Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29EYLÜL 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Kuzgun Acar'ın yapıtlan
Milli Reasürans Sanat
Galerisi'nde sergileniyor Çok kalabahk bir hısaııdı
MENGÜ ERTEL
Kuzgun un ölümiinün ardından sa-
natçıyı sevenler tarafından Maçka Sa-
nat Galerisi, Galeri MD ve Yeni Maya
galerilerinde açılan sergilerden ve Ger-
gedan dergisinin Kuzgun fotobiyogra-
fısinden sonra, şimdi de bilinen, ama
yok olmuş bir heykeli Milli Reasürans
Galerisi'nde sergileniyor ve galeri bir
Kuzgun kitabı ile de Kuzgun'un çaba-
lannı kalıcı kılıyor ve sanatçıyı yeniden
gûndeme getiriyor. Ben de; bir dost,
ınandığım büyük bir sanatçı ile ilgili
hatırladıklanmı aktarmak istedim.
Çok kalabahk bir insandı Kuzgun.
Onu, çok çok kişi görmüştür, var oldu-
ğu her yerde. Çünkü Kuzgun'u görme-
mek olanaksızdı. El hak, kendini gös-
termek için de gerekliyse, daha doğru-
su ne gereksiz ise kesinlikle yapardı.
"Ben buradayım"ın arkasına saklanan
bıryalnızdı çünkü. Kuzgun'u görenle-
rin sayısmı saptamak olanaksızdır, ta-
nıyanlanm da... Şu yazının tasanmı sı-
rasında bir şeyin ayırdına vardım. Ka-
famda hızla devinen anlatı kurgusunda
adını her neyse her cümlenin içindeki
kelime arasına sokuşturmam için beni
muzip muzip zorluyordu adeta. Çünkü
Kuzgun ile beraberken (doğal olarak)
o konuşur ve de kaç kişilik bir grup
olursaruz olun, çevreye o egemen olur-
du.
Hele biraz dalgınlaşip ondan koptu-
gunuzu (arkası dönükse bile sezebilir-
dı) çaksm, o anda sizi konuya iliştirir,
hatta yapıştınrdı. Bunun için de geliş-
tirdiği dil diyemeyeceğim, doğal yapı-
sında var olan, Kuzgun sarmalma giri-
verirdiniz, uzağınızda ise (daha yüksek
sesle olamayacağını sandığmız) konuş-
ma tonunun rahat iki katında ve de bi-
raz çatlatılmış sesi ile yakınlannızda
ise kesinlikle ellen ile, sizi kendine da-
ha yakın hissediyorsa kollan ile, biraz
daha yakın hissediyorsa sizi (bugün
mutluluk ve hüzünle anımsadiğım) ısı-
rarak uyanrdı dostlannı. Yamyam'ın
muhabbetinin ızini de birkaç gün kolu-
nuzda bir dövme gıbi taşıyabilirdiniz.
Kuzgun, Kuzgun, Kuzgun. Herkesin
önce şaştığı, ama hemen öğrendiği bu
isun
Kuzgun'un nüfus kâğıdında yazdığı
biçimi ile Abdülahet Kuzgun Çetin
ACAR? Ben Kuzgun'u 1949 yıhnda
tanidım. O günden bugüne yaşamımda
Kuzgun'un önemli bir yeri vardır. Ba-
Nehar Tiibtek, Abidin Dino, Mengû Ertel >e Kuzgun Acar.
zen çok yakın, bazen çok uzak, ama
hep vardır. Şimdi düşünüyorum da olu-
şum dönemimiz diyebileceğim 1950-
60 yıllan arası yoğun, zaman zaman da
çok yoğunluk kazanıyor. 1953 özellik-
le Ankara'da yedek subay okulundata-
lim ve dersler dişında, uyanık oldugu-
muz her dakika beraberdik.
Akademi yıllanmıza gelince, mima-
ri bölümü Yıldız'da bir yere gönderil-
miş, kalan öğrenciler müştemilat bö-
lümlenne balık istifi yerleştirilmişler-
di.
Bir örnek isterseniz, büyükçe bir
odanın ortasına tebeşirle bir çizgi çizil-
miş, bir yanı Sabri Berkel'e, diğer ya-
nı ise Edip Hakkı KöseoghTna yeni öğ-
rencilere (ki bunlann liseyi bitirip ge-
lenlen ile oıtayı bitirip gelenleri de tek-
rar ikıye bölünerek) atölye çalışması
yaptınlmak üzere tahsis edılmiştı. Ben
bu atölyenin öğrencilerinden biriydim.
Kuzgun ise biraz daha şanslı idı. Hey-
kel bölümüne daha az öğrencı alınmış-
tı.Onlar(lise-yüksek)akademinintüm
heykel ögrencileri ile birlikte daha ge-
nişçe ve yüksek tavanlı ışıklı bir me-
kânda idiler.
Hatırladığım kadar, Sabri Berkel dı-
şında disiplinli bir eğitim yapma gay-
retinde hiçbir hoca yoktu. Zeki Faik İz-
ermüdürdü, tüm öğrencilerden nefret
ediyordu, akademiyi yakanların komü-
nistlerolduğundan şiddetle emındi. Bü-
tün öğrencilerin cici çocuklar olmasın-
dan yanaydı. Herkesten derece derece
C>/nu, çok çok
kişi görmüştür,
var olduğu her
yerde.
Çünkü Kuzgun'u
görmemek
olanaksızdı.
El hak, kendini
göstermek için de
gerekliyse,
daha doğrusu
ne gereksiz ise
kesinlikle
yapardı.
"Ben
buradayım"ın
arkasına
saklanan bir
yalnızdı
çünkü. Kuzgun'u
görenlerin
sayısını
saptamak
olanaksızdır,
tanıyanlannı da...
nefret etti|ine inandığım bu zat, pek ci-
ci coçuklarolmadığımız için Kuzgun'u
ve beni nefret derecelerinin en üst sınır-
lanna yakın bir yerlerde konumlamış-
tı.
Bizler de onu fazla üzmemek, sanat
eğitımimizı biraz disıplınsiz olmakJa
beraber daha üst düzeyde sürdürebil-
mek için biraz yukanlara, Beyoğlu
meyhanelerine uzandık.
Hangisıne nasıl ve neden gideceği-
miz konusunda birbirimızle dalaşırken
(Kuzgun, Aloş, Oktay Günday, Orhan
Peker, Fikret Otyam, Fernıh Doğan,
Vlıstık, Altan Erbulak, Ali Bütün ve da-
ha birçoğu) bırdenbıre Beyoğlu Kalla-
vi Sokak'ta küçücük bir binanm 2. ka-
tında Maya Galerisi açıldı (bugün bir
İDergi, 1972'den bu yana-saaatm hm alamada okuyucuyu bilgilendirmeyi amaç ediyor
Mflliyet Sanat Dergisi 25 yaşında
ESRA ALİÇAVUŞOĞLU
Mılhyet Sanat Dergisi yayıncı-
lıkta 25. yaşını kutluyor bu yıl.
Milliyet gazetesi, gazeteyle birlik-
te okurlanna bir de sanat eki ver-
meye karar vermışti 1972'de. 16
sayfalık dergı başlangıçta her cuma
günü, gazeteyı saun alan okurlara
ücretsiz ulaşıyordu. Dk sayısından
itibaren edebiyatın yanı sıra mü-
zik. tiyatro. sinema, plastik sanat-
lar. mimari.arkeoloji, karikatûr, fo-
toğraf gibi sanatın her dalına yöne-
len dergi 8 Mart 1974 tarihli 70. sa-
yısını gazeteden bağımsız ola-
rak çıkardı. 25 yıldır kültür ve
sanatın her dalına yerayıran der-
ginin sonımlu yazı işleri müdü-
rü Zeynep Oral ile ceyrek asırhk
yaym serüvenlerini değerlendir-
dik.:
- Genco Erkal, "Nedir acaba
Milliyet Sanat'ı bunca sıcak. bun-
ca yakın, bunca dost kılan özellik-
• ler" diye sonıyor. Sizce bir gazete-
nin eki olarak ya>in hayaüna bas-
la\ an dergimn 25. yılını doldurma-
. sının gizi nedir?
ORAL-25 yıllık süreklilikte bir
""giz" ya da bir "sır" aramamak ge-
rek. Bilinçh seçimler yapmak, o
seçimlerdea ve ilkelerden ödün
vermemek, kolay olanla yetinme-
' mek, savunluğunuz değerlere sa-
. hip çıkmak ne istediğini çok iyi
; bilmek, takpçilik, geçmişin dene-
; yimlerindeî yararlanıp geleceğe
• açık olmak toplumun nabzını sü-
• rekli kendi /üreğinizde hissetmek
.' ve yapuğıiK işin en iyisini yapma-
' ya çalışmai bir derginin süreklili-
, ğini sağlayaı anahtarlar olabilir...
- 25 yd içhde Türk sanat dünya-
• sına pek çot dergi katıldı. Bazılan-
nın başarüıolmasına karşın çpğu
. yavın hayatnı sürdüremedi. Milli-
yet Sanaf usûrekliliğinde ve içeri-
ğbıin oluşnasında hangi faktörler
etiklioldu?
ORAL -Milliyet Sanat Dergi-
si *nin içerpıi oluşturan ilkeleri,
ilk günder bu yana değişmedi.
Bımlan şö\e özetleyebilirim: Mil-
liyet Sanat Dergisi, kültür dünya-
• mızın bütünüğüne yönelerek çok-
• sesliliğe, ça. yönlülüğe yer vere-
, cekti. Külttr ve sanatın tüm dalla-
'. rrnı kapsaycakt. (O güne dek bu
; tür dergilerdebiyatçılanmızın yö-
netiminde ıkanldıklanndan ge-
: nellikle edeiyat dergileriydi ve sa-
• nann öteki lallanna yer verilmez-
di. Biz olam önemine göre ede-
bivat kadatdteki bütün sanat dal-
larma da yr verip aralanda köp-
Irik"curacakk. Ancak bunun yanı
'. sıra. kültün oluşumlan, kültürel
; sonınlan trtışmaya açacak, çö-
î ziinler öneecek, bunlara katkıda
',bi-iiunmayjçalışacaktık. Milliyet
• Tüketime değil, üretime
yönelik olmak... İlk günkü
ilkelerinden sapmadan, hiç
ödün vermeden, nitelikten
vazgeçmeden, gelişen
tekniğe ve çağa ayak
uydurmaya çalışarak,
geçmişin deneyimlerinden
yararlanarak, kadrosunu
gençleştirip yenileyerek
bugünlere geldi.
Oral, Mifliyet Sanat'ın çe> rek asuiık >a\ın serüvenini değerlendirdi.
Sanat Etergisi, üriin (şür, deneme,
öykü vb.) yayımlamayacaktı. Çün-
kü Türkiye'de zaten bu işlevi yeri-
ne getiren dergiler vardı. Ancak
ürün üzerine haber, eleştiri, yorum
yayımlayacaktık. Yalnız Türki-
ye'deki değil. dünyadaki önemli
sanat olaylanna da yer verecektik.
Çağdaş evrensel kültürün çok yön-
lülüğünden, farklılıklann zenginli-
ğinden, ortak kültür mirasından
pay alacaktık. Milliyet Sanat Der-
gisi, yalnız Türkiye'nin büyük
kentlerindeki değil, ülkenin her kö-
şesindeki sanatsal ve kültürel olu-
şumlan izleyecek. yerel kültürlerin
evTenselliğini vurgulayacaktı. Her
sayı bir öncekinden farklı, ama bel-
li bir çizginin devamı olmalıydı.
- Milliyet Sanat kendi alanında
uzmanlaşnuş kisikrc ulaşmavına-
sdbaşanyor?
ORAL - Her alanın uzmanlan-
na ulaşmak zor değildi, çoğunu ta-
nıyorduk. "Hoca"lanmız, dostla-
nmızdılar... Ama belki de türünün
ilk örneği olduğu için, belki çaba-
mıza ve yaptığımız ışe onlar da
inandıkJan için, hele ilk yıllarda bu
açıdan güçlük çekmedik. Ömeğın
Behçet Necatigil, Tütengil, Yaşar
Nabi, Cevdet Kudret, Cağaloğ-
lu'ndaki odamızın, sohbetlerine
doyamadığımız müdavimleriydi.
Haldun Taner.odamızdan çıkmaz-
dı. AzizNesin, önerileriyle, eleşti-
rileriyle bizi hep canlı tutardı. Onat
Kutlar, Yavuzer Çetinkaya tüm bi-
rikimlerini dergimıze aktarırdı...
Fransa'dan Abidin Dino \ e Server
Tanillt Türkiye'nin çeşıtli kösele-
rinden Muhsin ErtuğruL Bedret-
tin Cömert Yaşar Kemal, Doğan
Kuban. Ferit Edgü, Bülent Erk-
men, Ara Güler gibi isimler hiçbir
zaman yazı ve katkı ısteğimızi ge-
ri çevirmediler ve çevirmiyorlar.
Her ne kadar 1980 sonrasında ge-
rek toplumsal ilişkilerdeki çözül-
me, kopma, parçalanma (ve yal-
nızlaşma). gerek
tt
med>a" dünya-
smdaİd tüketime yönelış etkili ol-
duysa da ben bugün dahi Milliyet
Sanat Dergisi'nin her alanın uzma-
nına ulaşabiidiğıne ve onlardan ya-
rarlanabıldıgine ınanıyorum.
- İlgi alanı genişledikçe uzman-
lıkalanınm daraldığı gözönüne aln
nırsa dergi sanatın her alanında
oku>ııcuyu bügilendirme>i amaç-
layan çizgisini nasıl koruyor?
ORAL - Sanatın her alanında
okuyucuyu bilgilendirmek... Bir
denge tutturmaya çalışıyoruz. Ve
bu dengeyi sağlamakta kimi za-
man güçlük çekiyoruz. En çok kar-
şılaştığımız eleştiri ya da yakınma
nedırbilirmisinız?Tiyatroyla ılgı-
lenen okur, tiyatroya çok az yer
verdiğimizden. müzikle ilgılenen
müziğe az yer verdiğimizden, ede-
biyatla ilgilenen edebıyata hiç yer
vermediğimızden yakınır. Kimse-
yi memnun edememek bir yana
(çünkü sayfa sayımız bellı) beni
asıl üzen. sanat dallan arasmda bir
denge kurma> a çalışırken kimı ko-
nularda ıstediğımiz denli derinle-
şememek...
- 1972'den günümüze Milliyet
Sanatçizgisinin birdeğeriendirme-
sini yapar nusınız? Daha çok oku-
yucuva hitap etmek için magazine
yönelik bir anlayış içinde olan gü-
nümüz med>ası içinde Milliyet Sa-
nat'ın konunıu nedir?
ORAL -1972"de Milliyet Sanat
Dergısı, bir yıl boyunca haftanm
bir günü Milliyet gazetesınin eki
olarak verildı. Bir yıl sonra bağım-
sız haftalık dergi oldu. 1980'de ga-
zete sahip degıştinrken sekız ay
boyunca Karacan Yayınlan'ncaçı-
kanldı. Yeniden Milliyet'e geçti-
ğinde -hâlâ 1980'deyiz- bu kez.
haftalık bir dergi değil. 15 günlük,
her ayın l'inde ve 15'inde çıkan.
daha geniş kapsamlı, konulan. so-
runlan daha derinlemesine ele alan
bir dergi olacaktık. Türkıye koşul-
lannda ve hızla eroz>ona uğrayan
değer ölçülerinde, insanı insan ya-
pan değerleri yücelnrieye. o değer-
len karanlıktan gün ışığına çıkar-
maya her zamankinden daha çok
gereksinim vardı.
Milliyet Sanat Dergisi'nin baş-
lattığı. sanatın her alanından ha-
berler vermeyi, 80 sonrasında hız-
la yaygınlaşan haftalık magazin ve
aktüalite dergılen de benimsemiş-
lerdi. Kimi ınanarak. kimi sırfçeş-
ni olsun. "ondan da bulunsun" di-
ye, birer ikişer sayfalannı, sinema-
ya. tiyatroya, kıtaba ya da konser-
lere ayınr oldular. 80 sonrasında
toplumu "depolitize'' etme çabala-
nna paralel olarak, tüm basında
hızlı bir "sansasyon
T
"a yönelrhe ya-
nşı başladı. Görsellik öne geçti.
Kâğıdın daha lüksü ve parlağı, fo-
toğrafın daha büyüğü ve daha
renklisi yanşta kamçılayıcı ele-
manlar oldu. Milliyet Sanat Der-
gisi. bilinçli olarak bu yanşın dışın-
da kalmayı seçti. Evet, bilinçli bir
seçimdi bu. Tüketime değil, üreti-
me yönelik olmak... İlk günkü il-
kelerinden sapmadan. hiç ödün
vermeden. nitelikten vazgeçme-
den, gelişen tekniğe ve çağa ayak
uydurmaya çahşarak, geçmişin de-
neyimlerinden yararlanarak, kad-
rosunu gençleştirip yenileyerek
bugünlere geldi.
-Gençlere>önelik olarakdüzen-
lenen yanşnıalarla neleramaçlaıu-
yor?
ORAL - Bu yanşmalar yolu aç-
mak, gençlere olanak sağlamak,
gençlere "Bizden yararianın, bizi
kullanın, haydi hodri me>dan
n
de-
mek gibi bir şey. Ve bunu sanatın
her alanında yapmaya çalışıyoruz.
Günümüz ünlü ressamlanndan
Kemal Önsoy'un, Mwlut Akyil-
dız'ın, Şenol Yorodu'nun Milliyet
Sanat Dergisi'nin genç ressamlar
yanşmasından; günümüz ünlü şa-
irlerinden Sunay Alan, Akgün
Akova, Oğuzban Aka>, küçük ts-
kender gibi isimlerinin Milliyet
Sanat Dergisi'nin "Genç Şairİer
Antok)jia"nden çıktıklannı nasıl
unutabilirim...
-Kendialanında isim yapnuş ve
çizgisini koruyan \azarlann yanısı-
ra genç yazarlann Milliyet Sa-
naftaki konumu ne?
ORAL -Yalnız 25 yıldır değil,
daha da uzun süredir kendi alanın-
da en ciddi ismi yapmış bir yazar-
la "gençyazar"lann Milliyet Sanat
Dergisi'nde bir araya gelebilmele-
ri, buluşabilmeleri bence derginm
ilk günden beri kolladığı, savun-
duğu özelliklerden biri. Çoksesli-
liği, çok yönlülüğü, "ünlü-ünsüz",
"genç-yaşh" gibi etiketlerle par-
sellemiyoruz. Açıkçası, "kJmin"
yazdığı kadar, "ne" yazıldığı da
çok önemli bizim için...
Önünde sonunda, benim için.
her dergi, okura ulaştırmak isteni-
len bir mektup gibidir. Bu "mek-
tup"ta,"İşte bizburadayız. işte sun-
duğumuz, savunduğumuz. sahip
çıkuğunız, yücelttiğinıi/ değeıier"
diyoruz. "Yasiisizordamısına?"
gömlekçidir).
Burada sergileraçılıyor; adlannı bil-
diğimiz, kitaplannı yutarcasma okudu-
ğumuz, üzerlerinde gecelerce ahkâm
kestiğimiz yazarlara her an rastlanabi-
liyor ve de bizler kovalanmadan bir ke-
narda onlan dinleyebiliyorduk (genel-
likle dışandakı odadan). Hayrettir ama
Kuzgun bile bir süre sustu. O toplulu-
ğun odak noktası galerinin sahibi, ken-
disini ilk defa gördüğümüz, fakat içi-
miz giden Hollywood yıldızlannm se-
sini taşıyan yürekli güzel insan Adalet
Cimcoz'du (gıderek ağıta dönüşüyor bu
yazı; birçok sevgilı yitik dostlar dolu-
şuyor içine).
Bizleri benimseyiverdi bu insanlar.
ADA'nın (Adalet Cimcoz) beni Sait Fa-
ik ile tanıştırmasını anımsıyorum. Saıt
elimi sıkarken diz kapaklanmın yerin-
den firlarcasına titreşimini anımsıyo-
rum hâlâ. Kuzgun öne çıkıverdi birden,
renginin, coşkusunun, dünya sempati-
ği davranışlannın. şimşekler patlatan
zekâ ışıltılannın avantajı ile.
Sait Faik, Ahmet Hamdi Tanpınar,
Fikret Adü, Arif Dino, Abidin, Saba-
hattin Eyuboğlu, Füreya, Aliye Berger,
Orhan Kemal, çıçegi burnunda Yaşar
KemaL Nahit Sım Orik, Mücap Oflu-
oğtu, Ara Güler, Cahit Irgat, Minâ Ur-
gan,Azra Erhat, Sabahattin Batur, Nu-
ri İyem, Rasih Nuri, Sabahattin Ali, Fer-
nıh Başaga, Haşmet Akal, Ali-İnge; bü-
tün daha birçok sevgili insan doldurup
doldurup boşaltıyordu bu küçük mekâ-
nı.
Kuzgun ile ben keyifli bir coşku için-
de galerinin ayak işlerini yapıyor, ser-
gı açıhşlannda içki dağıtımını üstlenir-
ken büyük bir iyi niyetle (!) ıçkilenn ta-
dını denetliyorduk ve genellıkle bu me-
saimizi, Kuzgun'un banyodan bozma
servis mekânında küvet içinde sızması
ile sonuçlandınyorduk. Hayrettir, ADA
bize kızmıyor, hatta Kuzgun'u uzunca
bir süre (üstelik para da vererek) gale-
ri müdürlüğü ile görevlendıriyordu.
Dalia sonra bu müdürlük önce Kuz-
gun'ca renktaşı Seher ve de hâlâ ara-
mızda müdür sıfatını taşıyan Nejat Ço-
kay tarafından sürdürüldü. Üst baş du-
rumumuza ve körü beslenmemizin
yansıdığı suratlanmıza bakan ADA,
bizlere onurumuzu kırmadan işler icat
ediyordu.
Beni Ferdi Tayfiır'a gönderdi (söz-
de), dublaj yapmaya başladım. Birdub-
laj seansı içinde bir iki evet-hayır, New
^ ^ ^ ^ ^ York'a iki bilet lütfen, gi-
™~™^~ bi zor cümleleri geveleyip
üç-beş lira alıyordum.
Kuzgun da bazı şapkacı
veya kumaşçı dükkânlan-
na orijinal vitrin dekorla-
nnı yapıyor, yuvarlanıp
gidiyorduk. Kuzgun'un
atölyesi yoktu, fakat de-
mirciler, marangozlarla
dostluk kuruyor, Haliç
hurdalıklannda geziniyor.
topladıklannı ekliyor pük-
lüyor nefis bıçimler kur-
guluyordu. Serbest çalış-
malan böyle sürerken
Akademi eğitimi de başka
bir boyut kazanmıştı.
Klasık bir öğretim yön-
temiyle ilgısiz olarak. Ha-
di Bara, Zühtü Müridoğ-
lu, tlhan Koman, Şadi Ça-
hkgibi hocalan ondakı bu
büyük tutkuyu sezmiş. ev-
lerini ve atölyelerini ona
ve Aloş'a açmışlar. bu ara-
da ben ve benim gibi bir-
çok genç içkilı. kavgalı,
gürültülü bir ortama balık-
lama dalmıştık.
Şür, öykü, roman ve de
özellıkle sinema önlen-
mez tutkulanmızdı. 2.30-
4.30-6.30 ve suarede gün-
de dört film ızlediğimizi
ve sabahlara dek sokaklar-
da, parklarda tartıştığımı-
zı, film projeleri oluştur-
duğumuzu bugün bile ke-
yifle anımsıyorum.
Hocalar Kuzgun'u sevi-
yor, işlerini benimsıyor.
fakat sınır tanımayan in-
san ilişkilerinden rahatsız
olarak ona Akademi için-
de bir görevi kesinlikle dü-
şünmüyorlardı. Nitekim,
Dünya Genç Sanatçılar
Yanşması'nda kazandığı
birinciliği buruk bir alkış-
la kutladılar.
Fransız devletinin tanı-
dığı Fransa'da uzun süre
çahşma olanağı, Paris
Modern Sanatlar Müze-
si'nde sergi açması, Meh-
met Ulusoy'un Paris'te
sahnelediği Brecht'in
"Kafkas Tebeşir Dairesi"
oyunu için hazırladığı ha-
rikulade masklar ve de bu-
gün üç beş. yerde kalabil-
mış beş-on parça işi dışın-
da tüm işlerinin yok oluşu-
na aldırmadılar ve de Kuz-
gun'a Paris dönüşü Aka-
demi'ye girme olanağını
sağlamadılar.
Kuzgun ile benim karşı-
lıklı bir sözleşmemiz var-
dı. Hangimiz önce ölürsek
diğeri cenazede "Bu herif
size inanmazdı. cesedini
rahat bırakm" diyecekti
imamlara, ama ben bu sö-
zümü tutamadım, kork-
tum. Mezarlığa almazlar-
sa ne yapabilirdim Kuz-
gun için.
BU A§AMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Dil Bayramının 65. Yıhnda
Arkadan Vurulan Türkçe
Çöküş dönemi okumuşlarından çoğu, Türk-
çenin bağımsız bir dil olması çabalarına karşı tep-
ki de gösterdiler; hareketı ellerinden geldiğince
önlemeye de çalıştılar.
Kendilerini Osmanlı olarak görüyorlardı.
Karşı çıkmalarının birinci nedenı bu.
Ikincisı, toplumsal değişmenin getirdiği zorun-
lu yenilikleri "Batı kopyacılığı" olarak kınamak ye-
tiyordu onlara.
Batılı ülkelerden, ikiye üçe katlanan faizlerın ge-
tireceği sonuca aldırmadan, borç almak doğal.
Batı'nın eskimiş ımparatorluğa borç verecek
zenginliğe hangi olanaklarla ulaştığını görmek ge-
lenek dışı.
Düşünmek, düşünmenin gereğinı yapmak, bı-
limsel bilgınin ürünlerinden yararlanmaya çalış-
mak da dine aykın.
Bilim, ınsanoğlunun düşünme yeteneğine bağ-
lı.
Düşünme yeteneğini somutlamak dıle.
Bizim çöküş dönemi okumuşları, Türkçenın ba-
ğımsız bir dil olması çabalarını engellemeye kal-
karken bu gerçeğin ayırdında değıldiler.
Montaigne, yaşadığı XVI. yüzyılda "Ben dilimin
bugünkü haliyle kalmasını özlemem" diyordu.
Bizim Osmanlıcıların dört yüzyıl sonra Fransız
düşünürün ne demek ıstedığinı anlayacak düze-
ye eriştikleri söylenebilir mi?
Dünyayı algılama gücü değışince Yaban. So-
dom ve Gomorre, Hüküm Gecesi vb. gibi roman-
lar armağan eden Yakup Kadri, 1912de, demek
ki belli alanlarda özgürlük savaşımı verildiği dö-
nemde, Ömer Seyfettin ve arkadaşlanna tepkı
gösterirken okuyacağımız satırların altına imzası-
nı atabiliyordu:
"Biz Osmanlıyız ve bu Osmanlı lisanıdır."
Hayır efendim, XX. yüzyıldan önce de belki bir
ölçüde Osmanlılaştınldı Anadolu insanı, ama dili
Türkçeydı. Bir bölüğünün Kürtçe, bir bölüğünün
Çerkezçe, Abazaca olduğu gıbi. Ve saray diline
karşın Pir Sultan'lann, Yunus'ların, Karacaoğ-
lan'lann "nesli" tükenmıyordu.
1911 'de Genç Kalemlerdergisi çevresinde top-
lanan düşün ve edebıyat adamlarının, geçmişle
yaşamakta olan arasındakı kültür ilişkilerinı değer-
lendirirken vardıkları sonucu iki sözcükle karşıla-
yabiliriz bugün:
Türkçeye inanmak.
65 yıl önce ilk dil kurultayında Mustafa Ke-
mal'in öncülüğünde toplananlar. karşılaşacakları
güçlükleri bu inanca bağlı kalarak aşacaklannı bi-
liyorlardı.
O kuşağın Türkçe'ye inanmalan sonucu ne aşıl-
maz sanılan engeller arkada kaldı bu 65 yılda.
• • •
Yazı dilindeki ikili üçlü Arapça ve Farsça tamla-
ma merakı şöyle dursun. şeriatçı kafalar bile Türk
Dil Kurumu'nun önerdiğı sözcüklerı kullanıyor bu-
gün.
Ama bugünün sorunu, kültür emperyalizmı.
>| 'Tanıma gete* yok. Batı'dangelsin, Doğu'dan
gelsin ulusal olana karşrtiığın felsefesi.
1980'den sonra Türkçemizi de neredeyse yasa-
ya aykın gören işbirlikçinin dümen suyuna girdığı
Yeni Dünya Düzeni'nin yarattığı kirlenme.
Yazı dilinde kirlenme, TV kanallarında, radyoda,
gazete manşetlerinde kirlenme.
Devlet radyolannda dınleyicilerine Amerikanca
veda edebilme züppeliğinden çekinmeyen sunu-
culannı varlığı.
Evet, kültür emperyalizminin amaçladığı sonuç
bu.
Orhan Veli'nin ölümünden sonra Yeryüzü der-
gısinde yayımladığımız yazısı şöyle bitiyordu:
"Hâlâ nasıl anıyoruz Atatürk'ün adını? Utanmı-
yor muyuz?"
Tiyatro Giinbay çalışmalarma
Kültür Servisi -Sinema oyuncusu ve opera
sanatçısı Altan Günbay ile tiyatro sanatçısı \e
yönetmen Yıldınm Yanılmaz, Tiyatro Günbay adı
altında birleşerek çalışmalanna başladı. Tiyatro. 8
Ekim'de Kayhan Taşkıran'ın uyarladığı "İencere
Dibin Kara" isimli müzıkal komedi ile
Kocamustafapaşa Çevre Tiyatrosu'nda perdelerinı
açacak. Yıldınm Yanılmaz'ın sahneye koyacağı
oyunun beste ve müzikleri Altan Günbaya.
koreografileri ise Erdal Uğurlu'ya aıt.
Günümüz olaylannın hicvedildığı ve gençlığın
coşkusunun ön plana çıkanldığı oyunda
Ateşböceği Yalçın, Sevtap Türkay, Maşallah
Ekrem, Nihan Özcan, Demet Genç. Alper Yakıcı.
Meltem Sunay. Ömen Sabar. Turgay Yakut.
Mehmet Tokat, Altan Günbay. Yıldınm Yanılmaz.
Aytül Hasaltun, Ebru Ertaç, Asuman Koçak,
Feryal Avcıman ve Şeyda Bahser rol alıyor.
Tiyatro Günbay'ın külrür etkinlikleri cumartesi-
pazar "Ayşecık ile Ömercik", pazartesi"'dünya
danslan ve konser", salı "halk oyunları \e halk
türküleri" programlan ile tüm sezon de\am
edecek.
Danny Boyle'ye ödül
• Kültür Senisi -Yönetmen Danny Boyle,
"Trainspotting" isimli filmınin başansından
dolayı Sicilya'da "Golden Ephebe" ödülünü aldı.
Ivine Welsh"in kitabından uyarlanan film. en iyi
uyarlama film ödülüne değer görüldü. 40
yaşındaki Boyle, "A Life Less Ordinay" isimli
yeni filminin prömiyerini 24 ekimde Londra'da
gerçekleştirecek. Filmin başrolünde Iwan
MacGregor rol alıyor.
Ferda Kara'mn Resim Sergisi
• Kültür Servisi - Ferda Kara'nın resim sergisi 2
ekimde Akbank Bahariye/îstanbul Sanat
Galerisi'nde açılıyor. 1969 yıhnda Kars-Göle'de
dünyaya gelen Kara, 1991 'de Marmara
Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Resim-tş
Bölümü'nden mezun oldu. Sanatçı "Bana Dair"
adlı ilk sergisini Ocak 1997'de Adile Sultan
Kasn'nda açtı. Ressam Bahattin Odabaşı.
sanatçının resimlenyle ilgili olarak şunları
söylüyor: "Ferda Kara'nın resimlerine baktığında
bir renk cümbüşü içinde bulur insan kendisini.
Sanatçının. sanatı içinde duyması, onu yaşaması,
tuvaline hesaplaşarak aktaıması, onun geleceğe
karşı sorumluluğunu anlatıyor. Ortaya koyduğu
peyzaj ağırlıkh çalışmalannı. ayn örgütlerin
düzenlenmesiyle birlikte, Opart'ın Expresyon
Renkçi dizeleri gibi sunuyor insana." Sergı 22
ekime dek izlenebilir.