27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 EYLÜL 1997 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Dolmabahçe Sarayı ve Zehirli Seller PENCERE ÇELİKGÜLERSOY unların birbi- riyle ne ilgisi var?' dıye soru- lacak olursa, denm ki her ıkısı de daha I9.yy'da oluşmuş olan şehircilik bi- limine burada hiç uyulmaması sonu- cunda ortay a çıkan hastalıklann bırer görüntüsudür. Geçen yazımda ortaya attığım ve yakında gündeme geleceğine inan- dığım "Sarav önüne >a da arkasına direkli bir yol" konusunu sürdürüyo- rum. Aslında o yazıda derdi ortaya koymuştum da, "Bunun sorumlusu- nun kim olduğu" konusu kalmıştı. Bu da neden9 Bir lafi bütünlemekge- rekır de ondan. Bu yazıyı kaleme alırken. Jstanbul'unbütün "makyajı- nı" (o da, varsa) sılip götüren bır sel olayı yaşandı. Şımdı. ikı konuyu bır- leştirerek bir sonuca varalım: Bu şehir, pasta gibi bir sarayını, tra- fık sellennı tıkayan bır "tam yolun ortası" konumunda bırakmışsa ve kenar köşe semtlennı. lağımlann ve zehirli vanllenn karıştığı yağmursu- lanyla karman-çorman edıyorsa. ön- ce bu iki işin. aynı kökenli olduğunu bilmeliyiz: "Urbanızm^'den "bîha- berlık." Sonrada sormalı>ız: Sonım- lularkim? Kestirmeden, adını koya- yım: Herkes' Ama o herkesin. kat- tnanlan var. Bir piramit gibi. En te- pesinden başlayayım. Çok uzun ko- nuyu ıyıce özetleyerek: tstanbul uzun tanhı boyunca birkaç büyük imaraşaması geçırmıştır. Ro- ma-Bızans dönemi, çok eskilerde ka- lır ve konumuzu dağıtır. Aldığı kente kendi mühriinü basan Osmanh'nın, Batılı ve Hellenistik Çağ anlamında şehir kurma operas- >onlan uvguladığı söylenemez. Yeni payitahtta bütün vapılan "sessiz ve yüzeysel bır ıhtılâl" oldu. Bir yüzyıl dolarken, eski Roma şemasına daya- h haritada, meydanlar ve bulvaıiar da, yavaş yavaş tahta evciklerle, ağaç- lar ve bostanlarla doldurulmuş bulu- nuvordu. Saray ve mensuplan ise. bu yeni dünyayı. yer yer yükselttikleri, başta camıler olmak üzere, anıtsalya- pılarla süslediler. Eski bir tabtoyu düz bir boya üe ka- patan yeni ressamlar, tuvale yeni bir resün boyamış oldular. Ama eski asıl desen. altta duruyor- du. 1860'larda Batı'ya ilk özenmeler başladığında, bir Fuat Paşa. ortası tahta ev cıklerle doldurulmuş "Divan Yolu"nu ferahlatabılmek üzere ilk kamulaştırmalara gıdıp y olun ortası- ru açtığında, tekrar ortaya çıkan ge- ometn, Roma'nın Mese Vohı ıdı. Osmanlıda 18. yy sonlannda baş- layan büyük kültür değişımi, onun önce zihin yapısını ve beğeni (zevk) ölçülerini etkiledi. Savaşlar. devlet y ıkıntılan, ekono- mık çöküntü, payitahtta köklü ope- rasyonlan erteledı. Nüfus \ e taşıt du- rumundakı statik de, ameliyatı ge- rektırmıyordu. .Ama iç oluşum, cum- huriyette su üstüne çıktı: Demokra- sinın getirdiğı değişmeler ıse, masa- ya yatırmaya yol açtı: Şehir, 500 yıl- lık Osmanlı egemenlığınden sonra itk kez. 3 operasyona alındı: Bunlar, 1940'IardaKırdar. 1950'lerdeMen- deres ve 1980"Ierde Dalan mühürle- nnı taşıyan "imar hareketieriT> dır. 3 numarayı taşıyanın fazla bır seçene- ğı olmadığını söylemek zorundayız: Kendisınden öncekılenn açtığı yolda yürümek durumundaydı. Yani iş iş- ten geçmiş, şehrin yeni yazgısı betir- lenmiştL Ama ilk ikisi. yani Kırdar ve Men- deres. sadece önlerindeki dar ufka ba- karak-vefena haldeyanılarak. Istan- bulu geri döıuılmez -ve sonu çıkmaz- bir yola soktular: Yeni bir şehri götü- rüp dış boşluklara kurmak yerine, ge- tirip eski dokunun tam üstüne oturt- tular. Dış boşlukJar, az ötelerden başlı- yordu ve bu çözüm, çok da kolaydr Tarıhsel yanmadada, Yedikule-Ay- vansaray surlannın hemen dışı As- ya yakasında, Göztepe'nin arkalan. Adı bile, bu boşluğu ve kolaylığı gös- terır. Sahra-yı Cedit'ler. Dr. Kırdar'ın da, bir oranda mâze- reti vardı. sayilabilir: Uzun tarih bo- yunca şehrin nüfusu 1 mılyonu, ülke- nınkı 5-10 mılyonu bulmamıştı ve bulacağının da hiçbir belirtisi yoktu. Onun yanılgısı. "modernizm" tutku- su oldu. Bütün aydınların önündekı eözkamaştıncı model 19. yy. Paris'ı Tdi. Eskıyı kazıyıp bır yenisinı yarat- mak. Pans'ı görüp hayran kalmış bü- tün Osmanlı avdınlarının özlemı oy- du' Cetvel gıbı düz caddeler. esenlık- lı (ferah) meydanlar ve ıkı yanda da dızı dizı blokiar. 1910'larbaşınınşeh- remini(beiediye baş kanı) olan Dr. Ce- mil Paşa'nın. görevde fazla kalama- dığından, içınde kalmış bir sevdası- nı yansırtığı bir broşürün adı bile, ay- nı kafayı yansıtmaya yeter ~İstan- buTu inıar için. baştan başa yıkmak lazımdır!" Bu '4 ınünewer''ler, çok önemli iki noktayı bılememiş, anlamamışlardır. l)OrtaçağParis'ııle III.Napoleonve Baron Haussman'ın tablosu arasın- da. "mâhiyet" farkı yoktu. Derece ve görkem farkı vardı doku ve kumaş. aynı idi. 2) Baron. 1850'ler Pari- sı"nde, kesme taş ve döküm demirle dantel gıbı ışlenmış çok güzel yeni bırdekorzengınlıği üretebilmıştı. 20. yy'da, hele İstanbuFda, bu şans da yoktu. Yapılabilecekler, düz beton blokta kalmakla yükümlüydü. Bu özlemi yaşama gecirmek. bir başka doktora "nasıp oldu." Kerkük- lü Kırdar. acılı bir beton operasyonu- nu, bir ipek kumaş üstüne döken. Os- manlının yeşil ve sâkin dokusunu ilk kez kesip biçen kişidir. Ama vurgula- dığım gibi, sadece "kübizm moder- nızm'tutkusundan ve İstanbuTun "eski şıınyetınf'anlamamaktan do- layı suçlanabilir. Yeni bir şehri dışan- larda kurmak öngörüsü. onun için er- ken olabilirdi. Aydın çıfthğınde boy atmış Men- deres'in,böylebir "mâzereti" deyok. Hem alabildığine standart bır ımar üslûbunu uyguladı. hem bunu kımse- lere danışmadan, hıç yetkılı olmadı- ğı bir alanda yaptı. hem de nüfusun artacağının bütün belirtileri başladı- ğı (hatta bunu kendisi teşvik ettiği) halde, o gelişmeyi de hesaba katma- dL Kendi başlattığı başarılı bir "Ata- köy" örneğını ve çözümünü. şehnn bütünü ıçın. düşünemedı Bir yan- dan, endüstriyi yakın çevTeye yerleş- tirivor, kredi destekleri ile teşvik edi- yor ve nüfus/taşıt yoğunluğunu böy- lece kendisi arttınvor, öte y andan dış- alımlannı sistematik koruduğu koca koca Amerikan otomobilleri. daracık yoüarda tıkandıkça, "yıkmazsak na- sıl başederız?" diye.eski dokuyu or- tadan kaldınyordu. Motor artışı ve akary akıt tüketimi. onun başlıca özlemleri idi. Çarpıcı bir örnek vereyım: Vatan ve Mıllet adla- nnı verdıği ikı bulvarı açtıktan son- ra. o zamanlar için hav alimanı geniş- lığınde duran bu ıkı arterin kenarla- nnda olsun. tramvay türünden yerli yapım toplu taşıma araçlan için bir şans ayırmıvordu. Bu bilinçli operasyonlarla. yakın geleceklerin, çimentoya dayaü. de> ->e hasta- bir yerleşimi, getirildi. eski ye- şiL mâsum. sâkin ve ahşap şehrin üs- tüne oturtuldu. Tren bir kez bu raya oturtulduğu için. ondan sonrasında arnk kimsenin yapabileceği fazla bir şey yoktu. Dev - letçe desteklenen endüstri. hem Ha- lıç gibi şehrin tam ortasına konuldu. hem de (Güney kesımı denız olduğu ıçın) kalan 3 yöne doğru. her veri kap- ladı. Her fabrika, çevTesinde bozuk yerleşimler üretti. 1930"larda devlet sanayitesıslerinı kendisi kurduğu za- man, başta ışçı konutlan olmak üze- ' re onun sosyal yanlannı da. ulaşım gibi teknik yatınmlannı da, planlar ve gerçekleştınrdı Anadolu, bu örneklerle dolu En- düstnyı özel gınşıme bırakma yolu 1950'lerde açılınca. bu anlayış da unutuldu, nerede su ve hazır yol var- sa. kapitaL, dere boy lan imiş, deniz kı- vısı imiş. vâdi içleri imiş, bakmadan, geldi oraya oturdu, işçi konutlannı da, gecekondu modeline bıraktı. Yani 1997 yazında Cendere vâdisini selle- rin basması olayının. "rastlantı" ol- madığını ve 40 yılhk bir geçmişe da- yandığını söylemek istiyorum. Dol- mabahçe Sarayı*nın trafik seli orta- sında kala kalması da. ö> ledir. Aynı kökenlidir. Şimdi artık İzmit'ten Te- kirdağ'a kadar karman çorman uza- nan bir çimento ve tuğla > erleşiminin içindeyiz. Sistem, durmadan ınsan taşımacı- lığında özel taşıt üretıyor ve yük ta- şımacılığını da. Batı'nın kendisi ıçın uyguladığı gıbı ırmaklara. denızlere ve demiryoluna değıl, bılınçle. kara- yoluna bindiriyor. Bu karmaşa ıçinde her "başanh" belediyecinin 5-10 yılda bır. bina bloklanndan bir kesimi daha vıkıp ortadan kaldırması ve trafik selleri- nı "rahadatması'* medya elıyle. alkış konusu yapılır. Ama sıranın, "alerjık" noktalara dagehnesLkaçınıhnazoluyor Geçen vazımda söze konu ettığım. Dolma- bahçe Sarayı gibi. Taşıt artışının hız- lılığı. burasının şehnn öbür yollann- da uygulanan standart buluşlara da şans tanımayan dık yamaçlı ve çetre- fıl bir konumda oluşu ve koca sara- yın da temelsLz ve çok nskli bir yapı olması faktörlennın sonucunda. tra- fığı yer altına almak. arkadan bır tüp- le geçirmek gibi öbür yol boylannda sıkça başvurulan çözümler de bura- da yürürlüğe konamay acagından. ya- kın bir gelecekte, ya saray önündekı denıze kazıklı yol atılması. ya da sa- ray arkasındaki ağaçlı yolun (Meci- dıyeköy"ündekı gıbı) beton ayaklı çıft sıraya çıkanlması gerekecektır. Bugün ırkılten bır etki yapan bu çö- züme, Arnavutköy'ü yalılannda ol- duğu gibi. toplum zamanla alışacak v e alıştırılacaktır. Geçen vazımda, bu kaçınılmaz so- mı gündeme getirdim. Bu yazıda. bu ve bunun gıbı "trajik" çözümlerın, bugünkü ve yarınki, görünen ve or- tadakı aktörlennın değıl. yakın tarih- te yatan asıl "faıllenn" sonımlulu- ğunda olduğunu v urgulamaya çalış- tım. Avrupa'yı y üzlek olarak görüp, Al- manya'da. Isvıçre'de, Çek'yada, Avusturya"da . bır Alt-Stadt, (kentın eski çekırdeğı ya da kıy ısında bırakı- lan ve olduğu gibi korunan tarihsel bölgesi) olduğunu göremeyen, Pa- ris'e gjdip 19. yy'ın köklü imanna hayran kalan, ama onun bılebır Qu- artıer Latın, bır île de Parıs gibi Or- taçağ verleşımlennı korumuş oldu- ğunu fark edemeyen, bızım dünkü Batı taklıtçılenmız. Istanbul'un bu- günkü çıkmazının asıl sorumlulan- dır. Onlar, bir kristalci dükkânma fil üstünde giren fatihler oldular. Ama onlar da. bu işte yalnız değillerdi: Onlar da, bir nüfus dokusunun, bir toplum ve köksü/ kültür değişimi ya- pısının, ürünleriy diler. Arkalannda- ki desteklerin analızını. bır üçüncü yazıda vapavım. Heybeliada Lisesi'nden Yanıt ASLAN YAVUZ S ay ın Prof. Dr. Feryal Orhon Basık, bu yıhn temmuz ayında sıcak bır pazar günü zahmet edip. dık yokuş- tan tırmanarak mezun olduğu oku- lunu (eski adıyla Heybeliada Lıse- sı. yeni adıyla Hüseyın Rahmı Gür- pınar Lısesi"nı gezmeye gelmışler. tfadelerine göre gördüklerı manzara karşısında şaşırmışlar: çok ağır tenkitlerde bulunmuşlar: haksız eleşti- nlennı. doğrusu yadırgadım. Sayın Prof. Dr. Basık: okulun bıtışığındekı loj- manlarda oturan okul müdüründen. müdür yar- dımcılanndan. öğretmenlerden \a da okulu ge- ce gündüz bekJeyen köylü hızmetlısınden ya da bızlerden gördüğü manzara karşısında bılgı ala- bılırdı. Bızler. okulun bitişiğınde yer alan loj- manlarda bturuyoruz. ' * Sayın Hocam, son paragraflannızdakı görüş- lerinıze katılmamak mümkün değıl. Yurdumu- zun gerçeklerinı çok güzel özetlemişsınız. Yazı- nızın en güzel yani adeta bir du\ ar yazısı. "Dün- yayı güzel kılan. güzel insanlardır. Güzel insanla- rm yetişmesi ise eğitünle olur" sözünüz benı çok etkiledi. Sız de bır eğıtımcısiniz. acaba güzel ın- san yetişmemesinde sizın hıç mı suçunuz yok? Kötü ınsanlar gökten zembılle mı ındi? Bizler or- ta öğretım kurumlannda çalışan görevlılerya da sade vatandaşlar, bir üst düzey yöneticı için ya da kötü bir manzara karşısında doğrudan yetiş- tiği ünıversıteyi yersek haksızlık etmiş olmaz mıyız? Şimdi gelelım gerçeklere: Okulumuzlier yıl temmüz-ağustos aylannda küçük bır onanmdan geçmektedir. Şu anda oku- lurrûîzuîi dış'boyası yapılmakta vçtfahçesı ona- rılmaktadır. Okulumuzun batı tarafındaki gınş, üç ailelik bır lojmandır. Buradan bir öğretmenimiz taşın- mış ve yenne venı bır öğretmen taşınırken loj- manda onanm yapılmaktadır. Kapıda görünen eşyalar ıse öğretmen maaşı ile alınabilen hurda- lardır. Okulumuzun ortaokul kısmı yoktur. Lisemız- de 272 kayıtlı öğrenci olup. tüm ada öğrencılen okulumuza devam etmektedir. 1996-1997 öğre- tım yılında yaptığımız bir başka okula giden öğ- rencı sayısı sadece 3'tür. Tabiidir ki fen lısesi, meslek lisesı. ımam-hatip lısesi. süper lıse gıbı okullara ortaokulu bıtıren öğrencilenn devam etmesi normaldir. Okulda sefa yapıldığı iddianız tamamen yan- lış bır değerlendırmedir. Bir bardak kola ile se- fa yapjlmaz. Olsa olsa bu öğretmenın cefasıdır. Okulumuzun ÖSS ve ÖYS"dekı başansı her geçen yıl artmaktadır. 1997ÖYS sınavındame- zunlara göre başan oranı yüzde 65"tır. Sayın Prof Dr. Feryal Orhon Basık. eleştınle- riniz benı hiç üzmedı. üzünrüm; tanışsaydık, sa- dece Heybeliada Lısesi "nin değıl yazınızda be- lırttiğiniz öbür konularda da tartışabılirdık. Sız- ler orta öğretım kurumlarındaki yönetıci ve öğ- retmenlenn hangı koşullar altında. özellıkle Adalar'da nasıl çalıştığını. nasıl fedakârlıklarda bulunduklannı ve hatta kimsenin yaşamadığı yerlerde nasıl oturmaya mecbur olduklannı göz- lennizle görür. lıse öğretmenleri hakkında ve on- lann görev yaptığı bu seçkin okulu yakından ta- nıyarak herhalde daha iyi bır sonuç alırdınız. Yüzümüz Batı'ya Bakıyor.İ s t e k l e r i n i z i ç i n T e l : ( 0 2 1 2 ) 2 8 8 3 9 3 9 • F a x : ( 0 2 1 2 ) * 2 6 7 3 4 1 1 • e - m a i l . r a d y o p o p @ n t v . c o m . t r Ağlanacak HalimizL. Medyanın çok satışlı ve çok boyalı basınındaki manşetler, çoğu zaman birbırıne benzer ve bır ke- rede üçüz, dördüz, beşız doğuran gebe kadının çığlığına dönüşürler. Kaç günden beri Prenses Di'ye gözyaşı döken gazeteler, bu kez. sürücüsü uyuyan otobüsün yarattığı "trafik facıası "na ağlıyor- lar: "Dehşet ve cınayet!.. Dursun bu vahşet!.. Kıyımason!.." Oysa başlığı hazırlayan gazeteci de çok iyi bili- yor ki ne bu kıyım durur ne de "cınayet, dehşet, re- zalet, vahşet" karayollarında eksik olur; çünkü ola- yın nedenı bozuk düzende... Nedır o düzen?.. • Cumhuriyet'in dünkü manşetı neydi: "3'üncü köprüye hayır!.." Ankara - Istanbul yolunda meydana gelen oto- büs kazasıyla bu başlık arasında tam bır bağıntı var. Hem bu bağıntı, neredeyse bılimselliğe yakın bir nedensellığı sergılemekte!.. Bolu yolunda içın- de Ispanyol turistlertn de bulunduğu otobüsün şo- förü nıçin uyuyup da karşı yoldan gelen araçlara bindirir?.. Otuzu aşkın yolcu neden sızlere ömür?.. Yalnız sürücünün 'ıhmal'ı mıdırgerekçe?.. Hayır... Cumhuriyet Savcısı, yasaların ötesinde, daha ufuklu bır araştırma yapsaydı, şu soruların yanıtla- rını arardı: 1) Ankara - Istanbul arasında çıft hatlı demiryo- lu ve hızlı tren neden bir türlü gerçekleşemiyor?.. 2) TCDD (Türkıye Cumhunyetı Devlet Demiryol- ları) niçin çok partilı rejimden bu yana kundaklan- dı?.. 3) Batı 'da -öncelikle Avrupa 'da- yolcu ve yük ta- şımacılığmın yansı demıryollanndayapılırken, Tür- kiye 'de nıçın yüzde 95 'ı karayollannda gerçekleşı- yor. 4) Türkiye, daha ucuz olan demiryolunu defter- den silerek tümüyle karayollannı yeğleyecek zen- gınlıkte mı?.._ 5) Turgut Özal başbakan ıken niçin "Demiryolu komünıstlerın ışidır" dedı?.. 6) Istanbul'da Avrupa - Asya geçışi için neden "raylı sistem" dışlanıyor da Boğazda köprü üstü- ne köprüyle karayolları trafiğe pompalanıyor?.. 7) Türkiye'de demıryolları yok edılıp yalnız kara- yollan yeğlenirken, bu politıka kimlere kazandınyor, kimlere -canlannı bile- kaybettiriyor?.. • Herkes Istanbul'dan yakınıyor, en zengininden en yoksuluna değın dövünüyor - Bu kent bır felaketi. Istanbulyaşanmazoldu!.. Trafik boğucu!.. şehir çirkınlıkanıtlanyladolup taş- tıi. Betonarme bir mezarlığa dönuştü!.. Denizi, su- yu, havası, yapısı, toplumu, ınsanı kirlendı; Istan- bul Boğazı neredeyse bir lağım çukuruna dönüşe- cek... Neden?.. Türkıye'nin aydınlık mimariarı ne söyledilerse çık- tı; daha birinci köprü yapılırken dediler ki: "Bu köprü hıçbır sorunu çözümlemeyecek, so: runları büyutecek; trafığı rahatlatmayacak, kördü- ğüme çevirecek; yapılâşmayıis'tanbul'u yok edefi- cesine körükleyecek; köpruler tuzağım kazaoak; daha soluk alamadan ıkincı ve üçüncü köpruler gündeme girecek; ama onlar da hıçbır sorunu çö- zümlemeyecek!.. Tüp geçit ve raylı sistem yeğlen- melı..." Yanıt neoldu: "Solcular 'Boğaz Köprüsü'ne hayır' diyoriar, uy- garlığa karşı çıkıyortar." • Dövünüyoruz şimdi, manşetlerde çığlıklar atıp ımdat istiyoruz. Pekı, aklımız başımıza geldı mi?.. Aklımız başımıza gelse, bu hükümet Boğaz'da üçüncü köprüye yönelebilir miydi? CENAN BIÇAKÇI (1933-1995) İşçi sınıfmın, yoksul köylünün ve tüm emekçilerin kurtuluş mücadelesine, inançla. umutla, öldüğü güne kadar "Sosyalist Devrımci" kimliğiyle hizmet etti. Onu, işçi sınıfı saflannda mücadeleye katılarak ömürlerini tüketmış, tüm devrimcilere duyduğum saygıyla anıyorum. GÜRER BIÇAKÇI BAŞSAGLIGI Sanatçılanmızdan ALEV SEZER'in anı kaybı Devlet Tıyatrolan aılesı \e sanat çevrelerinde büyük üzüntu yaratmıştır. Kederli ailesıne ve tıyatro çalışanlanna başsağlığı dilenm Prof. M. BOZKLRT KURUÇ DE\XET TİYATROLARI GEIVEL MÜDÜRÜ VE VAKIF BAŞKANI KADIKOY 2. SULH HüKUK MAHKEMESİ'NDEN 1996 789 Karar Sarayardı Cad. Dörtyol Apt. 42'6 Acıbadem-tstanbul adresınde ıkamet eden \e halen Marmara Ünıversıte- sı'nde tedavı gören Cemal Yücetoker MK"nın 355. mad- desı gereğınce vesayet altına alınarak. kendısıne aynı ad- reste ıkamet eden 1969 doğumlu oğlu Kemal Yücetoker vası tayın edılmıştır. 3.5.1996 Basın: 38965
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle