27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5AYFA CUMHURİYET 30 EYLUL 1997 SAL1 12 KULTUR PORTAL DIKMEN GURUN Yaşaımn kınlımı noktasında dram saııatı"Çağdaş TürkTîyatrosu'nda Ahlak, Ikoaomi ve Kültür Sonınlan (1923- İ970)". Prof. Dr. SevdaŞener'in doçent- Lk yıllannda yazdığı ve 1%4'te dokto- n çalışması olarak yayımlanan *Müsa- hipzade Ceial ve Tiyatrosu'n nu izleyen kinci kitabıdır. Cumhuriyet dönemi cyunlannı toplumsal içerikleri bağla- mında ırdeleyen bu kapsamlı çalışma- yı. "Çağdaş Türk Tryatrosu'nda tnsan (1923-1972)" ızler Kitabın amacı 1923'ten 1972*ye uzanan 49 yıllık bır süreçte yazılmış olan oyunlarda insa- nn konumunu incelemektir. Sevda Şe- rer, "Ahlak, Ekonomive KültiirSorun- tarTnda. tiyatromuzdaele ahnan toplum- sal sorunlar üzerınde dururken bu kez tu sorunlarla yüzleşen insanı kişisel czellikleriyle ve toplumsal ilişkileri için- de incelemiştir. "Diinden Bugûne Ti- yatro Düşûncesi", tiyatro kuramlan ara- smda dolaşır. Antik Yunan'dan başla- yarak 20. yüzyılın öncü akımlanna uza- nır. Tiyatro düşüncesinin izlediği geli- şım çizgisini farklı dönemlerde karşılas.- tumalı olarak ele alır. "Oyundan Düşün- ceye* ise Şener'in yıllann birikımini yansıtan yazılannı derlediâi bir çahşma- dır. Yeni öz, akışkan gerçek Ve "Yaşamın Kırılma Noktasuıda DramSanatT. Prof. Dr. Sevda Şener'in Yapı Kredi Yayınlan' ndan çıkan yeni ki- tabı. Kitabında 'dramatik olan' üzerin- de dururken oyunlann anlara eylem iliş- kisındeki altyapılan irdeler. Sözünü et- tıği kınlma noktalannın antik Yunan'dan 'absürd'e uzanan zenginhklerinde "me- rakveheyecan'ın "şaşkınhkvetedirgin- uVle yerdeğiştirmesini gözlemler. Pat- hos ve Katharsis'in çağımız tiyatrosun- daki boyutlannı araştınr. "Yaşaımn K> rümaNoktasında Dram Sanaü", "Dün- den Bugüne Tiyatro Düşüncesi"ni tamam- layan, onunla bütünle- şen önemli bir yapıttır. Kitabın önsözünde şöyle diyor Prof. Dr. Sevda Şener: "_ben ti- yatro sanat deyince in- sana özgü olanla insana layıkoianıbirliktedüşün- dürcrt, bunuda insanıey- lemi ik sınayarak yapan sanatı anlıyorum." 1958'den bu yana. 40 yıl- dır. bir tiyatro bilimcisı olarak, bir eğıtimci ola- rakaltında zengin bir dün- ya yatan bu yaklaşımını bizlerie paylaştı ve paylaş- maya devam ediyor. tncelemelerini, yorum- lannı akıcı dilıyle bir kez daha kitaba dökerken salt tiyatro sevda- lılanna değil tüm okurlara sesleniyor. -Kitabınızda modern ve modern son- rası tiyatro yazar ve sanatçılannın ayv na özeUigini.oyunlannyeniözünüen doğ- nı ve etkili biçimde aktaracakbir biçim arayışı içinde olmalan şeklinde tanımlı- yorsunuz. Buradaki "yeni öz"ü biraz açar mısınız? - tnsanı kuşatan koşullar, buna uygun olarak yaşama biçimi, insanlar arası iliş- kiler, bu ilişkileri düzenleyen kurallar dur- madan değişiyor. Sanatçının yaşama ba- kış açısı, onu yorumlayışı, ondan bek- lentisi de öyle. Oyun yazan, sahne sa- natçılan her gün yeni bir dünya ile kar- şı karşıya olduklannı görüyorlar. Onu an- lamaya çalıştyorlar. Anlar gibi oldukla- nnda. kendilerinın de içten içe yenilen- diklerini fark ediyorlar. Bilinen anlatım yöntemleri bütün bunlan seyirciye ak- tarmaya yetmiyor. "Kendimbflezoran- •"Özelliklcyaşamm Kinlma noktalan dediğim kntıkanlannda alman yada almamayankararlann, meninyeniden kia- siklere döniişünü, klasikyapıtlarlahe- saplaşma gereği duymalarını neye bağhyorsunuz? - Klasik dediği- miz yapıtlar. insanm dramatik anlarda gösterdikleri tepki- inamyorum." hyorum, zor anlamlandınyonım, seyir- ciye bunu nasıl anlatayım ki o da anlar gibi olsun" kaygısına düşüyorlar. Du- nımlann saptanışmda, insanlann göster- diği tepkinin belirlenmesinde, eylemin yönlendirilmesinde. konuşmalann dü- zenlenmesinde. sahne üstü göstergele- rin seçiminde yeni yollar denemek zo- runda kalıyorlar. Madem ki kritik durum, yaşamın insanı karar almaya, bir şeyler yapmaya zorlayan ve çogunlukla eşik dö- nemleri dediğimiz toplumsal değişim dönemkrinde ortaya çıkar ve bu duru- ma gösterilen tepki ve sonuçlan drama- tik anlam taşır dedik, tiyatro yazar ve sa- natçısımn değişimleri gözden hiç kaçır- maması, değiş.imlerin yarattığı drama- tik anlan yakalayabilmesi gerekiyor. Ye- ni öz işte bu durmadan değişen, akışkan gerçek. K.endinikapsayacak,tutacakve en iyi gösterecek kabı anyor. -Günümüzdepek çok yazarveyönet- yapılan ya da yapılamayan ışlenn, alman »„«««.««. «pM . yd aa aiınamayan sonuçlann l e n e n d o ^ m - e n m " msana insan ilişkilerine ' t a r l l - e n i n a n d ı n c ı « e n anlam kazandırdığmj tiyatro sanatınınbua'nlam uzermde durduğu zaman gerçek ışlevini yerine getirebildiğine etkili biçimde aktara- bilmiş olanlardır. Sa- natçılann tıkandıkla- n dönemlerde klasik- lere itibarermelen an- laşılır bir durum. He- saplaşmaya gelince. en iyi niyetle bunayeniden anlamlandırma çabası diyebiliriz. Ya da insan paydasındabuluşmanm verdiği tadı du- yurmak için kılıfını yenileme çabası. Ne var ki bu girişimler çogu kez oriji- nalinden eksik kahyor. Günü yakalaya- yım derken dünün yaşanmış gerçeğine de yabancılaşıyor. tnsanltğın ortak pay- dasında buluşmak bir yana. ne tarihsel gerçeği, ne ortak niteliğinızi. ne kendi özel gerçeginizi göremez. tanıyamaz oluyorsunuz. Bir de hesaplaşmayı boy ölçüşmek olarak düşüniirsek, yenilgiyi baştan kabullenmek gerekir. Klasikler; sevmek, anlamak yararlanmak ıçindir. Hesaplaşmanın en güzeli ise sanatçının kendi ile hesaplaşması. - Sanatlar arasuıda smırlann kalk- makta olduğu bir ortamda kitabınızda sözünü ettigjniz "dramatik olanın'" be- lirienmesindekietkenlerth aro suurlan- nı zoriuyor mu? - Tiyatro dramatikolanı sergilemek için başlangıçtan beri öteki sanatlann katkı- smdan yararlanmıştır. Müzik, plastik sanatlar tiyatronun smınnı zodamaz, ti- yatroya davet edilirler. dostça bir ilişki içinde ve bırlikte üretmeküzere. Antik- ten bu yana, uygulamada böyle olduğu gibi kuramsal olarak da onaylanmış bir durumdurbu. Ancak, gerçekçi ve doğal- cı akımın tiyatroya egemen olduğu dö- nemde tiyatro kendi sınırlan içine ka- pandı. Şimdi ise sinema sanatının da et- kisi ile görüntü dilinden, sözel anlatıma yakın ölçüde yararlanıhyor. Bugün tiyat- ro dili deyince görüntünün, sözün, mü- ziğin, mimarinin ortak dilinden söz et- miş oluyoruz;bazen uyum içinde bazen aralannda çelişkiler üreterek gerçekleş- tirdikleri ortak bır sanat dilinden. Dramaturgun katkısı - Dramaturg ve dramaturgi kavTam- lannın günümüz Türk tiyatrosundaki yeri nedir? Ne olmalıdır? - Dramaturg. bır tiyatronun sanat po- litikasının saptanmasında. repertuvann belirlenmesinde. sahnelenen oy\ınun en yetkin bir biçimde kotanlmasında, ti- yatroyu yönetenlerle, yazarla, yönet- menle. sahne sanatçılanyla birlikte ça- lışan, oyunun anlamlandınlmasına. an- lamın aktanlmasına katkıda bulunan, bilgisine. sanat anlayışına gü\enilen ki- şi olmalı. Kuramsal eğitime ağırlık ve- ren tiyatro okullan böyle elemanlar ye- tiştirme çabasındadır. Dramaturg, bilgiy- le donanmış. sanata duyarlığı gelişmiş kişiyse onun katkısından neden çekinil- sin? GünümüzTürk tiyatrosunda drama- turgluk kurumunun yetirince işletilme- mesini, yöneticilerin, yazarlann, yönet- menlerin kendilerine yeterince güven- memelennden kaynaklandığını sanıyo- rum. Oysa tiyatro her zaman birlikte ça- hşılan bir sanat olmuştur. Zamanla dra- maturgun katkısma da alışılacaktır. Av. MORDO DtNAR Yaşıttık. Üç aşağı beş yukan. Fakat nüfus cüzdanımız ne derse desin onun kafası bizimkindenbü- yüktü ve bu. çokerken belirdi. Or- taokuldan ben bütün sınıflan be- raber yapmıştık. ta ki lise son smı- fı için o feni. ben de edebıyatı se- çene dek. Ancak daha o zamanlar- da okurlar arasındakı olağan bilgi ve merak eşitliği bozulmuş, bir iki arkadaşımız genel sıradan sızılıp da- ha yukanlarda gezinmeye başla- mıştı. Fende Faruk (Haİide Edip Adıvar'ın birinci eşi Salih Zeki Bey'in oğlu). edebiyatta da Refet (Büyükelçi SalahattinArberin oğ- lu). Bir de öğretmenlerimızden duyduğumuza göre. ikı sımf altı- mızda Feza fki sonradan Ameri- ka'da büyük fızikçı Oppenhe- imer'in asistanı olacaktı). Bunlar. besbelli sürüden ayn bir yerlerde dolaşıyorlardı ve biliniyor ki ileri- de memleketin en yüksek semala- nndakiparlak yıldızlan olacaklar- dı. Faruk. felsefe ve onun etrafm- daki disiplinlerin spekülatıf âle- minde. Refet ise daha fazla meta- fızik ve estetığin kavram dehlizle- rinde. evlerinde imişgibi geziniyor- lardı. Yaşıttık. doğum tarihlerimiz öyle dıyordu: fakat daha o seneler- de, onlann almakta olduğu ıstika- mete bakarken. "Primus InterPa- res"ın ne demekolduğunusezer gı- bı oluyorduk. Çap meselesi. Tabii, eşitler arasındaki dostluklar. ter- cihler. çekemernezlikleT. kırgınlık- lar. tesanütler, hepsi vardı. ,\ra- mızda kimler yoktuki? HasanIşık, Semih Gümer, Mehmet Baydur dahil olmak üzere altı yedi büyü- kelçi. HaBtKa\uh,\luzafferSa^ş- man, Zahit İmre, Feridun Erpn, Muzafîer biriş dahil olmak üzere yedi sekiz üniversite profesörü, Ci- hatBurakve bir müddet SetaıTu- ran, viyolonist Semih Argeşö ve Müfît Imşir, siyasette rol oynaya- cak OrhanEyüboğlu,Baro Başka- nı olacak Femıh Dereli ve her bi- ri kendi alanındaisim yapacak öte- kıler. Dışanlara bakan tomurcuk haldeydik, fakat Faruk-Refet ikili- si başkaydı. Onlar daha fazla ıçe- riye dönük ve başka entelektüel âlemlere göç etme hazırhğınday- dılar. Refet meteor gibi geçti ve çok genç yaştaöldü. Ebeveynihiçbir za- man bunun üstesinden gelemedi- ler. Yaşam kendilerine zehır olup onlar da çokgeçmeden öldüler. Fa- ruk. yatılı öğrencilerdendi. Hafta- lık günlerinde diğer yatıhlar gibi mektebm içinde olmayacak giysi- lerle dolaşırdı \e pejmürde giyin- meyi adeta bir sanat mertebesine yükseltmışti. Herhalde dedesınden kalmayırtık pırtık iki kuyruklu bır redingot giyer, sakal bır kanş ge- zerdı. redingotun derin cepleri ise derslerimizle hiç ilgisi olmayanki- taplarla doluydu. Hele sene sonu Kilyos tepelerindeki askerlikkamp- lannda. redingot yerine asker üni- formasmı giydiğınde, asla eksik olmayankitaplar yüzündenkamp- ta gebe bir kadm gibi dolaşır ve tü- feği omuzuna koyduğunda, cep- lerdeki kitaplar yüzünden o tüfek dik değil çapraz durur ve bu haliy- le, o üniforma. ordumuzun haysi- yetine dokunacak non- figüratif tuhafşekillerebürünürdü.Okadar ki yüzbaşımız, bir gün hiddetle "Nedir bu: şu cepleriniboşalt" di- ye bağırdığında, Pandora kutusu gibi içinden çıkan kitaplar arasın- FarukSayar'a saygıda "FointCounterpoint" ve "Ekv ge de la FoBe'" çıkmıştı. Ne yalan söyleyeyim: AkkwsHuxieyve Eras- mus isimlerinı ben o gün o vesi- leyle ilk defa duydum. Demek is- tediğim. bizler henüzSherlock Hol- mes ve bilemediniz, Cç Silahşör- lerie vakit geçirirken o, çoktanbe- ri klasikleri bitirmış. Bizler ağır aksak, Bergson'u anlamaya çalı- şırken o Kant ve Spinoza'yı çok- tan geçmişti. Anlayacağmız, he- nüz on sekızimize tam varmadan hâlâyaşıttık, fakat artık eşit değil- dik. Farukbizdenbirkaç yaş büyü- müştü. Tevekkeli değil, Fransız edebiyathocamızsöylemişti: *Yir- dersin, tiyatro mu dersin, hepsı de o yıllann dünya merkezi olan Pa- ris'te vardı. Bunun içine balıklama daldı ve başka yerde eşi bulunma- yan bu entelektüel laboratuvann- da kaynayan fıkir ve sanat muhi- tinin usaresini -ve de feyzini- do- ya doya aldı. Paris'in "soi kıysı" denen o semtin dar sokaklannda- ki sayısızkitapçılar, galerileT, kah- vehaneler, boy boy restoranlar ve herkeseye göre ufacık otellerlebeş sene kayboldu; ta ki Alman ordu- lan Paris'i işgal edinceye kadar. O zaman döndü. Kalabilirdi, başka- lannın yaptığı gibi. Dönmeyi ter- cih etti. Evlenmişti. Parasızdı. He- Hatta "Fahri Galatasaravh*' dedi- ğimiz bir altıncısı da Etienne Ma- noel Manac'h ıdi. Mektebimizde hocalık ederken De Gaulle'un Londra"dan yaptığı "Mücadekıye devam"çagnsına ilkkatılanlardan olup Ankara"dakı Fransız elçiliğı- nin gırişimiyle hemen mektepten kovulmuş ve pasaportu da elinden ahnmıştı. Manac'h, evsizbarksız. maaşsız. statüsüz dolaşıyor ve her an hudut harici edilmesi de kaçı- nılmaz gibi görünüyordu. Bırbiri- mizle damşmaya lüzumbile olma- dan, cebidelikliğımizle. onu ko- lektif korumamıza almıştık. Bir gün birimizde yemek yer, bir ak- dakı işı pek de ondan parlak değil- di. Tabii hepimiz gibi o da günlük sandviçini kazanmak mecburiye- tinde idi. ancakbirmiktar ılerlemek veya yükselmek için en ufak bir gayreti de yoktu. Kalenderbirkap- lumbağa rotasıyla yoluna devam ediyor ve bız de bunu affedilmez bir laçkalık olarak görüyorduk. Sonradan -çok sonradan- anladık ki bu tevekkülün esas sebebi Fa- ruk'un maddi menfaatlara karşı duyduğu muazzam lakaythğıydı. Her rürlühırstan tamamen yoksun, para yapmak, kudretli olmak. ta- nınmak, sosyal mertebeleri çık- mak. menfaatpeşındekoşup çalım- aruk, zamanla her şeyi anlayan ve her sorunu çözen özel Sokrat'ımız durumuna gelmişti. Hadiseierin içeriği, nereden kaynaklandığı, nelere gebe olduğu, insan çılgınlığının türlü motivasyonlannı. şahıslann hakiki değerlerinin ne olduğunun tartılmasında en hassas ve affetmez ölçü aletimiz o idi. Sınırsız küîtür oburluğu onu, sessizce, en olmayacak alanlarda bir mütehassıs durumuna getirmiş ve ancak, bir vesileyle bir yerde bir bahis açılacak da, o zaman en beklenmedik alanda dipsiz kuyu olan bilgisi tesadüfen meydana çıkardı; hakiki ve ciddi entelektüelin asaleti olan tevazu ve sadeliğiyle. mi yaşuuzda ne iseniz. ömür bo- yunca o olacaksınız. r Bizler, "Eh, o hatdedahavaktirnizvar" derken Faruk işi aceleye getiriyordu. Mektebi bitirdiğimizde fenden Avrupa'ya tahsile gideceklerin he- men tümü Almanya'ya giderken, Faruk Paris'e gıtti. Sorbon'a, hu- kuktahsiline. Hiçbirimizbır şey an- lamadık. Birader, hukuk tahsilıne gidecek olduktan sonrane diye fe- ne gidip bukadarmatematikve fı- zik ile uğTaşmışsın? Dinlemedi. Paris"e gitti. Ne olduysa orada ol- du. Ayağına göretam çizmeyi bul- muştu. Felsefe mi dersm. edebiyat mı dersin, modem psikanaliz mi pimiz seferber olduk. Kendisine iş bulduk. Vedat Baykurt'un (Clark Vedat, Clark Gabie'a benzediğı içini çıkardığı, SüreyyaSungar'ın mesul müdürü olduğu, benım de CamiBa>kurtBey'in (Atatürk'ün birinci hükümetinde Içişleri Baka- nı)başmakalelerini Fransızca yaz- dığım (Cami Bey'in Fransızcası yoktu) ve "LaTürauie'' denen ak- şam gazetesinde. Uçümüz de Ga- latasaraylı idik. Lisan ve baskı ha- talanru düzeltmekvazifesini üstle- nenFaruk'ladörtolduk. Aslındabir beşinci daha vardı: Sürmekte olan dünya savaşının askerı harekânnın yorumunu yapan Mehmet Coşar. şam başka bırimizin evmde yatar. başka hiçbirgazetenin neşredeme- yeceği mücadeleye devam maka- leleri bizde çıkardı. O senelerde Hitlerdünyanıntepesinde tahtkur- muş oturuyor, memleketımızde hiç de az olmayan hayranlan her taraf- ta serbestçe cirit oynuyor ve bizler, cılız sesimizle. antifaşist naraları- mızı atıyorduk; ne ki Tan gazete- siyle beraber gazetemız de gözü- müzün önünde tahrip edildi. Hepi- miz işsiz kaldık. Faruk, Selanik Bankası'nda iş buldu. Yıllarca orada kaldı. Gaze- tedeki işi her bakımdan kabiliye- tinin altındabir iş ıdiyse de banka- laryapmak. başkalannı ezmek şöy- le dursun, incitmek bile akhndan geçecek şeyler değildi. Tek ıtici gücü. hakiki isteği. özgürlüğünü mümkünmertebekorumak ve esas arzulannı tarmin etmek, yanı oku- mak ve büyük düşünce akımlannı anlamak. Debdebeden çok uzak yaşammı sağlamak için gereken eforu gündüz sarf edecek ve fakat akşamlan büyük düşünürlerle ge- çirecekti. Gündüz belki köle ama akşamlan imparatordu. Sofrasın- da Eflatun, Kant. Aristote, Freud, Descartes, Aragon, Sartre oturur- du ve zamanla onlarla senli benli olmuştu. Picasso ve Matisse sergîleri îstanbuPda Kühür Servisi - u Picasso ve ModeBeri" ve "Matisse veOda- 00311" konulu sergiler 12 Ka- sım-27 Kasımtarihleri arasında Antik Palace'da sergilenecek. Sanat ile eğitimi bağdaşlaştır- mayı amaçlayan bu sergi boyun- ca sanatseverlerin yanı sıra öğ- rencilere yönelik galeri sohbet- leri de gerçekleştirilecek. Çağımızm en büyük sanatçı- lanndan Picasso ve Matisse'in ailelerinin özel koleksiyonlann- dan ve New YorkModern Sanat- lar Müzesi gibi önemli müzele- rin daimi koleksiyonlanna dahil imzalı ve numaralı grafik ya- pıtlar, 10-18Ekimtarihleri ara- sında gerçekleştirilecek olan "TurkJshSak" haftasında Lond- ra'da gerçekleştirilecek (56A \Valton Street) bir ön sergi ile sa- natseverlerle buluşacak. "Sa- dece tek bir gerçegj olsaydı, ay- nı temada yüzlerce resim yapa- mazdınız' diyerek hayatı boyun- ca tekrarladığı "Sanatçı ve mo- dey temasını sa\nnuyor Picas- so. Busonbaharlstanburdaaçı- lacak olan "Picasso ve Modelle- ri" başhklı sergi bu çeşitleme- lerin örneklerini sunuyor. Sergi Picasso'nun yetmiş yıh kapsa- yan grafik sanattaki başanlan- nı ve Paris avangard grafik sa- nat tarihinin önemli aşamalan- m izliyor. Aynı zamanda Picasso'nun birbıri ardına yaşamına, kalbi- ne ve sanatınahükmermiş kadın- lan bir araya getiren bu sergide, "Ağlayan Kadın" Dora Maar, "Güneş-Kadın" Francoise Gi- lot'un yanı sıra Picasso'nun ma- vi ve pembe dönemlerinde ya- rattığı seyahat eden sirk cam- bazlannın bohem ve fakir haya- tını dile getiren "Sahiınbanqu- es" sergisinden "Tete de Fem- medeProfil'' ve genç sevgilisi Marie-ThereseVValter ile birlik- te yaşadığı dönemlerin ünlü "Vbflard Serisi''nden çarpıcı ör- nekler yer alacak. Sergi aynca Francoise Gilot'un 2. Dünya sa- vaşı sonrası ünlü Fransız litog- rafçısı FernandMourlot taraftn- dan basılan klasik "Francoisee) Soleil" gibi yapıtlann yanı sıra Picasso'nun son eşi Jacqueb- ne'in önemli linol oyma portre- lerini ve hayatınm son yıllann- da gerçekleştirdiği erotik 347 ve 156 serilerinden ömekleri de kapsıyor. "MatisseveOdahklan" isim- ti sergi 20. yüzyılın oryantalis- ti olarak tarunan Henri Matis- Henri Matisse, 'Hindoue a la jupe de tulle", 1929. se'nin özel koleksiyonundan *Odafisqueau MagnoBa", "Oda- tisquealajupedetuUe" ve"Oda- BsqueVoilee'' gibi gözde oryan- talıst yapıtlan içeriyor. Matis- se. Nice'deki apartman dairesi- ni zengin desenli duvar örtüleri ve doğuya özgün obje ve ak- sesuarlarla süsleyerek düşsel bir harem yaratmıştı. Şeffaf giy- siler. ipek şalvarlara bürünmüş modeli Henriette oryantal bir dekor içinde "Odâhklar"ın modeli oldu ve 1920'li yıllarda Matisse, efsanevi "•Odelisque" serisini resmetti. Tabii seneler senesi biriken bu kültür \e düşünce hazınesindebü- tün disiplinler ve bütün ufuklar- dan gelen zenginlikler iç içe geç- miş. sınır tanımayan tecessüsü ve buna eklenen analitik yapısı onu başka bir görüngeye orurtmuştn. Esas itibanyla onun dünyası abst- raksyonlann dünyası olmakla be- raber asırlan birbinne bağlayan büyük düşünce akımlannın reali- teler karşısmda nasıl değiştiğini ve hangi kisvelere büründüğünüonun ağzından günlük lisanla dinlemek doyulmaz bir bayramdı. Bir virtü- öz gibi en basit günlük hadiseler- den en abstre kaynaklara çıkarken kullanmak mecburiyetinde oldu- ğu spekülatifka\Tamlar içerisinde, balıklann deniz içerisindeki raha- tı ve mutluluğuyaşardı. Bızlerinzor ka\Tadığımız karanhk conceptler onun için gün ışığı kadar aydınlık- tı ve bu makinenin işleyişine şahit olmak başlı başına bir zevkti. Ka- fası böylesine bulutlann üstürKİe ol- masına karşın ayaklannın hiç de yerden kopmamasına çok dikkat eden Faruk. zamanla her şeyi an- layan ve her sorunu çözen özel Sokrat'ımız durumuna gelmişti. Hadiseierin içeriği, neredenkaynak- landığı, nelere gebe olduğu, insan çılgınlığının türlü motivasyonlan- nı, şahıslann hakiki değerlerinin ne olduğununtarülmasında en has- sas \e affetmez ölçüaletimizo idi. Bizim 5. kattan gördüklerimizi o 17. kattan seyreder ve analizini de bu irtifadan ve bu görüş zaviye- sinden yapardı. Sınırsız kültür oburluğu onu, sessizce, en olmayacak alanlarda bir mütehassıs durumuna getirmiş ve ancak. bir vesileyle bir yerde bir bahis açılacak da, o zaman en beklenmedik alanda dipsiz kuyu olanbilgisi tesadüfen meydana çı- kardı; hakiki ve ciddi entelektü- elin asaleti olan tevazu ve sadeli- ğiyle. Zihnen önceden kabullen- mediğı hiçbir akıma, hiçbirmoda- ya. hiçbir dogmaya ve hiçbir fet- vaya ne inanmış ne de tabi olmuş- tur. Fakat inandıklannı da tavizsiz vezikzaksız müdafaa etmiştir. gos- terişsiz ve hep ikincı sırada kal- mayı tercih ederek, Tevekkeli de- ğil, çoktan beri benim ona hitap şeklim -yaşıtlık neredekaldı- "Fa- ruk AbT idi. Önce itiraz ettı, "Ne abtsi'' diye. Sonralan kabullendi. Bu kelimenin içine sığdırdığım sevgi, gurur ve saygıyı anlamıştı. Ortalarda dolaşan bu kadar ya- n bilgm, çeyrek entelektüel küsu- ratlı düşünürler varken ve davul zuma, kendilerinden bahsedilme- si için halkla ilişkiler denen gürül- tü ve patırtıya başvuranlara karşın safkan ve ciddi düşünürlerin de var olduğunun tespiti gerekir. Bunlar kendilerini öne sürmezler. Onlan gidip bulmak lazım. Onlann dost- luğuna mazhar olmak. başlı başı- na bir zenginlik ve bir şereftir. Faruk gecenlerde ölmüştür. Hay- siyet. dürüstlük, hür düşünce, düz çizgili yaşam ve seviye denen şe- ye bağlı olan herkes bir kardeş yi- tirmiştir ve bunun yasını tutabilir. Ben ise kardeşim ve örneğim Fa- ruk Abimin ölümü ile yalnızniren- gı noktamı değil, en kapalı gece- lerde Kutupyıldızı'nı göstereni, fir- tmalı denizlerin zifıri karanhğın- da uzaklarda panldayan ve sağlam zemini gösteren fenerimi de kay- bettim. Ruhu elbette şad olacaktır çünküoraya da aydınlık getirecek- tir. YAZIODASI SELİM İLERİ Yine Romanlar, Yine İstanbul Dostiarım, televizyonda eski Türkfilmlerini, özel- likle siyah-beyaz Türk filmlerini seyrederken asıl, 'dünkü' Istanbul'u seyrettiklerini söylüyorlar. Dünkü İstanbul, daha gözümüzün önündeki is- tanbul. Bununla birlikte günümüz gençlerinin ar- tık bir daha göremeyecekleri bir İstanbul. Filmlere bakılırsa. Boğaziçi'nin tenhayolunda Bd- gin Doruk'la Göksel Arsoy yürüyorlar, bir otomo- bil ya geçiyor ya geçmiyor. Filmlere bakılırsa, Ne- riman Köksal la Orhan Günşiray Ahırkapı taraf- larında bir harabede buluşuyorlar, dışarıya çıktık- lannda Sahil Yolu bomboş. Sezer Sezin, Şoför Ne- hahat kılığında Taksim Meydanı'nda dolmuş ara- basıyla çıkageliyor, o Taksim'e bakıp bakıp gözü- nüz yaşarıyor. Filmlerden yola çıkıp bu geziyi ben şimdilerde eski romanlarda sürdürüyorum. Bir kez daha yaz- mıştım: Arada bir romanlarda kent gezintileri böy- le iyi oluyor. Güzide Sabri'nin Hüsran'ında 'Nermin', Amas- ya'dan Istanbul'a gelince, Şehzadebaşı'na iniyor. Gerisini birlikte okuyalım; "Caddenin kalabalığıyla sersemteşen başımın içinde, bir şeyler dönüyordu. Şaşkın şaşkın etra- fıma bakışımdam, sanki benim aciz bir taşra kızr olduğumu anlayan insanlann dudak bükmelerine maruz kalmış gibi, sıkıiıyordum." Hüsran, 1928'de yaytmlanmış. Yetmiş yıl önce-_ sintn Şehzadebaşf nı vann siz düşünün. Guzide Sab- ri'ye yine de kalabalık geliyoımuş cadde. Sonra da- ha önemlisi, bir Anadolu kentinden gelen Ner- min'e Istanbullular küçümseyerek bakıyorlarmış. Aynı Şehzadebaşı'ndan bugün geçin, taşralı olma- yışınız garipsenmeyecek mi? Hüsran'da bir de 'köşk' tasviri var. Biraz roman kokusu taşıyor ama, geçmişte yitmiş bir gerçek- liği de belgeliyor: "Beyazboyalı, yeşilpancurtu, büyük, muhteşem bir köşkün demir parmaklıklı bahçe kapısından girerken, kalbim, acı acı çarpıyordu. Bizi, genç bir hizmetçi karşıladı... Aşağı kat salonlarından biri- nealdı. Yerde, yumuşak halılar vardı. Her taraf te- miz ve süslüydü. Yukanda piyano çahnıyordu." Hatıriamaya çalıştım, bellegimi yokladım; öyle ye- şil, kırmızı pancurlu kaç köşk kalmış aklımda? Fe- nerbahçe'de galiba bir iki tane kalmıştı; hâlâ ba- kımiıydılar Moda'dan kaç pancurlu ev sayabiü- rim? Hele şu sahne! Bunun bir benzerini yaşamadı- ğıma eminim: "Beyefendi hiçbir şey söylemeden, terasaya doğruyürüdü. Odanın içine, bahçeden, bolbirgül kokusu dolmuştu. Terasanın açık kapısından, de- niz, ayın beyaz ışıltılan altında, gümüşten birkay- nak gibi parlıyordu." Yalnız gül kokularım hatırlanm: Annemin çocuk- luk arkadaşı Nezihe Hanımların Şifa'daki evlerin- de bahçe, silme güldü. Sarmaşık gülleriyse bal- kona, pencerelere tırmanırdı. Bahçedeki beyaz, pembe ve kavuniçi güller dörtbir yanı gül kokula- nnaboğardı. Şifa'nın sonundaki kayıkhaneden, ayışıklı gece- ^ lerde, sandallarla denize açılınır, Kalamış'a gidilir,' Fener'egidilir, ayışığıdasulardagümüşservilerbı- rakırdı. Ah o uzayıp giden gümüşserviler!.. Edıp Cansever'in çok sevdiğim llkyaz Şikâyet- çileri, geçmiş romanlardaki Istanbul'dan artık şi- ire tortusuzca süzülmüş izdüşümler yansrtır. Bu şi- irlerde 'çariiston', 'tango' ve 'caz' birer 'İstanbul dönemi', büyük kent yaşaması otup çıkar. Çariiston dendi mi: "Gece/er smokinliydi biraz I Gündüzler rugan iskarpınli I Mendiller sallanırdı sessiz filmlere"... Caz mevsiminde tramvaylar "nefesli çalgılar ha- linde" geçerler... llkyaz ve tango: "Bir beyaz ceketle bir mavi kra- vatmış"... Şiirler, öyküler, romanlar biryandan da istanbul'un nasıl göçüp gideceğini saptamışlardır. Okunsay- dı, okunabilseydi keşke, düşünülseydi... Sait Fa- ik'in unutulmaz "Son Kuşlar", çevre tahribi konu- sunda uyandır. Bu yalın öyküdeki çevreyi kimlerin niçin tahrip etmekte olduğu apaçık sergilenir, hem de bir şair duyariılığıyla, Necatigil şöyle özetliyor. "Son Kuşlar; horlanan, yağma edilen, kökleri kurutulmak istenen tabiat güzetliklerine, kuşlara, çimlere yakılmış bir ağıttır. Kuşlar adaya iki sene- dir gelmez olmuşlardır; çünkü birer damlacık et- leri için sonbahara doğrv bu tabiat harikalan sa- kalan, iskete, flurya ve serçeleri ökselerte tutup diş- leriyle hemen boğan, canlı canlı yolanlar, onlan Konstantin Efendi gibilere satanlar vardır. Yol ke- narlannda tabiat anamızın koyu yeşil saçlan olan çimenleri söküp söküp özel bahçelerine götüren- ter vardır." Herhangi bir söz eklemeye gerek var mı? Takvimde İz Bırakan: "deliksiz uykusuna bakıyorum I minderde çok eski bir kedinin "yıllargeçmiş!" Oktay Rifat, Koca Bir Yaz, Adam Yayınlan, 1987. Çağlar'dan Hareket-Algı llişkisi' • Kültür Servisi - NurcanÇağlar'ın hareket algı ilişkisini konu alan iki düzenlemesi, 2 Ekim'den itibaren iki ayn mekânda sergilenecek. Vestel'in katkılanyla hazırlanan düzenlemeler 18 Ekim'e dek Deniz Müzesi'nde. 12 Ekim'e dek de Kare Sanat Galerisi'nde görülebilir. Birbirini tamamlar nitelikteki iki düzenlemenin konusu da 'Hareket'Algı tlişkisi". Demir. tahta ve sert plastiğin başhca materyal olarak ön plana çıktığı düzenlemelerde fotografik imgeler yer alıyor. Sergiler kapsamında Kare Sanat Galerisi'nin yer aldığı Atiye Sokak da çadır örtüleri ve çeşitli sokak satıcılanyla bir şenlik alanına dönüştürüldü. Oesiping Machînes' sergisi • Kültür Servisi - Petre Nıkoloski. Aleksandar Stankovski, Igor Tosevski, Hüseyin Alptekin / Arhan Kayar, Server Demirtaş. îsmet Doğan'ın katıldıklan "Desiring Machines" başhklı sergi 2 Ekim Perşembe günü saat 17.00'de Y. Sabancı Sana Merkezi'nde açılıyor. Üsküp Şehir Müzesi ile Yıldı Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Muzecilik Anabilim Dalı'nın işbirliğiyle Suzanna Milevska'nın küratörlügünde düzenlenen sergi 16 Ekim'e dek izlenebılir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle