Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6 EYLÜL 1997 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Dolmabahçe Sarayı ve Zehirli Seller PENCERE
ÇELİKGÜLERSOY
unların birbi-
riyle ne ilgisi
var?' dıye soru-
lacak olursa,
denm ki her
ıkısı de daha
I9.yy'da oluşmuş olan şehircilik bi-
limine burada hiç uyulmaması sonu-
cunda ortay a çıkan hastalıklann bırer
görüntüsudür.
Geçen yazımda ortaya attığım ve
yakında gündeme geleceğine inan-
dığım "Sarav önüne >a da arkasına
direkli bir yol" konusunu sürdürüyo-
rum. Aslında o yazıda derdi ortaya
koymuştum da, "Bunun sorumlusu-
nun kim olduğu" konusu kalmıştı.
Bu da neden9
Bir lafi bütünlemekge-
rekır de ondan. Bu yazıyı kaleme
alırken. Jstanbul'unbütün "makyajı-
nı" (o da, varsa) sılip götüren bır sel
olayı yaşandı. Şımdı. ikı konuyu bır-
leştirerek bir sonuca varalım:
Bu şehir, pasta gibi bir sarayını, tra-
fık sellennı tıkayan bır "tam yolun
ortası" konumunda bırakmışsa ve
kenar köşe semtlennı. lağımlann ve
zehirli vanllenn karıştığı yağmursu-
lanyla karman-çorman edıyorsa. ön-
ce bu iki işin. aynı kökenli olduğunu
bilmeliyiz: "Urbanızm^'den "bîha-
berlık." Sonrada sormalı>ız: Sonım-
lularkim? Kestirmeden, adını koya-
yım: Herkes' Ama o herkesin. kat-
tnanlan var. Bir piramit gibi. En te-
pesinden başlayayım. Çok uzun ko-
nuyu ıyıce özetleyerek:
tstanbul uzun tanhı boyunca birkaç
büyük imaraşaması geçırmıştır. Ro-
ma-Bızans dönemi, çok eskilerde ka-
lır ve konumuzu dağıtır.
Aldığı kente kendi mühriinü basan
Osmanh'nın, Batılı ve Hellenistik
Çağ anlamında şehir kurma operas-
>onlan uvguladığı söylenemez. Yeni
payitahtta bütün vapılan "sessiz ve
yüzeysel bır ıhtılâl" oldu. Bir yüzyıl
dolarken, eski Roma şemasına daya-
h haritada, meydanlar ve bulvaıiar
da, yavaş yavaş tahta evciklerle, ağaç-
lar ve bostanlarla doldurulmuş bulu-
nuvordu. Saray ve mensuplan ise. bu
yeni dünyayı. yer yer yükselttikleri,
başta camıler olmak üzere, anıtsalya-
pılarla süslediler.
Eski bir tabtoyu düz bir boya üe ka-
patan yeni ressamlar, tuvale yeni bir
resün boyamış oldular.
Ama eski asıl desen. altta duruyor-
du.
1860'larda Batı'ya ilk özenmeler
başladığında, bir Fuat Paşa. ortası
tahta ev cıklerle doldurulmuş "Divan
Yolu"nu ferahlatabılmek üzere ilk
kamulaştırmalara gıdıp y olun ortası-
ru açtığında, tekrar ortaya çıkan ge-
ometn, Roma'nın Mese Vohı ıdı.
Osmanlıda 18. yy sonlannda baş-
layan büyük kültür değişımi, onun
önce zihin yapısını ve beğeni (zevk)
ölçülerini etkiledi.
Savaşlar. devlet y ıkıntılan, ekono-
mık çöküntü, payitahtta köklü ope-
rasyonlan erteledı. Nüfus \ e taşıt du-
rumundakı statik de, ameliyatı ge-
rektırmıyordu. .Ama iç oluşum, cum-
huriyette su üstüne çıktı: Demokra-
sinın getirdiğı değişmeler ıse, masa-
ya yatırmaya yol açtı: Şehir, 500 yıl-
lık Osmanlı egemenlığınden sonra
itk kez. 3 operasyona alındı: Bunlar,
1940'IardaKırdar. 1950'lerdeMen-
deres ve 1980"Ierde Dalan mühürle-
nnı taşıyan "imar hareketieriT>
dır. 3
numarayı taşıyanın fazla bır seçene-
ğı olmadığını söylemek zorundayız:
Kendisınden öncekılenn açtığı yolda
yürümek durumundaydı. Yani iş iş-
ten geçmiş, şehrin yeni yazgısı betir-
lenmiştL
Ama ilk ikisi. yani Kırdar ve Men-
deres. sadece önlerindeki dar ufka ba-
karak-vefena haldeyanılarak. Istan-
bulu geri döıuılmez -ve sonu çıkmaz-
bir yola soktular: Yeni bir şehri götü-
rüp dış boşluklara kurmak yerine, ge-
tirip eski dokunun tam üstüne oturt-
tular.
Dış boşlukJar, az ötelerden başlı-
yordu ve bu çözüm, çok da kolaydr
Tarıhsel yanmadada, Yedikule-Ay-
vansaray surlannın hemen dışı As-
ya yakasında, Göztepe'nin arkalan.
Adı bile, bu boşluğu ve kolaylığı gös-
terır. Sahra-yı Cedit'ler.
Dr. Kırdar'ın da, bir oranda mâze-
reti vardı. sayilabilir: Uzun tarih bo-
yunca şehrin nüfusu 1 mılyonu, ülke-
nınkı 5-10 mılyonu bulmamıştı ve
bulacağının da hiçbir belirtisi yoktu.
Onun yanılgısı. "modernizm" tutku-
su oldu. Bütün aydınların önündekı
eözkamaştıncı model 19. yy. Paris'ı
Tdi.
Eskıyı kazıyıp bır yenisinı yarat-
mak. Pans'ı görüp hayran kalmış bü-
tün Osmanlı avdınlarının özlemı oy-
du' Cetvel gıbı düz caddeler. esenlık-
lı (ferah) meydanlar ve ıkı yanda da
dızı dizı blokiar. 1910'larbaşınınşeh-
remini(beiediye baş kanı) olan Dr. Ce-
mil Paşa'nın. görevde fazla kalama-
dığından, içınde kalmış bir sevdası-
nı yansırtığı bir broşürün adı bile, ay-
nı kafayı yansıtmaya yeter ~İstan-
buTu inıar için. baştan başa yıkmak
lazımdır!"
Bu '4
ınünewer''ler, çok önemli iki
noktayı bılememiş, anlamamışlardır.
l)OrtaçağParis'ııle III.Napoleonve
Baron Haussman'ın tablosu arasın-
da. "mâhiyet" farkı yoktu. Derece ve
görkem farkı vardı doku ve kumaş.
aynı idi. 2) Baron. 1850'ler Pari-
sı"nde, kesme taş ve döküm demirle
dantel gıbı ışlenmış çok güzel yeni
bırdekorzengınlıği üretebilmıştı. 20.
yy'da, hele İstanbuFda, bu şans da
yoktu. Yapılabilecekler, düz beton
blokta kalmakla yükümlüydü.
Bu özlemi yaşama gecirmek. bir
başka doktora "nasıp oldu." Kerkük-
lü Kırdar. acılı bir beton operasyonu-
nu, bir ipek kumaş üstüne döken. Os-
manlının yeşil ve sâkin dokusunu ilk
kez kesip biçen kişidir. Ama vurgula-
dığım gibi, sadece "kübizm moder-
nızm'tutkusundan ve İstanbuTun
"eski şıınyetınf'anlamamaktan do-
layı suçlanabilir. Yeni bir şehri dışan-
larda kurmak öngörüsü. onun için er-
ken olabilirdi.
Aydın çıfthğınde boy atmış Men-
deres'in,böylebir "mâzereti" deyok.
Hem alabildığine standart bır ımar
üslûbunu uyguladı. hem bunu kımse-
lere danışmadan, hıç yetkılı olmadı-
ğı bir alanda yaptı. hem de nüfusun
artacağının bütün belirtileri başladı-
ğı (hatta bunu kendisi teşvik ettiği)
halde, o gelişmeyi de hesaba katma-
dL Kendi başlattığı başarılı bir "Ata-
köy" örneğını ve çözümünü. şehnn
bütünü ıçın. düşünemedı Bir yan-
dan, endüstriyi yakın çevTeye yerleş-
tirivor, kredi destekleri ile teşvik edi-
yor ve nüfus/taşıt yoğunluğunu böy-
lece kendisi arttınvor, öte y andan dış-
alımlannı sistematik koruduğu koca
koca Amerikan otomobilleri. daracık
yoüarda tıkandıkça, "yıkmazsak na-
sıl başederız?" diye.eski dokuyu or-
tadan kaldınyordu.
Motor artışı ve akary akıt tüketimi.
onun başlıca özlemleri idi. Çarpıcı bir
örnek vereyım: Vatan ve Mıllet adla-
nnı verdıği ikı bulvarı açtıktan son-
ra. o zamanlar için hav alimanı geniş-
lığınde duran bu ıkı arterin kenarla-
nnda olsun. tramvay türünden yerli
yapım toplu taşıma araçlan için bir
şans ayırmıvordu.
Bu bilinçli operasyonlarla. yakın
geleceklerin, çimentoya dayaü. de> ->e
hasta- bir yerleşimi, getirildi. eski ye-
şiL mâsum. sâkin ve ahşap şehrin üs-
tüne oturtuldu.
Tren bir kez bu raya oturtulduğu
için. ondan sonrasında arnk kimsenin
yapabileceği fazla bir şey yoktu. Dev -
letçe desteklenen endüstri. hem Ha-
lıç gibi şehrin tam ortasına konuldu.
hem de (Güney kesımı denız olduğu
ıçın) kalan 3 yöne doğru. her veri kap-
ladı. Her fabrika, çevTesinde bozuk
yerleşimler üretti. 1930"larda devlet
sanayitesıslerinı kendisi kurduğu za-
man, başta ışçı konutlan olmak üze-
' re onun sosyal yanlannı da. ulaşım
gibi teknik yatınmlannı da, planlar
ve gerçekleştınrdı
Anadolu, bu örneklerle dolu En-
düstnyı özel gınşıme bırakma yolu
1950'lerde açılınca. bu anlayış da
unutuldu, nerede su ve hazır yol var-
sa. kapitaL, dere boy lan imiş, deniz kı-
vısı imiş. vâdi içleri imiş, bakmadan,
geldi oraya oturdu, işçi konutlannı da,
gecekondu modeline bıraktı. Yani
1997 yazında Cendere vâdisini selle-
rin basması olayının. "rastlantı" ol-
madığını ve 40 yılhk bir geçmişe da-
yandığını söylemek istiyorum. Dol-
mabahçe Sarayı*nın trafik seli orta-
sında kala kalması da. ö> ledir. Aynı
kökenlidir. Şimdi artık İzmit'ten Te-
kirdağ'a kadar karman çorman uza-
nan bir çimento ve tuğla > erleşiminin
içindeyiz.
Sistem, durmadan ınsan taşımacı-
lığında özel taşıt üretıyor ve yük ta-
şımacılığını da. Batı'nın kendisi ıçın
uyguladığı gıbı ırmaklara. denızlere
ve demiryoluna değıl, bılınçle. kara-
yoluna bindiriyor.
Bu karmaşa ıçinde her "başanh"
belediyecinin 5-10 yılda bır. bina
bloklanndan bir kesimi daha vıkıp
ortadan kaldırması ve trafik selleri-
nı "rahadatması'* medya elıyle. alkış
konusu yapılır.
Ama sıranın, "alerjık" noktalara
dagehnesLkaçınıhnazoluyor Geçen
vazımda söze konu ettığım. Dolma-
bahçe Sarayı gibi. Taşıt artışının hız-
lılığı. burasının şehnn öbür yollann-
da uygulanan standart buluşlara da
şans tanımayan dık yamaçlı ve çetre-
fıl bir konumda oluşu ve koca sara-
yın da temelsLz ve çok nskli bir yapı
olması faktörlennın sonucunda. tra-
fığı yer altına almak. arkadan bır tüp-
le geçirmek gibi öbür yol boylannda
sıkça başvurulan çözümler de bura-
da yürürlüğe konamay acagından. ya-
kın bir gelecekte, ya saray önündekı
denıze kazıklı yol atılması. ya da sa-
ray arkasındaki ağaçlı yolun (Meci-
dıyeköy"ündekı gıbı) beton ayaklı
çıft sıraya çıkanlması gerekecektır.
Bugün ırkılten bır etki yapan bu çö-
züme, Arnavutköy'ü yalılannda ol-
duğu gibi. toplum zamanla alışacak
v e alıştırılacaktır.
Geçen vazımda, bu kaçınılmaz so-
mı gündeme getirdim. Bu yazıda. bu
ve bunun gıbı "trajik" çözümlerın,
bugünkü ve yarınki, görünen ve or-
tadakı aktörlennın değıl. yakın tarih-
te yatan asıl "faıllenn" sonımlulu-
ğunda olduğunu v urgulamaya çalış-
tım.
Avrupa'yı y üzlek olarak görüp, Al-
manya'da. Isvıçre'de, Çek'yada,
Avusturya"da . bır Alt-Stadt, (kentın
eski çekırdeğı ya da kıy ısında bırakı-
lan ve olduğu gibi korunan tarihsel
bölgesi) olduğunu göremeyen, Pa-
ris'e gjdip 19. yy'ın köklü imanna
hayran kalan, ama onun bılebır Qu-
artıer Latın, bır île de Parıs gibi Or-
taçağ verleşımlennı korumuş oldu-
ğunu fark edemeyen, bızım dünkü
Batı taklıtçılenmız. Istanbul'un bu-
günkü çıkmazının asıl sorumlulan-
dır.
Onlar, bir kristalci dükkânma fil
üstünde giren fatihler oldular. Ama
onlar da. bu işte yalnız değillerdi:
Onlar da, bir nüfus dokusunun, bir
toplum ve köksü/ kültür değişimi ya-
pısının, ürünleriy diler. Arkalannda-
ki desteklerin analızını. bır üçüncü
yazıda vapavım.
Heybeliada Lisesi'nden Yanıt
ASLAN YAVUZ
S
ay ın Prof. Dr. Feryal Orhon Basık,
bu yıhn temmuz ayında sıcak bır
pazar günü zahmet edip. dık yokuş-
tan tırmanarak mezun olduğu oku-
lunu (eski adıyla Heybeliada Lıse-
sı. yeni adıyla Hüseyın Rahmı Gür-
pınar Lısesi"nı gezmeye gelmışler. tfadelerine
göre gördüklerı manzara karşısında şaşırmışlar:
çok ağır tenkitlerde bulunmuşlar: haksız eleşti-
nlennı. doğrusu yadırgadım.
Sayın Prof. Dr. Basık: okulun bıtışığındekı loj-
manlarda oturan okul müdüründen. müdür yar-
dımcılanndan. öğretmenlerden \a da okulu ge-
ce gündüz bekJeyen köylü hızmetlısınden ya da
bızlerden gördüğü manzara karşısında bılgı ala-
bılırdı. Bızler. okulun bitişiğınde yer alan loj-
manlarda bturuyoruz. ' *
Sayın Hocam, son paragraflannızdakı görüş-
lerinıze katılmamak mümkün değıl. Yurdumu-
zun gerçeklerinı çok güzel özetlemişsınız. Yazı-
nızın en güzel yani adeta bir du\ ar yazısı. "Dün-
yayı güzel kılan. güzel insanlardır. Güzel insanla-
rm yetişmesi ise eğitünle olur" sözünüz benı çok
etkiledi. Sız de bır eğıtımcısiniz. acaba güzel ın-
san yetişmemesinde sizın hıç mı suçunuz yok?
Kötü ınsanlar gökten zembılle mı ındi? Bizler or-
ta öğretım kurumlannda çalışan görevlılerya da
sade vatandaşlar, bir üst düzey yöneticı için ya
da kötü bir manzara karşısında doğrudan yetiş-
tiği ünıversıteyi yersek haksızlık etmiş olmaz
mıyız?
Şimdi gelelım gerçeklere:
Okulumuzlier yıl temmüz-ağustos aylannda
küçük bır onanmdan geçmektedir. Şu anda oku-
lurrûîzuîi dış'boyası yapılmakta vçtfahçesı ona-
rılmaktadır.
Okulumuzun batı tarafındaki gınş, üç ailelik
bır lojmandır. Buradan bir öğretmenimiz taşın-
mış ve yenne venı bır öğretmen taşınırken loj-
manda onanm yapılmaktadır. Kapıda görünen
eşyalar ıse öğretmen maaşı ile alınabilen hurda-
lardır.
Okulumuzun ortaokul kısmı yoktur. Lisemız-
de 272 kayıtlı öğrenci olup. tüm ada öğrencılen
okulumuza devam etmektedir. 1996-1997 öğre-
tım yılında yaptığımız bir başka okula giden öğ-
rencı sayısı sadece 3'tür. Tabiidir ki fen lısesi,
meslek lisesı. ımam-hatip lısesi. süper lıse gıbı
okullara ortaokulu bıtıren öğrencilenn devam
etmesi normaldir.
Okulda sefa yapıldığı iddianız tamamen yan-
lış bır değerlendırmedir. Bir bardak kola ile se-
fa yapjlmaz. Olsa olsa bu öğretmenın cefasıdır.
Okulumuzun ÖSS ve ÖYS"dekı başansı her
geçen yıl artmaktadır. 1997ÖYS sınavındame-
zunlara göre başan oranı yüzde 65"tır.
Sayın Prof Dr. Feryal Orhon Basık. eleştınle-
riniz benı hiç üzmedı. üzünrüm; tanışsaydık, sa-
dece Heybeliada Lısesi "nin değıl yazınızda be-
lırttiğiniz öbür konularda da tartışabılirdık. Sız-
ler orta öğretım kurumlarındaki yönetıci ve öğ-
retmenlenn hangı koşullar altında. özellıkle
Adalar'da nasıl çalıştığını. nasıl fedakârlıklarda
bulunduklannı ve hatta kimsenin yaşamadığı
yerlerde nasıl oturmaya mecbur olduklannı göz-
lennizle görür. lıse öğretmenleri hakkında ve on-
lann görev yaptığı bu seçkin okulu yakından ta-
nıyarak herhalde daha iyi bır sonuç alırdınız.
Yüzümüz Batı'ya Bakıyor.İ s t e k l e r i n i z i ç i n T e l : ( 0 2 1 2 ) 2 8 8 3 9 3 9 • F a x : ( 0 2 1 2 ) * 2 6 7 3 4 1 1 • e - m a i l . r a d y o p o p @ n t v . c o m . t r
Ağlanacak HalimizL.
Medyanın çok satışlı ve çok boyalı basınındaki
manşetler, çoğu zaman birbırıne benzer ve bır ke-
rede üçüz, dördüz, beşız doğuran gebe kadının
çığlığına dönüşürler. Kaç günden beri Prenses
Di'ye gözyaşı döken gazeteler, bu kez. sürücüsü
uyuyan otobüsün yarattığı "trafik facıası "na ağlıyor-
lar:
"Dehşet ve cınayet!..
Dursun bu vahşet!..
Kıyımason!.."
Oysa başlığı hazırlayan gazeteci de çok iyi bili-
yor ki ne bu kıyım durur ne de "cınayet, dehşet, re-
zalet, vahşet" karayollarında eksik olur; çünkü ola-
yın nedenı bozuk düzende...
Nedır o düzen?..
•
Cumhuriyet'in dünkü manşetı neydi:
"3'üncü köprüye hayır!.."
Ankara - Istanbul yolunda meydana gelen oto-
büs kazasıyla bu başlık arasında tam bır bağıntı
var. Hem bu bağıntı, neredeyse bılimselliğe yakın
bir nedensellığı sergılemekte!.. Bolu yolunda içın-
de Ispanyol turistlertn de bulunduğu otobüsün şo-
förü nıçin uyuyup da karşı yoldan gelen araçlara
bindirir?.. Otuzu aşkın yolcu neden sızlere ömür?..
Yalnız sürücünün 'ıhmal'ı mıdırgerekçe?..
Hayır...
Cumhuriyet Savcısı, yasaların ötesinde, daha
ufuklu bır araştırma yapsaydı, şu soruların yanıtla-
rını arardı:
1) Ankara - Istanbul arasında çıft hatlı demiryo-
lu ve hızlı tren neden bir türlü gerçekleşemiyor?..
2) TCDD (Türkıye Cumhunyetı Devlet Demiryol-
ları) niçin çok partilı rejimden bu yana kundaklan-
dı?..
3) Batı 'da -öncelikle Avrupa 'da- yolcu ve yük ta-
şımacılığmın yansı demıryollanndayapılırken, Tür-
kiye 'de nıçın yüzde 95 'ı karayollannda gerçekleşı-
yor.
4) Türkiye, daha ucuz olan demiryolunu defter-
den silerek tümüyle karayollannı yeğleyecek zen-
gınlıkte mı?.._
5) Turgut Özal başbakan ıken niçin "Demiryolu
komünıstlerın ışidır" dedı?..
6) Istanbul'da Avrupa - Asya geçışi için neden
"raylı sistem" dışlanıyor da Boğazda köprü üstü-
ne köprüyle karayolları trafiğe pompalanıyor?..
7) Türkiye'de demıryolları yok edılıp yalnız kara-
yollan yeğlenirken, bu politıka kimlere kazandınyor,
kimlere -canlannı bile- kaybettiriyor?..
•
Herkes Istanbul'dan yakınıyor, en zengininden
en yoksuluna değın dövünüyor
- Bu kent bır felaketi. Istanbulyaşanmazoldu!..
Trafik boğucu!.. şehir çirkınlıkanıtlanyladolup taş-
tıi. Betonarme bir mezarlığa dönuştü!.. Denizi, su-
yu, havası, yapısı, toplumu, ınsanı kirlendı; Istan-
bul Boğazı neredeyse bir lağım çukuruna dönüşe-
cek...
Neden?..
Türkıye'nin aydınlık mimariarı ne söyledilerse çık-
tı; daha birinci köprü yapılırken dediler ki:
"Bu köprü hıçbır sorunu çözümlemeyecek, so:
runları büyutecek; trafığı rahatlatmayacak, kördü-
ğüme çevirecek; yapılâşmayıis'tanbul'u yok edefi-
cesine körükleyecek; köpruler tuzağım kazaoak;
daha soluk alamadan ıkincı ve üçüncü köpruler
gündeme girecek; ama onlar da hıçbır sorunu çö-
zümlemeyecek!.. Tüp geçit ve raylı sistem yeğlen-
melı..."
Yanıt neoldu:
"Solcular 'Boğaz Köprüsü'ne hayır' diyoriar, uy-
garlığa karşı çıkıyortar."
•
Dövünüyoruz şimdi, manşetlerde çığlıklar atıp
ımdat istiyoruz.
Pekı, aklımız başımıza geldı mi?..
Aklımız başımıza gelse, bu hükümet Boğaz'da
üçüncü köprüye yönelebilir miydi?
CENAN
BIÇAKÇI
(1933-1995)
İşçi sınıfmın, yoksul köylünün ve tüm
emekçilerin kurtuluş mücadelesine,
inançla. umutla, öldüğü güne kadar
"Sosyalist Devrımci" kimliğiyle
hizmet etti.
Onu, işçi sınıfı saflannda mücadeleye
katılarak ömürlerini tüketmış, tüm
devrimcilere duyduğum saygıyla
anıyorum.
GÜRER BIÇAKÇI
BAŞSAGLIGI
Sanatçılanmızdan
ALEV SEZER'in
anı kaybı Devlet Tıyatrolan aılesı \e sanat
çevrelerinde büyük üzüntu yaratmıştır.
Kederli ailesıne ve tıyatro çalışanlanna
başsağlığı dilenm
Prof. M. BOZKLRT KURUÇ
DE\XET TİYATROLARI GEIVEL
MÜDÜRÜ VE VAKIF BAŞKANI
KADIKOY 2. SULH HüKUK
MAHKEMESİ'NDEN
1996 789 Karar
Sarayardı Cad. Dörtyol Apt. 42'6 Acıbadem-tstanbul
adresınde ıkamet eden \e halen Marmara Ünıversıte-
sı'nde tedavı gören Cemal Yücetoker MK"nın 355. mad-
desı gereğınce vesayet altına alınarak. kendısıne aynı ad-
reste ıkamet eden 1969 doğumlu oğlu Kemal Yücetoker
vası tayın edılmıştır. 3.5.1996 Basın: 38965