22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 ARALIK 1998 SALI OLAYLAR VE GORUŞLER Bilim, İlim, Din ve Cahillik Prof. Dr. TUNCER GUVENÇ Hacettepe Cniversitesi G eçenlerde bır ögrencım tık olanaksızlaştı. Bugün bılim. insan bi- YerKüresı Tarihi dersin- de Insanın Evnmi konu- suna değinip deginmeye- ceğimı sorduktan sonra, halka sokakta ücretsiz da- ğitılan ıki Yahudi peygamber adı taşıyan birisi tarafindan yazılmış bir kitapçık gös- terdi. Evrimin aldatmaca oldugunu söy- leyen yazann kitapçıgında materyalizın, mikrobıyolojı, yaratılış. Yahudılik. ma- sonluk, kapitalizm, stratejı vd. konularda da yapıtlan olduğu bu kıtapçıkta belırtil- mektedir. Bu kadar farklı ve üst düzey bi- lim, ekonomı, felsefe vd. konulan ıçeren yapıtlan verebilmek içın yazann çok yön- lü ve yüksek diizeyde bir egitim görmüş olması gerekir. Bu düzeyde bır kımsenın (kendi sözüyle) peygamber adıyla yayım- lamasını anlamak olanağını da bulamadık. Kitapçığın belırttiğı kaynaklann yüzde 90 üzerinde ABD kökenlı olması bana "vızyon'" sahıbı Özal dönemınde bir ba- kanın (MEB) bir ABD gezisı dönüşünde ABD'nin en gen bır Protestan kılisesının propaganda kitabını Tiirkçeye çevirtıp Is- lamiyet adına Yahudi-Hıristiyan propa- gandası yaparak ücretsiz dağıttığı aklıma geldi. Bilim, evrim ve din konusunu da- ha sonraya bırakarak "Neden dini ve bi- limi anlayamıyoruz" sorusu ve bu bilisiz- liğin (cahilligın) nedeni öncelik kazandı. Bugünkü anlamı ile bilim. Rönesans ve Aydınlanma dönemlerinde yeni bir mantık ve felsefe sayesinde akla, deneyi- me, gözleme ve eleştiriye dayanarak oluş- tu ve hız kazandı. Bilimin getirdigi yeni- lıkJerin tekniğe uygulanması ile de pek çok yeni ve ilen bilim dallan oluştu. Bugün arnkbazıbilımlerve bilim felsefesi ile uğ- raşmadan bu bilimler hakkında kısmen de olsa konuşabilecek bilgi sahıbi olmak ar- limleri grubu ve bilim felsefesi ile evren- de ve insan topluluklannda her konuyu in- celemektedır. Bilimde eleştin de yine bi- lımsel yöntemlerle \e acımasızca yapıl- maktadır. Bılim ne olursa olsun "müs- pet" dediğimız tanıtlaşmış her şeyi ince- ler. Biiimın konusu ne Tann'nın varhğı ya da yoklugunu ve ne de O'nun sözlerinin dogrulugunun ya da yanlışlığının kanıt- lanması değıldır. Nasıl din de fizik, kim- ya, mikrobiyolojı. paleontoloji vd. konu- lannı incelemez, çünkü konusu değildir. Dolayısı ile konulan farklıdır. Çatışma ise biri öbürünü yanm yamalak. yüzey- sel bılgilerle yorumlamaya kalkınca orta- ya çıkar. O da yorumlayanın yanlışlan ya da eksikliklennden kaynaklanır. Her iki- sinden de nasiplerini alamamışlann ese- ndır. Osmanlıcada bugünkü bihn sözcüğü de ilim'dı. Bugün artık "ilim" deninceîbn-ı Haldun'dan ben aynlan "nakh ilimler" anlaşılmaktadır. Aynca ilimden gelen "ulema" sözcügü ise eger mecazi anlam- da kullanılmamışsa nakli iiiınlerle uğra- şan kişi anlamına gelir. Bugün ılım, tef- sir, kıraat. hadis, fikıh, kelam vd. dallan- nı ıçerir. Bilim ılk dönemlennde din ile birlikte ıncelenmiş ve gelişmiştir. Ortaçag sonlanna kadar bilim genelde ilim'dir. Mezopotamyada, MısırveHindistan'dadin ve biHm birliktedir. Anadolu'da ve Grek- lerde dınin çok basit oluşu insanlan fel- sefeye yöneltmiş, felsefe ile bilim birlik- te gelişmiştir. Romada ise bilim ve felse- feye önem verilmemıştir. Hıristıyanhğın doguşu ile Roma (Katolik) Kilisesi bilim ve felsefenın insanlan Hınstiyanlık dışı yönlendıreceğını. felsefe ve bılim unu- tulmadıkça egıtımlı ınsanlann Hıristiyan- laşamayacağına inaniyordu. Tüm eskı bil- gileri kılise kuruluşlannda saklayan yö- netim bu işleri Papa'nın ve kilisenin ya- nılmazlıgı (infaıllibilite pontifıcale) dog- ma'sı ile kilise denetiminden yalnızca din adamlanna ait bir konu olarak gördü. Bi- zans'taki eski felsefe kitaplan Bizans'ın yıkılması ile Batı'ya (genelde ltalya'ya) götüriilerek daha önceden Endülüsten de geçen bilgilerle Hıristiyan dünyasını et- kiledi. Rönesans ve Aydınlanma laikli- gin dogmasma neden oldu. Bu da bilim ve felsefenın gelişmesi için gerekJi bir koşuldu. Dogu'da ise tslamlığın ortaya çıkışı ile ılk fetihler sonucu Müslüman ulema, Is- kenderiye geleneği ile tanıştı. Böylece Dogu için gerçek bir parlak dönem baş- ladı. Felsefe vebilimselbirikimletanışan ulema, fetihler ilerledikçe Süryani, Fars, Latın, Hint ve Bizans kültürleri ile tanı- şıp, dillennı ögrenerek bunlardan pek çok yapıtı Arapçaya kazandırdılar. Onceleri Plo- tinos, Eflatun ve Aristoteles gibı felsefe- cılerin etkisinde kalarak ozamanın bilim ve felsefesinı Islam inançlan ile bağdaş- tırmaya ya da doğrudan bunlar üzennde akıl ve gözlem yoluyla geliştirmeye baş- ladılar. Iran ve Hınt eserlennın incelen- mesi ise Tann Buyruğu'nun (Kuran) yo- rumlanmasında önemli farklılıklaryarat- tı. Yorumlamada XIII. ve XIV. yüzyıllar- dan sonra bır yenilik getirilemedi. Artık nakli ilimler ile bilim özdeşleşti. Bu dö- nemden sonra Islam dünyasının merke- zı, Arap ya da Araplaşmış ülkelerden Ana- dolu'ya ve Orta Asya'ya kaydı. Tarihsel olaylann özellikle günümüzde de süren Haçlı seferlerinin etkisi ve başka neden- lerle bu merkezlerdeki ilerleme de yeteri kadar süremedi. lslamıyetin parlak döneminde, özellik- le XIV yüzyıla kadar olan süre içinde din ve bilim adamlannın egitimlenne ve ug- raşı konulanna kısaca deginerek, amacı- mız din \e bılim arasındaki ılişkiler için ne gibi birikimler gerektiğini vurgulaya- rak o dönemde bu gibi konularda İslam din ve bılim adamlannın neler söyledigı- ni göstermek. yüzyıllarca bilimden uzak kalarak günümüze gelen ulema ya da ruh- ban sınıfının Islamın bılim ve felsefe ka- zançlanndan bile haberlen olmadıgını göstermektir. Bu dönemlerin ileri gelen din. felsefe ve bılim adamlanndan bazı- lan El Kindi. Farabi, İbn-i Sina, tbn-i Rüşt Fbn-i Bacce. İbn-i Haldun, Binıni vd. dir. Tüm dünyada üstün degerlen ve eserleri kabul edilmiş bu kişilerin ortak yanlan hep- sinin Anadolu ve Grek felsefelerine hâ- kim. çogu Arapçadan başka Türkçe, Fars- ça, İbranıce, Süryanice, Hıntçe, Grekçe ve Latınceden yani budillerden birkaçını lyi bilen astronomi, tıp. doga bilimleri. ma- tematık. mantık vd ve Islam ilimleri, kı- saca o zamanın tüm bilim ve ilimlerinin birçoğunuöğrenmişveögretebilirbirdü- zeye gelmiş kişi olmalandır. Şımdi bu dönemlerde bu kişilerin söy- lediklennı bugünkü bilim ve felsefe ile kar- şılaştımıayı düşünelım. "Bilginin kayna- ğı akıl ve duvudur. İnsan bilim ve felsefe ile yaşadığımız dünyavı ve doğayı kavra- yabilir. Temel vöntem manbk ve akıl yü- rütmektir. İnsanı basarrya ulaşftran, bfl- meyi sağla>an akıldır. bu insanı adım adım yükselterek pevgamberük katına ulaşn- nr"(İbn-ı Bacce XII. yy.): "Dinbirtop- lum üriinüdür. insan düşüncesinin eseri- dir. Bilimin ka>nağı toplumdur, akıL de- ney, göziemle bağlantılıdır". (fbn-i Hal- dun XIV yy.); "Din için bilim gereklidir. İman şaşmaz birçözümyohı değildir. Mad- de \araûlmamıstır, sonsuzdur.CMuş,yara- tılış, ortava çıkış. voktan >-ar olma anlamı- na gelmez. Oluş smırlı değil, süreklidir. Tann akılla birleşmişo'r. İnsan iradesi dı- şında verildiği söylenen biıtakım ilkelere kesinlikle bağlı kalamaz. Bilginin geçerti- ligi aklın kurallanna bağlıdır. Tann evre- niyönetengüçleredahletmez."( tbn-i Rüşt XII yy.);" Her varlık belli sıra ile uyum içindegörüş alanı içine çıkar. Ademden ön- ce başka ademlergelmiştir'1 . XII - XIII yy (Muhittın Arabı XII- XIII yy); "Ademden önce mihonlarca ademler gelip geçmiş- tir." (Imam Bakr VIII yy.) \d. Bu örnek- ler çoğaltılabilir. Gerçek odur kı Islamın bilim ve felsefedeki kazançlan bugünkü bilim için bile önemli değerlerdir ve gü- nümüz din adamlan. daha dogrusu ken- dilerini böyle sunan "ulema" habersizdir ve Hınstiyanlık orta çagını aşamamıştır ve bu kişiler tam bır bılısızlik (cahillik) içerisindedirler. Zamanın din ve bilim ve nakli ilimlenni özümsemış bu din. bılim ve felsefe adamlannın Tann \e Islam kar- şıtlıgını ve aklı başında hiç kimse bunla- nn kâfir ya da zındık olduğunu ileri sür- memiştir. Bu kişilerin eserlennın Batfda Rönesans ve Aydınlanma çağındaki ge- lişmeleri etkiledigi de bılınmektedır. Unut- mayalım ki bu kişilenn dönemınde XIV yüzyıllara kadar Batı'da Katolik Kilisesi Adem'in ilk insan olduğunu ve dünyanın yedi ya da kırk bın yıl önce varatıldığını ögretmekte ve kimse farklı birgörüşü ile- ri sürememekteydi. Bugün. gen kalmış ABDkırbölgelenndeki birkaç Protestan kilisesinden başka Sümer-Babıl-Yahudı gö- rüşlennı benimseyen aklı başında kimse kalmamıştır. Buna bizim Islam bılim ve felsefesıni bile bılmeyen "ulamayı" da ve Özal dö- nemi MEB bakanını da eklemek gerekir. XV yüzyıldan sonra medrese egitımi yoz- lasarakXX. yüzyıla kadargenelde yalnız- ca nakli ilimlerle ugraşan softalar yetiş- tirdi. Medreselerden bilim ve felsefenin kovulması ise dinde yozlaşma. cahillik ve sapmalara yer verdı. Bu dönemi. yani yozlaşan medrese egıtimı döneminı gele- cek yazımda işleyecegim. "... 1982 Anayasası kriz çözmek için üretildiği varsayılan biranayasa idi, ama kriz üretti. Çün- kü toplumsal doku yırtılması yarattı." Prof. Bakır Çağlar; soaınun, can noktasına bu sözteriedeğinmiş. Milliyet'teçıkan konuşmasın- da, içinde bcxaladığımız sıyasal ve toplumsal bunalımlann nedenini, 82 yılındatartışmasız, ko- nuşulmasız, tepeden inme dayatmalarta kabul et- tirilen anayasada buluyor... "Yüzde doksan ço- ğunluk oyuyla yürürlüğe konmuş bir anayasadır bu" diyenler vardı, bakıyorum şimdilerde böyle bir savı ileri sürenler çok azaldı. 61 Anayasası'nın yerini alan, bir bakıma Evren Paşa anayasası di- yebileceğimiz bu anayasanın toplumu, siyasal ya- şamı ıçınden çıkılmaz bataklara sürükleyeceği daha o günlerde belli idi. Ister istemez 80'li yıllan anımsadım: Yeni bir ana- yasanın, atamayla oluşturulmuş Danışma Mec- lisi'nde görüşüldüğü günler... Konu basında, ka- muoyunda açık açık tartışılsın, denilıyordu. Ama eteştirinin dozunu azıcık kaçıranlar soluğu sıkı- yönetim savcılannın karşısındaaJıyorlardı! Önüm- de istanbul 1 No'lu Sıkıyönetım Mahkemesı'nin EVET / HAYIR OKTAY AKBAL "İmalat Hatalı Anayasa!" 26Ocak1983ta- rihli gerekçeli hük- mü var. "Yurttaş Olarak Görevimiz' başlıklı yazım için bakın nasıl bir ka- rar verilmiş: "MGK'nin ka- rarianna uymamak suçunu işlediği sabit görü- len sanık Mehmet Oktay Akbal'/n 1402 sayılı Sıkıyönetım Kanunu'na, 2474 sayılı kanun ile eklenen ek geçici 3. maddenin göndermesi ile 1402 sayılı kanunun 2301 sayılı kanun ile deği- şik 16. madde 1. fıkrası uyannca ÜÇ AYsüre ile hapis cezası ile cezalandırılmasına..." Hani herfces yeni anayasa tasansı konusunda düşüncesini tam bir özgüriükle açıklayacaktı! Yok öyle şey!.. Benim gibi birçok aydın, sendikacı, ya- zar 82 Anayasası'na karşı çıkmıştı. Ama içlerin- de bır bendim hapse mahkûm edilen!.. Bilmem o günlerin 1. No'lu Sıkıyönetım Mah- kemesi Başkanı Sayın Taner Candemir, şimdi nerededir? 82 Anayasası konusunda aynı kanı- da mı? Ya Askeri Yargıtay'dabu ha- pis cezasını oybir- liğiyle onaylayan- lar?.. Bütun bunla- n düşünürken ne- reden nereye gel- diğimizi görmemek elde değil! Aradan on beş yıl geçti. Şimdi sağcısı, solcu- su, ortacısı, hatta 12 Eylül Anayasası'nı yapan- lar, uygulayanlar, savunanlarsuskunluk içinde. Pek çoğu büyük bir yenilgiye düştüklerini anlamış durumda... Politika alanına girdiği günden baş- layarak "61 Anayasası ile bu ülke yönetilmez" di- yerek özlemlerine uygun bır anayasa özlemı çe- ken Süleyman Demirel bile anayasada önemli değişiklık yapılmasından yana!.. Benım merak ettiğim, 82 Anayasası'nın yetersizliğini yazanla- n, savunanlan mahkûm eden sayın yargıçlann bu- gün ne düşündükleri!.. Gelelim Prof. Bakır Çağlar'ın dedikferine: °Şu andaki etnik problemler, dinsel çatışma da bu anayasanın ürettiği gerçekliklerdir. Ana- yasalar neyazık ki imalat hatası taşırlarsa, derin siyasi etnik ekonomik çatışmalar üretir. Bu ana- yasa hepsini üretti." Bugün genel kanı Türkiye'de demokratik biryö- netimin yokluğtıdur, parlamentonun etkisızliği, daha doğrusu çalışmaz oluşudur. Çağlar, 82 yı- lında bu sorun üstünde görüşlerini açıkîamış mıy- dı? Yoksa o da birçok değerli hukukçumuz gibi sessizce bir kenarda kalmayı mı yeglemişti? Ama bugün ülkemızin temel sorununa şu söz- lerle değiniyor: "82 Anayasası sendikaların, demeklerin par- tilere ulaşamaması, partilerin tabanlannın da- raltılması şeklinde bir formül getirdi. Bunun adı siyaset bılımınde bilınen kavramıyla 'yönetilebi- lirdemokrasi'/d/. Katılmayı azaltacaksınız, kurum- sallaşmayı yoğunlaştıracaksınız, sistemi stabili- ze edeceksiniz. 82 Anayasası'nın formülü buy- du, amayürümedi. Sonuçta, kirlenen ve denet- lenemeyen lideherdemokrasisi, partisizleştinlen bir Türkiye ortaya çıktı." Şimdi ayıklayın bakalım pirincin taşını!.. PENCERE Ruhi Su Türküsü... Bir dost dedi ki: - Beyoğlu'nda 'türkü bar'dan geçilmiyor.. Vaktiyle Beyoğlu'nda 'türkü bar' yoktu, birtek Ruhi Su vardı. Koca Ruhi ekmek parasını çıkar- mak için basık ve dumanlı gece kulüplennde söy- lerdi; dinleyicileri ülkenin solcu aydınlarıydı. Peki, türkülerden söz açıldığında Ruhi'siz ko- nuşmak olanağı var mı?.. • Halkbilim (folklor) 19'uncu yüzyılın ikinci yarı- sında Avrupa'da uç verdi; kentten ve sanayiden uzak kırsal kesimdetüretilen yazıyla belgelenme- miş kültür ürünlerini derlemek ve incelemek yo- lundaki çalışmalar Türkiye'ye ancak Cumhurı- yet'ten sonra girdi. Osmanlı Yunus Emre'yi bilmiyordu. 1923 Aydınlanma Devrimi'nden sonradır ki halkçılık ilkesiyle halkbilime yöneldik. Osman- lı'da şarkılann notalanması bile Batı'dan nice yüz- yıl sonra gerçekleştiğine göre türkülere kim sa- hip çıkacaktı?.. Cumhuriyet devrimidir türküye yönelen... • Ruhi Su türküde bır dönüm noktası. Su, Ankara Müzik Öğretmen Okulu'ndan son- ra Devlet Konservatuvarı Opera Bölümü'nü bi- tirdi; halk müziği çalışmalarına 194O'lı yıllarda başladı; Ankara ve İstanbul radyolarında türkü- fersöyiüyor, opera temsillerine çıkıyordu; 1952'de tutuklandı; beş yıl hapis yattı. Tek partili devrim rejimi, öksüz ve yetim Ruhi'yi elinden tutup parasız okullarda yetiştiriyor, mü- zisyen kimliğine eriştiriyor; çok partili sözüm ona demokrasi rejimi, Ruhi'yi zındanatıkıp yok etme- ye çalışıyordu. 27 Mayıs, bir dönüm noktasıdır, sola ve sonuç- ta demokrasiye açılıştır; Ruhi 196O'lı yıllarda ha- yata döndü, solun ses bayrağını türkülerle yük- seltti; türkü söyledi, türkü derledi, türkü bestele- di. Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi de Ruhi Su maddesinde diyor ki: "Ruhi Su'ya göre halk türkülen ancak Batı 'nın şan tekniğinden de yararlanarak söylendiğinde çağdaş biryoruma ulaşılacaktır. Ancak bu bire- şimı sağlarken Su, türkülerin lirik ve pastoral özelliklerini zedelememeye özen göstermiştir. Derin bas bariton sesinin de etkiledigi özgün yorumu, sanat yaklaşımı, özenli ve ayrıntılı der- lemelenyle, Zürfü Livaneli, Rahmi Saltuk gibi sanatçıları da yönlendırmıştır." • Ruhi Su türküde bir dönüm noktası olmakla kal- mıyor, bir aşamayı vurguluyor; Su'dan önce ay- dınımız türkü dinlemezdi; Ruhi, ülkenin kentlisi, aydını, seçkiniyle türkü arasındaki duvan yıkan sanatçıdır. Ruhi Su'nun yaşamı bir türküdür. Bu amblşmi gördüğünüz her yerde... Taksitle Alışveriş! AMERICAN 4000mağazada... 2 aydan 12 aya varan taksitlerle. Aynı kartta hem taksit hem kredi avantajı sunan, Türkiye'nin ilk ve tek kredi kartı: American Express AKBANK - AMERICAN EXPRESS MÜŞTERİ HİZMETLERİ MERKEZl 365 GUN, 24 SAAT HİZMETİNİZDE TEL: (212) 283 22 00 AKBAIMK G ü v e n i n i z i n E s e r i
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle