18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 EKİM 1998 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Yönetmen Ismail Güneş 'Gülün Bittiği Yer' adlı filmde şiddet olgusunu sorguluyor felaket hısanlarnı kafasmda'VURDAN CİHAJNŞÜMUL Işkence... Evde atılan bir tokatla baş- ayıp okulda, yolda ve yaşamın her ala- ıında sürüp giden şiddet... Yönetmen İs- nail Güneş son filmi "Gülün Bittiği ter"de şiddet olgusunu sorguluyor. Film- ie, 12 Eylül öncesinde bazı olaylara ka- ıştığı varsayilan birgenceyapılan işken- :eler ve bunlann o genç ûzerindeki etki- eri konu ediliyor. Işkence mağduru bu ;encin yaptığı birtren yolculuğu sırasın- ia canlanan bellegi ve hayal gücüyle bir- ikte toplumun şiddet temelleri sorgula- ııyor. Filmde Tolga Tibet. Yağmur Ka- ifoğlu,CüneytArkın, BüJent Bflgjç, Miim- az Sevinç, Deniz Orai Bora Srvri, Ha»- lun Boysan, Gani Şavata. Ertaç Özden, furgut Ekiz, Mehmet Emin, Ayşen Tekin e Hasan Nail Canat rol alıyorlar. Fil- nın müzikleri Haluk Levent'e: Ismail jüneş'm öyküsünden yola çıkan filmin enaryosu ise Ö. Lütfi Mete'ye ait. Jstanbul, Erzincan ve Kars'ta sesli ola- ak çekimleri tamamlanan filmin üçte kisi birtren yolculuğunda geçiyor. Isma- I Güneş, işkence filmi çekmenin zorlu- una değiniyor: "İşkence fîlminde bir oriuk da işkence gören insanı nasıl çeke- eğiniz. Bir gerçek, bir de sinemasal yo- umu var. Her şey bıçak sırtında. Kaçır- lığınız anda bütün filmi lekeley ebilir. Tol- a Tîbet'le konuştuk ve tamamını gerçek cktik. Büyiik bir özveri gösterdL Bundan onra kimse sopa yemesin diye tüm sopa- ın Tolga yedi." Oyunculann ve ekibin film çekimleri üresince gösterdikleri özveriyi vurgu- jyor Ismail Güneş. Haluk Levent fılm ;in iki beste yapmış. 500 bin dolara mal lan filmin ses eşlemesi ise Macaris- ın'da yapılacak. "Gülün Bittiği Yer" cak. şubat gibi izleyenlerin begenisine unulacak. Yönetmen Ismail Güneş, 1977'deasis- ınlık yaptıgı dönemde "Karannk Bir •önemdj" adlı kısa metrajlı bir filmde ay- ı konuyu işlediğini ve ancak 1982 yılın- a tamamlanabilen bu filmin İFSAK'tan düJ aldığını belirtiyor. Kısa metrajlı fîlm- e işkence sahnelerinin aynntılı bir şekil- ilmde işkence mağduru gencin yaptığı bir tren yolculuğu sırasında canlanan bellegi ve düş gücüyle birlikte şiddet temelleri sorgulanıyor. Tolga Tibet, Yağmur Kaşifoğlu, Cüneyt Arkın, Bülent Bilgiç, Mümtaz Sevinç gibi isimlerin rol aldığı filmin senaryosu Ö. Lütfi Mete'nin, müziği de Haluk Levent'in. Yönetmen Güneş, filmde işkenceciler ve işkence görenleri değil, toplumun bütün kesimine yansıyan şiddet olgusunu işlemeyi hedeflediklerini söylüyor. de yer almadığını söyleyen Güneş, uzun süredirkafasında bu filmi daha iyi koşul- larda gerçekleştirmek fıkri oldugundan söz ediyor. Filmde işkenceciler ve işkence gören- leri değil de toplumun bütün kesimleri- ne yansıyan şiddet olgusunu işlemeyi he- defleyen Güneş, şiddet uygulayanlann yaptıklan işin doğruluğuna inandıklan- na değiniyor: "Bir çocuk, evde, okulda ter- biye için dayak yiyor. Neredeyse döverek eğitiyoruz birbirimizi. Bu bir kimlik so- runu. herkes kimliğini en uç noktalarda yaşıyor. Ben şu\um, her şeyi yapabilirim düşüncesi sonunda vargısız infazlara gi- diyor. Şiddetten gelen bir insan şiddetyan- üsı oluyor. Şiddede büyüyen insanlar bel- li bir süre sonra kendisi ikrJdan ele geçir- diğinde şiddet u>gulamaya başlıyor." Dayak cennetten çıkmadır sözünü eleş- tiren Güneş. "Dayak cennette yok, iyi ki çıkmış oradan. Davak cennette yoksa ne- den dünyada var. Insanın insana şiddeti neden" dı\e soruyor. 'Sahnelerin çoğu gerçek' Yalnızca Türkiye'de degii. dünyanın her tarafında uygulanan şiddetten söz ediyor Ismail Güneş: "Neden sonsuza kadar insan ve mutJu bir yaş.am değil. Asıl felaket insanlann kafasında. Kendimi \e yanımdakileri asla şiddet duygusundan uzakta tutnıadım. Çünkü önce suç orta- nu haztriaıuyor ve daha sonra şiddet u> - gulanıyor." Ismail Güneş, Gülün Bittiği Yer'in ya- zımı aşamasında işkence gören bazı ki- şilerle dc görüşmüş. 12 gün boyunca ya- pılan işkenceleri dınleyen Güneş, işken- ce gören insanlann başlanna geleni ifa- de etmekte zorlandıklarını ya da bunu anlarmadıklannı belirtiyor "Belkideicin- de bulunulan kültür itibanyla yaşanan bazı şeyteri anlarmıyortar. anlatamı>orlar. Bu konu\ la ilgili 15 kitap okudum. Ayrt- ca bu filmde sağ ya da sol yok. Önce in- san diyorum. İçeri düşen insanlan hiç kimse cumartesi pazar ve gece aramaz- lar. Ovsa herkes geceleri uradadır ve ge- cenin sessiıliğinde başlar her şey. Filmler- de gördüğümüzden çok farkh. Size her tür- lü işkenceyi yapabilirler. Sonunda da gü- lün bittiği > er gülün tükendiği yere dönü- şür." Filmin başrol oyuncusu Tolga Tibet ise roliine hazırlanırken işkence gören bir insanın işkenceden önce ve sonraki ruh halini ön planda tuttuğunu belirtiyor. İş- kence gören insanlarla da görüşen Ti- bet'in rolü gereği de olsa işkence sahne- lerinin çoğu birebir çekilmiş: "Fflmde yer alan sahneierin çoğu gerçek. Güzel bir proje olunca bazı şeylere kaüanıyorsu- nuz. A> nca çekimlerde kendinizi daha iyi hissediyorsunuz. '" Yağmur Kaşifoğlu, filmde hoş ve saf olarak nitelediği genç bir kızı canlandı- nyor. Her iki oyuncu da filmin ele aldığı ko- nunun evrenselliğine ve yaşamın her ke- siminde yer alan şiddetın insanlan kötü etkilediğine değiniyor. Dktay Rifat ölümünün lO.yılında düzenlenen sempozyumla çeşitli yönleriyle anıldı 'Şiirsiz yaşamda tat eksildiği olur'Kültür Servisi-Türk şiirinin bü- ik ustası Oktay Rifat ölümünün ıuncu yılında Yapı Kredi Kültür ınat Yayıncılık tarafından düzen- nen sempozyumla anıldı. Dört urumdan oluşan sempozyumda, ktay Rifat'ın şair, romancı, ti- ıtro yazan yönleri incelendi. tki gün süren sempozyumun ilk inünde 'Bir Cigara tçimi: Oktay ifat' başlığıyla gerçekleştirilen < oturumda KemaJ Atakay, Ce- ıtÇapan. Enis Batur \ e Ferit Ed- i konuşmacı olarak yer aldı. CevatÇapan yaptığı konuşma- ı Orhan Veü, Mehh Ce\det An- ıy"la birlikte Oktay Rifat'ın Ga- D akımı içinde yer aldıgını belir- rek şunlan söyîedi: "Bir akunın, r çıkışın temsilcisi oMular. Daha ıceNâzım Hıkmet'in "Putlan Yı- yoruz' diye başlatbğı girişimin bir ışka yönünü gösteriyordu v« baş- ı dillerdeki yenilıkçi yaklaşumn leri de \ardı burada." Çapan, ktay Rifat'ın şiirinin halk dilin- n. tekerlemelerden ve halk şiirin- •n yararlandığını, Fransız şiirin- in ve şairlerinden, gerçeküstü- lerden etkilenerek şiirini daha da nklendırdiğini belirtti. Oktay Rifat'ırı 1966 yılında ya- mlanan 'EUeri Var Özgürlüğün' lı kitabıyla ikinci döneminin rlak ömeklerini verdiğini \urgu- /an Çapan, dünya şiirini Fransız- yoluyla izleyen Rifat'ın gerçe- stü geleneğin olanaklanyla yer- •nalzemeyi bir arada kullandığı- söyledi. Mitolojiyle de ilgilenen fat'ın bu kitabının son bölü- ande bağimsız şiirlerin yeraldı- rıı belirten Çapan "Bu şiirler üncûdöneminin belirleyicisi. Ya- . biçimsel bakımdan \ttkin ör- kler veren bir şair olarak karşı- ıza çun>or. Kendi sesiyle ve ken- sözihleözgür bir şiir jaraüyor" di. " Oktay Rifat'ın şiire başkalanm îdaracak bir ayncalık tanımadı- u -\vTgulayan Çapan, şairin ken- >iyk yapılan söyleşide dile ge- iiklerinıarumsatıyor "Kendisiy- ha.pdın bir söyleşide şiir yok ol- ciı m okırdu sorusunu şöyleya- h y r 'Kıyamet kopmazdı ama jaanınada bir tat eksikliği olur- . t>e3i böyle sevişmezdik, böy- 5jr>i>ııezdik. Şiirsiz bir yoksul- Sempozyıımun ilk oturumuna Kemal Atakay, Cevat Çapan, Ferit Edgü ve Enis Batur karüdılar. da okuyucuyla buluşan kitaplann- dan ve yazılanndan örnekler ver- dı. Ferit Edgü ise konuşmasında Oktay Rifat'ın şiinndeki resim ol- gusu üzerinde durarak, bütün sa- natlar arasmda göreceli bir ilişki olduğunu vurguladı. 'Resim bir söz sanan otan şiiri nasıl etkileyi- bilir' sorusundan yola çıkan Edgü, Oktay Rifat'ın özellikle son şiir- lerinde bu etkinin hissedildiğini söyledi. Edgü, Oktay Rifat'ın re- sim sanatına büyük bir ilgi göster- diğini ve resimler yaprığını anım- sattı. Rifat' ın imgeyi metafor ola- rak kullanmadığını vurguladı. Ed- gü, Oktay Rifafın 'EUeri Var Öz- güıiüğün' adlı kitabında yer alan şiirlerindeki anlamın resimlerde- ki anlamı yansıttığını da sözleri- ne ekledi. 'Romancıhğı önemsenmedi' Enis Baturda konuşmasında ün- lü şairin 'Yeni Şiirler' adlı kitabı- nı ve bu kitapta kullandığı bazı imgeleri inceledi. Rifat'ın şiirlerin- de gök. ay \e bulut kavramlannı sıkça kullandığına değinen Batur. Oktay Rifat'ın şiırlerınden örnek- ler verdi. Sempozyumun ikinci oturumu ise: 'Bir Şairin Pencere- sinden Okta> Rifat'ın Romanf başlıgını taşıyordu. Oturuma; Ah- met Oktay. Sdim tleri ve Güven Turan konuşmacı olarak katıldı. Oturumda; 'Bir Kadının Pence- resinden' (1976). 'Dana Burnu' • "Kendisiyle yapılan bir söyleşide şiir yok olsaydı ne olurdu sorusunu şöyle yanıtlıyor Oktay Rifat: 'Kıyamet kopmazdı ama yaşamımızda bir tat eksikliği olurdu, belki böyle sevişmezdik, böyle öpüşmezdik. Şiirsiz bir yoksulluk yaşanabilirdi." (1980)ıve 'Ba> Lear'( 1982)olmak üzere üç romanı bulunan Rifat'ın kitaplan telcnik ve içerik olarak tartışıldı. Ahmet Oktay konuşma- sında Oktay Rifat'ın 1975 'ten son- ra oyun yazmamasınm çok anlam- lı olduğuna deginerek, şairin top- lumsal vetemel sorunlanntartışı- labileceği en yetkin tür olarak ro- manı gördüğünü ancak Rifat'ın romancıhgının yeteri kadar ince- Ienmediğini belirtti. "Romancıh- ğı fazla önemsenmemiştir Rifat'ın. CHümünden sonra. Okta>* Rifat ki- tabı ile. Gösteri dergisinin özel sa- \ısında dahi bu konu hiç irdelen- memişrir. Fethi Naci 'Türkiye'de Roman ve Toplumsal Değişme ile 50 Türk Romanı' adlı kitaplann- da yer vermez Okta> Rifat'ın ro- manlanna." Selim 1leri. şairin romanlannın geniş bir biçimde incelenmedigi- ni belirtti. "BenceOktay Rifat çok önemBüç khabui yuzan. İnsan keş- ke daha çok roman yazsaydı diy« düşünmeden edemiyor. Neyazıkki bu üç roman hak ettiği ilgi>i gör- mediler. Birbirinden özgün üç ro- mandır şairin kitaplan. Olgunluk döneminde bir şairin roman yaz- ma>a gereksinim duymasu üzerin- de durulması gereken bir konu." 'Bir Kadının Pfenceresinden'in dikkatle incelendigınde. yaklaşan bazı sıyasal ve toplumsal olayla- ra önseziyle yaklaşan bir kitap ol- duğvmun anlaşıldığını vurguiayan Selim Ileri. aynca Oktay Rifat'ın toplumsal ifadeyi direkt birmesaj şeklinde değil daha sanatkârca ger- çekleştirdigini de dile getirdi. p ı iıonuşmasını, Oktay Ri- ' ı a *8'; kadar sürdürdüğü şiir ü^ennie şair olarak içinde ya- liijı Libyanın ve zamanın tüm aaxîTEİikJerini insanca dilege- iisin virgulayarak bitirdi. •Cşîral Atakay ise Oktay Ri- 'xa5izanatlan ûzerindeki ba- ı^nvırgulayan konuşmasmda ~am'~. IMO'lıyıllardaçıkardığı indan ve sonraki yıllar- Cumhuriyetin 75yıllık öyküsüyle bale: Uçarcasına AÎMKARA (AA) - Türkiye Cumhuriyeti, 29 Ekim'de 75 yıh geride bırakmaya hazırlanırken, Cumhuriyet serüveni en estetik sanat dalıyla, ba- leyfe anlatılacak. Ankara Devlet Opera ve Balesi (ADOB),Cumhuriyetinöyküsünükonualan "Uçar- casuu" adlı yapıtla Cumhuriyet Bayramı'nda sa- natseverieri selamlayacak Cumhuriyerjıı çağdaş kurumlarmdan Türk Ba- lesi, bu sene laıruluşunurj 50. yıldönümünü kut- hıyor. Bu çağdaş kurum, \-arolusunu borçlu oldu- ğu Ulu Önder Atarürk ve Cumhuriyetin onuruna, 29 Ekim'de 75 yıllık bir coşkuyu sahnelere taşı- yor. Cumhuriyetin 75. yıh kutlamalan için özel ola- rakhazırlanan bale, köyden kente göç eden bir ai- lenin çevresinde, Cumhuriyetin " Uçarcasına*" ge- çen yıllannı ve Türk ulusuna kazandırdıklannı özetliyor. Librettosunu gazeteci Şefik Kahramankap- tan'ın kaleme aldığı yapıtı, sanat yaşamın! Al- manya'da sürdüren başanlı dansçı ve koreograf Uğur Scyrekhazırladı. Seyrek'in uzun ve titiz bir çalışma sonunda ortaya koyduğu yapıtta, Cumhu- riyet döneminin 6büyükbestecisinin müzikleri dans- la bütünleşiyor. Turgay Erdener, Adnan Saygun, UviCemalErkin.MuammerSun,CeınalReşjtRe> ve Kamran İnce'nin besteieri eşliğinde Cumhu- riyet serüveni sanatseverlere sunuluyor. Orkesttayı Şef NadÖzgüç ün yönettiği balenin dekoru Tunc» Karyon'a, Curnhuri^dönemini gü- nümüze taşıyan kostümleri Nursnn Ünlü'ye, ışık düzeni Tansin Çetine ait. "Uçarcasuu* balesinin kahramanı olan üç ki- şüik ailede anneyı EBfPo>razoğlu. babayı \olkan Kıran. Cumhuriyet kızı Clkü"\ ü ise "Yınn En Ba- şanlı Kadın Dansçısı'' ödülünü alan genç sanatçı Arzu Düin canlandmyor. Yapıtta, tüm Cumhuriyet çocuklannm ve Ül- kü'nün de sevdalısı olduğu a Banş"ı Armağan Davran, Türkiye Cumhuriyeti'nin "Umufunu EHfFırat iyi ve Kötü'yü Vblkan Ersoy, Postacı'yı Serhat Güdül sahneye taşıyor. Bale, lursal kesimden kente göç etmek isteyen aüenin büyük kente göç etmesiyle başlıyor. Bu zor karan vermek için uzun süre düşünen aile, ketıtte çeh'şki ve sıkıntı yaşarken bir yandan da çağdaş yaşamı görür. Bütün bunlar olurken, ailenin kent macerasıyla iç içe olarak Cumhuriyetin 75 yıllık öyküsü, çağdaşlaşma çabasının önündeki engel- ler, Cumhuriyeti geriye götürmek isteyen güçler, uygar Türkiye Cumhuriyeti'ne balta vurma gay- retini sürdürenleT ve tüm bunlardan sonra ışıl ışıl dogan umut ve banşın Cumhuriyeti asla yıkama- yacağı gerçeği birbiri ardına sunuluyor. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Hasan Hüseyin Akbulut "Uçarcasına'' balesinin sezo- nun en iddialı yapıtlarından birisi olduğunu söy- ledi. ADOB Başkoreografi FahrettinGüvende, ba- lenin Cumhuriyet döneminin bir özeti olduğunu, Türkiye'nin çağdaş yüzünü modem bir anlayışla anlattığını ifade etti. Yapıt için bütün topluluğun yorucu bir çalışma sürecini yaşadığıru anlatan Güven, neo-klasik tarz- daki yapıtıtoplumsaluyanışın birörneği olarak ta- nımladı. Türkiye Bankalar Birliği'nin 40. yılı Piyanist Özgür Aydm'dan iki konser Kültür Servisi - Ülkemiz- de bankacıhğın gelişmesi için çalışan ve Türkiye'de faali- yet gösteren tüm bankalann üye olduğu Türkiye Banka- lar Birliğı (TBB) 40. yılını. genç piyanistimiz Ozgür Ay- dın'ın. şef Rengim Gökmen yönetimindeki Istanbul Dev- let Senfonı Orkestrası eşliğin- de vereceği konserie kutlaya- cak. TBB'nin 40. yılı yann, Lütfi Kırdar Kongre ve Ser- gi Sarayı'nda ve 21 Ekim çarşamba günü Ankara Cunv hurbaşkanlığı Senfoni Or- kestrası Salonu'nda verile- cek konserler ve resepsiyon- larla kutlanacak. Konserler- de. tDSO Ferit Tüzün'ün 'Esintiler' adlı eseriyle Şostako- viç'in 'CazSuitleri'ni seslendire- cek ve Franz Liszt'in '1. Piyano Konçertosu'nda Özgür Aydın'a eşlik edecek. 1972 de ABD'de doğan Özgür Aydın. piyanoya Ankara Devlet Konservatuvan'ndabaşladı. Da- ha sonra Londra Kraliyet Müzik Koleji'nde öğrenim gören Ay- dın; Almanya. tngiltere, Avus- turya ve lsviçre'de konserler ver- di. Salzburg ve Istanbul Festi- valleri başta olmak üzere çeşitli festivallere katıldı. 1995'teUlus- lararası Chopin Yanşmasf nda özel ödül alan Aydın, 1997 yılın- da da 46. Uluslararası ARD Pi- yano Yanşması'nı kazandı. Önü- müzdeki yıllarda ABD ve Japon- ya'da da konseTler \ercek olan Aydın, çalışmalannı 1993 yılın- dan bu yana Almanya'nın Han- no\ er kentinde sürdürüyor. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL YltiPdiğiımz Bilge Hukuk bısanı Prof. DP. Faruk Erem Yanm yüzyılı çoktan geçti. Karşıyaka'daki evimiz- den alınarak neredeyse 12 saat süren tren yolculu- ğundan sonra "götürüldüğüm" Denizli Adliyesi'nde jandarmalar kelepçelerimi çözüyor. Savcının karşısı- na "çıkanlıyorum". - Şükran Kurdakul sen misin? Gizli bir öç alma duygusunu imleyen gülümseme- nin ardındaki insanı anyorum. Bana "sen"demehakkını nasıl buluyor kendinde? Kafamda büyüyen ilk soru bu. İkinci soru, sonraki tümcenin pek de somutlaya- madığım anlamında düğümleniyor. "Seni ben getirmedim, kanun getirdi. Biz kanun adamıyız." Hukukçulann tümünü "kanun adamı" olarak nite- leyebilir miyiz? ••• Prof. Dr. Faruk Erem, 1935 yılında Ankara Hukuk Mektebi'ni bitirmişti. 1973'te Üniversiteler Yasası'nı antidemokratik bulduğu için, bitirdiği fakültedeki kür- süsünden aynldı. Hukuk bilimine kazandırdığı 20'yi aşkın kitap ara- smda Türk Ceza Hukuku (4 cilt), Adalet Psikolojisi, Türk Ceza Yargılaması Hukuku gibi yapıtlan olduğu- nu biliyorum. 1981 Anayasa tasansının çok sınırlı olarak tartışıl- masına izin verildiği günler, Sanat Olayı dergisi için "Yaratma özgüriüğü ve Anayasalar" bölümünü ha- zıriadığım aşamada tanıdım kendisini. Kahvenizi bitirmeden suç, yargı ve ceza üçlüsünün çizdiği bir bakıma çok dar, bir bakıma çok geniş dün- yada kalıplaşmış olanı tanımadığını algılıyordunuz Faruk Erem'in. Sanatı, felsefe ve hukuk biliminden ayırarak değer- lendirmiyordu çünkü. Nice savcılar, bilirkişi öğretim üyeleri, yargıçlargör- dük, iddianamelerini, raporlannı, gerekçeli karaıian- nı okuduk onlann. Çogu, "hukuk makinesi'nin amaç- ladığı yaptınm kafasından kurtaramamıştı kendini. Faruk Erem'in "Suçluyu kazıyın, altından insan çı- kar" sözü bir anlam taşımıyordu düşüncelerinde. Hukuku, egemen sınrf ve katmanlarla siyasal ikti- darlann korunma aracı olarak görmemek... Faruk Erem gizlemedi bu gerçeği gördüğünü. Giz- lemediği için de şöyle yazabiliyordu: "Hukukun üstünlüğü ilkesinde insan ilişkilehne sa- dece kanunlann esas tutulmasını değil, kanunlan idare eden kanunlann, yani hukukun varlığtnı savun- dum. Çünkü kanuniaria da yapılmış haksızlıklar var- dır. Ve bunlar diğer haksızlıklardan daha derin yara- laraçmıştır. Benceyasanın metnisadece onu tab'ede- cek matbaacıyı bağlar. Hukukçuyu değil. Hukuk birbütündür, bölgesel düşüncelerie insan- lık hiçbirsonuç alamaz." (Sanat Olayı. Ekim 1981) Neden düşünce ve yaratma özgürlüğünü hukukun üstünlüğü kavramının temel öğelerinden biri olarak kabul etmek zorundayız. Faruk Erem, Italyan düşünür Leoni'nin "Sanat öz- güıiüğünde toplum yanan da görülmektedir" sozü-. nü benimsediğini ifade ederek yanıtlar bu soruyu. Ona gore sanat en güç bir bilim dalıdır O halde, edebiyat ve sanatta doğru olan bilimde de doğrudur. Çünkü sanat bulur, keşfeder. Bilim bulunanı kanıtlar ve kabul ettirir. Demek ki, sanatçı, bilimin öncüsü olan, daha doğru deyimle olabilen kişidir. Bugün hukuk açısından ulaşılan düzeye bu ne- denle "ûmanist çağ" diyebiliriz. Bu, sanatın anaya- salara geçiş çağıdır. Türk Anayasa Hukuku bu çağa yabancı kalamazdı. Öğrencilerinden eski dostum, değerli hukukçu Er- şen Şansal telefon konuşmamızda Faruk Erem'in sa- nat, bilim ve fikir suçlannda, toplumun özür dileme- si gerektiği yolundaki görüşlerini anımsattı bana. Hoca'nın Milliyet Sanat dergisinde (23 Ocak 1976) çıkan bu konudaki yazısının son bölümünü vermek istiyorum: "Kötülük Çiçekleıi" isimli yaprtındaki şiirlerden do- layı Baudelaire 1857 yılında "müstehcenfik'ten mah- kûm edilmişti. Kitapta yer alan "suçlu şiirier"\n de ki- taptan çıkanlıp yok edilmesine karar verilmişti. Bu ka- rardan bir süre sonra yürekli bir basımcı çıktı. Kitap, suçlu şiirierle birlikte yayımlandı. Fakat hiçbir savcı dava açmak kudretini kendinde bulamadı. Ama or- tada uygulanmayan bir yargıç karan vardı. Mahke- me kararlanna saygı ilkesi ile Fransa'ya şeref kazan- dırmış bir sanatçının kendi ülkesinde mahkûm edil- mesinden gelen çelişme bir süre tartışıldı. 1929 yı- lında birtasan hazırlandı ve kabul edildi. Bu özel yar- gılama kanununa göre öleli pek çok olmuş bir sanat- çının hayatta imişçesineyargılanmasının yenilenme- si usulü kabul edildi. Bu usul kanunu ilk defa, hüküm- lü Baudelaire hakkında uygulandı. Sanık Baudelaire beraat etti. O halde sanat, bilim yapıtlan, fikir suçlan ve ben- zerteri hakkında kendine özgü kurallaria yargılama- nın yenilenmesi biçiminde toplumca özür dilemenin bir yolu bulunmalıdır ülkemizde de. "Müstehcenlik", "sansür" ve benzeri konularda zaman zaman görülen resmi tutumlardaki ilkelliğin kö- kenlerine işaret etmek istiyorum. Sanatın görevini anlayamamış olmak. Sanatı bir başka şeyin aleti san- mak. Kısacası bilgisizlik. Nietzsche'nin bir deyimini kullanıyorum ve ittıam ediyorum: "Bir toplumu baş- langıçlara götüren yol, barbarlıkta son bulur." • • • Benim bildiğim, kişi haklannın gölgede bırakıldığı ülkelerde "kanun adamı" deyimi egemen güç sim- gesi olarak yinelenmiştir yıllar boyunca. Tevfik Fikret'in "Kanun diye, kanun diye kanun te- pelendi" dizesiyie tepki duyduğu bu egemen güç simgesidir. Kanun adamı yüzeyselliğini reddeder Faruk Erem gibi bilgelerin düşün yaşamı. Hukukun insanıdıriar çünkü. Eğitim sefepbeplrği için konser • Kültür Servisi - Piyanist Burçin Büke, bu akşam lzmir Hilton Oteli'nde klasik müzik konseri veriyor. Karşıyaka Rotary Kulübü tarafından eğitim seferberliğine katkıda bulunmak amacıyla düzenlenen konserde, Beethovenın 2. Piyano Konçertosu'nu seslendirecek sanatçıya Iclal Kardıçah yönetimindeki Izmir Oda Orkestrası eşlik ediyor. 1966 yılında Izmir'de doğan Burçin Büke, 1979'da Sofya Müzik Festivali'nde Türkiye'yi temsil etti. Ankara Devlet Konservatuvan'nın 11 yıl süren Yüksek Piyano Bölümü egitimini 5 yılda tamamlayarak 'Harika Çocuk' unvanını kazanan Büke, daha sonra devlet bursu kazandı ve egitimine Almanya'da devam etti. Sanatçı, yurtdışında katıldığı çeşitli yanşmalarda da birincilik ve ikincilik ödülleri aldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle