Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25 OCAK 1998 PAZAR
12 KULTUR
Tiyatro ve sinema oyuncusu Nedret Güvenç 50. sanat yılını sahnede kutladı
'Diplomamı seyircimden aklıııredret Güvenç. hâlâ
ilk günkü gibi
heyecanh ve
tiyatro dolu. 'Olmak ya da
olmamak... Tiyatrodaki en
büyük rehberim. sevgim
ve korkum oldu' diyerek
bu yanm yüzyıllık başanlı
serüvenin formülünü
veriyor: 'Ya başaracaksın
ya başaramayacaksın. Ya
sahnede en mükemmel bir
biçimde varolacaksın ya
hiç olmayacaksm. İşte
ulaştığım yeri ve
bulunduğum çizgiyi
korumamı sağlayan
korkulanm.'
FECtR ALPTEKİN
Türk tıyatrosunun bır büyük
oyuncusu, Nedret Güvenç. 1948
yıhndan bu yana sahnede. Çizgı-
sini hiç bozmadan, Haldun Dor-
men'm deyışiyle hep dört başı
mamur bır 'Grande Dame' ola-
rak...
Geçen hafta 50. sanat yılını kut-
layan Güvenç. hâlâ ilk günkü gı-
bi heyecanh \e tiyatro dolu. "CM-
mak ya da olmamak... Tiyatroda-
ki en büyük rehberim. sevgim ve
korkum oldu" sözlenyle veriyor
bu yanm yüzyıllık başanh serüve-
nin formülünü. "Ya başaracaksın
ya başaramayacaksın. Ya sahnede
en mükemmel bir biçimde varola-
caksın ya hiç olmayacaksın. İşte u-
laşüğun yeri ve bulunduğum çiz-
giyi korumamı sağlayan korkula-
rurT.
Güvenç, Izmir Şehir Tiyatrola-
n'nda başlıyor sanat yaşamına.
Diplomasız, yani 'alayü' bir sa-
natçı olması ka\ gılandırıyor onu
ilk günlerde. "Okullu değUdim
ben. Diplomalı arkadaşlardan ge-
ri kalmamak, aradaki açığı kapa-
tabilmek için çok çalışûm. Kaygı-
lanm beni disipline etti" sözleny-
le dile getınyor bu dönemde ya-
şadıklarını \e eklıyor: "Sonunda
diplomamı seyirci verdi bana".
'AlayiT bir sanatçı olan Nedret Güvenç, diplomayı seyircisinden aldığını behrtiyor. (Fotoğraf: KADER TUGLA)
tzmır Şehir Tıyatrolarf nda Av-
ni DUBgil'ın öğrencısı olarak yeti-
şı\or Gü\enç. "Bu işin ABC'sini
ondan öğrendim" diyerek başlı-
yor hocası üzerine şükran dolu
sözlerine. "tlkönce'Busemaper-
desidir, bu sofitadır. bu parterdir.
bu porterdir. komedı budur. dram
budur' gibi en temel bilgileri ver-
di bana. Sonra \ urgulanm, Türk-
çem üzerinde durdu. Sahnede do-
ğal oiabilmeyi öğrendim ondan.
Tam anlamıy la bir Avni Diltigil öğ-
renrisiydim ben".
Sanatından. oyunculuğundan
asla ödün vermeyen. i^ını alabıl-
dığıne cıddıye alan. tiyatro söz ko-
nusu oldugunda kaytaranlan asla
affetmeyen ve sahnede 50 yılı ge-
rıde bırakan Güvenç ile Türk tı-
yatrosu üzerine konuştuk.
-Tiyatromın toplumsal işlevi ne-
dirsizce?
Tiyatro her şeyden önce eğlen-
dirici bir sanattır ama eğiticı ve
uyancı olmak gibı de bır misyo-
nu vardır. Oyuncular bir klan gibi
yaşar. bu misyona hizmet ederler
İzleyıcı tıyatroda bulunduğu iki
saat boyunca güler, eğlenır, alkış-
lar, düşünür, sever, hüzünlenir ve
hatta ağlar. Oyunun sonunda salo-
nu terk ederken beraberinde güzel
şeyler götürür mutlaka. Tiyatro,
farkında olarak ya da olmayarak
ınsanı bır sorgulama sürecine so-
kar. doğruyu ve yanlışı aynmsa-
mayı öğretir. Tıpkı bır din gibidir
tiyatro. lyiyı, güzeli. mükemmelı
aşılar. Tıyatroya 'insanlık sanaO"
denmesinin nedeni de budur, in-
sandan insana. ınsan için...
- 50. sanat yılını kutlayan bir
oyuncu olarak Türk tiyatrosunun
bu sürectekigelişinıini nasıl değer-
lendiriyorsunuz?
Benim sahneye çıktığım ilk dö-
nemlerde durgun sular gibi akı-
yordu Türk tıyatrosu. Pek öyle bü-
yük patlamalar yaşanmıyordu a-
ma Muammer Karaca'nın ope-
retleri. Istanbul Tıyatrosu, Toto
Karaca. Sururi Kardeşler gibi iyi
ışler çıkaran sanatçılar vardı.
Muhsin Ertuğrul her sezon gele-
neksel olarak dram tıyatrosunda
Shakespeare. komedıde Mo-
liere'le Istanbul perdelerini açıyor,
Shakespeare geleneği lzmır'de de
Avni Bev tarafından sürdürülü-
yordu. Işler böylece devam eder-
İcen Ahmet Kutsi Tecer'in 'Köşe-
başı' adlı oyunu ve Cevat Fehmi
Başkurt'un çalışmalan tiyatro or-
tamına yeni bir hareket getirdi.
Halka dönük, sol tandanslı, so-
kaktaki adamı sahneye taşıyan, sı-
nıf kavgasını gündeme getiren
sosyai içerikli ilk oyunlardı bun-
lar. 'Paydos'ta fakir bir öğretme-
nin sorunlan, 'Büyük Şehir'de şe-
hir yaşantısı içinde kavrulan fakir
insanlann öyküsü anlatılıyordu.
Bu güzel başlangıçtan sonra Türk
tiyatrosunda büyük bir yazarlar
patlaması yaşandı. Çetin Altan,
Refık Erduran. Necati Cumalı.
Orhan Asena. Oktay ArayıcL, Tu-
ran Oflazoğlu. Recep Bilginer, Ok-
tay Rifat, Melih Cevdet Anday,
-Benbir rockyüdızi değilim'Kültür Servisi - Rock müziğinın en önemlı isimlennden
Alan Parsons. dün gece ve öncekı gece Bostancı Kültür
Merkezi'nde lstanbullu müzikseverlere seslendi. Parsons.
konserlennden önce grup arkadaşlan Neil Lockwood. Stu-
art Elliott ve Ian Bairson un da katılımıyla bır basın top-
lantısı düzenleyerek rock müzıği ve kendi müziği üzenne
görüşlerini aktardı.
Uzun yıllar 'Alan Parsons Project' olarak tanınan grup.
kuruculanndan Eric VVoolfson'ın aynlmasından ben 'Pro-
ject' kelimesını kullanmıyor ısmınde. "Eric bizden aynl-
dıktan sonra proje de tamamlanmış oldu. Bu nedenle arnk
proje olarak nitelemiyoruzj apOğınuz işi" dıyor Parsons Öte
yandan canlı konser etkınliklennı hâlâ Alan Parsons Pro-
ject başlığı altında gerçekleştınyor grup.
Grubun bugünkü soundunun belırlenmesınde gıtanst Ian
Baırson'un etkısı büyük. Ancak yıllardır gerek solıstlerge-
rek müzısyenier süreklı değiştığı için soundlan da buna
baâlı olarak değışiyor.
İlk konserlerini 1994 yılında Almanya"da verdi Alan Par-
sons Project. Yetmişlerden bugüne müzık düm asında olan
grubun bu kadar gecıkmesındekı neden. kuruculanndan Er-
ıc VVbolfson'ın söz yazan, Alan Parsonsın da yapımcı \e
müzik mühendisi olması. İşin mutfağında çahşmayı tercıh
eden ikı üretken sanatçı uzun yıllar sahneden uzak durmuş-
lar bu nedenle. Ancak özellıkle Eric'ın aynlmasından son-
ra gruba katılan yeni müzısyenler yeteneklenyle bırlikte
sahne tecrübelerinı de taşımışlar gruba. Alan Parsons da > e-
nı arkadaşlarının desteklemesi sonucunda gıtanyla yer al-
mış sahnede. Almanya tecrübesinde sahnede de başanlı ol-
duklan konusunda tatmüı olan Alan Parsons daha sonra Ku-
zey Amerika tumesıyle sürdürdü konserlerini.
Şimdi de Türkiye'deler. Bugüne kadar Türkiye'ye gel-
Parsons dün Akademi İstanbuTda bir seminer verdL
memelennde bu ülkede gördükleri ilgiden haberdar olma-
malannın ve davet edılmemelerinin etkili olduğunu belir-
tıvorlar. Aldıklan ilk daveti de geri çevirmeyerek hemen
gelmışler. Kendısını kesınlikle bır rock yıldızı olarak gör-
mü\or Parsons. Gündemde kalma gıbı birkaygısı yok. Bu-
gün Avrupa'da bile yüzünün fazla tanınmadığını belirtiyor.
Paparazziler, fotoğrafçılarpeşinde koşturmuyorlar. Konser-
lerinde de ne o ne de izleyıcileri bağnşıp çağnşıyor, çığlık-
lar atıyor. Amacı ilgiyı grup içindeki herkese eşit şekilde
dağıtmak.
Alan Parsons" ın albümlerinde farklı kavramlar işleni-
yor. Albümlennın kavramsal yapısını açıklayan Parsons
bir ka\Tam belirledikten sonra albümü oluştuımaya başla-
manın ışlennı kolaylaştırdığmı söylüyor: "Tek bir komıya
odaklanmak çok daha rahat Bazen bir kavramla başlayıp
başka bir noktaya vardığımız da oluyor elbette. Çabşmalar
sırasında daha esnek davranıyonız."
Son albümlerı 'On Air'(Havada) ise 'uçma'konusunu iş-
liyor. Albümün çıkış noktası olan 'Brother Up In Heaven'
adlı parça grubun solisti Ian Bairson"un 1994 yılında bir
Banş Harekâtı sırasında Amerik'alılann yanlışlıkla vurduk-
lan kendi helikopterlerinin içinde ölen kuzeni Eric Moun-
sey için düzenlenmiş. Türkiye'den havalanan helikopterin
havaya uçması sonucunda 26 kişi yaşamını yitirmişti. Bu
konunun yanı sıra uçuşun farklı yönlen ve uçuş tutkusu ele
alınıyoralbümde.
Rock müzığinin artık sanatın bir parçası olarak görülme-
si, bu müziğın eğitimine önem verilmesi Parsons'ı mem-
nun ediyor. Gündüzleri IMA Londra Stüdyolan'nın başkan
yardımcısı olarak çalışan sanatçı boş zamanlannda da ln-
giltere'deki üniversitelerde seminerler vererek katkıda bu-
lunuyor rock müziğine. Sanatçı seminerlerinden birini de
dün Akademi tstanbul'da gerçekleştirdi.
Teknolojinin sadece yeni sesler üretme konusunda ge-
tirdigi yenilikleri seviyor Parsons. Öte yandan yoğunluklu
olarak kullanılması durumunda müziğin ruhunu götürdü-
ğünü düşünüyor.
Turgut Özakman gibi sanatçılar
bu dönemde çok önemli yapıtlar
verdiler. Arkalanndaysa onlan
yazmalan için sürekli olarak des-
tekleyen bir Muhsin Ertuğrul var-
dıtabii. lstanbul'dabirgecede 17-
18 tiyatro perde açardı. 70'lere
dek uzanan bu zaman diliminde
bir ülkenin tiyatrosunun yazarla-
nyla var olduğu kanıtlanmış oldu.
- Peki 70'lerde başlayan durak-
lamanın dinamikkri nelerdi siz-
ce?
70'li yıllarda 68 kuşağmın sesi
duyulmaya başladı. Bir kavgaydı
yaşanmakta olan, bir savaştı. Ti-
yatrolar perdelerinı eskısi kadar
sık açamaz oldular. Bu arada bır
de televizyon girdi işin içine. Öde-
nekli tiyatrolar direndiler ama bir-
çok özel tiyatro kapanmak zorun-
da kaldı. '60'larda yaşanan yazar
patlamasıyla yarattığımız o güzel
izleyici kitlesinin yeniden korku-
suzca sokağa çıkabilmesi, '80 ih-
tilali sonrasını buldu. işte bu dö-
nemde ilk kez Egemen Bostancı
ve Haldun Dormen'in müzikalle-
ri Rumelihisan ve Şan Sinema-
sı'nda sahnelenmeye başlandı.
Halk bu müzikalleri sevdi sevme-
sine ama ne yazık ki tiyatro cami-
asmda yanlış birkanı oluştu. Ola-
ğanüstü şeyler yapılmalıydı ki se-
yircı izlemeye gelsin. İşin kolayı-
na kaçıldı. Kolay güldürülere, ko-
lay anlaşılır oyunlara sığınıldı. Ne
yazık ki 50 yılın sonunda bugün,
Türk tiyatrosunun bir kısırdöngü-
ye girdiğini görüyorum. Özel ti-
yatrolar oynamak istediklerini oy-
nayamıyorlar, ödenekli tiyatrolar-
sa oynamalan gerekeni oynamı-
yorlar.
İzkyici kolay şeylere alışn
- Bu kriz döneminden sıynlma-
nın yolu nedir sizce?
Ciddi bir analizde bulunup hal-
kın tercihlerinin neden bu yönde
değiştiğini saptamak gerekiyor
sanmm. Belki televizyondaki o u-
cuz diziler izleyiciyi çok kolay
şeylere alıştırdı. Niçin gidip Sha-
kespeare ya da Arthur Miller sey-
retsin şimdi? Öncelikle Türk
tiyatrosunun sorunlannı ele
alacak ve onlan sağlam te-
mellere dayandıracak bir ti-
yatro kanununun hazırlan-
ması gerekiyor. "Hangi
Türkçeyle oynuyorsun, ne
oynuyorsua, ne oynamatasın,
Anadolu seyircisine ne götii-
rüyorsun, kimleıie götürü-
yorsun, hangi tiyatro nasıl
ovuncularia çabşıyor, ne ka-
dar çeviri ne kadaryerii oyun
oyTiayabilirsin, çeviriyse kim
yapmtş o çeviriyi" gibı Türk
tiyatrosunu sağlama alacak
birçok yaptınmı içinde ba-
nndıran bir kanun hazırlan-
mah. Belki bu şekilde, yaşa-
dığımız bozgunu kontrole
alabilinz.
- 50. sanat yilınızda kendi-
niz ya da Türk tiyatrosu adı-
na yapmak rstedifiniz şeyier
varmı?
Hep daha iyisi, hep daha
mükemmeli... Afife Jale
Ödüllü bir oyuncu olarak her
şeyden önce alabildiğine se-
çici davranmakla yükümlü-
yüm. Bununla birlikte dün-
yada yaşanan değişımi ve bu
değişimin tiyatroya olan
yansımalannı izlemem gere-
kiyor. Bir tiyatrocu olarak
çağı takip etmenin de ötesin-
de birkaç adım öne geçip
onu karşılamak zorundayım.
Hughes'tan şiirlerle Plath biyografisi
• 88 şiirden oluşan 'Birthday Letters', bugüne dek hep 'taş yürekli adam' olarak tanınan Ted Hughes'ın içindeki
fırtınayı anlatarak Plath'ın kocasının yaşamı ve sanatı üzerinde ne denli etkili olduğunu gösteriyor. Kitapta iki üstün
yetenekli, kendisini şiire adamış dehanın biraraya gelmelerinden doğacak sıradışı sorunlara da yer veriliyor.
Kümır Servisi- Tam otuz yıldır lngı lız-
lerin hem en çok beğenilen hem de en çok
tepkı toplaş an şaınydı Ted Hugnes. Yapıt-
lan şaıre >azınsal alanda büvük başanlar
kazandınrken kendısme âşık olan ikı ka-
dının peş peşe intıhar etmesi. bu başarısı-
nı zaman zaman gölgede bırakarak çoğu
kez protesto gösterilerine dönüşen bir tep-
kiye, nefrete neden oldu yıllar boyu Bu
nefretı duyan kişiler arasında: iki çpcu-
ğuyla birlikte. Hughes tarafından terk edil-
dikten sonra intıhar eden. yıne şaır olan
Hughes'ın ilk eşi SyhiaPlath'ı harcanmış
bir dâhi v e za\ allı bır kurban olarak gören
femınıstler \e sanat eleştirmenleri yer alı-
yor.
Ted Hughes. birkaç yıl önce bırşiır din-
letisi ıçm A\ ustralya'ya gıttiğinde kendi-
sini Plath'ın katili olmakla suçlayan öfke-
li göstericıler tarafından karşılanmıştı ha-
vaalanmda. Yayıncılar. uzun yıllar Hug-
hes'ın şıırlerını yayımladıklan için isım-
siz tehdit mektuplan aldılar. 197
0'lerde ve
'80'lerde Ted Hughes'ın şiırlennın okun-
duğu dinletıler. femınıstlerin 'Katil!' diye
bağırarak başlattıklan gösterilere dönüşü-
yordu. Tepkıler Plath'ın mezanna kadar
taşınarak ünlü şairin Yorkshire'daki meza-
rından 'Hughes' ısmı kazınarak çı-
kartılmıştı.
Bütün bu yıllar boyunca tepkileri
suskunlukla karşıladı Hughes. Şım-
dı bu sessizliği. 'Birthdav Letters"
başlıklı 88 şiirden oluşan. 198 say-
falık kitabıyla bozu>or Hughes.
Plath "ı ilk gördügü andan bugüne ka-
dar uzanan dönemdekı duygularını
anlatıyor kitapta.
1930 yılında dün\aya gelen
Plath'ın, yaşamda karşılaştığı ilk bü-
>-ük acı sekiz yaşmdavken babasını
kaybetmışolmasıydı.Plath'ınyapıt-
larında sık sık değindıgı babası, sa-
natçıda bir ölüm saplantısınm oluş-
masına neden olmuşru. lkıncı Dün-
ya Savaşı sonrası dönemın en ünlü
kadın şairlennden olan Plath'ın ölü-
münden Hughes'ı sorumlu tutan ki-
şılerin görmezden gelmeye çalışma-
lanna karşın ünlü şaır Hughes ıle tanışma-
dan önce 1953 \ıhnda da intihar etmeye
kalkmıştı. Plath. ölümünden kısa süre ön-
ce de ağırlıklı olarak ölüm konusunu ışle-
yen. acı çekmeden sanat üretılemez dü-
şüncesınden yola çıkan ".\riel' adlı kıtabı-
nı yayımlamıştı.
Hughes. Plath'ı terk etmesimn yanı sı-
ra ölümünden sonra günlüğünün bır kıs-
Sylvia Plath, 1960'ta doğan kızı Frieda Rebecca ile.
mını ortadan kaldırarak da büyük tepki
toplamıştı. Bu günlükleri. Plath'm ününü
ve şerefinı korumak için ortadan kaldırdı-
gını belirtivordu Olayla ılgilı tek bir söz-
cük bile söylemıyordu. Plath'ın tek soru-
nunun Hughes olmadığma, ünlü şairin ev -
liliği dışında da psikolojik açıdan sorunlu
bır kışiliğe sahip olduguna birkaç yaşam
öyküsünde de değınilmıştı. Mcak özellik-
le Anne Stevenson'm, Hughes'ın
ailesinden gördüğü yardımlarlâ
kaleme aldığı 'Bitter Fame'. Ted
Hughes'ı aklamak için yazılmış.
tek yönlü bir kitap olmakla suçla-
nıyordu.
Femınıstlerin. Plath'ı, 'aMaoian
onurlu kadın sembohV haline ge-
tirmesi sanatçının yazınsal kışilı-
finin önünde bır duvar ördü ade-
ta. Ölümünün ardından Plath'ın
yapıtlanndan söz ederken önce
yaşadığı büyük aşk trajedısıne de-
ğinildı. Hughes ise bu dönemde
1960 yılında dünyaya gelen kızla-
n Rebecca ve 1962 yılında dünya-
ya gelen oğullan Nicholas Far-
rer'le ilgilendi çoğunlukla.
Plath'm yapıtlannı derledı. Kitap
önsözlennde ya da dergilerde kul-
lanılması için bölümler verdi ya-
yınevlerine. Bir dePlath'a olan sevgisini
dile getiren şiirlerini kaleme aldı. Bu sus-
kunluk döneminde kendisine yönelik tcp-
kilenn bir anda artmasına neden oian bır
başka olay da uğruna Plath'ı terk ettiği
se\gilisinın de ilk kansmdan beş yıl son-
ra intihar etmesi oldu.
Pek çok aynntıya yer venyor Hughes şi-
irlerde. tlk karşılaşmadan başlıyor. tlk
öpüşme, ilk sevişme ve intihardan sonra-
kı acılar.Hughes ilk sevişmelerine değin-
diğı dizelerde, Bir balık gibi ince. pürüz-
süz ve kıvraktın. Yeni bir dünyaydın. Be-
nim yeni dünyamV Bu benim Amerikam
olmalı dedim kendi kendimey GüzeL gü-
zel .\merika_ diye seslenıyor Plath'a.
Hughes'ın 1960'lann sonlan ile dok-
sanlann ortalan arasında yazdığı bu şıir-
ler öteki yapıtlanndan daha içten ve özen-
siz bir üslup taşıyor. Öte yandan gençli-
ğıne dönerek kendisini baştan çıkaran ka-
dını anlatıyor.
Plath'la birlikte sürdüğü yaşamı bütün
çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Okur,
şiirlerde her evlilikteki mutlulukJan ve
baskılan izliyor Hughes'ın kaleminden.
Plath'ın kendisine nasıl ilham olduguna,
şıırlennı nasıl beslediğıne de degıniyor
Hughes. ancak özellikle farklı ülkelerde
yetişmiş olmalanndan kaynaklanan sorun-
lan belirtmeden de edemiyor. Öte yandan
kendisını Plath'm ölümü konusunda akla-
ma gibi bir çabaya girmese de. kansınm
babası Otto'nun ölümü konusundaki ta-
kıntılannı, bu takıntılann nasıl her geçen
gün daha da artttığını ve şıirlerinde de gö-
rüldüğü gibi zamanla hayattaki karısını
ölü babasma yaklaştırdığını da aktanyor
okura.
KÖŞEBENT
ENİS BATUR
Adnan Benk
Işe kendini beğenmemekle başlamış. Amansız
bir zekânız, dudak uçuklatıcı bir kültür birikiminiz,
neredeyse herkesi şaşırtacak ölçüde yeteneğiniz
varsa, bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de ken-
dinizi beğenmiyorsanız, iyice yalnız kaldınız de-
mektir.
Kendisini karşısına koyup kılı kırk yaran biri, baş-
kalarını beğenme konusunda ne kadar eli açık ola-
bilir ki? Dönem dönem dile gelip etrafı kasıp ka-
vurmuş Adnan Benk; gene de, çoğunlukla sus-
muş, telef etmeyi bir kişisel politika haline getir-
meye yanaşmamış. Eline kalem almayı adet hali-
ne getirseydi, bundan kimsenin şüphesi olmasın,
Türkiye'nin kültür ortamını bir hurdacı dükkânına
çevirebilirdi. Yazdıkları, yazabileceklerinin kanıtı,
tanığıdır.
Oysa Adnan Bey hem de nasıl zarifti. İçindeki
eleştiri dalgalarına ket vurmayı yeğledi. Bazı yazı-
larında insaf sınınnı zorlamış olduğu düşünülebi-
lir, özellikle hedef olanların canı yanmıştır şüphe-
siz. Gelgelelim, doğal bir saldırganlık güdüsün-
den, sirke üslûbundan, bir şiddet karakterınden
eser yoktu onda: Onu hem bir bey, hem de sıra-
dışı bir beyin kılan, eleştirel bakışın dünyasında te-
mel ama dengeli bir ölçüler bütünü taşımasıydı.
Tanıştığımızda 30 yaşında yoktum. Beni yokla-
dı. Biraz iğneledi. Üstüme gelse, yüklense ezilir-
dim. Öyle yapmadı: Hiçbir söz söylemeden bana
kıymet verdiğini sezdirdi. Bir iki sarsaklığımı hemen
bertaraf etmemi sağladı. Eşitmişiz gibi davrandı-
ğını unutmadım.
"Çağdaş Eleştiri "y\\\anr\da, çatı katında, ufak bir
ormana dönüştürdükleri evlerinde birkaç kez baş
başa kalma fırsatımız oldu. Simin Hanım, yere
basmıyormuşçasına yumuşak bir yürüyüşle çay
koyar, çekilirdi. Bir seferinde Blanchot'ya Bart-
hes'dan çok daha fazla yakınlık duyduğumu söy-
lemiştim, "Aman" dedi, "şiirinde filozof ol da, sa-
kın felsefeyapma", küpe oldu.
Bir başka seferinde, cesaretimi toplayıp üzeri-
ne gittim. Olgunlaşmış insan anlar, haddini bilir ve
susması gereken noktada susar ya, ben gençtim:
Bunca birikim, bilinç ve yetenekle neden geride
durduğunu, günümüzde etkili olan birçok isimden
tartışılmaz biçimde daha etkin olabilecekken ne-
den bundan kaçındığını sormaya cüret ettim.
O gün zekâsıyla beni atlatmayı seçmediydi. Ön-
ce, bir bakıma, matların arasında parlak görünme-
yi onursuz bir tutum olarak gördüğünü aktardı.
Sonra sözü Valery'ye getirdi: "Beni biraz da o
yakmıştır." Yüzyılın en büyük "zihin terbiyecisi" ile
hesaplaşmıştı gençliğinde, o hesaplaşmadan ya-
ralı çıkmıştı.
Faka basmaz bir ifade cambazı, sıkı bir sözcük
soykütükçüsü olduğunu kendisiyle birlikte çalı-
şanların hemen fark etmemeleri olanaksızdı. Ço-
ğumuzun bir ömür çırpınarak edinme uğraşı ver-
diğimiz dil bilgeliği, Adnan Benk'te sanki içkin bir
özelikti, sıksanız onun öyle doğmuş olduğunu ile-
ri sürebilirdiniz.
Herkeste, kendisini tanıyanlarda, bir ana izlenim
bırakmış olsa gerek. Kendi payıma ben, Adnan
Benk'i benzersız bir karizma'nın sahibi olarak
anımsayacağım. Aşınlık ve zarafeti özel bir tartım
yoluyla terazisinde dengelemeyi başarmıştı. Sö-
zünün yarattığı haz dokusunu betimlemek, aktar-
mak çok güç. Zekası göz alırdı desem, karşınız-
daki pencereden gözünüzü çelen hergele bir gü-
neş aklınıza gelir mi? Bütün bunlara, kim bilir kaç
dişi kalbi yakmış, bunu yapmak için herhangi bir
çaba göstermemiş adamı eklemek istıyorum.
Gönülçelen sahiden de kendisiymiş.
Dkıtuı King
Türkiye'deydiKültür Servisi - 'Bad
Boys' fılminin müziği olan
'Shy Guy' adlı ilk hitiyle
adını duyuran Jamaicalı
şarkıcı Diana King. son al-
bümü 'Ttaink Like A
Girl'ün tanıtımı için dü-
zenledigi turne kapsamm-
da Türkıye'ye geldi. İlk
single'ı 'ShyGuy've ilk al-
bümü 'Tougher Than Lo-
ve' ile büyük beğenı top-
layan King, aynı yıl
'Grammy Ödülü'ne de la-
yık görüldü. 'My
Best Friends VVed-
ding' (En İyi Arka-
daşım Evleniyor)
filminin müzikleri
arasında yer alan 'I
Say ALittkPrayer'
adlı parçasıyla ül-
kemizde de tanınan
sanatçının 'L-L-U-
es'adlı parçası şusı-
ralar tüm dün\a
radyolannda en çok
çalınan 'hit'lerden
bir tanesı. King,
ikincı albümünde
de funk, reggae ve
soul türlerine yer
veriyor.
Türkıye'ye ilk
kez gelen sanatçı,
ülkemizin adını ilk
olarak turne öncesinde
duyduğunubelirttı. Kendi-
sine en büyük desteği ve-
ren ülkenm Japonya oldu-
ğunu. bu yüzden de orayı
büyük bır 'pazar' olarak
gördüğünü söyleyen King,
Amerika dışında da müzi-
ğinın dinleniyor olmasının
kendisini çok mutlu ettiği-
ni dile getirdi. Bundan son-
raki albümünde 'rock" mü-
ziğe de yer %erebileceğini
söyleyen sanatçı. İmaj'gi-
bi bir kaygısının olmadığı-
nı. önemlı olanın kendi de-
ğerlenni kaybetmeden is-
tedığı müziği yapmak ol-
duğunu belirttı.
Son dönemde. Celine
Dion'la. kendi bestelediği
bır parçayı 'düet' bıçimin-
de seslendiren King. be-
ğendiği ve birlikte çalışa-
bileceği sanatçılar oİması-
na rağmen kendi müziğin-
den uzaklaşmamak adına
bundan özellikle kaçındı-
ğını söylüyor. Jamaikalıla-
nn gerek sesleri gerek gı-
yim tarzlanyla .Amerika'da
çok büyük ilgı gördükleri-
nı, ülkesıyle gurur duydu-
ğunu ve kendisı olmaktan
hiçbir zaman vazgeçmeye-
ceğini söylüyor.
Şarkı söylemeye 13 ya-
şında kendi ülkesindeki o-
tel ve barlarda başlayan K-
ing, Amerika"dan gelen bir
teklifî değerîendirmek
üzere ailesıni \e ülkesini
terk etmış. O günden bu-
güne kendınden hiç ödün
vermeden yapmak istedik-
lenni yavaş ya\ aş gerçek-
leştirdiğini söylüyor. Şar-
kılannı da içinden geldiği
gibı yaptığını \e yorumla-
dığmı belırten sanatçı, tur-
ne kapsamında toplam 15
ülkeye gıdecek.