25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 EYLUL 1997 PAZAR HABERLER Torlak köyünde, bir çocuğu Manisa'da öteki Bursa'da yaşayan Naciye Hanım durumunu anlatıyor: 'Leylelder gibiyaşıyoruz...' D ereköy Gümrük Kapısı'nın Türki- >e tarafını geçip Bulgarıstan'a girdik. Pasaport kontrolüne başla- yan Bulgar polisle hemen arkamda oturan Türk kadın arasında kahkahayla sonlanan kısa bir konuşma geçti. Yol boyu örülen sohbet grubunun bir üyesi olarak dayanamayıp sordum: - Ne konuştunuz? Genç kadın polise. "Burada en çok si- n görüyorum" deyince polis. "E\et Res- mimi istediler. Tablo yapıp asacaklar" kar- şılığını \ermiş. Otobüs yolcularının çoğu Türk. Arada Rumen. Rus var. On saatlik tstanbul-Var- na yolculuğunda tanıştığım her Türk ay- n renk. Mücellit Ceffl I989'da Bulganstan'dan Istanbul'a gelmiş. Ablası. annesi çok yaş- lı olduğu için ŞumnuVia kalmış. lki pasa- portu var: Bulgaristan pasaportunda adı. Micko Jelev. Mahkemeye başvurup de- ğıştirtebilirmiş ama. yapmamış,. Bulgar kimlığinı de korumak istiyor. "Belki on- lar Avnıpa Birliği'ne daha önce girer. Ben de Avrupa'da rahat dolaşırım" di\or. İbrahim Be>. yıllar önce Türkıye'ye gelmiş. En büyük merakı avmış. Bulga- ristan'da çok iyi a\ bölgeleri varmış. "Sos- yalist dönemde rümünü kapatmışlardı. YasaktL Şimdi açmışlar. 15 gün av keyfi ya- şayıp döneceğinr dıyor. Arada Bulgaristan'a tarla bakmaya gi- denler var. Kırklarelf nde ayçiçeği üreti- minın maliyeti yüksekmiş. Bulgaristan da işgücü daha ucuz olduğu için, tarla kira- lamak daha kârlıymış... Varna'dan başİayıp. Şumnu. Razgrad Rusçuk. Sofya ve Yunanistan sınınna uza- nan Bulgaristan yolculuğunu tek kalıba sığdırmak güç. Tanık olduğum kimi insan ilişkileri içimde, "Yaşasın,kalıcıbanşya- kın" naralarına dönüşüyordu. Kimileri vardı ki, "Bu önyargılar kaç yüzyılda aşı- lır" kayasına dönüşüp içımı kanatıyordu. Komşııluk kapısı GeorgiYordano> u. Balçık Akkırlangıç Festıvalı programi içinde konser \eren Yüdız İbrahimova ve eşı CHP Ankara Millet\ekili Ali Dinçer'in katıldığı ye- mekte tanıdım. tbrahimova'nın yeni kaseti "Balkana- toiia" ile yola çıkmışken, kendisiyle kar- şılaşmaya dense dense. "Balkan sürprizT denır. Yordanov'u herkes "Gogo" diye ça- ğınyor. Türkçe de biliyor. Ben de onu Go- go diye çağırmak için acele etmedim, ta- nışıklığımızın üzerinden birkaç dakika geçmesini bekledim. Gogo Türk-Bulgar ilişkilerine dokunup ikide bir şöyle diyor: "Böyle olmaz, ko- Riışmak lazını. Böyle olmaz. daha çok ko- nuşmak lazını ki. probtem azalsın." İri gövdesındeki viski dengesinı tuttur- mak içm bardağı elinden bırakmayan Go- go bir ara çocukluğuna döndü: "Bir kom- şumuz vardı. N'udiye Abla. Bizim evle on- lann e\ini ayıran duvarda küçük bir kapı açılmıştı. O günlerde komşular arasında böyle kapılar çok olurdu. İki komşu. bir- birine >olu dolaşarak değil. aradaki kapı- yı kullanarak giderdi. Buna komşuluk ka- pısı denirdi. Karşılıklı güven bu kadar son- suzdu. Annem iki gün ortalıkla göriin- mese Nudiye Abla. komşuluk kapısım vurup içeri girerdi..." Kahramanlar hayattavken_. Bulgarlar Varna için "Turizm başken- timiz" diyorlar. Haklılar. Varna'nın sahil boyundan 20 kilometre kadar dışında. ev- li bahçeler arasındayız. Bulgar ordusundan 1982'de emekli olan Albay Petko Steyanov'un evine ulaş- tık. Bahçede ilk bakışta dikkatimi çeken- ler: Böğürtlen. kıvi, üzüm, elma, yıldız- çiçeklen, gül. domates... Elim ister iste- mez üzüm ıriliğındeki böğürtlenlere uzandı. Arada iri gövdeli böcekler dola- şıyor. Kanatlan bedenlerini taşımakta zor- lanıyor. Salkjm salkım elmalann dallan kırmaması için direkler oturtulmuş... Bahçede bizim için masa hazırlamışlar. Kendi ürünleri iki çeşit rakı getirdiler. Erikten olanını yapacaklarmış ama, bu yıl rakılık erik iyi değilmiş. Sofrada rakı olunca. Bulgaristan'ı kur- tarmamak olmazdı. Albaya göre, her şey ama her şey kötüye gidıyor. Yeni dünya düzenini şöyle özetledi: *Yüzde birin çok zengin olması için yüz- de 90'ın sefalete sürüklenmesi. Buna de- mokrasi denmez. bunun adı anarşidir." "BİZ" diyor. "herkesin eğitim görmesi, herkesin evinin olması. sağlık hizmederi- nin herkese yayüması hedefini >aşama ge- O 7 T\TT TÇ Balkan sözcüğü Türkçe. Sıradağ anlamına geliyor. 20. yüzyılın O KJ1 V \J O tarihinin Balkanlar'dayazıldığını söylemek abartma olmaz. Hiçbir Balkan ülkesi yok ki, yüzyılın başından bu yana sımrı en az bir kez değişmiş olmasın. Yola çıkmadan önce yaptığım araştırmada gördüm ki, hemen her Balkan ülkesi adının önüne "Büyük" koymuş. Büyük Yunanistan, BüyükMakedonya, Büyük Sırbistan. Büyük Arnavutluk... Her ülke, tarihindeki en geniş sınırlarını özlüyor. Bu da berabehnde Balkanları kanlandırıyor. Balkan coğrafyası için "Cennet" diyebiliriz, ama zaman zaman bu sözcüğün ilk "e "si "i "leşebiliyor Yolculuk boyunca en çok "insan manzaralarına " önem verdim. Istedim ki Balkanları "kan "la değil, "can "la analım. çirmiştik. Ama bir dönüşümü. >enileşme- yi sağlamakta zoriandık." Albay. "Sistem neden çöktü?" sorusu- nun bugün yanıtlanamayacağı görüşünde olduğunu söyleyipekledi:"Kahramanlar hayattay ken, tarih konuşmaz.'" Steyanov "un emeklilik maaşı 18 dolar. Bahçede her şeyi yetiştiriyor. Yaşı için, "70 gibi" diyor. Sordum: - Bahçedeki bütün işleri siz mı yapıyor- sunuz? "Evet" dedi gülerek. "Hanım eve baş- ka erkek getirmesin diye var gücümle ça- uşıyorum." Fotoğraf çekmek istediğimde eşi karşı çıktı: - Bu kıyafetle olmaz... 18 yaşında bir genç kız gibi koşarak eve gitti. Birkaç dakikada üzerini değiş- tinp döndü... Sohbetin sonuna doğru Steyanov takıl- dı: - Şimdi ben seninle röportaj yapayım. Çiller çok mu zengin? Razgrad'tan ınce yağmur eşhğinde yo- la çıktım tlk durağım Ezerce köyü. İlk gördüğümüz canlı, uzun ipın ucundaki tahta çivisi çıkmış, irice bir at oldu. Ona yol verip devam ettik. Bahçe içinde bir kahveye girdim. Televizyonda Arif Sağ söylüyor. Teypte İbrahim Taflıses var. BULGARİSTAN'IN KİMLİK KARTI Resmi adı: Bulgaristan Cumhu- riyeti. Nüfus: 8.4 milyon. Yüzölçümü: 110 bin 993 kilo- metrekare. Etnik gruplar: Bulgar yüzde 85.8, Türk yüzde 9.8, Çingene yüz- de 3.4, Pomak yüzde 2, Makedon, Ermeni, Rum, Tatar, Rumen vüzde 1.1. Ortalama yaşam: Erkekler 69 yıl. kadmlar 76 vıl. Okur-yazar oranı: Yüzde 93. Kişi başına diişen ulusal gelir: 1993 te 1276 dolar, 1994'te 1200. 1996 da 415 dolar. ru yürürken, biri Anadolu Türkçesiyle ba- ğırdı: - Kime geidin seeen? Gülümseyip. "Size geldim" deyince, hafifçe doğfulup seslendi: - Bu daha iyi yaa~ Kadınlann en yaşlı olanı saçı en güzel örgülü olanıydı... Derken efendim. bunlann hepsini as- mışlar. kılıçtan geçirmişler. Torlak Ke- mal'in çevresindekiltrden hayatta kalan- lar buraya yerleşip Toriak Köyü'nü kur- muşlar." Müzekka Bey'i dinlerken uzun bir ko- şunun ardından hiç beklemediğım bir manzarayı izler gibiydim. Arada eşi, masaya getirdiği yiyecekle- ri gösteriyor: "Oğlum sen bu Müzekka dayına bakma. Tarih dedin mi on gün sus- maz. Arada ye..." Müzekka dayım uzun uzun bölgenin güreşçilerinden. 1980-90 arası yaşadıklanndan söz etti. Konu yeni- den Şeyh Bedreddm'e gelince. "Buralar- da Alevi köyleri de var. Onlar biraz Şeyh Bedreddin gibi düşünürler" dedi. Türklerle Burgarlar "kardeşçe" yaşa- yabilir mi? Müzekka Bey'e göre, bu nesil başara- maz. önümüzdeki nesillere... Öğretmenliği süresince üç çeşit tarih okutmuş. Özellikle Osmanlı tarihiyle çok oynuyorlarmış. KonuTürkçe\egeldi. "Torlakagzı" de- di, "sultan ağzıdır. Padişahlar bu Türkçey- le konuşurdu." Torlak bitmedi. Rusçuk dönüşü yeni- den köye uğrayıp ara sokaklannda dolaş- mak geldi içimden. Tek katlı. kocaman kapılı birevin önü. Torlak bitmedL Rusçuk dönüşü yeniden köye uğrayıp ara sokaklannda dolaşmak geldi içimden. Tek katlı, kocaman kapılı bir evin önü. bir kadın, iki erkek akşam sohbetinde. Yaklaşmca, iki soru birbirine kanştı. Erkeklerden daha yaşlı olanı: - Oğlum sen kimlerdensin. çıkartamadım va? Kadın gülümseyerek: - Geçip oturmak \ok mu? Tipik bir Türk ailesi. Parçalanmış. Yan- sı Türkiye'de yansı burada. Naciye Hanım dunımu özetledi: "Leylelder gibi yaşayip gidiyoruz ev ladım. Kâh orda kâh burda..." Kahvenin bir tarafı bar. bir tarafı dört oyun makinesiyle kapatılmış. Sahibi Ali Tarakçı. dertli. kırgın. Güreş hocasıymış. ICimi öğrencileri Türkiye'de millı takıma girmiş. 1989'da Türkiye'ye gelmiş. "Niye Naim gibi geünedin?'" de- mişler. Bu sözler içine orurmuş. Ertesi gün soluğu yeniden Ezerce'de almış. Köyü anlatmasını istedim. Güreşçileri saydıktan sonra eklediler: - Osmanh-Rus Savaşfnın en kanh bö- lümleri burada geçti, hemen şu üstümüz- deki İnançayır'da... Oraya çıktık. Ali Tarakçı daha daha dün yaşanmış gibi anlatıyor: "Birimkilerin ko- mutanı Ermeniymiş. Rusla anlaşnuş. Bi- zim Memetçikler, karşıda düşman var de- dikçe O,' Yok aslanlarım yatın' diyormuş. Bir gün sabaha karşı Rusİar saldırmış. Bi- zimkiler hazuiıksız. İşte şu gördüğün çu- kur kanla doimuş. Buraya bir manda düş- müş. başını yukanda tutarak kanda bo- ğulmaktan kurtulmuş. İşte bu kadar çok kan akmış..." Olayın gerçek olup olmadıgı ayn konu ama, Ali'nin anlattıklan bende şu çağn- şımı yaptı: "Tarihte en taze olan nedir di- yesorulsa. 'Kuşaktan kuşağaanlatılanlar' demek en doğrusu olur." Dönüşte. dört-beş kadın yan yana dü- zensiz oturmuş. değişik toprak ürünleri- ni işliyorlardı. Elimde fotoğraf makinesi onlara doğ- Ezerce'nin anılanni özenle belleğime yerleştirip, Torlak köyüne yöneldim. Köy. ağaçlar arasında iki katlı evlerle başladı. Torlak'ın yansından bıraz fazlası Türk. Belediye çalışanlanndan Ekrem, başka- nın Türk olduğunu anlatırken. "New Y- ork'ta da muhtar Zenci" diyor. Başkan Necdet Cinali"ye Torlak'm tarihinı bilen bir kişiyle konuşmak ıstediğimi söyledim. Başkan birkaç yere telefon ettirdi. Emekli tarih öğretmeni. Müzekka Ça- lar'a gittim. Yamacın eteğinde iki katlı birev. Asma- lann arasından eğilip ikinci kata çıktım. Müzekka Bey'le sohbete başlarken eşi geldi. Saime Hanım elimi sıkarken. san- ki çoktandır beklediği bir misafirmişim gibi seslendi: - Nerde kaldın seen? Müzekka Bey köyü anlarmadan önce şişe dibi gözlüklerini taktı. "Sizgençku- şak belki bilmezsinizr deyıp temiz Türk- çeyle başladı: "Yavrum buralarda Şeyh Bedreddin hadisesi oldu. 1400lerin başı gibi. Bunlar. topraktan çıkan, ürctilen her şeyi beraber yiyip içelim demişler. Öyle bir düşünce yani. \lesela diyelim ki, iki göm- leğin varsa birini olmayana vereceksin. Şeyh'in iki yardımcısı vardı, Börklüce Mustafa'yla Torlak Kemal. Kendi düşün- celerini yaymak için Ege'de, Defiorman'da çahşırken, Osmanlı buna müsaade verme- miş. bir kadın. iki erkek akşam sohbetinde. Yaklaşınca. iki soru birbirine kanştı. Erkeklerden daha yaşlı olanı: - Oğlum sen kimlerdensin. çıkartama- dım ya? Kadın gülümseyerek: - Geçip oturmak yok mu? Tipik bir Türk ailesi. Parçalanmış. Ya- nsı Türkiye'de yarısı burada. Naciye Ha- nım durumu özetledi: "Leylekler gibi yaşayıp gidiyoruz evla- dım. Kâh orda kâh burda_." Bir çocuğu Manisa'da öteki Bursa'da... Torlak'tan aynlmaya da niyeti yok. Kimlerden olduğumu soran Ali Dayı 81 yaşındaymış. tki sözünden biri şu: "Hayatta fazla kaldık_." Bulgaristan'la ılişkılerimız 1980"lı yıl- lann sonunda çok gergindı. 1990'ların ikinci yansında yumuşadı. Bulgaristan Cumhurbaşkanı PetarSto- yanov'un 28-30 Temmuz 1997'de Türki- ye'ye yaptığı ziyaretle ilışkilerin önü da- ha da açıldı. Siyasal yumuşama Bulgans- tan'ın kentlerinde. kasabalannda da hıs- sediliyor. Ama her şeyin rayına girdiğinı söylemek olanaksız. Bulanık sular durulmuş görünüyor a- ma, insanlar bu kez, sanki temiz su>oın içinden her an bir cam parçası çıkabile- cekmişkaygısında... Türklerin yoğun olduğu yerlerde bele- diye başkanlannın Türkler arasından se- çılmesı, > umuşamayı bıraz daha peluştır- miş. Ama kimi başkanlar bunun yerini ekonomik baskının aldığı düşüncesinde. DemokratikGüçlerBirliği'ndenMeclis'e gıren Güner Tahir de bu düşünceyi pay- Taşıyor. Güner Tahir, bir grup Türk bele- diye başkanı ve yurttaşla Razgrad Sanat- çılarevi'nde akşam yemeği yedik. Kubadın Belediye Başkanı Vehbi Dahil Osmanlı soyadma bir de "lar" ekletmek istemiş. Nüfus memuru. "Kardeşim bu kadar Osmanlı yeter" demiş. Osmanlı, kendisinin ilk Türk belediye başkanı ol- duğunu söylüyor. İkinci kez seçilmiş. Tür- kiye'de bir süre kalmış. geri dönmüş. "Türkiye'de tutunmak için biraz yağcı ol- mak lazım. Şimdi İstanbul'un yansını \er- seler gitmem" diyor. Mustafa Mümin. Abdülköy Belediye Başkanı. Kasaba bin nüfuslu. 66O'ı Türk. Mümin'in ilk yaptığı işler şunlar olmuş: - Fınn açmak. düğün salonu yapmak. Bulgar mezarlığının gereksinimi olan bir bina inşa etmek. Gürcan Sami, kaz üretiyor. Etini Al- manya'ya. ciğerini Fransa'ya ihraç edi- yor. Kendisini "Osmanlı Türkü" olarak tanımlıyor, "Buralan bırakamayız" di- yor. Mustafa Kemal için ise şunu söylü- yor: "Onun için canımı \-eririm. Türid- ye'yi kurdu." Sami. "Kaç çocuğun var?" soruma. "İki kızoğlum \SLT~ dedi. Şaşırdım. Açık- ladı: "Bizde kız çocuğu için kızoğlan de- nir. Oğlan çocuğuna erkek denir." Uykulu SofŞ a Bulgaristan deyince Sofya'ya selam \ermemek olmaz. Sofya usulca başladı. Doğayla kent bir bayrak yanşının ortağı gibiydi. Ama Sofya uvkulu gibiydi. Clkenin son yıllarda içine düştüğü ekonomik sı- kıntı Sofya'nın yüzünden okunuyordu. Kent merkezindeki binalarda en çok dik- kat çekenleri arasında Osmanlı dönemin- de Rumeli Beylerbeyi'nin oturdugu ko- nak var. Türklerin kurduğu Hajc ve Ozgür- lükler Hareketi'nm (HOH) Genel Merke- zi. "Meclis tatil olduğu için",kapalıydı. HÖH'de yaprak dökümü yaşanıvor. Ko- nuştuğum belediye başkanlannın çoğu yeni oluşum arayışındaydı. HÖH'ün girişinde bir Türkle karşılaş- tım. Türkçe konuşarak, adını söyledi: - Vasil Vasile\... Kısaca \'asil de_ Sordum: - Türkçe adın yok mu? "Var" dedi. "Kenan Kumal.Amabazen Bulgar adımı da kullanıyonım. Türki- ye'deki Bulgaristan elçisi çok yakın arka- daşımdır." Sofya Büyükelçiliğimiz Vasil Levski Bulvan 80 numarada. Bu adresin aynca önemi var. Mustafa Kemal. askeri ataşeolarak Sofya'ya atan- dığında bu adresteki evde oturmuş. O ev yıkılmış, sadece kapısı kalmış. Ahşap, iş- lemeli kapı şimdi büyükelçiliğimizin ikinci katında sergileniyor. Sofya merkezindeki alanlann çoğunda Osmanlı tmparatorluğu aleyhıne heykel- ler. anıtlar var. Bunlann önemli bölümü de Ruslann Osmanlf ya karşı zaferlerini içeriyor. Bulgaristan'ın sadece kuruluşu- na değil yakın tanhine de bakınca bunu yadırgamamak gerekiyor. Ama sadece bir şeyi yadırgadım; Bulgaristan'ın ulusal gü- nü 3 Mart. 3 Mart 1878'de Rusya'yla Os- manlı Imparatorluğu arasında Ayastefa- nos Antlaşması imzalanmıştı. O dönem- de Ruslar Ayastefanos'a, yani bugünkü Yeşilköy'e kadar gelmişlerdi.Buanlaşma Bulgaristan'ın topraklarını da genişlet- mişti ama, keşke Bulgarlar. Ruslannkini değil de kendi ürettikleri bir zafer günü- nü. "müli gün" seçselerdi. Sofya"dan Selanik'e yola çıktım. Oto- büs birkaç saat sonra, Yunanistan sının- na ulaştı. Şaşırdım: - Ne çabuk geldik... YARIN: Batı Trakya... Cümülcinenin kalbiçukur kahvede atar. NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR ANAP Genel Başkan Yardımcısı Ya- şar Okuyan, Başbakan Mesut Yıl- maz'a soruyor: "Tuğgeneral Veli Kü- çük'ün MİTMüşteşar Yardımcılığı'na atanacağını duydum, doğru mu? Eğer doğruysa bu bizi çok sıkıntıya sokar." Okuyan, Genel Başkanı'na bunları söylemekle kalmıyor, Susuriuk'a ilişkin yeni bir bilgiyi de içeren şu soruyu so- ruyor: "Susurluk kazasından sonra Tuğgeneral Veli Küçük, valiliğe telefon ederek kazada ölen kişinin Abdullah Çatlı olduğunu, cenazesinin kumar- haneci Ömer JopaVın ortaklarından Sami Hoştan'a teslim edilmesini is- tediğisöyleniyor. Doğru mu?" Okuyan'ın bu sorulanna Başbakan Yılmaz'ın ne cevap verdiğini bilmiyo- ruz. Ancak iktidar partisinin üst düzey biryöneticisinin. ANAP'ın merkezyö- netim toplantısında Genel Başkanı'na bunları sorması, iddiaların ciddiyetini gösteriyor. Ancak bütün bu iddialara ve Devlet Guvenlik Mahkemesi'nin daha başka Veli Küçük-Çatlı ilişkisi bulgulanna karşın, böyle bir kişinin en önemli istihbarat örgütünün başına getirilmesinden söz edilebiliyor. Şaka değil.. bunu iktidar partisinin en üst düzey yöneticisi söylüyor. Tuğgeneral Veli Küçük'ü tanımıyo- rum. Ancak hakkında belgelere daya- lı önemli iddialarönesürülüyor. Budu- rumda, en azından soruşturma açıl- ması gerekiyor. Ne yazık ki, şu ana kadar Genelkur- may böyle bir soruşturmanın açılma- sı için izin vermedi. Veli Küçük'ü de terfi ettirdi. Belki de daha yeni terfiler yaşanacak. Uyuşturucu Jeopolitik Gözleme- vi(OGD) adlı Avrupa Birliği'ne bağlı bir araştırma kuruluşu, Türkiye'deki uyuş- turucu kaçakçılığının önemli bir bölü- münün, köy korucuları, bazı resmi MİT görevlileri ve Bozkurt örgütleri tarafın- dan yapıldığına dikkat çekiyor. Bu işi yapan örgütlerin "düşman saflann- dan" ele geçirdiği ve "kayıtlara geç- meyen" aylık eroin miktannın 800- 1200 kilo arasında değiştiğini belirten rapor, önemli merkezlerin Batman, is- tanbul ve Amsterdam olduğunu vur- guluyor. TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu da, benzer bir örgütlenmeye dikkat çekmiş, polis ve askerierin de bu işe kanştığına ilişkin beliriemeleryapmıştı. OGD Rapooın- da şu noktalara dikkat çekiliyor: 'Tan- su ÇillerVn koruyuculuğu altında ha- reketeden Ağar'/n, Almanya, Hollan- da, Belçika ve Azerbaycan'da uyuş- turucu kaçakçılığı yapan, adam kaçı- ran ve haraç alan örgütü yönettiği, MİT raporunda yazılı." Eroin, cinayet, devlet görevlileri, üst düzey siyasetçiler ve hepsinin orta- sında Susurluk kazası. iktidar Parti- si'nin Genel Başkan Yardımcısı Oku- yan, bir çaresizliği mi dile getiriyor, yoksa kendi liderinin bu konudaki tu- tumunu mu eleştiriyor? Mesut Yılmaz, Susurluk'u çözebilmek için halk hare- kete geçsin diye çağrı yapıyor. Sonra da bu Meclis'te dokunulmazlıklar kal- dınlamaz diyor. Mesut Yılmaz'ın halktan önce ken- di partisiyle ilgili sıkıntıları aşması ge- rekiyor. Meclis'te kendi partisine söz geçiremeyen. Mehmet Ağar'ın veSe- dat Bucak'ın dokunulmazlığının kal- dırılması için kendi arkadaşlarına gü- venemeyen bir Başbakan'ın halka çağrı yapmaya ne hakkı var? En baş- ta hükümet iradesinin ortaya çıkması lazım. Umutsuz bir Başbakan'la bu konu nasıl çözülebilir ki? Mesut Yılmaz'a Budapeşte'de ki- min yumruk attığı belli. Onlann arka- sındaki güçlerde. Veli Küçük'le ilgili id- dıalar da belli. Mehmet Ağar'ın imza- larının gerçek olduğu daanlaşıldı. Her- kes bunları biliyor. Gelin görün ki yar- gı düzgün işlemiyor, idare ve siyasi ira- de gerçeklerin peşine düşmek yerine, üstünü örtmeye çalışıyor. Türkiye çü- aımeye, kokuşmuşluk yayılmaya de- vam ediyor. ••• Pakistan'da enişte Butto'nun bü- yük servetinin ardında uyuşturucu işi olduğu ortaya çıkmaya başladı. Eniş- te hapiste. Butto'larzordurumda. Pa- kistan, ipin bir ucundan yakaladı. Bi- zimkilere ne zaman sıra gelecek diye bekleyip duruyoruz. Daha fazla kan, daha fazla faili meçhul cinayet. daha fazla uyuşturucu ticareti olmadan bu işe bir yerde dur demek zorundayız. Bizimkiler mi Butto'dan daha becerik- li, yoksa Pakistan mı bizden daha ile- ri. Kararı sız verin. MÎKRO DINÇ TAYANÇ Vap mı Bana Yan Bakan! Bakıyorum olacak gibi değil, tarihsel bir açıkla- ma yapmaya karar veriyorum... Efendim, bendenizin fakirhanesi üç "ün/fe"den oluşuyor: Belge rafları, silah dolapları ve yataklar... Şimdi hemen "bunun neresi tarihsel açıklama" demeyin efendim, bekleyin geliyor. Belge raflarında Tıktık Hanım'ın mal varlığından Susurluk belgelerine, rüşvet kayıtlarından "hatır- lanamadığı için alınamamış" ifadelere dek ne arar- sanız var! Silah dolaplan, ağızlarına dek Uzi'lerden C-tipi artıklarına, lavsilahlarından boğmatellerinedolup taşıyor! Yataklara gelince... İşte orada işler karışıyor. Çünkü hangi yatakta hangi "meçhule kanşmış" fa- ilin, hangisinde "ifade özüıiü" bir aşiret reisinin, hangisinde hangi "kayıp"ın. hangisinde yurtdışın- da istirahat buyuran bir muhabbet tellalının, han- gisinde kaçak (!) bir mafya babasının yattığını ben bile karıştırıyorum! Yaaa, işte böyle! Bütün bunların benim evimde "saklandığı" tarihsel bir açıklama değil de nedir ya- ni?.. Şimdi diyeceksiniz ki "Pekikardeşim, seninevin tabanı bunca ağırlığa nasıl dayanıyor ve konu komşu, mahalleli, çevreyi tarassut eden guvenlik güçleri ve ille de mahalle ihtiyar heyeti bu duru- mu nasıl karşılıyor?" Efendim. taban sağlamdır. Bugüne dek hangi ağırlıklan kaldırdığını bilseniz dudaklarınız uçuklar! Konu komşuya aldırmayın. Çünkü bendeniz koskoca Sorma Gir Palas'ta oturuyorum... Mahalleli deseniz, pek mahcup ve eziktir. Başı- nı kaldırıp da çevresinde neler olduğuna bakma- yı ayıp sayıyor; üstelik çoğu, cepleri cepkenleri delik esnaf olduğundan bunca kalabalık için yap- tığım alışverişe pek seviniyorlar... Guvenlik güçlerinefalan gelince... Geçin birka- lem. Içeride kimin kim olduğu belli mi ki adamlar "höst kardeşim" demeye kalkışsın! M'azallah ya hane halkından biri şefleri, babaları ya da hatta ri- cali devletten çıkarsa nice olur garibanların hali? İhtiyar heyeti mi? Elimdeki belgeler kimleri ya- kar, silahlar kimleri vurur, konuklanm bir ağızlarını açsa o mahalle heyetini yaşatır mı sanıyorsunuz! Sonracıma ne de olsa çoğu, günü dolunca konu- ğum olmayacak mı? Şimdi biz bunca curcunanın içinde nasıl mı ya- şıyoruz? Gül gibi geçinerek! Hatta her gün ya belgeleri birbirimize gösterme- ce ya "hangi silah hangi o/ay"lamaca ya da "kim kayıp, kim meçhule karışmış "lamaca onayıp ne- şe içinde yürek rahathğıyla birbirımizi kucaklamak- tan geri kalmıyor ve hemen ardından "n'olacakbu memleketin hali" diye dertleşmeye koyuluyoruz! İşler kötüye gider de sağdan soldan çatlak ses- ler yükselirse, ne mi yapacağız? Canım her işin kolayı var! Ya birkaç belgeyi so- kağa atıp kayıkçı kavgası yaratırım ya silahlardan birkaçıyla havaya şenlik ateşi açıp ilgiyi başka bir yöne çekerim ya da hane halkının en zararsızla- nndan birkaçirn yem diye sokağa salıp "bakm son- ra evin tümünü boşaltınz ha" tehdidini savururum olur biter! Ana fikir Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyame- te! Ana fikrin ana fikri: Alameti yaratan, kıyamete katlanır! Kontrole alınıyor Nüfiısa göre cami yapılacak HAZAL ATEŞ ÇAKIR ANKARA - Bayındırlık ve lskân Bakanlığı. cami yapımındaki düzensizlikleri önlemek amacıyla yasa taslağı hazırladı. Taslakta, camilerin en az 800 metrelik aralıklarla. nüfus yoğunluğuna göre yapılması öngörüldü. Diyanet İşleri Başkanlığı. cami yapımının kontrol altına ahnması gerektiğini belirtirken taşradaki camilerin yapımında çeşitli usulsüzlüklerin yapıldığı saptandı. Türkiye'deki 71 bin 293 camiden 2 bin 393'ünün özel vakıflar tarafından yapıldığı bildirildi. Cami yapımında belediyeden izin ahnması gerekirken birçok il ve ilçede bu kurala uyulmadığı görüldü. TÜBİTAK tarafından hazırlanan "Toplu Konut Alanlannda Sosyal Donaülar" adlı kitapta da carmler arasındaki yürüme mesafesinin 800 metreden az olmaması gerektiğine dikkat çekildi. Ankara'da, özellikle Batıkent bölgesinde 200 metre aralıklarla cami yapıldığına dikkat çekilirken semt sakinlerinin bu durumdan rahatsız olduklan bildirildi. lmar lskân Bakanlığı yetkilileri de külliye mantığı ile kent dokusunun bozulmaması gerektiğine dikkat çekerek şu göriişleri dile "Bazı dernek ve vakıflar dini inançlan sömürerek insanlardan bağış topluyorlar. Önüne gelen cami yapıyor. Belediye geüp kazısını yapıyor. Bağış adı altında çimento ve diğer malzemeleri parasız alıyorlar. Sonra da halktan para topluyoriar. Önemli olan yerieşim planlanna uygun bir şekilde, nüfus oranına göre cami yapımıdır. Bu konuya ilişkin hazırlıklar devam ediyor." Denetim Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri, gerek taşrada gerekse büyük şehirlerde cami yapımının kontrol , altına alınmasından yana olduklannı bildirdiler. Denizli Dazkın Kaymakamlığrna : verilmiş olan dilekçede . Yeşilyurt î Mahallesi'ndeki cami inşaatının Diyanet Vakfi *: tarafından yapılacağının • bildirilmesine karşın, inşaatın Denizli Dazkın • Cami Yaptırma ve Yaşatma Derneği'nce yaptınlacağı görüldü. Savcılık tarafından görevlendirilen muhakkik (inceleme elemanı) Vahit Tuncer'in raporunda, dernek tarafından yaptınlması kararlaştınlan cami inşaatı ihalesinin 350 milyon lira bedelle RamazanSeit Efeoğulu'na verildiği belirtilirken sözleşmede inşaatın ne zaman başlayıp ne zaman biteceği yönünde bir açıkJık olmadığı ' beürtildi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle