27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 EYLÛL 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 KİTAP TIRTILI SELÎM İLERİ Taıîlıe bakatıldtaplarAslında ıncecik bir kitaptı. Eser baş- lar başlamaz, ilk sayfasında -bu, ger- çekte s. 3'tür- şunlar yazılıydı: "Enderun 'un muhtelif koğuşlann- da asırlarca kıymetli hattatlar, müzeh- hibler, nakkaşlar, mücellidler, ressam- lar ve mıısikişinaslar yetişmiştir. Bu sanatkârlar da, diğer ekseri Türk sa- natkârları gibiyaptMarı eserlere isim koymamak tevazuunu göstermışler ve böylece sanat tarihimizdekı yerierini alamamışlardır." O zamanlar bu sözler beni hem bü- yüler, hem üzerdi. Sanatkârlann alçak- gönüllülüğüne, imza atmayışlanna ka- pılıp giderdim. Benliğin böylesine si- linip gidiyor oluşundan adeta hazlar du- yardım. Bir yandan da "(...) böylece sanat tarihimizdeki yerierini alamamışlar- dır", saptamasına takılıp kalırdım. Sonralan bu sözde, bu saptamada acı bir alay bile sezinledim. Gerçi, andığım kitabın yazan eseri- ne imza atmış ama, onun imzası da bu- gûn sılinişler, unutuluşlar arasında. Haluk Y. Şehsuvaroğlu: Bu adı kaç ki- şi hatırlıyor, aruyor, biliyor?.. Kitabın adıysa Eski Türk Sanatlan, Varlık Ya- yınlan'nca yayımlanmış, yı 1lardan 1960, hepi topu 95 sayfa... Halûk Y. Şehsuvaroğlu, ilk sözleri- nin hemen ardından bize düşen ödevi dile getırir: "Eski kayıtlar arasında, bazı yazma- larda kendilerinden birer vesile ile bah- sedilen bu sanatkârlann adlannı topla- mak, hayatlan üzerinde tetldkler yap- mak, mezariannı araştırmak. tarih ba- kımından yerine getirilmesi gerekli va- zifeler arasındadır." Bu yazı hangi tarihte yazıldı diye dü- şûnüyorum. Yazıldığı tarihten bugüne şu dileyişler herhalde büsbütün sona ermiştir. Hele, söz konusu mezarlar çoktan yok olmuştur. Şehsuvaroğlu, "sanat tarihimiz üze- rine yapılan çalışmalar"ın o yıllarda "ümitler vcrdiğini'' söylüyor. Fuad Köpriilü'nün, Haiil Ethem EMem'ın, Şahabeddin Uzluk'un, Celâi Esad Ar- seven'ın, Suut Kemal Yetldn'ın ve Sü- heyl Ünver'in yazılannı, incelemeleri- ni hatırlatıyor. Döneminde meraklısma ses yöneltmiş bu çalışmalar da bugün yitflder arasında değil mi? ıı) IYIV"1 H a — ı ı. mlı> Nakış tarihimiz.^ :,. Fuad Köpriilü'nün incelemesi nakış tarihimize ilişkinmiş. "Otuzbeşyüka- Ta dımlık "tstanbul'u duyarak yaşamış, şiir ve beste olarak terennüm etmiş olan Leylâ Hanun, o gün, muharririn muhtelif sualkrine cevaplar vermiş ve bu cevaplannda eski günleri canlandırraışö. Yirminci asruı genç muharriri, geçen asruı yaşh şairine sinemalan, ptajlan da sormuştu. Bu son suali şair yerinden doğrularak cevaplandırmış ve: 'Aman efendim' demişti, 'rüyâmızda görseydik korkardık, plaj mı, ne münasebet, o zaman herkesin yalısında denız hamamı vardı'. Genç muharrir mehtap âiemlerinde, araba gezintilerinde bakışmalar, sevişmeler olmaz nuydı? diye de soruyor, Leylâ Hanun bu suali de şöyk cevaplandınyordu: 'Bakış olurdu. Hele Kalender önünde, Küçüksu'da, dünya kurulalı bu âdet olmuş, fakat çok gizli, çok ustalıklı yaparlardı. Aşkın önûne geçilebilir mi?' " Halûk Y.Şehsuvaroğlu, Eski Türk Sanatlan • Eski Türk Sanatlan'nda neler anlatılmaz ki! Halûk Şehsuvaroğlu on sekizinci yüzyılda Enderun sanatkârlanndan başlar, aynı yüzyılın "Garp musikisi"ne sıçrar. Bu kısa fakat özlü, hem de çok özlü yazıda IH.Selim yine bir "bale heyeti"ni izler; Beyoğlu'nda tiyatrolar, Tarabya'da konserler birbirini kovalar. lstanbullu Türkler 1840'ta Donizetti'nin "Blisario" operasına hayran olurlar... Şehsuvaroğlu eski saatleri anlatır, "tarihi şahsiyetlerimizin değerli portreleri" ortasında dolaştınr bizi. dar evvel" Ikdam gazetesinde tefrika edilmiş. Demek bir " nakış tarihimiz" varmış; demek, kim bilir kaç otuz beş yıl öncesinde "gazeteJer" bu soy tefri- kalara kucak açıyormuş. Şimdi insana bir kalp yarası gibi geliyor. Eski Türk Sanatlan benim çok sev- diğim bir kitaptır. Sık sık okurum. Ka- nşık kitaplığımda ikide birde kaybe- dince aklım sıçrar. Sonra bir köşeden çıkınca sevinirim. Eski Türk Sanatlan'nda neler anla- tılmaz ki! Yazar on sekizinci yüzyılda Enderun sanatkârlanndan başlar, aynı yüzyılın "Garp musikisi"ne sıçrar. Bu kısa fakat özlü, hem de çok özlü yazı- da m. Seiim yine bir "bale heyeu""ni iz- ler; Beyoğlu'nda tiyatrolar, Tarabya'da konserler birbirini kovalar. lstanbullu Türkler 1840'ta Donizetti'nin "Blisa- rfo" operasına hayran olurlar... '""Şensövaroğlu eski'&âfl^i'Srimk 1 Bu yazı, Fehim Bey ve Biz'in o unutul- maz "saat" sayfalan kadar etkileyici- dir. Şu saat adlan başlı başına bir ince- lik, şiir izlenimi bırakır: Düdüklü çek- mece saati; kanaryalı saat; akarsulu ke- bir çekmece saati; basma çalar altın ko- yun saati; rehavî çalar santurlu büyük saat... Bu saatlerhepsi marifetli saatler- dir. Şehsuvaroğlu "tarihîşahsiyetlerimi- zin değerli portreleri'' ortasında dolaş- tınr bizi. Bir ara "Topkapı Sarayı re- simgak;risi"ni gezdirir. Galeriyi vaktıy- le gezmiş, derken söz konusu yazıyı okumuştum; elbette bir kez daha gez- me düşüncesi uyandırmıştır o yazı. Şehsuvaroğlu, "DenizMüzesi'ndeki muhteşem kadırga"'ya dalıp gider. Ka- dırganm "Ava Sultan Mehmed'e ait ol- duğu" tahmin edılmektedir. Bu kadır- gayla Eyüp'e, Boğaziçi'ne, Adalar'a gezintiler yapılmıştır. Birkaç sayfa, geçen yüzyılda resim sanatının payitaht Istanbul'da birden- bire yayılmasma aynlmıştır. Sonra es- ki çekmecelerimiz çıkagelir. Sırada ka- şıklar, eski yüzükler, kalemler... Şair Leylâ Hanım da geçmiş zaman insan- lan arasından bir sanat kişisi olarak be- lirir... Şehsuvaroğlu'nun yazılannın he- men hepsi gazetelerde, dergılerde ya- yımlanmıştır, bu eserde bir araya gel- meden önce. Yazık kı gazetelerimız, dergilerimiz böylesi yazılan gereksin- miyor bugün. Halûk Y. Şehsuvaroğlu tarzı yazarlar nice yıllar var ki sırra ka- dem bastı. Bugünün gözde gazete, der- gi yazarlan tanhin sarank incelıkleriy- le uğraşmaktansa, dün ne yiyip içtikle- nni, nerede kımlerle buluştuklannı, hangi marka giysılerle dolaştıklannı yazmayı artık erdem biliyorlar. Dediğim gibi, Şehsuvaroğlu unutul- du. 'Ydlannbiryıldızı' Ama Çelik Gülersoy ondan söz açar- kendiyorki: "19401ıveSO'byülarmbir yıldrmdı, Halûk Şehsuvaroğlu." De- vam ediyor: "Halkın haberli olmadığı bir yıkhz. Birkaç bin okuyucusu, onun daha Yılmaz Güney, ölümünün 13. yıldönümünde buruk bir şekilde anıldı 'Birdıtıvşun,ilkenuısn• Yılmaz Güney'in bir duruşun, bir ilkenin simgesi olduğunu ve bu uğurda sinemayı silah olarak kullandığını belirten Halil Ergün, Türkiye'de hala yeri doldurulamamış bir sanatçı olan Yılmaz Güney'in artık gerçek yerine oturtulması gerektiğini vurguladı. Yılmaz Güney, önümüzdeki yıllarda kendisine yakışır biçimde ve daha geniş kitlelerle açık alanlarda anılmak isteniyor. Kültür Servisi - Yılmaz Güney ölümünün 13. yıldönümünde düzenlenen bir geceyle anıldı. Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Vakfı tarafindan Osmanbey Salon Semiramis'te düzenlenen geceye, Yılmaz Güney'in kardeşi Yaşar Pütün, eşi Fatoş Güney, Melike Demirağ, Yaşar Yılmaz, Halil Ergün, Orhan Aydın, Sangazi Belediye Başkanı Fikret Şahin, Alev Baymur, Ferhat Tunç, Nurdan tpek, Ramiz EkincL Aytaç Arman. Necmettin ÇobanoğJu, Ufiık Uras, Tuncel Kurtiz. Sırn Sakık, Metin Üstündağ ve çok sayıda sanatçı katıldı. Yılmaz Güney'in yaşamından kesitlerden oluşan bir slayt göstensi sunuldu. Sinema sanatçısı Orhan Aydın, 13 yıl önce aramızdan aynlan Yılmaz Güney'in ruhunu yaşatmak için böyle bir gece düzenlendiğini belirterek bu gecede Güney'in yalnızca ismiyle değil, yaptıklanyla da anılacağını söyledi ve bundan sonraki yıllarda Yılmaz Gûney'i daha geniş kitlelerle açık alanlarda anmak istediklerini belirtti. Yılmaz Güney'i ve yapıtlanm tanıtmak ve gelecek kuşaklara aktarmak için Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Vakfı'nı kuran Fatoş Güney, yaptığı konuşmada, Güney'in her şeyden önce büyük bir hümanist olduğunu vurgulayarak, onun büyük bir devrimci, sanatçı ve Türkiye'de bütün dünya halklannın savunucusu olduğunu belirtti. "Yılmaz Güney her şeye rağmen, güzel günlerin geleceği ve her şeyin düzeleceği umudunu içindc taşıyarak aramızdan aynldı" diyen Fatoş Güney, Güney'i sevgiyle andığım söyledi. Yılmaz Güney Haftası Halil Ergün ise, Türkiye'de hâlâ yeri doldurulamamış bir sanatçı olan Yılmaz Güney'in artık gerçek yerine oturtulması gerektiğini belirtti. Ergün konuşmasında Yılmaz Güney'in bir duruşun, bir ilkenin simgesi olduğunu ve bu uğurda sinemayı silah olarak kullandığından söz etti. Sangazi Belediye Başkanı Fikret Şahin, önümüzdeki günlerde Yılmaz Güney'in tüm filmlerinin yer aldığı "Yılmaz Güney HaftasT düzenleyeceklerini belirtti. Ferhat Tunç, Güney'in Türkiye'de yetışmiş ender insanlardan bin olduğunu söyleyerek, Güney'in sanatla sıyasetin birlikteliğınin en güzel örneği olduğundan bahsetti. Belediye başkanı vazgeçti Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Vakfı adına konuşma yapan Yaşar Yılmaz, Güney'i anmak için altı ay önce çahşmalara başladıklannı, buna göre anma programlannm çok daha farklı olduğunu, ancak kendilerine sponsorluk sözü veren bir belediye başkamnın son anda bu sözünden vazgeçtiğini anlattı. Güney'i önümüzdeki yıllarda daha büyük alanlarda anacaklannı belirten Yılmaz, vakıf olarak Türk sinemalannda Yılmaz Güney'in filmlerinin göstenlmesi ve yapıtlannın telif haklannın korunması alanmda çalışmalar yaptıklanndan bahsetti. Ufuk Uras, Yılmaz Güney'in Türkıye'de önemli bir konumda bulunduğunu vurgulayarak, Güney'in emekçi kımliği, ezilen bir halkın, Kürt halkının bir bireyi, yazarhğı, sinema sanatçılığı gibi farklı birçok kimliğı bir araya getiren ender insanlardan biri olduğunu söyledi. Uras, konuşmasımn sonunda Güney'e layık olmasa da böyle bir anma toplantısmın düzenlenmesinden mutluluk duyduğunu belirtti. Aytaç Arman, sinemayı ilk kez Güney'le tanıdığını ve sevdiğinı anlatarak konuşmasına başladı. Güney'in var olan sistemi yıkarak, farklı bir oyunculuk ve sinema anlayışı getirdiğinden bahseden Arman, Güney'i karanlıklara gömmek isteyenlerin başanlı olamayacaklannı vurguladı. ilk kez 1974 yılında "Arkadaş" fılmiyle tamnan Melike Etemirağ ise Yılmaz Güney'in hayatında önemli bir yere sahip olduğunu söyleyerek Yılmaz Güney'in daha iyi ortamlarda anılması gerektiğini vurguladı. Çok say ıda sanatçının katüdığı gece, Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Vakfi tarafindan düzenlendi çok Akşam ve Cumhuriyet sütunlann- da çıkan. geçmişin ve yine daha çok, ts- tanbuPun geçmişinu güzelliklerini anla- tan yazılannı merakla beklerier, tatlı ve yumuşak üslûbundan tat ahriar, onun- la beraber, kaybolup gjtmiş âkmlerde biraz daha gezJnmekten mutluluk du- yarlardı.'' Geçmiş yıllann bu az bilinir yıldızı, yine Gülersoy'un saptayımıyla o yazı- lara, o özlü söyleşi yazılanna şu yolla- n geçerek ulaşmıştır "Once,gençbğinde uzun \« sabırh bir birikimle, Osmanb tarih kaynaklannı uzun uzun taramış ve kendi konulann- da yararlı olacak bütün notlan çıkar- mışü. lldncisi, annesi tarafindan Saray çevTeleri ile ilişkisi \-ardi. Bundan ya- rarlanarak, hay atta kalan birçok görgü tanığı ile lemas kurmuş ve binalar, âdet- ler, Idşiler, olay lar hakkında, sözlü bü- gUerderiemiştL" Gerçekten de Halûk Y. Şehsuvaroğ- lu'nun eldekı birkaç kitabmda geçmiş zaman kişileriyle görüşmelerim yansı- tan notlara rastlanır. Sultan Aziz döne- mini anlatan monografik esennde, bir dıpnotta da, annemin amcasının eşi 'Neşecan Yengemiz'den söz açılıyordu ki, okuyunca çocuk gibi sevinmiş, bir akrabamızın tarihi bir esere tanık sıfa- tıyla geçişinden mutluluk duymuştum. 1986'da ÇelifcGülersoy, Şehsuvaroğ- lu'nun bütün Boğaziçi yazılannı Bo- ğaziçi'ne Dair'de toplamıştır. Büyük boy, dört yüz sayfaya yakm bu eşsiz e- ser, Boğaziçi konusundaki ^ ^ ^ ^ — son belgesel yazılardan oluşur. Ama salt 'belgesel' de- ğil. Şehsuvaroğlu, Boğa- ziçi'ne bir yandan da 'ma- sakı'mn söylemiyle yak- laşmıştır. Geçmiş onda bir masal hülyasıyla beliriyor. Bununla birlikte, daha 1963 'te kentin doğasım ve mimarisini kimlerin nasıl yok etmekıe olduğunu ha- ber vermiş: Beş asr ve sonra " Yıkılan yalılann yerine çirkin beton apartmanlar kuruluyor; kıyılan büyük kömür ve akaryakrt depo- lan ile doldurduk. Beş asırdır İstanbuUula- nn zev'kle dolaştıklan bü- yük çayırlan parselleyip mahalleler haline getirdik; Beylerbeyi çayınnda gali- ba bir kulüp binası yapıl- mış: Büyiikdere, Baltali- manı çayırlan garip birer semt oktu." Bir de günümüzü yaşa- sa. görseydi yazar... Eski Türk Sanatlan ko- nudan konuya sıçrayan kı- taptır. Sultan Aziz monog- rafisi, kendi alanmda gali- ba hep tek başına kalan es- er olacak. Yazar burada Sultan Aziz dönemi insan- lan henüz hayattayken on- larla tek tek görüşmüş; sa- yısız yaşantı, am, bilgiden, sayısız aynntıdan çok renkli bir yaşamöyküsü kaleme getirmiştir. Boğa- ziçi'ne Daır, demin vurgu- ladım, göz kamaştıncı bir Boğaziçi uygarlığı çalış- ması. Yaşadığı dönemde, tari- hin değerlerine ya da uy- garlık tarihimize olan tut- kusu nedeniyle, Halûk Y. Şehsuvaroğlu'nun 'Os- manlıcı' olduğu söylen- miş. Bu hastalıklı sıfatlan- dırmalar, aynı konularla uğraşmak isteyen kişilere, ne acı ki bugün de yönel- tiliyor. Işın tuhafı, Şehsuvaroğ- lu'nun cana yakın bir kita- bı daha var; Tarihçi Gö- züyle Atatürk adını taşı- yor. Çok sevdiğim bu eser bize 'insan' Atatürk'ü bütün sıcaklığıyla anlatır. Dileyelim ki, yakın ge- leceğin bir gününde, genç okurlanyla buluşsun Ha- lûk Y. Şehsuvaroğlu. ODAK NOKTASI AHMETCEMAL Uzak, Çok Uzak... Galter Prensesi Diana'nın 6 Eylül günü Lond- ra'da yapılan cenaze törenine ait televizyon yayın- lannı kaçırmamaya kesinlikle kararlıydım. Bu karar- lılığımın birincil nedeni, Prenses Diana'nın kişiliği değildi. Bu kitle olayında dikkatle izlemek istediğim noktalar vardı ve benim için bunlar çok önemliydi. Olay, bütün bir ulusun tutum ve davranışlanyla ar- tık çoktan eskidiğini sergileyen bir monarşiye ver- diği ders bağlamında da hiç kuşkusuz dikkate de- ğer bir nitelık kazandı. Ama yüzyıllann akışı içerisin- de demokrasiyi doğal bir yaşama biçimi olarak be- nimsemiş birtoplum açısından kanımca bunun şa- şılacak bir yanı yoktu. Demokrasılerde seçimin ne demek olduğunu çok iyi özümsemiş olan Ingiliz hal- kı, bir cenaze törenini de bir tür çok etkili kamuoyu yoklamasına dönüştümneyi başardı ve sevgisıni odaklamakta köhne bir aristokrasinin değil, ama yalnızca kendi ölçütlerinin geçerii olacağını göster- di. Kitle olaylannın en önemli yanlanndan biri, belli bir ortamda egemen olan kültürel kimliğin belirieyici özelliklerinin çok açık biçimde ortaya çıkmasıdır. Bu cenaze töreninde de böyle oldu ve Ingiltere halkı, tüm kesimlerinin davranışlanyla Avrvpalılık kavra- mının kurucu öğelerini gözler önüne serdi. Duygusallığın, bu tür kitlesel olaylarda variığı ke- sinlikle gerekli düzeni bozmak için bir an bile baha- ne edilmemesi, törenin belki de en çarpıcı yanıydı. Kortejin geçeceği birkaç kilometrelik yol boyunca polis, izleyicilerin daha öteye geçmemesi için sey- rek bir kordon oluşturmuştu. Bu yolun büyük bir bö- lümünde polis ile halkın arasında demir parmaklık ya da başkaca sert bir engel yoktu. Yalnızca bir metrelik boş bir alan bırakılmıştı -tek bir adım at- makla kolayca ihlal edilebilecek bir sınır olan bir alan. Gelgelelim özellıkle kent içersinde, ister çiçek atma, ister daha yakından görme bahanesiyle ol- sun, bu boş alana ne yetişkinler ne de çocuklar adım attılar. Her şey, bu sınınn gerisinden izlendi. Bütün çiçekler, bu uzaklığa sadık kalınarak atıldı. Bütün acılar, bu sınınn arkasında yaşandı. Böylece temel amaç, yani kortejin düzen içersinde geçişi de bir an olsun tehlikeye girmedi. Çocuğuyla, genciyle ve yaşlısıyla bütün bir halk, büyük bir acının duygusallığı ile saygının gerekleri- ni eşzamanlı yaşadı. Duygulannı yaşamanın özgür- lüğü ile taşkınlığı hiç kanştırmadı. Bu kitle olayının kültür kavramını doğrudan ilgi- lendiren birbaşkaözelilğineise VVestminster Kated- ra//'ndeki dini tören sırasında tanık olundu. Çünkü bu tören, yalnızca din kurallanyla ve bu bağlamda ömeğin ilahilerin ve dualann okunmasıyla sınııiı kal- madı. Opera korosu, Verd/'nin Requiem'\ri\ yorumladı. Yapılan konuşmalarda Ingiliz şairierinin unutul- maz dizelerine yer verildi. Katedrale yerleşitirilen piyanonun başına geçen Elton John, acısını bir şarkının ezgilerine döktü. Ve nihayet Canterbury Başpiskoposu, yaptığı ko- nuşmanın içeriğıyle yalnızca Isa'nın kullanna değil, ama bütün insanlığa yönelık mesajlar verdi. Bütün bunlardan nasıl bir özet çıkartmak gerekir? Kültür, bir parçalanmışlık konumu değildır. Baş- ka deyişte, müziğrı, edebıyatın, tiyatronun, buttin bir sanatın, dinın vb. bir bütünlük içersinde değil, fakat kimi zaman birbiriyle neredeyse ilintisiz parçalar ha- linde yaşadığı ortamlarda etkin vebirleştirici bir kül- türün varlığından söz edebilmek, olanaksızdır. Kül- tür, bireyin ve toplumun kendini içinde bulduğu ger- çeklik olduğuna göre, hiç kuşkusuz böyle bir par- çalanmışlık konumunun sergilendiği ortamlann da bir kültürü vardır; ama bu, en uzak geçmişten bu ya- na edinilmiş birikimleri, miraslan gereğince değer- lendirmeye, bir kültürel kimlik oluşturmaya, bu- gün'ün potasında yannın da harcına dönüştürme- ye elverişli bir konum değildir. 6 Eylül Cumartesi günü VVestminster Katedralin- de izlediğimiz olay, ancak doğumdam ölüme, geç- mişten geleceğe uzanan bir çizgide, geleneğiyie ve şimdi'siyle bütün birikimlerini, bütün miraslannı ya- şamının, günlük yaşamının doğal öğelerine dönüş- türebilmiş, benliğinin her zerresine sindirebilmiş bir toplumun yansıtabileceği bir panoramaydı. Bu, yüzyıllann akışı içersinde düşünce bağlamın- dakı besın kaynaklannı Shakespeare'de, Thomas Moore'da ve onlar gıbı daha nıcelerinde bulmuş, Rönesans'ın bütün nimetlennden yararlanmış, ay- dınlanma'nın doruklannı yaşamış bir ortamın doğal konumudur. Ve "Avrupa Biriiği" kavramında yer alan "Avrupa"n\n ve bunun temelinde yatan "Avrupalı- lığın" özünü de böyle birbütünsel özümseyebilme yeteneği oluşturur. Bütün bunlarla, bugünün Avrupası'nın her bakım- dan aksaksız işlediğini savunmuyoruz. Ama varolan bir sistemin aksayan yanlannın tartışmakla, henüz varolmayan bir sistemi varsaymak, birbirinden çok farklı şeylerdir ve varsayım, kimi zaman var olan'dan, yani gerçekte yaşanandan çok, ama çok uzak düşmüş olabilir... Türk pomanıran çeyrek yüzyılı • ANTALYA (AA) - Türk romanının çeyrek yüzyılı, Antalya Falez Otel'de 20 eylülde düzenlenecek toplantıda ele almacak. "Falez Toplantılan"nın dördüncüsünde, Türk romanının çeyrek yüzyılı konusu ele almacak. Doğan Hızlan'ın yöneteceği toplantıya Yaşar Kemal, Ferit Edgü, Fethi Naci, Tahsin Yücel ve Semih Gümüş konuşmacı olarak katılacak. "Falez Toplantılan"nda daha önce "Yem kadının toplumsal kimliği", U 2000'e doğru futbolumuz nereye" ile "Medya ve demokrasi" konulan ele alınmıştı. Falez toplantılanyla, gazeteci, bilim adamı, akademisyen, sanatçı ve ışadamlannın bir araya getırilmesı ve "yaratıcı yenı düşünceye katkıda bulunulması" amaçlanıyor. BUGÜN • tFSAK'ta saat 19.30'ta Öktem Küstü'nün "Ipek Yo- lu'ndan Bir Kesit: Özbekistan" isimli saydam göste- risi izlenebilir. • TARtH VAKFI DARPHANE binalannda 16.00- 18.45 saatleri arasında 2. Performans Günleri etkin- liklen yer alıyor. • BEYOĞLU StNEMASI yaz şenliği kapsamında "Yeraltı" isimli fılm gösteriliyor. YAPI KREDİ SANAT FESTIVALI 97 BUGUN • Bilkent Senfoni Orkestrası ve Bulgaristan Filanno- ni Orkestrası saat 19.00'da Atatürk Kültür Merke- zi'nde izlenebilir. YARIN • Friedrich Horicke piyano resitali saat 18.30'da CRR Konser Salonu'nda, Joffrey Bale saat 21.00'de Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda yer alıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle