16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10NİSAN1998CUMA HABERLER İran'dan Hizbullah notası • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Iran'ın Ankara Büyükelçiliği. Türkiye Dışişleri Bakanlığı'na bir nota vererek. 'Türkiye Hizbullahf olarak bilinen yasadışı terör örgütü ile ilişkisi olmadığını kaydetti. Büyükelçilik dün verdiği notada. gazetemizde 6 Nisan'da çıkan 'Hizbullah'ın belkemiği Iran" haberinin dayandınldığı Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi iddianamesi ve Şanlıurfa Emniyet Genel Müdürlüğü'nce yayımlanan kitapçıkta Tahran yönetimine suçlayıcı ifadelerde bulunduğunun saptandığı kaydedildi. Notada, Iran'ın 'Türkiye Hizbullahf adı altında bir grubu tanımadığı ve ilişkisi bulunmadığı kaydedilerek haberde adı geçen iddianame \ e kitapçığın birer örneği istendi. izdiham • tstanbul Haber Servisi - Bayrampaşa Cezaevi'nde adli tutuklulann dünkü açık görüşünde yine izdiham yaşandı. Askerlerin küçük gruplar halinde içeri aldığı görüşmecilerden ikisi izdiham nedeniyle fenalık geçirirken demir kapılann önünde yığılan topluluk sıksık "aç. aç" diye bağırdı. Yetkililerönceki gün meydana gelen firar girişimi nedeniyle önlemlerin arttınldığını belirttiler. Bayrampaşa Cezaevi'ne dün öğle saatlerinde gelen Halkın Hukuk Bürosu avukatlanndan Metin Narin ve Behiç Aşçı, fırar girişiminde bulunan Şadi Ozbolat ve Ercan Kartal'Ia görüştü. Firar girişimi ile bağlantılı olduklan ileri sürülen Aynur Güngör. Özlem ve Banu Özdemir, Demet Direk. Gülnaz Çil. Zuhal Göçebe ve Bülent Özdemir'in Terörle Mücadele Şubesi'nde sorgulandıklan bildirildi. Kadm Kurultayı • ANKARA (ANKA)- CHP Kadm Kollan, yurt çapında yürüttügü kadm kurultaylannın üçüncüsünü Çorlu'da gerçekleştirecek. Geçen aylarda ilki Siirt'te, ikincisi Denizli'de yapılan kurultaylann üçüncüsü olan Marmara Kadın Kurultayı 25 Nisan'da Çorlu'da gerçekleştirilecek. Kadın Kollan Genel Başkanı Güldal Okuducu, Güneydoğulu kadının acılanna ve sıkıntılarına son vermeyi, Egeli kadının yaşama mücadelesindeki tarihsel öncülüğü saptamayı. şimdi ise Marmaralı kadının geniş ufuklannı paylaşmayı amaçladıklarını kaydetti. Açıklama • Haber IMerkezi - Gazetemizin dünkü üçüncü sayfasının manşetinde çıkan "Ulaşımda çarpık seçim" başlıklı haberde bir kanşıklık nedeniyle yanlış rakamlar yer almıştır. Haberde ve başlıkta "4.5 milyon kilometre" olarak çıkan Atatürk'ün yaşadığı yıllardaki demiryolu ağı 4 bin 500 kilometre. 1950'den itibaren yapılan demiryolu ise toplam bin 500 kilometredir. Haberdeki kanşıklık nedeniyle okurlanmızdan özür dileriz. A. Güven Gürkan: Hükümete zaman tanımak, rejime şans tanımaktır 'CHP'de çatlak derin'TUREV KOSE ANKARA - CHP'de parti içi aktif mücadeleyi bırakan Izmir Millervekili Aydın Güven Gür- kan, "var olan durumdan mut- lu olmayan sosyal demokratla- nn" katılacağı bir platform oluşturma arayışına girdi. Gür- kan. "Partide sessiz ama derin bir rahatsızlık var. Kongre mü- cadelesinde yokum. kurultav- dan hiçbir şe\ beklemiyorum. Eğer amaç, Sayın Baykal ve ça- lışma arkadaşlannı belirlemek- se, buyursunlar, istedikJeri gibi yapsııilar" dedi. CHP Genel Başkanı Deniz BaykaFın son- baharda seçime gidilmesi isteği- ni de eleştiren Gürkan, "Bu hü- kiimet gidebildiği kadar gitme- lidir. Bu hükümete zaman ve ra- hatlık tanımalıyız. Bu, bana, sanki rejime de şans tanımak gi- bi geliyor" görüşünü dile getir- di. Son seçimlerden bu yana par- ti içi sorunlarla ilgili olarak sus- kun kalmayı yeğleyen Aydın Güven Gürkan, bu tavn ve CHP'nin durumuyla ilgili soru- lanmıza şu yanıtlan verdi: - CHP kuruhay sürecinde, an- cak ilk kez etkili ve organize bir muhalefet hareketi görülmüyor. Herkes hayatından memnun mu? - Bilindiği üzere SHP-CHP birleşmesinden sonra Sayın Baykal ve arkadaşlan yönetime geldiler. Sayın Genel Başkan'a ve ekibine geniş bir zaman ta- nındı. Parti içinde hiçbir çekiş- me ortamı yaratılmadı. Özellik- le siyasal dinciliğin insanlan- mızda derin kaygılar uyandırdı- ğı bir dönemde; ne pahasına olursa olsun parti dayanışması- nı güçlendirmeyi daha önemli bir ödev saydık. Ama ne yapar- sak yapalım; yönetimin aynm- cı davranışlannı birtürlü düzel- temiyoruz. Panide sessiz ama derin bir rahatsızlık olduğunu düşünüyorum. - Rahatsızlik neierden kay- nakianıyor? - Birleşmenin en temel neden- lerinden bin CHP-SHP birleş- mesinin tüm demokratik. laik, özgürlükçü kesimlerin odağı, buluşma noktası olabilmesiydi. Partinin oylanmn yüzde 10 dü- zeyine düşmesini bile bu yöne- time fatura etmedik. Umduk ki bizi yüzde 10'a düşüren neden- ler iyi analiz edilir ve gerekleri yapılır. BöylecedeCHPkısasü- rede toplumun temel dayanışma ve güven odağı haline getirilir. Arkadaşlanmızın ve benim ka- • Parti içi aktif mücadeleyi bırakan CHP İzmir Milletvekili Aydın Güven Gürkan, yeni bir sosyal demokrat yapılanma arayışında. Gürkan, 'Kongre mücadelesinde yokum, kurultaydan bir şey beklemiyorum' diyor. naatim çok açıktır: Partimiz köklü bir biçimde yenilenme- den ve kurumlaşmadan ciddi ve kalıcı bir biçimde güçlenemez. CHP, çökme noktasına gelmiş yerleşik siyaset anlayışının, İcadrolaşmasının ve kurumlaş- masının bir parçası olmamalı- dır. - CHP Küçük Kurultayf nda görüşlerinizi "Kırmızı Kitap- çık" olarak sundunuz. Bir tepki aklınızmı? - Hayır, katiyen. Parti içi gü- cün ve iktidann kendilerinde ol- ması yeterli sayıldığı için hiçbir görüşümüz ve düşüncemiz dik- kate alınmıyor. Kırmızı Kitap- çık dışında da başkaca yazılı başvurulanmız oldu. Tümü yok varsayılıyor. Son üç yılda parti- miz açısından da Türkiye açı- sından da çok kritik günler ya- şadık. Çok önemli kararlar al- mak durumunda kaldık. Bunia- nn hiçbirini parti grubunda tar- tışmadık. Gruptan istenen, sa- dece dinleyen kulak ve alkışla- yan el. - Neden bir kongre mücadele- sine girmiyorsunuz? - Once şunu sorayım: Kong- reler gerçekten demokratik olu- yor mu, üyelik haklan korunu- yor mu. genel merkez yansız mı? Söylenen bir düşünceden, yapılan bir eleştiriden yararlan- mak isteniyor mu, parti içinde iletişim, etkileşim kanallan açık mı? Böyle bir parti içi ortam ol- madan, kongreler sürecinde yü- rütülecek bir mücadele biliyo- rum ki çok lcısa sürede anlam- sız, yararsız ve kişiselleştirilmiş bir parti içi çekişmeye dönüştü- rülecektir. Geçmişte bunlan çok ya$adık. Kavruk ve kutuplaştı- ncı İnönü-Baykal çekişmeleri yıllarca sürdü. Ne oldu, ne de- gişti, parti bunlardan ne kazan- dı? Kendimizi ne kadar yenile- yebildik? - O halde kurultaydan da hiç- bir şey beklemiyorsunuz~ - Hayır, hiçbir şey. Eğer amaç, Sayın Baykal-ve çalışma arka- daşlannı belirlemekse, buyur- sunlar istedikleri gibi yapsınlar. İşte, kendileriyle çekişecek hiç kimse yok. Ama sorun bu değil ki! Sorun, partiyi ve siyaseti köklü bir biçimde yenilemek. - CHP'nin oylannın arttığı iz- ienimine kabbyor musunuz? - Umanm öyledir. Yönetim ( D u hükümet x)gidebildiği yere kadar gitmelidir.' ^ ama Ç> Sayın Baykal ve çalışma arkadaşlannı belirlemekse, buyursunlar.' orun, partiyi ve siyaseti köklü bir biçimde yenilemek.' kimde olursa olsun, CHP'de simgelenen değerlere daha çok seçmenin yönelmesi; çağdaş, demokratik Türkiye'nin gelece- ğinin güvencesinin artması de- mektir. Ama, oylann 3-5 puan arttığı izlenimine dayanarak, yönetimi ve partiyi başanlı say- mayı asla kabul edemem. Ka- nımca, konjonktürel ve sınırlı artışlar bir yana bırakılırsa, par- timizin güçlü ve kalıcı bir bi- çimde yükselmesi, kapsamlı bir yenilenme sağlanmadan ola- naklı değildir. Tıpkı 70'li yıllar- da olduğu gibi, köklü bir yeni- lenmeye gereksinim var. Taktik- sel çıkışlarla sağlanan oy artış- lan geldikleri gibi kolaylıkJa gi- debilirler de... - Parti yönetiminifln erken se- çim isteğine neden karşısınız? - Sayın Başbakan seçime CHP tarafından "zorlanmak" istiyor olabilir. Hayır, partimiz katiyen bu oyuna gelmemelidir. Kamuoyunda "CHP seçimden başka çare bırakmadı" kanısı doğmamalıdır. Çünkü biliyo- rum ki. ben de dahil, halkımız istikrar istiyor. Bu hükümet gi- debildiği kadar gitmelidir. Özel- likle bir "sorumluluk ekonomi- si"nden. seçim dönemlerinin "vaat ekonomisi"ne geçilmesi- nin çok olumsuz sonuçlan ola- cağını düşünüyorum. Aynca şu- nu da sormak gerekli: Madem oylar artıyor. neden erken bir se- çim.' Bırakınız artmaya devam etsin. - Sizce bu hükümet en temel kuruluş nedeni olan irticayla mücadelede başanlı mı? - Kuşkusuz ANAP'ın iç den- geleri kararlı bir mücadele için çok eJverişli değildir. Ama ANAP, hangi yükün altına girdi- ğini bilerek hükümet olmuştur. "Ben yapacaktım, ama CHP'nin oyun bozanhğı fırsat vermedi" diyememelidir. Siya- sal dincilik devlet içinde de top- lum içinde de gerçekten ciddi bir biçimde yol almıştır. Şimdi bir muhafazakâr parti. "Evet, ben de bununla mücadeleetmek btiyorum'" diyor. Bunu yapabi- lir, yapamaz; ama biz bunun en- geli olarak görülmemeliyiz. Bir seçimden sonra siyasal dincilik- le mücadele konusunda bizimle ve DSP ile işbirliği yapabilecek muhafazakâr bir parti bulama- yabiliriz. Görünen o ki, rejimin taşlan adamakıllı yerlerinden oynamıştır. Deniz çok dalgalan- mıştır. Bu hükümete, taşlan bı- raz yerine oturtmak, dalgalan biraz yumuşatmak için zaman ve rahatlık tanımalıyız. Bu ba- na, sanki rejime de şans tanımak gibi geliyor. - Sizin de içinde bulunduğu- nuz bir Sosyal Demokrat Hare- ket'ten söz edüiyor-, - Henüz daha tartışma aşa- masındayız. Kararlaştınlmış, yaşama geçirilmiş bir şey yok. Adı da henüz daha kesinleşmiş değil. tşin özü şu: Bugünkü par- ti yapılan, işleyişleri, kadrolaş- malan, liderlik anlayışlan. üre- timleri Türkiye'ye yetmiyor. Biz de diyoruz ki. var olan du- rumu yeterli görmeyen, mutlu olmayan, bundan sorumluluk duyan ve sosyal demokrasiyi benimseyen herkesi birsivil top- lum örgütlenmesinde bir araya getirelim. Ne yapalım, nasıl ya- palım. kimlerle yapalım. bunu demokratik, katılımcı bir biçim- de belirleyelim. Partili, partisiz herkese açık bir hareket. Siyasi partilerdeki yanlış profesyonel- İiğe alışamayanlara ise özellik- leaçık. - Bu hareket bir parriye dönü- şebilir mi? - Hayır, böyle bir amaç yok. Üç şeyi istiyoruz: Birincisi; dev- rimsel bir biçimde değişen dün- ya koşullan karşısında sosyal demokrasinin ideolojik irdele- melerini yapmak. Evrensel dü- zeyde başlayan bu tartışmalar- dan yararlanmak ve bunlara kat- kı vermek. ikincisi; ülkemizin ekonomik, sosyal. siyasal ve kültürel temel sorunlanna bilgi ve bilimden yararlanarak çö- zümler oluşturmak. Türkiye için katılımcı bir sosyal demokrat program hazırlamak. Üçüncüsü ise; gerçekte demokratik. katı- lımcı, çoğulcu ve üretken birör- gütlenme içinde olmak. Bili- min, bilginin, yetkinliğin önem- sendiği bir örgütlenme... Çıkar ilişkilerine. makam savaşlanna, hizipsel dayanışmalara, çeşitli yazım ve kongre hilelerine bu- laşmamış bir örgütlenme. Her- kesin birey olarak ağırlığının ve geçerliliğinin eşit olduğu; hiç- bir aynmcılığın ve dışlanmamn uygulanmadığı bir örgütlenme. Herhangi bir "sulta"nın kurul- madığı bir örgütlenme. Gücünü yalnızca sosyal demokrasinin evrensel ilkelerinin yaşama ge- çirilmesine adamış bir örgütlen- me. Istediğimiz, sadece daha ni- telikli bir politika ve örgütlen- me. Bununla, var olan siyasi partileri etkilemeyi umuyoruz. 'Amtpa 'nın denetimiacttikapitilkısyonhmıdöndü' ALt ER Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi ve Türkiye'nin eski Avrupa Insan Haklan Mahkemesi'ndeki savunmanı Prof. Dr. Aslan Gündüz, A\ rupa Insan Haklan Sözleşmesi'ne (AİHS) uygun hazırlık yapılmadığı için Avrupa yargı denetiminin Türkiye için fiili bir çeşit kapirülasyona dönüştüğünü söyledi. Bu görüşünü Adalet Bakanlığı yetkililerine de aktaran. Prof. Gündüz, gerekli düzenlemelerin yapılmayarak bu sürece seyirci » kalınması durumunda ileride Türkiye'nin devlet yapısının ve en hassas alanlannın sorgulanacagı uyansmda bulundu. De\ letler Hukuku uzmanı Prof. Aslan Gündüz. Avrupa Insan Haklan Mahkemesi'nin (AlHM) önüne gelen davalan, ilgili devletin düzenine ve yasalanna göre değil. Avrupa Insan Haklan Sözleşmesi'ne ve içtihatlara göre karara bağladığını anımsattı. Mahkemenin Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP) hakkında verdiği kararda, • Prof. Dr. Aslan Gündüz, Avrupa Insan Haklan Mahkemesi'nin, önüne gelen davalan, ilgili devletin düzenine ve yasalanna göre değil, Avrupa Insan Haklan Sözleşmesi'ne ve içtihatlara göre karara bağladığını anımsattı. anayasamızın konuya farklı bir düzenleme getirmiş olmasını dikkate almadığını vurgulayan Prof. Gündüz şöyle devam erti: u Bu anlamda devletin temel düzeninin ve yapılanmasının da sözieşmeden doğan hükümlere uygun hale getirilmesi aranmaktadır. Bunun pratikteki anlamı; bir dava devrim kanunlanna ve hatta en temel kurallara dayansa dahi mahkemenin davayı kendi kurallanna göre ineeleme konusu yapacağıdır. Bunun tipik uyguiaması; anayasamızın bir gereği olmasına karşın, Avrupa İnsan Haklan Komisyonu'nun, askeri üyelerin varhğı nedeniyle DGM'lerin bağımsız mahkemeler olmadığına ilişkin kabul edilebilir karardır." TBKP'nin Anayasa Mahkemesi'nce kapatıldığını, ancak AİHM'nin bunu sözleşmeye aykın bu/duğunu anımsatan Aslan Gündüz, bu karann nasıl uygulanacağının merak konusu olduğunu ifade etti. Benzer. hatta daha trajik bir durumun DEP davası ve gerici faaliyetler nedeniyle ordudan atılanlar dolayısıyla ortaya çıkabileceğini belirten Gündüz şunlan söyledi: "Soran şurada yatmaktadır: Bir devlet eğer kendini milletierarası denetime tabi kılarsa sistemini bu denetimin isteği doğrultusunda değiştirmek /orıındadır. Bunu kendisi yaparsa fazla problem yaşamaz. Yapmazsa her seferinde bir mahkeme karan ile mahkûm olur, prestij kaybına uğrar ve sonra tedbir almak zorunda kalır." Prof. Gündüz, Strasbourg'daki insan haklan denetiminin ikincil derecede bir insan haklan koruması sağlamak için kurulduğunu ve bir davanm Strasbourg'da açılabilmesi için önce ulusal yargı yollannın tamamının tüketilmesi gerektiğini anımsattı. Türkiye'nin Güneydoğusu'ndan gelen davalar bakımından bu ilkenin askıya alındığını vurgulayan Gündüz, komisyonun Ankara'ya gelerek tanık dinlediğine, delil topladığına ve sonuçta bir ceza mahkemesi gibi karar verdiğine dikkat çekti. Bir yandan Anayasa Mahkemesi'nin kararlannın sözleşmeye aykın bulunarak Türkiye'nin mahkûm edildiğinin, diğer yandan komisyonun ilk derece mahkemesi olarak davalanmızı karara bağladığının altını çizen Aslan Gündüz şöyle devam etti: "Bu, sözteşme yapılırken düşünülmemiş bir vargı gaspıdır. Devlet ise bu kararian uyguiamak zorundadır. Sonuçta hazjrfıksıztık ve tedbirsizlik yüzündcn Avrupa denetimi bizim için fiilen bir çeşit adli kapitülasyona dönüşmüş bulunmaktadır." Prof. Gündüz, Güneydoğu'daki insan haklan ihlalleri ile ilgili şikâyetlerde savcılann soruşturmaya başlamadan, delil toplamadan "yetldsizlik" karan verdiğini, AIHK ve mahkemesinin birinci derece mahkeme gibi davranmasının nedeninin büyük ölçüde savcılann bu turumundan kaynaklandığını kaydetti. UZ YAZI/ORHAJS BİRGtT Milli Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay, bayramı geçirrnek üzereeşi ile bırlikte Iz- mir'egelmiş. Öğretmenevine inmiş. Ba- kanın bu ani gelişi öğretmenleri de memnun etmiş. Bayramda yayımlanan gazetelerimiz- den birisi, özetle naklettiğim bu haberi iç sayfalannda tek sütun olarak veriyor- du. Tahmin ediyorum: Bu köşenin okurlan, şimdi yazıya ni- çin böyle bir haberden söz ederek baş- ladığımı kendılerine soracaklardır. Oysa gazetenin, Eğitim Bakanı'nın bayramta- tili için Izmir'egidişi ile ilgili haberde, be- nim alıntısını yapmadığım bir başka özellik var. Uluğbay'ın, kendi arabası ile ve şoföriüğünü de yaparak bu gezıye çıkmış olduğu. Aslında, mesela Fransa'da, hele hele Kuzey Avrupa ülkelerinin birisinde geç- miş olsa, bir bakanın kendi kullandığı özel otomobili ile böyle bir geziyi yap- masının da haber yanı yoktur. Tıpkı 12 Eylül öncesine kadar, bizim ülkemiz için de olduğu-gibi. Ama, daha sonra bu ülkenin insanla- rı da öylesine koşullandınldılar ki, bir önemli kişinin, görevine gidişinde geli- Sıradan Bir Haber Ama... şinde olsun, hele hele bu tür geziler sı- rasında, eskortsuz, görkemli, resmi pla- kalı son model ve çok pahalı otomobil- siz şuradan şuraya gitmesi, olmazsa ol- maz olaylar arasında görüldü. Başbakanlar, tarifeli uçaklara sırt çe- virir ve devletin sadece kendileri için dünyanın parasına alıp, personeli için avuç dolusu dolar ücret ödediği özel uçaktan başkasına adımlannı atmaz ol- dular. Bu alışkanlıklannı bozmamaları için de başbakanlıktan aynlıp nöbet de- ğiştirdikleri durumlarda da bir büyük işa- damının sanki babalannın haynna imiş- çesine, emirlerine verdikleri özel uçak- larla seyahatlerini yaptılar. Havaalanlan ile konutlan arasındaki mesafelerde de ya devletin ya özel ku- ruluşlann helikopterleri, gezilerin aynl- maz tamamlayıcılan olarak değerlendi- rilmeye başlandı. 12 Eyjül Türkiyesi'nin bu geleneği, Turgut Özal'ın yazılı olmayan yasalan arasında o gün bugündür geçerliliğini koruyor. iktidar sahipleri, bir yandan bu ülke- deki başta devlet savurganlığı olmak üzere, enflasyonu kamçılayan etkenler- den şikâyet ediyoriar: daha sonra gör- kemli makam otomobillerine, özel uçak- lanna, helikopterterineatlayarakyeni de- meçler vermek için bir başka yere doğ- ru yol alıyorlar. Bayram tatillerinde bile, adı çoğu kez küçük rötuşlarla "ineele- me" halinde değiştirilen gezilere alış- kanlık halindeki araçlan ile çıkıyoıiar. Araç şoförünün bayramı yok mu? Ya escort polislerin dinlenme hakkı? Onun için, Profesör Uluğbay'ın, bay- ram dinlencesi ise, yanına eşini alarak kendi özel otomobilinin direksiyonunda ver elini Ege demesi, bana bir tür bay- ram şekeri gibi geldi. Aslında, sosyal demokrasi ya da de- mokratik sol denilen göriişün de doğal bir uyguiaması değil mi bu örnek? Bülent Ecevit'in görkemli ve pahalı, özellikteyabancı modeli makam otomo- billerine binmeyişi, bazılan için anlaşıl- maz ya da göstermelik gibi algılanıyor. Devletinizin etini ve budunu düşünüp değerlendirirseniz, gönavinizegidipgeJ- menizi sağlayacak, bir başka deyişle ayağınızı yerden kesecek bir otomobi- lin öylesine görkemli olmasının hiçbir anlamı olmadığını fark ediyorsunuz. Hele hele dünyanın dövizi ile alınıp emrinize verilen yabancı marka araçla- nn, saygıdeğerpederinizden kalmadığı- nı, hele alın terinizle kazanılmış para ile alınmadığını da değerlendirecek vicdan sahibi iseniz... Dönüp dolaşıp 1980 son- rasının, yaşamımıza doğal olarak soktu- ğu ve yerleştirdiği kurallara geliyoruz. Çoğu eski bakan, hemen tüm emek- li kor ve orgeneraller, terör yasasına uy- durulan kıl/flar ile benzini ve sürücüsü de devletten, Hazine malı araçlar ile günle- nni gün ediyoriar. Nedense bu eski bakanların hemen tümü, eski AP'li, eski ANAP'lı ya da DYP'li. Herbiraraç için, otomobilinalımı, ba- kımı, yakrtı, şoförün ücreti, devlete ka- ça mal oluyor? Hiç merak eden var mı? Bu modeli sağlığında insanlanmıza armağan eden Tungut Bey, ölümünden önceki vasiyeti uyannca, cumhurbaş- kanlannın defnedilmesi gereken devlet mezariığını beğenmedi. istanbul'un şaşaalı bir tepesinde ya- tıyor. Devlet, 17 Nisan'daki ölüm yıkjö- nümüne yetiştirmek için var gücü ile ça- lışıp bir de görkemli anıtmezar yaptırtı- yor. Yanm trilyon liraya mal olacak buanıt- mezar için, merhurn Cumhurbaşka- nı'nın eşi ve çocuklan ile kardeşi Kor- kut Özal arasında görüş aynlığı varmış. Dünkü "Milliyet"te Korkut Bey'in, bu paranın bir eğitim kurumuna sarf edile- bileceğini söyleyen demeci yayımlan- mıştı. Ama Semra Ozal ve çocuklannın dünya görüşteri rahmetli Turgut Bey'in öbür dünyada kulaklannı çınlatacak ka- dar kesin Özalist kurallar taşıyor. 17 Nisan yaklaşıyor. Turgut Bey'in ölüm yıldönümünde anıtmezan başına giderek memumun Türkiye'ye neler bıraktığını bir bir anla- tacak olanlar şimdiden hazıriıklanna başlamış olmalılar. BffiBAKIMA SERVER TANİLLl Bir Bayram Gününde... Sağlığıma, özellikle de gözlerime pek düşkünüm- dür. Ama yaşamın akışı, ummadığınız bir tersliği de karşınıza çıkarıyor bazan: Sağ gözümde bir "retina parçalanışı" yüzünden hemen hastahaneye yatınl- dım. Işin içine "lazer"in girdiği bir yöntemle ameliyat edildim. Çoğu göz, bu yolla sağlığına kavuşturulu- yor; sonuç, dilerim benim için de iç açıcı olur. Çözünü sevdiğimin tekniği neler sağlıyor! Öyle gözü kapalı teknik aleyhtarı değilimdir. Her şey, insanın elinde ve onun anlayışı doğrultusunda biçimlendiğinden, bilimin de işin içine girdiği teknik süreç hayra da şerre de hizmet edebiliyor. Lazer, göz kurtanrken, kimbilir nice konuda kötülüğün de orta- ğıdır; tıpkı atom enerjisi gibi... Insan ve içinde yer aldığı sistem! Bilim ve teknik bu ikisinden soyutlanamaz. Insanı daha çok insan kılmak ve içinde yer aldığı sistemi daha fazla insansallaştırmak, bilimi ve tekni- ği insanlığa gerçekten yararlı hale getirecek. Insan» ve doğayı, bugün içinde çırpındığı kimi dev sorun- lardan kurtarmanın başka bir yolunu göremiyorum. • Bayram öncesindeki bu terslik. bir güzel eyleme tanıklıktan da alıkoydu beni: Strasbourg Türk Etüt- leri Enstitüsü ile Türkiye küftürünü tanrtmak amacıy- la kurulmuş olan "Vis-â-Vis" Derneği, "Kadm Sonı- nunun Neresindeyiz?" konusunda bir söyleşi yap- ması için Ouygu Asena'yı çağırmışlardı. Dostlann da katıldığı sıcak bir ortamda, bu güzel ve mücadeleci insanı tanımak mutluluğuna erdim. Kadın sorununu Duygu Asena'sız düşünebilir mi- siniz? Asena, toplumumuzda kadını layık olduğu yere oturtmak; kapitalizmden olduğu kadar erkek egemen toplum yapısından gelen sömürü ve ezmeye, tutu- culuğa, giderek yozluklara karşı savaşmak için bay- rak açanlardan. Kafası ve cesaretiyle çetin bir mü- cadeleyi yıllardır sürdürüyor. Gözüpek ve yılmaz bir kişiliği var ve pek inandırıcı konuşuyor. Söyieşisi, 3 Nisan'daydı. Ne yazık bulunamadım. Ama çok dinleyicinin izlediğini duydum. Telefonda, "Nasıl dedim, erkek egemen toplumun duvartann- da büyük gedikler açtınız mı?" Güldü. Belli ki yapa- cağını yapmış! Duygu Asena'nın Strasbourg yolcu- luğunun ilginç izlenimlerini heyecanla bekleyecek Strasbourglu insanlanmız. • Gözünüzden kaçmamıştın Bayram öncesi, ülke- mizde bütün hukuk, giderek demokrasi sürecini et- kileyebilecek bir olay oldu; Yargıtay 8. Dairesi'nin verdiği karardan söz ediyorum. Hatırlayacaksınız, üniversite harçlannı protesto eylemlerinin bir parça- sı olarak, 28 Şubat 1996'da 12 Hacettepe Üniversi- tesi öğrencisi, TBMM Genel Kurul Salonu'nun din- leyiciler locasında "Öğrenci Harçlanna Hayır!" yazı- lı bir pankart asmışlar; arkasından da 10'ar ay hap- se mahkûm edilmişlerdi. Yargıtay, mahkemenin bu karannı ilginç gerekçe- lerie bozuyor: 8. Daire'ye göre öğrenciler, arkadaş- lannın salt maddi güçlükleri nedeniyle kayıtlannın si- lineceği kaygısıyla hareket eden "masumanebirdav- ranış ve demokratik bir tepkide" bulunmuşlardır; is- teklerini en etkiti biçimde yansıtabilmenin yeri de, "yaşama görevini yapan pariamento platformu "dur. Artık "evrensel bir insan hakkı" olarak bilinen eği- tim ilkesini saydırmanın bundan güzel yolu olurmu? Ve özgürlükleri savunmanın çerçevesi nasıl da an- lamlı biçimde genişletiliyor! Demokrasi, bizde seçimden seçime sahnelenen bir oyun gibi gösterilir; oysa seçimler demokrasinin sadece bir parçasıdır: aslolan özgürlüklerin ne kadar uygulanabildikleridir. Böylece, söz konusu karar, pek önemli bir adımdır hukuk ve demokrasi tarihimizde. Pariamento için de uyancı olacak mıdır bu çağdaş yorumlayış? Aslında, bizim Anayasa'dan başlayarak bütün ya- salanmız ve siyaset kurallanmız bir çağdaş yorumun süzgecinden geçirilmelidir. Din ve ahlâkı da katma- lısınız işin içine. Pek taze bir örnek; Sanınm bu bay- ram da, köylerimiz ve kentlerimiz kan gölüne dön- müştür. Çok eski zamanlarda insan kurban edilirmiş; hayvan kurban etmek o kötü âdete son vermek için ortaya çıkmış. Özüne baktığınızda düpedüz bir sirn- ge! Peki, hayvan haklannın da kabul edildiği -şu için- de bulunduğumuz- tarih aşamasında, niçin düpedüz "kıyım" ve "boğazlama"? Hayvan kurban etmenın de ilerisine giden bir başka simge niçin olmasın? insanlığımıza daha yakışır bir yol ve yöntem bulu- namaz mı? "Tann emridir" deyip sıynlmayınız lütfen. 16. yüz- yılın ünlü devrimci-ilahiyatçısı Thomas Müntzer, o altın sözünü işte böyle konuşanlar için söylemiş ve demiştir ki: "Insan olunuz, Tann da Tann olacaktır!" Daha insanca bir dünyada nice bayramlara sevgi- li okurianm!.. Şemdin Sakık'tan ilk itiraflar SİLOPİ (AA) - PKK'den kaçarak Irak Kürdistan Demokratik Partisi'ne (1KDP) sığı- nan, "Pannaksız Zeki" kod adli Şemdin Sakık. örgütün lideri Abdullah Öcalan'a ağır eleştiriler yöneltti. Sakık'ın teslim olma- sından sonra yaptığı ilk açıklamalanna tanık olan IK.DP yetkililerinden alı- nan bilgiye göre. Sakık, PKK'nin lideri Öcalan'la uzun süredir yıldızının banşık olmadığını. Suri- ye'den, dağdaki yandaşla- nnı yönlendirmeye kalk- manın bedelinin ağır ödendiğini söyledi. Sakık açıklamasında, Öcalan'ın Kuzey Irak'ta tam anlamıyla hâkim ol- ma hevesi güttüğünü. Kürt gruplann çatışması- nı da kendisinin körükle- yip Irak Kürdistan Yurt- severlerBirliği(IKYB) li- deri Celal Talabani'den yana olduğunu. bu yanlı- şın da örgüte bü^k dar- beler indirilmesinde etki- si bulunduğunu belirtti. IKDP yetkililerinin an- latımına göre Şemdin Sa- kık. ilk açıklamalannda özetle şunlan söyledi: "Kuzey Irak'taki Kürt gruplann çatışmasında Apo. Talabani'ye destelt vermemizi istedi. Bölgede— ki tüm yandaşlar buna iç— ten içe karşı geldi. Ama ta- limadara uyulunca ağır ka>ıplarverildL Görüş ay- rüiğının dönemecegelme- sine bu durum yol açü. Öcalan. sürekü ev lem iste- di. Örgüt içerisinde e>- lemleri ve başanlarnla sivrilenleri ise kendisine gölge olur di\e harcadı. Başansızlıklan onca kay- bedilen değerlere jükledi. Kan eylem talimatlan ve tutarsızüklar yüzünden ağır kayiplar verildL Apo'ya karşı ARGK ve ERNK içinde içten içe ge- lişmiş bir tepki var, nefret var." Sakık'ın açıklama- lannda, örgütteki çökü- şün esas sorumlusu ola- rak Öcalan'ı gösterdiğive "Bu çökiişü ba^kalanna > ükle\ ip. kendbi masum- lan oyTiayarak A\mpa"da si>asi biryer edinıneyeça- lışıyor" dediği bildirildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle