25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 EYLÜL 1997 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 0 kadın 0 kadın, uyuştu- > rucu kaçakçılarına ve katiltere "şerefli" demiş- ti; hop oturup hop kalk- tık. 0 kadın onbaşılara "şerefsiz" dedi; oturup tartışıyoruz. Dünya ça- pında tescilli bir yalancı olduğunu bildiğimiz hal- de o kadına kızıyoruz. Bırakın konuşsun. O ka- dının tarzı bu, düşünce yapısı böyle. Ak diyorsa kara anlamak gerek. Böylece gerçekleri bir de onun ağzından öğ- renmiş oluyoruz! D E N İ Z S O M Bektronik posta Deniz.Som@raksnet.com L Tefc 0.212.512 05 05 Fafcs 0.212.512 44 97 - Emniyet'e baöışlanıp kavbolduâu sövlenen silahlar. örtülü ödenekten alınmış. "Sihirbazlar bile bir örtüvle bu kadar numara vapamaz!" Uhu _l Maltepe Kız Meslek Lise- si'ndeki yuvaya alına- cak çocuklar için velile- rinden istenen epey uzun bir malzeme liste- si vardı. Bir çocuk yuva- sı yöneticisi listede yer alan bir malzemeye, Uhu'ya itiraz etti: "Ço- cuk yuvalarında artık Uhu ve benzeri yapıştı- ncılar kullanılmıyor. Bu tür yapıştırıcılar hem çocuklann ellerine yapı- şıyor hem de içlerindeki uçucu maddeler nede- niyle koklama alışkanlı- ğı yapıyor ve bunun so- nu tiner bağımlılığına kadar gidebiliyor. Öne- rimiz yuvalarda kolalı yapıştıncı kullanılması." nkara Tabip Odası, kamu adına sağlık hiz- metlerinin denetimini yapıyor ve ilgilileri, yetkilileri sürekli uyanyor... Oda bünyesin- de kurulan Sağlık Hizmetlerinin Denetimi Komisyonu çalışmalarını aksatmadan sürdürüyor. Komisyon Başkanı Dr. Ali Rıza Üçer, bu kez, kamu sosyal güvenlik kurumlarını trilyonlarca lira zarara uğratacak bir konuya dikkat çekiyor... Bilindiği gibi ilaç üreticileri, "sempozyum" adı al- tında ilaç tanıtımı toplantıları düzenliyor. Bu toplan- tılar genellikle beş yıldızlı otellerde yapılıyor, "sem- pozyum"a eşleriyle birlikte katılan hekimler, ilacını tanıtan firma tarafındafi ağırlanıyor. İlaç firmalarının hekimleri yönlendirdiği son ör- nek, Bristol-MyersSquibbfirmasının Istanbul Klas- sis Resort Otel'de düzenlediği ve uçak parası dahil hekimlerin eşlöriyle bedava ağırlandığı üç günlük "onkoloji sempozyumu"ndayaşanıyor. Burada, Ta- xol adlı ilacın tanıtımı yapılıyor. Deneysel ilaçŞimdi söz Dr. Ali Rıza Üçer'de: "Böylesine cömert bir davetin amacı Taxol kulla- nımını olabildiğince yaygınlaştırmak için hekimlerin ikna edilmesidir. Taxol, Taxoter veya muadili ilaçlar kanser tedavisinde kullanılmaktadır. Bu ilaçların di- ğer kemoterapi ilaçlarına göre avantajlı olduğu has- talıklaryumurtalık ve meme kanserleridir. İlacın ge- tirildiği ülke olan ABD'de kullanımı ile ilgili olarak bu alanda otorite konumundaki kurum tarafından, ilaç yumurtalık kanserinde birinci, meme kanserindey- se tüm dünyada ispatlanmış ve altın standart tes- pit edilmiştir. Bu iki hastaiık dışındaki uygulamalar ise deneyseldir." Şimdi dikkat: "Sağlık Bakanlığı'nın deneysel ilaç kullanımı ile il- gili kurallarına göre, çalışmaya dahil edilen hasta- nın tedavisinin fazladan gerektirdiği tetkik, yatak ve ilaç maliyetlerinin firma tarafından karşılanması zo- runludur. Ancak firmalar bu çalışmalarının faturası- nı kamu sosyal güvenlik kurumlarına çıkartmakta- dır. Taxol'ün hasta başına tedavi maliyeti hastanın durumuna göre değişmekle birlikte yaklaşık 2 mil- yar liradır. Bu ilacın endikasyonları net olarak tanım- lanan alanlar dışında sorumsuzca kullanımı kamu sosyal güvenlik kurumlarını trilyonlarca lira zarara uğratacaktır." Ankara Tabip Odası'nın uyarısı: "İlaç firmaları bu tip toplantılarla hekimleri endi- kasyonları zorlamaları için güdülemekte, sonuçta ise maliyet/yararlılık dengesi gözetilmeksizin abar- tılan ilaç giderleri ülkemizin kıt kaynaklarını zorla- maktadır." Üzerlerinde ilaç denendiğini bilmeden, kendi ola- naklarıyla ilacı almak isteyen yurttaşların ceplerinin boşaltılması da cabası! PALAS PANDIRAS Postmodern Türk deyimleri serisi: "Su uyur, akarsu uyurgezer!" -\Mûm Bozacı h SESSÎZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE B4GAV/ Ahmet'in cüzamlı güzel kadını! Yeni Yüzyıl yazarı Ahmet Altan "Çok güzel ama cüzamlı bir kadın gibi bu ül- ke, hayran oluyor, çok seviyor ama as- la sanlamıyorsunuz" diyeyazmış. Keş- ke başka bir benzetme yapsaydı ya da bir bilene danışıp yazsaydı... Ömeğin Prof.Dr. Türkân Saylan a: "Cüzam hastalığı 1940 yılından beri kesin tedavi ediliyor. Modern yöntem- lerle bir hafta içinde mikrop tümüyle yok ediliyor. Aile içinde direnci düşük bireylere bulaşabilen ve te- davisi mümkün olan cüzam artık bulaşıcı hastalıklar sını- fından sayılmıyor. Ama ne yazık ki ca- hil kesimler, cüzamı eski filmlerde an- latıldığı korkunç haliyletanıyor. Cüzam iyi oluyor, önyargılar iyi olmuyor." Cüzamdan ürkmeye. korkmaya ge- rek yok. Yeter kı, Uğur Mumcu'nun de- diği gibi insan fikir sahibi olabilmek için önce bilgi sahibi olsun! Kendin pişir, kendin Refah'la Refah Partisi'nin yanresmi yayın or- ganı Milli Gazete, hafta içinde adı "In- şaat" olan bir ek verdi. Tabloid boyda 16 sayfalık ekte 8 tam sayfa ilan var- dı. Ilanların yarısı Refahlı istanbul Bü- yükşehir Belediyesi'ne bağlı doğal- gaz dağıtım, asfalt, beton, atık mad- de şirketlerinden alınmıştı. Bir ilan Re- fahlı Ankara Büyekşehir Be- lediyesi'ne bağlı ulaşım ve do- ğalgaz şirketinden, üç ilan da Refah- lı belediyelerin inşaatlarını yapan şir- ketlerden gelmişti. Yazılar ise ilan ve- ren şirketlerin reklamından başka bir şey değildi. Refahlılar, halkın parasıy- la kendileri pışirip kendileri yemişti! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Mersin Üniversitesi ve 'Kent Masalları' YÖK'le olan tartışmasında "özerkliğini" savunduğu için bilim ve demokrasi çevrelerin- ce sevgiyle kucaklanan Mersin Üttiversitesi, ne yapmak istj ybf* Ya'da YÖK. bu genç ve ça- iışkan ûniversitemizin "ne yap- mamasını" istiyor?.. Tartışmanın "öne çıkan" ne- denleri arasında. Prof. Cevat Geray gibi Prof. Dr. Zafer Üs- kiil gibi aydın ve demokrat öğ- retim üyelerimizin görev üstle- necekleri Kamu Yönetimi Bö- Iümüne engel olunması, elbet- te ki çok çarpıcı. Demek ki \1er- sin'in. göstermelik değil. ger- çekten bir "üniversite" kazan- masına yönelik sürdürülen ça- balara ve buna destek v eren öz- verili bilim adamlanmızın "varlığına" bile "tahammür" edilemiyor... Bu gerilimin kamuoyuna pek yansımayan bir başka temel ne- denini ise geçen Mayıs (1997) ayındaki bir söyleşinin ardından Tarsus'ta gözlediğimi sanıyo- rum. yanışma" olanağını bulduğu için... Nitekim o gün akşama dek, Tarsus için bir başka şans olan lık'ın rehberliğinde kenti dola- şırken çarşıda pazarda selam ve- rip çaylannı içtiğimiz. eski ev- lerinin önünde ayaküstü söyleş- tiğimiz. merak edip de gözümü- ze bakanlar arasından "merha- ba" deyip hatırlannı sorduğu- muz Tarsuslular. karşılanndaki- lerin "üniversiteli" olduklannı öğrenince "sorunlarını" da an- latmaya başladılar. Örneğin. kendi yandaşlanna her türlü kre- diyi veren hükümetlerin, sıra ta- rihi evleri onarma kredisine gel- diğinde hemen "parasızlık- tan" yakındıklannı. öğrenciler bu gezideki söyleşilerden öğ- rendiler... Bir kentle. bir üniversite ara- sındaki işte bu tür bir "yakın- laşma". aslına bakılırsa "YÖK düzeninin" hiç de uygun gör- medigi bir eğitim ortamını yara- tıyor. 12 Eylül sonrasının yük- Mersin Üniversitesi"nden hocalar ve öğrenciler, Tarsus'un tarihi çarşısında... (Fotoğraf: OKTAY EKİNCİ) Kentin tarihsel dokusunu yok eden gelişmeleri yerinde ince- lemek için planlanan geziyi bir "üniversite grubuyla" birlikte yapacağımız söylenince, doğru- su sadece öğrencilerle tanışaca- ğımı sanmıştım. O sabah Kleo- patra Kapısı'nın önünde bulu- şup, restorasyon adına yapılan özensiz uygulamayı sorgulama- ya başladığımızda ise sıradan bir kent gezisine değil. bir "üni- versite çalışmasına" konuk ol- dugumu fark ettim. Mersin Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Türker Özsayar ve diğer bazı öğretim üyeleri. bir cumartesi gününü öğrencileriyle birlikte "kent kimliğini özümsemeye" ayır- mışlardı. Tarsus'un kültür zen- ginliği, uygarlık birikimlerimi- ze değer veren bir üniversite için eşi bulunmaz bir kaynaktı. Ama, asıl "şanslı" olan belki de Tar- sus'tu. Bu kaynağının önemini gören ve yaşatılması yönünde de öğrencilerine koruma bilinci- ni taşıyan birüniversiteyle "da- seköğrenim kurmaylan. ülke ve toplum sorunlanyla ilgilenen. bunlann nedenlerini sorgulaya- rak çözüm getirici politikalar üreten bir üniversite istemiyor- lar. Ekonomide yagmayı, siyaset- te ise gericiliği sürdürmeye ça- lışan bir sistemin "esenliği" için de bu ilişkilere gözünü yu- man, sözde "tarafsız" bir üni- versite modelini yaygınlaştır- maya çalışıyorlar... Mersin Üniversitesi. işte bu süreçte "topluma karşı bilim- sel sorumluluğun" gerektirdi- ği "taraflı" bireğitimi hedefle- diği için engellerle karşılaşıyor. Tarsus'u birlikte gezdiğimiz öğ- renciler de Uğur Pişmanlık'ın "Kent Masalları" adlı kitabın- da derlediği yazılan okurken bu tarihi kentin hangi çıkarlar adı- na ve kimler tarafından ezildiği- ni "görerek" ve tartışarak öğ- reniyorlar... Böylesi bir eğitimi durdur- maya çalışanlar. acaba neye hiz- met edivor dersiniz?.. HAYVANLAR tSMAtıGILGEÇ -RtM KİME DUM DUMA BEHIÇ AK ÇIZGİLİK KÂMtL MASARACI (o V HARBİ SEMİH POROY TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKA\ 28 Eylül B.B. Sl^LEN/YORL 19SZ 'oe BUGUH, ÜHLU POHMSIZ sı'ueAM oyuncusu BRI&ITTE g/vepor; eoee/s v^Of/n'LS SVLENOİ. ÇOCUK- LUĞUUOAfr/VVSEĞİTİMİ GÖG£U BAKDOr, 13 yAŞlN- PAYKEN PARİ£ KONCEKl/ATUARl ÖPÛLÜNU KAZAN- MtfTt. OAHA £ONISA,MOM ÖBS6ILERİ tÇİAJ f^tOOSL- uie yAf'Miş, ELLŞ pe/se'S/M'/v KAPAĞIUPA ç.ttc/w OTOĞ&4&, SİN£MA YÖNE7Kieui MA#C ALLE6tiET DfKtCATTM Çe*MIŞTİ. AU£GG£T, OAIU SAZI KÜÇÛK EÜPE OTMATn. O SIRADA, &OGE& l/AOtM,2S YA- GENÇ 8//e A£İSTXNDI. ÇOK SBÇMEPEAI, 8 B. İt£ ÂRALAIZINPA DUVGUSAL BİIŞ tUŞKf tOj£ULOU \/£ £VLİ- NOK77UANC>/. Bf/ZKAÇ Yft SOMGA, RCHS&/5. AP/M '/AJ YÖNE7-ECEĞİ " YE AUAH KADINI VAHATTI^ FİLMİ, SSIG/TTB SABPCT'YA BÜYÜK ÜN GETİGS- OEtcTİR. B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SA- 1 2 3 4 5 6 7 ĞA: 1/ Bir banka- ' nın. taşrada ya 2 da yabancı ül- kedeki muhata- bına kredi aç- ması için yaz- dığı ve bu kre- diden yararla- nacak olan müşterisine verdiği mek- tup.2/Kısakıl- lı bir av köpe- ği... Ördeğe benzer bir su kuşu. 3/ Attüyününrengi...Ça- maşınn az kirli suyu. 4/ Bir haber ajansının simgesi... Aynntılı fo- 3 toğrafklişesi üzerinde- 4 ki noktalann sıklığını. seyrekliğini belirleyen ölçü. 5/ Bir Güney Amerika ülkesinin başkenti... Asya'da bir 8 ırmak. 6/ Üzerine yapı g yapılmak için aynlmış yer... Tuzağadüşürülen şey. II Bir fakültede araştırma ve öğretim birimi... Süreyya Duru'nun bir filmı. 8/ Pakistan'ın resmi dili... İki nicelık arasındaki bağıntı. 9/ Birsigorta ortaklığının, sigorta ettiği paranın bir bö- lümünü, olabilecek zarara karşı başka bir ortaklığa ye- niden sigorta ettirmesi işi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gezgın derviş... Yabancı paralann ulusal para cin- sinden degeri. II Halatta kaymayı önleyen bir düğüm biçimi... Vücutta biriken azotlu madde. 3/Nâzım Hik- met'in soyadı... Iskarta mal. 4/ Katılmış. ulanmış par- ça... lçel ilinde bir ilçe. 5/ "Cümlesi giyinmiş namert postunu ' Avrat belli değil — belli değil" (Ruhsatı)... Asker. 6/ Afrika'da yaşavan \e çok hızlı koşabilen bir antilop... Müstahkem yer. II Samsun"un bir ilçesı... Bir etkinlığin geçici olarak durdurulduğu süre. 8/ Bir sa- yı... Kaba. kıncı kimse. 9/ Bir hukuksal sınırlamanın kaldınlması... Öndelik. r Ö R Ü Ş / DEMZ K.4VLKÇI OĞLl 21. Yüzyıl ve'Homo Humanus' ingiliz siyaset bilimcisi John Keane, Batı top- lumlanndademokrasinin savunulmasını, "fazla- sıyla korunmasız bir dunımda bulunan ve çeşit çeşit eski ve yeni antidemokratik eğilimlerin ci- rit attığı bir dünyanın tehdidi altında olan modern demokratikleşme sürecinin sürdürülmesi ihtı- yacmın kabul edilmesi" anlamına geldiğini söy- lüyor. Çünkü Almanya, Fransa, italya ve son olarak Norveç örneklerinde de görüldüğü gibi gelişmiş toplumlar da kendilerini erişmiş olduk- ları ileri demokrasi düzeyinden aşağıya çekme tehdidi içeren neo-faşist, neo-rasist vb. demok- rasi karşıtı öğeler üretiyorlar. Bu nedenle yerle- şik demokrasilerde de "demokratikleşme süre- cinin ara vermeksizin sürdürülmesi" insanların ortak ihtiyacı olarak ortaya çıkıyor. Bu toplum- ların bireyleri, bu sürecin kesintiyş uğrsdığı.ya/ da yavaşladığı durum|arda kendilerini, çağımi 1 -' zın önde gelen gelecek bilimcisi, fütürolog Os- sip K. Flechtheim'ın tanımıyla "homo huma- nus"ayani "insaniinsan"adönüştürmüşkoşul- ların değişeceğini, ortadan kalkacağını kendi tarihsel-toplumsal deneyimlerinden biliyor. De- mokrasiyi her şeyden önce kendi insani kişiliği- ni korumak için savunuyor. • • • Demokrasinin ve onun taşıyıcısı "insani in- san"\n karşısındaki tehdit yalnızca neo-faşizm, neo-rasizm gibi totaliter akımlardan kaynaklan- mıyor. Kitlelere "gerçek ve mutlak demokrasi" olarak sunulmak istenen biçimsel "temsili de- mokrasi" içindeki "plütokrasi", "ekspertokrasi"- ve "bürokrasi" gibi egilim ve yapılanmalar da de- mokrasiyi tehdit ediyor. Büyük finans odakları, bu odaklardan beslenen ekonomik çevreler, de- mokrasiye yabancılaşmış seçkin uzman kadro- ları ve otoriterleşen devlet bürokrasisi genel söylemlerindeyürürlükteki "demokrasi"y\ savu- nur görünmekle birlikte sistemi kendi çıkarları doğrultusunda işletmek istiyorlar. Bunun için ın- sanı kitleselleştirerek, kişiliksizleştirerek, sıra- danlaştırarak "tabi insan" konumuna getirmek için büyük çabalar harcıyorlar. Gerekirse çete- leşiyorlar. Oysa kendi varlığının ve değerinin bi- lincinde olan "homo humanus", adı "demokra- si" de olsa üzerinde doğrudan belirleme yetki- sine sahip olmadığı sistemin hamallığını üstlen- miyor. • • • "Homo humanus" 2000'li yıllarda her köşesin- de barışın hüküm süreceği. tüm insanların in- sancayaşam koşullarındayaşayacağı, doğanın ve insanın yıkıma uğramayacağı, teknolojinin insana değil insanın teknolojilere egemen ola- cağı, devletlerin insancıllaşacağı, toplumların demokratikleşeceği, bireylerin özgürleşeceği bir dünyayı özlüyor. "Homo humanus" böyle bir dünyayı ancak kendisinin kurabileceği bilinciy- le mevcut sistemlerden beslenen güç odakları- nın baskılarına karşı direniyor. Kendi geleceği- ni bu direnişin sonucunun belirleyeceğini biliyor. • • • BizlerTürkiye'de, John Keane'in sözünü et- tiği, "çeşit çeşit eski ve yeni anti-demokratik eği- limlerin" tümüne hatta daha fazlasına yıllardır her gün yaşayarak tanık oluyoruz. Türkiye'de çeşitli güç odaklannın çıkarları doğrultusunda işleyen sistem, bu toplumun bireylerinin "insa- ni kişilik" kazanma yönünde attığı her adımın karşısına acımasızca dikiliyor. Bu güç odakları zaman zaman birbirleriyle çatışır gibi gözükse- ler de mevcut sistemin taşıyıcıları olarak son çözümlemede "insani insan"\n taleplerine kar- şı birleşiyorlar. Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası bu nedenle değişmiyor. YÖK'ü bu nedenle el üs- tünde tutuyorlar, çetelerin üzerine bu nedenle gitmiyorlar. Eşber Yağmurdereli'yi bu neden- le zindanlarda çürütmek istiyorlar. Öğrencileri, işçileri, memurları bu nedenle dövüyorlar. • • • Çünkü sıradan insanın "insani insan"a geliş- mesinden korkuyorlar. Eğer 21. yüzyıla barışçı. özgürlükçü, dayanışmacı, eşitlikçi bir Türkiye armağan etmek istiyorsak gelin, el ele verip bunlann korkularını boşa çıkartmayalım. 30 Ey- lül günü saat 21 .OO'de Türkiye'nin gelecek ay- dınlığı için bir dakika karanlıkta buluşup demok- rasiyi savunalım. Kimse için değil, kendimiz için!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle