fi-
lan değil. Herkes bılıyor. Burada Ankara'nın ro-
lünü bu nedenle anlattım.
Sorunuzu başka bir boyutuyla da cevaplamak
istiyorum. 1960'ta Kıbns Cumhuriyeti kurulduğu
zaman, Türkiye Cumhunyetı'nin ilk büyükelçısı
Emin Dirvana'ydı. Emin Dırvana, Türkiye'nin
samımıyetle bu cumhurivetin yaşamasını istedi-
ğini söylemiştı. Bu da gerçekten doğruydu. Tür-
kiye. Kıbnslı Türklere, "Artık taksimifilanunu-
tun. Bu cumhurryet yaşavacak" demişti. Ama bu-
na devlet içinde, örneğin Denktaş hiçbir zaman ya-
naşmamıştı.
Dr. Küçük ise "Kıbns Cumhuriyeti madem ki
kurukhı. bunu i>i niyetleyürüteüm*' polıtıkası güt-
tü. Denktaş ise "Biz bu cumhuriyeti ileride taksim
için bir araç olarak kullanacağız" polıtıkasını yap-
tığı zaman Emin Dirvana ile yüzyüze gelmişti.
Burada size tarihte hiçbir zaman yazılmayan bir
gerçeği anlatmak istiyorum. O da Dirvana-Denk-
taş kavgası. Kıbns Cumhuriyeti kurulduğunda
Türkiye'nin ilk büyükelçisi Sayın Dirvana, adada
Denktaş'la çelişkiye düşmüş. kavga etmiştir Çün-
kü Denktaş, Dirvana'nın gözünde Kıbns'ta top-
lumlann bir arada yaşamasını savunmayan, bir
anlamda taksimci, macera peşinde koşan bir lider-
di. Bu lideri Ankara sonunda tercih etmişse bura-
da başka türlü bir neden vardır.
Türk-İş: Sosyal devlet korunmah
ADANA (Cumhuriyet Güney llkri Bü-
rosu)- Türk-tş, tükerici kuruluşlan ve si-
vil toplum örgütlerine, toplumdaki yok-
sulluğun önlenmesi için faaliyet gösteril-
mesi çağnsında bulundu. Birleşmiş Mil-
letler raporunda da yer aldığı gibi, çalış-
ma yaşamındaki kazanılmış haklan geri-
ye götüren politikalarla birlikte uygulanan,
plansız özelleştirme politikalannrn insan-
lann ve toplumlann yaşamında 'beyin
travması' etkisi yarattığını belirten Türk-
İş, sosyal devlet ilkesinin yerleştirilmesi
ve korunması için mücadele edilmesi ge-
rektiğini bildirdi.
Türk-İş'in ilk kez Dünya Tükeflciler Gü-
nü dolayısıyla geçen ay yayımlanan çağ-
nsında, demokratik düzene saygılı her si-
vil toplum örgütünün, ülkede yoksulluğun
ortadan kaldınlması konusunda etkili ola-
bilecegi bazı alanlarbulunduğu kaydedi-
lerek, örgütlerin harekete geçmesi isten-
di. Adil bir ulusal gelir dağılımı politika-
sının oluşturulması, kayıt dışı ekonomi-
nin kayıt içine alınması. asgari ücretin
vergi dışı bırakılması, temel gıda madde-
lerinden alınan KDV'nin kaldınlması, ta-
nmda özelleştirme uygulamalanndan vaz-
geçilmesi için çaba harcanması gerektiği
vurgulanan çağnda şu görüşlere yer ve-
rildi:
" Yoksuüuğu doğuran koşullarla gerek-
tiği gibi mücadeleetmenin yöntemleri bu-
lunmalıdır. Gelişmekte olan veya geri kal-
mış ülkelerin küreselleşme adı altında ye-
ni dünya düzenine entegrasyonu konusu,
genellikle liberalizasyon, özelleştirme ve
çokuluslu şirketlere tanınan daha fazla
haklaria getirilmektedir. Çalışma ha\atın-
dald kazanılmış haklan geriye götüren po-
litikalarla birlikte uvgulanan plansız özel-
leştirme politikalari (BM'nin 199S İnsani
Gelişme Indeksi raporuna göre) insanla-
nn ve toplumlann havatında 'beyın trav -
ması' etkisi > aratmaktadır. Programsız li-
beralizasyon politikalan sonuçta işsizligi.
yoksulluğu, fuhuşu, çocuk işciliğini \c ço-
cuk fahişeliğini körüklemektedir. Bu ne-
denle insanın mutluluğunu temel alan sos-
yal devlet ilkesinin yerleştirilmesi ve korun-
ması için mücadele edilmelidir."
Türk-İş aynca tüketicilerin eğitilmesi
ve tasarrufa yöneltilmesi. etkin bir tüke-
tici politikası ve katılımcı bir tüketici kit-
lesi oluşturulması çağrısı yaptı.
Bakanhktan Güneydoğuya kültiirçıkarmas
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu)
- Kültür Bakanlığı. cumhuriyetin
75.kuruluşyıldönümükutlamala-
n dogrultusunda öğrenci ve ögret-
menlerden oluşan 60 kişilik bir
grupla birlikte Gaziantep ve Şan-
lıurfa'ya kültürel gezi düzenleye-
cek. Sanatçılan taşıyacakolan "75.
Yü Cumhuriyet Kültür Gemisi",
Akdeniz'e kıyısı bulunan ülkele-
re uğrayarak Fransa'dan geri döne-
cek. "Büyük Anadolu Turnesi" ile
80 kente tiyatro götürülecek.
Kültür Bakanlıgı'ncadüzenlenen
"75. YüGAP Kültür Projesi" çer-
çevesinde Aiyon. Ankara. Aydın,
Balıkesır. Bursa, Çanakkale. Çan-
kın. Edirne. Isparta, lçel. Konya,
Kütahya, Muğla. Sakarya ve Bar-
tın illerinden 3'eröğrenci ile l'er
öğretmenden 60 kişilik bir grup
oluşturulacak. Ankara'dan 16 Ma-
yıs 1998 tarihinde hareket edecek
olan gruba, Konya, tçel ve Adana
illeri tanıtılacak. Öğrenci ve öğ-
retmenler, daha sonra Şanlıurfa ve
Gaziantep'te düzenlenecek olan
19 Mayıs Gençlık ve Spor Bayra-
mı etkinliklerine katılacaklar. Pro-
jevle. GAP bölgesınin kültür ve
sanatının tanıtılması amaçlanıyor.
Asker ve izcilerin katılımıyla da
30 Ağustos cumhuriyet ve zafer
yürüyüşü düzenlenecek. Akşehir,
Afyon, Dumlupınar ve lzmir gü-
zergâhında 9 gün sürecek olan yü-
rüyüşe halkın da katılımı sağlana-
cak.
Kültür Bakanlığı. 375 milyar li-
raya mal olması beklenen "75. Yıl
Kültür Gemisi" projesini gerçek-
leştirebilmek için sponsor anyor.
Geminin, sanatçı ve sanat topluluk-
larından oluşan kadrosuyla 25
Ekim'de Türkiye'den yola çıkarak
AvTupa'nın Akdeniz'e kıyısı bulu-
nan ülkelerinde kültürel etkinlik-
lerde bulunması amaçlanıyor. Pro-
jeye göre Fransa'ya kadar gidecek
olan kültür gemisi 10 Kasım tari-
hinde Türkiye'ye geri dönecek.
Devlet Tiyatrolarf nca KKTC'ye
düzenlenecek tumede "Kuvayı>Û1-
liye" oyunu askerler için de sah-
nelenecek. Turne programma alı-
nan ülkeler ve o>-unlar şöyle: "Ro-
mama-Moldma(Nahnlar), Bulga-
ristan-Makedon>a(Av IşığındaŞa-
mata). .\zerba>can (Tımarhane
Kaçkını). Türkmenistan (Yunus
Emre), Kınm (Cengjz Hanın Bisik-
leti), Tataristan (Kuzguncuklu Fa-
zilet), Çuvaşistan (\unus Emre),
Gürcistan-Acara (4. Murat)."
Devlet Tiyatrolan. 15 VIayıs-16
Haziran tarihleri arasında da 80 il,
50 ilçe ve 13 köyü kapsayacak olan
"Büyük Anadolu TumesTne çı-
kacak. A>Tica yurtiçı ve yurtdışın-
da konser. tiyatro, opera ve bale
temsılleri gerçekleştirilecek.
Kültür Bakanlığı, Roma-Ata-
türk Meydanı'na yerleştirilmek
üzere bir Atatürk anıtı yaptıracak.
.\nıtın 29 Ekim günü açılrnası plan-
lanıyor.