Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 EKİM 1998 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Yönetmen Ismail Güneş 'Gülün Bittiği Yer' adlı filmde şiddet olgusunu sorguluyor
felaket hısanlarnı kafasmda'VURDAN CİHAJNŞÜMUL
Işkence... Evde atılan bir tokatla baş-
ayıp okulda, yolda ve yaşamın her ala-
ıında sürüp giden şiddet... Yönetmen İs-
nail Güneş son filmi "Gülün Bittiği
ter"de şiddet olgusunu sorguluyor. Film-
ie, 12 Eylül öncesinde bazı olaylara ka-
ıştığı varsayilan birgenceyapılan işken-
:eler ve bunlann o genç ûzerindeki etki-
eri konu ediliyor. Işkence mağduru bu
;encin yaptığı birtren yolculuğu sırasın-
ia canlanan bellegi ve hayal gücüyle bir-
ikte toplumun şiddet temelleri sorgula-
ııyor. Filmde Tolga Tibet. Yağmur Ka-
ifoğlu,CüneytArkın, BüJent Bflgjç, Miim-
az Sevinç, Deniz Orai Bora Srvri, Ha»-
lun Boysan, Gani Şavata. Ertaç Özden,
furgut Ekiz, Mehmet Emin, Ayşen Tekin
e Hasan Nail Canat rol alıyorlar. Fil-
nın müzikleri Haluk Levent'e: Ismail
jüneş'm öyküsünden yola çıkan filmin
enaryosu ise Ö. Lütfi Mete'ye ait.
Jstanbul, Erzincan ve Kars'ta sesli ola-
ak çekimleri tamamlanan filmin üçte
kisi birtren yolculuğunda geçiyor. Isma-
I Güneş, işkence filmi çekmenin zorlu-
una değiniyor: "İşkence fîlminde bir
oriuk da işkence gören insanı nasıl çeke-
eğiniz. Bir gerçek, bir de sinemasal yo-
umu var. Her şey bıçak sırtında. Kaçır-
lığınız anda bütün filmi lekeley ebilir. Tol-
a Tîbet'le konuştuk ve tamamını gerçek
cktik. Büyiik bir özveri gösterdL Bundan
onra kimse sopa yemesin diye tüm sopa-
ın Tolga yedi."
Oyunculann ve ekibin film çekimleri
üresince gösterdikleri özveriyi vurgu-
jyor Ismail Güneş. Haluk Levent fılm
;in iki beste yapmış. 500 bin dolara mal
lan filmin ses eşlemesi ise Macaris-
ın'da yapılacak. "Gülün Bittiği Yer"
cak. şubat gibi izleyenlerin begenisine
unulacak.
Yönetmen Ismail Güneş, 1977'deasis-
ınlık yaptıgı dönemde "Karannk Bir
•önemdj" adlı kısa metrajlı bir filmde ay-
ı konuyu işlediğini ve ancak 1982 yılın-
a tamamlanabilen bu filmin İFSAK'tan
düJ aldığını belirtiyor. Kısa metrajlı fîlm-
e işkence sahnelerinin aynntılı bir şekil-
ilmde işkence mağduru gencin yaptığı bir tren yolculuğu sırasında canlanan bellegi ve düş gücüyle birlikte şiddet
temelleri sorgulanıyor. Tolga Tibet, Yağmur Kaşifoğlu, Cüneyt Arkın, Bülent Bilgiç, Mümtaz Sevinç gibi isimlerin rol
aldığı filmin senaryosu Ö. Lütfi Mete'nin, müziği de Haluk Levent'in. Yönetmen Güneş, filmde işkenceciler ve işkence
görenleri değil, toplumun bütün kesimine yansıyan şiddet olgusunu işlemeyi hedeflediklerini söylüyor.
de yer almadığını söyleyen Güneş, uzun
süredirkafasında bu filmi daha iyi koşul-
larda gerçekleştirmek fıkri oldugundan
söz ediyor.
Filmde işkenceciler ve işkence gören-
leri değil de toplumun bütün kesimleri-
ne yansıyan şiddet olgusunu işlemeyi he-
defleyen Güneş, şiddet uygulayanlann
yaptıklan işin doğruluğuna inandıklan-
na değiniyor: "Bir çocuk, evde, okulda ter-
biye için dayak yiyor. Neredeyse döverek
eğitiyoruz birbirimizi. Bu bir kimlik so-
runu. herkes kimliğini en uç noktalarda
yaşıyor. Ben şu\um, her şeyi yapabilirim
düşüncesi sonunda vargısız infazlara gi-
diyor. Şiddetten gelen bir insan şiddetyan-
üsı oluyor. Şiddede büyüyen insanlar bel-
li bir süre sonra kendisi ikrJdan ele geçir-
diğinde şiddet u>gulamaya başlıyor."
Dayak cennetten çıkmadır sözünü eleş-
tiren Güneş. "Dayak cennette yok, iyi ki
çıkmış oradan. Davak cennette yoksa ne-
den dünyada var. Insanın insana şiddeti
neden" dı\e soruyor.
'Sahnelerin çoğu gerçek'
Yalnızca Türkiye'de degii. dünyanın
her tarafında uygulanan şiddetten söz
ediyor Ismail Güneş: "Neden sonsuza
kadar insan ve mutJu bir yaş.am değil. Asıl
felaket insanlann kafasında. Kendimi \e
yanımdakileri asla şiddet duygusundan
uzakta tutnıadım. Çünkü önce suç orta-
nu haztriaıuyor ve daha sonra şiddet u> -
gulanıyor."
Ismail Güneş, Gülün Bittiği Yer'in ya-
zımı aşamasında işkence gören bazı ki-
şilerle dc görüşmüş. 12 gün boyunca ya-
pılan işkenceleri dınleyen Güneş, işken-
ce gören insanlann başlanna geleni ifa-
de etmekte zorlandıklarını ya da bunu
anlarmadıklannı belirtiyor "Belkideicin-
de bulunulan kültür itibanyla yaşanan
bazı şeyteri anlarmıyortar. anlatamı>orlar.
Bu konu\ la ilgili 15 kitap okudum. Ayrt-
ca bu filmde sağ ya da sol yok. Önce in-
san diyorum. İçeri düşen insanlan hiç
kimse cumartesi pazar ve gece aramaz-
lar. Ovsa herkes geceleri uradadır ve ge-
cenin sessiıliğinde başlar her şey. Filmler-
de gördüğümüzden çok farkh. Size her tür-
lü işkenceyi yapabilirler. Sonunda da gü-
lün bittiği > er gülün tükendiği yere dönü-
şür."
Filmin başrol oyuncusu Tolga Tibet
ise roliine hazırlanırken işkence gören
bir insanın işkenceden önce ve sonraki ruh
halini ön planda tuttuğunu belirtiyor. İş-
kence gören insanlarla da görüşen Ti-
bet'in rolü gereği de olsa işkence sahne-
lerinin çoğu birebir çekilmiş: "Fflmde
yer alan sahneierin çoğu gerçek. Güzel bir
proje olunca bazı şeylere kaüanıyorsu-
nuz. A> nca çekimlerde kendinizi daha iyi
hissediyorsunuz. '"
Yağmur Kaşifoğlu, filmde hoş ve saf
olarak nitelediği genç bir kızı canlandı-
nyor.
Her iki oyuncu da filmin ele aldığı ko-
nunun evrenselliğine ve yaşamın her ke-
siminde yer alan şiddetın insanlan kötü
etkilediğine değiniyor.
Dktay Rifat ölümünün lO.yılında düzenlenen sempozyumla çeşitli yönleriyle anıldı
'Şiirsiz yaşamda tat eksildiği olur'Kültür Servisi-Türk şiirinin bü-
ik ustası Oktay Rifat ölümünün
ıuncu yılında Yapı Kredi Kültür
ınat Yayıncılık tarafından düzen-
nen sempozyumla anıldı. Dört
urumdan oluşan sempozyumda,
ktay Rifat'ın şair, romancı, ti-
ıtro yazan yönleri incelendi.
tki gün süren sempozyumun ilk
inünde 'Bir Cigara tçimi: Oktay
ifat' başlığıyla gerçekleştirilen
< oturumda KemaJ Atakay, Ce-
ıtÇapan. Enis Batur \ e Ferit Ed-
i konuşmacı olarak yer aldı.
CevatÇapan yaptığı konuşma-
ı Orhan Veü, Mehh Ce\det An-
ıy"la birlikte Oktay Rifat'ın Ga-
D akımı içinde yer aldıgını belir-
rek şunlan söyîedi: "Bir akunın,
r çıkışın temsilcisi oMular. Daha
ıceNâzım Hıkmet'in "Putlan Yı-
yoruz' diye başlatbğı girişimin bir
ışka yönünü gösteriyordu v« baş-
ı dillerdeki yenilıkçi yaklaşumn
leri de \ardı burada." Çapan,
ktay Rifat'ın şiirinin halk dilin-
n. tekerlemelerden ve halk şiirin-
•n yararlandığını, Fransız şiirin-
in ve şairlerinden, gerçeküstü-
lerden etkilenerek şiirini daha da
nklendırdiğini belirtti.
Oktay Rifat'ırı 1966 yılında ya-
mlanan 'EUeri Var Özgürlüğün'
lı kitabıyla ikinci döneminin
rlak ömeklerini verdiğini \urgu-
/an Çapan, dünya şiirini Fransız-
yoluyla izleyen Rifat'ın gerçe-
stü geleneğin olanaklanyla yer-
•nalzemeyi bir arada kullandığı-
söyledi. Mitolojiyle de ilgilenen
fat'ın bu kitabının son bölü-
ande bağimsız şiirlerin yeraldı-
rıı belirten Çapan "Bu şiirler
üncûdöneminin belirleyicisi. Ya-
. biçimsel bakımdan \ttkin ör-
kler veren bir şair olarak karşı-
ıza çun>or. Kendi sesiyle ve ken-
sözihleözgür bir şiir jaraüyor"
di. "
Oktay Rifat'ın şiire başkalanm
îdaracak bir ayncalık tanımadı-
u -\vTgulayan Çapan, şairin ken-
>iyk yapılan söyleşide dile ge-
iiklerinıarumsatıyor "Kendisiy-
ha.pdın bir söyleşide şiir yok ol-
ciı m okırdu sorusunu şöyleya-
h y r 'Kıyamet kopmazdı ama
jaanınada bir tat eksikliği olur-
. t>e3i böyle sevişmezdik, böy-
5jr>i>ııezdik. Şiirsiz bir yoksul-
Sempozyıımun ilk oturumuna Kemal Atakay, Cevat Çapan, Ferit Edgü ve Enis Batur karüdılar.
da okuyucuyla buluşan kitaplann-
dan ve yazılanndan örnekler ver-
dı.
Ferit Edgü ise konuşmasında
Oktay Rifat'ın şiinndeki resim ol-
gusu üzerinde durarak, bütün sa-
natlar arasmda göreceli bir ilişki
olduğunu vurguladı. 'Resim bir
söz sanan otan şiiri nasıl etkileyi-
bilir' sorusundan yola çıkan Edgü,
Oktay Rifat'ın özellikle son şiir-
lerinde bu etkinin hissedildiğini
söyledi. Edgü, Oktay Rifat'ın re-
sim sanatına büyük bir ilgi göster-
diğini ve resimler yaprığını anım-
sattı. Rifat' ın imgeyi metafor ola-
rak kullanmadığını vurguladı. Ed-
gü, Oktay Rifafın 'EUeri Var Öz-
güıiüğün' adlı kitabında yer alan
şiirlerindeki anlamın resimlerde-
ki anlamı yansıttığını da sözleri-
ne ekledi.
'Romancıhğı önemsenmedi'
Enis Baturda konuşmasında ün-
lü şairin 'Yeni Şiirler' adlı kitabı-
nı ve bu kitapta kullandığı bazı
imgeleri inceledi. Rifat'ın şiirlerin-
de gök. ay \e bulut kavramlannı
sıkça kullandığına değinen Batur.
Oktay Rifat'ın şiırlerınden örnek-
ler verdi. Sempozyumun ikinci
oturumu ise: 'Bir Şairin Pencere-
sinden Okta> Rifat'ın Romanf
başlıgını taşıyordu. Oturuma; Ah-
met Oktay. Sdim tleri ve Güven
Turan konuşmacı olarak katıldı.
Oturumda; 'Bir Kadının Pence-
resinden' (1976). 'Dana Burnu'
• "Kendisiyle yapılan
bir söyleşide şiir yok
olsaydı ne olurdu
sorusunu şöyle yanıtlıyor
Oktay Rifat: 'Kıyamet
kopmazdı ama
yaşamımızda bir tat
eksikliği olurdu, belki
böyle sevişmezdik, böyle
öpüşmezdik. Şiirsiz bir
yoksulluk yaşanabilirdi."
(1980)ıve 'Ba> Lear'( 1982)olmak
üzere üç romanı bulunan Rifat'ın
kitaplan telcnik ve içerik olarak
tartışıldı. Ahmet Oktay konuşma-
sında Oktay Rifat'ın 1975 'ten son-
ra oyun yazmamasınm çok anlam-
lı olduğuna deginerek, şairin top-
lumsal vetemel sorunlanntartışı-
labileceği en yetkin tür olarak ro-
manı gördüğünü ancak Rifat'ın
romancıhgının yeteri kadar ince-
Ienmediğini belirtti. "Romancıh-
ğı fazla önemsenmemiştir Rifat'ın.
CHümünden sonra. Okta>* Rifat ki-
tabı ile. Gösteri dergisinin özel sa-
\ısında dahi bu konu hiç irdelen-
memişrir. Fethi Naci 'Türkiye'de
Roman ve Toplumsal Değişme ile
50 Türk Romanı' adlı kitaplann-
da yer vermez Okta> Rifat'ın ro-
manlanna."
Selim 1leri. şairin romanlannın
geniş bir biçimde incelenmedigi-
ni belirtti. "BenceOktay Rifat çok
önemBüç khabui yuzan. İnsan keş-
ke daha çok roman yazsaydı diy«
düşünmeden edemiyor. Neyazıkki
bu üç roman hak ettiği ilgi>i gör-
mediler. Birbirinden özgün üç ro-
mandır şairin kitaplan. Olgunluk
döneminde bir şairin roman yaz-
ma>a gereksinim duymasu üzerin-
de durulması gereken bir konu."
'Bir Kadının Pfenceresinden'in
dikkatle incelendigınde. yaklaşan
bazı sıyasal ve toplumsal olayla-
ra önseziyle yaklaşan bir kitap ol-
duğvmun anlaşıldığını vurguiayan
Selim Ileri. aynca Oktay Rifat'ın
toplumsal ifadeyi direkt birmesaj
şeklinde değil daha sanatkârca ger-
çekleştirdigini de dile getirdi.
p ı iıonuşmasını, Oktay Ri-
' ı a *8'; kadar sürdürdüğü şiir
ü^ennie şair olarak içinde ya-
liijı Libyanın ve zamanın tüm
aaxîTEİikJerini insanca dilege-
iisin virgulayarak bitirdi.
•Cşîral Atakay ise Oktay Ri-
'xa5izanatlan ûzerindeki ba-
ı^nvırgulayan konuşmasmda
~am'~. IMO'lıyıllardaçıkardığı
indan ve sonraki yıllar-
Cumhuriyetin 75yıllık
öyküsüyle bale: Uçarcasına
AÎMKARA (AA) - Türkiye Cumhuriyeti, 29
Ekim'de 75 yıh geride bırakmaya hazırlanırken,
Cumhuriyet serüveni en estetik sanat dalıyla, ba-
leyfe anlatılacak. Ankara Devlet Opera ve Balesi
(ADOB),Cumhuriyetinöyküsünükonualan "Uçar-
casuu" adlı yapıtla Cumhuriyet Bayramı'nda sa-
natseverieri selamlayacak
Cumhuriyerjıı çağdaş kurumlarmdan Türk Ba-
lesi, bu sene laıruluşunurj 50. yıldönümünü kut-
hıyor. Bu çağdaş kurum, \-arolusunu borçlu oldu-
ğu Ulu Önder Atarürk ve Cumhuriyetin onuruna,
29 Ekim'de 75 yıllık bir coşkuyu sahnelere taşı-
yor. Cumhuriyetin 75. yıh kutlamalan için özel ola-
rakhazırlanan bale, köyden kente göç eden bir ai-
lenin çevresinde, Cumhuriyetin " Uçarcasına*" ge-
çen yıllannı ve Türk ulusuna kazandırdıklannı
özetliyor.
Librettosunu gazeteci Şefik Kahramankap-
tan'ın kaleme aldığı yapıtı, sanat yaşamın! Al-
manya'da sürdüren başanlı dansçı ve koreograf
Uğur Scyrekhazırladı. Seyrek'in uzun ve titiz bir
çalışma sonunda ortaya koyduğu yapıtta, Cumhu-
riyet döneminin 6büyükbestecisinin müzikleri dans-
la bütünleşiyor. Turgay Erdener, Adnan Saygun,
UviCemalErkin.MuammerSun,CeınalReşjtRe>
ve Kamran İnce'nin besteieri eşliğinde Cumhu-
riyet serüveni sanatseverlere sunuluyor.
Orkesttayı Şef NadÖzgüç ün yönettiği balenin
dekoru Tunc» Karyon'a, Curnhuri^dönemini gü-
nümüze taşıyan kostümleri Nursnn Ünlü'ye, ışık
düzeni Tansin Çetine ait.
"Uçarcasuu* balesinin kahramanı olan üç ki-
şüik ailede anneyı EBfPo>razoğlu. babayı \olkan
Kıran. Cumhuriyet kızı Clkü"\ ü ise "Yınn En Ba-
şanlı Kadın Dansçısı'' ödülünü alan genç sanatçı
Arzu Düin canlandmyor.
Yapıtta, tüm Cumhuriyet çocuklannm ve Ül-
kü'nün de sevdalısı olduğu
a
Banş"ı Armağan
Davran, Türkiye Cumhuriyeti'nin "Umufunu
EHfFırat iyi ve Kötü'yü Vblkan Ersoy, Postacı'yı
Serhat Güdül sahneye taşıyor.
Bale, lursal kesimden kente göç etmek isteyen
aüenin büyük kente göç etmesiyle başlıyor. Bu zor
karan vermek için uzun süre düşünen aile, ketıtte
çeh'şki ve sıkıntı yaşarken bir yandan da çağdaş
yaşamı görür. Bütün bunlar olurken, ailenin kent
macerasıyla iç içe olarak Cumhuriyetin 75 yıllık
öyküsü, çağdaşlaşma çabasının önündeki engel-
ler, Cumhuriyeti geriye götürmek isteyen güçler,
uygar Türkiye Cumhuriyeti'ne balta vurma gay-
retini sürdürenleT ve tüm bunlardan sonra ışıl ışıl
dogan umut ve banşın Cumhuriyeti asla yıkama-
yacağı gerçeği birbiri ardına sunuluyor.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Hasan
Hüseyin Akbulut "Uçarcasına'' balesinin sezo-
nun en iddialı yapıtlarından birisi olduğunu söy-
ledi. ADOB Başkoreografi FahrettinGüvende, ba-
lenin Cumhuriyet döneminin bir özeti olduğunu,
Türkiye'nin çağdaş yüzünü modem bir anlayışla
anlattığını ifade etti.
Yapıt için bütün topluluğun yorucu bir çalışma
sürecini yaşadığıru anlatan Güven, neo-klasik tarz-
daki yapıtıtoplumsaluyanışın birörneği olarak ta-
nımladı.
Türkiye Bankalar Birliği'nin 40. yılı
Piyanist Özgür
Aydm'dan iki konser
Kültür Servisi - Ülkemiz-
de bankacıhğın gelişmesi için
çalışan ve Türkiye'de faali-
yet gösteren tüm bankalann
üye olduğu Türkiye Banka-
lar Birliğı (TBB) 40. yılını.
genç piyanistimiz Ozgür Ay-
dın'ın. şef Rengim Gökmen
yönetimindeki Istanbul Dev-
let Senfonı Orkestrası eşliğin-
de vereceği konserie kutlaya-
cak. TBB'nin 40. yılı yann,
Lütfi Kırdar Kongre ve Ser-
gi Sarayı'nda ve 21 Ekim
çarşamba günü Ankara Cunv
hurbaşkanlığı Senfoni Or-
kestrası Salonu'nda verile-
cek konserler ve resepsiyon-
larla kutlanacak. Konserler-
de. tDSO Ferit Tüzün'ün
'Esintiler' adlı eseriyle Şostako-
viç'in 'CazSuitleri'ni seslendire-
cek ve Franz Liszt'in '1. Piyano
Konçertosu'nda Özgür Aydın'a
eşlik edecek.
1972 de ABD'de doğan Özgür
Aydın. piyanoya Ankara Devlet
Konservatuvan'ndabaşladı. Da-
ha sonra Londra Kraliyet Müzik
Koleji'nde öğrenim gören Ay-
dın; Almanya. tngiltere, Avus-
turya ve lsviçre'de konserler ver-
di. Salzburg ve Istanbul Festi-
valleri başta olmak üzere çeşitli
festivallere katıldı. 1995'teUlus-
lararası Chopin Yanşmasf nda
özel ödül alan Aydın, 1997 yılın-
da da 46. Uluslararası ARD Pi-
yano Yanşması'nı kazandı. Önü-
müzdeki yıllarda ABD ve Japon-
ya'da da konseTler \ercek olan
Aydın, çalışmalannı 1993 yılın-
dan bu yana Almanya'nın Han-
no\ er kentinde sürdürüyor.
BUAŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
YltiPdiğiımz Bilge Hukuk
bısanı Prof. DP. Faruk Erem
Yanm yüzyılı çoktan geçti. Karşıyaka'daki evimiz-
den alınarak neredeyse 12 saat süren tren yolculu-
ğundan sonra "götürüldüğüm" Denizli Adliyesi'nde
jandarmalar kelepçelerimi çözüyor. Savcının karşısı-
na "çıkanlıyorum".
- Şükran Kurdakul sen misin?
Gizli bir öç alma duygusunu imleyen gülümseme-
nin ardındaki insanı anyorum.
Bana "sen"demehakkını nasıl buluyor kendinde?
Kafamda büyüyen ilk soru bu.
İkinci soru, sonraki tümcenin pek de somutlaya-
madığım anlamında düğümleniyor.
"Seni ben getirmedim, kanun getirdi. Biz kanun
adamıyız."
Hukukçulann tümünü "kanun adamı" olarak nite-
leyebilir miyiz?
•••
Prof. Dr. Faruk Erem, 1935 yılında Ankara Hukuk
Mektebi'ni bitirmişti. 1973'te Üniversiteler Yasası'nı
antidemokratik bulduğu için, bitirdiği fakültedeki kür-
süsünden aynldı.
Hukuk bilimine kazandırdığı 20'yi aşkın kitap ara-
smda Türk Ceza Hukuku (4 cilt), Adalet Psikolojisi,
Türk Ceza Yargılaması Hukuku gibi yapıtlan olduğu-
nu biliyorum.
1981 Anayasa tasansının çok sınırlı olarak tartışıl-
masına izin verildiği günler, Sanat Olayı dergisi için
"Yaratma özgüriüğü ve Anayasalar" bölümünü ha-
zıriadığım aşamada tanıdım kendisini.
Kahvenizi bitirmeden suç, yargı ve ceza üçlüsünün
çizdiği bir bakıma çok dar, bir bakıma çok geniş dün-
yada kalıplaşmış olanı tanımadığını algılıyordunuz
Faruk Erem'in.
Sanatı, felsefe ve hukuk biliminden ayırarak değer-
lendirmiyordu çünkü.
Nice savcılar, bilirkişi öğretim üyeleri, yargıçlargör-
dük, iddianamelerini, raporlannı, gerekçeli karaıian-
nı okuduk onlann. Çogu, "hukuk makinesi'nin amaç-
ladığı yaptınm kafasından kurtaramamıştı kendini.
Faruk Erem'in "Suçluyu kazıyın, altından insan çı-
kar" sözü bir anlam taşımıyordu düşüncelerinde.
Hukuku, egemen sınrf ve katmanlarla siyasal ikti-
darlann korunma aracı olarak görmemek...
Faruk Erem gizlemedi bu gerçeği gördüğünü. Giz-
lemediği için de şöyle yazabiliyordu:
"Hukukun üstünlüğü ilkesinde insan ilişkilehne sa-
dece kanunlann esas tutulmasını değil, kanunlan
idare eden kanunlann, yani hukukun varlığtnı savun-
dum. Çünkü kanuniaria da yapılmış haksızlıklar var-
dır. Ve bunlar diğer haksızlıklardan daha derin yara-
laraçmıştır. Benceyasanın metnisadece onu tab'ede-
cek matbaacıyı bağlar. Hukukçuyu değil.
Hukuk birbütündür, bölgesel düşüncelerie insan-
lık hiçbirsonuç alamaz." (Sanat Olayı. Ekim 1981)
Neden düşünce ve yaratma özgürlüğünü hukukun
üstünlüğü kavramının temel öğelerinden biri olarak
kabul etmek zorundayız.
Faruk Erem, Italyan düşünür Leoni'nin "Sanat öz-
güıiüğünde toplum yanan da görülmektedir" sozü-.
nü benimsediğini ifade ederek yanıtlar bu soruyu.
Ona gore sanat en güç bir bilim dalıdır O halde,
edebiyat ve sanatta doğru olan bilimde de doğrudur.
Çünkü sanat bulur, keşfeder. Bilim bulunanı kanıtlar
ve kabul ettirir. Demek ki, sanatçı, bilimin öncüsü
olan, daha doğru deyimle olabilen kişidir.
Bugün hukuk açısından ulaşılan düzeye bu ne-
denle "ûmanist çağ" diyebiliriz. Bu, sanatın anaya-
salara geçiş çağıdır. Türk Anayasa Hukuku bu çağa
yabancı kalamazdı.
Öğrencilerinden eski dostum, değerli hukukçu Er-
şen Şansal telefon konuşmamızda Faruk Erem'in sa-
nat, bilim ve fikir suçlannda, toplumun özür dileme-
si gerektiği yolundaki görüşlerini anımsattı bana.
Hoca'nın Milliyet Sanat dergisinde (23 Ocak 1976)
çıkan bu konudaki yazısının son bölümünü vermek
istiyorum:
"Kötülük Çiçekleıi" isimli yaprtındaki şiirlerden do-
layı Baudelaire 1857 yılında "müstehcenfik'ten mah-
kûm edilmişti. Kitapta yer alan "suçlu şiirier"\n de ki-
taptan çıkanlıp yok edilmesine karar verilmişti. Bu ka-
rardan bir süre sonra yürekli bir basımcı çıktı. Kitap,
suçlu şiirierle birlikte yayımlandı. Fakat hiçbir savcı
dava açmak kudretini kendinde bulamadı. Ama or-
tada uygulanmayan bir yargıç karan vardı. Mahke-
me kararlanna saygı ilkesi ile Fransa'ya şeref kazan-
dırmış bir sanatçının kendi ülkesinde mahkûm edil-
mesinden gelen çelişme bir süre tartışıldı. 1929 yı-
lında birtasan hazırlandı ve kabul edildi. Bu özel yar-
gılama kanununa göre öleli pek çok olmuş bir sanat-
çının hayatta imişçesineyargılanmasının yenilenme-
si usulü kabul edildi. Bu usul kanunu ilk defa, hüküm-
lü Baudelaire hakkında uygulandı. Sanık Baudelaire
beraat etti.
O halde sanat, bilim yapıtlan, fikir suçlan ve ben-
zerteri hakkında kendine özgü kurallaria yargılama-
nın yenilenmesi biçiminde toplumca özür dilemenin
bir yolu bulunmalıdır ülkemizde de.
"Müstehcenlik", "sansür" ve benzeri konularda
zaman zaman görülen resmi tutumlardaki ilkelliğin kö-
kenlerine işaret etmek istiyorum. Sanatın görevini
anlayamamış olmak. Sanatı bir başka şeyin aleti san-
mak. Kısacası bilgisizlik. Nietzsche'nin bir deyimini
kullanıyorum ve ittıam ediyorum: "Bir toplumu baş-
langıçlara götüren yol, barbarlıkta son bulur."
• • •
Benim bildiğim, kişi haklannın gölgede bırakıldığı
ülkelerde "kanun adamı" deyimi egemen güç sim-
gesi olarak yinelenmiştir yıllar boyunca.
Tevfik Fikret'in "Kanun diye, kanun diye kanun te-
pelendi" dizesiyie tepki duyduğu bu egemen güç
simgesidir.
Kanun adamı yüzeyselliğini reddeder Faruk Erem
gibi bilgelerin düşün yaşamı.
Hukukun insanıdıriar çünkü.
Eğitim sefepbeplrği için konser
• Kültür Servisi - Piyanist Burçin Büke, bu akşam
lzmir Hilton Oteli'nde klasik müzik konseri veriyor.
Karşıyaka Rotary Kulübü tarafından eğitim
seferberliğine katkıda bulunmak amacıyla
düzenlenen konserde, Beethovenın 2. Piyano
Konçertosu'nu seslendirecek sanatçıya Iclal
Kardıçah yönetimindeki Izmir Oda Orkestrası eşlik
ediyor. 1966 yılında Izmir'de doğan Burçin Büke,
1979'da Sofya Müzik Festivali'nde Türkiye'yi
temsil etti. Ankara Devlet Konservatuvan'nın 11
yıl süren Yüksek Piyano Bölümü egitimini 5 yılda
tamamlayarak 'Harika Çocuk' unvanını kazanan
Büke, daha sonra devlet bursu kazandı ve egitimine
Almanya'da devam etti. Sanatçı, yurtdışında
katıldığı çeşitli yanşmalarda da birincilik ve
ikincilik ödülleri aldı.