29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 EYLÜL 1997 CUMARTESİ HABERLER Avrupa İnsan Hakları Komisyonu 'na "hak, özgürlük veyargüama " ihlalleri ile işkence başvuruları 1987'de başladı Türkiye'yi şikâyettepatlamaProf. Dr. MEHMET SE.MİH GEMALMAZ (IÜHFöğretim üyesı, tCtnsan Hakları Huku- ku Araştırma ve L'ygulama Merkezı Müdür Yardımcısı. htanbul Barosu İnsan Hakları Merkezı Başkam) öylesi bir yaklaşım. "te- rorizm" ile "işkence ol- gusu" arasında zorunlu, kaçınılmaz bir bağ kur- ma anlayışını yansıt- maktadır. Başka deyişle, "terorizm" varoldukça "işkence'"mn de süreceğinın bir itirafıdır. insan haklanna dayanan bir hukuk devletinin ayırdedici özelliği, terorist olarak nitelendirebilecek yöntem ve usullere başvurmamaşında açığa çık- maktadır. Hukuk devleti, her kim her ne suçu işlerse işlesin. ya da suçun zanlısı olursa olsun, bu kişilerin de insan hak- lanna saygı göstermekle yükümlüdür ya da bu saygıyı tam olaraİc gösterebil- diği ölçüde bu sıfatı kazanabilir. Dolayısıyla, çağımızın değeri haline gelmiş bulunan bu temel ilke üzerinde, ya da bu ilkeye bağlıhk hususunda kuş- ku uyandırabilecek. tereddüt doğması- na yol açabilecek en küçük bir sapma dahi kabul edilemez. Bütün insan hak- lan belgeleri, ilgili birimlerin konuya ilişkın tüm kararlan bu hususu vazge- çilmez bir ilke olarak teyit etmiştir. Sözün özü, vatandaşlann yaşam hak- kını korumak yûkümlülüğü ile "terör" suçlusu da olsa kişilere işkence yapıl- ması arasında bir bag. ikincisıni meşru- laştırmak girişimi izlenimi veren bir mantık kurgusu oluşturulamaz. Bu tür bir sapmayı sadece Büyükel- çi sergilememiştir. Avrupa Işkencenin Önlenmesi Komitesi'nin Türkiye'ye yaptığı ziyaretler sırasında görüştükle- ri bakan düzeyındekı çeşitlı resmı sı- fatlı kişiler de, basında açıkça yer aldı- ğı ve tekzip görmediği üzere. benzeri bağı, yani "terorizm olmasa>dı işkence ile daha kolay mücadele edileceğT argü- manını ifade etmışlerdı. Bu sapkın yak- laşımlar, Türkiye'nin. söz konusu ulu- salûstü insan haklan birimleri tarafm- dan o sözleşme sistemlerinin öngördü- ğü en ağır yaptınmlara maruz kalma- sında önemli bir etken olmuştu. tşte Büyükelçi'nın kurduğu adı geçen bağ, sapkın yaklaşımın sadece Dışişle- ri Bakanlığı bürokrasısine değil, ama siyasal çevTelere de egemen olduğunu; bunlann aslında topyekûn bir yaklaşı- mın tezahürleri sayılması gerektiğini uluslararası ölçekte tescil etmektedir. Tepkinin biçemi sorunu: rürkiye'nın BM Komitesi'ne yö- nelttiği resmi tepkinin, kapsamı kadar biçemi/ üslubu bakımın- dan da üzennde durulması gereken bo- yutu vardır. Genel olarak bakıldığında, Büyükel- çi Aktan'ın konuşmasına egemen olan biçem, dıplomatik dil kullanım teamül- leri bağlamında da tartışılabilir görü- nüm arzeden. oldukça sert bir ifade tar- zıdır. Bir uluslararası organın raporunda, daha doğrusu resmi raporuna geçmeyen ve fakat Türkiye'ye ilettiği gizlilik kay- dına tabi ön raporunda yer aldığı belir- tilen teknik bılgi yanlışlannın dökümü- nün çıkartılması ve eleştirilmesı başka birşey; "safdüVpurevebasityanılsama"', "ciddiyetten yoksun saptama". "yargı- sal geleneklerin gerektirdiği sorumluluk ve onur ile tasamıfta bulunacaklan yö- nündedir"den rutun da. "Komite bir so- ruşturma vapmakla görev lendirdiği üyeterini belirierken mutlaka üst düzey- deözengöstermelidir" yahut "birsoruş- turmanın sonuçlan hiçbir biçimde, iş- kencenin ortadan kaldınlması bahane- siyle, adıyla adlı masum kişilerin öldü- rülmesi gibi, en ciddi insan hakları ih- iallerini bağışlamaya yol açmamalıdır" türünden ifadelere kadar kabul edilme- si de, tepki gösterilmemesı de mümkün bulunmayan değerlendirme ve biçeme yer venlmesi beşka şeydir. Nitekim. söz konusu konuşma ve bu- nun daha sonra uluslararası insan hak- lan periyodiklerinde yayımlanmasının ardından, Türkiye'ye yönelik ciddi kar- şı tepkiler gündeme gelmiş, çeşitli ulus- lararası insan haklan toplantılannda ya da uluslararası nitelikli yayınlarda bu konuşma metni eleşririlmiştir. Belki bu örnekler, sunulan resmi ko- nuşma metni ile hedeflenen amacın, sa- nıldığımn tersine, istenilen ölçüde lehe bir şekilde gerçekleşmediğini sergile- mektedir. Gerçekten de tarafı bulunulan bir in- san haklan belgesinin yapılaştırdığı bir organa yönelik olarak. gerekli eleştiri ne olursa olsun. "sorumlulukve onur ile tasamıfta bulun". "ciddiyetten yoksun olma", "görevlendirdiğin üyelerini özen göstererek belirle". "işkencenin ortadan kaldınlması bahanesi ile" hareket etme türünden ifadelerin isabeti ve rasyonel- liği herhalde tartışmaya açıktır. Olası bir eleştirinin, gerektirdiği de- rece ve ağırlıkta olması, üzüm yemek- ten çok. bağcıyı dövme psikolojik ikli- mine teslim olmuş bir biçemle heba edi- lemez. Teknik bilgl yanlışlarına yer verHmesl sorunu: rğ Türkiye'nin BM Komitesi'ne yö- ğ nelttiği resmi tepkinin kapsamı JL bakımından değerlendirildiğin- de dikkati çeken bir başka husus, bariz yanlış bilgilerin bu konuşma metninde yer almasıdır. Teknik bilgi yanlışlanna ilişkin bir i- ki ömek vermek herhalde yeterlidir. Birinci örnek şudur: Büyükelçi'ye göre, "BM Komitesi'ne (Sözleşme Madde 22 çerçev esinde) yapılmış hiçbir 'şikâyet' baş\ r urusu hiçbir zamanolma- mışür". Yanlış. Büyükelçi'nin konuşması ta- rihinin 24/11' 1993 olduğunu bir kez da- ha hatırlattıktan sonra, yanlışı göstere- lim. BM Komitesi'ne, R. E. isimli bir Türk vatandaşı tarafindan, 20/08/1990 tarihınde, başvuru no: 4' 1990 sayılı bir şikâyet ulaşmıştır. Komite, 29/04/1991 tarihinde bu başvuru hakkmda, iç hu- kuk yollan tüketilmedi gerekçesiyle, kabul edilemezlik karan vermiştir. 4/1990 sayılı bu başvuru ve verilen ka- rar, (Report CAT, Off. Rec. 46 Session. Supp. No. 46 (A/46/46), sf:74-75)'te yayımlanmıştır. O halde, BM Komitesi'ne, Türkiye aleyhine. "Hiçbir başvuru, hiçbir za- man yapılmadı" ıfadesı temelsızdır. Bu başvuru ortada ıken, doğrudan BM Ko- mitesi'ne tepki gösterirken bunu atla- marçın, doğrusu kolay izah edilir bir yö- nü olamaz. Ostelik, BM Komitesi, anılan 4/1990 Nolu başvuruda, elindeki bilgilere da- yanarak, iç hukuk yollanna başvurma- nın apriori etkisiz olduğu sonucuna ula- şılamayacağını, bu nedenle başvurunun reddedilmesi gerektiğini. karara bağla- mıştı. Yani, Türkiye'nin lehine bir sonuca varmıştı. Olsa olsa, Türkiye'nin resmi tepkisinı biçımlendirirken kullanması akla uygun ve somut bu veri iken; tam tersine, bu bütünüyle atlanmış ve daha- sı açıkça yanlış bir ifade ile yanlış bir bilgiye yer verilmiştir. Herhalde, her şeyden önce komite üyeleri. resmi tepkideki bu argümanı ve'veya 4/1990 Nolu başvuru verisinin kullanılmamasını şaşkmlıkla karşıla- mışlardır. Ikincı örnek şudur: Yine Büyükel- çi'ye göre, "Dahası, Türkiye, Avrupa Konseyi üyeleri arasında, işkence konu- lu en dlişük sayıda başvurunun yapüdı- ğı ülkelerden birisidir". Bu da yanlış. Değil Kasım 1993 son- rası, konuşmanın yapüdığı 24/11/1993 baz alınsa bile, Türkiye. Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi Madde 3 (işkence ve kötü muamele yasağı hükmü) çerçe- vesinde, Avrupa insan Haklan Komis- yonu'na yapılan bireysel şikâyet baş- vurulannın, bu sözleşme tarafı devlet- ler arasında, en fazla sayıda muhatabı olan bir ülkedir. O kadar ki, Türkiye tarafindan Ocak 1987'de Avrupa tnsan Haklan Komis- yonu'nun bireysel şikâyet başvurulan- nı inceleme yetkisinin tanınması beya- nının ardından, ilk bir iki yıllık görece durgun evTe hariç, Türkiye aleyhine ya- pılan bireysel şikâyet başvurulannda bir patlama oluşmuştur. Ve Avrupa İn- san Haklan Komisyonu, daha 1993'ün sonu gelmeden, özellikle olağanüstü re- jim uygulanan bölgedeki tasarruflar ek- seninde yapılan şikâyet başvurulan için. bir içtihadi birikime ulaşmıştır Bu yerleşik içtihada göre, olası şikâyetçi- lerin, savcılıklara yaptıklan suç ıhbar- lannın dışmda, başka bir iç hukuk yo- lunu tüketmelerine gerek olmadığı so- nucuna vanlmıştır. Merak edecekler için şu iki notu da düşelim. llki; Türkiye aleyhine yapılan şikâyet başvurulannın ezici çoğunlu- ğunda. Sözleşme Madde 2 (yaşam hak- kı), Madde 3 (işkence yasağı). Madde 5 (kişi özgürlüğü ve güvenliği) ve Mad- de 6 (adil yargılanma hakkı) ihlalleri ileri sürülmüştür. Ve bu başvurulann yine çok büyük bir çoğunluğu için, Ko- misyon, Türkiye'nin itirazlanm ve kar- şı argümanlannı reddetmiş: şikâyetçile- rin iddialannı inandıncı, belgeli ve sağ- lam bulmuş ve buradan hareketle, önce kabul edilebilirlik kararlannı, ardından da nihai raporlannda Sözleşme'nin ih- lal edildiği hükümlerini vermiştir. tkin- ci not ise şudur; Strasbourg Komisyo- nu, ilkin olağanüstü rejim bölgesi için geliştirdiği içtihadını, Türkiye'nin bü- tünü için geçerli kılabilecek bir geniş- letmeyi yapmanın da eşığine gelmiştir. O halde, Büyükelçi'nin, BM Komi- tesi'ne verdiği yanıtında,"Avrupa Koo- seyi üyeleri arasında, işkence konulu en düşûk sa>ıda başvurunun yapüdığı ül- kelerden birisi Türkiye'dir", ya bariz bir bilgi eksikliğine ya da bilinçli bir ya- nıltıcı bilgi sunumu gayretine işaret edebilir. Herhalde, her iki seçeneğin de pek hazmedilebilir bir yönü yoktur. Eğer bu yanlış bilgi sunum gayreti, bir de BM Komitesi'nin, Strasbourg Komisyonu ya da mahkemesi kararlan ve birikimi konusunda yeterli bilgi sa- hibi olmayabilecekleri gibi bütünüyle hatalı bir kanının üriinüyse, doğrusu du- rum daha da vahimdir. Üstelik, BM sistemi içerisinde işken- ce ve kötü muamele sorunu üzerinde çalışmak üzere öze! bir birim de bulun- maktadır. Bunun adı, tşkence Özel Ra- portörü'dür. Böyle bir Özel Raportör atanması doğrultusundaki karar, BM Ekonomik ve Sosyal Konseyi tarafindan 30,05/1985 tarih ve 1985/144 sayılı ka- rar ile oylamasız kabul edilmiştir. Ar- dından da, 22/05'1985 tarihinde Hol- landalı Prof. Dr. Peter Kooijimans ılk Özel Raportör olarak atanmıştır. Diğerleri bir yana, Özel Raportör'ün hazırîadığı 1991 tarihli Yedinci Rapor (UN Doc.. E/CN.4/1992/17,27 Decem- ber 1991) ve 1992 tarihli Sekizinci Ra- por (UN Doc. E/CN.4/1993/26,15 De- cember 1992) irdelendiğinde görülece- ği üzere (bkz., Yedinci Rapor, sf: 82-93, parag. 243-254 ve Sekizinci Rapor, sf: 105-114, parag. 477-534), Türkiye'ye ilişkin olarak, toplam sayısı 100'ü çok aşan işkence ve kötü muamele şikâyeti ya da vakası kayda geçmiştir. Bunlann bir bölümü de bu sistem içerisinde ön- görülen, "acil işlem başMirusu" kate- gorisi içinde değerlendirilerek dönemin Türk hükümetlerinden bilgi istenmiş ve gerekli önlemleri alması istemi dile ge- tirilmiştir. Haürlatahm ki, BM İşkence Özel Ra- portörü'nün müteakip raporlannda da Türkiye bölümü, ne yazık ki, giderek artan bir hacimde yer tutan bahisler ha- line gelmiştir. Hiç kuşku yok ki, BM tşkencenın Önlenmesi Komitesi, Büyükelçi Sayın Aktan'ın sert bir bıçimle eleştirdiği Türkiye soruşturmasını ^-ürütürken ve ilgili raporunu hazırlarken, BM İşken- ce Özel Raportörü'nün yukanda belir- tilen raporlanndaki verilerden de ha- berdardı. Başka deyişle, BM Komitesi, sadece bizzat kendisine ulaşan şikâyet başvu- rulan ile hareket etmiyor ve fakat BM'nin yahut Avrupa Konseyi'nin bünyesi içinde yapılaştınlan başka in- san haklan organlannın işkence uygu- laması ve iddialan konusunda Türki- ye'ye ilişkin olarak birikimini oluştur- duğu verileri de dikkate alıyordu. O halde. Sayın Büyükelçi'nin. komı- teyi eleştirirken, elinde yeterli veri bu- lunmadığı, dolayısıyla Türkiye bakı- mından önyargılı olduğu yönündeki ar- gümanlan, sağlam temelden, bu neden- le de yoksun görünmektedir. Hükümetlerdışı örgütlere karşı tavır alma sorunu: üyükelçi Sayın Aktan'ın konuş- masının dikkati çeken bir başka boyutu ise ulusal ve uluslarara- sı hükümetlerdışı insan haklan örgütle- rine yönelik yaklaşımdır. Büyükelçi, uluslararası düzlemde, özellikle adını vererek, Af Örgütü'nü hedef almıştır. Açıklamaya göre Türk hükümeti, 05/03 1992 tarihli bir mek- tupla, Af Örgütü'ne, diğerlerinin yani sıra şu soruyu da yöneltmiştir: "Mağ- duriar için, ulusal ve uluslararası yargı TOİlanna başvurmak olanaklı iken, ör- gütünüz, iddialan nasıl haklılastırmak- tadır?" Bir kez, bu soru kendi içinde çelişki- lidir. Çünkü, bir devletdışı insan hakla- n örgütünün temel işlevi, olgular kadar iddialan da. haklılaştırmak değil. ama sistemleştirmek, gün yüzüne çıkarmak, kamuoyuna v e yetkili birimlere ulaştır- mak ve böylece olayın doğruluğunun saptanması için. yetkili makamlan ha- rekete geçmeye tahrik etmektir. Ger- çekten de, bir olayın yahut savın araştı- nlmasında yetkili makamlar, daima, elinde topladığı kamusal güç ve olanak- lar ile hükümetlerdışı bir örgüte göre, daha elverişli konumdadır. Savın ger- çek olmadığını kanıtlama ve inandıncı biçimde ortaya koyma yükü de esas ola- rak. ilgili hükümetleTe düşmektedir. Bu durum aslında çok şaşırtıcı değil- dir. tnsan haklan hukukunda da, iç hu- kuktaki ilgili kurallardan biraz daha ay- nmh olarak, sözleşmelerle yapılaştın- lan organlar, kendilerine ulaşan şikâyet başvurulannda, eğer bunlar makul öl- çülerde inandıncılık vasfina sahipse, id- dianın çürütülmesi yükünü, ilke olarak, muhatap hükümetler üzerinde olacak şekilde düzenlemektedir. Nitekim, bir ömek olarak, Türkiye'ye ilişkin çok sayıda şikâyet başvurusunu karara bağlayan Avrupa İnsan Haklan Komisyonu'nun verdiği kabul edilebi- lirlik kararlan irdelendiğinde görülece- ği üzere, iddialann "açıkça temetden yoksun olduğunu" kanıtlama yükümlü- lüğünü gereği gibi yerine getiremeyen Türkiye. bu başvurulann esastan ince- lenerek sonuçlandınlmasına. başvuru- lann ezici çoğunluğunda, engel olama- mıştır. Kaldı ki, mağdurlar bakımından ulusal ve uluslararası hukuk yollanna başvurma olanağının olması. mağduri- yet olgusunu, dolayısıyla, konumuzu teşkil eden. işkence ve kötü muamele uygulaması gerçeğini ortadan kaldır- mamaktadır. Başka deyişle, olası hu- kuk yoluna başvurma olanağının varlı- ğı. gerçekleşip sonuçlannı doğurmuş bir mağduriyetin. olası uzantılannı, sü- regitmesini ve dolayh olarak da, yine- lenmesini engellemeye yönelik bir hiz- met' işlev görmektedir. Hükümetlerdışı insan haklan örgüt- lerinin rolü ise işte bu tür mağduriyet- lerin süregidebilecek olası sonuçlannı kesmekten ibaret değil: ulusal ve ulus- lararası kamuoyu yaratmak, hükümet- leri ve sözleşme organlannı bilgilendir- mek yoluyla, olası mağduriyetlerin doğmasına baştan elvermeyecek koşul- lann yaratılmasına da katkıda buluna- bilmekte belirginleşmektedir. tnsan haklan örgütlerine karşı sis- temli ve salt sözlü yadsımaya dayanan bir karşı kampanya yürütme, uzun erimde, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir hükümetin lehine sonuç yaratmamıştır. Çünkü, bu örgütler, hükümet otoritele- ri beğenmeseler de uluslararası düzlem- de"meşruiyet" ve "kredibiKte" kazan- mış durumdadırlar. O kadar ki, BM Iş- kencenin Önlenmesi Komitesi bakı- mından da söz konusu olduğu gibi, bu tür örgütler, başta BM, Avrupa Konse- yi vb. uluslararası ve bölgesel örgütler nezdinde ve bunlar eliyle biçimlendiri- len sözleşmelerin oluşturduğu organlar önünde, hukuken ve resmen bulunabil- mek yetkisi verilen bırimler olarak tes- pit ve tescil edilmiştır. Af Örgütü, bun- lardan birisidir. Dolayısıyla, ulusal ma- kamlann, bu örgütlere yönelik antipa- tisinin düzeyi ne olursa olsun, böyle bir antipatıye dayandınlan tepki, daha çok, hükümetlerin savlannın inandıncılığın- da aşınmaya yol açmaktadır. Bunlann da ötesinde, hükümetlerdı- şı örgütlere yönelik bu sert tepki, aslın- da kendi içinde bir başka çelişki nede- niyle de sakil olmaktadır. Bilindiği üzere, Türk yetkili makam- lan da Türkiye'nin resmi TV/radyo is- tasyonlan da pek çok kereler, örnek ol- sun, Af Orgütü, Helsinki İzleme, vb. gi- bi uluslararası örgütlerin hazırîadığı ra- porlarda yer alan çeşitli bilgileri kul- lanmakta hiçbir sakınca görmemişler- dir. Bu örgütlerin, örneğin, Bulgaris- tan'da yahut Yunanistan'da yaşayan Müslüman kökenli kimselerin maruz kaldıklan baskılan; yahut tran'da, Su- udı Arabistan'da, Çin'de hukuk dışı ölüm cezası uygulamalannı; ya da çok sayıda Türk vatandaşının da başta ge- len mağduru olduklan Avrupa'nın or- tasında yükselen yeni ırkçılık ve yaban- cı düşmanlığı olgulannı; ya da Bosna- Hersek'teki etnik temizlik ya da soykı- nm nitelikli tasarruflan gün yüzüne çı- kartan raporlanna, bu raporlardakı ve- rilere (bazan dürüstçe atıf vererek, ba- zan da kaynak göstermeksizin) ve de- ğerlendirmelerine, Türk yetkililer de sık sık başvurmaktan çekinmemektedirler. Bu tür raporlar yayımladıklannda. duyarlılık gösterdiklerinde saygın olan insan haklan örgütlerinin, bızım ülke- mize yönelik eleştirileri gündeme gel- dığinde bir anda saygınlıklannı yitir- meleri söz konusu olamaz. Bu bariz çif- te standart uygulamalan, hükümetin ar- gümanlannın güvenilirliğini zedele- mektedir. Sayın Büyükelçi, Af Örgütü'ne anı- lan mektupla sorulan "açık detil kavra- mının nasıl yorumlandığı" şeklindeki Türk hükümetinin sorusuna verilen ya- nıtta yer alan, diğerlerinin yani sıra "res- mi belgeler" vurgusunun "ne anlama getdiğini anlamanın olanaksız" olduğu- nu da belirtmektedir. Oysa bunu anlamak pek kolaydır. Ulusal mahkemelerin, adli tıp kurumu gibi birimlerin hazırîadığı belgeler ay- nca belirtildiğine göre. adı geçen u res- mi bdge" kategorisine gn«M«oek bir ti- pik örnek, doğrudan Sayın Büyükel- çi'nin yaptığı konuşmadır. Öyle ya, sayın konuşmacı, "Türk hü- kümeti,Türkiye'de bazı münferit işken- ce vakalannın vuku bulduğunu hiçbir zaman yadsunamışur'' yahut"Vahşi te- rorizme karşı mücadele yürütülürken işkencenin tamamrvla ortadan kaldınl- ması nerede>se olanaksızdır" diyor ise Türk hükümetinin ancak resmı tezi ola- rak sunulmuş olduğu varsayılacak bu konuşmadan daha resmi hangı belgeye gereksinim vardır? Bir ülkede, Başbakan, tçişleri Baka- nı, politikacı sıfatıyla yaptıklan konuş- malann ötesinde, öraek olsun, emniyet teşkilatına işkenceye karşı etkin müca- dele için "genelgeler" gönderiyor ise: Sağlık Bakanı, hekimleri, adli tıp kuru- munu bu konularda şikâyetlen titizlik- le incelemeye davet eden"genelgeler" yayımlıyor ise; Adalet Bakanı yargı bi- rirnlerini ve özellikle savcılan etkin ta- vır alma konusunda uyaran"genelge" ve "duyurulan" çıkanyor ve bunlar ale- nileşiyor ise. bunlann dışında bir "res- mi belge'' ne olacaktır? TCK madde 243 (işkence suçu) ve madde 245 (kötü muamele yapma su- çu) ekseninde açılmış davalar, verilmiş mahkûmiyet kararlan alenidir. Herkes bunlann bilgisine ulaşabilir. Adli sicil ve Istatıstik Genel Müdürlüğü'nün ya- yımladığı istatistiki bilgiler alenidir. Herkes bunlan okuyabilir. Içişleri Ba- kanlığı 'nın kendi mensuplanna yönelik olarak, söz konusu suçlar nedeniyle aç- rığı soruşturmalann, bunlann hangi so- nuçlara bağlandığının istatistiki verile- ri kamuya açıktır. Sürecek UlFl'İ NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR Devlet ve devletçilik, solun yıllardır çözemediği konulardan birisi. Sovyet- ler Birliği'nde sosyalizmin kurulduğu dönemde merkezi planlamayla birlik- te devletçilik de uygulama olanağı buldu. Daha önceki yıllarda ise dev- letçiliği Alman sosyal-demokratları savunuyorlardı. Sovyetler Birtiği'nde devletçilik iki temel boyutuylabırtikteyaşandı. Eko- nomik ve idaıi alanda koyu bir devlet- çilikle, halkçı bir çözüm üretilmeye ça- lışıldı. Iktidan elinde bulunduran Sov- yetler Biriiği Komünist Partisi, merke- zi bürokratik biryönetim kurdu. Parti, hayatın heralanına müdahale edecek şekilde örgütlendi. Yönetimi elinde tutmak, ekonomiyi de merkezileştir- mek anlamına geliyordu. Merkezi planlarta, koyu bir merkezi devletçilik çizgisi onlarcayıl Sovyetler'in yaşamı- na yön verdi. Yetmiş yıllık Sovyet iktidan, bu ko- yu merkezi devletçiliğin sonucu ola- rak ekomonik alanda içten içe çürü- meye başladı. Alt birimlerin inisiyatif- siz hale getirilmesı, yerel iktidarların Devlet Nedir, Ne Değildir? ancak merkeze bağlı olduklan oran- da ayakta kalabildikleri sistem, eko- nomiyi kuruttu. Herşeye kumandae- den devletin başındaki partiyi ise yoz- laştırdı. Aşın devletçilik, aşın bürokra- tizme ve ekonomik yıkıma yol açtı. Sovyetler'de devletçiliğin büyük if- lası, Batı'da liberal rüzgâra güç verdi. Liberaller, her türlü devlet müdahale- sinden özgürieşmiş bir ekonomi pro- pagandasına giriştiler. Aslında, mer- kezi devlet otoritesinden hiç ödün vermeden, yalnızca devletin olanak- lannı özel girişimin emrine veren bir sistemi savunuyoriardı. Siyasi alanda bir özgürieşme ve devletin küçüttül- mesi hiçbir zaman ciddi olarak gün- deme gelmedi. Liberallerin savunduklan, devletin sosyal alanda alt sınıflan koruma amaçlı yükümlülüklerden kurtanlma- sıydı. Devlet, sosyal yardımlan kese- cekti, yoksullara yönelik sağlık, eğitim gibi temel alanlardaki koruyucu ön- lemleri ortadan kaldıracaktı. Bu rüz- gâr, sosyalizmin dünya çapında bü- yük bir kriz yaşadığı döneme denk geldi. Sosyalizmin, yüzyılın başından itibaren yarattığı büyük eşitlik dalga- sı kapitalizmi de hizaya sokmuştu. Sosyalizm seçeneğinin bunalım ge- çirmesi, libarelleri ayaklandırmış ve onlan şaha kaldırmıştı. Liberal rüzgâra karşı durabilmek amacıyla solcular, devletçilik silahına daha sıkı sanldılar. Geleneksel ve sı- nanmış anlayışlaria devletçiliğin sol- culuk olabileceğı yanılsaması, solu yeni sıkıntılann içine soktu. DeOletçi- lik eşittir solculuk bir yanılsamadan ibaret. Şu anda dünyanın hemen her yanında devlet kapitalizmi hâkim. ör- neğin Almanya ve Fransa, dünyanın en merkeziyetçi devletlerinden. Son dönemde liberallerin estirdiği ekono- mideki özelleştiıme furyasına karşı, en devletçi partiler işbaşında. Alman- ya'da Kohl, 16 yıldır siyasi alanda ka- tı devletçiliğin temsilcisi olarak iktida- n elinde tutuyor. Aynı şey birçok Av- rupa ülkesinde de geçerii. Bu örneklerden yola çıkarak kendi ülkemize bakarsak benzer bir manza- ra ile karşılaşınz. Türkiye'de liberal ekonomiyi savunanlann aynı zaman- da siyasi alanda en müdahaleci uygu- lamalann sözcüsü olmalan ve devlet- çiliği savunanlaria aynı safta bulun- malan tesadüf değil. Bunun son öme- ği Ekonomiden Sorumlu Devlet Baka- nı Güneş Taner. Taner, bir yandan devlet eliyle yoksullann aleyhine zam üstüne zam yapıyor. Sonra da özelleş- tirme yoluyla ekonominin düzelece- ğinden söz ediyor. Kürt sorununda ANAP'a bakıyoruz. Merkezi devletin güçlendirilmesi yö- nünde tavır alıyor. Kürt sorununun öz- gürtük içinde çözümüne karşı çıkıyor. Terörle Mücadele Yasası konusunda en büyük direnci onlar göstermişler- di. Devlet. Marksist literatürde egemen sınrflann baskı aracı olarak tanımlanır. Bugünkü devlet, kimin ve hangi sınrf- lann adına bütün bu uygulamalan ger- çekleştiriyor? Solcular, devleti ve dev- letçiliği savunurken, hangi sınrfların yönettiği bir devleti savunduklannı da düşünmek zorunda değiller mi? Da- ha da önemlisi, Marksistlerin temel hedeflerinden birisi devletin giderek sönümlenmesi değil mi? Sosyalist ül- kelerde devleti güçlendirmek, halkın inisiyatifini kırniak anlamına gelmedi mi? Solculukla, devletçiliği birleştiren anlayıştan kurtulmak ve liberalizme karşı toplumsal özgüriüğü öne çıkar- mak gerekmiyor mu? Koyu devlet- çilik, tıpkı Sovyetler'de olduğu gibi solculann kafasını donduruyor ve egemen sınrflann sözcüsü haline gel- melerine yol açıyor. Artık bu konulan ciddi ciddi düşünmenin zamanı. Ne dersiniz? Bergama'da siyanürle altın çıkarmak isteyen Euro- gold şirketinin İ/nıir Bostanh'daki bürosuna bom- ba konuldu. Dün sabah saatlerinde patlavan parça tesiıü bomba maddi hasara neden oldu. (AA) Karar aşamasında provokasyon iddiası .-.- Eurogold şirketi bombalandı • Bergama Çevre Yürütme Kurulu Başkanı Oktay Konyar, Ovacık'ta altın madeni işletip işletilmemesiyle ilgili olarak yargının karar aşamasında olduğunu anımsatarak olayı 'provokasyon' olarak nitelendirdi. lZMtR (Cumhuriyet karan etküemekamacıyla Ege Bürosu) - Bergama CKacık'ta altın madeni iş- letmek isteyen Eurogold şirketinin tzmir Bostan- h'daki bürosuna parça te- sırli bomba konuldu. Dün sabah saat 06.30 sıralann- da patlayan bomba. çevTe binalann camlannın kınl- masına neden oldu. Euro- gold'un bürosunda ise maddi hasar meydana gel- dı. Bergama Çevre Yürüt- me Kurulu Başkanı Oktay Konyar. Bergama Ova- cık'ta altın madeni işletip işletilmemesiyle ilgili ola- rak yargının karar aşama- sında olduğunu anımsata- rak olayı 'provokasyon' olarak nitelendirdi. Eurogold'un Bostanlı 6026 Sokak 8-1 adresmde- kı bürosunda patlavan \e çevrede korku yaratan bombaıuazamanayarlı ol- duğu belirtildi. Emniyet yetkilileri, olaya Terörle Mücadele Şubesi'nın el koyduğunu, patlamayla il- gili soruşturmamn başla- tıldığını. gözaltına alınan kimsenin bulunmadığını bildirdiler. lzmır \'alisi ErolÇakır. bombaran par- ça tesırlı olduğunu belirte- rek bazı yasadışı örgütle- rin olayı üstlendiğini açık- ladı. Öte yandan patlama ne- deniyle bir açıklama ya- pan Bergama Çevre Yü- rütme Kurulu Başkanı Ok- tay Konyar, olayı "provo- kasyon'" olarak nitelendir- di. Konyar, şunlan söyle- di: "Bilindiği gibi Danış- tay'ın termiz başvunımu- zu haklı bularak idare mahkemesinin karannı ip- tal etmesinden sonra tzmir Bölge tdare Mahkemesi. da\a\ı veniden ele almışü. Bölge İdare Mahkemesi, bir-iki gün içinde Bergama ile ilgili karar verecek. Bu Eurogold şirketi, bütün dünyada yaptıgı işi burada da yaprvor; Avııstrah a'da, Papua \eni Cine'de. Afri- ka ülkelerindedirenen hal- ka karşı, halkın kamu- oyıındasaygınlığınızedete- yecek heryöntemi denryor. Bizi teroristgibi göstererek haklı mücadelemiri sapur- maya çahşr>oriar. Bi/ bıra- kın bombavı, kimseye to- kat bile atmadık. Bugüne kadar hiçbir şiddet olayı, Bergama kövlüsü tarafin- dan vapılmamıştır. Şirket, gidcrav ak bizi suçlamakis- nŞor. Suçlulann bulunma- sını isoyoruz. biz, demok- ratik. banşçıl dirvntşimta sürdüreceğiz." Oktay Konyar. bundan sonrada Türkiye genelın- de. siyasi fraksiyonlan çağnştıran ve Bergama köylüsüne mal edüecek birtakım eylemler yapıla- bileceğini 'düşündüğünü v urgulayarak "Euro- gold'la mücadele veren Bergama kövlüsü. kamu- oyunda bu kadar sa> gın ve destek bubuı direnisi var- ken niyc böyle yöntemleri tercih etsin? Bugüne kadar öytesine gergin anlar ya- şandı ki köylülerin banşçıl niteliği olmasa çok büyük şiddet olaylan yaşanabilir- m" diye konuştu. Köylülerin. tdare Mah- kemesi'nde açtığı davanın avukatlığını üstlenen Se- nih Özay da şu değerlen- dırmeyi vaptı: "Danıştay, Bergama halkı lehine karar vermiş- ken dosya Ankara'dan tz- mir'e dün yola çıkmtşken alan firmasuıa karşı böy- lesi bir sakün ola>u tarafi- mızdan manidar bulun- muşrur. Her şeyden önce silah. bomba gibi araçlar karşı olduğumuz. karşı olunması gereken şeyler- dir." Bakana Telekom soru önergesi ^Soruşturulan bürokratlar neden görevde?' ANKARA (Cumhuri- yet Bürosu) - CHP İzmır MilleUekıli Sabri ErgüL Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir'in yanıtlaması is- temiyle verdiği soru öner- gesinde. mal varlıklanna "tedbir" konulan Türk Te- lekom AŞ ve Posta İşlet- mesi bürokratlanmn ne- den açığa alınmadığını sordu. Ergül. başta Türk Tele- kom AŞ Genel Müdürü Cengiz Bulut olmak üzere 16 üst düzey bürokrat ile ailelerinin malvarlıklanna "tedbir" konulduğunu anımsatarak Menzir'e şu sorulan yöneltti: "Yargıorganıcumhuri- yet savcılığı ve mahkeme başta Cengiz Bulut olmak üzere 16 üst düzey bürok- ratın'kanuna v e genel ah- lâka aykın şekilde haksız mal edındıklen" iddiasuıı ciddi bulnıus, bu konuda yeterli inandıncı delil ol- duğu kanısına vararak malvarlıklanna ihtiyati tedbir k(i> muştur. Yürüt- nıeve. Ulaştınna Baka- nı'na düşen görev yargıya yardımcı olmak, sanıkla- nn halen görev başında ki- şiler olarak "delillen yok ettıkleri, karartabilecekle- n' gerçeği karşısmda sa- nıklan görevlerinden açı- ğa almak değil midir? U- laştırma Bakanı üzerine düşen görevi yapmayarak ve sanıklan açığa almaya- rak, adetayargıja' Bu işin peşini bırakın' demekte midir? Her şeye rağmen, yürütmenin tüm engelle- melerine rağmen görevle- riniyapmayaçalışan Türk savcı ve hâkünlerine, 'Su- surluk'un. çetelerin. yol- suzluklann ve hırsızlıkla- nn. Hazine'nin talan edil- mesinin, soygunlann üs- tüne gitmeyin' demekde- pmidir?" Ergül. Menzir'e. "Sa- nıklann mal bildirimlerini inceletmeyi, karşılaşörma yapürmayı düşünüyor musunuz? Sanıklann malvarlıklanna ihtiyati tedbir konması sizce bir anlam ifade etmiyor ve il- la ki tutuklanmalarmı mı beklrjorsunuz" sorulannı da vöneltti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle