Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 AĞUSTOS 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
İBeat hareketinin temsilcisi, Naked Lunch'ın yazan, hippilerin dedesi William Burroughs öldü
Etldsi edebiyat dünyasmı aşü
Bugüne kadar David Bovvie, Palti Smith, Robert VVüson, gibi
birçok ünlüyle pek çok değişik yapıta birlikte imza atan sanat-
çı (şapkab), son olarak ressam Ralp Steadman'ın çizdiği aüş
panosu tablolaruıa ateş ederek işbirfiği yap&ğı ünlü ressamla.
KöhûrServisi-Beat Kuşağfnın en önemli tem-
silcilerinde Amerikalı ünlü yazar Wıllıam Bur-
roughs, Amerika'nm Kansas eyaletındeki Law-
rence kentinde geçirdıği kalp krizinın ardından
dün sabah saat 06.30'da Lavvrence Hastanesı"nde
öldü. Amerikalı ası gençlerin gözdesi olan yazar
83 yaşındaydı.
Yazar Nonnan Maifcr'ın "yaşayan Amerikalı
romancılar arasında bir dahi" olarak nitelendır-
diğı \Villiam Burroughs, ılgınç yapıtlan ve yaşa-
rmyla daha ölmeden efsaneleşen yazarlardan bı-
riydi. Etkısı, edebiyat dünyasırun sınırlannı aşa-
rak popüler kültüre uzandı; birçok yenılikçi ya-
zara, sanatçrya, sinemacıya vemûzisyene esin kay-
nağı oldu.
Dehşetli, şiddetli ve o ölçüde de komik olan
en ünlü yapıtı "Naked Lunch"(Çıplak Yemek),
Newsweek dergisince bir "başyaprt''olarak de-
ğerlendirildi. Ve yaşamı, belki yapıtlannın da
ötesinde, Burroughs efsanesinin vazgeçilmez bir
parçasıydı: Çekıncesizce yaşadığı ve anlattığı
eroin bağımlılığı deneyimi, bir kaza sonucu ka-
nsını öldürmesi ve yapıtlanna da tüm çıplaklı-
ğıyla yansıyan cinsel özgürlüğü, Burroughs'un
adını kitlelere duyurdu. Dostlan arasmda, Andy
VVarhoL AUen Ginsberg, Paul McCartnev, David
B<mie, Vlkk Jagger ve Lou Reed bulunuyordu.
"Naked Lunch"ın yanı sıra "Junky" ve "The
Soft Machine" gıbi kıtaplanyla, kimılerince "İkm-
ci Dünya Savaşı sonrasınuı en büyük Amerikan
yazan" olarak mtelendinlen Willıam Burroughs
ile onun yakın dostu, Amerikan şiirinin aykırı se-
si Allen Ginsberg'in kısa bir süre önceki ölü-
müyle birlikte, geleneğe. konformızme, statüko-
culuğa karşı yüksek sesle karşı çıkan 'Beat Ku-
şağı'nın temsilcilen, artık aramızdan aynlmış
bulunuyor. Bu ünlü üçlü, ilk kez 1944 yılındabir
araya gelmıştı. 1950"lı yıllarda Beat kuşağı ola-
rak tanınmaya başladılar: Allen Ginsberg'in ün-
lü yapıtı "Howl" 1955'te, Jack Kerouac'ın "On
The Road*ı 1957"de ve VVillıam Burroughs'un
"The Naked Lunch"ı 1959 yılında yayımlandı.
Wıllıam Burroughs'un yapıtlan, bir dönemın
gençlığı üzennde >oğun bır etkı yaratırken, tu-
tucu kesimlen de ayağa kaldırdı Bırçoklannın
hâlâ "Giyonı TelTciİikovnarken kansuuökhıren
eşcinsel uyuşturucu bağımlısrcümlesıyle anım-
sadığı Burroughs'un yapıtlan, bır yandan pomog-
rafık olduğu gerekçesiyle yasaklandı, öte yandan
postmodern yazmın en nitelıkli ömekleri arasın-
da sayıldı. Gençlık hareketinin tannsı, eşcinsel
haklannın baş savunucusu sayılırken, biryandan
da kadın düşmanı olduğu gerekçesıyle yerden
yere vuruldu, silahlara olan tutkusu nedenıyle
eleştirildi.
Willıam Burroughs'un özellikle feministlenn
tepkisıni çekmesmdeki başlıca neden, 1951 yı-
lında gazetelerin baş sayfalanna yansıyan bır ha-
berdi: Wılliam Burroughs, aşın sarhoş olduğu bir
partide, kansı Joan Vollmer Burroughs'un başı-
na yerleştirdiğı bır bardağa ateş etmeye çalışır-
ken kadının yaşamına son vermıştı. Burroughs,
polise yaptığı açıklamada. olayın kaza olduğu-
nu ve söylentilerin aksine Giyom Tell'cilık oy-
namadıklannı söylüyordu.. Buolaydan 30 yı] ka-
dar sonra, "Joan öbneseydi belki de >azarolama-
yacaktnn— Böyle bir korkunç sonuca vanyorum
yıllar sonra. Bu ola> beni \azma\a itti. yazarhğı-
mı şekiflendirdi. Joan'ın öiümü beni Çirkin RuhTa
karşı karşıya getirdi veyaşanıbovu sürecek bir mü-
cadekye itti. Bu mücadeleyi sürdürebilmenin tek
yolu yazmaku_" diye yazacaktı.
VVillıam Burroughs'un etkisi, edebiyattan çok
popüler kültür üzerinde kendini gösterdi. Dü-
şünceleri, hayalleri ve ilgınç dil kullanımı, ondan
etkilenen çok sayıda sanatçının filmlerinden, vi-
deolanndan, plaklanndan ve sanat yapıtlanndan
yansıdı. Burroughs'un düşünceleri, onun kıtap-
lannı hiç okumamış insanlara ulaştı.
Olaylı yaşamı, eşcinsel ihşkileri. uyuşturucuy-
la gıriştiği deneyler, ilginç tarzıyla Arnerikan ya-
zının en sıradışı kişilildennden bin olan William
Burroughs, yaşamının son yıllannda sessiz bir
hayatı benimsemişti.
Bir erkek arkadaşı yoktu ve cınselliğe artık il-
gi duymadığını söylüyordu. Zaman zaman ziyaret-
çileri oluyordu ama son yıllannda en yakın dost-
lan kedılerıydi: "Kedilerimi seviyorunı. Tüm
kedileri sevivorum" diyordu. Yazar VTctor Bock-
ris'e şöyle demıştı: "Kedilerden tutkuyu öğren-
dim. Insanın ruh halini çok derin bir biçimde
yansıtabiliyor kediler. ^ atagımda yaüp nükleer bir
felaket sonucu kedüerin sonu gelirse ne kadar
korkunç olur diye dûşünerek hıçkıra hıçkıra ağ-
ladığımı biliyorum. Bazüan benim soğuk bir in-
san olduğumu söylüyorlar. Duygusuzmuşunu.
Tannm! Bana hiç ağlayıp ağtamadığunı soruyor-
lar. Daha iki gün önce ağlanıa kri/ine tutuldum
ve de çok manükh gcrekcelerlc..."
Şiirimizin büyük saati yetmişinci yılmda da çalarken sesi hiç biteceğe benzemiyor
6
Her pazartesf Turgut Uyar şıiri
HALİL GÖKHAN
Ölüm, şaır için çok erken birkelime-
dır. Şimdiki zamanı geçmişle güncel-
leştinrken, bu kelımenın bir şaır içın hiç-
bır zaman gelmeyeceğini bilmek, bir gü-
nün süreklı olarak kendisi dışında altı
gün sonunda yeruden gelecek olması ka-
dar sevindiricidir.
Bugün "her pazartesi"den biri daha.
Bir pazartesi ve Turgut Uyar -şiıri de
bunun farkında- 70 yaşında. Ikı yıl ön-
ce yine bu satırlarda onu "güvertede bi-
ri" olarak selamlamış, yapıtı durmuş ki-
şi gibı ona bakmış, vesilenin 10. ölüm
yılı olduğunu belirtmiştim (22 Ağus-
tos 1995. Cumhuriyet, s. 12). "îld yü
| sonra 70. yaşı da kutlanabilir (1927-
^997)'' derîcen, bu kutlamanınlki yüın
ıçınde benım için kalması ve büyük bir
ustanın sesı altında iki yıl "biteviye" şi-
ir yazmak demek olduğunu görmüş-
tüm. Türkçenin sesi hiç bitmez, ama sa-
nırım bu sesin şiiri içinde Turgut
Uyar'ınki biteceğe hiç benzemiyor. O
'Türidyem'de(1952):
"Ah. Şimdi bu sessiz gecemde bana:
- - Turgut, kalk gideüm.-diyen bir dost
-olmah-." demış de olsa, bır şaınn git-
mesı ıçın okurlannm bıtmesi gereği
Turgut Uyar'ın "Bir Sessiz Geceden
Turnam" şiirindeki bu soluk isteğini or-
tadan kaldınyor.
"Gerçekliği algılayıştaki özneUik, ka-
pahhk ve giderek anlamsızlık. konuşma
dilinde aynlma, söz diziminde defor-
masyon, tematik ve figüratif yapıda
halktan uzaklaşma gibi başlıca özeMik-
leri" sayılagelen fkinci Yeni'nin orta-
sında bır şair olarak, onun Türk şıirine
bu *ivüeşme" döneminden bıraktığı so-
^ugün 'her pazartesi'den
biri daha. Bir pazartesi ve .
Turgut Uyar -şiiri de bunun
farkında- 70 yaşında.
Türkçenin sesi hiç bitmez,
ama sanınm bu sesin şiiri
içinde Turgut Uyar'ınki
biteceğe hiç benzemiyor. O
Türkiyem'de(1952):"Ah.
Şimdi bu sessiz gecemde
bana:
- Turgut, kalk gidelim.-
diyen bir dost olmalı..."
demiş de olsa, bir şairin
gitmesi için okurlannın
bitmesi gereği Turgut
Uyar'ın"Bir Sessiz Geceden
Turnam" şiirindeki bu soluk
isteğini ortadan kaldınyor.
nuçlan çözümleyebileeek bir yapıya
ve günlere doğru giden Türk şiiri, ar-
tık anlamsızlık boyunduruğundan kur-
tulurken, sözdizımindeki deformasyo-
nun "yeni bir şiir yapısı oluşturma ça-
baa" olarak algılandığı bir dönemde ra-
hat nefes almaktadır. Ikinci Yeni'den
kırk yıl sonra tematik ve figüratif ola-
rak da halkın -bununla belki de şiir yaz-
mayan ve okumayanların yaşantı bi-
leşkelerini de anlıyoruz- şiirden uzak-
laştığıru sarjtarken, sonuç olarak halkın
ve şiirin "bir gün" aynı yerde, birbirin-
den koptuklan yerde buluştuklannı as-
lında biliyoruz. Şiire şiirin gözleriyle
bakmanm körlük olmadığını ve bunun
hayatın sınırlan dahilinde bır ınsaf kar-
şılığı bulunduğunu söylerken, Hüse-
jin Cöntürk'ün Turgut Uyar incele-
mesınden yaptığımız şu alıntı şiirle
gözlerini haklı çıkaracakür:
"En az khşeolmaya aday dünyaiar şa-
iıierin yarattıklan "özel dünyalar'dır,
'metafızık dünyalar'dır. Bir şairin özel
bir dünyası olması onun için bü> ük bir
avantajdır. Çünkü bu, onun önce gelen
sairlerden nispeten bağımsız iş görme-
sine imkân vcrir. Buna karşüık özel bir
dünvanın okuyucu tarafindan kavra-
nılmasL, duyulması, yaşanması ihtima-
li zaydhr. Bu yüzden de dünyası fazla
özel olan şairlerin çokluk okuyucusuz
kaldıklan, sonuç olarak da 'şairlik se-
viyesi' ne yükselemedikleri görülür. (_)
Şairi' iyi' yapan şey, her şe> den önce bu
dünyalann veriüş tarzuıda gizlidir, bu
dünyalann birbirine göre ilinrjleri son-
ra geiir. (_) Uyar'ın nasıl bir şair oldu-
ğunu anlayabilmek için onun bütün
dünyacıklannı kullanmaya, hatta bu
dünyaiar arasında gedikler kahyorsa
onlan sezgimizle doldurmaya ihtiyaç
\-anhr. Bunagöre kısaca dencfcüir Id, Ta-
rancı •söylediklerindenaz',L
1
yar,'söy-
lediklerinden fazla" bir şairdir."
1966 yılında Cemal Süreya, "Tur-
gut Uyar, özellikle son yıllarda büyük
bir şiirin ortasını yazıyor. Büyük bir
gövdedir onun şüri" derken, Uyar'ın
fazladan bır gövde banndırdığmı sak-
layamıyor.
Günümüzde Türk şıirine daha rahat
nefes aldıran bu fazla gövde artık şiiri-
mizin "kendi" gövdesıdir ve bundan
böyle o büyük şiirin "kenarlan ve kö-
şeleri, üst ve alryapısı" bulgulanmaya,
yani, bir anlamda gövdeyi metafızik
olarak tamamlamaya çalışılmaktadır.
Işte Turgut Uyar. bu yüzden bir gövde
habercisi gibi durmaktadır şiinmizde.
O da bir Edip Cansever, bir Cemal Sü-
reya ve ötekiler gibi, o gövdenin ta-
mamlanması ve yaşaması ölçüsünde
bitmeyecektır.
Cöntürk'ün yaptığı klişe dünya sap-
taması, 'Türkiyem'den 'Dünyanın En
Güzel Arabistanına. oradan 'Dtvana
ve 'Toplandüar'a kadar Turgut Uyar'ı
çok yönlü okumamızı sağlıyor. Bir şa-
ir için ölçülebilecek tek bir sevıye yok-
tur.
Şair için seviyesizlik tek bir seviye-
de kalmaktır, bir bakıma. Turgut Uyar'ın
seviyesinin Türk şiirinin günümüzde-
ki seviyesi olduğunu saptarken, onun
"kendisinin gövdece eksilmesi ve bhv
mesiyle bitmediğjni", daha da öteye
uzandığını söylemek ıstiyor şiuimizin
tanhı.
"Dünyanın En Güzel Arabistaıu'n-
dan yapacağımız şu alıntı, şiinmizin
bugünkü soluğunun, "rahat nefes" kö-
kenine iyi bir ışık düşürecektir "sa-
bahlan acıkmayı ondan öğrendim" Şi-
inmizin büyük saati yetmişinci yılını ça-
lıyor ve daha rahat bir nefes alıyoruz.
Yeni filmi "Black Cat, White Caf'i Belgrad'da çeken Yugoslav yönetmen Emir Kusturica
'Ben Bosna
J
mn KnııtHamsun
y
u değjlim!'
GÜRHAN UÇKAN
. STOCKHOLM - Halen Belg-
rad yakınlanndaki bir stüdyoda
"Black Cat, White Cat" adlı ye-
nı filmini çevirmekte olan Yu-
goslav yönetmen Emir Kusturi-
ca öfkeli Doğup büyüdüğü Sa-
raybosna'da kendisine vatan ha-
ini denilmesi ve Sırplann insan-
lık suçlannı gönnemezlikle suç-
lanması, tanınmış yönetmeni
üzüyor. Bir Isveç gazetesinin so-
rulannı yanıtlayan Emir Kustu-
. rica şöyle konuştu:
. - Ben, Yugoslavya bayrağının
dalgalandığı ülkede yaşamak is-
tiyorum. O bayrağı da burada,
' Belgrad'da buldum.
1
Emir Kusturica'nın önceki fil-
mi il
Lnderground"(BirZamaJi-
larBirl IkeVardı) 1995'teCan-
nes Fılm Festıvah'nde Altın Pal-
miye'yi kazanmıştı. Filmin fi-
" nansmanını Fransız Ciby 2000
' sağlamıştı ve Belgrad'da geçen
' bazı sahnelerde, Sırp ulusal te-
levizyonundan yardım alınmış-
tı. Filmm ödül kazanmasının ar-
dından büyük tartışma kopmuş
ve yönetmen, Sırp milliyetçili-
ğinı tutmakla suçlanmıştı.
Bir ara çok bunalan Kusturi-
ca, geçen kış Fransız gazetesi
LJb'eranbn'a telefon ederek fılm
çekmeyi bıraktığını söylemişti
Bugün yeniden kameranm ar-
kasında yerini aldı. Geride ka-
lan olayı şöyle özetliyor:
- Bir propaganda fılmı yapma-
dım Ama kışiliğime yönelik
olumsuz eleştiriler, fılme zarar
verdi. Saraybosnalılar benden
nefret ediyorlar; buna gerekçe
olarak Sırplan kınamamış ol-
mamı ve multi-etnik bir Bos-
na'yı, multi-etnik Yugoslavya'yı
yok edenlerin kurabileceğine
ınanmamamı gösteriyorlar. Ye-
ni filmimle bunun hesaplaşma-
smı yapacağım. Eski dostlan-
ma, benim için "Bosna'nın Knut
Hamsun'u" lakabım takmalan-
nın yanlış olduğunu gösterece-
kasabı ve çete başı .Arkan'ın da
katılmış olması onu ılgilendir-
miyor;
- Evet, o da oradaydı. Ama si-
nema salonu, demokratik bır
kültür forumudur. Hiç kimseyi
yasaklayamam, diyor.
Emir Kusturica, dedesinin ba-
basının din değıştirmeye zorla-
narak Müslüman yapılmış ol-
masımn kendisini bağlamadığı-
nı söyhiyor.
Eski Yugoslavya'da savaş baş-
• Doğup büyüdüğü Saraybosna'ya, Sırplan
tutarak ihanet etmekle suçlanan Yugoslav
yönetmen Emir Kusturica, Yugoslavya bayrağı
altında yaşamayı yeğlediğini söyledi.
Kusturica'nın yeni filmi, bütün sınırlan
kapalı bir Balkan ülkesinde geçiyor.
ğım.
"Bir Zamanlar..." filmi,
ABD'de "Underground" adıy-
la gösterildı. New York'taki tep-
kilerden son derece hoşnut:
- Bu yaz başındaki galalardan
sonra Amerikalı eleştirmenler
çok iyi şeyler yazdılar. Onlar fıl-
me fılm olarak bakıyorlardı, po-
litik mesaj ve benim kişisel gö-
rüşlerimin iletildiği bir medya
olarak değil. Ben zıtlaşmayı se-
ven, kışkırtıcı bir kişiyim. Tek
önemli şey, ortaya koyduğum
fılmdir; gerisi ıvır-zıvır.
"Underground"un Belg-
rad'daki gala gecesine, Bosna
ladığında Paris'te yaşıyordu. So-
ranlara kendısinin Bosnalı Müs-
lüman olmadığını, yalnızca Yu-
goslav olduğunu söylüyordu...
Ikinci Dünya Savaşı'nda ba-
basının komünistlerin tarafinda
vuruşmasının ve Yugoslavya 'nın
oluşmasında katkıda bulunuşu-
nun onurunu duyuyor^
- Benim eski vatandaşlanm,
diyor, kendilerini Avrupah ola-
rak tanımlayabilmek ve sizin
olup bitenlerle ilgili görüşlerini-
zi benimseyerek kimlik kazan-
mak için beni kınıyorlar. Benim
suçum, görüşlerimin sizinkiler-
le bağdaşmaması. Saraybos-
na'nın kuşatılması, kentteki her-
kesi birer melek haline getirme-
di. Bir dolu yan başansız ente-
lektüelin, iyilerden yana olduk-
lan için dikkat çekmelerine ya-
rayan bir sahne haline geldi kent.
Slobodan Miloseviç tilkı gıbı bir
polıtikacı, bır "komunist-krala''.
Ama ben, yalnızca onun milli-
yetçiliğinin ölümcül olduğuna
inanmıyorum.
Arkan' ın neler yaptığını kesin-
likle kim biliyor? Onun ışlediği
suçlar, diğer birçoklannınkin-
den fazla mıydı? Benim filmi-
mm gala gecesine gelmesinden
beter hiçbir olay yok muydu?
Batılı güçlerin rolünü tartışmak
daha önemli değıl mi? Yugoslav-
ya ıntıhar ettiğinde, eline taban-
cayı kim tutuşturmuştu?
Emir Kusturica'nın yeni fılmi
"Black Cat, VVhite Cat". büyük
beğenı kazanan "Çingeneler Za-
manı" filmınden sonra yeniden
Çingenelerin dünyasına dönü-
şünün filmi. Film, bütün sınır-
lan kapalı bir Balkan ülkesinde
geçiyor. Küçük gansterler, Bul-
garistan'dan benzin yüklü tren \a-
gonlan satın alıyorlar.
- Dış dünyanuı ambargosu al-
tındaki Sırbistan'daki yaşamla
belirli benzerlikler bulunuyor,
diyor fılm hakkında, ambargo
sayesinde bazı kişilere, yepyeni
iş olanaklan doğdu.
"Çingeneler Zamanı"nin mü-
zığıyle ün kazanan Goran Bre-
go\iç, bu filmde yok.
- Onunla artık birlikte çalış-
Emir Kusturica, Yugoslavya bayrağı altında yaşamayı yeğliyor.
mıyoruz, diyor Kusturica, bes-
telerini. benim filmlerimden et-
kilenerek yaptığını söyleyip do-
laşıyor. Oysa ona ben Çingene
müziklerini vermıştim ve o da
film için aranjman yapmıştı. Bu
• filmin müziğini, Nele Karaljiç
yapıyor. Karaljiç, Saraybosna'nın
sevilen pop gruplanndan "No
Smoking"in üyesi.Yenı filmin
galasının sonbahar başlannda
olması bekleniyor.
BUA^AMADA
ŞUKRAN KURDAKUL
Baskı Üstiine
"Son elliyılda burjuva toplumunda insanlık dı-
şı baskılaraltında ussalolmayan şeylere karşı müt-
h'tş bir açlık belirdi."
John Berger'in Batı'daki düşün ve sanat dal-
galanmalanna bakarak yaptığı bu saptamayı, bur-
juvalaşma sürecine girmiş ülkelerde meydana ge-
len toplumsal, siyasal değişmeler de doğruluyor.
Üsteiik usun aydınlığından kopanlann yarattığı
kalabalıklar yeni baskı aracı oluyor bu ülkelerde.
• • •
Haklılığa karşı açılmış savaşlann en barbarcası
baskı.
• • •
Krallar, sultanlar döneminde Tanrı buyruğu ola-
rak kabul edilsin isteniyordu.
Şimdi düzeni koruma gereği.
•••
Baskı zoruyla çıkar makinelerini işletenler yap-
tıklannın büincinde.
Ya baskrya boyun eğenler?..
• • •
Görünürü var baskının, algılanmasında güçlük
çekileni var.
Ama her türünün köleleştirmek amacı.
• • •
Baskının en aşağılığı işkence.
En kiban yasak.
Daha da kiban gizli-açık "sansür".
• • •
Devletlinin yasağı bir canlı.
Sermaye egemeninin yedi canlı.
•••
30'lu yıllar, düşünmeyi başkalanna bırakan ka-
falan faşizmin kucağına atıyordu; günümüz, şeri-
at aldatmacasının kollanna bırakıyor.
• • •
Baksanıza, sorma gücü yok, seçme gücü var sa-
nıyor.
• • •
Yobaza sormuşlar
- Din özgürlüğü mü istiyorsun, saltanat mı?
Sormayı bilmiyor ki yanıt versin.
Mehmet Âkife sormuşlar.
Yanıt iğne gibi iki dize:
"Sığmıyor işler en büyük endâzeye artık,
Saltanat nâmına, din nâmına maskaralık."
•••
Biz insan olma özgürlüğü ıstiyoruz, onlar köle ol-
mak istemeyi özgürlük sanıyor.
Bizim elimizde kalem.
Onlann elinde sopa ve silah.
• • •
8 yıllık eğitimin yasalaşmaması için Taleban mu-
kallitlerini baskı araa olarak kullanmayı deneyen-
lerden biri tehdit savurmuş:
"Esnafa kepenklehni indirtiriz haa!..
"Dalavera yapan dükkân açılsa
Besmeleyle her seherde ne fayda."
(Izmirti ozan Yanıkoğlan.)
•••
"Amel" diyeceğine bir de eylem demiyor mu
yaptıklarına.
•••
Aykın toplum gûçlerinin elinden ne zaman ala-
cak baskı silahını insanoğlu?
Düşüncesini silah gibi kullanabildiği zaman.
Maxwell Davies
Antarktika yolcusu
Kültür Servisi- 62 ya-
şmdaki ünlü Ingiliz bes-
teci Peter MarvveD Davi-
es, Ralph Vaughan VVUIİ-
ams'ın 1953 yılında yaz-
dığı "Antarktika Senfo-
nisi"ni tamamlamak üze-
re Antarktika'ya gidiyor.
Vaughan Williams "An-
tarktika Senfönisi"ni,
1912 yılında Ingilizlerin
Güney Kutbu'nu keşfet-
melerini anlatan bir fılm
için yapmıştı. Davies'in
tamamlayacağı senfonı-
nin dünya prömiyeri ise
2001 yılında gerçekleşti-
rilecek.
Davies, en iyi müziğin
doğal ortamda oluştuğu-
nu ve Antarktika'ya il-
ham almak içın gittiğini
söylüyor. Antarktika'ya
Davies'in yanı sıra Judy
Arnold ve iki asistanı da
gidiyor.
Bu ilginç yolculuk ön-
cesı besteci ve ekibinin
kalacaklan güvenh' bir yer
bulma çalışmalanna baş-
landı.
Davies, bu ilginç yolcu-
luk öncesi oldukça heye-
canlı olduğunu ve içinde
az da olsa bir korku oldu-
ğunu söylüyor. Davies ve
ekibine kalrnalan için yer
sağlayacak olan Paul Ro-
se, ekibi dört saat süre-
cek olan denız yolculu-
ğuna ve orada karşılaşa-
bilecekleri tehlikelere kar-
şı uyanyor.
Ancak Davies içinde
korku da olsa basanlı ola-
cağına inanıyor ve şunla-
n söylüyor: "Antarktika
benim için çok farkh bir
deneyim olacak. Burada,
daha önce hiç bilmediğün
bir yaşamı tanıyacağım
ve alacağım enerji yapıt-
ta kendini gösterecek. Ay-
ncasenfoniyiçokfiızlade-
ğiştirmeyi düşünmüyo-
rum, ancak burada çok
farkh şeylerden etkilene-
ceğimi biliyorum." Davi-
es, tamamlayacağı senfo-
ninin Williams'ın senfo-
nisinden az da olsa fark-
lı olacağını, en azından
kendi müziğinde Willi-
ams'ın müziğinde hisse-
dilen yalnızlık, roman-
tizm gibi duygulann çok
da hissedilmeyeceğinden
bahsediyor.
Davies, "VVilliams'ın
döneminde Antarktika'ya
gitmek çok önemli bir
olaydı ve insanlaruı do-
ğayla olan mücadelesin-
de büyük bir anlam taşı-
yordu" diyerek Antarkti-
ka'ya gitmesinin bir kah-
ramanlık olmadığını ifa-
de etse de kıtada bir sanat
bilinci yaratma konusun-
da bir üke imzasını atacak.
TOBAV'dan Devlet
Tıyatrolan'na eteftiri
• ANKARA (AA) Devlet Tiyatrolan, Opera ve
Balesı Çahşanlan Yardımlaşma Vakfi'ndan (TOBAV)
Devlet Tiyatrolan'na eleştiri geldi. TOBAV Yönetim
Kurulu, Devlet Tiyatrolan' nın, bu haliyle gündelik
işlerini yerine getiren herhangi bir devlet dairesinden
farkı kalmadığını savundu. TOBAV Yönehm
Kurulu'nca yapılan yazılı açıklamada, Devlet
Tiyatrolan'nuı bugün 28 sahnesi ve 2 bin çahşanıyla "
kuruluş misyonunu yerine gehremeyen bir kuruluş
haline geldiği" öne sürüldü ve "Devlet Tiyatrolan'nuı
yönetsel olarak gözden ırak kalması, politikacüan-
mızın ve sanatçılanmızın eksikliğinden
kaynaklanmıştır" denıldi. Açıklamada aynca Devlet
Tiyatrolan'nm Cumhuriyet yıllanndakı öncü
misyonuna yeniden kavuşması ve özerk bir
kurumsallaşmayla yeni bir oluşuma gitmesi gerektiği
vurgulandı.