15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 OCAK 1996 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 Orman ve toprak Orman Mühendisleri Odası Marmara Şubesi'nin genel kurulu yapıldı geçenlerde ve seçimi, demokrat yurtsever orman mühendisleri grubu kaybetti; emekli olduktan sonra TEMA'da işe giren Ismet Erdoğan'ın listesi kazandı. Yeni başkan Ismet Erdoğan, orman yağmalanna gözyuman TEMA Vakfı'nın reklamını yaptığı konuşmasında bir ara başkanı Hayrettin Karaca'yı Atatürk'le eşdeğer tuttu ve erozyonla mücadeleyi ikinci kurtuluş savaşına benzetti. Daha neler göreceğiz derken TEMA Vakfı Başkanı Karaca televizyonda bir programa çıkıp insanoğlunun topraktan yaratıldığını söyledi. Vatandaş Eşfak Tüzün de "TEMA'nın erozyonla ilgili çözüm önerileri de aynı ölçüde bilimsel mi" drye sormadan edemedi. Soruyu geniş kapsamlı tutmalı: Orman Mühendisleri Odası Marmara Şubesi'nin yeni dönem çalışmalan TEMA'cılar gibi insanın topraktan yaratıldığı düşüncesiyte mi olacak? Tei: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - IMF havali emeklilik istivormuş... "Iş bulmanın haval olduâju bir ülke icin aüzel öneri!" Evet, rezalet değil bu raporlarla rezaletin daniskası K amuoyunun merakla beklediği Susurluk Raporu, "sır"larıyla birlikte ortaya çıktı. Gör- dük ki, Necmettin Erbakan'ı başbakan iken Susurluk konusunda soruşturma aç- tırmayıp çeteleri yargıya teslim etmemek için ince- leme yaptırmakla suçlayan Mesut Yılmaz aynı kol- tuğa oturunca özel yetkilerle donattığı başrnüfetti- şi Kırtlu Savaş'a meğer "inceleme" yaptırmış. Susurluk konusu incelene incelene sonunda in- celdiği yerden kopacak biliyoruz ama bu kadarı faz- la artık. Şimdi de Mesut Yıtmaz, hazırlattığı inceleme ra- poru ile Meclis Susurluk Araştırma Komisyonu'nun raporunu alıp özel olarak kuracağı soruşturma ku- ruiuna verecekmiş... Kurul, bu iki rapor doğrultusun- da gereken soruşturmayı yapacakmış. Şu iki rapordan Kutlu Savaş'ın raporunun 1993'le 1996 yıllarını kapsadığını biliyoruz... Her şey, DYP'nin önce SHP ve CHR sonra RP ile kurduğu koalisyon hükümetleri dönemiyle sınırlı... 12 Eylül dönemi ve ANAP iktidarlarında çetelerin "ç"si görülmüyor. Örneğin 1990'da Muammer Aksoy, Çetin Emeç. Turan Dursun, Hiram Abas, Bahri- ye Üçok ecelleriyle öldü. Susurluk'taki malum ka- za ise sanki trafik kurallannın ihlalinden meydana gel- di; raporda Abdullah Çatlı'nın yanındaki Hüseyin Kocadağ ve Sedat Bucak adının geçmedıği söy- leniyor^' Mesut Yılmaz tarafından çetenin "devlet sırn" kapsamına alınan faaliyetlerinden Türki Cumhuriyet- lerdekilere yine Mesut Yılmaz tarafından açıklık ge- tirildi: Azerbaycan'da darbe falan tezgaâhlanmadı, devlet parasıyla kumarhane filan açılmadı. Yeni soruşturmanın temelini oluşturan ikinci rapor, Meclis Susurluk Araştırma Komisyonu'nun raporu- na bakalım hele... Meclis'teki komisyon beş parti- den dokuz üye ile kurulmuş ve dört partiden altı üye muhalefet şerhi koyup rapor üç RP'linin imzasıyla çıkmamış mıydı? Demek ki RP'liler sayesinde karanlıklan aydınla- tacağız. Glu glu dansından nerelere geldik! Eksik ve tartışmalı iki raporia yeni bir soruşturma dönemine giriyoruz... Umudumuz kahvenin telvesin- de "üç vakte kadar" aydınlık çıkmasında! Rezalet değil rezaletin daniskası! SESStZ SEDASIZ (!) 'Işbirlikçilerin tezgâhladıkları oyun' 1978 yılının ocak ayı... Görevinden ahnanTEKEL Genel Müdürü M. Esat ı GüçhanTEKEL çalışanlanna kısa bir veda mesaj yayınlıyor: Çokuluslu şirketlerin her alanda pa- zar olarak kullanmak istedikleri ülkemi- zi dimdik ayakta tutabilmek ve yaban- cı sermaye işbirlikçilerinin tezgâhladık- ları oyunlan kırabilmek için bütün ar- kadaşlarımın el ve gönül birliği ile ve- rimli bir mesai ve daha yüksek bir üretim için çalışmalarına şevkle de- vam etmeleri gerekmektedir..." 1998 yılının ocak ayı... TEKEL'in fab- rikaian ve sigara markalan birer birer ya- bancılara satılıyor... Köylülep okulda türban istemiyor Adıyaman'ın Gölbaşı ilçesine bağlı Akçabel köyüne gelen Milli Eğitim mü- fettişlerine, köylüler sesleniyor: "llk ve ortaokulumuzu denetlediniz. Serpil Akcan ve Hatice Eken adında- ki öğretmenlerin derslere türbanla gir- diğini gözlerinizle gördünüz. Bunlaıia ne konuştuğunuzu, nasıl bir rapor yazdı- ğınızı bilmiyoruz ama bunlann, gence- cik kızlanmıza türbanla okula gelmele- ri için baskıya devam ettiğini biliyoruz." Köylüler Adıyaman Valisi'ne, Gölba- şı Kaymakamı'na ve Gölbaşı Cumhu- riyet Savcısı'na da sesleniyor: "Cumhuriyetten yana olan köyümüz- de karanlık tablo istemiyoruz." Var mısınız bir dahaki seçimlerde, meydanlarda "Yaşa! Varol!" yerine, "Mesa! Nurol!" diye bağırmaya; var mısınız? PALAS PANDIRAS \MüfrtBozaa ÇED KÖŞESİ OKTAY EKINCI 'Şehirci' Bakanlar... Hiçbir ülkenin Bakanlar Kuru- lu üyeleri, bizimkiler kadar kendi- lerini •'şehircilik uzmanı" gör- müyorlardır. Orneğin yasalar ve kent planla- n Çatalca'daki içmesuyu havza- sında, Istanbul'u düşünerek inşa- at yasagı getirmiş olsa bile. bizim Bakanlar Kurulu'muz aynı havza- da "ucuza kapatılmış" bir özel mülkiyetteki araziyi "özel serbest bölge" ilan ederek, bir çırpıda "ya- pılaşma ve rant alam" halıne dö- nüştürebiliyor. Böylece yakın geç- mişte tarım ve hayvancılık bile ya- pamadıklan için köylülerin sat- mak zorunda kaldıklan Büyük- çekmece Gölü koruma bölgesin- dekı araziyi şimdi "tapu ve bina güvencesiyle" pazarlamaya baş- layan serbest bölgeciler. tam say- fa gazete ilanlannda "çevreye du- yarlı"(!) müşteriler için "vergi muafiyeti" bile sağladıklannı du- yurabiliyorlar... Benzer şekilde StT ılan edilen "19 yeni turizm mer- kezi" ve 6 eski turizm merkezin- de de "sınır değişikliği" oldu. Kıyılara ve parklara hiicum "Şehirci" bakanlanmız. bu kez öylesine yüksek bir "kariyer" tut- kusu içinde davrandılar ki vaktiy- le yine Bakanlar Kurulu'nca ve hatta TBMM tarafından "özel ya- salarla" koruma altına alınmış Bogaziçi gibi bir bölgede bile imar ve SİT kurallannı altüst ettıler. Tek bir kararla yurdun değişik yörele- rindeki orman. kıyı, SİT, yayla ve hatta "göl kenarlarını" (örneğin) Isparta -Gölcük mesiresi) yapı- laşmaya açarken, Sarıyer'deki Boğaziçi'ne ve Karadeniz'e ba- kan Mavramoloz Ormanı'nı Ku- ruçeşme'deki kıyı park alanını da ıçeren Sultansahili'nı (Sabancı 1993 'te satın almıştı). İstinye sırt- lannı ve hatta Yıldız Sarayı StT ala- Yıldız Parkı'na 1980'lerde Conrad'ı dikenler. şimdi de parkın kalan kesimine göz diktiler... alanlannda, I. sınıf tanm toprak- lannda ve hatta Boğaziçi kıyılann- da yine imar yasağından ötürü ucu- za arazi edinen "nüfuzlu" kişi ve şirketlerde aynı yasaklan "de- len" yapılaşma olanaklanna kavus.- mak için, (belediyenin imar yetki- lerini aşan bir durum varsa) solu- ğu Ankara'da alıyorlar. Bakanlar Kurulu bu kez aynı arazileri "tu- rizm merkezi" ılan ederek yürür- lükteki imar planlan ve hukuİcunun dışına çıkartıp, "ayncalıkJı inşa- at" hakkı sağlıyor... Hükümetlerin kendilerinı "şe- hircilik okulu" ve "belediye mec- 11si" yerine koyarak gerçekleştir- dikleri bu tür uygulamalarda 1980"lerden bu yana denebilir ki en "radikal" tutumu. 1998 yılıy- la birlikte yaşamaya başladık. Doğal Hayatı Koruma Derne- ği'nden Kıyı Yönetüni Sorumlu- su Filiz Demirayak'ın uyansmı okuyanlar anımsayacaknr. Orman ve Turizm bakanlıklan arasında imzalanan ve 1 Ocak 1998'de yü- rürlüğe giren "rant protokolü- ne" göre oımanlık araziler artık "Turizm Bakanlığı eliyle" ima- ra açılacak. Ormanlarda yatırım yapmak isteyenler önce Turizm Bakanlığı 'nabaş.vurarak. bualan- larda imar hakkı elde edebilmek için Bakanlar Kurulu'nun turizm merkezi karan almasını sağlata- caklar. Ya da Turizm Bakanlığı, kendi "pazarlamak" istediği or- manlara yapılaşma karan getir- mek üzere aynı yöntemi uygulaya- cak... (Cumhuriyet - 21 Ocak 1998). Işte böylesi bir sürecin yine 1998 yılı başlar başlamaz devTeye soku- îan ilk uygulaması, 6 Ocak 1998 tarihli Bakanlar Kurulu karanvla nındaki Barbaros Parkı'nı da "tu- rizm yatırım alanına" çevirdi- ler... " Bunlardan, örneğin Barbaros Parkı için Istanbul 3 Numaralı Koruma Kurulu'nca 11 Mart 1993'te alınan 5671 sayılı "SİT" karannda özetle şu vurgulanmış- tı: "Tarihsel kent dokusu tahri- binin en büyük dü'şmanı, her boşluğu yapı alanı gören anlayış- tır. Bu alanda da Çırağan Sara- yı Bahçesi (Kempinsky Otel), Dolmabahçe Sarayı arka bah- çesi (Swiss Otel) gibi turizm mer- kezlerinde yaşanan kültürel fe- laketin yinelenmemesi için, Bar- baros Bulvarı ile Yıldız Sarayı arasındaki tarihi park alanının da koruma alanı olmasına..." 2863 Sayıh Kültür ve Tabiat Var- hklannı Koruma Yasasfnın 57. maddesi; "Kamu kurum ve ku- ruluşları ile gerçek ve tüzelkişi- Itr, koruma kurulu kararlarına uymakzorundadırlar" diyor. Bu kuralı getirirken de "Bakanlar Kurulu hariç" demiyor. Peki. "şehirci bakanlanmız". kent ve toplum çıkan için imara ya- saklanan bu StT alanlannı, yanla- nna Kültür ve Çevre bakanla- rı'nı da alarak, acaba hangi güçle ve hangi niyetle "rant arazisi" haline çeviriyor ve betonlaştınyor- lar? Bu sorunun yanıtını birileri ve- rebilirse, Susurluk raporu'ndaki "devlet sırlarımn" peşinde koş- maya da pek gerek kalmayacak. Tapu dairelerinde bir inceleme ya- pılarak, turizm merkezlerine gi- ren "mülkiyetlerin" kimlere ait olduğunu öğrenmek yeterlı olacak. HAYVANLAR ÎSMAÎL GVLGEÇ m ^-^Vfyo/e KtM KİME DUM DUMA BEHIÇAK [email protected] ÇtZGİLİK KÂMİL MASARACI HÂRBİ SEMİH POROY 'Mi ım mm um\ ı TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 25Ocak İDİAMİN.UGANDA'DA ASKERI DARBE YAPIYVR! OE BLIGÜfyl, gr'G t>O6U AF&KA ÜUKCSİ OLA/V USANDA 'PA. OBVL£7~ Ş MH-TT3N O S O T S ( S O U > A ) İ İ AMIfJ TA O S/&Ş&4 Yuer Olff ÜUC£ f OBOTE, UG/ttJM İNGiLte y<ÖNerİHIİND£rK£M,Sâ- ü MÜCAO£/.E snvtiç An>in, y PANO DENIZ KAVUKÇUOGLU Velda' Velda ilk gençlik yıllarımda yalnız benim değil, bir- çok yaşıtımın da düşlerini renklendiren bir kadındı. New York'un gökdelenler'semti Manhattan'da, 43. Sokak'ta, bu sokağa yakışmayan köhne bir bina- nın dördüncü katında küçük bürolardan birinde ça- lışırdı. Karanltk çöküp, kent ışıklanırken masasını özenle toplar, sonra kapı girişindeki boy aynasının karşısına geçip uzun uzun kendisini seyrederdi. Saçlannı son bir kez tarar, vücut hatlannı olanca gü- zelliğiyle ortaya koyan elbisesinin eteklerini hafifçe yukarıya çekerek jartiyerini düzeltirdi. Dalgalı kızıl saçları, yeşil gözleri, küçücük burnu, dolgun dudak- lan, incecik beli ve uzun bacakları ile gerçekten gü- zel bir kadındı Velda... Sokağın ünlü 5. Cadde ile buluştuğu köşesindeki "Jimmy's Bar" Velda'nın uğ- rak yeriydi. Barın döner kapısından girer girmez üzerinde toplanan erkek bakışlarına aldırış etmek- sizin doğruca karşıdaki tezgâha yönelirdi. Uzun ayaklı taburelerden birine tüneyip, siyah ipek ço- raplı bacaklarının tüm güzelliğini sergilemek ister- cesine ayak ayak üstüne atar, "80/ buzlu bir skoç!" derdi. Sonra yaşlı Jimmy'nin uzattığı buzdan buğu- lanmış bardaktan bir yudum alır, "çinko kaplı tez- gâha dirseklerini dayayıp" gizliden gizliye âşık ol- duğu patronu Mike Hammeri beklemeye başlar- dı. Ne yalan söyleyeyim, belki otuz beş yıldır aklı- ma gelmemişti Velda. Ta ki, Ali Kırca'nın "Türkçe Ibadet" konulu televizyon maratonunda son ko- nuşmacı Yaşar Nuri Öztürk'ün sözleri biter bitmez ekranda beliriveren 0 koyu kızıl saçlı kadını görene kadar... Işte o kadın beni yıllar öncesine, Velda'ya götürmüştü...Tam "sahuryemeği"negeçilirken, bir reklam spotunda ve birkaç saniyeliğine de olsa "o"nu görmek beni müthiş heyecanlandırmıştı. "Si- yaset Meydan/"nda "Islam âlimleri" Müslüman-Türk basının "ilimsahibiyazarlan", "Alevidedeleri", "uz- manlar", "sosyologlar", "tarihçiler", "fizikçiler'', "es- ki hostesler", "emeklipilotlar" yaklaşık yedi saat bo- yunca "Türkçe ibadet olurmu" sorusuna yanıt ver- meye çalışmışlar, aralannda hararetii konuşmalar yap- mışlar, ancak ortak bir sonuca varamamışlardı. Te- sadüten bu tartışmalan izteyen bir Hıristiyanda, san- ki bunlar "Müslümanlığı" daha dün kabul etmişler de, ilk kez karşılaştıkları sorunlara çözüm arıyorlar, kanısını uyandıracak tartışma beni müthiş yormuş- tu. Tabii ki, yorulan sadece ben değildim. Konuş- macılar, AH Kırca, diğer izleyiciler, hepimizyorulmuş- tuk. Bin yıllık bir "mesele"y\ bir geceye sıödırmak kolay degildi. Tartışmacılar gece boyunca ıslam fı- kıhrnöan sayısız örnek vermişler, haklılıklarını ka- nıtlamaya çalışmışlar, konunun yabancısı olanlar için oldukça "spesifik" ve "akademik" düzeyde yo- rumlar getirmişlerdi. Ne var ki. konuşmacılardan hiçbiri "ikna"ya yatkın olmadığından kimse kimse- yi ikna edememişti. "Kısmi" birtakım önemsiz nok- talarda belki birkaç kez uzlaşılacak gibi olmuşken, birisi, önemini kavrayamadığım, ancak tartışmacı- lann yüz ifadelerinden "can alıcı" olduğunu çıkar- tabildiğim bir soruyta araya girince yeniden başa dön- müş ve her şey baştan başlamıştı. Gerçekten yo- rucu bir geceydi. Işte 0 gecenin sabahında, yani bütün bu anlatı- lanları, "belki anlayabilirim" umuduyla anlamaya çalışiığım, ama maalesef, sonuçta "anlamadığıma" kanaat getirip büsbütün bunaldığım o uzun gece- nin sonunda, beş saat önce, "Evladım, artık benim dinlemeye mecalim yok; sen dinleyiver. Yann bana anlatırsın!" deyip yatmaya giden anneme, "ne an- latacağım" sorusu bir çivi gibi beynime çakılmıştı! Ağızdan çıkarken son derece basit gibi gelen "Türk- çe ibadet olurmu" sorusu din âlimlerini birbirine dü- şürmüştü. Prof. Hüseyin Hatemi "Kesinlikle ol- maz!", Prof. Süleyrnan Ateş "Duruma göre olur!", Prof. Yaşar Nuri Öztürk ise "Olur!" diyordu. Çok huzursuzdum. Fakat huzursuzluğum Velda ile bir- likte tarifsiz bir mutluluğa dönüşmüştü. Ekranda birden beliriveren 0 uzun kızıl saçlı, omuzları dekol- teli güzel "reklam kadını"n\r\, hiç kuşku yok ki, Vel- da ile doğrudan bir ilintisi yoktu. Ben "o"nu Velda gibi görmek ıstemiş, bunu başarmıştım. Görsel medyada kullanılan güncel teknik deyimle bu bir "şok geç/s"ti. Yaşar Nuri öztürk'ün yerini "saliselik" bir anda 0 "reklam kadını"n\n alması beni rahatlatmış- t. Gün ağanrken yatağıma uzanıp dedektif Mike Ham- mer'ın yaratıcısı Mickey Spillane'i, onun kitapları- nı dilimize kazandıran "Hayalet" Oğuz Alplaçin'i ve yedi Mike Hammer "orijinali'nm yanı sıra "büyük ta- lep" üzerine altmışa yakın Mayk Hammer romanı yazmış "yerli" yazarlarımızın en önde geleni Aftf Yesari'yi sevgiyle andım. Ertesi sabah anneme, "Sen gittikten hemen son- ra elektrik kesildi, ben deyattım!" dedim. lyi bir ev- lat olarak başka ne söyleyebilirdim ki? BULMACA SEDAT YAŞAYAIS 1 2 3 4 5 6 7 SOLDAN SA- ĞA: 1/ Kimya- da, doğrudan tepkimeye gir- medentepkime- nin hızını arttı- ran kimyasal madde. 2 / " — Efendi". llk özel Türkçe gazeteyı yayımlayan ga- " zetecimiz... Ce- 7 viz ya da badem içi. 3/ Irmaklan 8 gecmekiçinkul- g lanılan sal... Bir tür pamuklu bez. 4/ L'tanç duyma... Geçmiş. 5/ Bil- ginler, yazarlar. sanatçı- lar lcurulu. 6/Olmuş, ger- çeklesmişiş...Samaryum 3 elementinin simgesi. 7/ 4 Mardin'inbirilçesL.Is- 5 panya'da Bask bölgesi- nin bağımsızlığı için sa- vaşım veren gizli örgüt. 8/ Hz. Muhammed'in 8 bayraklanndan birinin 9 adı... Bir çeşit sinek. 9/ Maden kuyulannda, çökmemesı için direklerle berkitilmiş boşluk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tıcari değer taşıyan yap- rak tütünlerin düşük kaliteli olanı... "Sarmış yine âfakını bir - - - -i muannid'Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey müte- zâyid" (Tevfik Fikret). 2/ Eski Yunan kentlerinde pazar- yeri... Yankı. 3/ Hoşa giden durum. lezzet... Kişiler ara- smda gözetilen saygı sırası. 4/ llenme. beddua... Kahve, hindistancevizi, süt ve alkolden oluşan bir içki. 5/ Asya ve Afiika'da yetişen bir ağaç. 6/ Izin. onav... İlkel benlik. II Cem Sultan'a Batılılar tarafından \erilen ad... " — Pe- ron": Arjantinli kadın politikacı. 8/ Birtümceyi oluşturan birimlerdenherbiri...Talep.9/E\cilbirgeyikcinsi...Dip- ten dallanan bir süs bitkisi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle