Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
28 EYLUL 1997 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
KUŞBAKIŞI MEMET BAYDUR
Isveç beneldi yaban kazLarıKırk yıldır köpeklerle haşır neşir ol-
duğum içın biliyorum: zordur köpek
edinmek. Sevgi gerekiyor elbette, kö-
pekleri çok sevmeniz gerekiyor ama ye-
terlı degil bu. Bilgi de gerekiyor. tki ay-
lık bır yavruyu çok şirin bulup eve aldı-
nız dıyelim. Ortalığı kirletecek, dişleri ka-
şındığı için önüne gelen her şeyi kemi-
recek, nasıl -ne zaman- ne ile besleye-
ceksıniz meselesı var. tüyü dökülür. ka-
fası bozulursa ısırabilir, köpeklerin ço-
ğu çocuklardan hoşlanmaz üstelik, bü-
tün bunlan bilmek ve çözümlemek ge-
rekiyor. Kolay iş değildir bir köpek edin-
mek.
•
Öte yandan gerçek bir köpeksever için.
bır köpeğin ınsan hayatına getirdiği ödül-
ler de az değildir. Bütün hayvanlar ola-
ğanüstüdür. ama köpeklerin yeri başka-
dır bence. Hayatıma şimdiye dek altı kö-
pek gırdi. Hayatımadediğim.eviniçine.
ıki köpekli yaşadığım yıllar oldu. Kurt
köpekleri, av köpekleri derken sonunda
küçük bir terner'le kaldık son yıllarda.
Hepsinin huyu suyu değişikti. Hiçbin
yek diğerine benzemez. Ortak yönleri:
ev halkına karşılıksız ve uçsuz bucaksız
bır sevgi sunmalan.
•
Amerika Birleşik Dev letlen'nde geçen
yıl birfılmpazarlandı. Disney Şirketi, es-
ki karton fılm klasiğı Yüzbir Dahnaçya-
h'yı canlı aktörler ve canlı köpeklerle
yenıden çekip sundu seyircilerine. Film-
deaıme-baba köpeğin dışında 99 adetDal-
maçya cinsi köpek yavrusu "oynuyor".
Washington Pöst gazetesinden Mireya
Navarro'nun habennden ögreniyoruz ki,
filmın gösterime girmesinden sonra Ame-
rika "da Dalmaçya cinsi köpek satunı ina-
nılmaz boyutlara ulaşrruş. Altı ay sonra
ise Amerika'da sokağa atılan köpek sa-
yısı üç misline çıkmış. Sokaga terk edi-
len hayvanlanntoplandığı sığınaklarda-
ki Dalmaçyali köpek sayısı korkutucu.
Bugünlerde Yüzbir Dalmaçyalı, bir
de televizyon dizisi olarak başlayacak
yeniden. Sığınak yetkilileri önümüzde-
ki aylarda evden atıhp sokağa bırakılan
Dalmaçyalı sayısmın artacağından kor-
kuyorlar. Amerikalı hayvanseverler bu-
üzbir Dalmaçyalı'nm gösterime girmesinden sonra Amerika'da dalmaçya cinsi köpek satımı
inanılmaz boyutlara ulaşmış. Amerikalı hayvanseverler bugünlerde "Terkedilmiş Dalmaçyahlar
Sorunu" ile iştigal ediyorlar. Kanada'nın kuzeyinde Alaska civanndaki bölgede, kazlar yüzünden
doğa tehlikede. Bölgeyi kurtarmak için orduyu çağırmışlar, kazlan öldürsünler diye.
gûnlerde
li
terkedilmişl)almaç\-alılar so-
runu" ile iştigal ediyorlar.
•
Filmin yeniden piyasaya sürülmesiy-
le Dalmaçyalı yavru köpek alımı artmış
dedik ya, piyasanın talebine yanıt vermek
için genetik sorunlar gözardı edilip çok
sayıda (akraba evliliği mahsulü) yavru
Dalmaçyalı sürülmüş pazara. Yavrulann
çoğunun idrar yollan anzalı, çoğu işit-
me özürlü. Aynca Tıer av köpeği gibı
koşturmak istiyor bu köpekler, ilgi isti-
yorlar, kendilerine zaman ayınlsın isti-
yorlar her köpek gibi. Belki her ınsan gi-
bi...
Amenka'daki hayvan sığınaklanna her
yıl 12 (on iki) milyon kedi-köpek getiri-
liyor. Sokağa atılan. sahipleri tarafmdan
terk edilen kedi-köpek sayısı on iki mıl-
yon. Bu sayının yüzde otuzunu safkan kö-
pekler oluşturuyor. Beş yüz dolar öde-
yip bir köpek alıyorlar. iki kere çişini ya-
parsa halının üstüne ve bir ayakkabı ke-
mirirse atıyorlar sokağa. Yetkililer hay-
vanı alıp sığınağa getiriyorlar. tki hafta
içınde isteyen olmazsa bır iğne yapıp öl-
dürüyorlar.
•
Disney film şirketinden bir yetkilı, so-
runun "halkıeğitmekte''düğümlendiği-
ni söylemış. Dalmaçyahlar açısındanpek
doyurucu bulmadım doğrusu bu açıkla-
mayı. Miami'de kurulan Dalmaçyalılan
Kurtarma Komhesi yöneticisı Pati Da-
ne,bu yıl 130 Dalmaçyalı köpeği sokak-
lardan topladıklannı söylüyor. Bense dü-
şünüyorum da. nedir bu hayvanlann in-
sanlardan çektiği. Drakula fılmi çıkınca
yarasa almazlar, ayı fılmi çıkınca ay ı al-
mazlar... Ama Yüzbir Dalmaçyalı çıkın-
ca benekli bir yavru köpek edinıyorlar ne-
dense. Köpekİerin -iyTÜğüıden" kaynak-
lanıyor bu trajedi.
•
Peki yaban kazlanmn günahı ne?
Kanada'nın kuzeyinde. Alaska civa-
nnda altı bin yıldır huzur içinde varolan
bir bölge var. Ağaçlar, bitkiler, hayvan-
lar (kaz, kuş, kutup ayısı) uyum içinde
burada. Ya da bız öyle sanıyoruz. Bilim
adamlan oruz yıl süren bir incelemenin
sonunda karar vermişler bu bölgede do-
ğanın dengesi bozuluyor. Kar kazlannm
sayısı fazla artmış. Bu durum binlerce dö-
niimlük arazınin çölleşmesine neden olu-
yormuş. Diğer hayvanlar da bölgeden
göç etmeye başlarruşlar. Kazlar yüzün-
den doğa tehlikede. O bölgeyi kurtar-
mak için orduyu çağırmışlar. Kazlan öl-
dürsünler diye. Üç milyon civannda ka-
zi öldürmek gerekiyor bilim adamlanna
aöre.
•
Bu cins kazın etinın mutfakta pek mak-
bul olmaması da bır sonın yaratıyor. Üç
milyon kazı öldürmek kolay iş değil de,
öldürdükten sonra ne yapacaklannı dü-
şünüyorlar şımdı! Öte yandan Kaz Prob-
lemi'nin insanlar tarafından yaratıldığı-
nı öne süren bilim adamlan da var. Her
kafadan bir ses çıkıyor, ama yakın gele-
cek Kanada kazlan için pek aydınlık de-
ğil gıbime geliyor.
•
Bir Avrupa ülkesi olan Isveç'te, 1934
ile 1974 arasındaki kırk yıl içinde Isveç-
liye benzemeyen binlerce insanın yöne-
tim eliyle ve zorla hadım edildiği açık-
landı. Türkiye gibi geçmişiyle, tarihiyle
yüzleşmekten bıkmayan ülkelere "me-
deniyet dersi" vermeye pek meraklı bir
ülkeden, Isveç'ten geliyor buhaber. Ha-
dım edilen tsveçlileri, sokaga bırakılan
Dalmaçyalılan, Kanada ordusundan ha-
bersiz kazlan düşündüm bugün... Ham-
burgerci ile san basının aralannda anla-
şıp kupon karşılığı köpek yavrusu dağıt-
tığı bir ülkenin yazan olarak.
Önümüzdeki yıl foto muhabirliğinde 50. yılını dolduracak olan Ara Güler'in belgeseli çekildi
'Sanatpalavradıry
fotoğrafgerçek!\GÜLERÇETİN
Tam elli yıldır objektifiyle gör-
sel tarihi belgehyor Ara Güler.
Bir kaşif, bir fUozof, bir bilge yak-
laşımıyla fotoğrafı görmenin öte-
sinde, dünyaya bakmayı. fotoğ-
rafı okumayı öğretti bizlere. Insan-
lan anladı, onlann öykülerini an-
lattı 'Leka'sıyla.
tlk olarak yedi-sekiz yaşlann-
dayken yeğeni Sona'yla dedesinin
Kadıköy'deki evinden çekip gi-
diyor Güler. Bır daha dönmemek
üzere yola koyulmalanna karşın
Altıyol ağzına geldiklerinde vaz-
geçiyorlar. Ancak o günden beri
yollarda Güler. Sürekli anyor, keş-
fediyor, belgeliyor.
Güler'in görsellik serüveni ba-
basının dostu olan Ipekçiler'in
Ipek Film Stüdyolan'nda başlı-
yor, Doğan Film Stüdyolan'nda-
ki staj dönemiyle sürüyor. Tiyat-
ro ve edebiyat merakıyla da bes-
lenen sinema günleri Yeni tstan-
bul'da başladığı foto muhabirli-
ğiyle sona eriyor. Bu dönemde as-
kere gitmemek için tktısat Fakül-
tesi'ne devam etmesine karşın
dördüncü sınıfta okuldan aynhyor.
6 saat yaşarrumı anlattim
Güler'in fotoğraflan Hürriyet ve
Hayat Mecmuası'ndaki çalışma
döneminin ardından uluslararası
çevrelerden ilgi görmeye başla-
dı. Time-Lıfe, Paris Match, Der
Stern fotoğraflannı gönderdiği
adreslerden birkaçı yalnızca. 1961
yılında Ingiltere'de yayımlanan
'Photograph Annual' tarafından
dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısı
arasında sayılan Güler. Alman-
ya'da 'Master of Leica' unvanıru
alırken Camera Dergisı de kendı-
si için özel sayı çıkardı. O, bu sü-
re boyunca kendisine yakıştınlan
'fotoğraf sanatçısı' sıfatını red-
detti durdu. "Foto muhabiriyim
ben" dedi.
Sanata hâlâ uzak duruyor Gü-
ler "Sanat dediğin pala\Tadır.ya-
landır. Münği de öyle resmi de.
Bir de çok büyük bir yalan var. O
da sinema. Her şey yeniden kunı-
hır, ashymış gibi oynanır. Fotoğraf
yalan konuşmadığı için sanat de-
ğildir. Sadece gerçekteki bir par-
çanm zaptedilmesi, tarihemal edfl-
mesidir. Bu nedenle belgesel fo-
toğraf sanattan da mühimdir. Sa-
nat olsun olmasın ne olacak? Ev-
vela belge olman."
Yetkinliği bütün dünya tarafm-
dan kabul edilen ustanın foto mu-
habirliğine adadığı elli yılı da ni-
hayet 'belge'lendi. 18 yıldır Al-
manya'da yaşayan Erdal Buldun
ve Ahmet Özdil Savaşçı, Güler'in
fotomu habirlığindeki ellinci yılı
nedeniyle yetmış dakikalık bir
iJanat dediğin
palavradır, yalandır. *
Müziği de öyle resmi de.
Bir de çok büyük bir
yalan var. 0 da sinema. ı
Her şey yeniden kurulur, EL j ^ ^
ashymış gibi oynanır. Wt - "
Fotoğraf yalan m.
konuşmadığı için sanat •&•
değildir. Sadece H H & ~
gerçekteki bir parçanın ^ ^ H L
zaptedilmesi. tarihe mal ^ ^ ^ H k
edilmesidir. Bu nedenle ^ ^ ^ ^ K g L , A
belgesel fotoğraf ^ ^ ^ ^ ^ H ^ ^ M ^ I
sanattan da mühimdir. ^ ^ ^ ^ ^ ^ H f l H I
Sanat olsun olmasın ne ^ ^ ^ ^ ^ ^ « ^ ^ ^
olacak? Evvela belge ^ ^ ^ ^ L ;
olmalı. Ben işin ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ B | ''
palavrasmda yokum.' ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H L . .
XJen tstanbul değil ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H
bütün dünyanın ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H
sanatçısıyım. tnsanlan ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H
çekerim ben. Insan ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H
olmaymca şehirler de ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H
ülkeler de olmaz. Bir ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H
insanın bir yere ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H
bağlanması için orada ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H
anılan olmalı. Bana ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H
şimdi Paris'e, ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H
Amerika'ya gel deseler ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H
gitmem ya! Anılanm ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H
burada benim. Benim ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H
memleketim burası. Ama ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H
her yerin fotoğrafını ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H
çekerim. Oralarda ^^^^^^^^^K^
yalnızca konular Hİ^^^^^^^K
ılgılendinyor beni." S^^^^^^^^E
(Fotoğraf: KUBELAY ^ ^ ^ ^ ^ ^ F ' ~
TÜNTÜL) ^ ^ ^ ^ • • f c L -
^^^ ' ' *'İ MBÜi
lillİfayı.^. i
Ara Gülerbelgeseli çektiler. Şim-
diye kadar ulusal ve uluslararası
yanşmalarda derece almış 6 kısa
filme imza atan Buldun ve Sa-
vaşçı, belgesel projesınin oluşu-
munu şöyle anlatıyor:
'^inemayta,görüntûyie flgflenen
insanlar olarak Türkiye'ye yöne-
lik projeierimize Ara Güler belge-
seli ile başlamamız bir tesadüf de-
ğildi. Kafamızda kültürümüzün
düşsel bir haritasını tasarladığı-
mızda, Ara Güler'in sanan bLdm
için bütün yollann kesiştiği bir
kavşakta duruyordu. Hiçbir şiir-
de, hiçbir ezgide, hiçbir tarih Id-
tabında hissedemeyeceğimiz. du-
yamayacağıınız şeyleri onun fo-
toğraflannda bulabiliyoruz. O fo-
toğraflardaki yüzler. mekânlar
üzerine düşünürken bir yolculu-
ğa çıkabilir. başka yerlere varabi-
Hrsiniz."
.\ra Güler ise her zamanki mas-
kesiz, muzip üslubuyla proje üze-
rine şunlan söylüyor: "Bunlariki
seneden beri benimle mekruplaşı-
yorlar, telefon ediyorlar. Ben de
yokdemedimtabiLEnayimiyinı?
Dokümanlan hazıriadun hemen.
Bugüne kadar Türk televizyonla-
n taranndan gerçekleştirilmiş yir-
mi kadarröportaj vardı.Onlan da
teslim ettim. En son da tam altı sa-
at kamera karşısında yaşamımı
anlatüm."
'AraGükr-Istanbui' ilışkisinin
ön plana çıkarıldığı belgeselde
Güler'in "Milyonlarca insanınfo-
toğrannı çektim. Onlann çoğunu
tanunam, fakat dünyalanna gir-
meyeçalıstım" sözlennin etkısıy-
le Ara Güler'in mekânlanndan,
insanlanndan yola çıkılıyor. Ara
Güler'in şehirde gezen, şehn ve
insanlan gözleyen halıyle görün-
düğü belgeselde aynca Yaşar Ke-
mal ve Orhan Pamuk'un. Güler
ve fotoğraflan üzerine görüşleri-
ne yer veriliyor.
Peki ustanın ellinci yılı nedeniy-
le Alman kanallannda gösterime
girecek bu belgesel dışında özel-
likle yurtiçinde neler yapılacak?
Öze! bir sergi ya da albüm hazır-
lanacak mı? "Darphane Binalan
konusundaki sonın çözülürse Ta-
rih Kurumu'nun bir projesi var.
Umurumda da değil aslını sorar-
sanız. Sergi olsun, televizyon ol-
sun beni rahatsız etmekten başka
işeyaramazlar. GerekU ama benim
için büyük eziyet oluyor" diyor
Güler.
lstanbul fotoğrafçısı olarak ta-
nınan Ara Güler "Ben lstanbul
değil bütün dünyanın sanatçısı-
yım. tnsanlan çekerim ben. İnsan
oimavınca şehirlerde ülkeler de ol-
maz. Bir insanın bir yere bağlan-
ması için orada anılan olmalı. Ba-
na şimdi Paris'e, Amerika'ya gd
deseler girniem ya! Anılanm bu-
rada benim. Benim memleketim
burasL Ama her yerin fotoğrannı
çekerim.Oralarda yalnızca konu-
lar ügilendiriyor beni" dıyor.
Ozgür oirriak zorundavim
Peki Ara Güler genç fotoğraf-
çılar yetiştırme konusunda neler
düsünüyor? "Ben neçekmişim gi-
dip baksınlar etsinler. Ders ahın-
lar. Benim fotoğraf anlay ışımı an-
cak kitaplanmdan anlarlar. Ben
işin palavrasuHİayokum. Her yer-
deaynıyun." Üniversıtelerde ders
vermesı istense? "Mimar Sinan
L niversitesi'nde Fotoğraf Ensti-
tüsü kurulduğu zaman beni ora-
ya hoca yaptılar. Birgün gittim di-
alar falan gösterdim. Benim işim
değil ki bu. Saat on ikide derse gj-
dicem. Yok perşembe günü sına\
yaptcam. Ben yokum abkim. Çı-
kann beni dedira" Ben üretebilmek
için özgür ohnak zorundayım".
Öte yandan Türkiye'deki fotoğ-
rafçılık eğitiminin yetersiz oldu-
ğunu. foto muhabirlerinin de dün-
yadaki gelişmeleri takip etmedi-
ğini savunuyorGüler:" "Hocala-
ra sorsan beş tane ünlü fotoğrafçı
sayamazlar. Ya da tanıdıklan bir-
kaç enayiyi fotoğrafçı sanıp onla-
nn isimierini verirler. Sauşa yö-
nelik olarak okuduklan dergUeri
defotoğrafçıhk dergisi sanıyorlar.
Kitaplar da gelmiyor asbnda bu-
raya. Ben de ya gittigimde alıyo-
rum kitaplan ya da gönderiyorlar
banaT Bu güne kadar pek çok ün-
lünün fotoğraflannı çeken Güler
"Sanatcılar da bizim dünyanuzm
bir parças. Onlarbizi eğiten insan-
lar. Sanat mühim bir şey. Evliya-
lık gibi bir şey"*" diyor.
Belgelere, kayıtlara büyük önem
veren Güler arşivini ne yapacak?
Sınirlenip "Galatasaray meyda-
nuıdayakacağnn. Arşiv marşrv ki-
min umurunda."' diyor. Aslında en
çok Güler'in umurunda. Ancak
Türkiye'de hiçbir şeye değer ve-
ribnemesine içerliyor. "İnsanına
sahipçıkmay an bir ülkedeyaşıyü-
ruz" diyor. Ülkesinin insanını ta-
nıdığından, pek çok önemli fo-
toğrafını kaybettiğinden beri de
çaîıştığı gazetelerin arşivlerine de
bırakmıyor fotoğraflannı. Kendi-
si saklıyor.
Ara Güler'ın yaşamöyküsünü de
Rosi isimli Alman biröğrenci ka-
leme alıyor. Kitap önümüzdeki yıl
Almanya'da yayımlanacak.
KÖŞEBENT
ENİS BATUR
Medyanın Kum Torbaları
Geçen hafta Kanal 7'de, medya konusunda ilginç,
önemli bir açıkoturum izledim. Konuşmacılar(Alev
Alatlı, Kürşat Bumin ve Ragıp Duran), gazeteler-
de ve televizyonlarda karşılaştığımız düzeysizlik,
ahlak ölçütsüzlüğü, siyasal güdümlülük üzerinde sağ-
lam bir eleştirel yaklaşım içındeydiler. Medya, biri
1980'de, öbürü 1990'da, üst üste iki kez hava boş-
luğuna düştü; bugün, öyle bir açmaz karşısında ki,
en vurdumduymaz medya çalışanı bile halinden
rahatsız oluyor sanıyorum: Sakın anneme söyleme-
yin sendromu, sizin anlayacağınız.
1980 ve 1990: Bu iki "yuvartak tarih" aslında
Özal'a, onun başını çektiği bir felsefeye dayandı-
nyor bizi. Sorunun siyasal ve ekonomik cephesin-
de Özal'ı önder olarak yüceltenlerin, sonjnun ah-
laksal cephesinde iki tavır benimsedikleri göze çar-
pıyon Ya tek kelime etmiyorfar ya da şıddetli bir yüz-
süzluk ile karşınıza çıkıyoriar. Genellikle, kaybede-
cek hiçbir şeyleri kalmadığının farkındalar: Her şe-
yi gözden çıkarmış ve kaybetmış durumdalar çün-
kü; akçesel avantajları dışında.
Gelgelelim, güç vanalarını çevirenler onlar, baş-
kalan değil. Medyanın, düzelebilmesi için biryol var.
Bu kum torbalarını atacak. Atabilir mi? Bunu kes-
tirmek güç. Atmazsa ne olabilir? Bunu kestirmek
daha kolay: Çirkef kuyusu derindir, dibe varasıya
zaman ister.
Kanal 7'deki tartışmada, can alıcı bir konunun da-
ha üzerinde duruldu: Medyanın siyasal çıkarlara
alet edilişi ve "resmi" çizgiyi benimseyişi. O çerçe-
vede, tartışmanın bir iki noktaya açılması iyi olur-
du.
Bunlardan biri TRT'ye bugün nasıl baktığımız.
Yıllar yılı, bu kurumu kıyasıya eleştirirken haklıydık:
Tek sesliliğin simgesiydi o; resmi ve hantaldı; birde-
ğişimin gerçekleşmesinı engelliyordu. Sonra, "Ana-
yasa birkere delınmekle batmaz" dönemi açıidı, peş
peşe yeni kanallar yenni aldı ekranımızda, çoğul-
luk oluştu.
Gerçekten de oluştu mu çoğulluk? Bana kalırsa,
bir çokluktu ortaya çıkan, bir çoğulluk söz konusu
değildi. "özel kanallar" aynı yanlışları, saçmalıkla-
n tekrariama yolunu seçtiler; birbirleriyle rekabet-
lerini tuhaf bir optiğe ayarlamışlardı: En ağır haka-
retlerle birbirlerine benzemeye çalıştılar.
Bugün, o beğenmediğımiz TRT'nin bazı temel
doğruları korumayı başardığını görüyoruz. Evet,
"Habeıier"de hâlâ protokolün ağır kokusu var: hâ-
lâ, totaliterrejımleriçağnştıran bır yapı göze çarpı-
yororada. Neki, bırde, yalnızca TRT'nin özengös-
terdiği değerier var: Haber metinleri doğru, düzgün
bir dil ve ifade içinde; haber yaratmak için her Al-
lah'ın günü dakikalarca futbolcu-şarkıcı hayatlan-
nın, ırz sorunlarının, sahte haberierin içinde dolaş-
mıyor, dolaştırmıyor bizi TRT. Her kanalı gerçek ve
doğru bir işleve sahip. Çok daha iyi yapılamaz mı
bu, yapılır. Ama, bizi buna razı hale getiren kim,
özel kanallar değil mi?
Şimdi şimdi, seçenekler belirmeye başladı sanı-
yorum. NTV, düzgün yayıncıhğın da başanya ula-
şabileceğinın bir göstergesi, örneğin. CTV, Prima
gibi yeni kanallar da aynı yolda gözüküyor. lyimser
olmak kolay değil gene de: Zengin içerikli, ağırbaş-
'\L ahlakh bir medya düzenine ulaşmak için zaman,
îfebır, katılım gerekli.
Gazeteler konusunda da farklı görünmüyor du-
rum. 1968 kuşağının bozuşmuş, çürümüş temsil-
cileri, bır vakitleryazan yadaokuru olduklan Cum-
huriyet'i örneğin, Pravda'yla karşılaştırarak alay edi-
yorlardı düne kadar. Onlar sıçradılar. Sıçradıklan
yerlerden o gün bugün sıçratmaktan başka bir ış
yapamadıklannı gördük.
Insan okuduğu gazeteden, izlediği televizyon ka-
nalından utanmamak ister.
Insan, kendisinden utanmamak ister.
içinde yaşadığı ortamdan, dünyadan utanma-
mak ister.
Bu duygu-düşünce ikliminden çoktan uzaklaş-
mış olanlan geri getirmek elde değildir, gerekli de
değildir.
Onlan tasfiye etmenin yolu onlardan, yarattıkları
kirii ortamdan uzak durmaktan geçiyor.
Herkese tavır almak düşüyor anlaşılan.
Hâmiş: Ayrıntı Yayınlan'ndan zoriu (kolay okun-
mayan) ama güçlü bir anayapıt: Maurice Blanc-
hot'nun "Itiraf Edilemeyen Cemaat".
Hüsamettiıı Koçan bu kez
MSÜGSF Dekanı
• Kültür Servisi - Marmara
Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi (GSF) Dekanlığı'na
Prof. Hüsamettin Koçan
atandı. Koçan, daha önce
fakültede yapılan Dekanlık
seçimlerinde de çoğunluk
tarafından seçilmişti. Prof.
Hüsamettin Koçan, 1990
yılında UPSD'nı kurdu.
UPSD ve UNESCO AIAP ulusal kurul başkanlığı
yaptı. 1990'da Sanat Fuan'nı, 1995"te Genç Etkınhğı
kurdu. kurumsallaştırdı. 1993"te. sanatçı haklannı
toplum gündemine getiren çalışmalar arasında ilk üç
dönem Sanatcılar Kurultayı girişim kurulu başkanlığı
yaptı. Ulusal Sanat Kurulu protokolünü hazırladı ve
dönemin Kültür Bakanı Fikri Sağlar ile birlikte
imzaladı. Habıtat Kültür Sanat Kurulu üyesi ve
"Ötekı" adlı serginin sorumlusu çalıştı. Sanat
Olimpıyatlan Ulusal Kurulu Kurucu üyesi de olan
Prof.Hüsamettin Koçan, M.Ü.G.S.F. Fakülte Kurulu
tarafindan 1996-97 en başanlı öğretim üyesi seçildi.
"Salzburg Şehri Onur Ödülü" ve
'Asya Bienali Resim Büyük Ödülü' olmak üzere yirmi
ulusal ve uluslararası ödülün sahibi olan Koçan. otuz
kişisel sergi açtı, çok sayıda sanat etkinliğine katıldı ve
bır çok kuruluşta danışman üye olarak çalıştı.
İnsanlık Güldüpiisü'nde Yüzler
ve BildiPiler
• Kültür Servisi - Tahsin Yücel'in ' İnsanlık
Güldürüsü'nde Yüzler ve Bıldiriler' adlı incelemesi
Yapı Kredi Yayınlan'ndan çıktı. Yücel'in
1971'deki doçentlik tezi olan "lnsanlık
Güldürüsü'nde Yüzler ve Bıldiriler', 1972 yılında
Fransa'da, Paris Göstergebilim Okulu'nun kurucusu
A. J. Greimas'ın yönettiği "'Univers semiotiques" '
adlı dizide yayımlanmıştı. Balzac'ın -ne yazık ki
dilimıze tamamiyle çevrilememiş olan- dev yapıtı
"lnsanlık Güldürüsü'ndeki yüz ve beden
betimlemelerini, Tahsin Yücel'in göstergebilımsel
bir yöntemle çözümledıği bu kitap. Balzac
kişilerinin evrenine, dış görünümlerinin gizlediği
ya da ortaya koyduğu anlam katmanlanna yapılan
zorlu bir yolculuğun ürünü.