Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 EYLÛL 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
KİTAP TIRTILI SELÎM İLERİ
Taıîlıe bakatıldtaplarAslında ıncecik bir kitaptı. Eser baş-
lar başlamaz, ilk sayfasında -bu, ger-
çekte s. 3'tür- şunlar yazılıydı:
"Enderun 'un muhtelif koğuşlann-
da asırlarca kıymetli hattatlar, müzeh-
hibler, nakkaşlar, mücellidler, ressam-
lar ve mıısikişinaslar yetişmiştir. Bu
sanatkârlar da, diğer ekseri Türk sa-
natkârları gibiyaptMarı eserlere isim
koymamak tevazuunu göstermışler ve
böylece sanat tarihimizdekı yerierini
alamamışlardır."
O zamanlar bu sözler beni hem bü-
yüler, hem üzerdi. Sanatkârlann alçak-
gönüllülüğüne, imza atmayışlanna ka-
pılıp giderdim. Benliğin böylesine si-
linip gidiyor oluşundan adeta hazlar du-
yardım.
Bir yandan da "(...) böylece sanat
tarihimizdeki yerierini alamamışlar-
dır", saptamasına takılıp kalırdım.
Sonralan bu sözde, bu saptamada acı
bir alay bile sezinledim.
Gerçi, andığım kitabın yazan eseri-
ne imza atmış ama, onun imzası da bu-
gûn sılinişler, unutuluşlar arasında.
Haluk Y. Şehsuvaroğlu: Bu adı kaç ki-
şi hatırlıyor, aruyor, biliyor?.. Kitabın
adıysa Eski Türk Sanatlan, Varlık Ya-
yınlan'nca yayımlanmış, yı 1lardan
1960, hepi topu 95 sayfa...
Halûk Y. Şehsuvaroğlu, ilk sözleri-
nin hemen ardından bize düşen ödevi
dile getırir:
"Eski kayıtlar arasında, bazı yazma-
larda kendilerinden birer vesile ile bah-
sedilen bu sanatkârlann adlannı topla-
mak, hayatlan üzerinde tetldkler yap-
mak, mezariannı araştırmak. tarih ba-
kımından yerine getirilmesi gerekli va-
zifeler arasındadır."
Bu yazı hangi tarihte yazıldı diye dü-
şûnüyorum. Yazıldığı tarihten bugüne
şu dileyişler herhalde büsbütün sona
ermiştir. Hele, söz konusu mezarlar
çoktan yok olmuştur.
Şehsuvaroğlu, "sanat tarihimiz üze-
rine yapılan çalışmalar"ın o yıllarda
"ümitler vcrdiğini'' söylüyor. Fuad
Köpriilü'nün, Haiil Ethem EMem'ın,
Şahabeddin Uzluk'un, Celâi Esad Ar-
seven'ın, Suut Kemal Yetldn'ın ve Sü-
heyl Ünver'in yazılannı, incelemeleri-
ni hatırlatıyor. Döneminde meraklısma
ses yöneltmiş bu çalışmalar da bugün
yitflder arasında değil mi?
ıı) IYIV"1
H a
— ı ı. mlı>
Nakış tarihimiz.^ :,.
Fuad Köpriilü'nün incelemesi nakış
tarihimize ilişkinmiş. "Otuzbeşyüka-
Ta dımlık
"tstanbul'u duyarak
yaşamış, şiir ve beste olarak
terennüm etmiş olan Leylâ
Hanun, o gün, muharririn
muhtelif sualkrine cevaplar
vermiş ve bu cevaplannda
eski günleri canlandırraışö.
Yirminci asruı genç
muharriri, geçen asruı yaşh
şairine sinemalan, ptajlan
da sormuştu. Bu son suali
şair yerinden doğrularak
cevaplandırmış ve: 'Aman
efendim' demişti,
'rüyâmızda görseydik
korkardık, plaj mı, ne
münasebet, o zaman
herkesin yalısında denız
hamamı vardı'.
Genç muharrir mehtap
âiemlerinde, araba
gezintilerinde bakışmalar,
sevişmeler olmaz nuydı?
diye de soruyor, Leylâ
Hanun bu suali de şöyk
cevaplandınyordu:
'Bakış olurdu. Hele
Kalender önünde,
Küçüksu'da, dünya kurulalı
bu âdet olmuş, fakat çok
gizli, çok ustalıklı
yaparlardı. Aşkın önûne
geçilebilir mi?' "
Halûk Y.Şehsuvaroğlu,
Eski Türk Sanatlan
• Eski Türk Sanatlan'nda neler anlatılmaz ki! Halûk Şehsuvaroğlu on sekizinci
yüzyılda Enderun sanatkârlanndan başlar, aynı yüzyılın "Garp musikisi"ne sıçrar.
Bu kısa fakat özlü, hem de çok özlü yazıda IH.Selim yine bir "bale heyeti"ni izler;
Beyoğlu'nda tiyatrolar, Tarabya'da konserler birbirini kovalar. lstanbullu Türkler
1840'ta Donizetti'nin "Blisario" operasına hayran olurlar... Şehsuvaroğlu eski
saatleri anlatır, "tarihi şahsiyetlerimizin değerli portreleri" ortasında dolaştınr bizi.
dar evvel" Ikdam gazetesinde tefrika
edilmiş. Demek bir " nakış tarihimiz"
varmış; demek, kim bilir kaç otuz beş
yıl öncesinde "gazeteJer" bu soy tefri-
kalara kucak açıyormuş. Şimdi insana
bir kalp yarası gibi geliyor.
Eski Türk Sanatlan benim çok sev-
diğim bir kitaptır. Sık sık okurum. Ka-
nşık kitaplığımda ikide birde kaybe-
dince aklım sıçrar. Sonra bir köşeden
çıkınca sevinirim.
Eski Türk Sanatlan'nda neler anla-
tılmaz ki! Yazar on sekizinci yüzyılda
Enderun sanatkârlanndan başlar, aynı
yüzyılın "Garp musikisi"ne sıçrar. Bu
kısa fakat özlü, hem de çok özlü yazı-
da m. Seiim yine bir "bale heyeu""ni iz-
ler; Beyoğlu'nda tiyatrolar, Tarabya'da
konserler birbirini kovalar. lstanbullu
Türkler 1840'ta Donizetti'nin "Blisa-
rfo" operasına hayran olurlar...
'""Şensövaroğlu eski'&âfl^i'Srimk
1
Bu yazı, Fehim Bey ve Biz'in o unutul-
maz "saat" sayfalan kadar etkileyici-
dir. Şu saat adlan başlı başına bir ince-
lik, şiir izlenimi bırakır: Düdüklü çek-
mece saati; kanaryalı saat; akarsulu ke-
bir çekmece saati; basma çalar altın ko-
yun saati; rehavî çalar santurlu büyük
saat... Bu saatlerhepsi marifetli saatler-
dir.
Şehsuvaroğlu "tarihîşahsiyetlerimi-
zin değerli portreleri'' ortasında dolaş-
tınr bizi. Bir ara "Topkapı Sarayı re-
simgak;risi"ni gezdirir. Galeriyi vaktıy-
le gezmiş, derken söz konusu yazıyı
okumuştum; elbette bir kez daha gez-
me düşüncesi uyandırmıştır o yazı.
Şehsuvaroğlu, "DenizMüzesi'ndeki
muhteşem kadırga"'ya dalıp gider. Ka-
dırganm "Ava Sultan Mehmed'e ait ol-
duğu" tahmin edılmektedir. Bu kadır-
gayla Eyüp'e, Boğaziçi'ne, Adalar'a
gezintiler yapılmıştır.
Birkaç sayfa, geçen yüzyılda resim
sanatının payitaht Istanbul'da birden-
bire yayılmasma aynlmıştır. Sonra es-
ki çekmecelerimiz çıkagelir. Sırada ka-
şıklar, eski yüzükler, kalemler... Şair
Leylâ Hanım da geçmiş zaman insan-
lan arasından bir sanat kişisi olarak be-
lirir...
Şehsuvaroğlu'nun yazılannın he-
men hepsi gazetelerde, dergılerde ya-
yımlanmıştır, bu eserde bir araya gel-
meden önce. Yazık kı gazetelerimız,
dergilerimiz böylesi yazılan gereksin-
miyor bugün. Halûk Y. Şehsuvaroğlu
tarzı yazarlar nice yıllar var ki sırra ka-
dem bastı. Bugünün gözde gazete, der-
gi yazarlan tanhin sarank incelıkleriy-
le uğraşmaktansa, dün ne yiyip içtikle-
nni, nerede kımlerle buluştuklannı,
hangi marka giysılerle dolaştıklannı
yazmayı artık erdem biliyorlar.
Dediğim gibi, Şehsuvaroğlu unutul-
du.
'Ydlannbiryıldızı'
Ama Çelik Gülersoy ondan söz açar-
kendiyorki: "19401ıveSO'byülarmbir
yıldrmdı, Halûk Şehsuvaroğlu." De-
vam ediyor:
"Halkın haberli olmadığı bir yıkhz.
Birkaç bin okuyucusu, onun daha
Yılmaz Güney, ölümünün 13. yıldönümünde buruk bir şekilde anıldı
'Birdıtıvşun,ilkenuısn• Yılmaz Güney'in bir duruşun, bir ilkenin simgesi olduğunu ve bu
uğurda sinemayı silah olarak kullandığını belirten Halil Ergün, Türkiye'de
hala yeri doldurulamamış bir sanatçı olan Yılmaz Güney'in artık gerçek
yerine oturtulması gerektiğini vurguladı. Yılmaz Güney, önümüzdeki
yıllarda kendisine yakışır biçimde ve daha geniş kitlelerle açık alanlarda
anılmak isteniyor.
Kültür Servisi - Yılmaz Güney
ölümünün 13. yıldönümünde
düzenlenen bir geceyle anıldı.
Yılmaz Güney Kültür ve Sanat
Vakfı tarafindan Osmanbey
Salon Semiramis'te düzenlenen
geceye, Yılmaz Güney'in
kardeşi Yaşar Pütün, eşi Fatoş
Güney, Melike Demirağ, Yaşar
Yılmaz, Halil Ergün, Orhan
Aydın, Sangazi Belediye
Başkanı Fikret Şahin, Alev
Baymur, Ferhat Tunç, Nurdan
tpek, Ramiz EkincL Aytaç
Arman. Necmettin ÇobanoğJu,
Ufiık Uras, Tuncel Kurtiz. Sırn
Sakık, Metin Üstündağ ve çok
sayıda sanatçı katıldı. Yılmaz
Güney'in yaşamından
kesitlerden oluşan bir slayt
göstensi sunuldu.
Sinema sanatçısı Orhan Aydın,
13 yıl önce aramızdan aynlan
Yılmaz Güney'in ruhunu
yaşatmak için böyle bir gece
düzenlendiğini belirterek bu
gecede Güney'in yalnızca
ismiyle değil, yaptıklanyla da
anılacağını söyledi ve bundan
sonraki yıllarda Yılmaz
Gûney'i daha geniş kitlelerle
açık alanlarda anmak
istediklerini belirtti.
Yılmaz Güney'i ve yapıtlanm
tanıtmak ve gelecek kuşaklara
aktarmak için Yılmaz Güney
Kültür ve Sanat Vakfı'nı kuran
Fatoş Güney, yaptığı
konuşmada, Güney'in her
şeyden önce büyük bir hümanist
olduğunu vurgulayarak, onun
büyük bir devrimci, sanatçı ve
Türkiye'de bütün dünya
halklannın savunucusu
olduğunu belirtti. "Yılmaz
Güney her şeye rağmen, güzel
günlerin geleceği ve her şeyin
düzeleceği umudunu içindc
taşıyarak aramızdan aynldı"
diyen Fatoş Güney, Güney'i
sevgiyle andığım söyledi.
Yılmaz Güney Haftası
Halil Ergün ise, Türkiye'de hâlâ
yeri doldurulamamış bir sanatçı
olan Yılmaz Güney'in artık
gerçek yerine oturtulması
gerektiğini belirtti. Ergün
konuşmasında Yılmaz
Güney'in bir duruşun, bir
ilkenin simgesi olduğunu ve bu
uğurda sinemayı silah olarak
kullandığından söz etti.
Sangazi Belediye Başkanı
Fikret Şahin, önümüzdeki
günlerde Yılmaz Güney'in tüm
filmlerinin yer aldığı "Yılmaz
Güney HaftasT
düzenleyeceklerini belirtti.
Ferhat Tunç, Güney'in
Türkiye'de yetışmiş ender
insanlardan bin olduğunu
söyleyerek, Güney'in sanatla
sıyasetin birlikteliğınin en güzel
örneği olduğundan bahsetti.
Belediye başkanı vazgeçti
Yılmaz Güney Kültür ve Sanat
Vakfı adına konuşma yapan
Yaşar Yılmaz, Güney'i anmak
için altı ay önce çahşmalara
başladıklannı, buna göre anma
programlannm çok daha farklı
olduğunu, ancak kendilerine
sponsorluk sözü veren bir
belediye başkamnın son anda
bu sözünden vazgeçtiğini
anlattı.
Güney'i önümüzdeki yıllarda
daha büyük alanlarda
anacaklannı belirten Yılmaz,
vakıf olarak Türk sinemalannda
Yılmaz Güney'in filmlerinin
göstenlmesi ve yapıtlannın telif
haklannın korunması alanmda
çalışmalar yaptıklanndan
bahsetti.
Ufuk Uras, Yılmaz Güney'in
Türkıye'de önemli bir konumda
bulunduğunu vurgulayarak,
Güney'in emekçi kımliği,
ezilen bir halkın,
Kürt halkının bir bireyi,
yazarhğı, sinema sanatçılığı
gibi farklı birçok kimliğı bir
araya getiren ender insanlardan
biri olduğunu söyledi.
Uras, konuşmasımn sonunda
Güney'e layık olmasa da böyle
bir anma toplantısmın
düzenlenmesinden mutluluk
duyduğunu belirtti.
Aytaç Arman, sinemayı ilk kez
Güney'le tanıdığını ve sevdiğinı
anlatarak konuşmasına başladı.
Güney'in var olan sistemi
yıkarak, farklı bir
oyunculuk ve sinema anlayışı
getirdiğinden bahseden Arman,
Güney'i karanlıklara gömmek
isteyenlerin başanlı
olamayacaklannı vurguladı.
ilk kez 1974 yılında
"Arkadaş" fılmiyle tamnan
Melike Etemirağ ise Yılmaz
Güney'in hayatında
önemli bir yere sahip
olduğunu söyleyerek
Yılmaz Güney'in daha iyi
ortamlarda anılması
gerektiğini vurguladı.
Çok say ıda sanatçının katüdığı gece, Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Vakfi tarafindan düzenlendi
çok Akşam ve Cumhuriyet sütunlann-
da çıkan. geçmişin ve yine daha çok, ts-
tanbuPun geçmişinu güzelliklerini anla-
tan yazılannı merakla beklerier, tatlı ve
yumuşak üslûbundan tat ahriar, onun-
la beraber, kaybolup gjtmiş âkmlerde
biraz daha gezJnmekten mutluluk du-
yarlardı.''
Geçmiş yıllann bu az bilinir yıldızı,
yine Gülersoy'un saptayımıyla o yazı-
lara, o özlü söyleşi yazılanna şu yolla-
n geçerek ulaşmıştır
"Once,gençbğinde uzun \« sabırh bir
birikimle, Osmanb tarih kaynaklannı
uzun uzun taramış ve kendi konulann-
da yararlı olacak bütün notlan çıkar-
mışü. lldncisi, annesi tarafindan Saray
çevTeleri ile ilişkisi \-ardi. Bundan ya-
rarlanarak, hay atta kalan birçok görgü
tanığı ile lemas kurmuş ve binalar, âdet-
ler, Idşiler, olay lar hakkında, sözlü bü-
gUerderiemiştL"
Gerçekten de Halûk Y. Şehsuvaroğ-
lu'nun eldekı birkaç kitabmda geçmiş
zaman kişileriyle görüşmelerim yansı-
tan notlara rastlanır. Sultan Aziz döne-
mini anlatan monografik esennde, bir
dıpnotta da, annemin amcasının eşi
'Neşecan Yengemiz'den söz açılıyordu
ki, okuyunca çocuk gibi sevinmiş, bir
akrabamızın tarihi bir esere tanık sıfa-
tıyla geçişinden mutluluk duymuştum.
1986'da ÇelifcGülersoy, Şehsuvaroğ-
lu'nun bütün Boğaziçi yazılannı Bo-
ğaziçi'ne Dair'de toplamıştır. Büyük
boy, dört yüz sayfaya yakm bu eşsiz e-
ser, Boğaziçi konusundaki
^ ^ ^ ^ — son belgesel yazılardan
oluşur.
Ama salt 'belgesel' de-
ğil. Şehsuvaroğlu, Boğa-
ziçi'ne bir yandan da 'ma-
sakı'mn söylemiyle yak-
laşmıştır. Geçmiş onda bir
masal hülyasıyla beliriyor.
Bununla birlikte, daha
1963 'te kentin doğasım ve
mimarisini kimlerin nasıl
yok etmekıe olduğunu ha-
ber vermiş:
Beş asr ve sonra
" Yıkılan yalılann yerine
çirkin beton apartmanlar
kuruluyor; kıyılan büyük
kömür ve akaryakrt depo-
lan ile doldurduk.
Beş asırdır İstanbuUula-
nn zev'kle dolaştıklan bü-
yük çayırlan parselleyip
mahalleler haline getirdik;
Beylerbeyi çayınnda gali-
ba bir kulüp binası yapıl-
mış: Büyiikdere, Baltali-
manı çayırlan garip birer
semt oktu."
Bir de günümüzü yaşa-
sa. görseydi yazar...
Eski Türk Sanatlan ko-
nudan konuya sıçrayan kı-
taptır. Sultan Aziz monog-
rafisi, kendi alanmda gali-
ba hep tek başına kalan es-
er olacak. Yazar burada
Sultan Aziz dönemi insan-
lan henüz hayattayken on-
larla tek tek görüşmüş; sa-
yısız yaşantı, am, bilgiden,
sayısız aynntıdan çok
renkli bir yaşamöyküsü
kaleme getirmiştir. Boğa-
ziçi'ne Daır, demin vurgu-
ladım, göz kamaştıncı bir
Boğaziçi uygarlığı çalış-
ması.
Yaşadığı dönemde, tari-
hin değerlerine ya da uy-
garlık tarihimize olan tut-
kusu nedeniyle, Halûk Y.
Şehsuvaroğlu'nun 'Os-
manlıcı' olduğu söylen-
miş. Bu hastalıklı sıfatlan-
dırmalar, aynı konularla
uğraşmak isteyen kişilere,
ne acı ki bugün de yönel-
tiliyor.
Işın tuhafı, Şehsuvaroğ-
lu'nun cana yakın bir kita-
bı daha var; Tarihçi Gö-
züyle Atatürk adını taşı-
yor. Çok sevdiğim bu eser
bize 'insan' Atatürk'ü
bütün sıcaklığıyla anlatır.
Dileyelim ki, yakın ge-
leceğin bir gününde, genç
okurlanyla buluşsun Ha-
lûk Y. Şehsuvaroğlu.
ODAK NOKTASI
AHMETCEMAL
Uzak, Çok Uzak...
Galter Prensesi Diana'nın 6 Eylül günü Lond-
ra'da yapılan cenaze törenine ait televizyon yayın-
lannı kaçırmamaya kesinlikle kararlıydım. Bu karar-
lılığımın birincil nedeni, Prenses Diana'nın kişiliği
değildi. Bu kitle olayında dikkatle izlemek istediğim
noktalar vardı ve benim için bunlar çok önemliydi.
Olay, bütün bir ulusun tutum ve davranışlanyla ar-
tık çoktan eskidiğini sergileyen bir monarşiye ver-
diği ders bağlamında da hiç kuşkusuz dikkate de-
ğer bir nitelık kazandı. Ama yüzyıllann akışı içerisin-
de demokrasiyi doğal bir yaşama biçimi olarak be-
nimsemiş birtoplum açısından kanımca bunun şa-
şılacak bir yanı yoktu. Demokrasılerde seçimin ne
demek olduğunu çok iyi özümsemiş olan Ingiliz hal-
kı, bir cenaze törenini de bir tür çok etkili kamuoyu
yoklamasına dönüştümneyi başardı ve sevgisıni
odaklamakta köhne bir aristokrasinin değil, ama
yalnızca kendi ölçütlerinin geçerii olacağını göster-
di.
Kitle olaylannın en önemli yanlanndan biri, belli bir
ortamda egemen olan kültürel kimliğin belirieyici
özelliklerinin çok açık biçimde ortaya çıkmasıdır. Bu
cenaze töreninde de böyle oldu ve Ingiltere halkı,
tüm kesimlerinin davranışlanyla Avrvpalılık kavra-
mının kurucu öğelerini gözler önüne serdi.
Duygusallığın, bu tür kitlesel olaylarda variığı ke-
sinlikle gerekli düzeni bozmak için bir an bile baha-
ne edilmemesi, törenin belki de en çarpıcı yanıydı.
Kortejin geçeceği birkaç kilometrelik yol boyunca
polis, izleyicilerin daha öteye geçmemesi için sey-
rek bir kordon oluşturmuştu. Bu yolun büyük bir bö-
lümünde polis ile halkın arasında demir parmaklık
ya da başkaca sert bir engel yoktu. Yalnızca bir
metrelik boş bir alan bırakılmıştı -tek bir adım at-
makla kolayca ihlal edilebilecek bir sınır olan bir
alan. Gelgelelim özellıkle kent içersinde, ister çiçek
atma, ister daha yakından görme bahanesiyle ol-
sun, bu boş alana ne yetişkinler ne de çocuklar
adım attılar. Her şey, bu sınınn gerisinden izlendi.
Bütün çiçekler, bu uzaklığa sadık kalınarak atıldı.
Bütün acılar, bu sınınn arkasında yaşandı. Böylece
temel amaç, yani kortejin düzen içersinde geçişi de
bir an olsun tehlikeye girmedi.
Çocuğuyla, genciyle ve yaşlısıyla bütün bir halk,
büyük bir acının duygusallığı ile saygının gerekleri-
ni eşzamanlı yaşadı. Duygulannı yaşamanın özgür-
lüğü ile taşkınlığı hiç kanştırmadı.
Bu kitle olayının kültür kavramını doğrudan ilgi-
lendiren birbaşkaözelilğineise VVestminster Kated-
ra//'ndeki dini tören sırasında tanık olundu. Çünkü
bu tören, yalnızca din kurallanyla ve bu bağlamda
ömeğin ilahilerin ve dualann okunmasıyla sınııiı kal-
madı.
Opera korosu, Verd/'nin Requiem'\ri\ yorumladı.
Yapılan konuşmalarda Ingiliz şairierinin unutul-
maz dizelerine yer verildi.
Katedrale yerleşitirilen piyanonun başına geçen
Elton John, acısını bir şarkının ezgilerine döktü.
Ve nihayet Canterbury Başpiskoposu, yaptığı ko-
nuşmanın içeriğıyle yalnızca Isa'nın kullanna değil,
ama bütün insanlığa yönelık mesajlar verdi.
Bütün bunlardan nasıl bir özet çıkartmak gerekir?
Kültür, bir parçalanmışlık konumu değildır. Baş-
ka deyişte, müziğrı, edebıyatın, tiyatronun, buttin bir
sanatın, dinın vb. bir bütünlük içersinde değil, fakat
kimi zaman birbiriyle neredeyse ilintisiz parçalar ha-
linde yaşadığı ortamlarda etkin vebirleştirici bir kül-
türün varlığından söz edebilmek, olanaksızdır. Kül-
tür, bireyin ve toplumun kendini içinde bulduğu ger-
çeklik olduğuna göre, hiç kuşkusuz böyle bir par-
çalanmışlık konumunun sergilendiği ortamlann da
bir kültürü vardır; ama bu, en uzak geçmişten bu ya-
na edinilmiş birikimleri, miraslan gereğince değer-
lendirmeye, bir kültürel kimlik oluşturmaya, bu-
gün'ün potasında yannın da harcına dönüştürme-
ye elverişli bir konum değildir.
6 Eylül Cumartesi günü VVestminster Katedralin-
de izlediğimiz olay, ancak doğumdam ölüme, geç-
mişten geleceğe uzanan bir çizgide, geleneğiyie ve
şimdi'siyle bütün birikimlerini, bütün miraslannı ya-
şamının, günlük yaşamının doğal öğelerine dönüş-
türebilmiş, benliğinin her zerresine sindirebilmiş bir
toplumun yansıtabileceği bir panoramaydı.
Bu, yüzyıllann akışı içersinde düşünce bağlamın-
dakı besın kaynaklannı Shakespeare'de, Thomas
Moore'da ve onlar gıbı daha nıcelerinde bulmuş,
Rönesans'ın bütün nimetlennden yararlanmış, ay-
dınlanma'nın doruklannı yaşamış bir ortamın doğal
konumudur. Ve "Avrupa Biriiği" kavramında yer alan
"Avrupa"n\n ve bunun temelinde yatan "Avrupalı-
lığın" özünü de böyle birbütünsel özümseyebilme
yeteneği oluşturur.
Bütün bunlarla, bugünün Avrupası'nın her bakım-
dan aksaksız işlediğini savunmuyoruz. Ama varolan
bir sistemin aksayan yanlannın tartışmakla, henüz
varolmayan bir sistemi varsaymak, birbirinden çok
farklı şeylerdir ve varsayım, kimi zaman var
olan'dan, yani gerçekte yaşanandan çok, ama çok
uzak düşmüş olabilir...
Türk pomanıran çeyrek yüzyılı
• ANTALYA (AA) - Türk romanının çeyrek yüzyılı,
Antalya Falez Otel'de 20 eylülde düzenlenecek
toplantıda ele almacak. "Falez Toplantılan"nın
dördüncüsünde, Türk romanının çeyrek yüzyılı konusu
ele almacak. Doğan Hızlan'ın yöneteceği toplantıya
Yaşar Kemal, Ferit Edgü, Fethi Naci, Tahsin Yücel ve
Semih Gümüş konuşmacı olarak katılacak. "Falez
Toplantılan"nda daha önce "Yem kadının toplumsal
kimliği", U
2000'e doğru futbolumuz nereye" ile
"Medya ve demokrasi" konulan ele alınmıştı. Falez
toplantılanyla, gazeteci, bilim adamı, akademisyen,
sanatçı ve ışadamlannın bir araya getırilmesı ve "yaratıcı
yenı düşünceye katkıda bulunulması" amaçlanıyor.
BUGÜN
• tFSAK'ta saat 19.30'ta Öktem Küstü'nün "Ipek Yo-
lu'ndan Bir Kesit: Özbekistan" isimli saydam göste-
risi izlenebilir.
• TARtH VAKFI DARPHANE binalannda 16.00-
18.45 saatleri arasında 2. Performans Günleri etkin-
liklen yer alıyor.
• BEYOĞLU StNEMASI yaz şenliği kapsamında
"Yeraltı" isimli fılm gösteriliyor.
YAPI KREDİ SANAT FESTIVALI 97
BUGUN
• Bilkent Senfoni Orkestrası ve Bulgaristan Filanno-
ni Orkestrası saat 19.00'da Atatürk Kültür Merke-
zi'nde izlenebilir.
YARIN
• Friedrich Horicke piyano resitali saat 18.30'da
CRR Konser Salonu'nda, Joffrey Bale saat 21.00'de
Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda yer alıyor.