25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 EKİM1998PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ 'Tarihe öykünmeyle' siyaset yapanlann 'tarihe duyarsızlıklanna' son ömek: Sütlüce Mezbahası4 75. ydmda' yıkıldıCumhuriyet'ın ilan edildiği yıl- da tstanbul'a armağan edılen Süt- lüce >Iezbahası artık yok. Üste- lik, tarn 75 yıl Haliç kıyısında bu tarihî kenti süsledikten sonra. böy- lesine anlamlı biryıldönümünde yıktılar. Geçen Ağustos (1998) ayında, duyarlı basının ve kente karşı sorumluluk duygulan olan hemen herkesın feryadma rağ- men, "kühiir merkea" yapmak adına bir kültürün "ayakta du- ran" tanığını yerle bırettiler... 1923'lerde, yani sadece Cum- huriyet'ın ılk yılında değil, Istan- bul'un emperyalist işgalden de kurtanlmasının yine ilk yılında, "I. ülusal Mimariık Akunının" önemli bırörneğı olarak inşaedil- miş böylesi zanf bir mezbaha bi- nasıni acaba hangi akla hizmet ederek yıktılar?.. Büyükşehir Belediyesi'nden bu soruya yanıt \erecek bir kişi he- nüz çıkmadı. Öngörülen kültür merkezi projesine bakılırsa, yı- kılan duvarlar yeniden ve "aynı- sı"(!)olarak yapılacağı içın, bina- nın değişecek ıç mekânlanyla bu- nu çevreleyecek dışını "birlikte in- şa etmek" için yıkmışolmalılar... Peki. yıne 75 yı) önce. lstan- bul'un o çok külıürlü kımlığinin de sanki bir "sanatçı dayanışma- sı" olarak bu binanın tasanmın- da bir araya gelen Ahmed Burfıa- neddin, Osman Fıtri ve Marko Logosadlı farklı dınierden üç mi- mann orfaklaşa yarattıklan öz- gün duvarlar, şjmdi artık gerçek- ten "aslı gibi" inşa edilebilir mi? Rölövelenne ve fotoğraflanna bakıiarak. bıraz da özenle çalışı- lırsa. belkı mimari çizgileri, be- zemeleri ve oranlan "eskisine ben- zer" şekilde elbette yapılabilir. Ancak, o duvarlar artık o eski mi- marlann ve eski ustalann elinden çıkanduvarlarolmayacaktır. Uy- gulamanın sonucuna göre, başa- nlı ya da başansız bir "benzeüne" olarak. eski dokusu ve ruhunu as- la taşımayan. bir tür "sahte" tari- hi duvarlar şeklinde gelecek ku- şaklara aktanlacaktır... Üstelik, • Ayakta tutularak restorasyonlan mümkün olan tarihi binalann "yıkılmadan" yaşatılmalannı şart koşan 1995 yılma aityasal kurallar ANAYOL (1996) ve REFAHYOL (1997) dönemlerinde kaldınlmıştı. Şimdi Damştay ve Yüksek Kurul'ca yeniden yürürlüğe konulduğu halde, Büyükşehir Belediyesi ayakta restorasyonu gereken 75 yaşındaki Sütlüce Mezbahası'nı yasadışı yöntemlerle yerle bir etti... Sütlüce Mezbaiıası, 1. Ulusal Mimarlık Akımı'nın tstanbul'daki Haliç kıyılannı süsleyen özgiin yaptlanndan birhdL. (üstte) 75 yaşındaki binanın duvarian öylesine sağlamdı ki >ıkılması bile çok kolay olmadı. (solda) binanın içi de yeni işlev inden ötü- rû tümüyle yenilenmiş olarak... 378 sayılı ilke karan Şimdi çoğu kimse diyebilir ki; "Tarihi binalann tümüyleyıkılıp, yeniden eskisinebenzercephe dü- zenindeyapüması,yıOardır uygu- lanan bir yöntem. Buradakİ iti- razuuz nedir?_ w Doğru. Bu uygulama, aslında yıllardır süregeliyordu. Ömeğin. Kadıköy-Bostancı ara- sındaki o bahçelı köşkleri bile tü- mü\ le \ıkıp. -.onra da bahçenm bir köşesmdc "eskisigibi"(.')\eaıden inşa ederek, böylece boşaltılan yere gökleri tırmalayan \e yesili de yok eden apartmanlan dıkme- dilermi? Ya da buna yeterli bahçeleri ol- mayan tarihi binalan bu kez "'üzer- lerinekatçıkmakiçin'"aynı şekil- de yıkıp. betonarme bırapartma- nın alt katlanndakı "cephedeko- rasyonuyta" sınırlı olarak sözde yeniden inşa etmiş sayılmadılar mı?.. H.ıtta bu tür ırr.ar o\unLın ol- ma.sa bile. hüdccc bir bodrum kaı kazanabilmek, ya da binayı bir- kaç m2 daha büyük veya yüksek yapabilmek. bunlann da ötesin- de bir kültür varlığını daha ucu- za Testore^!) edebilmek adına, fizıksel yapılan sağlam olmasına rağmen ve inşaat teknolojısınde- kı bunca gelişmelere de bakıl- maksızın, sayısız tarihi binaorta- dan kaldınlarak yerlerine - ço- ğunluğu aslına bile benzemeyen - cepheleri "eskiyi andınr" kop- \ alan in^a edilmedi rni?.. Işte, sadece şımdıki Sütlüce Mezbahası kıyımına değil, gerçek- ten yıllardır süregelen bütün bu "kültür yoksunu" uygulamalara da itiraz ettığimiz için. Koruma Yüksek Kurulu 28 Şubat 1995 ta- rihınde aldıgı 378 sayılı İlke Ka- ran'yla restorasyonda yeni bir dönem başlatnuş, "'yapılannyıkıl- madan restore edilmeleri temel prensiptir" diyerek çoğunlukla rant ugruna gerçekleşen tahriba- tı durdurmuştu. Perili Köşk'ün dramı...Sütlüce Mezbahası'nın yıkım tartışmalan "küDenme- ye" yüz tutarken. Hürriyet'te her pazar günü Tarihin Arka Odası'nı yazan Murat Bardakçı da Rumelihisa- n'ndaki "PeriHKöşk''diyeanılan binanın yıkımını sor- guladı. Uzun süre "metruk" kalan bina için 1995yılın- da "> ıkılmadan restorasyonu olanakstzdır'" şeklinde ra- porlar düzenleyen bilim adamlanyla birlikte bu rapora dayanarak yeniden aynısı yapılmak üzere yıkımına izin veren Koruma Kurulu üyelerini de eleştiren Bardakçı, "Zaptiye" adlı köşesini iki hafta bu konuya ayırdı... (4- 7/10,1998) Penlı Köşk'ün de tıpkı Sütlüce Mezbahası gibi eski "özgündefSjerine" yenıden kavuşması elbette ki artık bek- lenemez. Üstelik, Koruma Kurulu sadece mimari gö- rüntüsüyle de yetinmeyip, eski malzemesi ve yapı ka- rakteri de aynen korunarak binanın yeniden Boğazi- çi'ne kazandınlmasını zorunlu kılmış olsa bile. yılla- nn anılannı ve izlerini taşıyan o "perili" duvarlann ye- rini ne yazık ki "taküt" duvarlar alacak. Mimarlık ta- rihi adına ne kadartalihsizlikse, bu taklidi olabildiğince özgün malzeme ve detaylarla gerçekleştirmek de yine artık mimarlığın sorumlulugu altında... Ne var kı bu örnek, Sütlüce Mezbahası'ndaki yıkım- dan çok farklı. Çünkü hem yasal hem de bilimsel da- yanaklan var... Öncelıkle iTÜ'lü bilim adamlan, binanın ayakta dur- ması bir yana, artık hiçbir teknolojiyle "ayakta tutula- mayacağına" dair kesin görüş vermişlerdi. Koruma Ku- rulu ise bu raporlan bile zorlayarak, yine de tümüyle değil, ancak duvarian "yanklar" şeklinde çatlayan sa- dece üst katlar için "kısmen yıkıma" razı olabilmişti. Hatta kimi mimari elemanlann da korunarak yeni uy- gulamada tekrar kullanılması koşulunu da getirmişti... (21.12.1995) Böylesi birkoşullu izinle başlayan "söküm" sürecin- de yine değişik bilim adamlan bu kez "zemindede kay- maolduğunu"saptayınca, 1996yılındaki Koruma,Ku- rulu "çaresiz" kalarak tümüne yıkım karan vermiş. (8.5.1996) Son olarak da şimdi göre\ yapan yeni Ko- ruma Kurulu üyeleri. aynı binayı temelden çatıya, es- kisi gibi inşa etmeyi öngören projeyi onaylamış du- rumdalar... Yıkım yönünde rapor düzenleyen uzman- lar da diyorlar ki: "Eğer bina kendi kendine, ya da res- torasyon strasuıda çökseydi -ki bu çok >üksek bir olası- faktı- bitişiğindeki diğer eski binafara da zarar vereceği kesindi..." Murat Bardakçı, işte böylesine "gerilimli" bir süreç- te görev yapan tüm bilimsel ve uzman kadrolan isim isim sıralayarak, "Perili Köşk işte bu imzalarla yıkıldı" şeklindeki yazı başlığıyla da sanki onlan kamuoyuna şikâyet ediyor. Ancak, aynı imzalann arasında "tarihi binalann yıkdmadan restorasyonunu savunduklann- dan ötürii bakanhğa şikâyet edildikleri için görevden ab- nan" üyelerin de bulunduğunu ise >a bilmıyor ya da pek önemsemiyor. Nitekim şimdi o "şikâyetçi çevTeler" de 1995 'ten bu yana yine aynı kadrolann çabalanyla Yüksek Kurulta- rafından yürürlüğe konulan 378 sayılı "yıkmadan res- torasyon" ilke karannın kızgınlığı içinde, Perili Köşk'le ılgilı bu "imalı" yazılan "kıs kK gülerek" okuyup ra- hatlıyorlardır. Çünkü eğer korumacılann duyarlı direnişleri olma- saydı, tarihi binalann apartmana dönüştûrülmesine "res- torasyon"(!) denilen o mimarlık dışırantprojelenne "1995 öncesi ilke kararlanyla" yine devam edilecektr. Tıpkı, AIV4YOL (1996) ve REFAHYOL( 1996-1997) dönem- lerinde de 378 sayılı ilkenin yürürlükten kaldınlarak, Damştay,bu fırsatçılığa "dur" deyinceye kadar yine bir- çok yıkım projesine olanak sağlandığı gibi.. Mimarlar Odası'nm ve bizle- rin yoğun çabasıyla ahnan ve dö- nemin Kültür Müsteşan Prof. DT. Emre Kongar'ın da Yüksek Ku- rul Başkanı olarak verdiği des- tekle yürürlüğe giren bu "uygar- hk karan"nın tek istisnası ise "an- cak statik nedcnlerle ayakta ona- nlması mümkün olmayan binala- nn bilimsel raporlara dayalı ola- rak ve Koruma Kurulu izniyieyı- kriarakyeniden özgünşekliyleya- pdabfleceği'" şeklindeydi... tlginçtır, fârihe karşı böylesine saygı ve sorumluluk yüklü bir il- ke karan, siyasal söylemlerinde hep "şanh tarihten" dem vuran ANAP'lı Agâh Oktay Güner'in (1996) ve RP'li Ismail Kahra- man'ın (1996-1997) Kültür Ba- kanlıkJan döneminde yürürlükte tutulmayarak, yerine o 1995 ön- cesindeki rant sevdalısı "yıkra" uygulamalargeri getinlmışti. Ne varki Mimarlar Odası'nınbudu- yarsızlıga karşı Danıştay'da açtı- ğı davada yüksek yargı da 378 sa- yılı ilke karannın "korumada ka- mu yarannı ve bilîmselltği birlik- te gözettiğj" hükmüne vararak, kültür varlıklannın yıkılmadan restorasyonunu temel prensip sa- yan kuralı yeniden geçerii kıldı. Şimdiki Yüksek Kurul'un aldığı 14.7.1998 tarih ve 598 sayılı son ilke karanyla da aynı kural bir kez daha kabul edilerek, tarihi bi- nalan koruma adına yıkmaya alış- mış duyarsız çevrelerin hevesle- ri yine kursaklannda kaldı... Işte bütün bu nedenlerie Sütlü- ce Mezbahasfnın aslında ~sağ- lam" olan ve yeni yasal kuralla- ra göre de yıkılmadan restore edil- mesi gereken tarihi duvarlannın yok edilmesı, yeniden benzeri ya- pılacak bile oisa "özgünlüğü" or- tadan kaldırdığı içın hem mimar- lık ve kültür adına hem de koru- ma hukuku karşısında asla kabul edilebilir bir davranış değildir. Büyükşehir Belediyesi'nin böy- lesi bir yıkım için öncelikle du- varlann "çürük"olduğunu kanıt- lamadan ve Koruma Kurulu'ndan buna dayalı bir izin almadan ta- rihe balyoz indirmesi ise 2863 sa- yılı Koruma Yasası'nda agır pâ- ra cezası ve hatta hapısle cezası öngörülen "suçlar" arasındadır... Ne var ki, belediye başkanlan- nın işte bu gibi açık kent suçlan yerine sadece siyasi söylemleri nedeniyle yargılandıklan bir or- tamda, Sütlüce Mezbahası 'ndaki yasa dışı yıkımın da diğerleri gi- bi "yapanın yanına kâr kalacağı- nı" söylemek, artık falcılık olma- sa gerek. Hele 1994'den önce onaylanan ilk projenin tarihi duvarian yık- madan koruyan, kültürmerkezi iş- levini de sadece iç mekânlarda degışıklik yaparak tasarlayan bir restorasyonu öngördüğu bilinme- sine rağmen, bu projeyi de yok sa- yarak gerçekleştirilen yıkım kar- şısında belediye yerine o eski pro- je müellifini ve hatta Mimarlar Odası'nı suçlayanlar ise bilmem ki "hangi amaca" hizmet ediyor- lar? Sözün kısası her kim kı tarihi yapılann yıkılmadan restorasyo- nunu yürekten savunuyor. bunun için öncelikle Mimarlar Odası'nm hukuk mücadelesiyle kazanılan 378 (yeni 598) sayılı ilke karan- na da "sahip çıkmasın gerekiyor. Sütlüce Mezbahası'ndan alına- cak ders işte budur... F E S T İ V A L L E R D E N S E Ç M E L E R Sanders ve grubuyla dünyaKültür Servisi - Eskişehir Festivali kap- nında Myana FilarmoniyaOdaOrkest- n'nın (Phüarmonia VVTen) konseri yer yor. Ha> dn. Mozart Beethoven, Schu- rt Brahms.Schonebergve daha pek çok yük bestecmın kenti Viyana'nm en iyi cestralannm en iyi elemanlannı birara- getiren bir orkestra Philarmonia Wien. ^ana müziğini en iyi Viyana stilinde ic- ;tmek amacıyla 1995 'te kurulan topiu- un ünü Japonya ve Avustralya turnele- le Avrupa sınırlarının dışma taştı. fopluluk. bu akşam saat 18.45'te Ana- u Universitesi AKM Konser Salonu'nda eceği konserde Haydn'ın 'L'incontro provisso' opera5indan çeşıtli bölümleri Vlendelssohn" un 'İtaHan Senfonisi No: a Majör Op 90'ını seslendirecek. )rkestranın Isveçli şefi Ola Rudner, ıancı olarak başladığı müzik kariyeri- 995'ten bu yana Philarmonia Wien'in ve sanat yönetmeni olarak sürdürüyor. :ç ve Avustralya'daki hemen hemen orkestralan yöneten Rudner, Isveç'te mö Operası'nda Offenhach'm La Bel- elene operetinin ılk çalınışını gerçek- rerek opera şefi olarak da kendini ka- ıdı. Grubun vokalistliğini ise soprano neüa Götz ve tenor Kurt Azesberger :niyor. ;stival çerçevesinde Anadolu Univer- sitesi Kapalı Spor Salonu'nda saat 21.15'te Türk müziğı Ihsan Özgen konseri, Yunus Emre Kültür Merkezi 'nde tiyatro gösteri- si yer alıyor. AkbankCazFestivaG'nde bugün CRR'de saat 18.30'daSpirints:PharoahSandersgru- bu, saat 21.30'da ise Sam Rivers Trio kon- serleri yer alıyor. Pharoah Sanders, Okay Temizliderliğindeki Türk müzisyenleri ile bir araya gelerek dünya müziklerinden ör- nekler sunacak. Bu özel projede saksofon- da Sanders, piyanoda VVUIiam Henderson, vurmalı çalgılarda Adam Rudolph ve Okay Temiz, zurnada Ahmet Özden iie darbu- kada SuatBerkaymüzıkseverlerle buluşa- cak. Dünyanın en büyük saksofonculann- dan bin olan Sanders. ilk olarak davul ve vurmalı çalgılardan etkilendı. Bunu klar- net, brass horn ile alto, tenor ve soprano saksofonlar izledi. Count Basie, Duke El- Kngton. Clifflford Brown ve James Moody gibi ustalann müzikleri Sanders'ın müzik yaşamının şekillenmesini sağladı. John CoKrane ile çalan saksofoncu, Batı Afn- ka ve Doğu Asya ritimlerini bir araya ge- tirerek yeni bir sound yarattı ve avangard cazın büyük adı oldu. Sanders, 1989 yılın- da 'BhıesforCoitrane'adl) albümüyle 'En İyi Caz AJbümü' ödülünü kazandı. 1994 yılında Afrika turunaçıkan müzis- yen, bu kıtada duyduğu müzikten fazlasıy- la etkilenerek, 'Message From Home' ad- lı albümünü çıkardı. Bu albümde sanatçı- ya Charnett Moffett, Steve NeB, Hamid Drake, Ayib Dieng, Mkhael White, Foday MusaSuso ve Dominic Kanzagibi müzis- yenlereşliketti. Piyanoyla başladığı müziği yaylılar ve nefeslilerle sürdüren Sam Rivers. besteci- lik ve icracılığın ardından 1958'de kendi dörtlüsünü kurdu. 1970'lerin elektronik devrimini yok sayarak kendini akustik mü- ziğe adayan Rivers, özgün olmayı her şe- yin üstünde tutan, konformizmin panzehi- ri bir cazcı. Yapı Kredi Sanat Festivali '98'de ise Js- tanbul Alman Kültür Merkezi'Goethe Ens- titüsü işbirliği ile Aya Irini Müzesi'nde sa- at 19.00'da Leipzig Yaviı Çalgüar Dörtfö- sü'nün konseri yer alıyor. Andreas Seidel Tilman Buning, Ivo Bauer ve Matthias Moosdorftan kurulu, üç üyesi Leipzig Ge- wandhaus Orkestrası bünyesinde bulunan grup 1988 yılında kuruldu. 1993 yılından bu yana oda müziği üzerinde yoğunlaşan topluluk, 1900-1940 yıllannı kapsayan müzik repertuvan üzerinde yoğunlaşmak- la birlikte çeşitli çağdas bestecileri de yo- rumluyor. Amadeus Bursve Kültür Fonu Vakfi 'nın bursunu kazanan Leibzig Yaylı Çalgılar Dörtlüsü konserde Beethoven, Janacek ve Brahms'ın eserlerini yorumlayacak. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bugünün Evrensellik Kavramı... Geçen hafta üniversite kurumu bağlamındaev- rensellik kavramı üzerinde durmuştuk. Şimdi bu kavramı biraz daha deşmemiz gere- kiyor. Böyle yapmamız, her şeyden önce bu kavramı nerede kullanabileceğımiz, nerede kullanamaya- cağımız sorusuna yanıt bulabilmek için gerekli. Günümüzün -özeHikle Sovyet/er Birliği'nin da- ğılmasından sonra ortaya çıkan-, ağırlıklı olarak eko- nomik yönelimli küreselleşme kavramı, neredey- se bir evrensel kültür'ü de öngörmekte. Bir baş- ka deyişle küreselleşmenin temel hedeflerinden biri, kültür farklılığından kaynaklanabılecek tüke- tim alışkanlığı farklılıklarını, daha da açık deyişle tasanvf eğilimlerini ortadan kaldırmak amacıyla, farklı kültürler arasında belli bir tekdüzeleşme sağ- lamak olarak belirginleşiyor. Oysa gerçekte bu anlamda bir evrensel kültür, kültürün özü göz önünde tutulduğunda, kavram olarak düşünülemez. Çünkü her kültürün belli bir toplumun kimlik kartı olduğu göz önünde tutuldu- ğunda, yukandaki anlamda bir "evrensel kültür" oluşturma çabası, örnegin Mustafa'yı olabildi- ğince Hasan kılmak, ya da bütün Hasan'ların ye- rine Mustafa'lan geçirmek çabasıyla eşanlamlıdır. Günümüzün o çok sözü edilen küreselleşme ideali de zaten bundan farklı bir şey istemiyor; hedeflenen, her birinin ekonomik yönelimleri fark- lı olan Hasan'lan, Hüseyin'lerı, Ali'leri olabildiğin- ce tek bir modele indirgemekten başka bir şey üe- ğil. Böylesi, gerçek anlamda evrensellikle hiçbir ılin- tisi bulunmayan, yapay bir kavram oluşturma gi- rişimidir. Ve gerçek anlamdaki evrenselliğın aksi- ne, aslında burada bir tür "ufuk ve bakış açısı da- raltılması" amaçlanmaktadır. Şimdi bir soru soralım; Günümüzün ''küresel- leşme ideali", böylesine yapay ve kötü niyetli bir girişimin yanı sıra, acaba bir evrensel uygarfık ide- alini de öngörüyor mu? Çünkü bu ikisi, yani ''ev- rensel kültür" ile "evrensel uygarlık" birbirindeh farklı kavramlardır ve ilkinin yapaylığına karşılık, ikin- cisi tümüyle doğal ve insana yakışır bir hedef ol- ma niteliğini taşımaktad.r. Evrensel uygarlık, bilim ve teknik alanlanndaki ilerleme ile, insanı insan kılan konulardaki kurum- laşmaları bütün insanlığa ortak kılma ıdealıni için- de taşıyan bir kavramdır. Böyle bir uygarlık anla- yışı, kültürel farklılıkları silip renksiz bir dünya ya- ratmayı değil, ama bütün kültürlenn ortak bir uy- gariığın ölçütleriyle kendilenni -özlerinı yitırmele- rine hiç gerek kalmaksızın- denetlemelerini sağ- lamayı amaçlar. Örnek vermek gerekirse eğer, insan hakları ala- nında köklü bir kurumlaşma, hiçbir kültürün ken- dine özgü renklerini silikleştirmez; tersine, o kül- türel kimliği taşıyan insanların kendi ınsanlıkları ile bundan böyle daha bir gurur duymalanna yol açar. Eğitim alanındaki köklü bir kurumlaşma da in- sanlan tekdüzeleştirmeyi değil, fakat kendi kültür iklimlerinde kendi kimliklerinin bilincine bilginin yardımıyia varmalannı hedefler. Böyle bir evrensel uygarlık anlayışı, dünyada bir- takım modellerin, üzerinde fazla düşünülmesine meydan bırakılmaksızın birilerince yine birilerine dayatılmasını da olanaksız kılar. Çünkü sözünü et- tiğimiz evrensel uygarlık anlayışı, beraberinde eleştirel düşüncenin zaferini de kaçınılmaz biçim- de getirecektir. Bugün dünyada egemen kılınmasına çalışılan kü- reselleşme idealinin gerçekte böyle bir evrensel uygarlık anlayışının yaygınlaşmasını isteyebilme- si, kesinlikle olanaksızdır. Çünkü neresinden ba- kılırsa bakılsın, küreselleşmenin temelinde yatan model, tüketim toplumu modelidir. Bu modelin sa- vunucuları açısından herhangi birtoplumdatüke- tici sınıfın çoğunluk mu, yoksa bir azınlık mı oldu- ğu, hiç önem taşımamaktadır. Tek önemli nokta, o toplumun şu ya da bu biçimde tüketici toplum niteliğini kazanabilmesidir. Olayın gerçekte bu olduğunu anlamanın yolu ise çok kolaydır. Bunun için, hararetle savunulan kü- reselleşmeden tüketimi çıkarmak ve geriye ne ka- lacağına -o zaman modelin ne ölçüde savunul- maya değer sayılacağına!- bakmak, yeterlidir! TürkiyeCumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Ke- mal Atatürk'ün hedef olarak gösterdiğı "muasır medeniyet seviyesi"r\\n, tüketim toplumu gibi el- den düşme ya da dayatma ürünü modellerle hiç- bir ilintisi yoktu. Buna, "artık şartlar çok değişti", gibi bir gerekçeyle karşı çıkma çabalan da boşu- nadır; tıpkı on attı yıldır dünyanın en yüksek enf- lasyon oranlanndan birini yaşayan ülkemizin bu canavardan "tüketim fop/umu"modeliyleçıkaca- ğına umut bağlamanın boşuna olması gibi... Cumhuriyet'in 75. yılında, Atatürk'ün "muasırme- deniyet seviyesi" hedefi ile "evrensel uygarlık" kavramı arasındaki ilişkiyi derinliğine irdelemek, çok gerçekçi bir kutlama biçimi olmaz mı? BUGUN • BORLSAN KIT.TÜR ve SANAT ETKİNLİKLERİ kapsamında İMKB-Istınye'de saat 20.00'de Zagreb Gitar Triosu konseri, Borusan Kültür Merkezi 'nde ise 19.00 ve 21.00 saatleri arasında SiUeyman Şenel'in de katılımıyla 'Cumhuriyet Dönemi'nde Türk Halk Musıkisi Arastırmalan' konulu söyleşı yer alıyor • YAPI KREDİ FESTtVALt kapsamında saat 19.00'da Aya Irinitte Leipzig Yaylı Çalgılar Dörtlüsü konseri izlenebilir. • BEKSAV'da saat 18.30'da yönetmeniiğini Mikail Romm'un yaptığı 'Sıradan Faşizm' adlı film gösterilecek. • BEYOĞLU EMEK SİNEMASI'nda saat 21.00'de İskender Yılmazer ilk konserini verecek. • BELGESEL StNE\UCILAR BİRLtĞl'nde MSÜ STM'nin çektiği '100. Yılda Türk Sineması' adlı belgesel fılm saat 13.00'ten başlamak üzere saat 19.00'a kadar her saat başı gösterilecek. ÜÇ KUŞAK CUMHURİYET SERGİSIETKİWLİKLERİ BUGÜN • Tarihi Darphane Binalan'nda süren etkinlikler kapsamında saat 11.00'de belgesel, sazlann öyküsü; saat 15.00'te yine sazlann öyküsü; saat 18.00'de ise sinema yer alıyor
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle