04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 AĞUSTOS 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI Dünya Turizm ve Seyahat Konseyi tahminlerine göre Türkiye istihdamda dünyanın ikinci ülkesi olacak Turîzmde 1 mîlyon kişiye iş olanağEkonomi Servisi - Dünyanın üçüncü bü- yük sektörüolan turizmde, Türkiye'nin önü- müzdeki 10 yılda göstereceği yüksek por- formansın yaklaşık 1 milyon kişiye istihdam olanağı sağlayacağına dikkat çekiliyor. Dün- ya Turizm \e Seyahat Konseyi'ne (WTTC) göre, Türkiye turizmde yaratacağı yeni istih- dam olanağı ıle önümüzdeki 10 yılda ABD'den sonra en çok istihdam yaratacak ikinci ülke olacak. Türkiye Seyahat Acentalan Birliği (TÜR- SAB) Başkanı Talha Çamaş, "Türk turizm sektörü. uluslararası pazara çıkarak. 10 yıl içinde bir endüstri haline geldi ve bu alanda son dönemde gösterilen başan OECD ve Dünya Turizm Orgütü (A\TO) gibi uluslara- rası kuruluşlarca başka ülkeiere örnek gös- terüİTOr" dedı. Bu başanda kamu yönetimi- nın payı olmakla bırlikte sektörün büyük oranda kendi iç dinamiklenni gerçekleştirdi- ğıni belirten Çamaş, Türk turizm sektörünün TfuHjfıliî GSMH rç»ndeta yen Ihracat ıçinüeki payt Tı*ist say» Tunzm 3*ı Belgelı yatak sayîsı Havayoiu konjk kapssfc» * TgaHBİİMiflr 10y<anoe ti9B6) %21 » 1 6 2.4 milyon 12miyarTT- 90 bm 4bcn ırını Dum Sonre 5.9mityarTl_ 55Obin j / ^ | 22btn |4ttı • •' **| elde ettiği başanlan yeni bır plarforma taşı- yarak ikinci büyük atılımıjgerçekleştirme eşiğine geldiğini söyledi. TURSAB Başka- nı Çamaş, şöyle konuştu: "Türldye'nin şimdi bu firsan değeriendi- rip değerlendirmemesi tümüyle kamu yöne- timinin takınacağı tavır v« sergilejeceği anla- yışa bağhdır. Bunun için yönedm öncelikk sektörün bugünkü durumunu olanak ve so- runlanyla birlikte sağtıklı biçimde kavrama- lıdır. Eğer uvgun önlemler atuımazsa Türki- ye turizm alanında yakaladığı çok önemli bir fırsatı kaçırmış ulacakür." Türkiye'nin dünya turizm pazannda hak ettiği payı alabilmesi için çözmesi gereken sorunlan olduğunu ve bunlann başında gi- derek büyüyen altyapı yatınmlannın tıkan- masının geldiğini İcavdeden Çamaş, "Antal- ya ve İstanbul havaalanlan. kapasiteJerinin 6 kad ile çalışıyor"' diye konuştu. Türkiye'nin 1996 yılında 8.5 milyon tunsti ağırlayıp 5.9 milyar dolar turizm geliri elde ettiğini belir- ten Çamaş, "Ashnda Türkiye sahip olduğu konaklama kapasitesi ve bu kapasitevi pa- zarlayan seyahat acenteleri itibanyla yıida 20 miKon tunsti ağırlaşabilecek durumdadır. Yılda 2ü milyon turistin ağırianabilmesi ise 15 mihar dolarlık birturizm geliri demektir" di- >e konuştu. Türkiye turizm istihdamında 10 yıl içinde ABD'den sonra ikinci ülke olacak. EXPO '98 Dünya Fuan Genç modacılara uluslararası firsat tPEK YEZDANt Uluslararası "Genç Moda Ta- sanmalan Vanşması". önümüz- deki yıl Portekiz'dedüzenlenecek olan Expo '98 Dünya Fuan'nda gerçekleştiriliyor. Türkiye'nin de katılacağı Expo '98 Lizbon Dün- ya Fuan'nm en önemli etkınlik- lerinden bın ıse UNESCO ve dünyaca ünlü tekstil firması Fel- lısimo Grubu tarafmdan organize edilen "Genç Moda Tasanmcıla- n Uluslararası YanşmasT. Yanş- manın teması, fuann çevTe duyar- lılığı ve ekolojiyle yakmdan ilgi- lı olan teması ile aynı: u Okyamıs- lar, gelecek kuşakiara miras." Yanşmanın duyuru ve organı- zasyonu\la görevli olan Mimar Sinan Üniversitesi Meslek Yük- sek Okulu Moda Konfeksiyon Bölüm Başkanı Prof. ZekiAlpan, yanşmanın, "çevreye duyariT tüm genç moda tasanmcılanna açık olduğunu, ancak katılımcıla- nn daha önce uluslararası bir is- me sahip olmamalan ve moda alanında herhangi bir firmayla profesyonel bağlantılannın bu- lunmaması gerektiğini söyledi. Alpan, yanşmaya katılmaya hak kazanan tasanmlann bitirilmiş modellerinin EXPO '98'in açılı- şının yapılacağı 22 Mayıs 1998 günü düzenlenecek bir defilede sergileneceğine dikkat çekti. Al- pan, aynca uluslararası jüri tara- fından değerlendirmeye tabı tutu- lacak eserler arasından seçilecek 100 tasanma UNESCO tarafin- dan fınansal destek olarak 500'er dolar ödül verileceğini bildirdi. Tasanmcılann bu konuda tT- KtB'ebaşvurabilecekleri bildiril- di. Tekstilci ithal pamuğa mahkûm HACER GEMİCÎ ÖZDEN ADANA - Yanlış tanm politika- lan. Türkiye'yi pamuk ithal eder konuma getirirken tekstilciler, baş- ta ABD olmak üzere Yunanistan, Özbekistan, Azerbaycan. Israil ve Suriye gibi ülkelerin pamuğuna mahkûm oldu. Özellikle Güneydoğu'da gözle- nen tekstil patlamasının pamuğa olan talebi arttırdığı ve Kahraman- maraş, Gazıantep gibi illerde teks- til tezgâhlannın ABD pamuğu ile döndüğü belirtiliyor. Türk pamuğuna göre daha kali- tesizolan ithal pamuğun büyük bö- lümünün Mersin Lünanrndan Gü- neydoğu bölgesine dağıtıldığı, Ya- zeks, Sanko gibi büyük fırmalar da dahil olmak üzere birçok şirketin it- hal pamukla çalıştığı kaydediliyor. Çukurova'da pamuk ekim alan- lannındaralması, GAP'ın tam ola- rak de\Teye girmemesi pamukta ıt- halatı zorunlu hale getirdi. Özel- likle son verilen teşviklerle Kahra- manmaraş, Gaziantep gibi illerde iplik tesıslennde yaşanan patlama hammadde ihtiyacını da arttırdı. Iz- mir pamuğunun kalitelı olmakla birlikte "pahalT olduğunu belirten bu bölgedeki tekstilciler. "daha u- cuz" diye nitelendirdiklen ithal pa- muğu keşfettiler. Başlangıçta Türk cumhuriyetle- ri ağırlıklı başlayan ithalat daha sonra Yunanistan ve ABD'ye kay- dı. Kendi de bir tekstil fabrikası sa- hibı olan Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Balduk, Yunanistan'dan pamuk it- hal etmek zorunda kaldığını anım- satarak. "Yunanistan Türkiye''nin pamuk ihuyacuu görünce iyi kötü ne varsagönderiyor. En kaütesiz pa- muk bu ülkeden geldi" dedi. ABD'den teşvik Öte yandan bu yıl için ıhtiyaç duyulan 300 bin ton pamuğun yak- laşık 150 bın tonunun Güneydoğu bölgesındekı tekstil fırmalan tara- fından almacağı belirtiliyor. Mersin Limanf na ABD'den 8 bın ton pa- muk getiren Imisk AŞ'nın satış müdürü Derya Gülen. son ıkı aydır ABD'den ıthalatın arttığını belırtı- yor. "ABD, üretkisine sübvansiyon verivor. GS.M kredisi kapsamında ithalatçüara üç yıl vade ve libor + 0.25 faizle pamuk alrna imkânı ta- nıyor. Bu nedenle son dönemlerde ağırlıklı olarak herkes ABD pamu- ğu istemeye başladı" dıyen Gülen, hemen hemen bütün firmalann ABD pamuğu ile çahşmaya başla- dığını söyledi. Open-end diye adlandınlan tez- gâhlarda daha çok kullanılan ve ka- litesinın Türk pamuğuna göre dü- şük olduğu belirtilen ithal pamu- ğun müşterisi sadece Güneydoğu bölgesı değil. İstanbul, Denizli gi- bi bölgelerde de ithalatın arttığı gözleniyor. Türk pamuğunun kaliteli olma- sına karşın ithalatın artmasının fi- yat farkından kaynaklandığı belir- tiliyor. İthal pamuğun kilosu 1.70 sente kadar ınerken yerli pamuğun 1.90'larda seyrettiğinı belirten tekstilciler, özellikle ABD sübvan- siyonu nedenıyle bu ülkeden alım yapmayı tercih ettiklerini kaydedi- yorlar. Son iki ayda ABD'den gelen pa- muğun 90 bin tona ulaşması ise bu ılgınin boyutlannı göstermesi bakı- mından ılgınç bir rakam oluşturu- yor. Türkiye'nin pamuk ithal eder duruma gelmesini endişe verici olarak değerlendiren üreticı birlik- leri ise gelişmeleri büyük bir öfke ile izliyorlar. Eski Adana Ziraat Mühendisle- ri Odası Başkanı Güven Burma, 10-12 yıl önce Sabancı grubunun Afganistan'dan 25 bin ton pamuk getirdiğıni. ancak tesislere uymadı- ğı için söz konusu pamuğu 5 yılda işleyebildiğini belirterek "Türki- ye'de tanmda yanlış politikalar uy- gulanıyor deniyor. Tanmda politika filan yok. Tam bir boşvernüşlik hâ- kim. Sadece seçim zamanlannda verilen yüksek fiyat \e peşin öde- meleıie Türkiye tanmmın politikası belirlenemez. Bu politikalar pa- muğumuzu bitirdi" diye konuştu. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ ERGİN YILDIZOĞLU/LOM)/U Kuala Lumpur'da yapı- lan ASEAN (Güney Asya Ülkeleri Birliği) toplantısı- na iki konu egemen oldu: Para krizi ve "Evrensel In- san Hakları Bildirgesi." Geçen haftalarda ASE- AN ülkelerini (Tayland, Vi- etnam, Malezya, Brunei, Filipinler, Singapur, En- denozye, Burma Lagos) vuran mali krizin kaynak- lan. ASEAN liderlerine gö- re "Asya paralannı bencil çıkarlar için istikrarsızlığa iten eşgüdümlü çabalar- da" aranmalıydı. (The Economist 2/08/97). Ma- lezya Başbakanı Mahatir Muhammet, Evrensel In- san Hakları Bildirgesi'nin "Dünya ülkelerine büyük güçler tarafından zorla dayatılmış" olduğunu ileri sürdü. (Vtfashington Post 30/07/97). Geçen hafta gazeteler, ABD Dışişleri Bakanı Alb- right ve yardımcısı Ei- zenstat'ın Kuala Lum- pur'da insan haklarını na- sıl canla başla savunduk- larını anlatan haberlerle doluydu. Ancak bu mali kriz ile İnsan Haklan Bil- dirgesi'nın gündeme gel- mesı arasındaki ilişkiye değinen pek olmadı. Asya Mucizesi— Geçmişte de birkaç ke- re tartıştık. "Asya Mucize- si" vartığını çok büyük öl- çüde biri ekonomik, diğe- ri politik iki vektörün bileş- kesine borçlu. "Mucize- nin" ekonomik kaynakla- rı, bir taraftan ucuz ve di- siplinli ış gücü ve bu iş gü- cünün meyvelerini topla- maya gelen yabancı ser- maye, diğer taraftan da ulusal paranın dolara bağ- lanarak, gerileyen doların yarattığı avantajlı rekabet ortamından faydalanmayı amaçlayan döviz politika- sıydı. Mucizenin siyasi kaynakları ise bu söz ko- nusu ülkelerin hepsinin, ABD destekli (soğuk sa- vaş ortamını hatırlarsak kaynaklı demek daha doğru olur) askeri darbe- lerle iktidara gelen, insan haklannı hiçe sayan rejim- lerce yönetilmesinde yatı- yordu. Geçen bir sene içinde i- ki önemli gelişme bu As- ya mucizesinin geleceğini sorgulamaya başladı. ABD Doları mark ve yen karşısında değerlenince, paraları dolara bağlanmış olan ASEAN ülkeleri, dö- viz rejiminden kaynakla- nan rekabet avantajlarını kaybettıler. Bu ülkelerin Mali Kriz - İnsan Haklan - Asyalı Değerler dış ticaret açıkları büyü- meye başladı. Bu arada son yıllarda bankalann kı- sa dönemli yabancı kredı- lere dayanarak gayrimen- kul spekülasyonlarını fi- nanse ettikleri ve sürdürü- lemez düzeylerde döviz pozisyonlan oluşturdukla- rı, karşılıksız alacaklarının ise hızla arttığı ortaya çık- tı. Diğer taraftan, düşük ücretli ve sosyal haklar- dan yoksun olarak çahş- maya zorlanan işçi sınıfı ve daha fazla özgürlük is- teyen yöneticilerin rüşvet ve yolsuzluklanndan bı- kan orta sınıflar seslerini yükseltmeye başladılar. Malezya, Endonezya gi- bi ASEAN ülkelerinde dik- tacı rejimlere karşı açık protestolar gelişirken, di- ğerlerinde de huzursuzluk arttı. Ucuz iş gücü sağla- yan siyasi sistemin istik- ran artık ciddi bir şekilde zorlanıyordu. Bundan üç sene önce Boston Üniversite- si'nden AJvvyn Young ve Stanford Üniversite- si'nden Larry Lou, ortak araştırmalarında "Asya Mucizesi"r\\n aslında öyle mucize filan olmadığını, uzun süreli yüksek büyü- me oranlarının, bu ülkele- rin düşük bır tabandan başlayarak üretim kapasi- tesini ve istihdamı sürekli bir şekilde arttırmasından kaynaklandığını yazmış- lardı. Köylü nüfusun sanayi- ye emilmesi, sermayenin marjinal verimliliğinin düş- meye başlaması ve düşük ücret sisteminin tehdit al- tına girmesiyle bu mucize, yerini daha yavaş bir bü- yümeye bırakacaktı. Bu- gün Asya Mucizesi bu dö- nüm noktasına gelmişe benziyor. Mali kriz ve insan haklan Geçen haftalarda baş- layan mali kriz, Malezya, Endonezya, Tayland gibi ülkelerdeki yöneticilerin beceriksizliklerini ve halk- tan büyük fedakârlıklar is- teyerek inşa ettikleri sis- temlerin aslında ne kadar zayıf temellere oturduğu- nu gösterdi. Bölge ülkele- ri birbiri ardına devalüas- yonlara gitmek zorunda kaldılar. Hemen hepsinin zaten büyük boyutlara u- laşmış olan dış borçlarını 'Asya Mucizesi' biri ekonomik, diğeri politik iki vektörün bileşkesinden oluşuyor. ödemeleri şimdi daha da zorlaştı. Aynca devalüas- yon, ülke içinde fiyat istik- rannı bozacak ve halkın hoşnutsuzluğunu körük- leyecek. Özetle, bu ülke- ler açısından insan hakla- rından kurtulmanın tam zamanı. ASEAN toplantısını ba- hane ederek Malezya, Endonezya, Singapur gibi ülkelerin yöneticileri, İnsan Haklan Bildirge- si'nin günün koşullarına göre yeniden gözden ge- çirilmesini istediler. Top- lantıda, Endonezya Dışiş- leri Bakanı AN Alatas'ın "Herkes insan haklannın sadece bireysel, siyasi ve sivil haklardan oluşmadı- ğını bilir. Şimdi insanlar ekonomik, kültürel ve top- lumsal hakların da bir o kadar önemli olduğunu fark ediyorlar" (VVashing- ton Post) ve Malezya Dı- şişleri Bakanı Abdullah Ahmet'in "Bazen çok faz- la özgürlük kullanılırsa de- mokrasi yok edilebilir" (International Herald Tribune 30/07/97) türün- den incileri havalarda uçuştu. Bu zavallı saçmalıkları kaldınp altına bakınca or- taya çıkan gerçekler ise hiç de karmaşık değil: ASEAN ülkeleri yönetici- leri senelerdir ülkelerini bi- reraileçiftliği, vatandaşla- rını da (eğer bu kavram kullanılabilirse) geri zekâlı çocuklarmış gibi yöneti- yoriar. Şimdi ilk krizde in- san haklarından şikâyet etmeye başlamaları, as- lında baskı ve terör olma- dan ekonomik ve siyasi sistemlerini ayakta tuta- mayacaklarının bir itirafı olmuyor mu? Demokrasiye karşı bay- rak gibi sallamaktan çok hoşlandıkları "Asya De- ğerleri" hakkında ne dü- şündüklerini ise kendi halklarına sormaya hiç mi hiç cesaretleri yok. Çünkü halkın ne istediği çok açık. Filipinler'de Markos'u onlar devirmedi mi? İlk genel seçimlerde oyların 4/5'ini götürüp muhalefet lideri Aung San Suu Kyi'e vererek Maynamer (Bur- ma) cuntası hakkında ne düşündüklerini söyleme- diler mi? 1987'de Kore'de işçiler ve orta sınıfların muhalefeti, demokratik reformları sokaklarda başlatmadı mı? Çin'deTi- anenman meydanında tankların altına kim yattı? Endonezya'da halk sık sık sokaklara çıkarak Suhar- to rejiminın çürümüşlüğü- nü protesto etmiyor mu? Şimdi ASEAN diktatör- leri kendi ayıplarını ve tüm teröre rağmen ekonomi- lerini yönetmeyi becere- mediklerini örtmek ıçf n son derecede Batılı bır alışkaniık olan (bakınız Hitler, Mussolini ve ben- zerleri) suçu bir günah ke- çisine, tercihen yabancı spekülatörlere, konspira- töriere atma yönteminden medet umuyorlar. Birkaç yıl önce dünya para piya- salarının en büyük oyun- cularından biriyken "bü- yük bir başan " göstererek rflasın eşiğine gelen Ma- lezya Merkez Bankası'nın şimdi bir "köylü kurnazlı- ğı" (Asya değerieri) ile So- ros gibi spekülatörleri suçlaması ise alay konu- su olmaktan ileriye gide- miyor. Ve ABD'nin sıkıntısı Bu baskıcı rejimler ikti- dara gelirken örneğin 1965'te Suharto darbesı sırasında birkaç haftada yaklaşık bir milyon solcu katledilırken, 1977 darbesi sırasında öğrenciler Tay- land sokaklannda katledi- lırken insan haklarını pek hatırlamak istemeyen; Ta- mil halkını sürekli birsoykı- rımı altında inleten Srilan- ka'ya, nerede kullanılaca- ğını bile bile uçak ve silah satan ABD ve Avrupa'nın, bugünlerde insan hakları savunucusu kesilmesi ise tabii bir başka ilginç nokta ve kökeninde demokrası aşkı değil, ne yazık ki küre- selleşme altında sertleşen ekonomik rekabetin getir- diği basınç var. Bir taraftan ABD ve Avru- palı büyük şirketler ucuz iş gücü bölgelerine göç eder- ken, ucuz iş gücü bölgele- rinde üretilen mallar da ge- lişmiş ülkelerin pazarlann- da yerli şirketleri maliyetle- ri düşürmek için ışçi çıkar- maya zorluyor. Bu süreç, Dünya Bankası ekonomist- lerinden Prof. Adrian Wo- ods'un 1994'te gösterdıği gibi, 1980'lerde, gelişmiş ülkelerde, düşük vasıflı iş- çiler arasında yılda yaklaşık 6-12 milyon kişinin işsiz kalmasına yol açtı. ABD ve Avrupa, Asya ülkelerinde işçi hareketinın gücü artar- sa, Asyalı şirketlerin fiyat avantajının azalacağını um- duğu için şimdi insan hak- lannın savunucusu kesildi. Bu madalyonun öbür yü- zündeyse daha ilginç bir resim var. Gelişmiş ve az gelişmiş ülkelerdeki işçilerin çıkaria- rı birieşiyor. Gelişmiş ülke- lerdeki işçiler kendi çıkaria- nnı korumak için az geliş- miş ülkelerdeki işçilerin mücadelesine, örneğin Ko- re'de olduğu gibi doğrudan destek olmalan gerektiğini görüyorlar. Böylece ulusla- rarası dayanışmanın mad- di koşullan yeniden güçle- niyor. BORSA SPEKÜLATÖRLERE KALDI PARA POLİTİKALARI DÖVİZ VE FAİZE YARIYOR Artık portföyünüzü şirketler yönetecek... İMKB'de yabancı şirketlerin hisseleri işlem görecek. Berdan Tekstil, Adel Kalemcilik. Aksigorta, Alarko Sanayi, Frigopak, Edip İplik Cemal Öztürk, a Kurumsal yattnmcı borsayı yükseltecek" BORSADAKİ REHBERİNİZ ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Bürokrasinin Yapılanması Yeni hükümet, bir bakıma, yeni devlet bürokra- sisi demektir. Yunanca "krasi=yönetim" sonekin- den türetilen sözcüklerin "olumlu anlamda" en ünlüsü, kuşkusuz, halkın yönetimi anlamına gelen demokrasidir. Bürokrasi, atama ile gelenlerin yö- netimidir. Devlet, halkın seçtiklerinin yönetimdeki etkinli- ği ile atama ile gelenlerin etkinliğinin kesişme ye- ridir. Bu ikilinin, uyumu ve ortak etkinliği, başanlı devlet yönetiminin altyapısını oluşturur. ••• Türkiye bürokrasisi, biri geleneksel, öbürü de son yıllarda giderek ağırlaşan "iki hastalığı" birlik- te çekiyor. Geleneksel hastalık, bürokrasinin "hal- ka hizmet" anlayışından uzak oluşudur. Son yıllar- da ağırlaşan öbür hastalık ise bürokrasinin gide- rek artan oranda rüşvet batağına saplanmasıdır. Türkiye bürokrasisi, uygun deyimiyle "yukanya doğru" kurgulanmış ve koşullanmıştır. Memur, ku- ral olarak, "yurttaşa değil, aminne hizmet" anla- yışı içindedir. Bu nedenle, memurun karşısında "sıradan yurttaş olmanın maliyeti" çok ağırdır. Bu maliyet, bürokrasi karşısında yurttaşın yal- nızlıktan kurtulma çabalanna girmesine neden olu- yor. Siyasal, dinsel, etnik ya da bölgesel yakınlık- lara dayalı "kimlik arayışlannda" bu etkenin varlı- ğı yadsınamaz. Çoğu kez bürokraside bir işinizin görülmesi "binlehninadamı"olmaktan geçıyorsa, bu sürecin "kişiye bağımlı" yapılanmalan yaygın- laştırması kaçınılmaz olur. Aslında bu, "bihlerinin adamı olma" zorunlulu- ğu, bürokrasinin kendisi için de geçerlidir. Pek çok devlet memurunun, yalnız "işe alınması" değil, çok ilginçtir ki, kendi kurumu içinde "yükselmesi" ya da "biryerden biryere atanması" da belirli "si- yasal yakınlıklara" göre belirieniyor. Memurun, en sıradan "özlük" işlerınde bile, kurum dışı odakla- ra başvurma zorunda kalması, kurumlann çalış- ma ve işleyişinin etkin ve verimli yürütülmesini en- gelliyor; bürokratik yapı, "yana doğru bağımlılık" ilişkileriyle, dikey ve yatay çalışma ilişkilerinin bo- zulması sonucu, giderek çöküntüye uğruyor. Bürokratın elindeki olanaklan kendi özel çıkan için kullanraası da, toplumsal ve siyasal "ahlakın çöküşüne koşut olarak" yaygınlaşıyor. Rüşvet ve yolsuzlukların giderek yaygınlaşması, devlet ola- naklarının "kişisel çıkar için" kullanılması, yalnız devleti çökerterek kamuoyunu tedirgin etmekle kalmıyor, özel yatınmlann maliyetini de arttırarak ekonomiye doğrudan zarar veriyor. Özel serma- ye devletle iş yaptığında "miktan belli olmayan bir rüşvet ödemesi" hesabı yapmak zorunda kalabi- liyor; bu olgu girişimcileri "hesap" uygulamasın- dan uzaklaştınyor; ekonomik kararları "belirsizli- ğe ve bilinmezliğe" itiyor. Kimi zaman, Kamu Ik- tisadı Teşebbüsleri, Bayındırlık gibi yatırımcı ba- kanhklar, özelleştirme gibi birimler, yerel yönetim- ler ve öbür "alım-satım" noktaları, özel çıkar ala- nı olarak artan oranda ün kazanıyor. Bu süreçte, memur maaşlarının enflasyon karşısında erimesf- nin yarattığı olumsuzluklar ve kamu "denetim dü- zeninin"yukandan gelen baskılaria ışletilememe- si de etkili olmaktadır. KısacaTürkiye'debürokrasi, "baştanaşağı"bo- zuktur. Bozukluk birikimli olarak artıyor; çöküş de- rinleşiyor. Bürokrasi, bozuldukça, bir yönden en deneyimli ve yetenekli elemanlarını elinden kaçı- rıyor, öbür yönden de, örneğin, lise ve üniversite eğitimi görenlerin en başanlı olanlanndan bir bö- lümünü bile kendine çekemiyor. Oysa bürokrasi- de başarının ana dayanağı yetenek ve deneyim- dir. Bu durumda yapılması gereken, kısa dönemde, "üst düzeyde etkinliği" sağlamak olmalıdır. Hükümetin öncelikli işlerinden biri budur. Uzun dönemde ise ışe alma, yükseltme, atama ve dene- tim başta olmak üzere, bürokratik yapının ve dev- let yönetiminin "yeniden yapılanması" gündeme getirilmelidir. Bürokrasinin yeniden yapılanmasında ana dayanak, "halka hizmet" anlayışını, olabildiğince egemen kılmak olmalıdır. Halka hizmet anlayışının öne çıkarılmasıyla, devlet birimlerinin topluma kar- şı daha açık, saydam ve sorumlu olmalan yönün- de bir oluşum sağlanabilir. Böyle bir süreç, devlet yapısının "atikleşmesi" ve buna koşut olarak "et- kinlik kazanması" yönünde bir adım atılmasını ya da kapı aralanmasını sağlayabilir. Çünkü ekonomik, siyasal ve toplumsal geliş- melerın sağlıklı yürütülmesinin "önkoşulu" düzgün işleyen bürokrasidir. İşten çıkartnalarda büyük arüş İSTANBUL (AA)- Çeşitli işyerlerinden geçen yıl, 32 bin 658 işçi işten çıkanldı. 1995 yılında ise (mevsimlik işçiler hariç) 8 bin 592 işçinin işine son verilmişti. Türk-lş'e bağlı Petrol-İş Sendikası'nm "1995-% Yıllığı'> 'nda yer alan araştırmaya göre, en çok işten çıkarma 8 bin 540 işçi ile DlSK'ebağh Genel-İş Sendikası'nm örgütlü bulunduğu işyerlerinde yaşandı. Bunu, 4 bin 879 işçi ile yine DlSK'e bağlı Birleşık Metal-tş Sendikası'na bağlı işyerleri izledi. En az işçi çıkanmı ise Hak-tş Konfederasyonu'na bağlı işyerlerinde görüldü. Araştırmada, işçilerin çoğunluğunun 13. madde. sendıkalaşma ve özelleştirme nedeniyle işten çıkanldığı belirlendi. Araştırmaya göre, Türk-İş'e bağlı Petrol-İş Sendikası'na üye 956, Deri-İş'e üye 85, Kristal-İş'e üye 85, Teksif e üye 944, Çımse-lş'e üye 142, T. Metal-lş'e üye bin 752, T. Harb-lş'eüye481, Demiryol-İş'e üye 60, T. Belediye-İş'e üye 90, Orman-İş'e üye 33, Liman-Iş'e üye 450, Tes-Iş'e üye 394, Ağaç- Iş'e üye 950. Maden- Iş'e üye 4 bin 430, Tezkoop-lş'e üye 50. Tekgıda-Iş'e üye 478. Tümtis'e üye 14, Selüloz-lş'e üye bin 789 işçi işten çıkanldı. DtSK'e bağlı Dev. Maden-Sen'e üye 566, Nakliyat-lş'e üye 156, Oleyis'eüye 115. Tekstil-İş'e üye bin 994, Basın-Iş'e üye 17, Birleşik Metal-İş'e üye 4 bin 879, Genel-lş'e üye 8 bin 540, Banksen'e üye 327 işçi işten atıldı. Hak-lş'e bağlı Öziplik- İş Sendikası'na üye 130 işçi, Hizmet-tş Sendikası'na üye 40 işçinin işine son verildi. Bu arada. sendikası bilinmeyen ve sendikasızlardan da toplam 2 bin 711 ışçi çıkanldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle