Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 3 AĞUSTOS 1997 PAZAR
OLAYLAR VE GORUŞLER
Bambaşka Bir Rüzgâr...
Prof.Dr.SINAAKŞIN
Y
eni hükümetin kurul-
ması. sanıyorum genel
bir esenlik (ferahla-
ma) duygusu uyandır-
dı. Bundan da öte.
Sanki bir karabasan-
dan kurtulmuş gibiyiz. Atatürkçü Mo-
dd'e geri dönmekten söz edılmeye baş-
landı. Gerçekten yeni hükümet Ata-
türkçü yolu seçtiğini belirtiyor. Ulusal
bir dış siyaset güdüleceği, ödünsüz se-
kiz yıllık zorunlu eğitımin en kısa za-
manda gerçekleştirileceği dile getirilı-
yor. Kimileri bu gelişmelerden rahat-
sız! Ordunun bir dayatması olarak gö-
rüvoriar.
Bu düşüncenin gözleme dayalı ve
doğru olduğu kabul edilebilir. Ne var ki
bence bu, biraz yüzeysel bir yaklaşım.
Aynı ordu, bırkaç yıl önce 37 aydınımı-
zın azgın bir yobaz kalabalığınca 8 sa-
atlık bir kuşatma sonunda dıri diri ya-
kılmasına hükümet ve yönetimle bırlik-
te seyirci kalmamış mıydı? Aynı ordu
12 Mart, 12 Eylül'de nice aydınlan ha-
pislere koymamiş mıydı? Atatürk'ün
vasiyetini çigneyen, YÖK'ü kuran, de-
ğerli üniversitelileri işten atan, üniver-
site yöneticilerine dinci yobazlan geti-
ren de aynı orduydu. Ya Mesut Yılmaz
ve Bülent Ecevit'in geçirdiği dönüşüm?
Birkaç hafta önce Yılmaz 8 yıllık öğ-
retimi seçimlik Arapça, Kuran dersleri
gibi formüllerle saptınp dincilere şirin
olmaya çalışmıyor muydu? Ecevıt de
ondan az önce dinci bir gazetenin göz-
bebegı olacak derecede tutucu tutum-
lar göstermemiş miydı? Nerede o ordu,
o Yılmaz, o Ecevit. nerede şimdikiler?
Yılmaz ve Ecevit'in yalnızca ordu da-
yatması yüzünden bu noktaya geldik-
lenni söylemek bence yüzeysel ve hak-
sız bir suçlama olur.
Türkiye'de çok önemli şeyler oldu ve
çok önemli bir değişiklik oluştu. Artık
bambaşka bir rüzgâr esmektedir bu ül-
kede ve orduya, Yılmaz'a, Ecevit'e bu
oiumluluğu veren o rüzgârdır. Rüzgâr,
Atatürkçülük rüzgârdır. Sanınm Hal-
ke\ leri ve Köy Enstitüleri kapatıldığın-
dan bu yana böyle bir rüzgâr esmedi,
esemedi, estirilmedi. Bu rüzgâr galiba
ilk önce Susurhık rezaletine karşı hal-
kın gösterdiği örgütlü tepki ik beürgin-
leşti. Hukuk devletine, kamu namusu-
na. dürüstlüğe atılan kurşunlan yüzsüz-
ce "şereffl" ilan eden anlayışa bir is-
yandı bu. Ama aynı zamanda ortaçağa
karşı bir isyandı.
Evet, halkıınızortaçağın korkunç yü-
zünü gördü ve Atatürkçülüğe sığındı.
Halkımız, Sevr olarak biçimlenen,
Türkleri yurdundan kovmak isteyen
emperyalizmin korkunç yüzünü gördü-
ğü zaman da Atatürk'e ve Atatürk Dev-
rimi'ne sanlmıştı. O zaman Atatürk
vardı, bugün Atatürkçülük var. Bugün
durumumuz daha sağlam, çünkü halkı-
mızın bilinç düzeyi daha yüksek. Sanı-
nm o gün olduğu gibi. bugün de, orta-
çağın emperyalizmle kurmuş olduğu
çirkin ittifak, bilinçli insanlanmız tara-
fından görülmüştür. Ortaçağ kadarem-
peryalizm de karşı sında "yurttaşlar
Türkryesi'ni" değil. istedikleri gibi at
oynatmak için "kullar Türkiyesi'ni''
görmek istiyor. Onun için Halkevleri,
Köy Enstitüleri kapatıldı, onun için 8
yıllık eğitime karşı çıkıldı.
Bu rüzgân sürdürmek, güçlendirmek
zorundayız. Atatürk DevrinuJ
'nin çok
önemli birayağı Aydınlanma hareketi-
dir. 8 yıllık eğitim bu yönde önemli bir
adımdır. Ama bunu daha pek çok adı-
mın izlemesi gerek. 1) Öğretimin nite-
liği yükselmelidir. Bunun için sınıflar-
da öğrenci sayısı azalmalıdır. 2) Ögret-
menlerin niteliğini yükseltmek için ma-
aşlan arttınlmalıdır. Özellikle lise öğ-
retmenliği ikinci sınıf değil, birinci sı-
nıf çekici birmeslek konumuna getiril-
melidir. Bu, üniversitelere yapacağı
yansımasıyla ülkemizin bilim düzeyi-
ni de yukseltecektir. 3) Okul ve lisele-
rimizin dershaneolmaktan çıkıp okula
dönüşmesi için çok daha ileri derecede
kültür işlevleri yüklenmesi gerekmek-
tedir. Her okul ve lisenin. mutlaka, ba-
şında kitaplıkçısı bulunan kitaplıklan.
toplantı ve temsil salonlan, spor alan-
lan bulanmalıdır. Bu kitaplıklarda Türk
ve dünya edebiyatından pek çok yapıt
bulunmalı ve kitaplar öğrencilere
ödünç venlmelidir. 4) Şeriatçılann Iş-
lettiği her türjü öğrenci yurdu kamulaş-
tırılmalıdır. İmam gereksiniminin üs-
ründeki imam-hatip liseieri normal lise-
lere dönüştürülmeli, aynı zamanda ve
öiçüde parasız yaüta olanaklan sağLan-
mabdır. Yakın bir gelecekte 11 yıllık
zorunlu eğitim gündeme gelmelidir.
Halkevteri ve Halkodalan
Atatürk'ün eğitim ve kültüre verdiği
büyük önem bilinir. Sakarya Savaşı ön-
cesindeki civcivli günlerde bile bir Ma-
arif Kongresi toplanmıştı (16 Temmuz
1921). Atatürk, yaptığı açılış konuşma-
sında bu toplantıyı TBMM'nin Anka-
ra'da toplanmasına benzetmişti. Fakat
1930 yılının sonunda Menemen olayın-
da, ortaçağ korkunç yüzünü bir kez da-
ha gösterdikten sonra sanınm yetişkin-
lerin de aydınlatılmasmın önemini da-
ha iyi kavradı. Onun için Halkevleri ör-
gütünün 1931 "de kurulmaya başlanma-
sı bir rastlantı olmasa gerek (14 Şubat
1932 günü ilk Halkevleri hizmete açıl-
dı). Sanınm Atatürk'ün kafasında "Ge-
riciliğin çaresi kiiltürdür" tarzında bir
denklem hep vardı. ama Menemen ola-
yı bu düşüncesini pekiştirmiş olmalıdır.
Halkevleri yalnız yetişkinler için değil,
fakat öğrenciler için de okulda eksik
kalan kültür etkinliklerini yürûtebile-
cekleri bir yer oluyordu. Zaten Halkev-
lerini yönetenler genellikle öğretmen-
lerdi.
1940 Halkevleri Yönetmenliği'ne
göre Halkevleri. 1) Dil ve edebiyat. 2)
Güzel santalar, 3) Temsil, 4) Spor, 5)
Sosyal yardım, 6) Halk dershaneleri ve
kurslar, 7) Kütüphane ve yayuı, 8) Köy-
cülük, 9) Tarih ve müze şubelerinden
oluşuyordu. Bir şubenin acılabilmesi
için en az 25 üye gerekiyordu. Üyele-
rin CHP üyesi olması gerekmiyordu,
fakat şubeleri yöneten komitelerüyele-
rinin CHP üyesi ya da devlet memuru
olması aranıyordu. Bir Halkevi açılabil-
mesi için 3 şube oluşturmaya yetecek
üye. kitaplığı, en az 200 kışilik salonu,
1 -2 yönetici odası ve açık hava cimnas-
tiğine elverişli bir avlusu olan bir yapı
gerekiyordu. 1939'danbaşlayarakköy-
lerde Halkodalan açılmaya başlandı.
Halkodası açmak için 50 üye, toplantı
salonu ve okuma odası olabilecek bir
yer aranıyordu. 1951 'de Halkevleri ve
Halkodalan kapatıldığında, Halkevle-
ri'nin sayısı 578'i, Halkodalan'nın sa-
yısı 4202'yi bulmuştu. 1938 yılında,
henüz yalnızca 209 Halkevi varken
şöyle etkinlikleryapılmıştı: Erkek üye
130.000, kadın üye 6215, konferans
2727, verilen dersler 18314, köy gezi-
leri 1279, sergi 267, sinema gösterisi
1760, temsil gecesi 1730, konser gece-
si 1420, kitap sayısı 286.000, okuyucu
2 milyon. Halkevlen'nin 10. yıl bılan-
çosu: 25.000 konferans, 15.000 temsil.
10.000 konser, 4.000 dersvekurs, 1500
sergi. Bu, görkemlli ve kitlesel bir kül-
tür hareketiydi. Bu etkinliklere ne çok
şey borçluyuz! (Anıl Çeçen, Halkevle-
ri)
Hiç kuşku yok ki Halkevlen ve Hal-
kodalannın kapatılması, Köy Enstitü-
lerinin öğretmen okuluna dönüştürül-
mesi, Atatürk modeline vurulmuş kül-
tür yıkıcıhğı niteliginde ağır bir darbe-
dir. Zaten 50'li yıllardan başlayarak
Atatürkçü Model gitmiş, yerine Tören
Atatürkçülüğü ile kamufle edilen Don-
durulmuş Atatürkçülük Modeli gel-
miştir. Bunu bir karşıdevrim olarak da
niteleyebiliriz, çünkü yıllar süren olum-
suz birikimleriyle 1996'da Türkiye'yi
Şeriatçı-Ortaçağcı Model'le burun bu-
runa getirmiştir.
Demek ki Türkiyemizin Aydınlan-
ma yoluna girebihnesi için Halkevleri
ve Halkodalannın hızla kurulması ge-
rekiyor. Büyük kentlerin her semtinde
bir Halkevi olmalıdır. Kimse parasal
olanaklann yetersizliğini öne sürme-
sın. Örneğin. gerekıyorsa. \arsm 5-10
yıl ülkemizde hiç otoyol yapılmasın.
Örneğin, Atatürkçü bir dış siyasetle.
Atatürk dönemindeki gibi bütün kom-
şulanmızla dostluk ılişkileri geliştire-
rek, Güneydoğu sorununu kesin çözü-
me ulaştırarak Silahlı Kuvvteler'in büt-
çesinde önemli indirimler yapılabılır.
Kültürlenmek, kültürlendirmek çok
önemli.
Sonuç: Ben bu yazıda ancak eğitim
ve kültür konusunu ele alabildim. Ata-
türkçü Model'e uygun davranacaksak,
her alanda ona göre bir siyasetimiz ol-
ması gerektiği açıktır. Ille özelleştirece-
ğiz tutkusuyla insanımızı işsiz bırakır-
sak, hastane kapılanndan kovalarsak,
paralı. özel eğitim diye tutturursak, ge-
İirdengesızlıklerini hafifletmezsek. de-
mokratikleşmeyi başaramazsak. maf-
yanın devlet içindeki bağlantılannı ko-
parmazsak, "Borç yiğidin kamçtsıdır"
felsefesini sürdürürsek korkanm bu ge-
mi büyük hedeflere gidemez. Onu da
bilelim.
ARADABtR
FARUK GUÇLU
Meczuplar Hangi
Tarikattan
Şöyle geçmişe dönüp hafızamızı yoklarsak şeriatçı
terörıstlerin hemen hemen hepsinin "psikolojik açıdan
raporlu" olduğu görülecektir. Sonra "meczup" denilip
ış hafife alınmakta, böylece yeni saldınlara zemin ha-
zırlanmaktadır.
Bir zamanlar DPTde çalışan Iskender Evrenesoğ-
lu, müritlenyle biriıkte ayın halınde yakalanmış ve psi-
kıyatriden raporaiaraktutukevinden salıverılmiştı. Ün-
lü Adnan Hoca'nın benzer bir raporu olduğu gaz'ete-
lereyansıdı. •' ' •
Anıtkabir'de Cumhurbaşkanı'nı ve herkesi Kuran'a
davet eden "meczup" ise yine aynı senaryoyu oyna-
dı... Oysa sanık Van PTT'sinde memurdu. Memurken
sorun yok, ama iş eyleme, suça gelince bunlar hep de-
li rolüne bürünüyolar. Tıpkı Kocaeli'nde Cumhurbaş-
kanı'na suikast girişiminde bulunan eczacı gibi.
Acaba şeriatçı terör orgütleri hep ruhsal açıdan sağ-
lıklı olmayan insanları mı kullanıyor?! Tanı (teşhis) kıs-
men doğru olsa bile devletin güvenlik birimlerini uyuj-
mak istedikleri açık..
Yakınlarda İstanbul'da Hünriyet gazetesine yapılan
saldırının sanığı da ruhsal tedavı görmüş... Ama silah
atışı sozleri hiç de bu sanıgın "deli" ya da "ruhsal bu-
nalımlı" olduğunu gösterir gibi değil...
Hürrıyet gazetesı önünde açıklama yapan Istanbul
Valisı "Olayı kınıyorum, ama kişi kınanacak gibi değil,
raporu var" dıyor. Ben de istanbul Valısı'nı kınıyorum.
Santğı sanki önceden tanıyormuş gibi davrandığı için!..
Raporun sahte ya da hayalı olma olasıhğını unuttuğu
içm.. Olayın vahametıni kavrayamadığı için... Şeriatçı
terörü küçük göstererek yeni eylemleri adeta teşvik et-
tiğı için... (Neyse bu valı iyi kı şimdı görevden alındı).
Basına yönelik baskınlarda ruhsal açıdan raporlu in-
sanlar kullanılmaya başlandı. Bu aslında zeki ınsanla-
rın yani hiç de delı olmayan ınsanların ışıdir. Acaba is-
tanbul Valisi ruhsal bunalımlılan bu ışe sokan perde ar-
kasındaki insanlan da yakalamak çabasında buluna-
cak mıdır, diye çok bekledik.
Farz edelim ki Hürriyet gazetesını basan "raporlu "ya
bastıranlar, bu işı tezgâhlayanlar, acaba onlar da ra-
porlu mu? Hiç sanmıyoruz...Olayorganizeveplanlı bir
olaydır. Emniyet ve valilik açıklamalan olayı küçultme-
ye yöneliktir, safça değilse de kasıtlıdır. Çünkü iktida-
nn memurları iktidarlannı küçük düşürmek ıstemiyor-
du.
'Felek Koydun ise Bul Dedi'
VECİHİ TİMUROĞLU
K
ülebı. 1917 yılının 9 Ocak günü
doğmuş. "Babam". derdi, "nü-
fus memuru olduğundan, askere
geç ghmem için iki üç yaşkk bir
hite yjapmış olabilir." Bu tarihle-
rin hiçbiri, Külebi gerçeğini de-
ğiştırmiyor. lster seksen, ister seksen bir yaşın-
da olsun, Cumhuriyet dönemi yazınımıza özgün
damgasını \'uran Külebi öldü.
Cahit Külebi doğduğunda. yurdumuz. insan-
lan mıza zindan kıhnmıştı. Osmanlı, tarihinin
kabnne ginneye birkala, imparatorluğun uçsuz
bucaksız,çöllerinde, halkımızın ender yetiştirdi-
ği çağdaş, aydınlar (yani kendilerini aydın sanan-
lar değil) kanlan ve canlan pahasına devleti sa-
vunuyorlardı. Mahmot Cahit, kendi varlığını ta-
ruyamadan işgali ve sürgünü tanıdı. Kürt ve Er-
meni uşaklanyla birlikte büyüdü. Mustafa Ke-
mal, Kurtuluş Savaşı destanmı yaratmaya çalış-
tığı zaman, o, henüz iki yaşındaydı. Açlığı, kıt-
lığı, yoksulluğu ve yoksunlugu gördü. Yaşamını
kuşatan bu olumsuzluklann hiçbirisi, onun kişi-
Kğini zedelemedı. O, olumlama yoluyla, yeniden
kurulan yurdunun ve kendisini yeniden yaratan
halkının tarihsel ve ekinsel varlığına saygı duy-
du. Yurtseverlik bilincini geliştirdi. Kendisinden
önce de, birçok yurtsever şair ve yazar yetişmiş-
ti. Ne ki, yurtseverliği bir öğreti olarak ele alan
hiçbır şair, yazar ya da düşünür çıkmamıştı. Ca-
hit Külebi, yurtseverliğin bir öğreti olduğunun
farkına varan ilk şairimizdir.
Cahit Külebi, Cumhuriyet'in onarmaya çalış-
tığı yurdun sorunlannı yaşayarak, Atatürk'ün si-
yasal olgunlaştırma yordamıyla uluslaştırmaya
çalıştığı birhalkın ekinini soluyarak yetişti. "Ata-
türkçülük'', onun için gerçek bir öğreti idi. Ken-
disinin demokrat değil, Atatürkçü olduğunu söy-
lerdi. Kısacası, yandaş olduğunu, kendisini Ata-
türkçü olarak tanırnladığıru söylemek istiyordu
bununla. Turgut Ozal'ın Çankaya'ya çağnsını,
tarikatçı olduğu için geri çevirmişti. Atatürk'ün
devrimi, Türkiye'yi ve Türkdye halkıru çağdaş-
laştırabilecek tek devrimdi.
Cahit Külebi, işte bu devrimin izinde yazdı şi-
irini. Onun için, çağdaş halk şairi gibi yakışıksız
tanımlamalarbile yaptılar. Oysa, Külebi, çağdaş
halk şairi değil, çağdaş bir romantikti. Toplum-
sal gerçekleri, ulusal bir coşku ile yansıtmaya ça-
lıştı. Son yıllarda bu coşkusunu koruduğunu söy-
leyemem. Ülkenin içinde bulunduğu durum, onu
çok huzursuz ve umutsuz yapmıştı. "Türkiye'vi
kimse kurtaramaz artık
1
' diyor, basıyordu küf-
rü; sonra da ağlıyordu. Gözyaşlan aVasmda. Ata-
türk'ün ne denli haklı olduğunu, Bayar'la Men-
deres'in bu ülkeye yaphklan kötülükleri anlata
anlatabitiremiyordu. Atatürk'e Ağıt'taki son se-
kiz dizesini sanki yeniden yaşıyordu.
Tam iki yaşındaydım
Düşman Izmir'e girende!
Ben de gelecektim ama anam koymadı.
Küçüksün oğul dedi.
Ben gıderim ana bırak dedim.
Gideceğin bu yol dedi.
Şimdi büyüdüm sürüp geldim
Felek koydun ise bul dedi.
Cahit Külebi, büyük savaşlann. yokluklann,
yoksunluklann içinden sürüp gelmiş ve kendisi-
nin yetişmesinde etkin olan halkın dilinı ve eki-
nini yakalamış. Sanınm, kullandığı bir iki bi-
çimsel öğeye, örneğin yukandaki dizelerde gö-
rülen "dedim, dedi" gibi deyişlere dayanarak ona
çağdaş halk şairi demişlerdir. Ya da, kendısınin
söylediğine bakarak yakıştırmalara girişmışler-
dir. Karacaoğian'a •bacanağım" diye ünleyince.
tamam deyip tanımlamışlardır. Oysa, Külebi,
bunlann hiçbirisi değildir. Cumhuriyet'in izledi-
ği ulusal ekın siyasasını iyi kavramış bir halkçı-
dır o. Ulusal ekinin kaynağı, yüzde doksan ıkisi
köylü olan bir toplumda. elbetteanonim yazını-
mızda idi. Halkevleri ve Halkodalan, bu kayna-
ğa varmak için kurulmuşlardı. Külebi. bu siya-
sayı çok iyffcavramış ve ulusal tarih bilincini pe-
kiştirmeye çalışmıştı. Irkçı ve şovenist öğretiler-
den anndınlmış ulusalcıhk, onun şiirini yönlen-
dirdi. Lirik bir şairdir.
Onun yalmlıgı da, masallanmızla, türküleri-
mizlebezeklibiryalınlıktır. "Benvahuzhğı/Gök-
te uçar gördüm" dizeleri çok yalmdır. ama eskı
bir Anadolu masalındaki genç kızın, gecelen ay
çevresinde sevgilisini aradığını düşlediğrniz za-
man, bireysel, ekinsel ve toplumsal birçok çağ-
nşımlazenginleşirsiniz. Sanınm, halkımızın du-
yarlıklanru, Atatürk'ün doğrultusunda evTensel
ekine katmayı başarmış birkaç şairimizden biny-
dio.
Şiirimiz için büyük kayıptır Cahit Külebi.
Ölüm karşısında savruk sözlerden başka şey duy-
madım bugüne değın. Onun için söylenebilecek
tek söz var: Kadrini de bildik ama, felek yine de
elimizden aldı onu, sonra da, " „ koşdun ise bul
dedL"
Adamlığın Ölçütü
B
urhaniye Öğ-
retmenevle-
ri'nde yeğe-
nimde İconu-
ğum. Sabahle-
yın gazetemı almak için, ga-
zete satan bir yer anyonım.
ilk rastladığım satıcı, Büfe
Şen l'e girdım. Üzerimde
bulunan bir milyon lirayı
uzatarak bir Cumhuriyet is-
tedim. Satıcı, kasayı kanştır-
dı; bozuk parası olmadığını
görünce paramı iade etti ve,
"Gazetenizi alın. bir ara ge-
çerken verirsiniz'' dedi.
Bir an önce gazeteye ka-
vuşmak isteğiyle, "Birazile-
ride oturan Ahmet öğretme-
mn konuğuyuırr diyerek gü-
vence vermek istedım. Satı-
cı, "Ahmet öğretmeni tanı-
yorum, ama bunun önemi
yok. Cumhuriyet oku>ııcu-
susunuzya, bu yeter. Namus-
lu, gü\cnilir bir kişi olduğu-
nuzu bu kanıtlıyor. Bu gaze-
teyi böyle kişflerokuyor" de-
di'.
Önce böyle bir onurlan-
dırmadan dolayı doğrusu şa-
şırdım. Sonra, laik cumhuri-
yetimizin ödünsüz savunu-
cusu Cumhuriyet gazetesi-
nin 53 yıllık bir okuy^ıcusu
olarak, bu değerlendirmeden
gelen tatlı bir mutluluk esin-
tisiyle keyiflendim.
"Gazete ile okuyucu öz-
deşleşmesini yansıtan böyle
bir ola\ yenüzünde >aşan-
mış mıdır acaba?" diye de
düşündüm.
Bahatdn Fırtma
Eğitimci
PENCERE
Pazarlık...
islam ille de softalık, mollalık, yobazlık, karakonco-
losluk değil: cuma namazından çıkınca sağa sola sal-
dırmak. onu bunu korkutmak da değil...
Bugün pazar...
İşte pazarlık birkaç Bektaşı fıkrası...
•
Mahallelı Bektaşi'ye dayatmış: . <
- ille de camiye gideceksin..
- Gıtmem!..
- Neden?..
- Ben öyle her gün beş vakit evine gidip de yukar-
dakini sizın gibi rahatsız edemem...
•
Yıkanması için kendisini uyaran dostuna Bektaşi'nin'
yanıtı ünlüdür: ;
- Krtabın yazdığına göre Allah ınsanı topraktan ya-
rattı, suyla pek oynamaya gelmez, çamurlaşırız.
Su yerine rakıyı yegleyen Bektaşi Babası, ölüm dö-
şeğinde bir bardak su isteyince, sormuşlar:
- Hanı sen suyu sevmezdin?., *
Bektaşı:
- Insan ölürken düşmanıyla bile banşmalı...
•
Bektaşi kasabaya giderken, dağ yolunda, arabanın
tekeri uçuruma kaymış. Baba Erenler arabaya omuz"
vermiş, ama olmuyor; bizimkı seslenmiş:
- Yetiş ya Hüseyin..
- Yetış ya Hasan.. . . -
* - Yetiş yaAIİ..
- Yetiş ya Muhammet..
Ancak durum değişmiyor, araba kayıyor, sonunda'
Bektaşı boşvenp bırakırken bağırmış:
- Çekılin, bari altında kalmayın!..
Adamın birinin devlettekı ışi birtürlü çıkmıyormuş,'
sonunda ahdetmiş:
- Ey Allah'ım, şu ışım olursa, eşeğimi sırtıma alıp Be-
yazıt Kulesi'neçıkacağım... '.
Herifin ışi olmuş, ama bu kez kara kara düşünmeye.
başlamış, koskoca eşeğı sırtında Beyazıt Kulesi'nin te-
pesıne nasıl çıkanr?.. Sonunda derdını Bektaşi'ye aç--
mış... '.
Baba Erenler sormuş: ;
- Sen sıgara ıçiyor musun?..
- Hayır..
- Rakı?..
- Hayır.
- Çapkınlık, kadın, kız?..
- Hayır... . ;
- Öyleyse eşeği aşağıda bırak, sen kuleye çık, yemi-
nıni yerine getırmiş olursun.
•
Adamın bıri akşam vakti Bektaşi'nin kapısını çal-'
mış...
-Kimo?..
- Tanrı misafin..
Baba Erenler aşağı inip herifi elinden tutmuş, cami-
nın kapısına götüımüş:
- imanım, demış, sen bize yanlış gelmışsın, Tann'nın
evı burası, o seni ağıriasın!..
• '
Cuma namazından çıkıp "Sekız yıllık temel öğrefimi
istemezük" diye hır çıkaranlara bakıyorum...
Nafile namazı kılıyorlar.
Bektaşi'ye sormuşlar:
- Tanrı her şeye kadirdır, söyle bakalım, bir dıkiş iğ-
nesinin deliğınden bir deveyi nasıl geçirir?..
- Vızır vızır geçinr, ya iğnenin deliğini büyütür, ya de-
veyı küçültür, başka yolu var mı?..'• •- :* *ri
Evet, bu ışın başka yolu yok. .-•"•• >M
* * *
Dört mevsim boyunca en iyi hizmeti ve-
ren Myndos Otel'de huzurlu ve sıcak bir
ortamda misafir olabilirsiniz.
Tesisimizde 2 yüzme havuzu, 4 bar, te-
nis kortu.toplantı salonu, merkezi ısıtma,
dört mevsim çiçeklerle bezenmiş geniş iç
bahçe ve aynca klimalı ve çok özel 'Villa
Myndos' odalan mevcuttur.
Mindos Caddesi. No: 1 Tel: 0252 316 30 80 (81
48400 BODRLM 0252 316 25 91
Faks: 0252 316 52 52
tNTERNET ADRESİ: http://»»w.hotelm>ndos.com.tr.
e-.MAlL: m\ndos
[
hotelm>ndos com.tr.
Artık Beko Derin Dondurucularmdayız!
Aylarca ilk günkü tazeliğimizle...
% •%
LAPSEKİ ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİNDEN
DosyaNo: 1996-12
Davacı 2417 sayılı Eçialan Tanm Kredi Kooperatifi tarafından davalı Şevcan Keser hak-
kında açtığı tazmınat davasında; Davalı: Hayatı oğlu. 1957 D.'lu. Balıkesir-Havran. Büyük-
dere Kö>ıi'nde ikamet eden Sevcan Keser'den davacı tarafça 840 922.396 TL maddi tazmı-
nat istenmiş olup, tüm aramalara rağmen davalıya duruşma günü. da\a dılekçesi ve
14.3.1997 1401111 venilemedilekçesı teblığ olunamamıştvr. Dunışmanın bırakıldığı 3.10.1997
günü saat 09.35'te davalı Sevcan Keser'ın Lapsekı Adliyesinde hazır bulunması. hazırbu-
lunmadığı takdırde HUMK'nın 213 \e 377. maddelen gereğince yargılamanın yokluğunda
devam edeceği gibi hüküm de verileceğı, dava dılekçesi suretı. yenileme dılekçesi ve dave-
tiye tebliği yerine geçerli olmak üzere ilan olunur 17.7.1997 Basın: 22446
.1*
İc hacim 315 It.
3 2 0 1 C F D e r i n D o n d u r u c u
• Gcniş saklam3 sçpttlcri • Çizilmçyçn koku
yapmayan alüminyum iç gövdc • Dondutucu
stviy«ıni - -24 Cve kadsr ayarlayai ternostat
• 24 saattf 10.3 kg. dondurma kapasitrsi • Hıziı
dondurma bölümü • 4 kadcn
1
??' ;S' sva'r
ÜtÛN-HODEL
İc hacim 165 It.
3 1 5 1 CF Derin Dondurucu
• Genış saklama scpetit'i • Çıziimtytn koku
yapmayan aiümînyum iç gövde • Dondurucu
«uytsinı T -24 C'yt kadar ayarlayan îcrmostat
• 24 saaîtc 10.3 kg. dondurma kapasıtcsi • Hızîı
( D
7 40 S6.5
6100000C
• E M
1. SEÇENEI
tL22OHOO &İ2HOC
E
{•»«1
573*00»
73500000
N T
2. SEÇENIK
««, I B H k
&İ2Û000 tJ70JX0
1
û 5OO£IO0 S.H0COC
E %
11*1)
VKM
ıtnı
&5SM»
SZ760O»
l I N
). SECENtt II
npa UTHSft
BJ2000C SiâaoOC
lOJOOJMO &TDOOC
ııı
TOfUl
' İK
9- 140
I DON DOMNUCILU
1 31 11 s CF Der Dndmat
OCttCTStZ TÛKCTfCt DAHtŞâMA HATtt OS0O2€1 8S '5