27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 AĞUSTOS 1997 PAZAR 12 KULTUR Efsanevi kahraman 'Frankenştayn'ın yazan Mary Shelley'nin 200. doğum yıldönümü Frankenştayıri sevmedik mi?• 'Frankenştayn' günümüz mitlerinden... Mary Shelley'nin, 150 yıl öncesinde yazdığı bu ünlü roman karakterini, kitabmı okusun okumasın, bilmeyen var mı? Beyazperdede Boris Karloff'un ölümsüzleştirdiği Frankenştayn, teknolojinin giderek gelişmesiyle insanlığm karşı karşıya kaldığı ikilemlere dair ipuçlan verdiği için belki de hâlâ gündemde... Kültür Servisi - Geniş kitle- lere ulaşan ve etkisi günümüze dek gelen "Frankenştayn"ın yaratıcısı Mary Staelley'nin do- ğumunun üzerinden tam 200 yıl geçmiş oluyor bu ay. Shel- ley'nin kitabı pek çok dile çev- rildı. sayısız kereler sinemaya uyarlandı ve yıllar içınde mit- leştı. Frankenştayn, yazanndan daha ünlü oldu. Mary Shelley, Mary Wollsto- necraft ıle NVilliam Godwin'in çocuğu olarak dünyaya geldi. Annesi, "Kadın Haldan" adlı kitabıyla modern feminizmin yaratıcısı olarak anılıyor bu- gün, ama yaşadığı dönemde Fransız Devrimı'ni destekle- mesi ve sıra dışı yaşam biçi- mıyle ünlenmişti. Shelley"nın babası Godwin ise dönemin ön- de gelen düşünürlerinden biriy- di: özgürlükçü bir dünya görü- şü vardı. Kansı Mary Wollsto- necraft'ı Mary"yi dünyaya ge- tirirken yıtirdiği içın, küçük kı- zından, büyük beklentileri var- dı... Mary 16 yaşına geldiğinde, babasının sıkı takipçilerinden bin olan ve "Ateizmin Gerekli- liği'"ni yazdığı için Oxford"dan atılan genç romantik şair Percy Bysshe Shelley'e âşık oldu. Ev- li ve iki çocuklu olan Shelley'le kaçmaya kalkışmca, babası, öz- gürlükçü görüşlerine karşın onu eviatlıktan reddetti. Genç çift, kaçtıktan sonra iki yıl bo- yunca zorlu bir yaşam mücade- lesi verdiler; bu süre içinde Mary Shelley, bir kere düşük yaptı, bir çocuğunu da doğduk- tan hemen sonra yitirdi. Shelley çifti. birbirlerine son derece bağlıydılar ama hem entelektü- el hem duygusal açıdan ele avu- ca sığmaz olan şair Shelley ile yaşam pek de kolay değildi. 1816 yılında hayatta kalan tek çocuklan ile Cenevre'de Lord Byron'ın (Mary'nin üvey kızkardeşi Byron'ın çocuğuna hamıleydi) yanında yaşamaya başladılar. Byron ile Shelley arasında güçlü bir dostluk ku- rulmuştu. İki ünlü şair, aynı za- manda güçlü bir rekabet için- deydi. Mary Shelley. işte bu son de- rece zengin entelektüel ortam içınde "Frankenştayn"ı yaz- mayabaşladı: Bilim aşkıylatu- tuşan zeki, parlak bir genç ada- mın dizginden çıkan tutkulan- nı anlattığı, gotik bir öyküydü bu. Genç Frankenştayn, labo- ratuvanna kapanıyor ve insan kadavralanyla bir can yaratma- yı başanyordu. Ancak bu bu- luş, genç bilim adamının umdu- ğu gibı insanoğluna yararlı ola- madan, korkunç sonuçlar do- ğuruyordu. Frankenştayn'ın yaratığı, ne Kenneth Branagh'ın jönettiği "Frankestein" fılminin Ogiııç sahneierinden biri... Frankenştayn için ne dedtter? ATAOL BEHRAMOĞLU: llginç bir rastlantıyla Mary Shelley'nin kita- bmı bugünlerde okudum ve şunu gördüm; Bir edebiyat yapıtı. Sinema tarafindan nasıl popü- ler hale getirilebilir, hem de bu yapıta asıl nite- liği nasıl kaybettirilir? Frankenştayn Türkçe'ye çevrildi mi biiemiyorum, ancak okuduğum ori- jinaliyle, hümanist ve romantik özellikleriyle 19. yûzyıl Ingiliz edebiyatmın hiç kuşkusuz bir klasiği. Frankenştayn tipinin budenli popüler ol- ması sanıyorurn ki yazarm amacının çok dışın- da hatta ilgisi olmayan nedenlerin bir sonucu. Romandaki tsviçreli genç araştırmacı Frankenş- tayn'ın ûrûnü olan yaratık. bütün insanlar gıbi sevmek ve sevibnek isteyen fakat duygulan kar- şdık görmeyen birkişi. Bugün sevgisizliğin ege- men oldugu dünyada, dış görünüşleriyle belki Frankenştayn'ın yaratığına benzemeyen ama iç dünyalanyla onun tıpatıp benzerleri çok sayıda insan bulunmaktadır. PEVARKÜR: tnsanın içindeki yaratıcılığa hitap ediyor. Bir kadın belki bir cocuk doğuruyor. Ancak doğa olaylan dışında yaratma gücü çok öncmli. Ay- nca dönemine göre iyi yaalnuş bir kitap. Sine- matik bir malzeme olarak da çok kullanıldı. Bu da kalıcı olmasmı sağladı. VEnATGÜNYOL: Içi sıcak bir canavar. Onun için tuttu. içinde insancıl duygular besliyor, bu nedenle insana yakın. FÜRUZAN: Frankenştayn son derece derin, felsefi boyut- lan olan, kötûlüğün ve iyiliğin büyük bir saflık içinde sunulduğu bir kışiliktir. SELİMtLERt: Korku ve kötülük aslmda insanın bastırdığı duygular arasındadır. Frankenştayn bu duygu- lan estetik bir biçimde açığa vurmuştur. Sinemada Frankenştayn Sahibinin ismini çaldıCUMHUR CANBAZOĞLU 1816'da fırtınalı bir gecede Mary VV'olls- tonecraft Shelley'ın. Byron'la, yardımcısı John Polklori'yle ve Percy Shelley'legırdiğı bahıs sonucu yaşam verdiği yaratığın bir gün beyazperdenin en tanınmış kahrarnanlann- dan bıri olacağını kimbılebılirdi kı... Birca- navardan çok, anlaşılamamış bir canlı dıye değerlendırilen bu kahraman, Frankenştayn adının onu yaratan doktorun adı (Vıctor von Frankenstein) olduğunu unutturacak kadar ünlenerek Ingılız edebiyatmın en ilginç ya- pıtlanndan biri olmasuıa karşın küçümsen- miş bir romandan taşıp defalarca beyazper- dede boy gösterdı. 7. Sanat'a korku salan tiplemelenn en beğenileni haline geldi. Amerikan Premier dergisının 1992'de okurları arasında yaptığı bir araştırmada, tüm zamanlann en iyi on korku fılmi arası- na beş "Frankenştayn'" yapıtınm girmesi bu- nun en çarpıcı göstergesıydi. Frankenş- tayn'ın sinema serüveni 1910, 1915 ve 1920'deki üç sıradan fılmden sonra 1931 'de Boris KarlofFun çok iyi oyunculuğuyla ge- niş kıtlelerin dikkatıni çektiğı "Frankenş- tayn"la başlamıştı (Yön: James Whale). Dört köşe kafası olan, boynundan elektrot- lann dışan fırladığı. konuşamayan yaratık büyük ilgi görünce yapımcı şirket Universal, Jack Pierse'in tasarladığı bu tıpin patentini almayı ihmal etmemişti. 30'lu, 4O'lı yıllarda -Frankenstavn'mGe- lini" ve diğer akrabalan gıbi isimlerle çeki- len fılmlerden sonra Hammer Films, Univer- sal'e Tereoce Fisher'in yönettıği Frankenş- tayn sensiyle yanıt vermişti. Fisher, favori oyuncusu Peter Cushing'le birlikte "The Curse of Frankenstein" (1957), "The Reven- ge of Frankenstein" (1958), "Frankenstein Created Woman" (1967), "Frankenstein Must Be Destroyed" (1969) fılmlenni yap- mıştı. Bunlardan ilk kez 2 Mayıs 1957'de gösterilen "The Curse of Frankenstein" (Frankenştayn'ın Maskesi) daha sonra çe- şitli eleştirmenlerce modern korku sinema- sının başlangicı kabul edilmişti. Frankenştayn üzerine dünyanın dört bir yanında film çekilirken Fransızlar, Italyan- lar ve Amerikalılar, aralannda ilginç bir se- nyi paylaşmışlardı. Amerikalılarparasız ka- lan doktorun şatosunu fılm ekibine kiraya verdiği çalışmayı "Frankenstein 70" (Yön: Hovvard Koch - 1958). Italyanlar doktorun kendi elleriyle yarattığı yaratığı öldürdüğü filmi "Frankenstein 80" (Yön: MarioMan- dni - 1974), Fransızlar da bilgisayar yardı- mıyla yaratığa bir sevgili sunduklan filmt "Frankenstein 90" (Yönetmen: AlainJessua - 1984) adıyla gösterune sürmüşlerdi. Mel Brooks'un 30'lu yıllardaki Frankenş- tayn fılmlerine sadık kalarak yaptığı güldü- rü "Young Frankenstein" (1974) dışında son dönemde yalnız iki yapım sinemaseverlenn ilgisinı çekti. Bin Roger Corman'ın 20 yıl sonra setlere dönerek çektiği "Frankenste- in Unbound" (1989) filmi, diğeri de Ken- neth Branagh'ın canavar rolünü Robert De Niro'ya emanet ettiği "Mary SheDey 's Fran- kenstein^ (1994). güzeldi ne de sevılesı... Üstelık çok da tehlikeliydi... Yazıldı- ğından 150 yıl sonra bile dil- den dile dolaşan. tiyatroda, si- nemada izlediğimiz Frankenş- tayn versiyonlannda çoğu za- man 'atianan' bir gerçek vardır ki bu, Mary Shelley'nin roma- nının temelini oluşturur: "Ya- rabk, sevilınediği için mi kötü- dür, kötü olduğu için mi sevil- memiştir?" "Canavar". zaman içinde ya- ratıcısının sevdığı her şeyı tah- rip eder. Genç Frankenştayn 'ın, dostlannı, ailesini ve zaman içınde de aklını yitirmesine y- ol açar. Frankenştayn, sonuçta kim- seye fayda sağlamadan yok olup giden bu üstün, yaratıcı buluşunu yaşamıyla ödeyecek- tir... 1818 yılında yayımlandığm- da son derece başanlı oldu "Frankenştayn", oysa ne ilk Gotik korku romanıydı, ne de ilk bilimkurgu. Ama bu türde yazılanlann arasından sıynldı ve etkisi günümüze dek artarak ulaştı. Kitabı okumayanlar da tanıyor Frankenştayn'ı. Küçük çocuklar bile biliyorlar öykü- sünü. Kimisi, Boris Karloffun beyazperdede ölümsüzleştirdi- ği bu kahramanın ününü sine- ma uyarlamalanna bağlıyor. Oysa Frankenştayn. sinemayı aşan bir kültürel referans oluş- turuyor günümüzde. Aynca böylesi mitlerin. genelde bili- nen ve tanınan bir yazan yok- tur. Bu yazann, genç bir kız ol- ması daha da sıra dışı bir du- rumdur. Geçmişe dönüp baktığımız- da. Frankenştayn'da altı çizilen kimi düşüncelerin izlerini Fran- sız Devrimi'nde bulabilıriz. Fransız Devrimi. ınsanoğlunun aklın gücüyle mükemmele ula- şabileceği düşüncesını doğur- mamış mıydı? Oysa bu devrim- den sonra Avrupa'nın gördüğü savaşlarda umutlar suya düştü. "Frankenştajıı" da zaten 1818 yılında kaleme alınmıştı... Bu dönemde. bilimin insanı özgür- leştirdiği ölçüde, "doğayla oy- namamn" ne pahaya geleceği de düşünülür olmuştu. Bu ikilem, "Frankenştayn"ın yayımlanmasından 150 yıl son- ra bile tartışılageliyor. Günü- müzde, özellikle de tıp alanın- da yaşanan gelışmeler aynı so- runsala ışaret ediyor. Doğum sırasında annenin çektiği acı- nın hafiflemesi, çocuğuyla ara- sındaki bağı etkıler mi? Organ nakılleri kişilik değişimlerine yol açabılir mi? Insanlan kop- yalamak. sonsuzluğa atılmış bir adım mı. yoksa bireyselliğimi- zi yitirmemiz anlamına mı ge- liyor? Teknolojik gelişmelerle birlikte ister istemez karşı kar- şıya kaldığımız ikilemleri, medya da allayıp pullayıp önü- müze getıriyor. Robotlar ve 'yapay insanlar'. günümüz bilimkurgu dünyası- nın "kötüleri" olarak sunulu- yor. Insanlann arasına kanşan bu teknoloji çağı varlıklannın yarattığı korku nedeniyle, bi- lim adamlan geçmişin rahiple- ri ya-da'büyücüleri gibi kabul ediliyorlar bugün. Üstelik, insanoğlundan de- ğil, buluşlanndan yana görünü- yorlar. "Bilim, bilim adamlan- nın insafına bırakılamayacak denli önemli" şeklindeki popü- ler görüş, bu konuda yaşanan 'alarm'ı ortaya kovuyor. Tek- nolojı ınsanlığı aştıkça. bu tek- nolojiyi yaratan bilim adamla- nnın ahlaki sonunluluklan da tartışılmaya başlanıyor. Mary Shelley'nin. 150 yıl önce yazdığı bir romanla bu- gün hâlâ gündemde olması böyiece bir ölçüde açıklık ka- zanmış oluyor. Shelley, derinle- mesıne kavTayarak aktardığı Frankenştayn karakteri aracılı- ğıyla, bugün bilim adamlanna ilişkin görüşlerimizi adeta şe- killendiriyor. Frankenştan, sonuçta bir ro- man. Mary Shelley'nin. yıllar- ca öncesinde uydurduğu bir öy- kü. Oysa, yaşadığı toplumun beklentilerine yanıt vermeyen. kendi etiğini kendi yaratan bu genç kadının anlattığı öyküde- ki canavann zaman içinde gü- nümüz mitine dönüşmesi. bize dair önemli ipuçlan veriyor. KARTAL ASLİYE 5. HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NDEN EsasNo 1996 69 K.ararNo- 1997 513 Davacı tlıyas Irmış vekılı Av Şerafettm lrmış tarafm- dan davalıiar Fehmı Korkmaz ve Erdogan Korkmaz aleyhle- rıne açılan tazraınat davasınm yapılan yargılaması sonunda, açıian davanın kısmen kabu- lûne, 33 445.750 TL lıra teda- vı gıdcn ıle takdıren taraflann mah ve ıçtımaı durumlan, da- vacmın ış \e gücünden kalır durumu eöz önûne alınarak 150.000.000 TL manevı taz- mmatın olay tariht olan 20 11.1995 tafihtnden ıtıbaren yüzde 30 yasal faızıyle birlik- te davalılardan mıiştereken ve müteselsılen tahsıl edüerek davacıya venlmesıne, 4.867.000 TL peşın harç, red ve kabul oranına göre takdiren (2.420 426 TL) lıra mahkeme masrafi ıle kabule göre 16.675 660 TL nıspı ûcret-ı vekâletın da\alılardan mûşte- reken ve müteselsılen tahsıl edılerek davacıya venlmesı- ne. peşın harcın ıcraı mahsubu ıle bakıye (1.737 000 TL) lıra ılam harcının davalılardan müştereken ve müteselsılen tahsıl edılerek Hazıne'ye irat kaydına. 10 7 199 7 tar'ıhmde Yargıtay yolu açık olmak ûze- re karar venlmıştır Adresı meçhul olan ve kendılenne duruşma gûnü ve dava dılek- çesı ılanen teblığ edılen dava- lıiar Fehmı Korkmaz ve Erdo- ğan Korkmaz'a ılam teblığı yenne kaım olmak üzere hû- kum özetı ıian olunur 4 8 1997 Basın-36831 KÜLTUR • SANAT 293 89 78 (3 HAT) Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. İBRAHİM GÜNGÜR PERA RESİMB Ö L Ü M Ü 1997-1998 ÖğreHm Yılı On Kayıtları Başlamıştır • PROGRAMIN AMACI: Doğru bir resim eğitimi yapmok , resmi meslek olarak seçenleri ilgıli alanlara yönlendirmek ve eksikliklerinı tamamlamak, resim sanatını sevdırerek resim Idiltürunü oluşturmak, aynca eğıtım süresi içerisinde boşarılı olan öğrencilerın eserlerıni, kışisel ve toplu sergilerde gösterime sunmaktır • PROGRAMIN İÇERİĞİ: Genel Sanaf Tarihi, Perspektıf, Desen, Temel Sanat Eğitimi • PROGRAMIN SÜRESİ: Haftada bir gun 4 saat sure 1 yıl . Toplam süre 4 yıldır. ' Programa resim eğitimi almak isteyen her yaştakı öğ'encilere yöielık eğıtım programlan uygulanmaktadır. • Programı başarı ile bıtiren oğrencilere MILLI EĞITIM BAKANUGI'nın onavlı djp.lpması verjlir Son başvuru : 5 tylül 1997 Cuma PERA MÜZİKALB Ö L Ü M Ü 1997-1998 ÖğreHm Yılı için Ön Kayıtlar Başlamıştır • EĞİTİM PROGRAMLARI: Şan, Solfe|, Oyunculuk (Hareket, doğaçlama mımik, rol), Dans (Modern dans, Ülkeler dansı], Stil Bllgisi • Programa, Müzikal eğitimi yapmak isteyen en az lıse mezunu, 25 yaşını geçmemiş, tercihen Ingilızce bilen öğrenciler giriş sınavı ıle alınır. H Programın süresi : Haftada 3 gün, 8 saat, süre 1 yıl Toplam süre 4 yıldır. Son başvuru Sınav tarihi :4EylCI 1997 Perşembe : 5 EylGI 1997 Cuma PERA TİYATROB Ö L Ü M Ü 13-15 yaş grubu için TİYATRO HAZIRLIK KURSLARI 1997-1998 Öğretim Yılı için On Kayıtlar Başlamıştır • PROGRAMIN AMACI: Çocukluktan gençliğe geçış kişilik oluşum surecine, tiyatro sanatı yolu ıle katkıda bulunmak, kişısel yaratıcılığı geliştırmek; geleceğın olası profesyonel tiyatro yaşamı içın ilk adımları, ön hedefleri oluşturmak. • PROGRAMIN İÇERİĞİ: Tiyatroya giriş, yaşam-oyun ve tiyatro ılışkisi, diksıyon, ön müzık eğıtımı, ön dans eğitimi. • Programa ılkokul mezunu, 15 yaşından gün almamış ortaokul oğrencileri sınavla alınır. • Program süresi: 1 .yıl (haftada 1 gün 2 saot) 2.yıl (haftada 2 gun 4 saat) Son bafvuru Sınav tarihi : 5 EylGI 1997 Cuma : 6 Eyiül 1997 Cumatesi T.C. M.E.B. OZEL PERA GUZEL SANATLAR Sıraselviler Cd Billurcu Çıkmazı Billurcu Sk. No:14 TAKSİM/İSTANBUL Tel: 0(212) 245 44 60 - 244 52 03 - 245 30 08 T.C. M.E.B. OZEL PERA GUZEL SANATLAR Sıraselviler Cd Billurcu Çıkmazı Billurcu Sk. No:14 TAKSİM/İSTANBUL Tel: 0(212) 245 44 60 - 244 52 03 - 245 30 08 T.C. M.E.B. OZEL PERA GUZEL SANATLAR Sıraselviler Cd. Billurcu Çıkmazı Billurcu Sk. No:14 TAKSİM/İSTANBUL Tel: 0(212) 245 44 60 - 244 52 06 - 245 30 08 KÖŞEBENT ENİS BATUR Yerlilik Saplantısı Türkiye'de millıyetçilik ve dinsel inanç, günde- min ilk sırasına yerleştirildi iyiden iyiye: Parlamen- tosu, görsel ve yazılı medyası bu odaklaşmada ka- rarlı davrandıkça, yurttaşın yaşamı da etkilendi bu sonuçtan: Eğitiminden sporuna, her alanda bu i- ki etmenin dolayında gelişiyor savsozler. Teknik sayılabilecek bir düzlemde gerçekleşmiş olsaydı söz konusu ilgi, kimsenin bir söyleyeceği olmazdı belki; tam tersine, hepten spekülatif bir düzlemde kalındığı göze çarpıyor: Ateşe odun sü- renler "Ben daha Türk'üm, ben daha Müslüma- nım" diyenler değil mi? Gündemin ilk sırasında neler yer almalıydı pe- ki? Hukuk devleti, demokrasi, insan haklan, gelir dağılımındaki adaletsizlik, fırsat eşitliği Türk insa- nının gerçek sorunlan. Bunlar, öbür iki etmenin süzgecinden geçirildiği için gerçekliklerinden so- yunuyor, soyutlanıyor ne yazık ki. Izmir Belediye Başkanı'nın Chantal Zakari ko- nusundakı çıkışı tipik örneklerden biriydi. Daha Türk ve daha Müslüman olan biri çıkıp söz almış- tı. Kendi hakkı daha fazlaydı; hatta bir haktan dem vurulacaksa, bu hak ona (onlara) aitti. Hürriyet'e telefon eden bir vatandaş o balonu söndürdü: 'Fa- tura' Italyancadan geliyordu, onun yerine 'mak- buz' kullanılmış olması gerekırdi. Bundan daha dramatik bir örnek, kısıtlı sayıda insanın ilgisinı çekecek bir biçimde, aynı günler- de devreye girdi. Birkaç telif, birkaç çeviri kitabı ya- yımlanmış, urünlerini yaklaşık 20 yıldır dergilerde izlediğimiz Roni Margulies'in bir şiiri Vaıiık der- gisinde Ronnie Margulies imzasıyla yayımlandı. Dergınin yöneticısı Enver Ercan'la konuştum, ke- sinkes bir dizgı yanhşının söz konusu olduğunu söyledi gerçı, gene de bir şiir takipçisi olarak du- ruma canım sıkıldı: Roni Margulies polemik seven bir şair. Birkaç yıl- dır, özellıkle 1970 sonrası şairleri hakkında hafif sa- yılamayacak eleştirilerini dile getiriyor. Ona verilen yanıtlarda, hem dinsel kökeni, hem de vatandaş- lık statüsüyle ilgıli çirkin ımalarla karşılaşıyorduk. Bu bağlamda Dario Moreno benzetmesi yapıldı- ğını unutamıyorum: Sanki Dario Moreno buralı sa- yılmazmış gibi. Enver Ercan'a inanıyorum, bir art niyet ürünü değildır o tuhaf dizgi yanlışı, bu baht- sız, rastlantı keşke Roni'yi bulmasaydı diyorum gene de. "Yerli"\\k saplantısı, daha Türk ve daha Müslü- man olma telaşı 1950'lerden başlayarak tırman- dırıldı Türkiye'de. Azınlıkları hoşgörüyle buharlaş- tırdık. Hâlâ doymadığımız göze çarpıyor. Farklı kül- tür kımliklerine neden katlanamıyoruz? Çünkü ki- şisel kimliklerimızı geliştiremiyor, kolektif kimlikle- re sığınarak dünyevı duruşumuzu sağlamlaştıra- cağımızı sanıyoruz. Sanıyoruz ki, ne kadar çok düşmanımız olursa, o kadar çok kendimiz olaca- ğız- Galatasaray'ın ve Fatih Terim'in, Isviçre şam- piyonunu kendi sahasında 4-1 yenmesi, birsüre- cin sonucudur. Piontek'in yanında yetişen Te- rim'in, Dervvall zihniyetinin biçimlendirdiği bir ku- lübün, Rumen oyuncularıyla kaynaşarak perfor- manslarını geliştiren futbolcuların -kısacası ilişki kurmayı bilen insanların- utkusudur bu. Hâmiş: Cemal Süreya, şiirleri ders kitaplarına girmiyor diye hayıflanırdı. Ya girmiş olsaydı? Şim- di, Özer Çiller'le yan yana gelecekti. Dünya Şiir Günii • Kültür Servisi - Tank Güjiersel ve Gülseü Inal'ın "21 nısanın 'Dünya Şiir Günü" olarak kutlanması önensi Türk PEN Yazarlar Derneğı tarafindan benımsenerek Uluslararası PEN Kongresi'nın gündemıne taşındı. 5-11 ağustos tarihlerinde Iskoçya'nın Edinburg kentinde yapılan ve doksandan fazla merkezin temsil edildiği kongreye Prof. Suat Karantay ile Nihal Yeğinobalı delege olarak katıldı. Kongrede bir konuşma yapan Tank Günersel. geçen yıl Türkıye'de "Şıır Laboratuvan" tarafindan 1001 dilde şiir sloganıyla kutlanıp sekiz dilde paylaşıldığını, bu yılki kutlamalara Avustralya ve Botswana'nın da katıldığını söyledi %e bunu bütün dünyaya yayma önerisinı sundu. Yapı Radyo'da caz • Kültür Senisi - Yapı Radyo'da her perşembe 20:00-22:00 saatlen arasında canlı olarak yayımlanan caz ve Latin müziğı programı "Vanilya ve Çikolata"da bu hafta caz tarihinin ünlü orkestralan ve topluluklan var Erhan Altunay'ın hazırlayıp sunduğu programda Duke Ellington, Louis Prima. Benny Goodman. Harrv James. Glenn Miller gibi ünlü sanatçılar orkestralan eşliğinde dinlenebilecek. Geçen hafta olduğu gibi bu hafta da üç yıl önce ağustos ayında kaybettiğimiz ünlü DJ Aykut Sporel anısına hazırlanan program pazar günü 11:00-13:00 saatleri arasında tekrar edilecek. 'Anlat, Şehrazafın Korosu1 • Kültür Servisi - Interbank'ın sponsorluğunu yaptığı, Binbır Gece Masallanndan uyarlanan "Anlat, Şehrazat"' adlı müzıkalin koro seçmeleri tamamlandı. Yapımcılığını USEP adlı şirketin üstlendiği müzikalin besteleri Serdar Yalçın'a, şarkı sözleri de Atilla Birkıye'ye ait. Mehmet Birkıye'nın sahneye koyacağı müzikalde Candan Erçetın. Müşfik Kenter, Meltem Cumbul, ICadriye Kenter, Levent Güner. Tunca Aydoğan rol alıyor. 140 kışinin baş\'urduğu secmeler sonrasında koroya 19 kişi seçildi. Serdar Yalçın, Yeşim Alıç ve Tufan Karabulut'tan oluşan seçici kurul, nota bilgisi, dans yatkınlığı gıbi özeliklen göz önüne aldı. Koroya seçilen adlan şöyle: Açelya Elmas, Atılgan Gümüş. Ali Murat Erengül, Buket Bahar, Berk Özbek, Burak Güven, Bemn Polıtı, Doğan Duru. Elif Özel, Engın Hepileri. Gökhan Gürek. Göktuğ Alpaşar. Güray Taşkm. Meltem Kaymak, Özgül Ayazlar, Ozlem Sungurlu. Serap Çaldıran. Sevinç Söker, Tay Tütüncü. Haldun Dormen, TEGV için müzikal sahneliyor • Kültür Servisi - Haldun Dormen, Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) için "Dün Gece Yolda Giderken Komik Bir Şey Oldu" adlı müzikali Fatih Eğitim Parkı Açıkhava Tiyatrosu'nda sahneliyor. TEGV tarafindan 15-21 ağustos tarihleri arasında düzenlenen Tiyatro Şenliği'nde bir hafta boyunca sahnelenecek olan. çevirisı ve rejisi Hajdun Dormen tarafindan yapılan müzikalde Istanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvan Tiyatro Bölümü oyunculan rol alıyor. Plautus'un oyunlanndan yola çıkarak derlenen ve Bert Shevelove ile Larry Gelbart tarafindan yazılan oyun, Stephen Sondheim tarafindan bestelendi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle