Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 EKİM1998PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ
'Tarihe öykünmeyle' siyaset yapanlann 'tarihe duyarsızlıklanna' son ömek:
Sütlüce Mezbahası4
75. ydmda' yıkıldıCumhuriyet'ın ilan edildiği yıl-
da tstanbul'a armağan edılen Süt-
lüce >Iezbahası artık yok. Üste-
lik, tarn 75 yıl Haliç kıyısında bu
tarihî kenti süsledikten sonra. böy-
lesine anlamlı biryıldönümünde
yıktılar. Geçen Ağustos (1998)
ayında, duyarlı basının ve kente
karşı sorumluluk duygulan olan
hemen herkesın feryadma rağ-
men, "kühiir merkea" yapmak
adına bir kültürün "ayakta du-
ran" tanığını yerle bırettiler...
1923'lerde, yani sadece Cum-
huriyet'ın ılk yılında değil, Istan-
bul'un emperyalist işgalden de
kurtanlmasının yine ilk yılında,
"I. ülusal Mimariık Akunının"
önemli bırörneğı olarak inşaedil-
miş böylesi zanf bir mezbaha bi-
nasıni acaba hangi akla hizmet
ederek yıktılar?..
Büyükşehir Belediyesi'nden bu
soruya yanıt \erecek bir kişi he-
nüz çıkmadı. Öngörülen kültür
merkezi projesine bakılırsa, yı-
kılan duvarlar yeniden ve "aynı-
sı"(!)olarak yapılacağı içın, bina-
nın değişecek ıç mekânlanyla bu-
nu çevreleyecek dışını "birlikte in-
şa etmek" için yıkmışolmalılar...
Peki. yıne 75 yı) önce. lstan-
bul'un o çok külıürlü kımlığinin
de sanki bir "sanatçı dayanışma-
sı" olarak bu binanın tasanmın-
da bir araya gelen Ahmed Burfıa-
neddin, Osman Fıtri ve Marko
Logosadlı farklı dınierden üç mi-
mann orfaklaşa yarattıklan öz-
gün duvarlar, şjmdi artık gerçek-
ten "aslı gibi" inşa edilebilir mi?
Rölövelenne ve fotoğraflanna
bakıiarak. bıraz da özenle çalışı-
lırsa. belkı mimari çizgileri, be-
zemeleri ve oranlan "eskisine ben-
zer" şekilde elbette yapılabilir.
Ancak, o duvarlar artık o eski mi-
marlann ve eski ustalann elinden
çıkanduvarlarolmayacaktır. Uy-
gulamanın sonucuna göre, başa-
nlı ya da başansız bir "benzeüne"
olarak. eski dokusu ve ruhunu as-
la taşımayan. bir tür "sahte" tari-
hi duvarlar şeklinde gelecek ku-
şaklara aktanlacaktır... Üstelik,
• Ayakta tutularak restorasyonlan mümkün olan tarihi binalann "yıkılmadan" yaşatılmalannı
şart koşan 1995 yılma aityasal kurallar ANAYOL (1996) ve REFAHYOL (1997) dönemlerinde
kaldınlmıştı. Şimdi Damştay ve Yüksek Kurul'ca yeniden yürürlüğe konulduğu halde,
Büyükşehir Belediyesi ayakta restorasyonu gereken 75 yaşındaki Sütlüce Mezbahası'nı
yasadışı yöntemlerle yerle bir etti...
Sütlüce Mezbaiıası, 1. Ulusal Mimarlık Akımı'nın tstanbul'daki Haliç
kıyılannı süsleyen özgiin yaptlanndan birhdL. (üstte)
75 yaşındaki binanın duvarian öylesine sağlamdı ki >ıkılması bile çok kolay
olmadı. (solda)
binanın içi de yeni işlev inden ötü-
rû tümüyle yenilenmiş olarak...
378 sayılı ilke karan
Şimdi çoğu kimse diyebilir ki;
"Tarihi binalann tümüyleyıkılıp,
yeniden eskisinebenzercephe dü-
zenindeyapüması,yıOardır uygu-
lanan bir yöntem. Buradakİ iti-
razuuz nedir?_
w
Doğru. Bu uygulama, aslında
yıllardır süregeliyordu.
Ömeğin. Kadıköy-Bostancı ara-
sındaki o bahçelı köşkleri bile tü-
mü\ le \ıkıp. -.onra da bahçenm bir
köşesmdc "eskisigibi"(.')\eaıden
inşa ederek, böylece boşaltılan
yere gökleri tırmalayan \e yesili
de yok eden apartmanlan dıkme-
dilermi?
Ya da buna yeterli bahçeleri ol-
mayan tarihi binalan bu kez "'üzer-
lerinekatçıkmakiçin'"aynı şekil-
de yıkıp. betonarme bırapartma-
nın alt katlanndakı "cephedeko-
rasyonuyta" sınırlı olarak sözde
yeniden inşa etmiş sayılmadılar
mı?..
H.ıtta bu tür ırr.ar o\unLın ol-
ma.sa bile. hüdccc bir bodrum kaı
kazanabilmek, ya da binayı bir-
kaç m2 daha büyük veya yüksek
yapabilmek. bunlann da ötesin-
de bir kültür varlığını daha ucu-
za Testore^!) edebilmek adına,
fizıksel yapılan sağlam olmasına
rağmen ve inşaat teknolojısınde-
kı bunca gelişmelere de bakıl-
maksızın, sayısız tarihi binaorta-
dan kaldınlarak yerlerine - ço-
ğunluğu aslına bile benzemeyen
- cepheleri "eskiyi andınr" kop-
\ alan in^a edilmedi rni?..
Işte, sadece şımdıki Sütlüce
Mezbahası kıyımına değil, gerçek-
ten yıllardır süregelen bütün bu
"kültür yoksunu" uygulamalara
da itiraz ettığimiz için. Koruma
Yüksek Kurulu 28 Şubat 1995 ta-
rihınde aldıgı 378 sayılı İlke Ka-
ran'yla restorasyonda yeni bir
dönem başlatnuş, "'yapılannyıkıl-
madan restore edilmeleri temel
prensiptir" diyerek çoğunlukla
rant ugruna gerçekleşen tahriba-
tı durdurmuştu.
Perili Köşk'ün dramı...Sütlüce Mezbahası'nın yıkım tartışmalan "küDenme-
ye" yüz tutarken. Hürriyet'te her pazar günü Tarihin
Arka Odası'nı yazan Murat Bardakçı da Rumelihisa-
n'ndaki "PeriHKöşk''diyeanılan binanın yıkımını sor-
guladı. Uzun süre "metruk" kalan bina için 1995yılın-
da "> ıkılmadan restorasyonu olanakstzdır'" şeklinde ra-
porlar düzenleyen bilim adamlanyla birlikte bu rapora
dayanarak yeniden aynısı yapılmak üzere yıkımına izin
veren Koruma Kurulu üyelerini de eleştiren Bardakçı,
"Zaptiye" adlı köşesini iki hafta bu konuya ayırdı... (4-
7/10,1998)
Penlı Köşk'ün de tıpkı Sütlüce Mezbahası gibi eski
"özgündefSjerine" yenıden kavuşması elbette ki artık bek-
lenemez. Üstelik, Koruma Kurulu sadece mimari gö-
rüntüsüyle de yetinmeyip, eski malzemesi ve yapı ka-
rakteri de aynen korunarak binanın yeniden Boğazi-
çi'ne kazandınlmasını zorunlu kılmış olsa bile. yılla-
nn anılannı ve izlerini taşıyan o "perili" duvarlann ye-
rini ne yazık ki "taküt" duvarlar alacak. Mimarlık ta-
rihi adına ne kadartalihsizlikse, bu taklidi olabildiğince
özgün malzeme ve detaylarla gerçekleştirmek de yine
artık mimarlığın sorumlulugu altında...
Ne var kı bu örnek, Sütlüce Mezbahası'ndaki yıkım-
dan çok farklı. Çünkü hem yasal hem de bilimsel da-
yanaklan var...
Öncelıkle iTÜ'lü bilim adamlan, binanın ayakta dur-
ması bir yana, artık hiçbir teknolojiyle "ayakta tutula-
mayacağına" dair kesin görüş vermişlerdi. Koruma Ku-
rulu ise bu raporlan bile zorlayarak, yine de tümüyle
değil, ancak duvarian "yanklar" şeklinde çatlayan sa-
dece üst katlar için "kısmen yıkıma" razı olabilmişti.
Hatta kimi mimari elemanlann da korunarak yeni uy-
gulamada tekrar kullanılması koşulunu da getirmişti...
(21.12.1995)
Böylesi birkoşullu izinle başlayan "söküm" sürecin-
de yine değişik bilim adamlan bu kez "zemindede kay-
maolduğunu"saptayınca, 1996yılındaki Koruma,Ku-
rulu "çaresiz" kalarak tümüne yıkım karan vermiş.
(8.5.1996) Son olarak da şimdi göre\ yapan yeni Ko-
ruma Kurulu üyeleri. aynı binayı temelden çatıya, es-
kisi gibi inşa etmeyi öngören projeyi onaylamış du-
rumdalar... Yıkım yönünde rapor düzenleyen uzman-
lar da diyorlar ki: "Eğer bina kendi kendine, ya da res-
torasyon strasuıda çökseydi -ki bu çok >üksek bir olası-
faktı- bitişiğindeki diğer eski binafara da zarar vereceği
kesindi..."
Murat Bardakçı, işte böylesine "gerilimli" bir süreç-
te görev yapan tüm bilimsel ve uzman kadrolan isim
isim sıralayarak, "Perili Köşk işte bu imzalarla yıkıldı"
şeklindeki yazı başlığıyla da sanki onlan kamuoyuna
şikâyet ediyor. Ancak, aynı imzalann arasında "tarihi
binalann yıkdmadan restorasyonunu savunduklann-
dan ötürii bakanhğa şikâyet edildikleri için görevden ab-
nan" üyelerin de bulunduğunu ise >a bilmıyor ya da pek
önemsemiyor.
Nitekim şimdi o "şikâyetçi çevTeler" de 1995 'ten bu
yana yine aynı kadrolann çabalanyla Yüksek Kurulta-
rafından yürürlüğe konulan 378 sayılı "yıkmadan res-
torasyon" ilke karannın kızgınlığı içinde, Perili Köşk'le
ılgilı bu "imalı" yazılan "kıs kK gülerek" okuyup ra-
hatlıyorlardır.
Çünkü eğer korumacılann duyarlı direnişleri olma-
saydı, tarihi binalann apartmana dönüştûrülmesine "res-
torasyon"(!) denilen o mimarlık dışırantprojelenne "1995
öncesi ilke kararlanyla" yine devam edilecektr. Tıpkı,
AIV4YOL (1996) ve REFAHYOL( 1996-1997) dönem-
lerinde de 378 sayılı ilkenin yürürlükten kaldınlarak,
Damştay,bu fırsatçılığa "dur" deyinceye kadar yine bir-
çok yıkım projesine olanak sağlandığı gibi..
Mimarlar Odası'nm ve bizle-
rin yoğun çabasıyla ahnan ve dö-
nemin Kültür Müsteşan Prof. DT.
Emre Kongar'ın da Yüksek Ku-
rul Başkanı olarak verdiği des-
tekle yürürlüğe giren bu "uygar-
hk karan"nın tek istisnası ise "an-
cak statik nedcnlerle ayakta ona-
nlması mümkün olmayan binala-
nn bilimsel raporlara dayalı ola-
rak ve Koruma Kurulu izniyieyı-
kriarakyeniden özgünşekliyleya-
pdabfleceği'" şeklindeydi...
tlginçtır, fârihe karşı böylesine
saygı ve sorumluluk yüklü bir il-
ke karan, siyasal söylemlerinde
hep "şanh tarihten" dem vuran
ANAP'lı Agâh Oktay Güner'in
(1996) ve RP'li Ismail Kahra-
man'ın (1996-1997) Kültür Ba-
kanlıkJan döneminde yürürlükte
tutulmayarak, yerine o 1995 ön-
cesindeki rant sevdalısı "yıkra"
uygulamalargeri getinlmışti. Ne
varki Mimarlar Odası'nınbudu-
yarsızlıga karşı Danıştay'da açtı-
ğı davada yüksek yargı da 378 sa-
yılı ilke karannın "korumada ka-
mu yarannı ve bilîmselltği birlik-
te gözettiğj" hükmüne vararak,
kültür varlıklannın yıkılmadan
restorasyonunu temel prensip sa-
yan kuralı yeniden geçerii kıldı.
Şimdiki Yüksek Kurul'un aldığı
14.7.1998 tarih ve 598 sayılı son
ilke karanyla da aynı kural bir
kez daha kabul edilerek, tarihi bi-
nalan koruma adına yıkmaya alış-
mış duyarsız çevrelerin hevesle-
ri yine kursaklannda kaldı...
Işte bütün bu nedenlerie Sütlü-
ce Mezbahasfnın aslında ~sağ-
lam" olan ve yeni yasal kuralla-
ra göre de yıkılmadan restore edil-
mesi gereken tarihi duvarlannın
yok edilmesı, yeniden benzeri ya-
pılacak bile oisa "özgünlüğü" or-
tadan kaldırdığı içın hem mimar-
lık ve kültür adına hem de koru-
ma hukuku karşısında asla kabul
edilebilir bir davranış değildir.
Büyükşehir Belediyesi'nin böy-
lesi bir yıkım için öncelikle du-
varlann "çürük"olduğunu kanıt-
lamadan ve Koruma Kurulu'ndan
buna dayalı bir izin almadan ta-
rihe balyoz indirmesi ise 2863 sa-
yılı Koruma Yasası'nda agır pâ-
ra cezası ve hatta hapısle cezası
öngörülen "suçlar" arasındadır...
Ne var ki, belediye başkanlan-
nın işte bu gibi açık kent suçlan
yerine sadece siyasi söylemleri
nedeniyle yargılandıklan bir or-
tamda, Sütlüce Mezbahası 'ndaki
yasa dışı yıkımın da diğerleri gi-
bi "yapanın yanına kâr kalacağı-
nı" söylemek, artık falcılık olma-
sa gerek.
Hele 1994'den önce onaylanan
ilk projenin tarihi duvarian yık-
madan koruyan, kültürmerkezi iş-
levini de sadece iç mekânlarda
degışıklik yaparak tasarlayan bir
restorasyonu öngördüğu bilinme-
sine rağmen, bu projeyi de yok sa-
yarak gerçekleştirilen yıkım kar-
şısında belediye yerine o eski pro-
je müellifini ve hatta Mimarlar
Odası'nı suçlayanlar ise bilmem
ki "hangi amaca" hizmet ediyor-
lar?
Sözün kısası her kim kı tarihi
yapılann yıkılmadan restorasyo-
nunu yürekten savunuyor. bunun
için öncelikle Mimarlar Odası'nm
hukuk mücadelesiyle kazanılan
378 (yeni 598) sayılı ilke karan-
na da "sahip çıkmasın
gerekiyor.
Sütlüce Mezbahası'ndan alına-
cak ders işte budur...
F E S T İ V A L L E R D E N S E Ç M E L E R
Sanders ve grubuyla dünyaKültür Servisi - Eskişehir Festivali kap-
nında Myana FilarmoniyaOdaOrkest-
n'nın (Phüarmonia VVTen) konseri yer
yor. Ha> dn. Mozart Beethoven, Schu-
rt Brahms.Schonebergve daha pek çok
yük bestecmın kenti Viyana'nm en iyi
cestralannm en iyi elemanlannı birara-
getiren bir orkestra Philarmonia Wien.
^ana müziğini en iyi Viyana stilinde ic-
;tmek amacıyla 1995 'te kurulan topiu-
un ünü Japonya ve Avustralya turnele-
le Avrupa sınırlarının dışma taştı.
fopluluk. bu akşam saat 18.45'te Ana-
u Universitesi AKM Konser Salonu'nda
eceği konserde Haydn'ın 'L'incontro
provisso' opera5indan çeşıtli bölümleri
Vlendelssohn" un 'İtaHan Senfonisi No:
a Majör Op 90'ını seslendirecek.
)rkestranın Isveçli şefi Ola Rudner,
ıancı olarak başladığı müzik kariyeri-
995'ten bu yana Philarmonia Wien'in
ve sanat yönetmeni olarak sürdürüyor.
:ç ve Avustralya'daki hemen hemen
orkestralan yöneten Rudner, Isveç'te
mö Operası'nda Offenhach'm La Bel-
elene operetinin ılk çalınışını gerçek-
rerek opera şefi olarak da kendini ka-
ıdı. Grubun vokalistliğini ise soprano
neüa Götz ve tenor Kurt Azesberger
:niyor.
;stival çerçevesinde Anadolu Univer-
sitesi Kapalı Spor Salonu'nda saat 21.15'te
Türk müziğı Ihsan Özgen konseri, Yunus
Emre Kültür Merkezi 'nde tiyatro gösteri-
si yer alıyor.
AkbankCazFestivaG'nde bugün CRR'de
saat 18.30'daSpirints:PharoahSandersgru-
bu, saat 21.30'da ise Sam Rivers Trio kon-
serleri yer alıyor. Pharoah Sanders, Okay
Temizliderliğindeki Türk müzisyenleri ile
bir araya gelerek dünya müziklerinden ör-
nekler sunacak. Bu özel projede saksofon-
da Sanders, piyanoda VVUIiam Henderson,
vurmalı çalgılarda Adam Rudolph ve Okay
Temiz, zurnada Ahmet Özden iie darbu-
kada SuatBerkaymüzıkseverlerle buluşa-
cak.
Dünyanın en büyük saksofonculann-
dan bin olan Sanders. ilk olarak davul ve
vurmalı çalgılardan etkilendı. Bunu klar-
net, brass horn ile alto, tenor ve soprano
saksofonlar izledi. Count Basie, Duke El-
Kngton. Clifflford Brown ve James Moody
gibi ustalann müzikleri Sanders'ın müzik
yaşamının şekillenmesini sağladı. John
CoKrane ile çalan saksofoncu, Batı Afn-
ka ve Doğu Asya ritimlerini bir araya ge-
tirerek yeni bir sound yarattı ve avangard
cazın büyük adı oldu. Sanders, 1989 yılın-
da 'BhıesforCoitrane'adl) albümüyle 'En
İyi Caz AJbümü' ödülünü kazandı.
1994 yılında Afrika turunaçıkan müzis-
yen, bu kıtada duyduğu müzikten fazlasıy-
la etkilenerek, 'Message From Home' ad-
lı albümünü çıkardı. Bu albümde sanatçı-
ya Charnett Moffett, Steve NeB, Hamid
Drake, Ayib Dieng, Mkhael White, Foday
MusaSuso ve Dominic Kanzagibi müzis-
yenlereşliketti.
Piyanoyla başladığı müziği yaylılar ve
nefeslilerle sürdüren Sam Rivers. besteci-
lik ve icracılığın ardından 1958'de kendi
dörtlüsünü kurdu. 1970'lerin elektronik
devrimini yok sayarak kendini akustik mü-
ziğe adayan Rivers, özgün olmayı her şe-
yin üstünde tutan, konformizmin panzehi-
ri bir cazcı.
Yapı Kredi Sanat Festivali '98'de ise Js-
tanbul Alman Kültür Merkezi'Goethe Ens-
titüsü işbirliği ile Aya Irini Müzesi'nde sa-
at 19.00'da Leipzig Yaviı Çalgüar Dörtfö-
sü'nün konseri yer alıyor. Andreas Seidel
Tilman Buning, Ivo Bauer ve Matthias
Moosdorftan kurulu, üç üyesi Leipzig Ge-
wandhaus Orkestrası bünyesinde bulunan
grup 1988 yılında kuruldu. 1993 yılından
bu yana oda müziği üzerinde yoğunlaşan
topluluk, 1900-1940 yıllannı kapsayan
müzik repertuvan üzerinde yoğunlaşmak-
la birlikte çeşitli çağdas bestecileri de yo-
rumluyor.
Amadeus Bursve Kültür Fonu Vakfi 'nın
bursunu kazanan Leibzig Yaylı Çalgılar
Dörtlüsü konserde Beethoven, Janacek ve
Brahms'ın eserlerini yorumlayacak.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Bugünün Evrensellik
Kavramı...
Geçen hafta üniversite kurumu bağlamındaev-
rensellik kavramı üzerinde durmuştuk.
Şimdi bu kavramı biraz daha deşmemiz gere-
kiyor.
Böyle yapmamız, her şeyden önce bu kavramı
nerede kullanabileceğımiz, nerede kullanamaya-
cağımız sorusuna yanıt bulabilmek için gerekli.
Günümüzün -özeHikle Sovyet/er Birliği'nin da-
ğılmasından sonra ortaya çıkan-, ağırlıklı olarak eko-
nomik yönelimli küreselleşme kavramı, neredey-
se bir evrensel kültür'ü de öngörmekte. Bir baş-
ka deyişle küreselleşmenin temel hedeflerinden
biri, kültür farklılığından kaynaklanabılecek tüke-
tim alışkanlığı farklılıklarını, daha da açık deyişle
tasanvf eğilimlerini ortadan kaldırmak amacıyla,
farklı kültürler arasında belli bir tekdüzeleşme sağ-
lamak olarak belirginleşiyor.
Oysa gerçekte bu anlamda bir evrensel kültür,
kültürün özü göz önünde tutulduğunda, kavram
olarak düşünülemez. Çünkü her kültürün belli bir
toplumun kimlik kartı olduğu göz önünde tutuldu-
ğunda, yukandaki anlamda bir "evrensel kültür"
oluşturma çabası, örnegin Mustafa'yı olabildi-
ğince Hasan kılmak, ya da bütün Hasan'ların ye-
rine Mustafa'lan geçirmek çabasıyla eşanlamlıdır.
Günümüzün o çok sözü edilen küreselleşme
ideali de zaten bundan farklı bir şey istemiyor;
hedeflenen, her birinin ekonomik yönelimleri fark-
lı olan Hasan'lan, Hüseyin'lerı, Ali'leri olabildiğin-
ce tek bir modele indirgemekten başka bir şey üe-
ğil.
Böylesi, gerçek anlamda evrensellikle hiçbir ılin-
tisi bulunmayan, yapay bir kavram oluşturma gi-
rişimidir. Ve gerçek anlamdaki evrenselliğın aksi-
ne, aslında burada bir tür "ufuk ve bakış açısı da-
raltılması" amaçlanmaktadır.
Şimdi bir soru soralım; Günümüzün ''küresel-
leşme ideali", böylesine yapay ve kötü niyetli bir
girişimin yanı sıra, acaba bir evrensel uygarfık ide-
alini de öngörüyor mu? Çünkü bu ikisi, yani ''ev-
rensel kültür" ile "evrensel uygarlık" birbirindeh
farklı kavramlardır ve ilkinin yapaylığına karşılık, ikin-
cisi tümüyle doğal ve insana yakışır bir hedef ol-
ma niteliğini taşımaktad.r.
Evrensel uygarlık, bilim ve teknik alanlanndaki
ilerleme ile, insanı insan kılan konulardaki kurum-
laşmaları bütün insanlığa ortak kılma ıdealıni için-
de taşıyan bir kavramdır. Böyle bir uygarlık anla-
yışı, kültürel farklılıkları silip renksiz bir dünya ya-
ratmayı değil, ama bütün kültürlenn ortak bir uy-
gariığın ölçütleriyle kendilenni -özlerinı yitırmele-
rine hiç gerek kalmaksızın- denetlemelerini sağ-
lamayı amaçlar.
Örnek vermek gerekirse eğer, insan hakları ala-
nında köklü bir kurumlaşma, hiçbir kültürün ken-
dine özgü renklerini silikleştirmez; tersine, o kül-
türel kimliği taşıyan insanların kendi ınsanlıkları
ile bundan böyle daha bir gurur duymalanna yol
açar.
Eğitim alanındaki köklü bir kurumlaşma da in-
sanlan tekdüzeleştirmeyi değil, fakat kendi kültür
iklimlerinde kendi kimliklerinin bilincine bilginin
yardımıyia varmalannı hedefler.
Böyle bir evrensel uygarlık anlayışı, dünyada bir-
takım modellerin, üzerinde fazla düşünülmesine
meydan bırakılmaksızın birilerince yine birilerine
dayatılmasını da olanaksız kılar. Çünkü sözünü et-
tiğimiz evrensel uygarlık anlayışı, beraberinde
eleştirel düşüncenin zaferini de kaçınılmaz biçim-
de getirecektir.
Bugün dünyada egemen kılınmasına çalışılan kü-
reselleşme idealinin gerçekte böyle bir evrensel
uygarlık anlayışının yaygınlaşmasını isteyebilme-
si, kesinlikle olanaksızdır. Çünkü neresinden ba-
kılırsa bakılsın, küreselleşmenin temelinde yatan
model, tüketim toplumu modelidir. Bu modelin sa-
vunucuları açısından herhangi birtoplumdatüke-
tici sınıfın çoğunluk mu, yoksa bir azınlık mı oldu-
ğu, hiç önem taşımamaktadır. Tek önemli nokta,
o toplumun şu ya da bu biçimde tüketici toplum
niteliğini kazanabilmesidir.
Olayın gerçekte bu olduğunu anlamanın yolu ise
çok kolaydır. Bunun için, hararetle savunulan kü-
reselleşmeden tüketimi çıkarmak ve geriye ne ka-
lacağına -o zaman modelin ne ölçüde savunul-
maya değer sayılacağına!- bakmak, yeterlidir!
TürkiyeCumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Ke-
mal Atatürk'ün hedef olarak gösterdiğı "muasır
medeniyet seviyesi"r\\n, tüketim toplumu gibi el-
den düşme ya da dayatma ürünü modellerle hiç-
bir ilintisi yoktu. Buna, "artık şartlar çok değişti",
gibi bir gerekçeyle karşı çıkma çabalan da boşu-
nadır; tıpkı on attı yıldır dünyanın en yüksek enf-
lasyon oranlanndan birini yaşayan ülkemizin bu
canavardan "tüketim fop/umu"modeliyleçıkaca-
ğına umut bağlamanın boşuna olması gibi...
Cumhuriyet'in 75. yılında, Atatürk'ün "muasırme-
deniyet seviyesi" hedefi ile "evrensel uygarlık"
kavramı arasındaki ilişkiyi derinliğine irdelemek, çok
gerçekçi bir kutlama biçimi olmaz mı?
BUGUN
• BORLSAN KIT.TÜR ve SANAT
ETKİNLİKLERİ kapsamında İMKB-Istınye'de saat
20.00'de Zagreb Gitar Triosu konseri, Borusan
Kültür Merkezi 'nde ise 19.00 ve 21.00 saatleri
arasında SiUeyman Şenel'in de katılımıyla
'Cumhuriyet Dönemi'nde Türk Halk Musıkisi
Arastırmalan' konulu söyleşı yer alıyor
• YAPI KREDİ FESTtVALt kapsamında saat
19.00'da Aya Irinitte Leipzig Yaylı Çalgılar Dörtlüsü
konseri izlenebilir.
• BEKSAV'da saat 18.30'da yönetmeniiğini Mikail
Romm'un yaptığı 'Sıradan Faşizm' adlı film
gösterilecek.
• BEYOĞLU EMEK SİNEMASI'nda saat
21.00'de İskender Yılmazer ilk konserini verecek.
• BELGESEL StNE\UCILAR BİRLtĞl'nde
MSÜ STM'nin çektiği '100. Yılda Türk Sineması'
adlı belgesel fılm saat 13.00'ten başlamak üzere saat
19.00'a kadar her saat başı gösterilecek.
ÜÇ KUŞAK CUMHURİYET SERGİSIETKİWLİKLERİ
BUGÜN
• Tarihi Darphane Binalan'nda süren etkinlikler
kapsamında saat 11.00'de belgesel, sazlann öyküsü;
saat 15.00'te yine sazlann öyküsü; saat 18.00'de ise
sinema yer alıyor