Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
28 EYLÜL 1997 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
15
0 kadın
0 kadın, uyuştu- >
rucu kaçakçılarına ve
katiltere "şerefli" demiş-
ti; hop oturup hop kalk-
tık. 0 kadın onbaşılara
"şerefsiz" dedi; oturup
tartışıyoruz. Dünya ça-
pında tescilli bir yalancı
olduğunu bildiğimiz hal-
de o kadına kızıyoruz.
Bırakın konuşsun. O ka-
dının tarzı bu, düşünce
yapısı böyle. Ak diyorsa
kara anlamak gerek.
Böylece gerçekleri bir
de onun ağzından öğ-
renmiş oluyoruz!
D E N İ Z S O M
Bektronik posta Deniz.Som@raksnet.com
L
Tefc 0.212.512 05 05 Fafcs 0.212.512 44 97
- Emniyet'e baöışlanıp
kavbolduâu sövlenen silahlar.
örtülü ödenekten alınmış.
"Sihirbazlar bile bir örtüvle
bu kadar numara vapamaz!"
Uhu
_l
Maltepe Kız
Meslek Lise-
si'ndeki yuvaya alına-
cak çocuklar için velile-
rinden istenen epey
uzun bir malzeme liste-
si vardı. Bir çocuk yuva-
sı yöneticisi listede yer
alan bir malzemeye,
Uhu'ya itiraz etti: "Ço-
cuk yuvalarında artık
Uhu ve benzeri yapıştı-
ncılar kullanılmıyor. Bu
tür yapıştırıcılar hem
çocuklann ellerine yapı-
şıyor hem de içlerindeki
uçucu maddeler nede-
niyle koklama alışkanlı-
ğı yapıyor ve bunun so-
nu tiner bağımlılığına
kadar gidebiliyor. Öne-
rimiz yuvalarda kolalı
yapıştıncı kullanılması."
nkara Tabip Odası, kamu adına sağlık hiz-
metlerinin denetimini yapıyor ve ilgilileri,
yetkilileri sürekli uyanyor... Oda bünyesin-
de kurulan Sağlık Hizmetlerinin Denetimi
Komisyonu çalışmalarını aksatmadan sürdürüyor.
Komisyon Başkanı Dr. Ali Rıza Üçer, bu kez, kamu
sosyal güvenlik kurumlarını trilyonlarca lira zarara
uğratacak bir konuya dikkat çekiyor...
Bilindiği gibi ilaç üreticileri, "sempozyum" adı al-
tında ilaç tanıtımı toplantıları düzenliyor. Bu toplan-
tılar genellikle beş yıldızlı otellerde yapılıyor, "sem-
pozyum"a eşleriyle birlikte katılan hekimler, ilacını
tanıtan firma tarafındafi ağırlanıyor.
İlaç firmalarının hekimleri yönlendirdiği son ör-
nek, Bristol-MyersSquibbfirmasının Istanbul Klas-
sis Resort Otel'de düzenlediği ve uçak parası dahil
hekimlerin eşlöriyle bedava ağırlandığı üç günlük
"onkoloji sempozyumu"ndayaşanıyor. Burada, Ta-
xol adlı ilacın tanıtımı yapılıyor.
Deneysel ilaçŞimdi söz Dr. Ali Rıza Üçer'de:
"Böylesine cömert bir davetin amacı Taxol kulla-
nımını olabildiğince yaygınlaştırmak için hekimlerin
ikna edilmesidir. Taxol, Taxoter veya muadili ilaçlar
kanser tedavisinde kullanılmaktadır. Bu ilaçların di-
ğer kemoterapi ilaçlarına göre avantajlı olduğu has-
talıklaryumurtalık ve meme kanserleridir. İlacın ge-
tirildiği ülke olan ABD'de kullanımı ile ilgili olarak bu
alanda otorite konumundaki kurum tarafından, ilaç
yumurtalık kanserinde birinci, meme kanserindey-
se tüm dünyada ispatlanmış ve altın standart tes-
pit edilmiştir. Bu iki hastaiık dışındaki uygulamalar
ise deneyseldir."
Şimdi dikkat:
"Sağlık Bakanlığı'nın deneysel ilaç kullanımı ile il-
gili kurallarına göre, çalışmaya dahil edilen hasta-
nın tedavisinin fazladan gerektirdiği tetkik, yatak ve
ilaç maliyetlerinin firma tarafından karşılanması zo-
runludur. Ancak firmalar bu çalışmalarının faturası-
nı kamu sosyal güvenlik kurumlarına çıkartmakta-
dır. Taxol'ün hasta başına tedavi maliyeti hastanın
durumuna göre değişmekle birlikte yaklaşık 2 mil-
yar liradır. Bu ilacın endikasyonları net olarak tanım-
lanan alanlar dışında sorumsuzca kullanımı kamu
sosyal güvenlik kurumlarını trilyonlarca lira zarara
uğratacaktır."
Ankara Tabip Odası'nın uyarısı:
"İlaç firmaları bu tip toplantılarla hekimleri endi-
kasyonları zorlamaları için güdülemekte, sonuçta
ise maliyet/yararlılık dengesi gözetilmeksizin abar-
tılan ilaç giderleri ülkemizin kıt kaynaklarını zorla-
maktadır."
Üzerlerinde ilaç denendiğini bilmeden, kendi ola-
naklarıyla ilacı almak isteyen yurttaşların ceplerinin
boşaltılması da cabası!
PALAS PANDIRAS
Postmodern Türk
deyimleri serisi:
"Su uyur, akarsu
uyurgezer!"
-\Mûm Bozacı h
SESSÎZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE
B4GAV/
Ahmet'in cüzamlı güzel kadını!
Yeni Yüzyıl yazarı Ahmet Altan "Çok
güzel ama cüzamlı bir kadın gibi bu ül-
ke, hayran oluyor, çok seviyor ama as-
la sanlamıyorsunuz" diyeyazmış. Keş-
ke başka bir benzetme yapsaydı ya da
bir bilene danışıp yazsaydı... Ömeğin
Prof.Dr. Türkân Saylan a:
"Cüzam hastalığı 1940 yılından beri
kesin tedavi ediliyor. Modern yöntem-
lerle bir hafta içinde mikrop tümüyle
yok ediliyor. Aile içinde direnci düşük
bireylere bulaşabilen ve te-
davisi mümkün olan cüzam
artık bulaşıcı hastalıklar sını-
fından sayılmıyor. Ama ne yazık ki ca-
hil kesimler, cüzamı eski filmlerde an-
latıldığı korkunç haliyletanıyor. Cüzam
iyi oluyor, önyargılar iyi olmuyor."
Cüzamdan ürkmeye. korkmaya ge-
rek yok. Yeter kı, Uğur Mumcu'nun de-
diği gibi insan fikir sahibi olabilmek için
önce bilgi sahibi olsun!
Kendin pişir, kendin Refah'la
Refah Partisi'nin yanresmi yayın or-
ganı Milli Gazete, hafta içinde adı "In-
şaat" olan bir ek verdi. Tabloid boyda
16 sayfalık ekte 8 tam sayfa ilan var-
dı. Ilanların yarısı Refahlı istanbul Bü-
yükşehir Belediyesi'ne bağlı doğal-
gaz dağıtım, asfalt, beton, atık mad-
de şirketlerinden alınmıştı. Bir ilan Re-
fahlı Ankara Büyekşehir Be-
lediyesi'ne bağlı ulaşım ve do-
ğalgaz şirketinden, üç ilan da Refah-
lı belediyelerin inşaatlarını yapan şir-
ketlerden gelmişti. Yazılar ise ilan ve-
ren şirketlerin reklamından başka bir
şey değildi. Refahlılar, halkın parasıy-
la kendileri pışirip kendileri yemişti!
ÇED KÖŞESİ
OKTAY EKİNCİ
Mersin Üniversitesi
ve 'Kent Masalları'
YÖK'le olan tartışmasında
"özerkliğini" savunduğu için
bilim ve demokrasi çevrelerin-
ce sevgiyle kucaklanan Mersin
Üttiversitesi, ne yapmak istj
ybf* Ya'da YÖK. bu genç ve ça-
iışkan ûniversitemizin "ne yap-
mamasını" istiyor?..
Tartışmanın "öne çıkan" ne-
denleri arasında. Prof. Cevat
Geray gibi Prof. Dr. Zafer Üs-
kiil gibi aydın ve demokrat öğ-
retim üyelerimizin görev üstle-
necekleri Kamu Yönetimi Bö-
Iümüne engel olunması, elbet-
te ki çok çarpıcı. Demek ki \1er-
sin'in. göstermelik değil. ger-
çekten bir "üniversite" kazan-
masına yönelik sürdürülen ça-
balara ve buna destek v eren öz-
verili bilim adamlanmızın
"varlığına" bile "tahammür"
edilemiyor...
Bu gerilimin kamuoyuna pek
yansımayan bir başka temel ne-
denini ise geçen Mayıs (1997)
ayındaki bir söyleşinin ardından
Tarsus'ta gözlediğimi sanıyo-
rum.
yanışma" olanağını bulduğu
için...
Nitekim o gün akşama dek,
Tarsus için bir başka şans olan
lık'ın rehberliğinde kenti dola-
şırken çarşıda pazarda selam ve-
rip çaylannı içtiğimiz. eski ev-
lerinin önünde ayaküstü söyleş-
tiğimiz. merak edip de gözümü-
ze bakanlar arasından "merha-
ba" deyip hatırlannı sorduğu-
muz Tarsuslular. karşılanndaki-
lerin "üniversiteli" olduklannı
öğrenince "sorunlarını" da an-
latmaya başladılar. Örneğin.
kendi yandaşlanna her türlü kre-
diyi veren hükümetlerin, sıra ta-
rihi evleri onarma kredisine gel-
diğinde hemen "parasızlık-
tan" yakındıklannı. öğrenciler
bu gezideki söyleşilerden öğ-
rendiler...
Bir kentle. bir üniversite ara-
sındaki işte bu tür bir "yakın-
laşma". aslına bakılırsa "YÖK
düzeninin" hiç de uygun gör-
medigi bir eğitim ortamını yara-
tıyor. 12 Eylül sonrasının yük-
Mersin Üniversitesi"nden hocalar ve öğrenciler, Tarsus'un
tarihi çarşısında... (Fotoğraf: OKTAY EKİNCİ)
Kentin tarihsel dokusunu yok
eden gelişmeleri yerinde ince-
lemek için planlanan geziyi bir
"üniversite grubuyla" birlikte
yapacağımız söylenince, doğru-
su sadece öğrencilerle tanışaca-
ğımı sanmıştım. O sabah Kleo-
patra Kapısı'nın önünde bulu-
şup, restorasyon adına yapılan
özensiz uygulamayı sorgulama-
ya başladığımızda ise sıradan
bir kent gezisine değil. bir "üni-
versite çalışmasına" konuk ol-
dugumu fark ettim.
Mersin Üniversitesi Rektör
Yardımcısı Prof. Dr. Türker
Özsayar ve diğer bazı öğretim
üyeleri. bir cumartesi gününü
öğrencileriyle birlikte "kent
kimliğini özümsemeye" ayır-
mışlardı. Tarsus'un kültür zen-
ginliği, uygarlık birikimlerimi-
ze değer veren bir üniversite için
eşi bulunmaz bir kaynaktı. Ama,
asıl "şanslı" olan belki de Tar-
sus'tu. Bu kaynağının önemini
gören ve yaşatılması yönünde
de öğrencilerine koruma bilinci-
ni taşıyan birüniversiteyle "da-
seköğrenim kurmaylan. ülke ve
toplum sorunlanyla ilgilenen.
bunlann nedenlerini sorgulaya-
rak çözüm getirici politikalar
üreten bir üniversite istemiyor-
lar.
Ekonomide yagmayı, siyaset-
te ise gericiliği sürdürmeye ça-
lışan bir sistemin "esenliği"
için de bu ilişkilere gözünü yu-
man, sözde "tarafsız" bir üni-
versite modelini yaygınlaştır-
maya çalışıyorlar...
Mersin Üniversitesi. işte bu
süreçte "topluma karşı bilim-
sel sorumluluğun" gerektirdi-
ği "taraflı" bireğitimi hedefle-
diği için engellerle karşılaşıyor.
Tarsus'u birlikte gezdiğimiz öğ-
renciler de Uğur Pişmanlık'ın
"Kent Masalları" adlı kitabın-
da derlediği yazılan okurken bu
tarihi kentin hangi çıkarlar adı-
na ve kimler tarafından ezildiği-
ni "görerek" ve tartışarak öğ-
reniyorlar...
Böylesi bir eğitimi durdur-
maya çalışanlar. acaba neye hiz-
met edivor dersiniz?..
HAYVANLAR tSMAtıGILGEÇ
-RtM KİME DUM DUMA BEHIÇ AK
ÇIZGİLİK KÂMtL MASARACI
(o
V
HARBİ SEMİH POROY
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKA\ 28 Eylül
B.B. Sl^LEN/YORL
19SZ 'oe BUGUH, ÜHLU POHMSIZ sı'ueAM oyuncusu
BRI&ITTE g/vepor; eoee/s v^Of/n'LS SVLENOİ. ÇOCUK-
LUĞUUOAfr/VVSEĞİTİMİ GÖG£U BAKDOr, 13 yAŞlN-
PAYKEN PARİ£ KONCEKl/ATUARl ÖPÛLÜNU KAZAN-
MtfTt. OAHA £ONISA,MOM ÖBS6ILERİ tÇİAJ f^tOOSL-
uie yAf'Miş, ELLŞ pe/se'S/M'/v KAPAĞIUPA ç.ttc/w
OTOĞ&4&, SİN£MA YÖNE7Kieui MA#C ALLE6tiET
DfKtCATTM Çe*MIŞTİ. AU£GG£T, OAIU SAZI KÜÇÛK
EÜPE OTMATn. O SIRADA, &OGE& l/AOtM,2S YA-
GENÇ 8//e A£İSTXNDI. ÇOK SBÇMEPEAI, 8 B. İt£
ÂRALAIZINPA DUVGUSAL BİIŞ tUŞKf tOj£ULOU \/£ £VLİ-
NOK77UANC>/. Bf/ZKAÇ Yft SOMGA, RCHS&/5.
AP/M '/AJ YÖNE7-ECEĞİ " YE AUAH KADINI VAHATTI^
FİLMİ, SSIG/TTB SABPCT'YA BÜYÜK ÜN GETİGS-
OEtcTİR.
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SA- 1 2 3 4 5 6 7
ĞA:
1/ Bir banka- '
nın. taşrada ya 2
da yabancı ül-
kedeki muhata-
bına kredi aç-
ması için yaz-
dığı ve bu kre-
diden yararla-
nacak olan
müşterisine
verdiği mek-
tup.2/Kısakıl-
lı bir av köpe-
ği... Ördeğe
benzer bir su kuşu. 3/
Attüyününrengi...Ça-
maşınn az kirli suyu. 4/
Bir haber ajansının
simgesi... Aynntılı fo- 3
toğrafklişesi üzerinde- 4
ki noktalann sıklığını.
seyrekliğini belirleyen
ölçü. 5/ Bir Güney
Amerika ülkesinin
başkenti... Asya'da bir 8
ırmak. 6/ Üzerine yapı g
yapılmak için aynlmış
yer... Tuzağadüşürülen şey. II Bir fakültede araştırma
ve öğretim birimi... Süreyya Duru'nun bir filmı. 8/
Pakistan'ın resmi dili... İki nicelık arasındaki bağıntı.
9/ Birsigorta ortaklığının, sigorta ettiği paranın bir bö-
lümünü, olabilecek zarara karşı başka bir ortaklığa ye-
niden sigorta ettirmesi işi.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Gezgın derviş... Yabancı paralann ulusal para cin-
sinden degeri. II Halatta kaymayı önleyen bir düğüm
biçimi... Vücutta biriken azotlu madde. 3/Nâzım Hik-
met'in soyadı... Iskarta mal. 4/ Katılmış. ulanmış par-
ça... lçel ilinde bir ilçe. 5/ "Cümlesi giyinmiş namert
postunu ' Avrat belli değil — belli değil" (Ruhsatı)...
Asker. 6/ Afrika'da yaşavan \e çok hızlı koşabilen bir
antilop... Müstahkem yer. II Samsun"un bir ilçesı... Bir
etkinlığin geçici olarak durdurulduğu süre. 8/ Bir sa-
yı... Kaba. kıncı kimse. 9/ Bir hukuksal sınırlamanın
kaldınlması... Öndelik.
r
Ö R Ü Ş / DEMZ K.4VLKÇI OĞLl
21. Yüzyıl ve'Homo
Humanus'
ingiliz siyaset bilimcisi John Keane, Batı top-
lumlanndademokrasinin savunulmasını, "fazla-
sıyla korunmasız bir dunımda bulunan ve çeşit
çeşit eski ve yeni antidemokratik eğilimlerin ci-
rit attığı bir dünyanın tehdidi altında olan modern
demokratikleşme sürecinin sürdürülmesi ihtı-
yacmın kabul edilmesi" anlamına geldiğini söy-
lüyor. Çünkü Almanya, Fransa, italya ve son
olarak Norveç örneklerinde de görüldüğü gibi
gelişmiş toplumlar da kendilerini erişmiş olduk-
ları ileri demokrasi düzeyinden aşağıya çekme
tehdidi içeren neo-faşist, neo-rasist vb. demok-
rasi karşıtı öğeler üretiyorlar. Bu nedenle yerle-
şik demokrasilerde de "demokratikleşme süre-
cinin ara vermeksizin sürdürülmesi" insanların
ortak ihtiyacı olarak ortaya çıkıyor. Bu toplum-
ların bireyleri, bu sürecin kesintiyş uğrsdığı.ya/
da yavaşladığı durum|arda kendilerini, çağımi
1
-'
zın önde gelen gelecek bilimcisi, fütürolog Os-
sip K. Flechtheim'ın tanımıyla "homo huma-
nus"ayani "insaniinsan"adönüştürmüşkoşul-
ların değişeceğini, ortadan kalkacağını kendi
tarihsel-toplumsal deneyimlerinden biliyor. De-
mokrasiyi her şeyden önce kendi insani kişiliği-
ni korumak için savunuyor.
• • •
Demokrasinin ve onun taşıyıcısı "insani in-
san"\n karşısındaki tehdit yalnızca neo-faşizm,
neo-rasizm gibi totaliter akımlardan kaynaklan-
mıyor. Kitlelere "gerçek ve mutlak demokrasi"
olarak sunulmak istenen biçimsel "temsili de-
mokrasi" içindeki "plütokrasi", "ekspertokrasi"-
ve "bürokrasi" gibi egilim ve yapılanmalar da de-
mokrasiyi tehdit ediyor. Büyük finans odakları,
bu odaklardan beslenen ekonomik çevreler, de-
mokrasiye yabancılaşmış seçkin uzman kadro-
ları ve otoriterleşen devlet bürokrasisi genel
söylemlerindeyürürlükteki "demokrasi"y\ savu-
nur görünmekle birlikte sistemi kendi çıkarları
doğrultusunda işletmek istiyorlar. Bunun için ın-
sanı kitleselleştirerek, kişiliksizleştirerek, sıra-
danlaştırarak "tabi insan" konumuna getirmek
için büyük çabalar harcıyorlar. Gerekirse çete-
leşiyorlar. Oysa kendi varlığının ve değerinin bi-
lincinde olan "homo humanus", adı "demokra-
si" de olsa üzerinde doğrudan belirleme yetki-
sine sahip olmadığı sistemin hamallığını üstlen-
miyor.
• • •
"Homo humanus" 2000'li yıllarda her köşesin-
de barışın hüküm süreceği. tüm insanların in-
sancayaşam koşullarındayaşayacağı, doğanın
ve insanın yıkıma uğramayacağı, teknolojinin
insana değil insanın teknolojilere egemen ola-
cağı, devletlerin insancıllaşacağı, toplumların
demokratikleşeceği, bireylerin özgürleşeceği bir
dünyayı özlüyor. "Homo humanus" böyle bir
dünyayı ancak kendisinin kurabileceği bilinciy-
le mevcut sistemlerden beslenen güç odakları-
nın baskılarına karşı direniyor. Kendi geleceği-
ni bu direnişin sonucunun belirleyeceğini biliyor.
• • •
BizlerTürkiye'de, John Keane'in sözünü et-
tiği, "çeşit çeşit eski ve yeni anti-demokratik eği-
limlerin" tümüne hatta daha fazlasına yıllardır
her gün yaşayarak tanık oluyoruz. Türkiye'de
çeşitli güç odaklannın çıkarları doğrultusunda
işleyen sistem, bu toplumun bireylerinin "insa-
ni kişilik" kazanma yönünde attığı her adımın
karşısına acımasızca dikiliyor. Bu güç odakları
zaman zaman birbirleriyle çatışır gibi gözükse-
ler de mevcut sistemin taşıyıcıları olarak son
çözümlemede "insani insan"\n taleplerine kar-
şı birleşiyorlar. Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası
bu nedenle değişmiyor. YÖK'ü bu nedenle el üs-
tünde tutuyorlar, çetelerin üzerine bu nedenle
gitmiyorlar. Eşber Yağmurdereli'yi bu neden-
le zindanlarda çürütmek istiyorlar. Öğrencileri,
işçileri, memurları bu nedenle dövüyorlar.
• • •
Çünkü sıradan insanın "insani insan"a geliş-
mesinden korkuyorlar. Eğer 21. yüzyıla barışçı.
özgürlükçü, dayanışmacı, eşitlikçi bir Türkiye
armağan etmek istiyorsak gelin, el ele verip
bunlann korkularını boşa çıkartmayalım. 30 Ey-
lül günü saat 21 .OO'de Türkiye'nin gelecek ay-
dınlığı için bir dakika karanlıkta buluşup demok-
rasiyi savunalım.
Kimse için değil, kendimiz için!