30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 EYLUL 1997 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 KUŞBAKIŞI MEMET BAYDUR Isveç beneldi yaban kazLarıKırk yıldır köpeklerle haşır neşir ol- duğum içın biliyorum: zordur köpek edinmek. Sevgi gerekiyor elbette, kö- pekleri çok sevmeniz gerekiyor ama ye- terlı degil bu. Bilgi de gerekiyor. tki ay- lık bır yavruyu çok şirin bulup eve aldı- nız dıyelim. Ortalığı kirletecek, dişleri ka- şındığı için önüne gelen her şeyi kemi- recek, nasıl -ne zaman- ne ile besleye- ceksıniz meselesı var. tüyü dökülür. ka- fası bozulursa ısırabilir, köpeklerin ço- ğu çocuklardan hoşlanmaz üstelik, bü- tün bunlan bilmek ve çözümlemek ge- rekiyor. Kolay iş değildir bir köpek edin- mek. • Öte yandan gerçek bir köpeksever için. bır köpeğin ınsan hayatına getirdiği ödül- ler de az değildir. Bütün hayvanlar ola- ğanüstüdür. ama köpeklerin yeri başka- dır bence. Hayatıma şimdiye dek altı kö- pek gırdi. Hayatımadediğim.eviniçine. ıki köpekli yaşadığım yıllar oldu. Kurt köpekleri, av köpekleri derken sonunda küçük bir terner'le kaldık son yıllarda. Hepsinin huyu suyu değişikti. Hiçbin yek diğerine benzemez. Ortak yönleri: ev halkına karşılıksız ve uçsuz bucaksız bır sevgi sunmalan. • Amerika Birleşik Dev letlen'nde geçen yıl birfılmpazarlandı. Disney Şirketi, es- ki karton fılm klasiğı Yüzbir Dahnaçya- h'yı canlı aktörler ve canlı köpeklerle yenıden çekip sundu seyircilerine. Film- deaıme-baba köpeğin dışında 99 adetDal- maçya cinsi köpek yavrusu "oynuyor". Washington Pöst gazetesinden Mireya Navarro'nun habennden ögreniyoruz ki, filmın gösterime girmesinden sonra Ame- rika "da Dalmaçya cinsi köpek satunı ina- nılmaz boyutlara ulaşrruş. Altı ay sonra ise Amerika'da sokağa atılan köpek sa- yısı üç misline çıkmış. Sokaga terk edi- len hayvanlanntoplandığı sığınaklarda- ki Dalmaçyali köpek sayısı korkutucu. Bugünlerde Yüzbir Dalmaçyalı, bir de televizyon dizisi olarak başlayacak yeniden. Sığınak yetkilileri önümüzde- ki aylarda evden atıhp sokağa bırakılan Dalmaçyalı sayısmın artacağından kor- kuyorlar. Amerikalı hayvanseverler bu- üzbir Dalmaçyalı'nm gösterime girmesinden sonra Amerika'da dalmaçya cinsi köpek satımı inanılmaz boyutlara ulaşmış. Amerikalı hayvanseverler bugünlerde "Terkedilmiş Dalmaçyahlar Sorunu" ile iştigal ediyorlar. Kanada'nın kuzeyinde Alaska civanndaki bölgede, kazlar yüzünden doğa tehlikede. Bölgeyi kurtarmak için orduyu çağırmışlar, kazlan öldürsünler diye. gûnlerde li terkedilmişl)almaç\-alılar so- runu" ile iştigal ediyorlar. • Filmin yeniden piyasaya sürülmesiy- le Dalmaçyalı yavru köpek alımı artmış dedik ya, piyasanın talebine yanıt vermek için genetik sorunlar gözardı edilip çok sayıda (akraba evliliği mahsulü) yavru Dalmaçyalı sürülmüş pazara. Yavrulann çoğunun idrar yollan anzalı, çoğu işit- me özürlü. Aynca Tıer av köpeği gibı koşturmak istiyor bu köpekler, ilgi isti- yorlar, kendilerine zaman ayınlsın isti- yorlar her köpek gibi. Belki her ınsan gi- bi... Amenka'daki hayvan sığınaklanna her yıl 12 (on iki) milyon kedi-köpek getiri- liyor. Sokağa atılan. sahipleri tarafmdan terk edilen kedi-köpek sayısı on iki mıl- yon. Bu sayının yüzde otuzunu safkan kö- pekler oluşturuyor. Beş yüz dolar öde- yip bir köpek alıyorlar. iki kere çişini ya- parsa halının üstüne ve bir ayakkabı ke- mirirse atıyorlar sokağa. Yetkililer hay- vanı alıp sığınağa getiriyorlar. tki hafta içınde isteyen olmazsa bır iğne yapıp öl- dürüyorlar. • Disney film şirketinden bir yetkilı, so- runun "halkıeğitmekte''düğümlendiği- ni söylemış. Dalmaçyahlar açısındanpek doyurucu bulmadım doğrusu bu açıkla- mayı. Miami'de kurulan Dalmaçyalılan Kurtarma Komhesi yöneticisı Pati Da- ne,bu yıl 130 Dalmaçyalı köpeği sokak- lardan topladıklannı söylüyor. Bense dü- şünüyorum da. nedir bu hayvanlann in- sanlardan çektiği. Drakula fılmi çıkınca yarasa almazlar, ayı fılmi çıkınca ay ı al- mazlar... Ama Yüzbir Dalmaçyalı çıkın- ca benekli bir yavru köpek edinıyorlar ne- dense. Köpekİerin -iyTÜğüıden" kaynak- lanıyor bu trajedi. • Peki yaban kazlanmn günahı ne? Kanada'nın kuzeyinde. Alaska civa- nnda altı bin yıldır huzur içinde varolan bir bölge var. Ağaçlar, bitkiler, hayvan- lar (kaz, kuş, kutup ayısı) uyum içinde burada. Ya da bız öyle sanıyoruz. Bilim adamlan oruz yıl süren bir incelemenin sonunda karar vermişler bu bölgede do- ğanın dengesi bozuluyor. Kar kazlannm sayısı fazla artmış. Bu durum binlerce dö- niimlük arazınin çölleşmesine neden olu- yormuş. Diğer hayvanlar da bölgeden göç etmeye başlarruşlar. Kazlar yüzün- den doğa tehlikede. O bölgeyi kurtar- mak için orduyu çağırmışlar. Kazlan öl- dürsünler diye. Üç milyon civannda ka- zi öldürmek gerekiyor bilim adamlanna aöre. • Bu cins kazın etinın mutfakta pek mak- bul olmaması da bır sonın yaratıyor. Üç milyon kazı öldürmek kolay iş değil de, öldürdükten sonra ne yapacaklannı dü- şünüyorlar şımdı! Öte yandan Kaz Prob- lemi'nin insanlar tarafından yaratıldığı- nı öne süren bilim adamlan da var. Her kafadan bir ses çıkıyor, ama yakın gele- cek Kanada kazlan için pek aydınlık de- ğil gıbime geliyor. • Bir Avrupa ülkesi olan Isveç'te, 1934 ile 1974 arasındaki kırk yıl içinde Isveç- liye benzemeyen binlerce insanın yöne- tim eliyle ve zorla hadım edildiği açık- landı. Türkiye gibi geçmişiyle, tarihiyle yüzleşmekten bıkmayan ülkelere "me- deniyet dersi" vermeye pek meraklı bir ülkeden, Isveç'ten geliyor buhaber. Ha- dım edilen tsveçlileri, sokaga bırakılan Dalmaçyalılan, Kanada ordusundan ha- bersiz kazlan düşündüm bugün... Ham- burgerci ile san basının aralannda anla- şıp kupon karşılığı köpek yavrusu dağıt- tığı bir ülkenin yazan olarak. Önümüzdeki yıl foto muhabirliğinde 50. yılını dolduracak olan Ara Güler'in belgeseli çekildi 'Sanatpalavradıry fotoğrafgerçek!\GÜLERÇETİN Tam elli yıldır objektifiyle gör- sel tarihi belgehyor Ara Güler. Bir kaşif, bir fUozof, bir bilge yak- laşımıyla fotoğrafı görmenin öte- sinde, dünyaya bakmayı. fotoğ- rafı okumayı öğretti bizlere. Insan- lan anladı, onlann öykülerini an- lattı 'Leka'sıyla. tlk olarak yedi-sekiz yaşlann- dayken yeğeni Sona'yla dedesinin Kadıköy'deki evinden çekip gi- diyor Güler. Bır daha dönmemek üzere yola koyulmalanna karşın Altıyol ağzına geldiklerinde vaz- geçiyorlar. Ancak o günden beri yollarda Güler. Sürekli anyor, keş- fediyor, belgeliyor. Güler'in görsellik serüveni ba- basının dostu olan Ipekçiler'in Ipek Film Stüdyolan'nda başlı- yor, Doğan Film Stüdyolan'nda- ki staj dönemiyle sürüyor. Tiyat- ro ve edebiyat merakıyla da bes- lenen sinema günleri Yeni tstan- bul'da başladığı foto muhabirli- ğiyle sona eriyor. Bu dönemde as- kere gitmemek için tktısat Fakül- tesi'ne devam etmesine karşın dördüncü sınıfta okuldan aynhyor. 6 saat yaşarrumı anlattim Güler'in fotoğraflan Hürriyet ve Hayat Mecmuası'ndaki çalışma döneminin ardından uluslararası çevrelerden ilgi görmeye başla- dı. Time-Lıfe, Paris Match, Der Stern fotoğraflannı gönderdiği adreslerden birkaçı yalnızca. 1961 yılında Ingiltere'de yayımlanan 'Photograph Annual' tarafından dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısı arasında sayılan Güler. Alman- ya'da 'Master of Leica' unvanıru alırken Camera Dergisı de kendı- si için özel sayı çıkardı. O, bu sü- re boyunca kendisine yakıştınlan 'fotoğraf sanatçısı' sıfatını red- detti durdu. "Foto muhabiriyim ben" dedi. Sanata hâlâ uzak duruyor Gü- ler "Sanat dediğin pala\Tadır.ya- landır. Münği de öyle resmi de. Bir de çok büyük bir yalan var. O da sinema. Her şey yeniden kunı- hır, ashymış gibi oynanır. Fotoğraf yalan konuşmadığı için sanat de- ğildir. Sadece gerçekteki bir par- çanm zaptedilmesi, tarihemal edfl- mesidir. Bu nedenle belgesel fo- toğraf sanattan da mühimdir. Sa- nat olsun olmasın ne olacak? Ev- vela belge olman." Yetkinliği bütün dünya tarafm- dan kabul edilen ustanın foto mu- habirliğine adadığı elli yılı da ni- hayet 'belge'lendi. 18 yıldır Al- manya'da yaşayan Erdal Buldun ve Ahmet Özdil Savaşçı, Güler'in fotomu habirlığindeki ellinci yılı nedeniyle yetmış dakikalık bir iJanat dediğin palavradır, yalandır. * Müziği de öyle resmi de. Bir de çok büyük bir yalan var. 0 da sinema. ı Her şey yeniden kurulur, EL j ^ ^ ashymış gibi oynanır. Wt - " Fotoğraf yalan m. konuşmadığı için sanat •&• değildir. Sadece H H & ~ gerçekteki bir parçanın ^ ^ H L zaptedilmesi. tarihe mal ^ ^ ^ H k edilmesidir. Bu nedenle ^ ^ ^ ^ K g L , A belgesel fotoğraf ^ ^ ^ ^ ^ H ^ ^ M ^ I sanattan da mühimdir. ^ ^ ^ ^ ^ ^ H f l H I Sanat olsun olmasın ne ^ ^ ^ ^ ^ ^ « ^ ^ ^ olacak? Evvela belge ^ ^ ^ ^ L ; olmalı. Ben işin ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ B | '' palavrasmda yokum.' ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H L . . XJen tstanbul değil ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H bütün dünyanın ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H sanatçısıyım. tnsanlan ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H çekerim ben. Insan ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H olmaymca şehirler de ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H ülkeler de olmaz. Bir ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H insanın bir yere ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H bağlanması için orada ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H anılan olmalı. Bana ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H şimdi Paris'e, ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H Amerika'ya gel deseler ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H gitmem ya! Anılanm ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H burada benim. Benim ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H memleketim burası. Ama ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H her yerin fotoğrafını ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H çekerim. Oralarda ^^^^^^^^^K^ yalnızca konular Hİ^^^^^^^K ılgılendinyor beni." S^^^^^^^^E (Fotoğraf: KUBELAY ^ ^ ^ ^ ^ ^ F ' ~ TÜNTÜL) ^ ^ ^ ^ • • f c L - ^^^ ' ' *'İ MBÜi lillİfayı.^. i Ara Gülerbelgeseli çektiler. Şim- diye kadar ulusal ve uluslararası yanşmalarda derece almış 6 kısa filme imza atan Buldun ve Sa- vaşçı, belgesel projesınin oluşu- munu şöyle anlatıyor: '^inemayta,görüntûyie flgflenen insanlar olarak Türkiye'ye yöne- lik projeierimize Ara Güler belge- seli ile başlamamız bir tesadüf de- ğildi. Kafamızda kültürümüzün düşsel bir haritasını tasarladığı- mızda, Ara Güler'in sanan bLdm için bütün yollann kesiştiği bir kavşakta duruyordu. Hiçbir şiir- de, hiçbir ezgide, hiçbir tarih Id- tabında hissedemeyeceğimiz. du- yamayacağıınız şeyleri onun fo- toğraflannda bulabiliyoruz. O fo- toğraflardaki yüzler. mekânlar üzerine düşünürken bir yolculu- ğa çıkabilir. başka yerlere varabi- Hrsiniz." .\ra Güler ise her zamanki mas- kesiz, muzip üslubuyla proje üze- rine şunlan söylüyor: "Bunlariki seneden beri benimle mekruplaşı- yorlar, telefon ediyorlar. Ben de yokdemedimtabiLEnayimiyinı? Dokümanlan hazıriadun hemen. Bugüne kadar Türk televizyonla- n taranndan gerçekleştirilmiş yir- mi kadarröportaj vardı.Onlan da teslim ettim. En son da tam altı sa- at kamera karşısında yaşamımı anlatüm." 'AraGükr-Istanbui' ilışkisinin ön plana çıkarıldığı belgeselde Güler'in "Milyonlarca insanınfo- toğrannı çektim. Onlann çoğunu tanunam, fakat dünyalanna gir- meyeçalıstım" sözlennin etkısıy- le Ara Güler'in mekânlanndan, insanlanndan yola çıkılıyor. Ara Güler'in şehirde gezen, şehn ve insanlan gözleyen halıyle görün- düğü belgeselde aynca Yaşar Ke- mal ve Orhan Pamuk'un. Güler ve fotoğraflan üzerine görüşleri- ne yer veriliyor. Peki ustanın ellinci yılı nedeniy- le Alman kanallannda gösterime girecek bu belgesel dışında özel- likle yurtiçinde neler yapılacak? Öze! bir sergi ya da albüm hazır- lanacak mı? "Darphane Binalan konusundaki sonın çözülürse Ta- rih Kurumu'nun bir projesi var. Umurumda da değil aslını sorar- sanız. Sergi olsun, televizyon ol- sun beni rahatsız etmekten başka işeyaramazlar. GerekU ama benim için büyük eziyet oluyor" diyor Güler. lstanbul fotoğrafçısı olarak ta- nınan Ara Güler "Ben lstanbul değil bütün dünyanın sanatçısı- yım. tnsanlan çekerim ben. İnsan oimavınca şehirlerde ülkeler de ol- maz. Bir insanın bir yere bağlan- ması için orada anılan olmalı. Ba- na şimdi Paris'e, Amerika'ya gd deseler girniem ya! Anılanm bu- rada benim. Benim memleketim burasL Ama her yerin fotoğrannı çekerim.Oralarda yalnızca konu- lar ügilendiriyor beni" dıyor. Ozgür oirriak zorundavim Peki Ara Güler genç fotoğraf- çılar yetiştırme konusunda neler düsünüyor? "Ben neçekmişim gi- dip baksınlar etsinler. Ders ahın- lar. Benim fotoğraf anlay ışımı an- cak kitaplanmdan anlarlar. Ben işin palavrasuHİayokum. Her yer- deaynıyun." Üniversıtelerde ders vermesı istense? "Mimar Sinan L niversitesi'nde Fotoğraf Ensti- tüsü kurulduğu zaman beni ora- ya hoca yaptılar. Birgün gittim di- alar falan gösterdim. Benim işim değil ki bu. Saat on ikide derse gj- dicem. Yok perşembe günü sına\ yaptcam. Ben yokum abkim. Çı- kann beni dedira" Ben üretebilmek için özgür ohnak zorundayım". Öte yandan Türkiye'deki fotoğ- rafçılık eğitiminin yetersiz oldu- ğunu. foto muhabirlerinin de dün- yadaki gelişmeleri takip etmedi- ğini savunuyorGüler:" "Hocala- ra sorsan beş tane ünlü fotoğrafçı sayamazlar. Ya da tanıdıklan bir- kaç enayiyi fotoğrafçı sanıp onla- nn isimierini verirler. Sauşa yö- nelik olarak okuduklan dergUeri defotoğrafçıhk dergisi sanıyorlar. Kitaplar da gelmiyor asbnda bu- raya. Ben de ya gittigimde alıyo- rum kitaplan ya da gönderiyorlar banaT Bu güne kadar pek çok ün- lünün fotoğraflannı çeken Güler "Sanatcılar da bizim dünyanuzm bir parças. Onlarbizi eğiten insan- lar. Sanat mühim bir şey. Evliya- lık gibi bir şey"*" diyor. Belgelere, kayıtlara büyük önem veren Güler arşivini ne yapacak? Sınirlenip "Galatasaray meyda- nuıdayakacağnn. Arşiv marşrv ki- min umurunda."' diyor. Aslında en çok Güler'in umurunda. Ancak Türkiye'de hiçbir şeye değer ve- ribnemesine içerliyor. "İnsanına sahipçıkmay an bir ülkedeyaşıyü- ruz" diyor. Ülkesinin insanını ta- nıdığından, pek çok önemli fo- toğrafını kaybettiğinden beri de çaîıştığı gazetelerin arşivlerine de bırakmıyor fotoğraflannı. Kendi- si saklıyor. Ara Güler'ın yaşamöyküsünü de Rosi isimli Alman biröğrenci ka- leme alıyor. Kitap önümüzdeki yıl Almanya'da yayımlanacak. KÖŞEBENT ENİS BATUR Medyanın Kum Torbaları Geçen hafta Kanal 7'de, medya konusunda ilginç, önemli bir açıkoturum izledim. Konuşmacılar(Alev Alatlı, Kürşat Bumin ve Ragıp Duran), gazeteler- de ve televizyonlarda karşılaştığımız düzeysizlik, ahlak ölçütsüzlüğü, siyasal güdümlülük üzerinde sağ- lam bir eleştirel yaklaşım içındeydiler. Medya, biri 1980'de, öbürü 1990'da, üst üste iki kez hava boş- luğuna düştü; bugün, öyle bir açmaz karşısında ki, en vurdumduymaz medya çalışanı bile halinden rahatsız oluyor sanıyorum: Sakın anneme söyleme- yin sendromu, sizin anlayacağınız. 1980 ve 1990: Bu iki "yuvartak tarih" aslında Özal'a, onun başını çektiği bir felsefeye dayandı- nyor bizi. Sorunun siyasal ve ekonomik cephesin- de Özal'ı önder olarak yüceltenlerin, sonjnun ah- laksal cephesinde iki tavır benimsedikleri göze çar- pıyon Ya tek kelime etmiyorfar ya da şıddetli bir yüz- süzluk ile karşınıza çıkıyoriar. Genellikle, kaybede- cek hiçbir şeyleri kalmadığının farkındalar: Her şe- yi gözden çıkarmış ve kaybetmış durumdalar çün- kü; akçesel avantajları dışında. Gelgelelim, güç vanalarını çevirenler onlar, baş- kalan değil. Medyanın, düzelebilmesi için biryol var. Bu kum torbalarını atacak. Atabilir mi? Bunu kes- tirmek güç. Atmazsa ne olabilir? Bunu kestirmek daha kolay: Çirkef kuyusu derindir, dibe varasıya zaman ister. Kanal 7'deki tartışmada, can alıcı bir konunun da- ha üzerinde duruldu: Medyanın siyasal çıkarlara alet edilişi ve "resmi" çizgiyi benimseyişi. O çerçe- vede, tartışmanın bir iki noktaya açılması iyi olur- du. Bunlardan biri TRT'ye bugün nasıl baktığımız. Yıllar yılı, bu kurumu kıyasıya eleştirirken haklıydık: Tek sesliliğin simgesiydi o; resmi ve hantaldı; birde- ğişimin gerçekleşmesinı engelliyordu. Sonra, "Ana- yasa birkere delınmekle batmaz" dönemi açıidı, peş peşe yeni kanallar yenni aldı ekranımızda, çoğul- luk oluştu. Gerçekten de oluştu mu çoğulluk? Bana kalırsa, bir çokluktu ortaya çıkan, bir çoğulluk söz konusu değildi. "özel kanallar" aynı yanlışları, saçmalıkla- n tekrariama yolunu seçtiler; birbirleriyle rekabet- lerini tuhaf bir optiğe ayarlamışlardı: En ağır haka- retlerle birbirlerine benzemeye çalıştılar. Bugün, o beğenmediğımiz TRT'nin bazı temel doğruları korumayı başardığını görüyoruz. Evet, "Habeıier"de hâlâ protokolün ağır kokusu var: hâ- lâ, totaliterrejımleriçağnştıran bır yapı göze çarpı- yororada. Neki, bırde, yalnızca TRT'nin özengös- terdiği değerier var: Haber metinleri doğru, düzgün bir dil ve ifade içinde; haber yaratmak için her Al- lah'ın günü dakikalarca futbolcu-şarkıcı hayatlan- nın, ırz sorunlarının, sahte haberierin içinde dolaş- mıyor, dolaştırmıyor bizi TRT. Her kanalı gerçek ve doğru bir işleve sahip. Çok daha iyi yapılamaz mı bu, yapılır. Ama, bizi buna razı hale getiren kim, özel kanallar değil mi? Şimdi şimdi, seçenekler belirmeye başladı sanı- yorum. NTV, düzgün yayıncıhğın da başanya ula- şabileceğinın bir göstergesi, örneğin. CTV, Prima gibi yeni kanallar da aynı yolda gözüküyor. lyimser olmak kolay değil gene de: Zengin içerikli, ağırbaş- '\L ahlakh bir medya düzenine ulaşmak için zaman, îfebır, katılım gerekli. Gazeteler konusunda da farklı görünmüyor du- rum. 1968 kuşağının bozuşmuş, çürümüş temsil- cileri, bır vakitleryazan yadaokuru olduklan Cum- huriyet'i örneğin, Pravda'yla karşılaştırarak alay edi- yorlardı düne kadar. Onlar sıçradılar. Sıçradıklan yerlerden o gün bugün sıçratmaktan başka bir ış yapamadıklannı gördük. Insan okuduğu gazeteden, izlediği televizyon ka- nalından utanmamak ister. Insan, kendisinden utanmamak ister. içinde yaşadığı ortamdan, dünyadan utanma- mak ister. Bu duygu-düşünce ikliminden çoktan uzaklaş- mış olanlan geri getirmek elde değildir, gerekli de değildir. Onlan tasfiye etmenin yolu onlardan, yarattıkları kirii ortamdan uzak durmaktan geçiyor. Herkese tavır almak düşüyor anlaşılan. Hâmiş: Ayrıntı Yayınlan'ndan zoriu (kolay okun- mayan) ama güçlü bir anayapıt: Maurice Blanc- hot'nun "Itiraf Edilemeyen Cemaat". Hüsamettiıı Koçan bu kez MSÜGSF Dekanı • Kültür Servisi - Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi (GSF) Dekanlığı'na Prof. Hüsamettin Koçan atandı. Koçan, daha önce fakültede yapılan Dekanlık seçimlerinde de çoğunluk tarafından seçilmişti. Prof. Hüsamettin Koçan, 1990 yılında UPSD'nı kurdu. UPSD ve UNESCO AIAP ulusal kurul başkanlığı yaptı. 1990'da Sanat Fuan'nı, 1995"te Genç Etkınhğı kurdu. kurumsallaştırdı. 1993"te. sanatçı haklannı toplum gündemine getiren çalışmalar arasında ilk üç dönem Sanatcılar Kurultayı girişim kurulu başkanlığı yaptı. Ulusal Sanat Kurulu protokolünü hazırladı ve dönemin Kültür Bakanı Fikri Sağlar ile birlikte imzaladı. Habıtat Kültür Sanat Kurulu üyesi ve "Ötekı" adlı serginin sorumlusu çalıştı. Sanat Olimpıyatlan Ulusal Kurulu Kurucu üyesi de olan Prof.Hüsamettin Koçan, M.Ü.G.S.F. Fakülte Kurulu tarafindan 1996-97 en başanlı öğretim üyesi seçildi. "Salzburg Şehri Onur Ödülü" ve 'Asya Bienali Resim Büyük Ödülü' olmak üzere yirmi ulusal ve uluslararası ödülün sahibi olan Koçan. otuz kişisel sergi açtı, çok sayıda sanat etkinliğine katıldı ve bır çok kuruluşta danışman üye olarak çalıştı. İnsanlık Güldüpiisü'nde Yüzler ve BildiPiler • Kültür Servisi - Tahsin Yücel'in ' İnsanlık Güldürüsü'nde Yüzler ve Bıldiriler' adlı incelemesi Yapı Kredi Yayınlan'ndan çıktı. Yücel'in 1971'deki doçentlik tezi olan "lnsanlık Güldürüsü'nde Yüzler ve Bıldiriler', 1972 yılında Fransa'da, Paris Göstergebilim Okulu'nun kurucusu A. J. Greimas'ın yönettiği "'Univers semiotiques" ' adlı dizide yayımlanmıştı. Balzac'ın -ne yazık ki dilimıze tamamiyle çevrilememiş olan- dev yapıtı "lnsanlık Güldürüsü'ndeki yüz ve beden betimlemelerini, Tahsin Yücel'in göstergebilımsel bir yöntemle çözümledıği bu kitap. Balzac kişilerinin evrenine, dış görünümlerinin gizlediği ya da ortaya koyduğu anlam katmanlanna yapılan zorlu bir yolculuğun ürünü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle