Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5AYFA CUMHURİYET 30 EYLUL 1997 SAL1
12 KULTUR
PORTAL DIKMEN GURUN
Yaşaımn kınlımı noktasında dram saııatı"Çağdaş TürkTîyatrosu'nda Ahlak,
Ikoaomi ve Kültür Sonınlan (1923-
İ970)". Prof. Dr. SevdaŞener'in doçent-
Lk yıllannda yazdığı ve 1%4'te dokto-
n çalışması olarak yayımlanan *Müsa-
hipzade Ceial ve Tiyatrosu'n
nu izleyen
kinci kitabıdır. Cumhuriyet dönemi
cyunlannı toplumsal içerikleri bağla-
mında ırdeleyen bu kapsamlı çalışma-
yı. "Çağdaş Türk Tryatrosu'nda tnsan
(1923-1972)" ızler Kitabın amacı
1923'ten 1972*ye uzanan 49 yıllık bır
süreçte yazılmış olan oyunlarda insa-
nn konumunu incelemektir. Sevda Şe-
rer, "Ahlak, Ekonomive KültiirSorun-
tarTnda. tiyatromuzdaele ahnan toplum-
sal sorunlar üzerınde dururken bu kez
tu sorunlarla yüzleşen insanı kişisel
czellikleriyle ve toplumsal ilişkileri için-
de incelemiştir. "Diinden Bugûne Ti-
yatro Düşûncesi", tiyatro kuramlan ara-
smda dolaşır. Antik Yunan'dan başla-
yarak 20. yüzyılın öncü akımlanna uza-
nır. Tiyatro düşüncesinin izlediği geli-
şım çizgisini farklı dönemlerde karşılas.-
tumalı olarak ele alır. "Oyundan Düşün-
ceye* ise Şener'in yıllann birikımini
yansıtan yazılannı derlediâi bir çahşma-
dır.
Yeni öz, akışkan gerçek
Ve "Yaşamın Kırılma Noktasuıda
DramSanatT. Prof. Dr. Sevda Şener'in
Yapı Kredi Yayınlan' ndan çıkan yeni ki-
tabı. Kitabında 'dramatik olan' üzerin-
de dururken oyunlann anlara eylem iliş-
kisındeki altyapılan irdeler. Sözünü et-
tıği kınlma noktalannın antik Yunan'dan
'absürd'e uzanan zenginhklerinde "me-
rakveheyecan'ın "şaşkınhkvetedirgin-
uVle yerdeğiştirmesini gözlemler. Pat-
hos ve Katharsis'in çağımız tiyatrosun-
daki boyutlannı araştınr. "Yaşaımn K>
rümaNoktasında Dram Sanaü", "Dün-
den Bugüne Tiyatro
Düşüncesi"ni tamam-
layan, onunla bütünle-
şen önemli bir yapıttır.
Kitabın önsözünde
şöyle diyor Prof. Dr.
Sevda Şener: "_ben ti-
yatro sanat deyince in-
sana özgü olanla insana
layıkoianıbirliktedüşün-
dürcrt, bunuda insanıey-
lemi ik sınayarak yapan
sanatı anlıyorum."
1958'den bu yana. 40 yıl-
dır. bir tiyatro bilimcisı
olarak, bir eğıtimci ola-
rakaltında zengin bir dün-
ya yatan bu yaklaşımını
bizlerie paylaştı ve paylaş-
maya devam ediyor.
tncelemelerini, yorum-
lannı akıcı dilıyle bir kez
daha kitaba dökerken salt tiyatro sevda-
lılanna değil tüm okurlara sesleniyor.
-Kitabınızda modern ve modern son-
rası tiyatro yazar ve sanatçılannın ayv
na özeUigini.oyunlannyeniözünüen doğ-
nı ve etkili biçimde aktaracakbir biçim
arayışı içinde olmalan şeklinde tanımlı-
yorsunuz. Buradaki "yeni öz"ü biraz
açar mısınız?
- tnsanı kuşatan koşullar, buna uygun
olarak yaşama biçimi, insanlar arası iliş-
kiler, bu ilişkileri düzenleyen kurallar dur-
madan değişiyor. Sanatçının yaşama ba-
kış açısı, onu yorumlayışı, ondan bek-
lentisi de öyle. Oyun yazan, sahne sa-
natçılan her gün yeni bir dünya ile kar-
şı karşıya olduklannı görüyorlar. Onu an-
lamaya çalıştyorlar. Anlar gibi oldukla-
nnda. kendilerinın de içten içe yenilen-
diklerini fark ediyorlar. Bilinen anlatım
yöntemleri bütün bunlan seyirciye ak-
tarmaya yetmiyor. "Kendimbflezoran-
•"Özelliklcyaşamm
Kinlma noktalan dediğim
kntıkanlannda alman yada
almamayankararlann,
meninyeniden kia-
siklere döniişünü,
klasikyapıtlarlahe-
saplaşma gereği
duymalarını neye
bağhyorsunuz?
- Klasik dediği-
miz yapıtlar. insanm
dramatik anlarda
gösterdikleri tepki-
inamyorum."
hyorum, zor anlamlandınyonım, seyir-
ciye bunu nasıl anlatayım ki o da anlar
gibi olsun" kaygısına düşüyorlar. Du-
nımlann saptanışmda, insanlann göster-
diği tepkinin belirlenmesinde, eylemin
yönlendirilmesinde. konuşmalann dü-
zenlenmesinde. sahne üstü göstergele-
rin seçiminde yeni yollar denemek zo-
runda kalıyorlar. Madem ki kritik durum,
yaşamın insanı karar almaya, bir şeyler
yapmaya zorlayan ve çogunlukla eşik dö-
nemleri dediğimiz toplumsal değişim
dönemkrinde ortaya çıkar ve bu duru-
ma gösterilen tepki ve sonuçlan drama-
tik anlam taşır dedik, tiyatro yazar ve sa-
natçısımn değişimleri gözden hiç kaçır-
maması, değiş.imlerin yarattığı drama-
tik anlan yakalayabilmesi gerekiyor. Ye-
ni öz işte bu durmadan değişen, akışkan
gerçek. K.endinikapsayacak,tutacakve
en iyi gösterecek kabı anyor.
-Günümüzdepek çok yazarveyönet-
yapılan ya da
yapılamayan ışlenn, alman »„«««.««. «pM
.
yd aa aiınamayan sonuçlann
l e n e n d o
^
m
-
e n m
"
msana insan ilişkilerine '
t a r l l
-
e n i n a n d ı n c ı
«
e n
anlam kazandırdığmj
tiyatro sanatınınbua'nlam
uzermde durduğu zaman
gerçek ışlevini yerine
getirebildiğine
etkili biçimde aktara-
bilmiş olanlardır. Sa-
natçılann tıkandıkla-
n dönemlerde klasik-
lere itibarermelen an-
laşılır bir durum. He-
saplaşmaya gelince. en
iyi niyetle bunayeniden
anlamlandırma çabası
diyebiliriz. Ya da insan
paydasındabuluşmanm verdiği tadı du-
yurmak için kılıfını yenileme çabası.
Ne var ki bu girişimler çogu kez oriji-
nalinden eksik kahyor. Günü yakalaya-
yım derken dünün yaşanmış gerçeğine
de yabancılaşıyor. tnsanltğın ortak pay-
dasında buluşmak bir yana. ne tarihsel
gerçeği, ne ortak niteliğinızi. ne kendi
özel gerçeginizi göremez. tanıyamaz
oluyorsunuz. Bir de hesaplaşmayı boy
ölçüşmek olarak düşüniirsek, yenilgiyi
baştan kabullenmek gerekir. Klasikler;
sevmek, anlamak yararlanmak ıçindir.
Hesaplaşmanın en güzeli ise sanatçının
kendi ile hesaplaşması.
- Sanatlar arasuıda smırlann kalk-
makta olduğu bir ortamda kitabınızda
sözünü ettigjniz "dramatik olanın'" be-
lirienmesindekietkenlerth aro suurlan-
nı zoriuyor mu?
- Tiyatro dramatikolanı sergilemek için
başlangıçtan beri öteki sanatlann katkı-
smdan yararlanmıştır. Müzik, plastik
sanatlar tiyatronun smınnı zodamaz, ti-
yatroya davet edilirler. dostça bir ilişki
içinde ve bırlikte üretmeküzere. Antik-
ten bu yana, uygulamada böyle olduğu
gibi kuramsal olarak da onaylanmış bir
durumdurbu. Ancak, gerçekçi ve doğal-
cı akımın tiyatroya egemen olduğu dö-
nemde tiyatro kendi sınırlan içine ka-
pandı. Şimdi ise sinema sanatının da et-
kisi ile görüntü dilinden, sözel anlatıma
yakın ölçüde yararlanıhyor. Bugün tiyat-
ro dili deyince görüntünün, sözün, mü-
ziğin, mimarinin ortak dilinden söz et-
miş oluyoruz;bazen uyum içinde bazen
aralannda çelişkiler üreterek gerçekleş-
tirdikleri ortak bır sanat dilinden.
Dramaturgun katkısı
- Dramaturg ve dramaturgi kavTam-
lannın günümüz Türk tiyatrosundaki
yeri nedir? Ne olmalıdır?
- Dramaturg. bır tiyatronun sanat po-
litikasının saptanmasında. repertuvann
belirlenmesinde. sahnelenen oy\ınun en
yetkin bir biçimde kotanlmasında, ti-
yatroyu yönetenlerle, yazarla, yönet-
menle. sahne sanatçılanyla birlikte ça-
lışan, oyunun anlamlandınlmasına. an-
lamın aktanlmasına katkıda bulunan,
bilgisine. sanat anlayışına gü\enilen ki-
şi olmalı. Kuramsal eğitime ağırlık ve-
ren tiyatro okullan böyle elemanlar ye-
tiştirme çabasındadır. Dramaturg, bilgiy-
le donanmış. sanata duyarlığı gelişmiş
kişiyse onun katkısından neden çekinil-
sin? GünümüzTürk tiyatrosunda drama-
turgluk kurumunun yetirince işletilme-
mesini, yöneticilerin, yazarlann, yönet-
menlerin kendilerine yeterince güven-
memelennden kaynaklandığını sanıyo-
rum. Oysa tiyatro her zaman birlikte ça-
hşılan bir sanat olmuştur. Zamanla dra-
maturgun katkısma da alışılacaktır.
Av. MORDO DtNAR
Yaşıttık. Üç aşağı beş yukan.
Fakat nüfus cüzdanımız ne derse
desin onun kafası bizimkindenbü-
yüktü ve bu. çokerken belirdi. Or-
taokuldan ben bütün sınıflan be-
raber yapmıştık. ta ki lise son smı-
fı için o feni. ben de edebıyatı se-
çene dek. Ancak daha o zamanlar-
da okurlar arasındakı olağan bilgi
ve merak eşitliği bozulmuş, bir iki
arkadaşımız genel sıradan sızılıp da-
ha yukanlarda gezinmeye başla-
mıştı. Fende Faruk (Haİide Edip
Adıvar'ın birinci eşi Salih Zeki
Bey'in oğlu). edebiyatta da Refet
(Büyükelçi SalahattinArberin oğ-
lu). Bir de öğretmenlerimızden
duyduğumuza göre. ikı sımf altı-
mızda Feza fki sonradan Ameri-
ka'da büyük fızikçı Oppenhe-
imer'in asistanı olacaktı). Bunlar.
besbelli sürüden ayn bir yerlerde
dolaşıyorlardı ve biliniyor ki ileri-
de memleketin en yüksek semala-
nndakiparlak yıldızlan olacaklar-
dı. Faruk. felsefe ve onun etrafm-
daki disiplinlerin spekülatıf âle-
minde. Refet ise daha fazla meta-
fızik ve estetığin kavram dehlizle-
rinde. evlerinde imişgibi geziniyor-
lardı. Yaşıttık. doğum tarihlerimiz
öyle dıyordu: fakat daha o seneler-
de, onlann almakta olduğu ıstika-
mete bakarken. "Primus InterPa-
res"ın ne demekolduğunusezer gı-
bı oluyorduk. Çap meselesi. Tabii,
eşitler arasındaki dostluklar. ter-
cihler. çekemernezlikleT. kırgınlık-
lar. tesanütler, hepsi vardı. ,\ra-
mızda kimler yoktuki? HasanIşık,
Semih Gümer, Mehmet Baydur
dahil olmak üzere altı yedi büyü-
kelçi. HaBtKa\uh,\luzafferSa^ş-
man, Zahit İmre, Feridun Erpn,
Muzafîer biriş dahil olmak üzere
yedi sekiz üniversite profesörü, Ci-
hatBurakve bir müddet SetaıTu-
ran, viyolonist Semih Argeşö ve
Müfît Imşir, siyasette rol oynaya-
cak OrhanEyüboğlu,Baro Başka-
nı olacak Femıh Dereli ve her bi-
ri kendi alanındaisim yapacak öte-
kıler. Dışanlara bakan tomurcuk
haldeydik, fakat Faruk-Refet ikili-
si başkaydı. Onlar daha fazla ıçe-
riye dönük ve başka entelektüel
âlemlere göç etme hazırhğınday-
dılar.
Refet meteor gibi geçti ve çok
genç yaştaöldü. Ebeveynihiçbir za-
man bunun üstesinden gelemedi-
ler. Yaşam kendilerine zehır olup
onlar da çokgeçmeden öldüler. Fa-
ruk. yatılı öğrencilerdendi. Hafta-
lık günlerinde diğer yatıhlar gibi
mektebm içinde olmayacak giysi-
lerle dolaşırdı \e pejmürde giyin-
meyi adeta bir sanat mertebesine
yükseltmışti. Herhalde dedesınden
kalmayırtık pırtık iki kuyruklu bır
redingot giyer, sakal bır kanş ge-
zerdı. redingotun derin cepleri ise
derslerimizle hiç ilgisi olmayanki-
taplarla doluydu. Hele sene sonu
Kilyos tepelerindeki askerlikkamp-
lannda. redingot yerine asker üni-
formasmı giydiğınde, asla eksik
olmayankitaplar yüzündenkamp-
ta gebe bir kadm gibi dolaşır ve tü-
feği omuzuna koyduğunda, cep-
lerdeki kitaplar yüzünden o tüfek
dik değil çapraz durur ve bu haliy-
le, o üniforma. ordumuzun haysi-
yetine dokunacak non- figüratif
tuhafşekillerebürünürdü.Okadar
ki yüzbaşımız, bir gün hiddetle
"Nedir bu: şu cepleriniboşalt" di-
ye bağırdığında, Pandora kutusu
gibi içinden çıkan kitaplar arasın-
FarukSayar'a saygıda "FointCounterpoint" ve "Ekv
ge de la FoBe'" çıkmıştı. Ne yalan
söyleyeyim: AkkwsHuxieyve Eras-
mus isimlerinı ben o gün o vesi-
leyle ilk defa duydum. Demek is-
tediğim. bizler henüzSherlock Hol-
mes ve bilemediniz, Cç Silahşör-
lerie vakit geçirirken o, çoktanbe-
ri klasikleri bitirmış. Bizler ağır
aksak, Bergson'u anlamaya çalı-
şırken o Kant ve Spinoza'yı çok-
tan geçmişti. Anlayacağmız, he-
nüz on sekızimize tam varmadan
hâlâyaşıttık, fakat artık eşit değil-
dik. Farukbizdenbirkaç yaş büyü-
müştü. Tevekkeli değil, Fransız
edebiyathocamızsöylemişti: *Yir-
dersin, tiyatro mu dersin, hepsı de
o yıllann dünya merkezi olan Pa-
ris'te vardı. Bunun içine balıklama
daldı ve başka yerde eşi bulunma-
yan bu entelektüel laboratuvann-
da kaynayan fıkir ve sanat muhi-
tinin usaresini -ve de feyzini- do-
ya doya aldı. Paris'in "soi kıysı"
denen o semtin dar sokaklannda-
ki sayısızkitapçılar, galerileT, kah-
vehaneler, boy boy restoranlar ve
herkeseye göre ufacık otellerlebeş
sene kayboldu; ta ki Alman ordu-
lan Paris'i işgal edinceye kadar. O
zaman döndü. Kalabilirdi, başka-
lannın yaptığı gibi. Dönmeyi ter-
cih etti. Evlenmişti. Parasızdı. He-
Hatta "Fahri Galatasaravh*' dedi-
ğimiz bir altıncısı da Etienne Ma-
noel Manac'h ıdi. Mektebimizde
hocalık ederken De Gaulle'un
Londra"dan yaptığı "Mücadekıye
devam"çagnsına ilkkatılanlardan
olup Ankara"dakı Fransız elçiliğı-
nin gırişimiyle hemen mektepten
kovulmuş ve pasaportu da elinden
ahnmıştı. Manac'h, evsizbarksız.
maaşsız. statüsüz dolaşıyor ve her
an hudut harici edilmesi de kaçı-
nılmaz gibi görünüyordu. Bırbiri-
mizle damşmaya lüzumbile olma-
dan, cebidelikliğımizle. onu ko-
lektif korumamıza almıştık. Bir
gün birimizde yemek yer, bir ak-
dakı işı pek de ondan parlak değil-
di. Tabii hepimiz gibi o da günlük
sandviçini kazanmak mecburiye-
tinde idi. ancakbirmiktar ılerlemek
veya yükselmek için en ufak bir
gayreti de yoktu. Kalenderbirkap-
lumbağa rotasıyla yoluna devam
ediyor ve bız de bunu affedilmez
bir laçkalık olarak görüyorduk.
Sonradan -çok sonradan- anladık
ki bu tevekkülün esas sebebi Fa-
ruk'un maddi menfaatlara karşı
duyduğu muazzam lakaythğıydı.
Her rürlühırstan tamamen yoksun,
para yapmak, kudretli olmak. ta-
nınmak, sosyal mertebeleri çık-
mak. menfaatpeşındekoşup çalım-
aruk, zamanla her şeyi anlayan ve her sorunu çözen özel Sokrat'ımız durumuna gelmişti. Hadiseierin içeriği,
nereden kaynaklandığı, nelere gebe olduğu, insan çılgınlığının türlü motivasyonlannı. şahıslann hakiki değerlerinin ne
olduğunun tartılmasında en hassas ve affetmez ölçü aletimiz o idi. Sınırsız küîtür oburluğu onu, sessizce, en
olmayacak alanlarda bir mütehassıs durumuna getirmiş ve ancak, bir vesileyle bir yerde bir bahis açılacak da, o zaman
en beklenmedik alanda dipsiz kuyu olan bilgisi tesadüfen meydana çıkardı; hakiki ve ciddi entelektüelin asaleti olan
tevazu ve sadeliğiyle.
mi yaşuuzda ne iseniz. ömür bo-
yunca o olacaksınız.
r
Bizler, "Eh,
o hatdedahavaktirnizvar" derken
Faruk işi aceleye getiriyordu.
Mektebi bitirdiğimizde fenden
Avrupa'ya tahsile gideceklerin he-
men tümü Almanya'ya giderken,
Faruk Paris'e gıtti. Sorbon'a, hu-
kuktahsiline. Hiçbirimizbır şey an-
lamadık. Birader, hukuk tahsilıne
gidecek olduktan sonrane diye fe-
ne gidip bukadarmatematikve fı-
zik ile uğTaşmışsın? Dinlemedi.
Paris"e gitti. Ne olduysa orada ol-
du. Ayağına göretam çizmeyi bul-
muştu. Felsefe mi dersm. edebiyat
mı dersin, modem psikanaliz mi
pimiz seferber olduk. Kendisine iş
bulduk. Vedat Baykurt'un (Clark
Vedat, Clark Gabie'a benzediğı
içini çıkardığı, SüreyyaSungar'ın
mesul müdürü olduğu, benım de
CamiBa>kurtBey'in (Atatürk'ün
birinci hükümetinde Içişleri Baka-
nı)başmakalelerini Fransızca yaz-
dığım (Cami Bey'in Fransızcası
yoktu) ve "LaTürauie'' denen ak-
şam gazetesinde. Uçümüz de Ga-
latasaraylı idik. Lisan ve baskı ha-
talanru düzeltmekvazifesini üstle-
nenFaruk'ladörtolduk. Aslındabir
beşinci daha vardı: Sürmekte olan
dünya savaşının askerı harekânnın
yorumunu yapan Mehmet Coşar.
şam başka bırimizin evmde yatar.
başka hiçbirgazetenin neşredeme-
yeceği mücadeleye devam maka-
leleri bizde çıkardı. O senelerde
Hitlerdünyanıntepesinde tahtkur-
muş oturuyor, memleketımızde hiç
de az olmayan hayranlan her taraf-
ta serbestçe cirit oynuyor ve bizler,
cılız sesimizle. antifaşist naraları-
mızı atıyorduk; ne ki Tan gazete-
siyle beraber gazetemız de gözü-
müzün önünde tahrip edildi. Hepi-
miz işsiz kaldık.
Faruk, Selanik Bankası'nda iş
buldu. Yıllarca orada kaldı. Gaze-
tedeki işi her bakımdan kabiliye-
tinin altındabir iş ıdiyse de banka-
laryapmak. başkalannı ezmek şöy-
le dursun, incitmek bile akhndan
geçecek şeyler değildi. Tek ıtici
gücü. hakiki isteği. özgürlüğünü
mümkünmertebekorumak ve esas
arzulannı tarmin etmek, yanı oku-
mak ve büyük düşünce akımlannı
anlamak. Debdebeden çok uzak
yaşammı sağlamak için gereken
eforu gündüz sarf edecek ve fakat
akşamlan büyük düşünürlerle ge-
çirecekti. Gündüz belki köle ama
akşamlan imparatordu. Sofrasın-
da Eflatun, Kant. Aristote, Freud,
Descartes, Aragon, Sartre oturur-
du ve zamanla onlarla senli benli
olmuştu.
Picasso ve Matisse sergîleri îstanbuPda
Kühür Servisi -
u
Picasso ve
ModeBeri" ve "Matisse veOda-
00311" konulu sergiler 12 Ka-
sım-27 Kasımtarihleri arasında
Antik Palace'da sergilenecek.
Sanat ile eğitimi bağdaşlaştır-
mayı amaçlayan bu sergi boyun-
ca sanatseverlerin yanı sıra öğ-
rencilere yönelik galeri sohbet-
leri de gerçekleştirilecek.
Çağımızm en büyük sanatçı-
lanndan Picasso ve Matisse'in
ailelerinin özel koleksiyonlann-
dan ve New YorkModern Sanat-
lar Müzesi gibi önemli müzele-
rin daimi koleksiyonlanna dahil
imzalı ve numaralı grafik ya-
pıtlar, 10-18Ekimtarihleri ara-
sında gerçekleştirilecek olan
"TurkJshSak" haftasında Lond-
ra'da gerçekleştirilecek (56A
\Valton Street) bir ön sergi ile sa-
natseverlerle buluşacak. "Sa-
dece tek bir gerçegj olsaydı, ay-
nı temada yüzlerce resim yapa-
mazdınız' diyerek hayatı boyun-
ca tekrarladığı "Sanatçı ve mo-
dey temasını sa\nnuyor Picas-
so. Busonbaharlstanburdaaçı-
lacak olan "Picasso ve Modelle-
ri" başhklı sergi bu çeşitleme-
lerin örneklerini sunuyor. Sergi
Picasso'nun yetmiş yıh kapsa-
yan grafik sanattaki başanlan-
nı ve Paris avangard grafik sa-
nat tarihinin önemli aşamalan-
m izliyor.
Aynı zamanda Picasso'nun
birbıri ardına yaşamına, kalbi-
ne ve sanatınahükmermiş kadın-
lan bir araya getiren bu sergide,
"Ağlayan Kadın" Dora Maar,
"Güneş-Kadın" Francoise Gi-
lot'un yanı sıra Picasso'nun ma-
vi ve pembe dönemlerinde ya-
rattığı seyahat eden sirk cam-
bazlannın bohem ve fakir haya-
tını dile getiren "Sahiınbanqu-
es" sergisinden "Tete de Fem-
medeProfil'' ve genç sevgilisi
Marie-ThereseVValter ile birlik-
te yaşadığı dönemlerin ünlü
"Vbflard Serisi''nden çarpıcı ör-
nekler yer alacak. Sergi aynca
Francoise Gilot'un 2. Dünya sa-
vaşı sonrası ünlü Fransız litog-
rafçısı FernandMourlot taraftn-
dan basılan klasik "Francoisee)
Soleil" gibi yapıtlann yanı sıra
Picasso'nun son eşi Jacqueb-
ne'in önemli linol oyma portre-
lerini ve hayatınm son yıllann-
da gerçekleştirdiği erotik 347
ve 156 serilerinden ömekleri de
kapsıyor.
"MatisseveOdahklan" isim-
ti sergi 20. yüzyılın oryantalis-
ti olarak tarunan Henri Matis-
Henri Matisse, 'Hindoue a la jupe de tulle", 1929.
se'nin özel koleksiyonundan
*Odafisqueau MagnoBa", "Oda-
tisquealajupedetuUe" ve"Oda-
BsqueVoilee'' gibi gözde oryan-
talıst yapıtlan içeriyor. Matis-
se. Nice'deki apartman dairesi-
ni zengin desenli duvar örtüleri
ve doğuya özgün obje ve ak-
sesuarlarla süsleyerek düşsel bir
harem yaratmıştı. Şeffaf giy-
siler. ipek şalvarlara bürünmüş
modeli Henriette oryantal bir
dekor içinde "Odâhklar"ın
modeli oldu ve 1920'li yıllarda
Matisse, efsanevi "•Odelisque"
serisini resmetti.
Tabii seneler senesi biriken bu
kültür \e düşünce hazınesindebü-
tün disiplinler ve bütün ufuklar-
dan gelen zenginlikler iç içe geç-
miş. sınır tanımayan tecessüsü ve
buna eklenen analitik yapısı onu
başka bir görüngeye orurtmuştn.
Esas itibanyla onun dünyası abst-
raksyonlann dünyası olmakla be-
raber asırlan birbinne bağlayan
büyük düşünce akımlannın reali-
teler karşısmda nasıl değiştiğini ve
hangi kisvelere büründüğünüonun
ağzından günlük lisanla dinlemek
doyulmaz bir bayramdı. Bir virtü-
öz gibi en basit günlük hadiseler-
den en abstre kaynaklara çıkarken
kullanmak mecburiyetinde oldu-
ğu spekülatifka\Tamlar içerisinde,
balıklann deniz içerisindeki raha-
tı ve mutluluğuyaşardı. Bızlerinzor
ka\Tadığımız karanhk conceptler
onun için gün ışığı kadar aydınlık-
tı ve bu makinenin işleyişine şahit
olmak başlı başına bir zevkti. Ka-
fası böylesine bulutlann üstürKİe ol-
masına karşın ayaklannın hiç de
yerden kopmamasına çok dikkat
eden Faruk. zamanla her şeyi an-
layan ve her sorunu çözen özel
Sokrat'ımız durumuna gelmişti.
Hadiseierin içeriği, neredenkaynak-
landığı, nelere gebe olduğu, insan
çılgınlığının türlü motivasyonlan-
nı, şahıslann hakiki değerlerinin
ne olduğununtarülmasında en has-
sas \e affetmez ölçüaletimizo idi.
Bizim 5. kattan gördüklerimizi o
17. kattan seyreder ve analizini de
bu irtifadan ve bu görüş zaviye-
sinden yapardı.
Sınırsız kültür oburluğu onu,
sessizce, en olmayacak alanlarda
bir mütehassıs durumuna getirmiş
ve ancak. bir vesileyle bir yerde
bir bahis açılacak da, o zaman en
beklenmedik alanda dipsiz kuyu
olanbilgisi tesadüfen meydana çı-
kardı; hakiki ve ciddi entelektü-
elin asaleti olan tevazu ve sadeli-
ğiyle. Zihnen önceden kabullen-
mediğı hiçbir akıma, hiçbirmoda-
ya. hiçbir dogmaya ve hiçbir fet-
vaya ne inanmış ne de tabi olmuş-
tur. Fakat inandıklannı da tavizsiz
vezikzaksız müdafaa etmiştir. gos-
terişsiz ve hep ikincı sırada kal-
mayı tercih ederek, Tevekkeli de-
ğil, çoktan beri benim ona hitap
şeklim -yaşıtlık neredekaldı- "Fa-
ruk AbT idi. Önce itiraz ettı, "Ne
abtsi'' diye. Sonralan kabullendi.
Bu kelimenin içine sığdırdığım
sevgi, gurur ve saygıyı anlamıştı.
Ortalarda dolaşan bu kadar ya-
n bilgm, çeyrek entelektüel küsu-
ratlı düşünürler varken ve davul
zuma, kendilerinden bahsedilme-
si için halkla ilişkiler denen gürül-
tü ve patırtıya başvuranlara karşın
safkan ve ciddi düşünürlerin de var
olduğunun tespiti gerekir. Bunlar
kendilerini öne sürmezler. Onlan
gidip bulmak lazım. Onlann dost-
luğuna mazhar olmak. başlı başı-
na bir zenginlik ve bir şereftir.
Faruk gecenlerde ölmüştür. Hay-
siyet. dürüstlük, hür düşünce, düz
çizgili yaşam ve seviye denen şe-
ye bağlı olan herkes bir kardeş yi-
tirmiştir ve bunun yasını tutabilir.
Ben ise kardeşim ve örneğim Fa-
ruk Abimin ölümü ile yalnızniren-
gı noktamı değil, en kapalı gece-
lerde Kutupyıldızı'nı göstereni, fir-
tmalı denizlerin zifıri karanhğın-
da uzaklarda panldayan ve sağlam
zemini gösteren fenerimi de kay-
bettim. Ruhu elbette şad olacaktır
çünküoraya da aydınlık getirecek-
tir.
YAZIODASI
SELİM İLERİ
Yine Romanlar, Yine İstanbul
Dostiarım, televizyonda eski Türkfilmlerini, özel-
likle siyah-beyaz Türk filmlerini seyrederken asıl,
'dünkü' Istanbul'u seyrettiklerini söylüyorlar.
Dünkü İstanbul, daha gözümüzün önündeki is-
tanbul. Bununla birlikte günümüz gençlerinin ar-
tık bir daha göremeyecekleri bir İstanbul.
Filmlere bakılırsa. Boğaziçi'nin tenhayolunda Bd-
gin Doruk'la Göksel Arsoy yürüyorlar, bir otomo-
bil ya geçiyor ya geçmiyor. Filmlere bakılırsa, Ne-
riman Köksal la Orhan Günşiray Ahırkapı taraf-
larında bir harabede buluşuyorlar, dışarıya çıktık-
lannda Sahil Yolu bomboş. Sezer Sezin, Şoför Ne-
hahat kılığında Taksim Meydanı'nda dolmuş ara-
basıyla çıkageliyor, o Taksim'e bakıp bakıp gözü-
nüz yaşarıyor.
Filmlerden yola çıkıp bu geziyi ben şimdilerde
eski romanlarda sürdürüyorum. Bir kez daha yaz-
mıştım: Arada bir romanlarda kent gezintileri böy-
le iyi oluyor.
Güzide Sabri'nin Hüsran'ında 'Nermin', Amas-
ya'dan Istanbul'a gelince, Şehzadebaşı'na iniyor.
Gerisini birlikte okuyalım;
"Caddenin kalabalığıyla sersemteşen başımın
içinde, bir şeyler dönüyordu. Şaşkın şaşkın etra-
fıma bakışımdam, sanki benim aciz bir taşra kızr
olduğumu anlayan insanlann dudak bükmelerine
maruz kalmış gibi, sıkıiıyordum."
Hüsran, 1928'de yaytmlanmış. Yetmiş yıl önce-_
sintn Şehzadebaşf nı vann siz düşünün. Guzide Sab-
ri'ye yine de kalabalık geliyoımuş cadde. Sonra da-
ha önemlisi, bir Anadolu kentinden gelen Ner-
min'e Istanbullular küçümseyerek bakıyorlarmış.
Aynı Şehzadebaşı'ndan bugün geçin, taşralı olma-
yışınız garipsenmeyecek mi?
Hüsran'da bir de 'köşk' tasviri var. Biraz roman
kokusu taşıyor ama, geçmişte yitmiş bir gerçek-
liği de belgeliyor:
"Beyazboyalı, yeşilpancurtu, büyük, muhteşem
bir köşkün demir parmaklıklı bahçe kapısından
girerken, kalbim, acı acı çarpıyordu. Bizi, genç bir
hizmetçi karşıladı... Aşağı kat salonlarından biri-
nealdı. Yerde, yumuşak halılar vardı. Her taraf te-
miz ve süslüydü. Yukanda piyano çahnıyordu."
Hatıriamaya çalıştım, bellegimi yokladım; öyle ye-
şil, kırmızı pancurlu kaç köşk kalmış aklımda? Fe-
nerbahçe'de galiba bir iki tane kalmıştı; hâlâ ba-
kımiıydılar Moda'dan kaç pancurlu ev sayabiü-
rim?
Hele şu sahne! Bunun bir benzerini yaşamadı-
ğıma eminim:
"Beyefendi hiçbir şey söylemeden, terasaya
doğruyürüdü. Odanın içine, bahçeden, bolbirgül
kokusu dolmuştu. Terasanın açık kapısından, de-
niz, ayın beyaz ışıltılan altında, gümüşten birkay-
nak gibi parlıyordu."
Yalnız gül kokularım hatırlanm: Annemin çocuk-
luk arkadaşı Nezihe Hanımların Şifa'daki evlerin-
de bahçe, silme güldü. Sarmaşık gülleriyse bal-
kona, pencerelere tırmanırdı. Bahçedeki beyaz,
pembe ve kavuniçi güller dörtbir yanı gül kokula-
nnaboğardı.
Şifa'nın sonundaki kayıkhaneden, ayışıklı gece- ^
lerde, sandallarla denize açılınır, Kalamış'a gidilir,'
Fener'egidilir, ayışığıdasulardagümüşservilerbı-
rakırdı. Ah o uzayıp giden gümüşserviler!..
Edıp Cansever'in çok sevdiğim llkyaz Şikâyet-
çileri, geçmiş romanlardaki Istanbul'dan artık şi-
ire tortusuzca süzülmüş izdüşümler yansrtır. Bu şi-
irlerde 'çariiston', 'tango' ve 'caz' birer 'İstanbul
dönemi', büyük kent yaşaması otup çıkar.
Çariiston dendi mi: "Gece/er smokinliydi biraz
I Gündüzler rugan iskarpınli I Mendiller sallanırdı
sessiz filmlere"...
Caz mevsiminde tramvaylar "nefesli çalgılar ha-
linde" geçerler...
llkyaz ve tango: "Bir beyaz ceketle bir mavi kra-
vatmış"...
Şiirler, öyküler, romanlar biryandan da istanbul'un
nasıl göçüp gideceğini saptamışlardır. Okunsay-
dı, okunabilseydi keşke, düşünülseydi... Sait Fa-
ik'in unutulmaz "Son Kuşlar", çevre tahribi konu-
sunda uyandır. Bu yalın öyküdeki çevreyi kimlerin
niçin tahrip etmekte olduğu apaçık sergilenir, hem
de bir şair duyariılığıyla, Necatigil şöyle özetliyor.
"Son Kuşlar; horlanan, yağma edilen, kökleri
kurutulmak istenen tabiat güzetliklerine, kuşlara,
çimlere yakılmış bir ağıttır. Kuşlar adaya iki sene-
dir gelmez olmuşlardır; çünkü birer damlacık et-
leri için sonbahara doğrv bu tabiat harikalan sa-
kalan, iskete, flurya ve serçeleri ökselerte tutup diş-
leriyle hemen boğan, canlı canlı yolanlar, onlan
Konstantin Efendi gibilere satanlar vardır. Yol ke-
narlannda tabiat anamızın koyu yeşil saçlan olan
çimenleri söküp söküp özel bahçelerine götüren-
ter vardır."
Herhangi bir söz eklemeye gerek var mı?
Takvimde İz Bırakan:
"deliksiz uykusuna bakıyorum I minderde çok
eski bir kedinin
"yıllargeçmiş!" Oktay Rifat, Koca Bir Yaz, Adam
Yayınlan, 1987.
Çağlar'dan Hareket-Algı llişkisi'
• Kültür Servisi -
NurcanÇağlar'ın
hareket algı
ilişkisini konu
alan iki
düzenlemesi, 2
Ekim'den itibaren
iki ayn mekânda
sergilenecek.
Vestel'in katkılanyla hazırlanan düzenlemeler 18
Ekim'e dek Deniz Müzesi'nde. 12 Ekim'e dek de
Kare Sanat Galerisi'nde görülebilir. Birbirini
tamamlar nitelikteki iki düzenlemenin konusu da
'Hareket'Algı tlişkisi". Demir. tahta ve sert plastiğin
başhca materyal olarak ön plana çıktığı
düzenlemelerde fotografik imgeler yer alıyor.
Sergiler kapsamında Kare Sanat Galerisi'nin yer
aldığı Atiye Sokak da çadır örtüleri ve çeşitli sokak
satıcılanyla bir şenlik alanına dönüştürüldü.
Oesiping Machînes' sergisi
• Kültür Servisi - Petre Nıkoloski. Aleksandar
Stankovski, Igor Tosevski, Hüseyin Alptekin /
Arhan Kayar, Server Demirtaş. îsmet Doğan'ın
katıldıklan "Desiring Machines" başhklı sergi 2
Ekim Perşembe günü saat 17.00'de Y. Sabancı Sana
Merkezi'nde açılıyor. Üsküp Şehir Müzesi ile Yıldı
Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Muzecilik Anabilim Dalı'nın işbirliğiyle Suzanna
Milevska'nın küratörlügünde düzenlenen sergi 16
Ekim'e dek izlenebılir.