Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20 EYLÜL 1997 CUMARTESİ
HABERLER
Avrupa İnsan Hakları Komisyonu 'na "hak, özgürlük veyargüama " ihlalleri ile işkence başvuruları 1987'de başladı
Türkiye'yi şikâyettepatlamaProf. Dr. MEHMET SE.MİH
GEMALMAZ
(IÜHFöğretim üyesı, tCtnsan Hakları Huku-
ku Araştırma ve L'ygulama Merkezı Müdür
Yardımcısı. htanbul Barosu İnsan Hakları
Merkezı Başkam)
öylesi bir yaklaşım. "te-
rorizm" ile "işkence ol-
gusu" arasında zorunlu,
kaçınılmaz bir bağ kur-
ma anlayışını yansıt-
maktadır. Başka deyişle,
"terorizm" varoldukça "işkence'"mn de
süreceğinın bir itirafıdır.
insan haklanna dayanan bir hukuk
devletinin ayırdedici özelliği, terorist
olarak nitelendirebilecek yöntem ve
usullere başvurmamaşında açığa çık-
maktadır. Hukuk devleti, her kim her ne
suçu işlerse işlesin. ya da suçun zanlısı
olursa olsun, bu kişilerin de insan hak-
lanna saygı göstermekle yükümlüdür
ya da bu saygıyı tam olaraİc gösterebil-
diği ölçüde bu sıfatı kazanabilir.
Dolayısıyla, çağımızın değeri haline
gelmiş bulunan bu temel ilke üzerinde,
ya da bu ilkeye bağlıhk hususunda kuş-
ku uyandırabilecek. tereddüt doğması-
na yol açabilecek en küçük bir sapma
dahi kabul edilemez. Bütün insan hak-
lan belgeleri, ilgili birimlerin konuya
ilişkın tüm kararlan bu hususu vazge-
çilmez bir ilke olarak teyit etmiştir.
Sözün özü, vatandaşlann yaşam hak-
kını korumak yûkümlülüğü ile "terör"
suçlusu da olsa kişilere işkence yapıl-
ması arasında bir bag. ikincisıni meşru-
laştırmak girişimi izlenimi veren bir
mantık kurgusu oluşturulamaz.
Bu tür bir sapmayı sadece Büyükel-
çi sergilememiştir. Avrupa Işkencenin
Önlenmesi Komitesi'nin Türkiye'ye
yaptığı ziyaretler sırasında görüştükle-
ri bakan düzeyındekı çeşitlı resmı sı-
fatlı kişiler de, basında açıkça yer aldı-
ğı ve tekzip görmediği üzere. benzeri
bağı, yani "terorizm olmasa>dı işkence
ile daha kolay mücadele edileceğT argü-
manını ifade etmışlerdı. Bu sapkın yak-
laşımlar, Türkiye'nin. söz konusu ulu-
salûstü insan haklan birimleri tarafm-
dan o sözleşme sistemlerinin öngördü-
ğü en ağır yaptınmlara maruz kalma-
sında önemli bir etken olmuştu.
tşte Büyükelçi'nın kurduğu adı geçen
bağ, sapkın yaklaşımın sadece Dışişle-
ri Bakanlığı bürokrasısine değil, ama
siyasal çevTelere de egemen olduğunu;
bunlann aslında topyekûn bir yaklaşı-
mın tezahürleri sayılması gerektiğini
uluslararası ölçekte tescil etmektedir.
Tepkinin biçemi sorunu:
rürkiye'nın BM Komitesi'ne yö-
nelttiği resmi tepkinin, kapsamı
kadar biçemi/ üslubu bakımın-
dan da üzennde durulması gereken bo-
yutu vardır.
Genel olarak bakıldığında, Büyükel-
çi Aktan'ın konuşmasına egemen olan
biçem, dıplomatik dil kullanım teamül-
leri bağlamında da tartışılabilir görü-
nüm arzeden. oldukça sert bir ifade tar-
zıdır.
Bir uluslararası organın raporunda,
daha doğrusu resmi raporuna geçmeyen
ve fakat Türkiye'ye ilettiği gizlilik kay-
dına tabi ön raporunda yer aldığı belir-
tilen teknik bılgi yanlışlannın dökümü-
nün çıkartılması ve eleştirilmesı başka
birşey; "safdüVpurevebasityanılsama"',
"ciddiyetten yoksun saptama". "yargı-
sal geleneklerin gerektirdiği sorumluluk
ve onur ile tasamıfta bulunacaklan yö-
nündedir"den rutun da. "Komite bir so-
ruşturma vapmakla görev lendirdiği
üyeterini belirierken mutlaka üst düzey-
deözengöstermelidir" yahut "birsoruş-
turmanın sonuçlan hiçbir biçimde, iş-
kencenin ortadan kaldınlması bahane-
siyle, adıyla adlı masum kişilerin öldü-
rülmesi gibi, en ciddi insan hakları ih-
iallerini bağışlamaya yol açmamalıdır"
türünden ifadelere kadar kabul edilme-
si de, tepki gösterilmemesı de mümkün
bulunmayan değerlendirme ve biçeme
yer venlmesi beşka şeydir.
Nitekim. söz konusu konuşma ve bu-
nun daha sonra uluslararası insan hak-
lan periyodiklerinde yayımlanmasının
ardından, Türkiye'ye yönelik ciddi kar-
şı tepkiler gündeme gelmiş, çeşitli ulus-
lararası insan haklan toplantılannda ya
da uluslararası nitelikli yayınlarda bu
konuşma metni eleşririlmiştir.
Belki bu örnekler, sunulan resmi ko-
nuşma metni ile hedeflenen amacın, sa-
nıldığımn tersine, istenilen ölçüde lehe
bir şekilde gerçekleşmediğini sergile-
mektedir.
Gerçekten de tarafı bulunulan bir in-
san haklan belgesinin yapılaştırdığı bir
organa yönelik olarak. gerekli eleştiri
ne olursa olsun. "sorumlulukve onur ile
tasamıfta bulun". "ciddiyetten yoksun
olma", "görevlendirdiğin üyelerini özen
göstererek belirle". "işkencenin ortadan
kaldınlması bahanesi ile" hareket etme
türünden ifadelerin isabeti ve rasyonel-
liği herhalde tartışmaya açıktır.
Olası bir eleştirinin, gerektirdiği de-
rece ve ağırlıkta olması, üzüm yemek-
ten çok. bağcıyı dövme psikolojik ikli-
mine teslim olmuş bir biçemle heba edi-
lemez.
Teknik bilgl yanlışlarına
yer verHmesl sorunu:
rğ Türkiye'nin BM Komitesi'ne yö-
ğ nelttiği resmi tepkinin kapsamı
JL bakımından değerlendirildiğin-
de dikkati çeken bir başka husus, bariz
yanlış bilgilerin bu konuşma metninde
yer almasıdır.
Teknik bilgi yanlışlanna ilişkin bir i-
ki ömek vermek herhalde yeterlidir.
Birinci örnek şudur: Büyükelçi'ye
göre, "BM Komitesi'ne (Sözleşme
Madde 22 çerçev esinde) yapılmış hiçbir
'şikâyet' baş\
r
urusu hiçbir zamanolma-
mışür".
Yanlış. Büyükelçi'nin konuşması ta-
rihinin 24/11' 1993 olduğunu bir kez da-
ha hatırlattıktan sonra, yanlışı göstere-
lim. BM Komitesi'ne, R. E. isimli bir
Türk vatandaşı tarafindan, 20/08/1990
tarihınde, başvuru no: 4' 1990 sayılı bir
şikâyet ulaşmıştır. Komite, 29/04/1991
tarihinde bu başvuru hakkmda, iç hu-
kuk yollan tüketilmedi gerekçesiyle,
kabul edilemezlik karan vermiştir.
4/1990 sayılı bu başvuru ve verilen ka-
rar, (Report CAT, Off. Rec. 46 Session.
Supp. No. 46 (A/46/46), sf:74-75)'te
yayımlanmıştır.
O halde, BM Komitesi'ne, Türkiye
aleyhine. "Hiçbir başvuru, hiçbir za-
man yapılmadı" ıfadesı temelsızdır. Bu
başvuru ortada ıken, doğrudan BM Ko-
mitesi'ne tepki gösterirken bunu atla-
marçın, doğrusu kolay izah edilir bir yö-
nü olamaz.
Ostelik, BM Komitesi, anılan 4/1990
Nolu başvuruda, elindeki bilgilere da-
yanarak, iç hukuk yollanna başvurma-
nın apriori etkisiz olduğu sonucuna ula-
şılamayacağını, bu nedenle başvurunun
reddedilmesi gerektiğini. karara bağla-
mıştı.
Yani, Türkiye'nin lehine bir sonuca
varmıştı. Olsa olsa, Türkiye'nin resmi
tepkisinı biçımlendirirken kullanması
akla uygun ve somut bu veri iken; tam
tersine, bu bütünüyle atlanmış ve daha-
sı açıkça yanlış bir ifade ile yanlış bir
bilgiye yer verilmiştir.
Herhalde, her şeyden önce komite
üyeleri. resmi tepkideki bu argümanı
ve'veya 4/1990 Nolu başvuru verisinin
kullanılmamasını şaşkmlıkla karşıla-
mışlardır.
Ikincı örnek şudur: Yine Büyükel-
çi'ye göre, "Dahası, Türkiye, Avrupa
Konseyi üyeleri arasında, işkence konu-
lu en dlişük sayıda başvurunun yapüdı-
ğı ülkelerden birisidir".
Bu da yanlış. Değil Kasım 1993 son-
rası, konuşmanın yapüdığı 24/11/1993
baz alınsa bile, Türkiye. Avrupa İnsan
Haklan Sözleşmesi Madde 3 (işkence
ve kötü muamele yasağı hükmü) çerçe-
vesinde, Avrupa insan Haklan Komis-
yonu'na yapılan bireysel şikâyet baş-
vurulannın, bu sözleşme tarafı devlet-
ler arasında, en fazla sayıda muhatabı
olan bir ülkedir.
O kadar ki, Türkiye tarafindan Ocak
1987'de Avrupa tnsan Haklan Komis-
yonu'nun bireysel şikâyet başvurulan-
nı inceleme yetkisinin tanınması beya-
nının ardından, ilk bir iki yıllık görece
durgun evTe hariç, Türkiye aleyhine ya-
pılan bireysel şikâyet başvurulannda
bir patlama oluşmuştur. Ve Avrupa İn-
san Haklan Komisyonu, daha 1993'ün
sonu gelmeden, özellikle olağanüstü re-
jim uygulanan bölgedeki tasarruflar ek-
seninde yapılan şikâyet başvurulan
için. bir içtihadi birikime ulaşmıştır Bu
yerleşik içtihada göre, olası şikâyetçi-
lerin, savcılıklara yaptıklan suç ıhbar-
lannın dışmda, başka bir iç hukuk yo-
lunu tüketmelerine gerek olmadığı so-
nucuna vanlmıştır.
Merak edecekler için şu iki notu da
düşelim. llki; Türkiye aleyhine yapılan
şikâyet başvurulannın ezici çoğunlu-
ğunda. Sözleşme Madde 2 (yaşam hak-
kı), Madde 3 (işkence yasağı). Madde
5 (kişi özgürlüğü ve güvenliği) ve Mad-
de 6 (adil yargılanma hakkı) ihlalleri
ileri sürülmüştür. Ve bu başvurulann
yine çok büyük bir çoğunluğu için, Ko-
misyon, Türkiye'nin itirazlanm ve kar-
şı argümanlannı reddetmiş: şikâyetçile-
rin iddialannı inandıncı, belgeli ve sağ-
lam bulmuş ve buradan hareketle, önce
kabul edilebilirlik kararlannı, ardından
da nihai raporlannda Sözleşme'nin ih-
lal edildiği hükümlerini vermiştir. tkin-
ci not ise şudur; Strasbourg Komisyo-
nu, ilkin olağanüstü rejim bölgesi için
geliştirdiği içtihadını, Türkiye'nin bü-
tünü için geçerli kılabilecek bir geniş-
letmeyi yapmanın da eşığine gelmiştir.
O halde, Büyükelçi'nin, BM Komi-
tesi'ne verdiği yanıtında,"Avrupa Koo-
seyi üyeleri arasında, işkence konulu en
düşûk sa>ıda başvurunun yapüdığı ül-
kelerden birisi Türkiye'dir", ya bariz
bir bilgi eksikliğine ya da bilinçli bir ya-
nıltıcı bilgi sunumu gayretine işaret
edebilir. Herhalde, her iki seçeneğin de
pek hazmedilebilir bir yönü yoktur.
Eğer bu yanlış bilgi sunum gayreti,
bir de BM Komitesi'nin, Strasbourg
Komisyonu ya da mahkemesi kararlan
ve birikimi konusunda yeterli bilgi sa-
hibi olmayabilecekleri gibi bütünüyle
hatalı bir kanının üriinüyse, doğrusu du-
rum daha da vahimdir.
Üstelik, BM sistemi içerisinde işken-
ce ve kötü muamele sorunu üzerinde
çalışmak üzere öze! bir birim de bulun-
maktadır. Bunun adı, tşkence Özel Ra-
portörü'dür.
Böyle bir Özel Raportör atanması
doğrultusundaki karar, BM Ekonomik
ve Sosyal Konseyi tarafindan
30,05/1985 tarih ve 1985/144 sayılı ka-
rar ile oylamasız kabul edilmiştir. Ar-
dından da, 22/05'1985 tarihinde Hol-
landalı Prof. Dr. Peter Kooijimans ılk
Özel Raportör olarak atanmıştır.
Diğerleri bir yana, Özel Raportör'ün
hazırîadığı 1991 tarihli Yedinci Rapor
(UN Doc.. E/CN.4/1992/17,27 Decem-
ber 1991) ve 1992 tarihli Sekizinci Ra-
por (UN Doc. E/CN.4/1993/26,15 De-
cember 1992) irdelendiğinde görülece-
ği üzere (bkz., Yedinci Rapor, sf: 82-93,
parag. 243-254 ve Sekizinci Rapor, sf:
105-114, parag. 477-534), Türkiye'ye
ilişkin olarak, toplam sayısı 100'ü çok
aşan işkence ve kötü muamele şikâyeti
ya da vakası kayda geçmiştir. Bunlann
bir bölümü de bu sistem içerisinde ön-
görülen, "acil işlem başMirusu" kate-
gorisi içinde değerlendirilerek dönemin
Türk hükümetlerinden bilgi istenmiş ve
gerekli önlemleri alması istemi dile ge-
tirilmiştir.
Haürlatahm ki, BM İşkence Özel Ra-
portörü'nün müteakip raporlannda da
Türkiye bölümü, ne yazık ki, giderek
artan bir hacimde yer tutan bahisler ha-
line gelmiştir.
Hiç kuşku yok ki, BM tşkencenın
Önlenmesi Komitesi, Büyükelçi Sayın
Aktan'ın sert bir bıçimle eleştirdiği
Türkiye soruşturmasını ^-ürütürken ve
ilgili raporunu hazırlarken, BM İşken-
ce Özel Raportörü'nün yukanda belir-
tilen raporlanndaki verilerden de ha-
berdardı.
Başka deyişle, BM Komitesi, sadece
bizzat kendisine ulaşan şikâyet başvu-
rulan ile hareket etmiyor ve fakat
BM'nin yahut Avrupa Konseyi'nin
bünyesi içinde yapılaştınlan başka in-
san haklan organlannın işkence uygu-
laması ve iddialan konusunda Türki-
ye'ye ilişkin olarak birikimini oluştur-
duğu verileri de dikkate alıyordu.
O halde. Sayın Büyükelçi'nin. komı-
teyi eleştirirken, elinde yeterli veri bu-
lunmadığı, dolayısıyla Türkiye bakı-
mından önyargılı olduğu yönündeki ar-
gümanlan, sağlam temelden, bu neden-
le de yoksun görünmektedir.
Hükümetlerdışı örgütlere
karşı tavır alma sorunu:
üyükelçi Sayın Aktan'ın konuş-
masının dikkati çeken bir başka
boyutu ise ulusal ve uluslarara-
sı hükümetlerdışı insan haklan örgütle-
rine yönelik yaklaşımdır.
Büyükelçi, uluslararası düzlemde,
özellikle adını vererek, Af Örgütü'nü
hedef almıştır. Açıklamaya göre Türk
hükümeti, 05/03 1992 tarihli bir mek-
tupla, Af Örgütü'ne, diğerlerinin yani
sıra şu soruyu da yöneltmiştir: "Mağ-
duriar için, ulusal ve uluslararası yargı
TOİlanna başvurmak olanaklı iken, ör-
gütünüz, iddialan nasıl haklılastırmak-
tadır?"
Bir kez, bu soru kendi içinde çelişki-
lidir. Çünkü, bir devletdışı insan hakla-
n örgütünün temel işlevi, olgular kadar
iddialan da. haklılaştırmak değil. ama
sistemleştirmek, gün yüzüne çıkarmak,
kamuoyuna v e yetkili birimlere ulaştır-
mak ve böylece olayın doğruluğunun
saptanması için. yetkili makamlan ha-
rekete geçmeye tahrik etmektir. Ger-
çekten de, bir olayın yahut savın araştı-
nlmasında yetkili makamlar, daima,
elinde topladığı kamusal güç ve olanak-
lar ile hükümetlerdışı bir örgüte göre,
daha elverişli konumdadır. Savın ger-
çek olmadığını kanıtlama ve inandıncı
biçimde ortaya koyma yükü de esas ola-
rak. ilgili hükümetleTe düşmektedir.
Bu durum aslında çok şaşırtıcı değil-
dir. tnsan haklan hukukunda da, iç hu-
kuktaki ilgili kurallardan biraz daha ay-
nmh olarak, sözleşmelerle yapılaştın-
lan organlar, kendilerine ulaşan şikâyet
başvurulannda, eğer bunlar makul öl-
çülerde inandıncılık vasfina sahipse, id-
dianın çürütülmesi yükünü, ilke olarak,
muhatap hükümetler üzerinde olacak
şekilde düzenlemektedir.
Nitekim, bir ömek olarak, Türkiye'ye
ilişkin çok sayıda şikâyet başvurusunu
karara bağlayan Avrupa İnsan Haklan
Komisyonu'nun verdiği kabul edilebi-
lirlik kararlan irdelendiğinde görülece-
ği üzere, iddialann "açıkça temetden
yoksun olduğunu" kanıtlama yükümlü-
lüğünü gereği gibi yerine getiremeyen
Türkiye. bu başvurulann esastan ince-
lenerek sonuçlandınlmasına. başvuru-
lann ezici çoğunluğunda, engel olama-
mıştır. Kaldı ki, mağdurlar bakımından
ulusal ve uluslararası hukuk yollanna
başvurma olanağının olması. mağduri-
yet olgusunu, dolayısıyla, konumuzu
teşkil eden. işkence ve kötü muamele
uygulaması gerçeğini ortadan kaldır-
mamaktadır. Başka deyişle, olası hu-
kuk yoluna başvurma olanağının varlı-
ğı. gerçekleşip sonuçlannı doğurmuş
bir mağduriyetin. olası uzantılannı, sü-
regitmesini ve dolayh olarak da, yine-
lenmesini engellemeye yönelik bir hiz-
met' işlev görmektedir.
Hükümetlerdışı insan haklan örgüt-
lerinin rolü ise işte bu tür mağduriyet-
lerin süregidebilecek olası sonuçlannı
kesmekten ibaret değil: ulusal ve ulus-
lararası kamuoyu yaratmak, hükümet-
leri ve sözleşme organlannı bilgilendir-
mek yoluyla, olası mağduriyetlerin
doğmasına baştan elvermeyecek koşul-
lann yaratılmasına da katkıda buluna-
bilmekte belirginleşmektedir.
tnsan haklan örgütlerine karşı sis-
temli ve salt sözlü yadsımaya dayanan
bir karşı kampanya yürütme, uzun
erimde, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir
hükümetin lehine sonuç yaratmamıştır.
Çünkü, bu örgütler, hükümet otoritele-
ri beğenmeseler de uluslararası düzlem-
de"meşruiyet" ve "kredibiKte" kazan-
mış durumdadırlar. O kadar ki, BM Iş-
kencenin Önlenmesi Komitesi bakı-
mından da söz konusu olduğu gibi, bu
tür örgütler, başta BM, Avrupa Konse-
yi vb. uluslararası ve bölgesel örgütler
nezdinde ve bunlar eliyle biçimlendiri-
len sözleşmelerin oluşturduğu organlar
önünde, hukuken ve resmen bulunabil-
mek yetkisi verilen bırimler olarak tes-
pit ve tescil edilmiştır. Af Örgütü, bun-
lardan birisidir. Dolayısıyla, ulusal ma-
kamlann, bu örgütlere yönelik antipa-
tisinin düzeyi ne olursa olsun, böyle bir
antipatıye dayandınlan tepki, daha çok,
hükümetlerin savlannın inandıncılığın-
da aşınmaya yol açmaktadır.
Bunlann da ötesinde, hükümetlerdı-
şı örgütlere yönelik bu sert tepki, aslın-
da kendi içinde bir başka çelişki nede-
niyle de sakil olmaktadır.
Bilindiği üzere, Türk yetkili makam-
lan da Türkiye'nin resmi TV/radyo is-
tasyonlan da pek çok kereler, örnek ol-
sun, Af Orgütü, Helsinki İzleme, vb. gi-
bi uluslararası örgütlerin hazırîadığı ra-
porlarda yer alan çeşitli bilgileri kul-
lanmakta hiçbir sakınca görmemişler-
dir. Bu örgütlerin, örneğin, Bulgaris-
tan'da yahut Yunanistan'da yaşayan
Müslüman kökenli kimselerin maruz
kaldıklan baskılan; yahut tran'da, Su-
udı Arabistan'da, Çin'de hukuk dışı
ölüm cezası uygulamalannı; ya da çok
sayıda Türk vatandaşının da başta ge-
len mağduru olduklan Avrupa'nın or-
tasında yükselen yeni ırkçılık ve yaban-
cı düşmanlığı olgulannı; ya da Bosna-
Hersek'teki etnik temizlik ya da soykı-
nm nitelikli tasarruflan gün yüzüne çı-
kartan raporlanna, bu raporlardakı ve-
rilere (bazan dürüstçe atıf vererek, ba-
zan da kaynak göstermeksizin) ve de-
ğerlendirmelerine, Türk yetkililer de sık
sık başvurmaktan çekinmemektedirler.
Bu tür raporlar yayımladıklannda.
duyarlılık gösterdiklerinde saygın olan
insan haklan örgütlerinin, bızım ülke-
mize yönelik eleştirileri gündeme gel-
dığinde bir anda saygınlıklannı yitir-
meleri söz konusu olamaz. Bu bariz çif-
te standart uygulamalan, hükümetin ar-
gümanlannın güvenilirliğini zedele-
mektedir.
Sayın Büyükelçi, Af Örgütü'ne anı-
lan mektupla sorulan "açık detil kavra-
mının nasıl yorumlandığı" şeklindeki
Türk hükümetinin sorusuna verilen ya-
nıtta yer alan, diğerlerinin yani sıra "res-
mi belgeler" vurgusunun "ne anlama
getdiğini anlamanın olanaksız" olduğu-
nu da belirtmektedir.
Oysa bunu anlamak pek kolaydır.
Ulusal mahkemelerin, adli tıp kurumu
gibi birimlerin hazırîadığı belgeler ay-
nca belirtildiğine göre. adı geçen
u
res-
mi bdge" kategorisine gn«M«oek bir ti-
pik örnek, doğrudan Sayın Büyükel-
çi'nin yaptığı konuşmadır.
Öyle ya, sayın konuşmacı, "Türk hü-
kümeti,Türkiye'de bazı münferit işken-
ce vakalannın vuku bulduğunu hiçbir
zaman yadsunamışur'' yahut"Vahşi te-
rorizme karşı mücadele yürütülürken
işkencenin tamamrvla ortadan kaldınl-
ması nerede>se olanaksızdır" diyor ise
Türk hükümetinin ancak resmı tezi ola-
rak sunulmuş olduğu varsayılacak bu
konuşmadan daha resmi hangı belgeye
gereksinim vardır?
Bir ülkede, Başbakan, tçişleri Baka-
nı, politikacı sıfatıyla yaptıklan konuş-
malann ötesinde, öraek olsun, emniyet
teşkilatına işkenceye karşı etkin müca-
dele için "genelgeler" gönderiyor ise:
Sağlık Bakanı, hekimleri, adli tıp kuru-
munu bu konularda şikâyetlen titizlik-
le incelemeye davet eden"genelgeler"
yayımlıyor ise; Adalet Bakanı yargı bi-
rirnlerini ve özellikle savcılan etkin ta-
vır alma konusunda uyaran"genelge"
ve "duyurulan" çıkanyor ve bunlar ale-
nileşiyor ise. bunlann dışında bir "res-
mi belge'' ne olacaktır?
TCK madde 243 (işkence suçu) ve
madde 245 (kötü muamele yapma su-
çu) ekseninde açılmış davalar, verilmiş
mahkûmiyet kararlan alenidir. Herkes
bunlann bilgisine ulaşabilir. Adli sicil
ve Istatıstik Genel Müdürlüğü'nün ya-
yımladığı istatistiki bilgiler alenidir.
Herkes bunlan okuyabilir. Içişleri Ba-
kanlığı 'nın kendi mensuplanna yönelik
olarak, söz konusu suçlar nedeniyle aç-
rığı soruşturmalann, bunlann hangi so-
nuçlara bağlandığının istatistiki verile-
ri kamuya açıktır.
Sürecek
UlFl'İ NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR
Devlet ve devletçilik, solun yıllardır
çözemediği konulardan birisi. Sovyet-
ler Birliği'nde sosyalizmin kurulduğu
dönemde merkezi planlamayla birlik-
te devletçilik de uygulama olanağı
buldu. Daha önceki yıllarda ise dev-
letçiliği Alman sosyal-demokratları
savunuyorlardı.
Sovyetler Birtiği'nde devletçilik iki
temel boyutuylabırtikteyaşandı. Eko-
nomik ve idaıi alanda koyu bir devlet-
çilikle, halkçı bir çözüm üretilmeye ça-
lışıldı. Iktidan elinde bulunduran Sov-
yetler Biriiği Komünist Partisi, merke-
zi bürokratik biryönetim kurdu. Parti,
hayatın heralanına müdahale edecek
şekilde örgütlendi. Yönetimi elinde
tutmak, ekonomiyi de merkezileştir-
mek anlamına geliyordu. Merkezi
planlarta, koyu bir merkezi devletçilik
çizgisi onlarcayıl Sovyetler'in yaşamı-
na yön verdi.
Yetmiş yıllık Sovyet iktidan, bu ko-
yu merkezi devletçiliğin sonucu ola-
rak ekomonik alanda içten içe çürü-
meye başladı. Alt birimlerin inisiyatif-
siz hale getirilmesı, yerel iktidarların
Devlet Nedir, Ne Değildir?
ancak merkeze bağlı olduklan oran-
da ayakta kalabildikleri sistem, eko-
nomiyi kuruttu. Herşeye kumandae-
den devletin başındaki partiyi ise yoz-
laştırdı. Aşın devletçilik, aşın bürokra-
tizme ve ekonomik yıkıma yol açtı.
Sovyetler'de devletçiliğin büyük if-
lası, Batı'da liberal rüzgâra güç verdi.
Liberaller, her türlü devlet müdahale-
sinden özgürieşmiş bir ekonomi pro-
pagandasına giriştiler. Aslında, mer-
kezi devlet otoritesinden hiç ödün
vermeden, yalnızca devletin olanak-
lannı özel girişimin emrine veren bir
sistemi savunuyoriardı. Siyasi alanda
bir özgürieşme ve devletin küçüttül-
mesi hiçbir zaman ciddi olarak gün-
deme gelmedi.
Liberallerin savunduklan, devletin
sosyal alanda alt sınıflan koruma
amaçlı yükümlülüklerden kurtanlma-
sıydı. Devlet, sosyal yardımlan kese-
cekti, yoksullara yönelik sağlık, eğitim
gibi temel alanlardaki koruyucu ön-
lemleri ortadan kaldıracaktı. Bu rüz-
gâr, sosyalizmin dünya çapında bü-
yük bir kriz yaşadığı döneme denk
geldi. Sosyalizmin, yüzyılın başından
itibaren yarattığı büyük eşitlik dalga-
sı kapitalizmi de hizaya sokmuştu.
Sosyalizm seçeneğinin bunalım ge-
çirmesi, libarelleri ayaklandırmış ve
onlan şaha kaldırmıştı.
Liberal rüzgâra karşı durabilmek
amacıyla solcular, devletçilik silahına
daha sıkı sanldılar. Geleneksel ve sı-
nanmış anlayışlaria devletçiliğin sol-
culuk olabileceğı yanılsaması, solu
yeni sıkıntılann içine soktu. DeOletçi-
lik eşittir solculuk bir yanılsamadan
ibaret. Şu anda dünyanın hemen her
yanında devlet kapitalizmi hâkim. ör-
neğin Almanya ve Fransa, dünyanın
en merkeziyetçi devletlerinden. Son
dönemde liberallerin estirdiği ekono-
mideki özelleştiıme furyasına karşı,
en devletçi partiler işbaşında. Alman-
ya'da Kohl, 16 yıldır siyasi alanda ka-
tı devletçiliğin temsilcisi olarak iktida-
n elinde tutuyor. Aynı şey birçok Av-
rupa ülkesinde de geçerii.
Bu örneklerden yola çıkarak kendi
ülkemize bakarsak benzer bir manza-
ra ile karşılaşınz. Türkiye'de liberal
ekonomiyi savunanlann aynı zaman-
da siyasi alanda en müdahaleci uygu-
lamalann sözcüsü olmalan ve devlet-
çiliği savunanlaria aynı safta bulun-
malan tesadüf değil. Bunun son öme-
ği Ekonomiden Sorumlu Devlet Baka-
nı Güneş Taner. Taner, bir yandan
devlet eliyle yoksullann aleyhine zam
üstüne zam yapıyor. Sonra da özelleş-
tirme yoluyla ekonominin düzelece-
ğinden söz ediyor.
Kürt sorununda ANAP'a bakıyoruz.
Merkezi devletin güçlendirilmesi yö-
nünde tavır alıyor. Kürt sorununun öz-
gürtük içinde çözümüne karşı çıkıyor.
Terörle Mücadele Yasası konusunda
en büyük direnci onlar göstermişler-
di.
Devlet. Marksist literatürde egemen
sınrflann baskı aracı olarak tanımlanır.
Bugünkü devlet, kimin ve hangi sınrf-
lann adına bütün bu uygulamalan ger-
çekleştiriyor? Solcular, devleti ve dev-
letçiliği savunurken, hangi sınrfların
yönettiği bir devleti savunduklannı da
düşünmek zorunda değiller mi? Da-
ha da önemlisi, Marksistlerin temel
hedeflerinden birisi devletin giderek
sönümlenmesi değil mi? Sosyalist ül-
kelerde devleti güçlendirmek, halkın
inisiyatifini kırniak anlamına gelmedi
mi?
Solculukla, devletçiliği birleştiren
anlayıştan kurtulmak ve liberalizme
karşı toplumsal özgüriüğü öne çıkar-
mak gerekmiyor mu? Koyu devlet-
çilik, tıpkı Sovyetler'de olduğu gibi
solculann kafasını donduruyor ve
egemen sınrflann sözcüsü haline gel-
melerine yol açıyor. Artık bu konulan
ciddi ciddi düşünmenin zamanı. Ne
dersiniz?
Bergama'da siyanürle altın çıkarmak isteyen Euro-
gold şirketinin İ/nıir Bostanh'daki bürosuna bom-
ba konuldu. Dün sabah saatlerinde patlavan parça
tesiıü bomba maddi hasara neden oldu. (AA)
Karar aşamasında
provokasyon iddiası .-.-
Eurogold şirketi
bombalandı
• Bergama Çevre Yürütme Kurulu Başkanı
Oktay Konyar, Ovacık'ta altın madeni işletip
işletilmemesiyle ilgili olarak yargının karar
aşamasında olduğunu anımsatarak olayı
'provokasyon' olarak nitelendirdi.
lZMtR (Cumhuriyet karan etküemekamacıyla
Ege Bürosu) - Bergama
CKacık'ta altın madeni iş-
letmek isteyen Eurogold
şirketinin tzmir Bostan-
h'daki bürosuna parça te-
sırli bomba konuldu. Dün
sabah saat 06.30 sıralann-
da patlayan bomba. çevTe
binalann camlannın kınl-
masına neden oldu. Euro-
gold'un bürosunda ise
maddi hasar meydana gel-
dı. Bergama Çevre Yürüt-
me Kurulu Başkanı Oktay
Konyar. Bergama Ova-
cık'ta altın madeni işletip
işletilmemesiyle ilgili ola-
rak yargının karar aşama-
sında olduğunu anımsata-
rak olayı 'provokasyon'
olarak nitelendirdi.
Eurogold'un Bostanlı
6026 Sokak 8-1 adresmde-
kı bürosunda patlavan \e
çevrede korku yaratan
bombaıuazamanayarlı ol-
duğu belirtildi. Emniyet
yetkilileri, olaya Terörle
Mücadele Şubesi'nın el
koyduğunu, patlamayla il-
gili soruşturmamn başla-
tıldığını. gözaltına alınan
kimsenin bulunmadığını
bildirdiler. lzmır \'alisi
ErolÇakır. bombaran par-
ça tesırlı olduğunu belirte-
rek bazı yasadışı örgütle-
rin olayı üstlendiğini açık-
ladı.
Öte yandan patlama ne-
deniyle bir açıklama ya-
pan Bergama Çevre Yü-
rütme Kurulu Başkanı Ok-
tay Konyar, olayı "provo-
kasyon'" olarak nitelendir-
di. Konyar, şunlan söyle-
di:
"Bilindiği gibi Danış-
tay'ın termiz başvunımu-
zu haklı bularak idare
mahkemesinin karannı ip-
tal etmesinden sonra tzmir
Bölge tdare Mahkemesi.
da\a\ı veniden ele almışü.
Bölge İdare Mahkemesi,
bir-iki gün içinde Bergama
ile ilgili karar verecek. Bu
Eurogold şirketi, bütün
dünyada yaptıgı işi burada
da yaprvor; Avııstrah a'da,
Papua \eni Cine'de. Afri-
ka ülkelerindedirenen hal-
ka karşı, halkın kamu-
oyıındasaygınlığınızedete-
yecek heryöntemi denryor.
Bizi teroristgibi göstererek
haklı mücadelemiri sapur-
maya çahşr>oriar. Bi/ bıra-
kın bombavı, kimseye to-
kat bile atmadık. Bugüne
kadar hiçbir şiddet olayı,
Bergama kövlüsü tarafin-
dan vapılmamıştır. Şirket,
gidcrav ak bizi suçlamakis-
nŞor. Suçlulann bulunma-
sını isoyoruz. biz, demok-
ratik. banşçıl dirvntşimta
sürdüreceğiz."
Oktay Konyar. bundan
sonrada Türkiye genelın-
de. siyasi fraksiyonlan
çağnştıran ve Bergama
köylüsüne mal edüecek
birtakım eylemler yapıla-
bileceğini 'düşündüğünü
v urgulayarak "Euro-
gold'la mücadele veren
Bergama kövlüsü. kamu-
oyunda bu kadar sa> gın ve
destek bubuı direnisi var-
ken niyc böyle yöntemleri
tercih etsin? Bugüne kadar
öytesine gergin anlar ya-
şandı ki köylülerin banşçıl
niteliği olmasa çok büyük
şiddet olaylan yaşanabilir-
m" diye konuştu.
Köylülerin. tdare Mah-
kemesi'nde açtığı davanın
avukatlığını üstlenen Se-
nih Özay da şu değerlen-
dırmeyi vaptı:
"Danıştay, Bergama
halkı lehine karar vermiş-
ken dosya Ankara'dan tz-
mir'e dün yola çıkmtşken
alan firmasuıa karşı böy-
lesi bir sakün ola>u tarafi-
mızdan manidar bulun-
muşrur. Her şeyden önce
silah. bomba gibi araçlar
karşı olduğumuz. karşı
olunması gereken şeyler-
dir."
Bakana Telekom soru önergesi
^Soruşturulan
bürokratlar
neden görevde?'
ANKARA (Cumhuri-
yet Bürosu) - CHP İzmır
MilleUekıli Sabri ErgüL
Ulaştırma Bakanı Necdet
Menzir'in yanıtlaması is-
temiyle verdiği soru öner-
gesinde. mal varlıklanna
"tedbir" konulan Türk Te-
lekom AŞ ve Posta İşlet-
mesi bürokratlanmn ne-
den açığa alınmadığını
sordu.
Ergül. başta Türk Tele-
kom AŞ Genel Müdürü
Cengiz Bulut olmak üzere
16 üst düzey bürokrat ile
ailelerinin malvarlıklanna
"tedbir" konulduğunu
anımsatarak Menzir'e şu
sorulan yöneltti:
"Yargıorganıcumhuri-
yet savcılığı ve mahkeme
başta Cengiz Bulut olmak
üzere 16 üst düzey bürok-
ratın'kanuna v e genel ah-
lâka aykın şekilde haksız
mal edındıklen" iddiasuıı
ciddi bulnıus, bu konuda
yeterli inandıncı delil ol-
duğu kanısına vararak
malvarlıklanna ihtiyati
tedbir k(i> muştur. Yürüt-
nıeve. Ulaştınna Baka-
nı'na düşen görev yargıya
yardımcı olmak, sanıkla-
nn halen görev başında ki-
şiler olarak "delillen yok
ettıkleri, karartabilecekle-
n' gerçeği karşısmda sa-
nıklan görevlerinden açı-
ğa almak değil midir? U-
laştırma Bakanı üzerine
düşen görevi yapmayarak
ve sanıklan açığa almaya-
rak, adetayargıja' Bu işin
peşini bırakın' demekte
midir? Her şeye rağmen,
yürütmenin tüm engelle-
melerine rağmen görevle-
riniyapmayaçalışan Türk
savcı ve hâkünlerine, 'Su-
surluk'un. çetelerin. yol-
suzluklann ve hırsızlıkla-
nn. Hazine'nin talan edil-
mesinin, soygunlann üs-
tüne gitmeyin' demekde-
pmidir?"
Ergül. Menzir'e. "Sa-
nıklann mal bildirimlerini
inceletmeyi, karşılaşörma
yapürmayı düşünüyor
musunuz? Sanıklann
malvarlıklanna ihtiyati
tedbir konması sizce bir
anlam ifade etmiyor ve il-
la ki tutuklanmalarmı mı
beklrjorsunuz" sorulannı
da vöneltti.