Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 AĞUSTOS 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMI
Dünya Turizm ve Seyahat Konseyi tahminlerine göre Türkiye istihdamda dünyanın ikinci ülkesi olacak
Turîzmde 1 mîlyon kişiye iş olanağEkonomi Servisi - Dünyanın üçüncü bü-
yük sektörüolan turizmde, Türkiye'nin önü-
müzdeki 10 yılda göstereceği yüksek por-
formansın yaklaşık 1 milyon kişiye istihdam
olanağı sağlayacağına dikkat çekiliyor. Dün-
ya Turizm \e Seyahat Konseyi'ne (WTTC)
göre, Türkiye turizmde yaratacağı yeni istih-
dam olanağı ıle önümüzdeki 10 yılda
ABD'den sonra en çok istihdam yaratacak
ikinci ülke olacak.
Türkiye Seyahat Acentalan Birliği (TÜR-
SAB) Başkanı Talha Çamaş, "Türk turizm
sektörü. uluslararası pazara çıkarak. 10 yıl
içinde bir endüstri haline geldi ve bu alanda
son dönemde gösterilen başan OECD ve
Dünya Turizm Orgütü (A\TO) gibi uluslara-
rası kuruluşlarca başka ülkeiere örnek gös-
terüİTOr" dedı. Bu başanda kamu yönetimi-
nın payı olmakla bırlikte sektörün büyük
oranda kendi iç dinamiklenni gerçekleştirdi-
ğıni belirten Çamaş, Türk turizm sektörünün
TfuHjfıliî
GSMH
rç»ndeta yen
Ihracat
ıçinüeki payt
Tı*ist
say»
Tunzm
3*ı
Belgelı
yatak sayîsı
Havayoiu
konjk
kapssfc»
*
TgaHBİİMiflr
10y<anoe
ti9B6)
%21
» 1 6
2.4 milyon
12miyarTT-
90 bm
4bcn
ırını Dum
Sonre
5.9mityarTl_
55Obin j / ^ |
22btn |4ttı • •' **|
elde ettiği başanlan yeni bır plarforma taşı-
yarak ikinci büyük atılımıjgerçekleştirme
eşiğine geldiğini söyledi. TURSAB Başka-
nı Çamaş, şöyle konuştu:
"Türldye'nin şimdi bu firsan değeriendi-
rip değerlendirmemesi tümüyle kamu yöne-
timinin takınacağı tavır v« sergilejeceği anla-
yışa bağhdır. Bunun için yönedm öncelikk
sektörün bugünkü durumunu olanak ve so-
runlanyla birlikte sağtıklı biçimde kavrama-
lıdır. Eğer uvgun önlemler atuımazsa Türki-
ye turizm alanında yakaladığı çok önemli bir
fırsatı kaçırmış ulacakür."
Türkiye'nin dünya turizm pazannda hak
ettiği payı alabilmesi için çözmesi gereken
sorunlan olduğunu ve bunlann başında gi-
derek büyüyen altyapı yatınmlannın tıkan-
masının geldiğini İcavdeden Çamaş, "Antal-
ya ve İstanbul havaalanlan. kapasiteJerinin 6
kad ile çalışıyor"' diye konuştu. Türkiye'nin
1996 yılında 8.5 milyon tunsti ağırlayıp 5.9
milyar dolar turizm geliri elde ettiğini belir-
ten Çamaş, "Ashnda Türkiye sahip olduğu
konaklama kapasitesi ve bu kapasitevi pa-
zarlayan seyahat acenteleri itibanyla yıida 20
miKon tunsti ağırlaşabilecek durumdadır.
Yılda 2ü milyon turistin ağırianabilmesi ise 15
mihar dolarlık birturizm geliri demektir" di-
>e konuştu. Türkiye turizm istihdamında 10 yıl içinde ABD'den sonra ikinci ülke olacak.
EXPO '98 Dünya Fuan
Genç modacılara
uluslararası firsat
tPEK YEZDANt
Uluslararası "Genç Moda Ta-
sanmalan Vanşması". önümüz-
deki yıl Portekiz'dedüzenlenecek
olan Expo '98 Dünya Fuan'nda
gerçekleştiriliyor. Türkiye'nin de
katılacağı Expo '98 Lizbon Dün-
ya Fuan'nm en önemli etkınlik-
lerinden bın ıse UNESCO ve
dünyaca ünlü tekstil firması Fel-
lısimo Grubu tarafmdan organize
edilen "Genç Moda Tasanmcıla-
n Uluslararası YanşmasT. Yanş-
manın teması, fuann çevTe duyar-
lılığı ve ekolojiyle yakmdan ilgi-
lı olan teması ile aynı:
u
Okyamıs-
lar, gelecek kuşakiara miras."
Yanşmanın duyuru ve organı-
zasyonu\la görevli olan Mimar
Sinan Üniversitesi Meslek Yük-
sek Okulu Moda Konfeksiyon
Bölüm Başkanı Prof. ZekiAlpan,
yanşmanın, "çevreye duyariT
tüm genç moda tasanmcılanna
açık olduğunu, ancak katılımcıla-
nn daha önce uluslararası bir is-
me sahip olmamalan ve moda
alanında herhangi bir firmayla
profesyonel bağlantılannın bu-
lunmaması gerektiğini söyledi.
Alpan, yanşmaya katılmaya hak
kazanan tasanmlann bitirilmiş
modellerinin EXPO '98'in açılı-
şının yapılacağı 22 Mayıs 1998
günü düzenlenecek bir defilede
sergileneceğine dikkat çekti. Al-
pan, aynca uluslararası jüri tara-
fından değerlendirmeye tabı tutu-
lacak eserler arasından seçilecek
100 tasanma UNESCO tarafin-
dan fınansal destek olarak 500'er
dolar ödül verileceğini bildirdi.
Tasanmcılann bu konuda tT-
KtB'ebaşvurabilecekleri bildiril-
di.
Tekstilci ithal pamuğa mahkûm
HACER GEMİCÎ ÖZDEN
ADANA - Yanlış tanm politika-
lan. Türkiye'yi pamuk ithal eder
konuma getirirken tekstilciler, baş-
ta ABD olmak üzere Yunanistan,
Özbekistan, Azerbaycan. Israil ve
Suriye gibi ülkelerin pamuğuna
mahkûm oldu.
Özellikle Güneydoğu'da gözle-
nen tekstil patlamasının pamuğa
olan talebi arttırdığı ve Kahraman-
maraş, Gazıantep gibi illerde teks-
til tezgâhlannın ABD pamuğu ile
döndüğü belirtiliyor.
Türk pamuğuna göre daha kali-
tesizolan ithal pamuğun büyük bö-
lümünün Mersin Lünanrndan Gü-
neydoğu bölgesine dağıtıldığı, Ya-
zeks, Sanko gibi büyük fırmalar da
dahil olmak üzere birçok şirketin it-
hal pamukla çalıştığı kaydediliyor.
Çukurova'da pamuk ekim alan-
lannındaralması, GAP'ın tam ola-
rak de\Teye girmemesi pamukta ıt-
halatı zorunlu hale getirdi. Özel-
likle son verilen teşviklerle Kahra-
manmaraş, Gaziantep gibi illerde
iplik tesıslennde yaşanan patlama
hammadde ihtiyacını da arttırdı. Iz-
mir pamuğunun kalitelı olmakla
birlikte "pahalT olduğunu belirten
bu bölgedeki tekstilciler. "daha u-
cuz" diye nitelendirdiklen ithal pa-
muğu keşfettiler.
Başlangıçta Türk cumhuriyetle-
ri ağırlıklı başlayan ithalat daha
sonra Yunanistan ve ABD'ye kay-
dı.
Kendi de bir tekstil fabrikası sa-
hibı olan Kahramanmaraş Ticaret
ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet
Balduk, Yunanistan'dan pamuk it-
hal etmek zorunda kaldığını anım-
satarak. "Yunanistan Türkiye''nin
pamuk ihuyacuu görünce iyi kötü
ne varsagönderiyor. En kaütesiz pa-
muk bu ülkeden geldi" dedi.
ABD'den teşvik
Öte yandan bu yıl için ıhtiyaç
duyulan 300 bin ton pamuğun yak-
laşık 150 bın tonunun Güneydoğu
bölgesındekı tekstil fırmalan tara-
fından almacağı belirtiliyor. Mersin
Limanf na ABD'den 8 bın ton pa-
muk getiren Imisk AŞ'nın satış
müdürü Derya Gülen. son ıkı aydır
ABD'den ıthalatın arttığını belırtı-
yor. "ABD, üretkisine sübvansiyon
verivor. GS.M kredisi kapsamında
ithalatçüara üç yıl vade ve libor +
0.25 faizle pamuk alrna imkânı ta-
nıyor. Bu nedenle son dönemlerde
ağırlıklı olarak herkes ABD pamu-
ğu istemeye başladı" dıyen Gülen,
hemen hemen bütün firmalann
ABD pamuğu ile çahşmaya başla-
dığını söyledi.
Open-end diye adlandınlan tez-
gâhlarda daha çok kullanılan ve ka-
litesinın Türk pamuğuna göre dü-
şük olduğu belirtilen ithal pamu-
ğun müşterisi sadece Güneydoğu
bölgesı değil. İstanbul, Denizli gi-
bi bölgelerde de ithalatın arttığı
gözleniyor.
Türk pamuğunun kaliteli olma-
sına karşın ithalatın artmasının fi-
yat farkından kaynaklandığı belir-
tiliyor. İthal pamuğun kilosu 1.70
sente kadar ınerken yerli pamuğun
1.90'larda seyrettiğinı belirten
tekstilciler, özellikle ABD sübvan-
siyonu nedenıyle bu ülkeden alım
yapmayı tercih ettiklerini kaydedi-
yorlar.
Son iki ayda ABD'den gelen pa-
muğun 90 bin tona ulaşması ise bu
ılgınin boyutlannı göstermesi bakı-
mından ılgınç bir rakam oluşturu-
yor.
Türkiye'nin pamuk ithal eder
duruma gelmesini endişe verici
olarak değerlendiren üreticı birlik-
leri ise gelişmeleri büyük bir öfke
ile izliyorlar.
Eski Adana Ziraat Mühendisle-
ri Odası Başkanı Güven Burma,
10-12 yıl önce Sabancı grubunun
Afganistan'dan 25 bin ton pamuk
getirdiğıni. ancak tesislere uymadı-
ğı için söz konusu pamuğu 5 yılda
işleyebildiğini belirterek "Türki-
ye'de tanmda yanlış politikalar uy-
gulanıyor deniyor. Tanmda politika
filan yok. Tam bir boşvernüşlik hâ-
kim. Sadece seçim zamanlannda
verilen yüksek fiyat \e peşin öde-
meleıie Türkiye tanmmın politikası
belirlenemez. Bu politikalar pa-
muğumuzu bitirdi" diye konuştu.
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ ERGİN YILDIZOĞLU/LOM)/U
Kuala Lumpur'da yapı-
lan ASEAN (Güney Asya
Ülkeleri Birliği) toplantısı-
na iki konu egemen oldu:
Para krizi ve "Evrensel In-
san Hakları Bildirgesi."
Geçen haftalarda ASE-
AN ülkelerini (Tayland, Vi-
etnam, Malezya, Brunei,
Filipinler, Singapur, En-
denozye, Burma Lagos)
vuran mali krizin kaynak-
lan. ASEAN liderlerine gö-
re "Asya paralannı bencil
çıkarlar için istikrarsızlığa
iten eşgüdümlü çabalar-
da" aranmalıydı. (The
Economist 2/08/97). Ma-
lezya Başbakanı Mahatir
Muhammet, Evrensel In-
san Hakları Bildirgesi'nin
"Dünya ülkelerine büyük
güçler tarafından zorla
dayatılmış" olduğunu ileri
sürdü. (Vtfashington Post
30/07/97).
Geçen hafta gazeteler,
ABD Dışişleri Bakanı Alb-
right ve yardımcısı Ei-
zenstat'ın Kuala Lum-
pur'da insan haklarını na-
sıl canla başla savunduk-
larını anlatan haberlerle
doluydu. Ancak bu mali
kriz ile İnsan Haklan Bil-
dirgesi'nın gündeme gel-
mesı arasındaki ilişkiye
değinen pek olmadı.
Asya Mucizesi—
Geçmişte de birkaç ke-
re tartıştık. "Asya Mucize-
si" vartığını çok büyük öl-
çüde biri ekonomik, diğe-
ri politik iki vektörün bileş-
kesine borçlu. "Mucize-
nin" ekonomik kaynakla-
rı, bir taraftan ucuz ve di-
siplinli ış gücü ve bu iş gü-
cünün meyvelerini topla-
maya gelen yabancı ser-
maye, diğer taraftan da
ulusal paranın dolara bağ-
lanarak, gerileyen doların
yarattığı avantajlı rekabet
ortamından faydalanmayı
amaçlayan döviz politika-
sıydı. Mucizenin siyasi
kaynakları ise bu söz ko-
nusu ülkelerin hepsinin,
ABD destekli (soğuk sa-
vaş ortamını hatırlarsak
kaynaklı demek daha
doğru olur) askeri darbe-
lerle iktidara gelen, insan
haklannı hiçe sayan rejim-
lerce yönetilmesinde yatı-
yordu.
Geçen bir sene içinde i-
ki önemli gelişme bu As-
ya mucizesinin geleceğini
sorgulamaya başladı.
ABD Doları mark ve yen
karşısında değerlenince,
paraları dolara bağlanmış
olan ASEAN ülkeleri, dö-
viz rejiminden kaynakla-
nan rekabet avantajlarını
kaybettıler. Bu ülkelerin
Mali Kriz - İnsan Haklan - Asyalı Değerler
dış ticaret açıkları büyü-
meye başladı. Bu arada
son yıllarda bankalann kı-
sa dönemli yabancı kredı-
lere dayanarak gayrimen-
kul spekülasyonlarını fi-
nanse ettikleri ve sürdürü-
lemez düzeylerde döviz
pozisyonlan oluşturdukla-
rı, karşılıksız alacaklarının
ise hızla arttığı ortaya çık-
tı.
Diğer taraftan, düşük
ücretli ve sosyal haklar-
dan yoksun olarak çahş-
maya zorlanan işçi sınıfı
ve daha fazla özgürlük is-
teyen yöneticilerin rüşvet
ve yolsuzluklanndan bı-
kan orta sınıflar seslerini
yükseltmeye başladılar.
Malezya, Endonezya gi-
bi ASEAN ülkelerinde dik-
tacı rejimlere karşı açık
protestolar gelişirken, di-
ğerlerinde de huzursuzluk
arttı. Ucuz iş gücü sağla-
yan siyasi sistemin istik-
ran artık ciddi bir şekilde
zorlanıyordu.
Bundan üç sene önce
Boston Üniversite-
si'nden AJvvyn Young ve
Stanford Üniversite-
si'nden Larry Lou, ortak
araştırmalarında "Asya
Mucizesi"r\\n aslında öyle
mucize filan olmadığını,
uzun süreli yüksek büyü-
me oranlarının, bu ülkele-
rin düşük bır tabandan
başlayarak üretim kapasi-
tesini ve istihdamı sürekli
bir şekilde arttırmasından
kaynaklandığını yazmış-
lardı.
Köylü nüfusun sanayi-
ye emilmesi, sermayenin
marjinal verimliliğinin düş-
meye başlaması ve düşük
ücret sisteminin tehdit al-
tına girmesiyle bu mucize,
yerini daha yavaş bir bü-
yümeye bırakacaktı. Bu-
gün Asya Mucizesi bu dö-
nüm noktasına gelmişe
benziyor.
Mali kriz ve
insan haklan
Geçen haftalarda baş-
layan mali kriz, Malezya,
Endonezya, Tayland gibi
ülkelerdeki yöneticilerin
beceriksizliklerini ve halk-
tan büyük fedakârlıklar is-
teyerek inşa ettikleri sis-
temlerin aslında ne kadar
zayıf temellere oturduğu-
nu gösterdi. Bölge ülkele-
ri birbiri ardına devalüas-
yonlara gitmek zorunda
kaldılar. Hemen hepsinin
zaten büyük boyutlara u-
laşmış olan dış borçlarını
'Asya Mucizesi' biri ekonomik, diğeri politik iki vektörün bileşkesinden oluşuyor.
ödemeleri şimdi daha da
zorlaştı. Aynca devalüas-
yon, ülke içinde fiyat istik-
rannı bozacak ve halkın
hoşnutsuzluğunu körük-
leyecek. Özetle, bu ülke-
ler açısından insan hakla-
rından kurtulmanın tam
zamanı.
ASEAN toplantısını ba-
hane ederek Malezya,
Endonezya, Singapur
gibi ülkelerin yöneticileri,
İnsan Haklan Bildirge-
si'nin günün koşullarına
göre yeniden gözden ge-
çirilmesini istediler. Top-
lantıda, Endonezya Dışiş-
leri Bakanı AN Alatas'ın
"Herkes insan haklannın
sadece bireysel, siyasi ve
sivil haklardan oluşmadı-
ğını bilir. Şimdi insanlar
ekonomik, kültürel ve top-
lumsal hakların da bir o
kadar önemli olduğunu
fark ediyorlar" (VVashing-
ton Post) ve Malezya Dı-
şişleri Bakanı Abdullah
Ahmet'in "Bazen çok faz-
la özgürlük kullanılırsa de-
mokrasi yok edilebilir"
(International Herald
Tribune 30/07/97) türün-
den incileri havalarda
uçuştu.
Bu zavallı saçmalıkları
kaldınp altına bakınca or-
taya çıkan gerçekler ise
hiç de karmaşık değil:
ASEAN ülkeleri yönetici-
leri senelerdir ülkelerini bi-
reraileçiftliği, vatandaşla-
rını da (eğer bu kavram
kullanılabilirse) geri zekâlı
çocuklarmış gibi yöneti-
yoriar. Şimdi ilk krizde in-
san haklarından şikâyet
etmeye başlamaları, as-
lında baskı ve terör olma-
dan ekonomik ve siyasi
sistemlerini ayakta tuta-
mayacaklarının bir itirafı
olmuyor mu?
Demokrasiye karşı bay-
rak gibi sallamaktan çok
hoşlandıkları "Asya De-
ğerleri" hakkında ne dü-
şündüklerini ise kendi
halklarına sormaya hiç mi
hiç cesaretleri yok. Çünkü
halkın ne istediği çok açık.
Filipinler'de Markos'u
onlar devirmedi mi? İlk
genel seçimlerde oyların
4/5'ini götürüp muhalefet
lideri Aung San Suu Kyi'e
vererek Maynamer (Bur-
ma) cuntası hakkında ne
düşündüklerini söyleme-
diler mi? 1987'de Kore'de
işçiler ve orta sınıfların
muhalefeti, demokratik
reformları sokaklarda
başlatmadı mı? Çin'deTi-
anenman meydanında
tankların altına kim yattı?
Endonezya'da halk sık sık
sokaklara çıkarak Suhar-
to rejiminın çürümüşlüğü-
nü protesto etmiyor mu?
Şimdi ASEAN diktatör-
leri kendi ayıplarını ve tüm
teröre rağmen ekonomi-
lerini yönetmeyi becere-
mediklerini örtmek ıçf
n
son derecede Batılı bır
alışkaniık olan (bakınız
Hitler, Mussolini ve ben-
zerleri) suçu bir günah ke-
çisine, tercihen yabancı
spekülatörlere, konspira-
töriere atma yönteminden
medet umuyorlar. Birkaç
yıl önce dünya para piya-
salarının en büyük oyun-
cularından biriyken "bü-
yük bir başan " göstererek
rflasın eşiğine gelen Ma-
lezya Merkez Bankası'nın
şimdi bir "köylü kurnazlı-
ğı" (Asya değerieri) ile So-
ros gibi spekülatörleri
suçlaması ise alay konu-
su olmaktan ileriye gide-
miyor.
Ve ABD'nin
sıkıntısı
Bu baskıcı rejimler ikti-
dara gelirken örneğin
1965'te Suharto darbesı
sırasında birkaç haftada
yaklaşık bir milyon solcu
katledilırken, 1977 darbesi
sırasında öğrenciler Tay-
land sokaklannda katledi-
lırken insan haklarını pek
hatırlamak istemeyen; Ta-
mil halkını sürekli birsoykı-
rımı altında inleten Srilan-
ka'ya, nerede kullanılaca-
ğını bile bile uçak ve silah
satan ABD ve Avrupa'nın,
bugünlerde insan hakları
savunucusu kesilmesi ise
tabii bir başka ilginç nokta
ve kökeninde demokrası
aşkı değil, ne yazık ki küre-
selleşme altında sertleşen
ekonomik rekabetin getir-
diği basınç var.
Bir taraftan ABD ve Avru-
palı büyük şirketler ucuz iş
gücü bölgelerine göç eder-
ken, ucuz iş gücü bölgele-
rinde üretilen mallar da ge-
lişmiş ülkelerin pazarlann-
da yerli şirketleri maliyetle-
ri düşürmek için ışçi çıkar-
maya zorluyor. Bu süreç,
Dünya Bankası ekonomist-
lerinden Prof. Adrian Wo-
ods'un 1994'te gösterdıği
gibi, 1980'lerde, gelişmiş
ülkelerde, düşük vasıflı iş-
çiler arasında yılda yaklaşık
6-12 milyon kişinin işsiz
kalmasına yol açtı. ABD ve
Avrupa, Asya ülkelerinde
işçi hareketinın gücü artar-
sa, Asyalı şirketlerin fiyat
avantajının azalacağını um-
duğu için şimdi insan hak-
lannın savunucusu kesildi.
Bu madalyonun öbür yü-
zündeyse daha ilginç bir
resim var.
Gelişmiş ve az gelişmiş
ülkelerdeki işçilerin çıkaria-
rı birieşiyor. Gelişmiş ülke-
lerdeki işçiler kendi çıkaria-
nnı korumak için az geliş-
miş ülkelerdeki işçilerin
mücadelesine, örneğin Ko-
re'de olduğu gibi doğrudan
destek olmalan gerektiğini
görüyorlar. Böylece ulusla-
rarası dayanışmanın mad-
di koşullan yeniden güçle-
niyor.
BORSA SPEKÜLATÖRLERE
KALDI
PARA
POLİTİKALARI
DÖVİZ VE FAİZE
YARIYOR
Artık portföyünüzü
şirketler yönetecek...
İMKB'de yabancı şirketlerin
hisseleri işlem görecek.
Berdan Tekstil, Adel Kalemcilik. Aksigorta,
Alarko Sanayi, Frigopak, Edip İplik
Cemal Öztürk, a
Kurumsal yattnmcı borsayı yükseltecek"
BORSADAKİ REHBERİNİZ
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Bürokrasinin
Yapılanması
Yeni hükümet, bir bakıma, yeni devlet bürokra-
sisi demektir. Yunanca "krasi=yönetim" sonekin-
den türetilen sözcüklerin "olumlu anlamda" en
ünlüsü, kuşkusuz, halkın yönetimi anlamına gelen
demokrasidir. Bürokrasi, atama ile gelenlerin yö-
netimidir.
Devlet, halkın seçtiklerinin yönetimdeki etkinli-
ği ile atama ile gelenlerin etkinliğinin kesişme ye-
ridir. Bu ikilinin, uyumu ve ortak etkinliği, başanlı
devlet yönetiminin altyapısını oluşturur.
•••
Türkiye bürokrasisi, biri geleneksel, öbürü de
son yıllarda giderek ağırlaşan "iki hastalığı" birlik-
te çekiyor. Geleneksel hastalık, bürokrasinin "hal-
ka hizmet" anlayışından uzak oluşudur. Son yıllar-
da ağırlaşan öbür hastalık ise bürokrasinin gide-
rek artan oranda rüşvet batağına saplanmasıdır.
Türkiye bürokrasisi, uygun deyimiyle "yukanya
doğru" kurgulanmış ve koşullanmıştır. Memur, ku-
ral olarak, "yurttaşa değil, aminne hizmet" anla-
yışı içindedir. Bu nedenle, memurun karşısında
"sıradan yurttaş olmanın maliyeti" çok ağırdır.
Bu maliyet, bürokrasi karşısında yurttaşın yal-
nızlıktan kurtulma çabalanna girmesine neden olu-
yor. Siyasal, dinsel, etnik ya da bölgesel yakınlık-
lara dayalı "kimlik arayışlannda" bu etkenin varlı-
ğı yadsınamaz. Çoğu kez bürokraside bir işinizin
görülmesi "binlehninadamı"olmaktan geçıyorsa,
bu sürecin "kişiye bağımlı" yapılanmalan yaygın-
laştırması kaçınılmaz olur.
Aslında bu, "bihlerinin adamı olma" zorunlulu-
ğu, bürokrasinin kendisi için de geçerlidir. Pek çok
devlet memurunun, yalnız "işe alınması" değil,
çok ilginçtir ki, kendi kurumu içinde "yükselmesi"
ya da "biryerden biryere atanması" da belirli "si-
yasal yakınlıklara" göre belirieniyor. Memurun, en
sıradan "özlük" işlerınde bile, kurum dışı odakla-
ra başvurma zorunda kalması, kurumlann çalış-
ma ve işleyişinin etkin ve verimli yürütülmesini en-
gelliyor; bürokratik yapı, "yana doğru bağımlılık"
ilişkileriyle, dikey ve yatay çalışma ilişkilerinin bo-
zulması sonucu, giderek çöküntüye uğruyor.
Bürokratın elindeki olanaklan kendi özel çıkan
için kullanraası da, toplumsal ve siyasal "ahlakın
çöküşüne koşut olarak" yaygınlaşıyor. Rüşvet ve
yolsuzlukların giderek yaygınlaşması, devlet ola-
naklarının "kişisel çıkar için" kullanılması, yalnız
devleti çökerterek kamuoyunu tedirgin etmekle
kalmıyor, özel yatınmlann maliyetini de arttırarak
ekonomiye doğrudan zarar veriyor. Özel serma-
ye devletle iş yaptığında "miktan belli olmayan bir
rüşvet ödemesi" hesabı yapmak zorunda kalabi-
liyor; bu olgu girişimcileri "hesap" uygulamasın-
dan uzaklaştınyor; ekonomik kararları "belirsizli-
ğe ve bilinmezliğe" itiyor. Kimi zaman, Kamu Ik-
tisadı Teşebbüsleri, Bayındırlık gibi yatırımcı ba-
kanhklar, özelleştirme gibi birimler, yerel yönetim-
ler ve öbür "alım-satım" noktaları, özel çıkar ala-
nı olarak artan oranda ün kazanıyor. Bu süreçte,
memur maaşlarının enflasyon karşısında erimesf-
nin yarattığı olumsuzluklar ve kamu "denetim dü-
zeninin"yukandan gelen baskılaria ışletilememe-
si de etkili olmaktadır.
KısacaTürkiye'debürokrasi, "baştanaşağı"bo-
zuktur. Bozukluk birikimli olarak artıyor; çöküş de-
rinleşiyor. Bürokrasi, bozuldukça, bir yönden en
deneyimli ve yetenekli elemanlarını elinden kaçı-
rıyor, öbür yönden de, örneğin, lise ve üniversite
eğitimi görenlerin en başanlı olanlanndan bir bö-
lümünü bile kendine çekemiyor. Oysa bürokrasi-
de başarının ana dayanağı yetenek ve deneyim-
dir.
Bu durumda yapılması gereken, kısa dönemde,
"üst düzeyde etkinliği" sağlamak olmalıdır.
Hükümetin öncelikli işlerinden biri budur. Uzun
dönemde ise ışe alma, yükseltme, atama ve dene-
tim başta olmak üzere, bürokratik yapının ve dev-
let yönetiminin "yeniden yapılanması" gündeme
getirilmelidir.
Bürokrasinin yeniden yapılanmasında ana
dayanak, "halka hizmet" anlayışını, olabildiğince
egemen kılmak olmalıdır. Halka hizmet anlayışının
öne çıkarılmasıyla, devlet birimlerinin topluma kar-
şı daha açık, saydam ve sorumlu olmalan yönün-
de bir oluşum sağlanabilir. Böyle bir süreç, devlet
yapısının "atikleşmesi" ve buna koşut olarak "et-
kinlik kazanması" yönünde bir adım atılmasını ya
da kapı aralanmasını sağlayabilir.
Çünkü ekonomik, siyasal ve toplumsal geliş-
melerın sağlıklı yürütülmesinin "önkoşulu" düzgün
işleyen bürokrasidir.
İşten çıkartnalarda
büyük arüş
İSTANBUL (AA)-
Çeşitli işyerlerinden
geçen yıl, 32 bin 658
işçi işten çıkanldı. 1995
yılında ise (mevsimlik
işçiler hariç) 8 bin 592
işçinin işine son
verilmişti.
Türk-lş'e bağlı Petrol-İş
Sendikası'nm "1995-%
Yıllığı'>
'nda yer alan
araştırmaya göre, en çok
işten çıkarma 8 bin 540
işçi ile DlSK'ebağh
Genel-İş Sendikası'nm
örgütlü bulunduğu
işyerlerinde yaşandı.
Bunu, 4 bin 879 işçi ile
yine DlSK'e bağlı
Birleşık Metal-tş
Sendikası'na bağlı
işyerleri izledi. En az
işçi çıkanmı ise Hak-tş
Konfederasyonu'na
bağlı işyerlerinde
görüldü.
Araştırmada, işçilerin
çoğunluğunun 13.
madde. sendıkalaşma ve
özelleştirme nedeniyle
işten çıkanldığı
belirlendi.
Araştırmaya göre,
Türk-İş'e bağlı Petrol-İş
Sendikası'na üye 956,
Deri-İş'e üye 85,
Kristal-İş'e üye 85,
Teksif e üye 944,
Çımse-lş'e üye 142, T.
Metal-lş'e üye bin 752,
T. Harb-lş'eüye481,
Demiryol-İş'e üye 60, T.
Belediye-İş'e üye 90,
Orman-İş'e üye 33,
Liman-Iş'e üye 450,
Tes-Iş'e üye 394, Ağaç-
Iş'e üye 950. Maden-
Iş'e üye 4 bin 430,
Tezkoop-lş'e üye 50.
Tekgıda-Iş'e üye 478.
Tümtis'e üye 14,
Selüloz-lş'e üye bin 789
işçi işten çıkanldı.
DtSK'e bağlı Dev.
Maden-Sen'e üye 566,
Nakliyat-lş'e üye 156,
Oleyis'eüye 115.
Tekstil-İş'e üye bin 994,
Basın-Iş'e üye 17,
Birleşik Metal-İş'e üye
4 bin 879, Genel-lş'e
üye 8 bin 540,
Banksen'e üye 327 işçi
işten atıldı.
Hak-lş'e bağlı Öziplik-
İş Sendikası'na üye 130
işçi, Hizmet-tş
Sendikası'na üye 40
işçinin işine son verildi.
Bu arada. sendikası
bilinmeyen ve
sendikasızlardan da
toplam 2 bin 711 ışçi
çıkanldı.