01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 EYLÜL 1997 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER Tansu Çiller'i Başımıza Sarmak... Prof. Dr. EREN OMAY trü C umhurbaşkanı Sayın Sü- leyman Demirel, memleke- tı Isparta'da halk önünde birkaç kez konuştu. Bu ko nuşmalannda, Sayın De- mirel ilginç sözler söyledi. Bucümlelerdenbirisi şudur "Yapüğımıiyi yaptım. Vbksa ayakta kalamazdım."ücr- çekten Sayın Demirei yaptıklannı iyi yap- mış mıdır? Bu soruya yanıt verebilmek için nesnel bir ölçüt (knter) seçmek gere- kir. En uygıın nesnel ölçüt, ülkemizin sos- yal ve ekonomık durumudur. Çünkü ülke- mizin bugünkü sosyal ve ekonomik duru- mu, otuz yıldır ülke yönetimine egemen olan Sayın Demirei'in eseridir. Ülkemizin sosyal ve ekonomik manza- rası ana hatlanyla çizilirse, ortaya çıkan tablo şudur: Ülkemiz yıllardan beri yük- sek enflasyon altında kıvranıyor. Gelir da- ğılımı insanı dehşete düşürecek kadar bo- zuk. Tanm ve hayvancılık bunalım içinde. Kendi kendine yeten az sayıdaki ülkeler- den bıri olan ülkemiz, yiyecek dışalımı ya- pıyor. Dışlandığı teknolojiyi uygulamaya çalışan. daha açık bır deyişle, uluslararası şirketlerin taşeronluğunu yapan fırmalann yürüttüğü plansız programsız bir sanayi- leşme politikası, bu yanlış sanayileşme po- lıtıkasınm esen olan doğa yıkımı ve çar- pık kentleşme. Eğıtımin durumu içler acı- sı. Sağlık sorunlan ürkütücü. Eğıtim ve sağlık hizmetleri hızla meta haline geliyor ve bu nedenle bu hızmetlerden parası olan yararlanıyor. Terör, ülkeyi kana buladı ve süriip gidıyor. Her on yılda bır askeri dar- be yapılması ülkemizde sosyal bir kural Öğretim Üyesi durumunageldi. Ülkenin bu karanlık manzarası, Sayın Demirel"in savının yanlış olduğunu, yani yaptıklannı iyi yapmadığını gösterir. Iyi niyet ve çalışmasına karşı başanh oknadı- ğmı ortaya koyar. Sayın Demirei gerçekçidir. Mühendis olduğu ıçin sayılann dilinden anlar. Bu özellikleri nedeniyle Türkiye'nın ekono- mik ve sosyal bunalım içinde olduğunu saptaması gerekir. Buna karşın kendini ba- şanlı ilan etmesinin nedeni büyük bir ola- sılıkla psikolojiktir. Sayın Demirel, siya- sal yaşamının muhasebesini yapmış, başa- nsızlığını saptamış, özgüvenine kavuşmak için hemşerilerinin önünde övünmek ge- reksinimi duymus, olabilir. Sayın Demirel'e göre başansının kanı- tı ayakta kalmasıdır. Bu yanlış bir yorum olur. Bir değerlendirme hatasıdır. Siyasal yaşamda otuz yıl ayakta kalmasının nede- ni başansı değildir. Politikaya tutkuyla bağlı olmasıdır. Politikayı bir yaşam biçi- mi olarak seçmesidir. Üİkemize özgü par- ticiliği çok iyi bilmesidir. Sayın Demirel de bu özelliğinin farkındadır. Çünkü, Is- parta'da yaptığı konuşmada dedi ki: Ben particiliğin daniskasını bflirim. Bu tümcedekı "particilik'' sözcüğü, Sa- yın Demirel'in siyasal kanyennin anahta- ndır. Onun siyasal kariyerini aydınlatmak için bu sözcük üzerinde durmak gerekir. Sıyasetin birbirinden aynlmayan iki yü- zünden biri olan particilik iktidann ele ge- çirilmesi ve onun sağladığı nimetlerin pay- laşılması eylemidir. Siyasetin bu yüzünü, yani particiliği. siyasal bilimci LassweL, "Kimin, neyi, ne zaman nasıl ekfc rttiğini" belirleyen bir faaliyet olarak tanımlar. Par- ticilik kolaylıkla yozlaşır. Çünkü, partici- lik yapanlar, siyasetin felsefesi ile ilgilen- mez. llkeli davranışlara boş \erir. Sorun- lara ampirik çözümler arar. Gelecekle il- gilenmez, günü kurtarmaya çalışır. Parti- cilerörgütçüdür ve insanlarla ilişki kurma- sını bilir. İlişki kurmak için kullandıklan yöntem, sulupopülizmdn, Lafebesidırler. Konuşmalan, totolojinin güzel ömekleri- dir. Konuşmalannın içi boş, biçemleri (üs- lup) estetikten yoksundur. Siyasetin bir başka yüzü, biliînle sanatın kanşımından oluşur. Siyasetin bu yüzü toplumun yara- nna olacak bir düzeni araştınr. Toplumun yüceünesi, insanın mutluluğa erişmesi için modeDer üretir. İnsanlann önüne ideaDer koyar. Politikanın bu yiizüne ağırtık veren politikacılann belli bir dünya göriişünden kaynaklanan ilkeleri vardır. Bu ilkejerden ödün vermezier. İdealist insanlardır. İnsan- hğuı ululan.kahramanlan bu politikacuar arasından çıkmtşbr. Başanb poütikacı, siyasetin bu iki yü- zünden pariak bir sentez yapan poütikacı- dır. Siyasetin tarihi göstermıştir kı pariak siyaset sentezi yapmak için politikanın idealist anlayışına ağırlık vermek gerekir. lşte Sayın Demirel'in siyasal yaşamında- kı büyük hatası, bu zorunluluğü fark etme- mesi ya da gözardı etmesidir. Bundan do- layı, ülke gerçeklerine uymayan ufku dar politikalar izlemiştir. Toplumun ortak ya- rannı gözetmemiş, belli çevre çıkarlannı korumuştur. Geleceği inşa etmek yerine gönül kurtarmayı amaç edmmiştir. Genel- likle yanlış politikalar izlemiştir. Bu yan- lış politikalar ülkemizin sorunlannın kay- nağıdır. Ömeğin Sayın Demirel'in sağlam bir dünya görüşüne dayanan ilkeleri yok- tur. Bundan dolayı ülkemiz rotasız akıntı- ya sürüklenen bir gemi durumundadır. Ekonominin toplum yaşamtndaki önemi- nin farkındadır. Fakat, ülkemizin gerçek- lerine uygun bir ekonomik model yarata- mamıştır. tlkel bir kapitaKzmisavunmuşve uygulâmış. bu modelin ülkeyi bugünkü ka- osa sürüklejeceğini kestirememiştir. Geri- ci akunlan günlük siyasal kazanç uğnma okşamış, yolunu açmıştır. Sayın Demirel'in başbakanlığında açı- lan özel yüksek okullarbaşanlı olamadı ve devletleştinldi. Bundan ders almayan Cumhurbaşkanı Demirel, aynı yazgıyı paylaşacağı kesin olan vakıf üniversjtele- rinin öncülüğünü yapmaktadır. YÖK"ü yok edeceğim diye meydanlarda bağırmış, daha sonra YÖK'un kurucusu Ihsan Doğ- ramaa'ya de\ letin en yüksek nişanını ver- miştir. Politika, belli bir dünya görüşüne göre toplumu inşa etmek sanaudır. Başka bir deyişle, toplumsal bir modelin uygulama- sıdır. Her uygulama gibi politika da bir ku- rama (teoriye) dayanır. Politikanın dayan- dığı kuram, "Sosyal olayiar tarihsel olgu- lardır. Yani sosyal olaylann oluşturduğu vartak alanuıda değişim geçerüdir" dıye ifade edilebılir. Fakat, bu değişim gelişi- güzel, rastgele değildir. Bir yasaya bağlı- dır. Bu yasa, "Dün, bugünü, yaraür, gete- ceği şekillendirirr diye formüle edılebilir. Başanlı politikacılar, bu yasayı, yani, dün, bugün ve gelecek arasındaki diyalek- tik ilişkiyi daima göz önünde tutarlar. Sa- yın Demirel. bu yasayı ıhmal etmiş, dün, bugün ve gelecek arasındaki ilişkiyi seze- memiştir. Nitekim, Makyavelist politika anlayışı kokan, dün ile bugünü aralannda ilişki olmayan iki kategon saydığını gös- teren, "Dün dündür. Bugün bugündür'" özdeyişi ünlüdür. Sosyal olaylar, pek çok etkenin oluştur- duğu karmaşık olaylardır. Aralanndaki ılışkiler çok yönlüdür. Neden - sonuç iliş- kisini belirlemek zordur. Bu niteliklerin- den ötürii, sosyal olaylan çözümlemek ve yorumlamak için diyalektik düsünce yön- temini kullanmak gerekir. Sayın Demi- rel'in sosyal \e siyasal olaylar için yaptı- ğı yorum ve çözürniemelerde diyalektik düşünme yönteminin izine rastlanmaz. Onun düşünce yöntemi Aristo mantığıdır. Bu mantık, sosyal *üreçlerin analizi için yeterli değildir. Bu nedenle, Sayın Demi- rel genellikle sosyal ve siyasal olaylan yo- rumlamak ve çözümlemekte yetersiz kal- mıştır. İktidarda iken iki askeri darbeyle karşılaşması bu yetersizliğinin kamtıdir. Sayın Demirel'in başansızlığmdan onun kadar tüm vatandaşlar, hepimiz so- rumluyuz. Çünkü, particileri politikacı ol- mak için zorlamadık. Bizi aldatan, uyutan particileri politika sahnesinden uzaklaştır- mayı beceremedik. Eğer bu becerimiz ol- saydı, Sayuı Demirel'den belki ıyi bir po- litikacı yaratabilirdik. Kişi olarak Sayın Demirel, çalışkan, al- çak gönüllü. sevimli bir Anadolu insanı- dır. Çoğunluğunu engin gönüllü insanla- nn oluşturduğu Anadolu halkı belki de bu özelliklerinden ötürii Sayın Demireri des- tekledi, yanlışlannı hoş gördü ve bağış- ladı. Fakat, bir yanlışı asla bağışlanamaz. Tansu ÇiDer'i bu memleketın başına sar- mak!.. ARADABÎR B E K İ R O Z G E N Eginma-Yazar Tarım Eğitimi Nereye Türkiye'de tanm sektörünün GSYİH içindeki payı 1990 yılında yüzde 17.5 iken, bu oran 1996 yılında yüzde 15 düzeyine düşmüştür. Buna karşılık, tanmın sivil istihdamdaki payı yüzde 45 ile ağıriığını sürdür- mektedir. Demek ki, tanmın ekonomideki önemi azal- makta, ama istihdamdaki yaşamsallığı sürmektedir. VI. Plan Dönemi'nde (1990-1995), tanm sektörün- deki yıllık ortalama artış oranı 1.7 iken; ülkedeki yıllık nüfus artışı, ortalama 52.1 'dir. Böyle giderse, tanm- sal üretimın artan nüfusa yetmeyeceği açıktır. Türkiye'deki hayvan sayısı, tanmda gelişmiş çoğu ülkeden fazla olmasına karşın, birim hayvan başına düşen verim çok düşüktür. Ormancılığımıza ve su ürünlerimize baktığımızda yakım, yıkım ve yok ediş alabildiğine sürmektedir. Tohumculuk, aşılama, suni tohumlama ve tarımsal mücadele konulannda ağır aksak.gitmekteyiz. Erozyon, çoğu ekiîir-dikilirtopraklanmızj alıp götür- mektedir. Bütün bu ötıjmşuzJuklann ortak paydası da EĞI- TlMSlZÜK'tir. Bugün, tüm ileri ülkelerde; kalkınma, "anamal+ni- telikli insan gücü" formülüne endekslenmiş durum- dadır. Tanmsal kalkınmanın gerçekleşebilmest için, bu sektörie ilişkisi olan ve bu alanda çalışan eğitimci, araştırmacı, tanm mühendisi, bankacı ve özellikle çiftçilerin biigi donanımlannın arttınlması gerekmek- tedir. Bu insanlann, tanmsal üretimde kullanılan yeni teknolojileri izleyebilecek ve uygulayabilecek bir dü- zeye gelmesi kaçınılmaz olmuştur. Bu da, bir EĞITİM SORUNU'dur. Oysa ülkemizdeki eğitim uygulaması, bu görüntü- yü yansrtmamaktadır. Örneğin örgün eğitim bağla- mında, 1996-1997 öğretim yılındaki 5 bin 337 lise- nin, yalnızca 19'unun tarım lisesi olması çok şaşırtı- cıdır. Türkiye'de 561 imam-hatip; 454 ticaret meslek; 360 Anadolu lisesine karşın, yalnızca 19 tanm mes- lek lisesi... 492 bin 809 imam-hatip lisesi öğrencisi- ne karşın, 2300 tanm meslek lisesi öğrencisi. Türkiye'deki bu eğitim planlamasının mantığını an- layabilmek olanaklı değildir. Devlet, eğitimde mo- demleşmenin simgesi olarak, tüm orta dereceli okul- lann yabancı dil ağırlıklı "Anadolu" bölümlerini açar- ken, aynı uygulamayı tanm alanında yapmayı düşün- memiştir. Örneğin Anadolu Imam-Hatip Liseleri, Ana- dolu Ticaret Liseleri, Anadolu Aşçılık Liseleri açılmış- tır ama, Anadolu Tanm Lisesi yoktur. Aynı tutarsızlık fakülte aşamasında da kendisini göstermektedir. Türkiye'deki 22 ziraat fakültesinde- ki 18 bin öğrenciye karşılık, 19 tanm meslek lisesin- de2300 öğrenci. Mühendisi, teknisyeninden; akade- mik insangücü, ara insangücünden çok olan başka bir ülke var mıdır, gezegenimizde? Ülkede bunca boş arazi dururken ve de eldeki uy- gun araziler yeterince değeriendirilemezken, 18 bini ni aşkın ziraat mühendisinin boşta gezmesi de ayn birsorundur. Dünyadaki en pahalı ev kadınlannı, en pahalı kahvehane işsizlerini yetiştiımeyi nasıl başa- rabliyoruz? Ne hovarda bir ülkeyiz biz böyle? Bütün çıkılan, insana yarar getiren bir mesleğin, en üst çık- tılannı bile, böylesine zarariı biçime dönüştürecek mekanizmalan nasıl geliştirebiliyoruz? Dünya âlem Mersin'e giderken, bizler böylesine tenine gitmeyi nasıl başarabiliyoruz? TARTIŞMA Susurluk'tan Vaka-i Hayriye Çıkar mı? AYDEVAYBAY B u başlık, Susurluk'taki mahlm kaza- dan kısa bir süre sonra Cumhuri- yet'te yayımlanan mektubuma Sa- yın Karaören'in uygun gördüğü başlıktır. Yazıda. 1 Mayıs'ta Kadı- köy'de meydana gelen olaylar dola- yısıyla zamarun Başbakam Mesut Yılmaz'ın yap- nğı açıklama da yeralıyordu: "Deviet gucünün bun- dan böyle arök noşgörü göstermesi söz konusu de- ğildir. Kanunlarne emrediyorsa. harfıven ytrinege- tirilecektir." Devletin güçiü olduğunu dile getiren- lere dönemin Istanbul Emniyet Müdürii de kaOlı- yordu. Kadıköy yönünde yürüyen 1 Mayıs kutla- macılannın üstlerine ateş actıran müdür bey, güç- lü devletı temsilen,"Bir daha karşımızacıkarsanız, vay hafinize" diyordu. Son günlerde, müdür beyin tam sözünü etuğı biçimde. emniyet güçlerinin "kar- şısuıa çıkan": üstelik bununla yetinmeyip, görevli polislere sille-tokat girişen, polis panzerine tırma- nıp sıkılan suyu kesmeye bile cüret eden "cumagös- tericflerine'' karşı güvenlik görevlilerinin tutumu- nu izleyince. "Acaba güçlü devlet kavramında bir değişiklikmioJdu?" diye düşünülüyor. Ama şu var Bu sözü sarfeden müdür bey başka bir göreve atan- dığına göre yeni müdür, belki de, bu durumlarda po- lisin ödevinin devletin pazu gücünü göstermek ka- dar, yurttaşın demokratik hak olan gösteri özgürlü- ğünü kullanmasım sağlamak olduğunu da düşünü- yor! Onun ıçın de yasalarla belirlenen sınırlan açık- ça aşanlara bile, hoşgörühl davranılmasını yeğliyor. Ne var ki Sayın Başbakan açısından durum farklı; kendisi önceki açıklamayı yaparken de başbakan- dı, şimdi de aynı görevde. Şu halde, devletin, bun- dan böyle, yasadışı davranışlara karşı "hoş^öhigös- tenneyeceği r> ve yasalar neyi emrediyorsa "harfi- yen yerine getirüecegi" yolundaki sözleri, hem ma- kam, hem de kişı olarak kendisini bağlıyor. Üste- lik son günlerde, karanlık işlerin aydınlatılmasın- da üstüne düseni yapmazsa "Başbakanhk bana ha- ram obun" dıyerek, önceki açıklamalan ile bağlı- lığuu teyid ediyor. Böyle olunca, yurttaş olarak, bi- zim de Sayın Başbakan'dan sözünün gereğıni yeri- ne getirmesini isteme hakkımız doğmuş oluyor. Bi- lindiği gıbi son on beş - yirmi yıllık dönemde "fa- Oi meçbul" adıyla anılan bir yığın siyasal dnayet iş- lendi. Bunlann aydınlatılması, suçlulann bulunup cezalandmlmak üzere yargı önüne çıkanlması, hiç- bir şekilde "boşgörü" kaldırmayan, yasalann "har- fiyyen uygulanması''ıu gerektiren bir iştir. Bu cinayelerde, aralannda Doganay,Tütengfl, Dr. Sevim. Kaftana, Aksoy, Cçok. Mumcu gıbı birçok seçkin adın bulunduğu yüzlerce kışı yaşamlannı yi- tirmiştir. Güçlü devletin en önde gelen görevi, kuş- kusuz, bu yurttaşlann yaşam hakkını yok edenleri, tetikçisi, teşvikçisi ve azmettireniyle bulup, ceza- landırmaktır. Yasalar, hoşgörüsüz olarak, harfiy- yen uygulanacaksa, devletin yapacağı iş budur. Bu- nu yapmayan, ya da yapamayan devlet, açıkçası, "gûçJü" değil "zayıftır. Böyle zayıfbir devleti yö- netenler de, güçlü değil *iktidarsız''dır. Siyasal kimliği olanlann devletin güçlü olduğu- na ilişkin bunca "sö\1emleri''ne karşın, devlet, ör- neğin, bundan 18 yıî önce Prof. Doğanay'ı evinin önünde çapraz ateşe tuturak katleden dört baldın çıplağm izini bile bulamıyorsa, Dr. Sevim'i güpe- gündüz evinin kapısını kırarak katledenler meçhul failler olarak kalıyorsa, sevgih Uğur Mumcu'yu arabasına bomba koyarak yok edenlerin izi sürüle- miyorsa güçlü devleti başka bir ülkeden mi ithal edeceğiz? Bunlar gibi nice ömeklere bakarak, şöy- le bir sonuca varmakta haklı sayilınz: Devletin gü- cü vardır ama. bu güç bir yere gelip "karşı bir güç"ün duvanna çarpıp kuilmakta ve etkisini yitir- mektedir. Bunun anlamı da söz konusu karşı gücü oluş.turanlann dayanağının yıne devletin içine çö- reklenmiş birtakım "odaklar" olmasıdır. Bunun sa- dece bır varsayun olmadığı Susurtuk olayı dolayı- sıyla doğrulanmıştır. Devletin koruyucu kanatlan altında. kimseye hesap vermek zorunda olmadık- lan tavnyla, kımi cinayet zanlılannın hâjâ ortalık- ta afur-tafur dolaşıp caka satabilmekte olmalan bundandır. Tutuklama karanrun kaldınimasını "ak- lanma" sarup, kamuya buna göre açıklamalarda bulunan (yaşadığımız "kaht-ırical" (*) sıkıntısının ürünü olan) politikacılan yüreklendiren de bu du- rumdur. Siyasal gücün. bütün bu cinayetlerin baş sorumlulaniı utamiacak bir şekildeJtoruyan dav- ranışı kar^^mda.'yıargının, jaceden birkyaıu ifade- sini ya da protestoyu ıçeren kararlarla. önüne geL- miş tetikçi piyonlann tutukluluğunu kaldırmasımn nedeni de, bence, budur. Yukanda değındiğim, gi- bi aziz dostum Sami Karaören bundan önceki mek- tubumu, "Susurhıktan Vaka-i Ha>Tİye Çıkar mı?" başlığı ile yayımlamışnr. Aradan bunca zaman geç- tikten sonra, gelişen olaylara bakarak, o mektu- bumda kullandığım son iki cümleyi tam olarak yı- nelemek istiyorum: "Susurhık'tald kazanm bir va- ka-i haynyeye dönüşmediği görülünce, sanınm, bu konuda en iyimser olanlann bile ayaklan suya ere- cektir. Dilerim ki yanılnıış olayım!" Acaba yanılmış sayılır rruyım? (*) Esh dönemlenn bu ünlü deyımı ' 'devlet adamı yok- luğu' Ikıtlığı) demekör. ÇAGDAŞ YAYINLARI Necati Cumalı SENİN İÇİN EY DEMOKRASİ ÇAGDAŞ YAYINLARI Necati Cumalı SENİN İÇİN EY DEMOKRASİ 3.BASI YENİ CIKTI Fiyatı:300.000 TL ' ' 'Oumrtsinyet KSâo Kufubû Ç ^ Pazartema Â.Ş» Yeebatan Cad. Sattemsoğût Sak. No:9/8 Cağaioğkj-lsîanûul Tei:St4 01 9&96 Posta çekı no:686322 Anıl Çeçen ULUSAL SOL Fiyatı:350.000 TL YENİ ÇIKTI Ğumhurt'yet Kîfap Kuiübö Çağ PazarfeBna ÂTf. Yerebatan Cad. Saikımsoğiıt Sofc. No:9/B Cağatoğtu-lstanbuJ Tei.514 01 95/96 Posta çeki no."666322 Beyoğlu'nda sahibinden satılık restorasyonlu apartman dairesi. Tol.: 225 71 98 224 14 39 SÜREKLİ EĞİTİM İSTİYORSAK KİTAP OKURUNU ÇOĞALTMALIYIZ. EGfflM SÜREKÜÜĞI, ÖĞRENCINİN KÜÇÜK YAŞTAKfTAPÇIYI TANIMASIYLA BAŞLAR; HAYATBOYUDEVAM EDER. SÜREKLİ EĞİTIMLE SOSYAL VE EKONOMİK ŞORUNLAR ÇABUKÇÖZÜLÜR. KİTAPÇILAR DERNEĞİ PENCERE Adaletin Alacası?.. Ekranda birgenç kız, gözleri yaşlı, başı bağlı, se- si titrek, anlatıyor: - Tarikat şeyhi ırzıma geçti... izleyici tepki duyuyor: - Vayalçak vay!.. Ertesi sabah okur gazeteyi açıyor, sekiz sütun üzerine manşet çekilmiş: "Tarikat şeyhi, tuzağına düşürdüğü genç kızın ır- zına geçmiş..." Tepki dorukta: - Namussuz rezil!.. Kamuoyu şartlanıyor; tarikat şeyhi hemen yaka- lanmalı, cezasını görmeli!.. • Oysa tarikat şeyhi anasının gözü!.. Kimbilir kaç kızı tuzağına düşürmüş, kaç safoşun altından gi- rip üstünden çıkmış, kaç voli çevirmiş, kaç enayi- nin parasını çatır çatır yemiş... .S J f ^. ^ Şeyhin işi bu!.. Suç duyurusu, medyanın şamatası, halkın tep- kisi, derken polis işe el koyar, şeyh diye anılan maskarayı yakalayıp savcının önüne çıkanr, savcı tutuklama ister, yargıç bunca şamata ortasında hem ortalık yatışsın, hem de herif kaçmasın diye tutuklama karan verir. Sonundadavaaçılır... llk duruşmada şeyhi saçı sakalı kazınmış du- rumda mahkemeye çıkanrlar. Yargıç dosyayı açar?.. Nerede kanıtlar?.. Genç kadının televizyon ekranında ağlayıp dö- vünmesi yeter mi?.. Bu gibi işler, herkesin gözü önünde tanıklı ve kanıtlı yapılmadığına göre, yar- gıcın içi yana yana herifi salıvermesinden gayn ya- pacağı bir iş yoktur. • Ne var ki ertesi günü, medya satış tezgâhını par- latmak için manşetini yine patlatır: "Irz düşmanı salıverildi." Halkta tepki: - Vay namussuz!.. Nasıl da sıytrdı?.. - Para yedirmiştir.. - Bizde adalet yok ki.. -;| . - Kızayazık.. - Bu memlekette işlerin düzelmesi için sallandı- racaksın birkaç kişiyi... - Ah, elimde bir yetki olsa.. '^ - Neyaparsın?.. - Ne yapacağım, kızın ırzına geçen namussuzu Sultanahmet Meydanı'nda kazığa oturturum.. • "Susuriuk Davası" diye anılan olayı kimler yakın- dan izliyor? Medyada olay, kâğıt makasıyla kesil- miş dava dilekçesi gibi kırpık kırpık veriliyor. Ceza Yasası'nın hangi maddelerinden dava açılmış?.. Sanıktar kimler?.. Kanıtlar neler?.. Yargıçlar kuru- lunun elindeki dava dosyasında ne var, ne yok?.. Benim diyen kabadayı çıkıp anlatsın bakalım!.. Medya karanlığa kurşun sıkıyor. Ya deveyi pire yapıyor; ya pireyi deve... Dava dosyası yetersizlik üzerine oluşturulunca yargıçların elleri böğürlerinde kalıyoft.. Bir kördövüşüdür gidiyor; davanıtn arasında olması gerekenler, Meclisfeıralafındğ oturuyorlar; dokunulmazlıklar kaldırılârntyor... • ** Halk tepkili; ama "Sürekli aydınlık için bir daki- ka karanlık" sürekli karanlık için bir dakika aydın- lığadönüşmesin?.. İLAN TC ÇUBUK KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN 1952/1439 Çubuk Sirkeli beldesi 2313 parsel sayısı ile ya- pılan tapulama tespitine davacılann itirazı üzeri- ne Çubuk Kadastro Mahkemesi'nde yapılan açık yargılama neticesinde; Dava konusu parselin davalılar adına tapu tesci- line 12.2.1958 tarih ve 1958/111 sayılı kararlaka- rar verilmiş olup davacılardan Feride Soy'un adre- si zabıtaca tespit edilememiş olup mahkeme kara- n tebliğ edilemediğinden, iş bu hüküm özetinin Basın Ilan ICurumu Kanalı ile Çubuk'ta tevzi olu- nan gazetelerin birinde ilanen tebliğine karar ve- rildiğinden, 7201 sayılı kanunun 28 ve müteakip maddeleri ve HUMK'nin 432. maddesi gereğince ilanen tebliğine ve ilan tarihinden 15 gün sonra il- gililere tebliğ edilmiş sayılacağına ve süresi içeri- sinde temyiz yoluna başvurmadıklan takdirde ka- rann kesinleşeceğinin tebliği yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 25.8.1997 Basm: 40522 OGRETMENLER ARANIYOR # İngilizce # Matematik # Fen Bilgisi Tel: (0212) 233 18 58-59 ^ALAADDIN HOTEL **** OTEL İncekum Alaaddin Hotel, Türkiye'nin yeşil turizm beldesi Antalya'nın Alanya ilçesi Avsallar kasabasında Akdeniz'in berrak kıyılannda huzur, spor, eğlence dolu bir ortama sahiptir. Antalya Havaalanı'na 98 km. uzaklıkta olan İncekum Alaaddin Hotel 232 oda. 500 yatak kapasitelidir. Yılın 300 gününün güneşli geçtiği ve deniz sezonunun 8 ay sürdüğü Akdenız'in bu şırin yöresindeki otelimizın odalan ile tüm kapalı alanlan merkezi ısıtma, soğutma ve havalandırma sistemi ile donatılmıştır. Özel banyolu odalanmız otomatik telefon. 4 kanal müzik yayını, uydu yayın TV sistemi ile otelimiz tatilde evinizi aratmayacaktır. İncekum Alaaddin Hotel'de aynca açık \e kapalı barlar. sauna. kondisyon merkezi. disco, 2 yüzme havıızu, özel plaj alanı, iskele, su sporlan merkezi, tenis kortu bulunmaktadır. Otelimiz 150 kişilik simültane çeviri sistemi toplantı salonu, 500 kişilik restoran, alakart restoran, pasta salonu, televizyon salonu, oyun odası. alışvenş mağazalan ve manzara terasları ile unutamayacağınız bir tatil sunmaktadır. İncekum Alaaddin Otel'in mutfak ustalan da gece müziği eşliğinde zengin açık büfelen ile Türk yemeklerinin lezzetini sizler e bir kez daha tattıracaktır. Rezervasyon için: (0242) 517 14 91 (6 hat) İncekum - ALANYA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle