Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15EKİM1998PERŞEI
OLAYLAK VE GORUŞLER
Cumhuriyet'in Kadınlan
Dr. MUHSİÎNE HELİMOĞLU YAVUZ
• A . fctürkvekadıııdevri-
p ^ ^ mi' konusunda, pek
I ^ çok kitaptabulunabi-
LajL lecek bilgileri. krono-
/ % Iojik bır düzen içınde
JL. JBL. an arda sıralamak ye-
nne. bu konunun bendeki izdüşümlenn-
den. çağrışımlanndan. bırikimlerinden bir
kesit sunacağım. Yani. bır bakıma "sesli
düşüneceğim".
Bır toplantı içın geldiğim îstanbul'da,
kaidıgjm otelin yemek salonunda kahval-
tı ederken karşımdaki masada oturan ve
Arap ülkelennden binsinden, turist olarak
geldikleri her hallennden bellı olan birai-
le gördüm. Cç çocuk, bir erkek ve yalnız-
ca gözlerini açıkta bırakacak şekilde, yü-
zünü sımsıkı peçelemiş bir kadından olu-
şuyordu bu aile. Adam ve çocuklar rahat-
ça, hatta biraz gereğinden de fazla bir ra-
hatlıkla, neredeyse döke-saça yemekleri-
nı yerken. kadm büyük bir sıkıntı içinde,
başını iyice öne eğerek. bir eliyle ağzını
bumunu örten örtiiyü birazcık kaldınp,
öteki eliyle de örtünün altındaki agzına bir
şeylersokuşturmaya çalışıyordu. Bir yan-
dan da arada bırçevresine tedirgin, ürkek
bakışlarfirlatıyordu.Tıpkı, gizlice bir şey-
leryiyen ve her an yakalanma korkusu için-
de olan, ürkek bir kedıye benziyordu.
- Kadının çektıği, bu yemek yeme işken-
cesini içim burkularak izlerken birden bi-
ne, iki elimi kullanarak ve ağzımı bulma
güçlüğü çekmeden. rahatça yemek yıye-
bılmenm. ne büyük bir mutluluk olduğu-
oun aynmına vardım. Bu. o zamana ka-
dar hiç aynmına varmadığım bir mutlu-
luktu. Çünkü ellıli yıllarda dogan benim
kuşağım, Cumhuriyet döneminin içine
doğmuştuk ve böylesine, kadını dış dün-
yadan ve çağdaş uygarlıktan soyutlayan ör-
tünme zorunluğu, bizim için çok geçmiş-
lerde kalmış, uzak ve karanlık bır gölgey-
di. O anda, açık pencereden giren deniz
rüzgân saçlanmı tarayıp geçti, güneşin
avdmlığını ve sıcaklığmı tüm yûzümde
duyumsayıp, Atatürk'e yürek dolusu te-
şekkür ettim ve "Atatiirk'ün Hanra Def-
teri" adlı kitaptan okuduğum. daha 1916
yılında Türk kadını konusunda, onun dü-
şündüğü ve daha sonra da büyük bir ka-
rarhlıkla hayata geçirdiği şu düşünceleri-
ni anımsadım: "Kadının eğMmesi, örrü-
nun kaldınlması. kadının çalışma hayaü-
naginnesi" (Şükrü Tezer. Atatürk'ün Ha-
tıra Deften. Ank. 1972. s. 75)
Sonrada "Söytev veDemeçler"inde yer
alan şu sözlerini, yine yûreğım şükran
duygulany fa dolarak bir kez daha düşün-
düm. Atatürk orada. Türk kadınJannın ör-
tünmesi ve erkeklerden kaçmması konu-
sunda şöyledıyordu: "Bazıjerlenfekadın-
lar görüyomm ki, başına bir bez veya bir
peştemal veya buna benzer bir şeyler ata-
rak. yüzünü-gözünü gizJer ve vanından
geçenerkeklerekarşıya arkasuıı çevirir ve-
ya yere oturarak yumulur. Bu tavTin ma-
na vemedlulü nedir_ Efendiler,medenibir
millet anası. nıillet kta bu garib şekle. bu
vahşi vaziyyete girer mL. Bu hal milleti
çok gülünç gösteren bir manzaradır. Der-
hal tashihi lazımdır" (30 Agustos 1925 -
Söylev ve Demeçler, c. 2. s. 217).
Bunlan düşündüğüm kahvaltıdan son-
ra hazırlanıp toplantı salonuna gittim. Bi-
limsel bır toplantının yapıldığı o salonda
kadın konuşmacılann sayısı, erkeklerden
bir fazlaydı. Her zaman banaçok doğal ge-
len ve üstünde hiç durmadığım bu durum
da bana Atatürk'ün yine "SöjievveDemeç-
ferfnde yeralan şu sözlerini arumsatfl: "Bıi-
günün gereklerinden biri de kadınlanmı-
zmher husustayükseimeierini temindir. Bi-
nâenaJeyh kadinlarunız da âlinı ve müte-
fennin oiacaklarveerkeklerin geçtikleri bü-
rün derecât-ı tahsilden geçeceklerdir. Son-
ra kadınlar. havât-ı içtimâivede erkekJer-
le beraber vürüverek, birbirinin mûin ve
müzâhiri olacaidardır" (31 Ocak 1923,
Söylev \e Demeçler, c. 2, s. 85-86).
Atatürk'ün bu düşüncelerini sözde bı-
rakmayıp toplum yaşamına geçirdiği, iJk
mutlu kuşağın aydınknndan olan Mîina Ur-
gan "Bir Dinozorun Anılan" kitabındaki
şu satırlanyla. bu uygulamalara şöyle ta-
nıklık ediyor: "Mustafa KemaL kadınla-
n hepyücettivordu. KadınJan dışlavan bir
miUetin çağdaş olamavacağını. uvgar bir
ülkede kadınların, erkekler kadar önem-
li birrolovnavacağını vurguluyordu. Ka-
dınlan toplum dışı tutnıak, onlarıaşağıla-
raak eğilimL o söziim ona' Demokrat" Par-
ti'nin iktidara geünesi \e gericilife ödfin-
lerverilmesiyle, ancak 1950'den sonra baş-
ladı. Benso.çocukhığumuvegencligimi bu
dönemden önce, başka ve çok olumlu ko-
şullar alünda vaşadım. Simone de Beau-
\oır, on ne naıt pas femme: on le devı-
ent' (Insan kadın olarak dünyaya geimez,
zamanla kadm olur) der. Ben bu olumsuz
anlamda. hjçbir zaman kadın olmadıraya-
ni erkekler tarafmdan ezilmedim. Kadın
olmanın eakliğini değü, kevfiniyaşadım an-
cak" (Mîna Urgan, Bır Dinozorun Arula-
n, Ist. 1998,20. baskı, s. 119). Ben de öy-
le.
Işte bu konuda. bir başka görüntünün
banadüşündürdükleri: Vaz dinlencemi ge-
çırdığım Büyükada'da, sık sık Arap ülke-
lennden gelen turistailelerle karşılaşınm.
Bir gün bunlardan şişman, orta yaşlı, iri-
yan birerkek, çarşaflı gözlerini açıkta bı-
rakacak şekilde peçeli iki kadın ve dört ço-
cuktan oluşan bir aile ilgimi çekti. Bir ak-
şam üstü, çay içtiğim otelin bahçesinde-
ki havuzbaşındaoturan buaileye, dahadik-
katli baktığımda, kadmlardan birisinin
gözlerinde, küçük birkızçocuğu gördüm.
Otekı yetişkinlerin yarunda sıkıntıyla otu-
ruyor, durmadan kıpırdıyor, bir yandan
da bahçe duvannın yanmda seksek oyna-
yan. ailenin çocuklannı izliyordu. Der-
ken bir ara kalkıp onların yanına gitti. Bir
zaman seyrettikten sonra da dayanamayıp,
takılıp düşmemek için çarsaftnın eteİcle-
rini toplayarak, iki kez sıçrayıp o da oyu-
na katıldı. Sonra da yine başladığı gibi
birden oyundan çıkıp, suçlu gözlerle çev-
resini denetleyerek, masaya geri döndü. Da-
ha sonraki günlerde. daha çocuk sayılabi-
lecek bu genç kızın. o adamm ikinci eşi
oldufunu öğrendim ve uzun zaman, suç
işlergibi birkaçamak yaparak seksek oy-
nayan, bu "küçük kadını" unutamadım.
Sonra da şu düşüncelerle hep ürperdım:
Eğer 1926'da "MedeniKanun"Meclis'ten
çıkmasaydı ve bu kanunla küçük yaşta ev-
lenme ve çok eşlilik kaldınlmasa, evlilık
biçimi karşılıklı olarak uygar biranlaşma-
ya dönüştürülmese, boşanma mahkeme-
ce verilen bir yargıya bağlanmasa ve ka-
lıtta, mirasta eşitlik saglanmasaydı; sözü-
nü ettiğim bu trajik görüntü ve bu sağlık-
sız uygulama, bizim için de doğal sayıla-
cak ve ülkemizde de geçerli olacaktı. Üs-
tüme karabasan gibi çöken bu düşünceler-
den sonraözel yaşamımda ve toplum için-
de kadm olmanın sıkıntısını yaşamadı-
ğım ve kendime duyduğum özgüveni de
çok doğal bulduğumdan, o zamana kadar
farkına varmadığım. kadmlar için ekmek
kadar su kadar doğal ve gerekli olan bu
haklar için Atatürk'e gönül borcumuzu
bir kez daha derinden duydum.
1930'dabelediyeseçimlerinde, 1934'te
de milletvekili seçimlerinde, kadınlara
seçme ve seçilme hakkının tamnmasırun
önemini ise o yıllarda Avrupa, Amerika
ve Asya'daki birçok ülkede, kadmlann bu
haklara sahipolmadıldannı ögrendigim za-
man, çokdaha iyı anlayabilmiş ve Atatürk'e
karşı bılıncımden ve yüreğımden damıtıl-
mış "minnettarlığınuzr birkez daha sun-
dum.
Şimdi de Atatürk'ün Türk kadınlannın
önünde açtığı bu ışıklı ve aydınlık yolun
sonucu olarak "kadın ve efitiın" İconu-
sunda. şu özet bilgileri sıralamak istiyo-
rum: "Cumhurivetin kurdugu genel veeşit
çağdaş eğirim. Türk kadınlannın toplum-
saikonumunun. insanonuruna>araşır bir
düzeyeçıkmasında, çok bü\ ük etkide bu-
lunmu.şrur. 1923'te 6 ve daha vukan vaş-
iardakikadm nüfusun valnceca vüzdeOU'ü
okur-yazar iken bu oran 1927'de yüzde
4.6'yaçıkmış, 1935'teyüzde9^'e, 1950'de
isevüzde 19.4'eulaşmıştır. 1990'da bu oran,
yüzde 70'i bulnıuştur. Cumhurrvet'in ge-
tirdiği eğitinı kurumu, özellikle kadın nû-
fus için toplumda yükselmenin temel ka-
nalı oimuştur. Bugün>urdumuzdakibir mfl-
vonu aşkın vükseköğrenimli biMmsel ve
teknik eiemanla. serbest mesiek sahipleri-
nin yüzde 29.4'ü yani yaklaşık üçte biri
kaduHİır.
Türk ulusu ük kadın hukukçusuna 22
Agustos 1924te ka\ uşmuştur.
- 29 Nisan 1929'da, Nezahat ve Beyhan
hanunJar. ilk Türk kadın yargıçiar olarak
görevaJmışlardır.
20 Temmuz 1926'da ilk kadın diş heki-
mi Şaziye Yusuf Hanım diploma alnuştır.
- İlk kadın hükümet tabibi olan Müf'ı-
de Kâzım'ın atanma tarihi, 13 Kasım
1932'dir.
Bugün Türkiye'devükseköğrenimgör-
müş nüfusun yüzde 25.2'sL yani her dört
yükseköğrenimli yurttaştan biri kadındır.
Vüksek öğrenim kurumlanna devam et-
mekte olan öğrencilerin de vüzde35'e ya-
kını bayan öğrenckür."
Atatürk"ün cumhuriyetle biriikte gerçek-
leştirdiği devrimlerin, Türk kadınına ve
Türk aile yaşamına getirdigi çağdaş dü-
zeyi, Cumhuriyet'in Onuncu Yılı 'nda ya-
ni 1933 'te, liseonuncu sınıföğrencisi olan
Prof. Dr. HamideTopçuoğftı'nun uzun ya-
zısından bir bölümle bitireceğim yazımı:
"~ Bizgerçekten ayncalıklı idik. Yani o
küçükdünyanuzda 'kız ögrencı' ohnakgi-
bi bir itibar fazlalığunız vank Bürün bü-
yükler erkeklere göstermedikleri bir tak-
dir fazlasuu bizeayınyorlartu. Kaduılann
kamuyaşamına.sosyaJifişkflen?tam biryet-
ki ve kişilik özgüriüğu içinde katılmasuu
amaç edinen Cumhurivetin öncüleriydik
biz— O zamanui kız çocuklan olarak ne
rahat bir atmosfer içindeydik. N'asıl bir
mucize olmuştu da kendimia bir 'ikinci
CITLS olarakgörtnek hiç akhrncageinıeıniş-
Toplumsal Yapıdaki Sancı
MERMET AYDEV / )a:m Oğmmem
T
ürk toplumu son yıllarda büyük bir çal-
kantı geçiriyor. Bunun nedeni; etnik
ve dinsel kimliklerin su yüzüne çıka-
nlmak istenmesi mi, globalleşme adıy-
la Yeni Dünya Düzeni'nin toplumu-
muza dayatılması mı, yoksa çok kap-
samlı bir otonte boşluğu mudur? Doğrusu bu san-
cmm kökenlerine inmek. politikacılanmıza ve top-
lumbilimcılenmize düşer.
Hemen heralanda toplum kurumlan tam olarak
işlemiyor. Bunlann yerine birtakım kişiler öne çık-
mjş durumda. Çete. mafya. kara para, neredeyse
yaşamda egemerrliğini siîrdörüyoT. Toplumun ya-"
km bjnmleri. eşgüdümden yokson. YiHardır Oö-
neydofu'da örtülö bir savaş ya$»wy<Jr. Getiçteti-'
mizin bir kesimı arasında, uyuşturucu belası yay-
gın. Spor karşılaşmalannda, yenmek ya da yenil-
mek olağan olduğu halde, yer yer statanarşisi hort-
latılıyor. Medyatik şarkı okuma ve gösterimlerde,
ayıhp bayılmalann yanında, bağrına ve kollanna
jilet atanlar epeyce çoğaldı. tşsizlik heryerde bü-
yük bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Türlü ne-
denlerle sık sık intihar olaylan gündeme gelmek-
tedir.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bın dört yüz yı!
önceki kurallarla devlet yönetmek özlemi içinde
olan Kara Ses ve birtakım tahkat mensupları gibi
örgütlec. cumhuriyetin temeline dipten vunnaya
" ba^Iadı. Baştafl sona kavram kargaşasıyla, halkı-
mızın beyni bulandınlarak büyük bir kaos'ynaap-
'' mafeına seyirci kalanlar da var.
tslam dini asla biçimci bir din değildir. Anala-
nn ve bacılann örtündükleri başörtüsü ile siyasal
İslam nitelikli başörtüsü, ayn ayn şeylerdir. Birin-
cisi daha çok doğa koşullannın zorunlu kıldığı bir
örtü, öteki siyasal amaçlı bir başörtüsüdür (uydur-
ma adıyla rürbandır). Her ikisini aynı kefeye koy-
mak yanhştır. Evinde, çarşı pazarda ve sokakta is-
teyen varsm istediği kıhkta dolaşsın. Ancak yasa-
lar okullarda, üniversitelerde ve resmi kuruluşlar-
da, belli birgiyim kuşarru zorunlu kıİıyor. Buna uy-
mayan kimseler, yasalan çiğnemiş sayılırlar.
Aynca oy kaygısıyla türbana yumuşaklık getir-
me ödünleri, türbancılan yüreklendirerek ileride
daha büyük olaylara kapı açar. Dünyanın hiçbir ye-
rinde, özgürlüğü ve demokrasivi yok etme özgür-
lügü kimseye tanınmamıştır. Özellikle doruktaki
sorumlular, bu konudald kesintavırlanm, kuşkuya
yer bırakmayacak biçîmde ortaya koymalıdıriar.
Kimi kesimlerce, laikliğin bir din düşmanlığı
gibi aJgılanması da doğrusu akıllara durgunluk ve-
riyor. Laıklik bir bakıma, özgürlük ve bağımsız-
hklarla özdeştir. Onun içeriğinde hoşgörü, eşitlik,
yansızlık vardır. Hiçbir bölücülüğe olanak vermez.
Düşünce, egıtım, bilim, inanç ve araşrırmada ba-
ğımsızhğı öngörür. öyleyken, toplumda kargaşa ya-
ratmaya ve cumhuriyetin temellerini boy hedefi yap-
maya kimsenin hiçbir hakkı olmaması gerekir.
Bugün herkes bütünlüğümüz, tarihin akışına
ayak uyduracak varlığımız için uzun uzun ve iyi-
ce düşünmeli; eteklerdeki taşlan artık dökmelidir.
Aymaziık kimseye sonradan geri dönme olanağı ver-
mez. Bu arada sistemin büyük ölçüde bozuldugu
da birgerçektir. Ne yazık kı böyle ortamlarda in-
sanlaf, ya tespihçi ya da tetikçi olarak boy göste-
riyorlar. Bu durumda hiç değilse zinde güçler, cum-
huriyetin temel ilkelerine, birerdayanışma ruhuiçin-
de, zaman geçirmeden sahip çıkmalıdırlar.
PENCERE
Cumhuriyet TV'ye Doğru
Cumhuriyet gazetesi kamunundur...
Kamu malı sayılır...
Nasıl oluyor bu?...
•
Cumhuriyet gazetesinin sahibi, eskiden bir aile;
şimdi bir vakrf. Çalışanlaria aile, bu vakfı kurdular; j
zetenin adı veirrrtiyazı Cumhuriyet Vakfı'ndadır.
Vakfın anayasası var.
Vakıf, gazetenin yayını için bir şirkete yetki verdi; Î
ketin sahibi çalışanlar...
Kimdironlar?...
Cumhuriyetçileri... Yaşamlannı bu davaya adamış
sanlar, bır başka medya grubuna geçseier bugün Cuı
huriyet'ten aldıklan ücretin kat kat fazlasını kazanabil
cek kişiler, bu gazeteyi yönetiyorfar.
199O'lı yıllar, medya için ç/lgınlık dönemiydi; Ameriki
Dolan üzerine ış tutan piyasada tekelleşmenin trilyont
n, basın ahlakını yozlaştjrdı, gazeteciliği kirletti. Cumhı
riyet, bu dalganın dışında sağlam bir kale gibi kalabik
Nasıl?...
Okur, Cumhuriyet'e yüksek ücret ödedi, Cumhuriyı
çalışanı düşük ücretle çalıştı; karşılıklı özveri Cumhur
yet'i ayakta tuttu. Bugün Cumhuriyet'in bir kuruş borc
yok, parasal dengeleri yerli yerinde!... Yaklaşık on bin k
şinin çalıştığı, trifyonlann fırdöndülügünde akıl almaz DÎ
ralann harcandığı medyada sendikalı tek gazete Curr
hurryet...
•
Cumhuriyet'in ekonomi sayfasında önemli bir banka
nın genel müdüriine ilişkin tatsız bir haber çıkmıştı. Ban
kanın genel müdürü gazeteye geldi. Cumhuriyet adın;
kendisiyle konuşan kişi dedi ki: "Bu gazete ne bizimdiı
ne sizindir, kamu malı gibidir, kamu kurumu sayılır, ga
zete üzerinde sizin de hakkmız var; biryanlışlıkyapmış-
sak düzeltmek görevimizdir; başka türlü Cumhuriyeı
olunamaz."
Konu irdelendi, haber doğruymuş; ama, üslup sert-
miş; kahveler ıçildi.
•
Ülkenin en büyük holdinglerinden birine ilişkin haber-
leri öteki gazeteler yayımlayamıyoriardı, Cumhuriyet'te
ise sürekli yayın yapılıyordu. Holding reklam kaynağı
olarak çok güçlüydü. Içeriden dışandan söylenti başla-
dı: Reklamlar kesilecekmiş, falan filan...
Holdingin temsilcisi gazeteye geldı. Anlatıldı ki bu ko-
nuda kimsenin bir yetkisi olamaz; hiç kimsenin elinde
olmayan biriştirbu, Cumhuriyet için vazgeçılmez kural-
dır; habere kimse müdahale edemez; ettığı anda Cum-
huriyet Cumhuriyet olmaktan çıkar; bu yasaya hepimiz
uymalıyız, saygı göstermeliyiz.
Sorun çözüldü.
Cumhuriyet'in, hükümetlerle ya da politikacılarla iliş-
kileri de Cumhuriyet anayasasının kurallanna bağlıdır. O
kurallar çiğnendiği zaman Cumhuriyet Cumhuriyet ol-
maktan çıkar.
•
Cumhuriyet'i yayımlayan çalışanlar şirketi; reklam,
matbaa, radyo gibi yan dallardaki ilişkilerinde değışik or-
taklıklar kurdu; ancak gazetenin sahibi vakıftır; Cumhu-
riyet ne alınabilir, ne satılabilir. Çalışanlar şirketi, şimdi
tetevizyon kunmak gırişimi içindedir kı bu da ortaklıkla
gerçekleşecek, ancak yetki kesınlikle Cumhunyetçiler-
de olacaktır.
Cumhuriyet, ülkede tek bağımsız gazetedir; ne bir ta-
rikata, ne bir cemaate, ne de bir gruba bağlıdır.
Bir başka biçimde Cumhuriyet olunamaz.
CUMHURIYETTE BULUŞUYORUZ
YURTTAŞLIK
• m ONDA VAR.
41İİİ
29 Ekim 1923. bir dogum günüdür...
Cagdas bir ulusun dogum günü...
Bir cagdaslaşma projesinın. buyük bir
atılımın basladıgı gundür...
75 yıldır suren bu atılımda biz benzersiz
bir başarı oykusu yazdık...
Bu basarının bize kazandırdıgı en önemli
niielık. Cumhurıyetımızın kurulusuyla
biriikte kavuştuğumuz "yurttaslık'tır.
Kudardan oluşan bir topluluk degıl.
ozgur yurttaslardan. cagdas insanlardan
olusan bir ulus olmamızdır
Başarı öykümüz bıtmedi: devam ediyor.
Bugün hedefimiz. her kuşagın. her
kesimin ve her bireyin yurttaşlık
bilincini daha da gelıstırmesı. sahip
cıkmasıdır. Ve bu hedef için
Cumhuriyetimiz vazgecilmez bir
bulusma noktasıdır.
tm-
Büyük bir başarı öykusünü yazan
yurttaşlar olarak. bu gelısmeyı.
bu atılımı yine biz sürdurecegiz. Çünkü
bizim Cumhuriyetimiz var.
çünkü biz Cumhuriyette bulusuyoruz
yurttaşlıkta bulusuyoruz.
TÛRKİYE CUMHURİYETİ NİN YETMİSBES
V
I L I