15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 OCAK 1998 PAZAR 12 KULTUR Tiyatro ve sinema oyuncusu Nedret Güvenç 50. sanat yılını sahnede kutladı 'Diplomamı seyircimden aklıııredret Güvenç. hâlâ ilk günkü gibi heyecanh ve tiyatro dolu. 'Olmak ya da olmamak... Tiyatrodaki en büyük rehberim. sevgim ve korkum oldu' diyerek bu yanm yüzyıllık başanlı serüvenin formülünü veriyor: 'Ya başaracaksın ya başaramayacaksın. Ya sahnede en mükemmel bir biçimde varolacaksın ya hiç olmayacaksm. İşte ulaştığım yeri ve bulunduğum çizgiyi korumamı sağlayan korkulanm.' FECtR ALPTEKİN Türk tıyatrosunun bır büyük oyuncusu, Nedret Güvenç. 1948 yıhndan bu yana sahnede. Çizgı- sini hiç bozmadan, Haldun Dor- men'm deyışiyle hep dört başı mamur bır 'Grande Dame' ola- rak... Geçen hafta 50. sanat yılını kut- layan Güvenç. hâlâ ilk günkü gı- bi heyecanh \e tiyatro dolu. "CM- mak ya da olmamak... Tiyatroda- ki en büyük rehberim. sevgim ve korkum oldu" sözlenyle veriyor bu yanm yüzyıllık başanh serüve- nin formülünü. "Ya başaracaksın ya başaramayacaksın. Ya sahnede en mükemmel bir biçimde varola- caksın ya hiç olmayacaksın. İşte u- laşüğun yeri ve bulunduğum çiz- giyi korumamı sağlayan korkula- rurT. Güvenç, Izmir Şehir Tiyatrola- n'nda başlıyor sanat yaşamına. Diplomasız, yani 'alayü' bir sa- natçı olması ka\ gılandırıyor onu ilk günlerde. "Okullu değUdim ben. Diplomalı arkadaşlardan ge- ri kalmamak, aradaki açığı kapa- tabilmek için çok çalışûm. Kaygı- lanm beni disipline etti" sözleny- le dile getınyor bu dönemde ya- şadıklarını \e eklıyor: "Sonunda diplomamı seyirci verdi bana". 'AlayiT bir sanatçı olan Nedret Güvenç, diplomayı seyircisinden aldığını behrtiyor. (Fotoğraf: KADER TUGLA) tzmır Şehir Tıyatrolarf nda Av- ni DUBgil'ın öğrencısı olarak yeti- şı\or Gü\enç. "Bu işin ABC'sini ondan öğrendim" diyerek başlı- yor hocası üzerine şükran dolu sözlerine. "tlkönce'Busemaper- desidir, bu sofitadır. bu parterdir. bu porterdir. komedı budur. dram budur' gibi en temel bilgileri ver- di bana. Sonra \ urgulanm, Türk- çem üzerinde durdu. Sahnede do- ğal oiabilmeyi öğrendim ondan. Tam anlamıy la bir Avni Diltigil öğ- renrisiydim ben". Sanatından. oyunculuğundan asla ödün vermeyen. i^ını alabıl- dığıne cıddıye alan. tiyatro söz ko- nusu oldugunda kaytaranlan asla affetmeyen ve sahnede 50 yılı ge- rıde bırakan Güvenç ile Türk tı- yatrosu üzerine konuştuk. -Tiyatromın toplumsal işlevi ne- dirsizce? Tiyatro her şeyden önce eğlen- dirici bir sanattır ama eğiticı ve uyancı olmak gibı de bır misyo- nu vardır. Oyuncular bir klan gibi yaşar. bu misyona hizmet ederler İzleyıcı tıyatroda bulunduğu iki saat boyunca güler, eğlenır, alkış- lar, düşünür, sever, hüzünlenir ve hatta ağlar. Oyunun sonunda salo- nu terk ederken beraberinde güzel şeyler götürür mutlaka. Tiyatro, farkında olarak ya da olmayarak ınsanı bır sorgulama sürecine so- kar. doğruyu ve yanlışı aynmsa- mayı öğretir. Tıpkı bır din gibidir tiyatro. lyiyı, güzeli. mükemmelı aşılar. Tıyatroya 'insanlık sanaO" denmesinin nedeni de budur, in- sandan insana. ınsan için... - 50. sanat yılını kutlayan bir oyuncu olarak Türk tiyatrosunun bu sürectekigelişinıini nasıl değer- lendiriyorsunuz? Benim sahneye çıktığım ilk dö- nemlerde durgun sular gibi akı- yordu Türk tıyatrosu. Pek öyle bü- yük patlamalar yaşanmıyordu a- ma Muammer Karaca'nın ope- retleri. Istanbul Tıyatrosu, Toto Karaca. Sururi Kardeşler gibi iyi ışler çıkaran sanatçılar vardı. Muhsin Ertuğrul her sezon gele- neksel olarak dram tıyatrosunda Shakespeare. komedıde Mo- liere'le Istanbul perdelerini açıyor, Shakespeare geleneği lzmır'de de Avni Bev tarafından sürdürülü- yordu. Işler böylece devam eder- İcen Ahmet Kutsi Tecer'in 'Köşe- başı' adlı oyunu ve Cevat Fehmi Başkurt'un çalışmalan tiyatro or- tamına yeni bir hareket getirdi. Halka dönük, sol tandanslı, so- kaktaki adamı sahneye taşıyan, sı- nıf kavgasını gündeme getiren sosyai içerikli ilk oyunlardı bun- lar. 'Paydos'ta fakir bir öğretme- nin sorunlan, 'Büyük Şehir'de şe- hir yaşantısı içinde kavrulan fakir insanlann öyküsü anlatılıyordu. Bu güzel başlangıçtan sonra Türk tiyatrosunda büyük bir yazarlar patlaması yaşandı. Çetin Altan, Refık Erduran. Necati Cumalı. Orhan Asena. Oktay ArayıcL, Tu- ran Oflazoğlu. Recep Bilginer, Ok- tay Rifat, Melih Cevdet Anday, -Benbir rockyüdızi değilim'Kültür Servisi - Rock müziğinın en önemlı isimlennden Alan Parsons. dün gece ve öncekı gece Bostancı Kültür Merkezi'nde lstanbullu müzikseverlere seslendi. Parsons. konserlennden önce grup arkadaşlan Neil Lockwood. Stu- art Elliott ve Ian Bairson un da katılımıyla bır basın top- lantısı düzenleyerek rock müzıği ve kendi müziği üzenne görüşlerini aktardı. Uzun yıllar 'Alan Parsons Project' olarak tanınan grup. kuruculanndan Eric VVoolfson'ın aynlmasından ben 'Pro- ject' kelimesını kullanmıyor ısmınde. "Eric bizden aynl- dıktan sonra proje de tamamlanmış oldu. Bu nedenle arnk proje olarak nitelemiyoruzj apOğınuz işi" dıyor Parsons Öte yandan canlı konser etkınliklennı hâlâ Alan Parsons Pro- ject başlığı altında gerçekleştınyor grup. Grubun bugünkü soundunun belırlenmesınde gıtanst Ian Baırson'un etkısı büyük. Ancak yıllardır gerek solıstlerge- rek müzısyenier süreklı değiştığı için soundlan da buna baâlı olarak değışiyor. İlk konserlerini 1994 yılında Almanya"da verdi Alan Par- sons Project. Yetmişlerden bugüne müzık düm asında olan grubun bu kadar gecıkmesındekı neden. kuruculanndan Er- ıc VVbolfson'ın söz yazan, Alan Parsonsın da yapımcı \e müzik mühendisi olması. İşin mutfağında çahşmayı tercıh eden ikı üretken sanatçı uzun yıllar sahneden uzak durmuş- lar bu nedenle. Ancak özellıkle Eric'ın aynlmasından son- ra gruba katılan yeni müzısyenler yeteneklenyle bırlikte sahne tecrübelerinı de taşımışlar gruba. Alan Parsons da > e- nı arkadaşlarının desteklemesi sonucunda gıtanyla yer al- mış sahnede. Almanya tecrübesinde sahnede de başanlı ol- duklan konusunda tatmüı olan Alan Parsons daha sonra Ku- zey Amerika tumesıyle sürdürdü konserlerini. Şimdi de Türkiye'deler. Bugüne kadar Türkiye'ye gel- Parsons dün Akademi İstanbuTda bir seminer verdL memelennde bu ülkede gördükleri ilgiden haberdar olma- malannın ve davet edılmemelerinin etkili olduğunu belir- tıvorlar. Aldıklan ilk daveti de geri çevirmeyerek hemen gelmışler. Kendısını kesınlikle bır rock yıldızı olarak gör- mü\or Parsons. Gündemde kalma gıbı birkaygısı yok. Bu- gün Avrupa'da bile yüzünün fazla tanınmadığını belirtiyor. Paparazziler, fotoğrafçılarpeşinde koşturmuyorlar. Konser- lerinde de ne o ne de izleyıcileri bağnşıp çağnşıyor, çığlık- lar atıyor. Amacı ilgiyı grup içindeki herkese eşit şekilde dağıtmak. Alan Parsons" ın albümlerinde farklı kavramlar işleni- yor. Albümlennın kavramsal yapısını açıklayan Parsons bir ka\Tam belirledikten sonra albümü oluştuımaya başla- manın ışlennı kolaylaştırdığmı söylüyor: "Tek bir komıya odaklanmak çok daha rahat Bazen bir kavramla başlayıp başka bir noktaya vardığımız da oluyor elbette. Çabşmalar sırasında daha esnek davranıyonız." Son albümlerı 'On Air'(Havada) ise 'uçma'konusunu iş- liyor. Albümün çıkış noktası olan 'Brother Up In Heaven' adlı parça grubun solisti Ian Bairson"un 1994 yılında bir Banş Harekâtı sırasında Amerik'alılann yanlışlıkla vurduk- lan kendi helikopterlerinin içinde ölen kuzeni Eric Moun- sey için düzenlenmiş. Türkiye'den havalanan helikopterin havaya uçması sonucunda 26 kişi yaşamını yitirmişti. Bu konunun yanı sıra uçuşun farklı yönlen ve uçuş tutkusu ele alınıyoralbümde. Rock müzığinin artık sanatın bir parçası olarak görülme- si, bu müziğın eğitimine önem verilmesi Parsons'ı mem- nun ediyor. Gündüzleri IMA Londra Stüdyolan'nın başkan yardımcısı olarak çalışan sanatçı boş zamanlannda da ln- giltere'deki üniversitelerde seminerler vererek katkıda bu- lunuyor rock müziğine. Sanatçı seminerlerinden birini de dün Akademi tstanbul'da gerçekleştirdi. Teknolojinin sadece yeni sesler üretme konusunda ge- tirdigi yenilikleri seviyor Parsons. Öte yandan yoğunluklu olarak kullanılması durumunda müziğin ruhunu götürdü- ğünü düşünüyor. Turgut Özakman gibi sanatçılar bu dönemde çok önemli yapıtlar verdiler. Arkalanndaysa onlan yazmalan için sürekli olarak des- tekleyen bir Muhsin Ertuğrul var- dıtabii. lstanbul'dabirgecede 17- 18 tiyatro perde açardı. 70'lere dek uzanan bu zaman diliminde bir ülkenin tiyatrosunun yazarla- nyla var olduğu kanıtlanmış oldu. - Peki 70'lerde başlayan durak- lamanın dinamikkri nelerdi siz- ce? 70'li yıllarda 68 kuşağmın sesi duyulmaya başladı. Bir kavgaydı yaşanmakta olan, bir savaştı. Ti- yatrolar perdelerinı eskısi kadar sık açamaz oldular. Bu arada bır de televizyon girdi işin içine. Öde- nekli tiyatrolar direndiler ama bir- çok özel tiyatro kapanmak zorun- da kaldı. '60'larda yaşanan yazar patlamasıyla yarattığımız o güzel izleyici kitlesinin yeniden korku- suzca sokağa çıkabilmesi, '80 ih- tilali sonrasını buldu. işte bu dö- nemde ilk kez Egemen Bostancı ve Haldun Dormen'in müzikalle- ri Rumelihisan ve Şan Sinema- sı'nda sahnelenmeye başlandı. Halk bu müzikalleri sevdi sevme- sine ama ne yazık ki tiyatro cami- asmda yanlış birkanı oluştu. Ola- ğanüstü şeyler yapılmalıydı ki se- yircı izlemeye gelsin. İşin kolayı- na kaçıldı. Kolay güldürülere, ko- lay anlaşılır oyunlara sığınıldı. Ne yazık ki 50 yılın sonunda bugün, Türk tiyatrosunun bir kısırdöngü- ye girdiğini görüyorum. Özel ti- yatrolar oynamak istediklerini oy- nayamıyorlar, ödenekli tiyatrolar- sa oynamalan gerekeni oynamı- yorlar. İzkyici kolay şeylere alışn - Bu kriz döneminden sıynlma- nın yolu nedir sizce? Ciddi bir analizde bulunup hal- kın tercihlerinin neden bu yönde değiştiğini saptamak gerekiyor sanmm. Belki televizyondaki o u- cuz diziler izleyiciyi çok kolay şeylere alıştırdı. Niçin gidip Sha- kespeare ya da Arthur Miller sey- retsin şimdi? Öncelikle Türk tiyatrosunun sorunlannı ele alacak ve onlan sağlam te- mellere dayandıracak bir ti- yatro kanununun hazırlan- ması gerekiyor. "Hangi Türkçeyle oynuyorsun, ne oynuyorsua, ne oynamatasın, Anadolu seyircisine ne götii- rüyorsun, kimleıie götürü- yorsun, hangi tiyatro nasıl ovuncularia çabşıyor, ne ka- dar çeviri ne kadaryerii oyun oyTiayabilirsin, çeviriyse kim yapmtş o çeviriyi" gibı Türk tiyatrosunu sağlama alacak birçok yaptınmı içinde ba- nndıran bir kanun hazırlan- mah. Belki bu şekilde, yaşa- dığımız bozgunu kontrole alabilinz. - 50. sanat yilınızda kendi- niz ya da Türk tiyatrosu adı- na yapmak rstedifiniz şeyier varmı? Hep daha iyisi, hep daha mükemmeli... Afife Jale Ödüllü bir oyuncu olarak her şeyden önce alabildiğine se- çici davranmakla yükümlü- yüm. Bununla birlikte dün- yada yaşanan değişımi ve bu değişimin tiyatroya olan yansımalannı izlemem gere- kiyor. Bir tiyatrocu olarak çağı takip etmenin de ötesin- de birkaç adım öne geçip onu karşılamak zorundayım. Hughes'tan şiirlerle Plath biyografisi • 88 şiirden oluşan 'Birthday Letters', bugüne dek hep 'taş yürekli adam' olarak tanınan Ted Hughes'ın içindeki fırtınayı anlatarak Plath'ın kocasının yaşamı ve sanatı üzerinde ne denli etkili olduğunu gösteriyor. Kitapta iki üstün yetenekli, kendisini şiire adamış dehanın biraraya gelmelerinden doğacak sıradışı sorunlara da yer veriliyor. Kümır Servisi- Tam otuz yıldır lngı lız- lerin hem en çok beğenilen hem de en çok tepkı toplaş an şaınydı Ted Hugnes. Yapıt- lan şaıre >azınsal alanda büvük başanlar kazandınrken kendısme âşık olan ikı ka- dının peş peşe intıhar etmesi. bu başarısı- nı zaman zaman gölgede bırakarak çoğu kez protesto gösterilerine dönüşen bir tep- kiye, nefrete neden oldu yıllar boyu Bu nefretı duyan kişiler arasında: iki çpcu- ğuyla birlikte. Hughes tarafından terk edil- dikten sonra intıhar eden. yıne şaır olan Hughes'ın ilk eşi SyhiaPlath'ı harcanmış bir dâhi v e za\ allı bır kurban olarak gören femınıstler \e sanat eleştirmenleri yer alı- yor. Ted Hughes. birkaç yıl önce bırşiır din- letisi ıçm A\ ustralya'ya gıttiğinde kendi- sini Plath'ın katili olmakla suçlayan öfke- li göstericıler tarafından karşılanmıştı ha- vaalanmda. Yayıncılar. uzun yıllar Hug- hes'ın şıırlerını yayımladıklan için isım- siz tehdit mektuplan aldılar. 197 0'lerde ve '80'lerde Ted Hughes'ın şiırlennın okun- duğu dinletıler. femınıstlerin 'Katil!' diye bağırarak başlattıklan gösterilere dönüşü- yordu. Tepkıler Plath'ın mezanna kadar taşınarak ünlü şairin Yorkshire'daki meza- rından 'Hughes' ısmı kazınarak çı- kartılmıştı. Bütün bu yıllar boyunca tepkileri suskunlukla karşıladı Hughes. Şım- dı bu sessizliği. 'Birthdav Letters" başlıklı 88 şiirden oluşan. 198 say- falık kitabıyla bozu>or Hughes. Plath "ı ilk gördügü andan bugüne ka- dar uzanan dönemdekı duygularını anlatıyor kitapta. 1930 yılında dün\aya gelen Plath'ın, yaşamda karşılaştığı ilk bü- >-ük acı sekiz yaşmdavken babasını kaybetmışolmasıydı.Plath'ınyapıt- larında sık sık değindıgı babası, sa- natçıda bir ölüm saplantısınm oluş- masına neden olmuşru. lkıncı Dün- ya Savaşı sonrası dönemın en ünlü kadın şairlennden olan Plath'ın ölü- münden Hughes'ı sorumlu tutan ki- şılerin görmezden gelmeye çalışma- lanna karşın ünlü şaır Hughes ıle tanışma- dan önce 1953 \ıhnda da intihar etmeye kalkmıştı. Plath. ölümünden kısa süre ön- ce de ağırlıklı olarak ölüm konusunu ışle- yen. acı çekmeden sanat üretılemez dü- şüncesınden yola çıkan ".\riel' adlı kıtabı- nı yayımlamıştı. Hughes. Plath'ı terk etmesimn yanı sı- ra ölümünden sonra günlüğünün bır kıs- Sylvia Plath, 1960'ta doğan kızı Frieda Rebecca ile. mını ortadan kaldırarak da büyük tepki toplamıştı. Bu günlükleri. Plath'm ününü ve şerefinı korumak için ortadan kaldırdı- gını belirtivordu Olayla ılgilı tek bir söz- cük bile söylemıyordu. Plath'ın tek soru- nunun Hughes olmadığma, ünlü şairin ev - liliği dışında da psikolojik açıdan sorunlu bır kışiliğe sahip olduguna birkaç yaşam öyküsünde de değınilmıştı. Mcak özellik- le Anne Stevenson'm, Hughes'ın ailesinden gördüğü yardımlarlâ kaleme aldığı 'Bitter Fame'. Ted Hughes'ı aklamak için yazılmış. tek yönlü bir kitap olmakla suçla- nıyordu. Femınıstlerin. Plath'ı, 'aMaoian onurlu kadın sembohV haline ge- tirmesi sanatçının yazınsal kışilı- finin önünde bır duvar ördü ade- ta. Ölümünün ardından Plath'ın yapıtlanndan söz ederken önce yaşadığı büyük aşk trajedısıne de- ğinildı. Hughes ise bu dönemde 1960 yılında dünyaya gelen kızla- n Rebecca ve 1962 yılında dünya- ya gelen oğullan Nicholas Far- rer'le ilgilendi çoğunlukla. Plath'm yapıtlannı derledı. Kitap önsözlennde ya da dergilerde kul- lanılması için bölümler verdi ya- yınevlerine. Bir dePlath'a olan sevgisini dile getiren şiirlerini kaleme aldı. Bu sus- kunluk döneminde kendisine yönelik tcp- kilenn bir anda artmasına neden oian bır başka olay da uğruna Plath'ı terk ettiği se\gilisinın de ilk kansmdan beş yıl son- ra intihar etmesi oldu. Pek çok aynntıya yer venyor Hughes şi- irlerde. tlk karşılaşmadan başlıyor. tlk öpüşme, ilk sevişme ve intihardan sonra- kı acılar.Hughes ilk sevişmelerine değin- diğı dizelerde, Bir balık gibi ince. pürüz- süz ve kıvraktın. Yeni bir dünyaydın. Be- nim yeni dünyamV Bu benim Amerikam olmalı dedim kendi kendimey GüzeL gü- zel .\merika_ diye seslenıyor Plath'a. Hughes'ın 1960'lann sonlan ile dok- sanlann ortalan arasında yazdığı bu şıir- ler öteki yapıtlanndan daha içten ve özen- siz bir üslup taşıyor. Öte yandan gençli- ğıne dönerek kendisini baştan çıkaran ka- dını anlatıyor. Plath'la birlikte sürdüğü yaşamı bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Okur, şiirlerde her evlilikteki mutlulukJan ve baskılan izliyor Hughes'ın kaleminden. Plath'ın kendisine nasıl ilham olduguna, şıırlennı nasıl beslediğıne de degıniyor Hughes. ancak özellikle farklı ülkelerde yetişmiş olmalanndan kaynaklanan sorun- lan belirtmeden de edemiyor. Öte yandan kendisını Plath'm ölümü konusunda akla- ma gibi bir çabaya girmese de. kansınm babası Otto'nun ölümü konusundaki ta- kıntılannı, bu takıntılann nasıl her geçen gün daha da artttığını ve şıirlerinde de gö- rüldüğü gibi zamanla hayattaki karısını ölü babasma yaklaştırdığını da aktanyor okura. KÖŞEBENT ENİS BATUR Adnan Benk Işe kendini beğenmemekle başlamış. Amansız bir zekânız, dudak uçuklatıcı bir kültür birikiminiz, neredeyse herkesi şaşırtacak ölçüde yeteneğiniz varsa, bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de ken- dinizi beğenmiyorsanız, iyice yalnız kaldınız de- mektir. Kendisini karşısına koyup kılı kırk yaran biri, baş- kalarını beğenme konusunda ne kadar eli açık ola- bilir ki? Dönem dönem dile gelip etrafı kasıp ka- vurmuş Adnan Benk; gene de, çoğunlukla sus- muş, telef etmeyi bir kişisel politika haline getir- meye yanaşmamış. Eline kalem almayı adet hali- ne getirseydi, bundan kimsenin şüphesi olmasın, Türkiye'nin kültür ortamını bir hurdacı dükkânına çevirebilirdi. Yazdıkları, yazabileceklerinin kanıtı, tanığıdır. Oysa Adnan Bey hem de nasıl zarifti. İçindeki eleştiri dalgalarına ket vurmayı yeğledi. Bazı yazı- larında insaf sınınnı zorlamış olduğu düşünülebi- lir, özellikle hedef olanların canı yanmıştır şüphe- siz. Gelgelelim, doğal bir saldırganlık güdüsün- den, sirke üslûbundan, bir şiddet karakterınden eser yoktu onda: Onu hem bir bey, hem de sıra- dışı bir beyin kılan, eleştirel bakışın dünyasında te- mel ama dengeli bir ölçüler bütünü taşımasıydı. Tanıştığımızda 30 yaşında yoktum. Beni yokla- dı. Biraz iğneledi. Üstüme gelse, yüklense ezilir- dim. Öyle yapmadı: Hiçbir söz söylemeden bana kıymet verdiğini sezdirdi. Bir iki sarsaklığımı hemen bertaraf etmemi sağladı. Eşitmişiz gibi davrandı- ğını unutmadım. "Çağdaş Eleştiri "y\\\anr\da, çatı katında, ufak bir ormana dönüştürdükleri evlerinde birkaç kez baş başa kalma fırsatımız oldu. Simin Hanım, yere basmıyormuşçasına yumuşak bir yürüyüşle çay koyar, çekilirdi. Bir seferinde Blanchot'ya Bart- hes'dan çok daha fazla yakınlık duyduğumu söy- lemiştim, "Aman" dedi, "şiirinde filozof ol da, sa- kın felsefeyapma", küpe oldu. Bir başka seferinde, cesaretimi toplayıp üzeri- ne gittim. Olgunlaşmış insan anlar, haddini bilir ve susması gereken noktada susar ya, ben gençtim: Bunca birikim, bilinç ve yetenekle neden geride durduğunu, günümüzde etkili olan birçok isimden tartışılmaz biçimde daha etkin olabilecekken ne- den bundan kaçındığını sormaya cüret ettim. O gün zekâsıyla beni atlatmayı seçmediydi. Ön- ce, bir bakıma, matların arasında parlak görünme- yi onursuz bir tutum olarak gördüğünü aktardı. Sonra sözü Valery'ye getirdi: "Beni biraz da o yakmıştır." Yüzyılın en büyük "zihin terbiyecisi" ile hesaplaşmıştı gençliğinde, o hesaplaşmadan ya- ralı çıkmıştı. Faka basmaz bir ifade cambazı, sıkı bir sözcük soykütükçüsü olduğunu kendisiyle birlikte çalı- şanların hemen fark etmemeleri olanaksızdı. Ço- ğumuzun bir ömür çırpınarak edinme uğraşı ver- diğimiz dil bilgeliği, Adnan Benk'te sanki içkin bir özelikti, sıksanız onun öyle doğmuş olduğunu ile- ri sürebilirdiniz. Herkeste, kendisini tanıyanlarda, bir ana izlenim bırakmış olsa gerek. Kendi payıma ben, Adnan Benk'i benzersız bir karizma'nın sahibi olarak anımsayacağım. Aşınlık ve zarafeti özel bir tartım yoluyla terazisinde dengelemeyi başarmıştı. Sö- zünün yarattığı haz dokusunu betimlemek, aktar- mak çok güç. Zekası göz alırdı desem, karşınız- daki pencereden gözünüzü çelen hergele bir gü- neş aklınıza gelir mi? Bütün bunlara, kim bilir kaç dişi kalbi yakmış, bunu yapmak için herhangi bir çaba göstermemiş adamı eklemek istıyorum. Gönülçelen sahiden de kendisiymiş. Dkıtuı King Türkiye'deydiKültür Servisi - 'Bad Boys' fılminin müziği olan 'Shy Guy' adlı ilk hitiyle adını duyuran Jamaicalı şarkıcı Diana King. son al- bümü 'Ttaink Like A Girl'ün tanıtımı için dü- zenledigi turne kapsamm- da Türkıye'ye geldi. İlk single'ı 'ShyGuy've ilk al- bümü 'Tougher Than Lo- ve' ile büyük beğenı top- layan King, aynı yıl 'Grammy Ödülü'ne de la- yık görüldü. 'My Best Friends VVed- ding' (En İyi Arka- daşım Evleniyor) filminin müzikleri arasında yer alan 'I Say ALittkPrayer' adlı parçasıyla ül- kemizde de tanınan sanatçının 'L-L-U- es'adlı parçası şusı- ralar tüm dün\a radyolannda en çok çalınan 'hit'lerden bir tanesı. King, ikincı albümünde de funk, reggae ve soul türlerine yer veriyor. Türkıye'ye ilk kez gelen sanatçı, ülkemizin adını ilk olarak turne öncesinde duyduğunubelirttı. Kendi- sine en büyük desteği ve- ren ülkenm Japonya oldu- ğunu. bu yüzden de orayı büyük bır 'pazar' olarak gördüğünü söyleyen King, Amerika dışında da müzi- ğinın dinleniyor olmasının kendisini çok mutlu ettiği- ni dile getirdi. Bundan son- raki albümünde 'rock" mü- ziğe de yer %erebileceğini söyleyen sanatçı. İmaj'gi- bi bir kaygısının olmadığı- nı. önemlı olanın kendi de- ğerlenni kaybetmeden is- tedığı müziği yapmak ol- duğunu belirttı. Son dönemde. Celine Dion'la. kendi bestelediği bır parçayı 'düet' bıçimin- de seslendiren King. be- ğendiği ve birlikte çalışa- bileceği sanatçılar oİması- na rağmen kendi müziğin- den uzaklaşmamak adına bundan özellikle kaçındı- ğını söylüyor. Jamaikalıla- nn gerek sesleri gerek gı- yim tarzlanyla .Amerika'da çok büyük ilgı gördükleri- nı, ülkesıyle gurur duydu- ğunu ve kendisı olmaktan hiçbir zaman vazgeçmeye- ceğini söylüyor. Şarkı söylemeye 13 ya- şında kendi ülkesindeki o- tel ve barlarda başlayan K- ing, Amerika"dan gelen bir teklifî değerîendirmek üzere ailesıni \e ülkesini terk etmış. O günden bu- güne kendınden hiç ödün vermeden yapmak istedik- lenni yavaş ya\ aş gerçek- leştirdiğini söylüyor. Şar- kılannı da içinden geldiği gibı yaptığını \e yorumla- dığmı belırten sanatçı, tur- ne kapsamında toplam 15 ülkeye gıdecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle