Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYCT 6 TEMMUZ 1997 PAZAR
PAZAR KONUGU
Eski Dışişleri Bakanı Ilter Türkmen, Kıbrıs 'la ilgili Ingiliz gizli belgelerini değerlendirdi
'Kıbns için çözüm Dayton Antlaşması'dır'S UI\ LJıg Kıbns müzakereleri, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve
Rum yönetimi lideri Glafkos Klerides'in katılımlanyla Nevv York'ta yaklaşık
dört yıllık bir aradan sonra 9-13 temmuz günleri arasında yeniden yapılıyor. Bu
tarihlerin saptandığı günlerde Kıbns pazarlıklanyla ilgili 30 yıllık belgeler de
İngiliz arşıvlerinden açıklandı. Bu belgelerde neler yoktu ki? Dönemin Dışişleri
Bakanı Hasan Esat Işık'ın, Enosis'e karşılık Batı Trakya'dan 100 kilometrekare
toprak, Meis Adası, Kıbns'tan bir parça toprak ve Şark Ekspresi'ne geçiş izni
istediği, daha sonraki Dışişleri bakanlanndan İhsan Sabri Çağlayangil'in ise
çifte Enosis'e yatkın olduğu öne sürülüyordu.
O dönemi yaşayan, o dönemdeki Kıbns müzakerelerine katılan eski Dışişleri
bakanlarından emekli Büyükelçi tlter Türkmen'le bu konuyu enine boyuna
konuştuk. Türkmen, Işık'ın da Çağlayangil'in de böyle bir pazarlığa kesinlikle
gin-nediklerini ısrarla vurgularken " 1991 'de Maraş'ı ve Kıbns'ta altı önemli nok-
tayı vermeye hazırdık" dedi. Türkmen, Kıbns'ta bir çözüme ulaşılmasının kesin-
likle Türkiye'nin çıkannaolduğunu vurguladıktan sonra, "Kıbns için ideal çözüm
Dayton Antlaşması'dır" görüşünü ileri sürdü.
SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU
Geçen hafta Kıbns 'la ilgiligizli bel-
geler 30yıl sonra İngiliz arşivlerinden açık-
landı. Bu belgelerden o dönem Türkiye 'nin
Kıbrıs 'la ilgili olarak çok zayıfbir durumda
olduğu, Türkiye 'ye Enosis dikte ettirilmeye
çalışıldığı anlaşılıyor. Bu durum, gizli bel-
gelerde yer alan pazarlıklarla ortaya çıkı-
yor. Siz o dönemi, bu pazarlıkların içinde
yaşayan bir diplomatolarak Türkiye 'ninpo-
zisyonunu anlatabilir misiniz?
-Zürih ve Londra Antlaşmalan (bağımsız
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuruluşunu tayin e-
den garanti ve ittifaklan da içeren antlaşma-
lar) İîakkında çok şey söylenmiştir. Bu ant-
laşmalar tabii ki mükemmel değildir. Ama o
günkü koşullar altında Yunanistan'la banşçı
bir biçimde anlaşılabilecek tek imkânlardı.
Yani bu antlaşmalar, Yunanistan Enosis'ten
(Kıbns'ın Yunanistan'a ilhakı), Türkiye de
buna karşılık taksimden vazgeçiyordu. Ve
ikisinin arası bir formülle Kıbns'ın bağim-
sızlığı yaratılıyordu. Bu da birtakım garanti-
ler aîtında oluşturuluyordu.
Bu antlaşmalann yürüyemeyeceğini o za-
manki Türk devlet adamlan görmemiş değil-
lerdi. Özellikle rahmetli Fatin Rüştü Zor-
lu'nun (DP hükümetinin asılarak idam edi-
len Dışişleri Bakanı) bunu gördüğünü çok
iyi hatırlıyorum. Ama bu antlaşmayı iki ta-
raftan sağlama bağlamak istemişti. lcabında
Türkiye'ye tek taraflı müdahale hakkını ve-
ren bir garanti antlaşması sağlamıştı. tkinci-
si ve daha da önem verdiği ittifak antlaşma-
sıydı.
Bu ittifak antlaşmasına göre Türkiye'nin
Kıbns'ta 650 kişilik bir kontenjanı buluna-
caktı.
i ^ ^ ^ H Askeri kontenjan mı?
- Evet. Zorlu, bu askeri kontenjanı gerek-
tiği zaman bir köprii başı olarak görüyordu.
Burada bir şeye daha dikkat çekmek gerek.
Zürih ve Londra antlaşmalan imzalandıktan
sonra da Kıbns Türklerine gizli silah yardı-
mı devam ediyordu.
Seden?
-Çünkü Kıbns Türk toplumunun elinde de
silah olması gerekiyordu. Günün birinde bir
askeri çatışmanın kaçınılmaz olduğu düşün-
cesi her zaman vardı.
Ama ne yazık ki o sırada 1960 ihtilali ol-
du. Türkiye büyük bir çalkantı içine girdi.
1961 ve 1962'de iki ihtilal girişimi daha ya-
şadı. Çok güçlü hükümetler yoktu, dolayısıy-
la da Kıbrıs sorununa gerekli önem verilme-
di. Üstelik o zaman Türk ordusu Kıbns'a ani
bir çıkarma yapacak kapasitede değildi. Bu-
nu itiraf etmek lazım. Hatta bunu ben İsmet
Paşa'nın (İnönü) kendisinden duymuştum.
Âralık 1963 olaylan patlak verip Kıbrıs
Türklerine saldınlar başlayınca Türkiye ken-
dini zayıfbir durumda buldu. O sırada tek ya-
pabildigimiz şey Kıbns üzerine uçak gön-
dermekti. Onun da bir dereceye kadar etkisi
oldu, ama sonuçta ne kadar etkili olabilir?
lşte bu durumda. 1964 yılının Haziran
ayında Kıbnslı Rumlar zorunlu askerlik ka-
nununu kabul ettikten sonra Türkiye bir mü-
dahalenin kaçınılmaz olduğuna karar verdi.
M M ^ Peki, Türkiye bu müdahale konu-
sunda çok ciddi ve kesin kararlı mıydı?
- Türkiye'nin bu müdahalede ne kadar
azimli olduğu konusunda benim tereddütle-
rim var. O zamanki Dışişleri Bakanı Feridun
Cemal Erkin, ABD Büyükelçisi'ni çağırdı
ve dedi ki:
"Biz, Kıbns'a müdahaleye karar verdik.
Bu konuda söyleyecek bir şeyiniz var mı?"
Bunun üzerine Washington hemen bir tep-
ki gösterdi ve kısa süre sonra Johnson Mek-
tubu dediğimiz o ünlü mektup Ankara'ya gel-
di.
Johnson Mektubu yenilir yutulur gibi de-
ğildi, çünkü NATO taahhütlerini hiç hesaba
katmayan bir mektuptu. Mektupta şöyle bir
ibare vardı:
"Sovyetler Birliği, bu müdahale yüzünden
Türkiye'ye bir saldında bulunursa NATO ta-
ahhütİeri geçeıü sayılamaz."
Böylece Türkiye'ye bütün müttefiklerine
bu konuyu danışmadığı için de tarizde bulu-
nuyordu. Buna ek olarak başka bir şeye da-
ha şöyle dikkat çekiliyordu:
"Türkiye, Amerikan yardımı çerçevesinde
kendisine verilen süahlân Kıbns Adası'nda
kullanmak yetkisine sahip değildir."
i^^^H Mektubu o dönemdekiABD Başka-
nı Johnson 'ın kendisi miyazmıştı?
- Tabii ki onun yazması söz konusu değil-
di. ABD Dışişleri Bakanhğı Türkiye-Yuna-
nistan-Kıbns Masası Başkanı Kate Bracken
diye bir hanım vardı. Mektubu o yazmış, a-
ma tabıı kı Johnson tarafından kesinlikle
onaylanmıştı. Ben o sırada NVashington da
müsteşardım.
O mektuptan sonra Johnson Başbakan İs-
met Inönü'yü ABD'ye davet etti. Inönü'nün
o ABD seyahati iyi geçti. Bizim o seyahat sı-
rasında lehimize olan bir taraf da ABD'nin
Londra ve Zürih Antlaşmalan'nın geçerli ol-
duğunu tekrar teyit etmesiydi.
Üstelik o seyahatte NATO taahhütlerinden
de hiç bahsedilmedi. Yani Johnson Mektu-
bu'nun unutturulması istenen bir seyahat ni-
teliğindeydi.
Bu arada Johnson, büyük prestiji olan es-
ki Dışişleri Bakanı Dean Acheson'ı Kıbrıs
arabulucusu olarak atadı. Daha sonra Dean
Acheson'la N'ihat Erim arasında Cenevre'de
müzakereler başladı.
Bu müzakerelerde Dean Acheson ilk ola-
rak Enosis'e karşılık Karpaz Yanmadasf nın
Türkiye'ye verilmesi, oraya mümkün oldu-
ğu kadar Kıbnslı Türkün yerleştirilmesi. Kar-
paz'a yerleşmek istemeyen Kıbnslı Türkler
için adada otonom bölgeler kurulması, Kıb-
ns'tan Türkiye'ye göç edecek olan Kıbnslı
Türklere tazminat ödenmesi ve Meis Ada-
sı'nın Türkiye'ye verilmesini öngören bir
teklif sundu.
O zamanki koşullar içinde bu fena bir tek-
lif değildi. Bugün Kıbns'ın yüzde 30'u Türk
ordusunun kontrolü, Türkiye'nin kontrolü al-
İLTER TÜRKMEN
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi 'ni bitirdikten hemen sonra Dışişleri
Bakanhğı 'na girdi. Washington Büyükelçiliği
Müsteşarhğı 'ndan sonra 1964 'te Ankara 'ya
Siyasi Işler Dairesi Genel Müdürü oldu.
1966'daDışişleri Bakanhğı Genel Sekreter
Yardımcıhğı'na. 1968 de Atina
Büyükelçiliği 'ne atandı. Bunun ardından
Moskova Büyükelçisi ve BM Daimi
Temsilcisi oldu. Ece\'it hükümeti döneminde
1978de kızağa çekilince BM Genel Sekreter
Yardımcıhğı görevini üstlendi. Güneydoğu
Asya'dakimülteci sontnlarıyla uğraştı.
Hayreltin Erkmen 'in Dışişleri Bakanhğı 'nda
Dışişleri Bakanhğı Genel Sekreterliği 'ne
atandı. 12 Eylül darbesinden sonra kurulan
hükümette Dışişleri Bakanı olarak göre\'
vaptı. Özal Başhakan olunca. Cenevre deki
BM Daimi Tem.silciligi'ne gitti. 1988 de Paris
Büyükelçiliği'ne atandı. 1991-96 arası BM
Genel Sekreter Yardımcısı ve Filistin
Mültecileri Yiiksek Komiserliği görevinde
bulundu. Emekliye ayrıldıktan sonra
tstanbul a döndü.
lideri Grivas komutasındaki Rumlar iki Türk
köyüne saldırdı.
Türkiye müdahale kararı aldı.
Tam o sırada bizim Dışişleri Bakanhğı hü-
kümete "Müdahale vapalım, ama ondan ön-
ce neden bir diplomatik bedel koparmaya ça-
üşmıyoruz?" önerisini götürdü.
Bundan sonra adadaki 10 bin kişilik Yunan
kuvvetınin çekilmesıni isteme karan alındı.
O dönem ABD Kıbns arabulucusu Cyrus
Vance idi.
Ankara'yla Atina arasında bir mekik dip-
lomasısi başlattı. Sonunda Yunanlılar 10 bin
askeri çekmeyi kabul ettiler. Tabii ki o kuv-
vetin çekilmesi çok iyi oldu, çünkü 1974'te
o kuvvet orada bulunsaydı bizim askeri ha-
rekât daha zor olacaktı.
^ ^ M Peki, 1967'de Türkiye'nin Kıbrıs'a
müdahale edebilecek askeri gücü oluşmuş
muydu?
- Evet. 1964'te yoktu. Fakat baktık ki
1967'de epeyce çıkarma gemisi de inşa edil-
miş. Zaten bildiğiniz gibi 1974 harekâtı ba-
şanyla sonuçlandı. Ama sadece harekât de-
ğil, siyasi karar da başarılıydı.
Özetle şunu söylemek istiyorum ki ben Ha-
san Esat Işık'ın, Enosiskarşılığındakesinlik-
le bir toprak pazarlığına girdiğini kabul etmi-
yorum. O İngiliz belgelerinde mutlaka bir
yanlış var.
MMIH 1974 'te müdahaleyapılmadan dip-
lomasi masasında Kıbrıs için herhangi bir
şey kotarılamaz mıydı?
-Her sorun az çok fiili duruma göre çözü-
lür. Bosna'ya bakın. Bosna fiili duruma gö-
re çözüldü. Aslında bence Bosna çözümü
Kıbns için ideal çözümdür.
Bosna savaşına çözüm getiren Dayion Ant-
laşması bizim Kıbrıs için arzu ettiğimiz çö-
züme çok yakın bir çözümdür. Bakın Day-
ton "da şu var:
Bir kcre merkezi hükümet son derece za-
yıf. Ikincisi. fiili durumu olduğu gibi kabul
ediyor.
Güvcni'ği tamamıyla oradaki üç topluma,
bunlara da kendilerine 'cumhuriyet' deme
hakkını bırakmış. Onlara, komşu ülkelerle
anlaşmalar yapma hakkını vermiş. Ve son de-
rece kozmetik bir federal hükümet öngör-
müş.
Dayton Antlaşması "Bosna üçe bölündü"
vrupa Birliği meselesi olmasaydı bu işin çözümsüz kalması tercih edilebilirdi. Bir kere AB
Güney Kıbns'ı almak istiyor, ikincisi bizim AB'ye girmemiz aşağı yukarı Kıbrıs sorununun
çözümüne bağlı. Onun için şu sırada Kıbns sorununun çözümünün Türkiye'nin lehine
olacağı kanaatine varabiliriz. Ama bu kanaate vardığımız zaman yeni bir strateji de tespit
etmemiz lazım. Çözümün Türkiye'nin çıkanna olduğuna karar verdikten sonra Türkiye'nin
hangi ödünleri verebileceğini de saptamak lazım.
tmda. Ama o zaman bu koşullar yoktu. Bu ol-
madığı için Karpaz Yanmadasf nın Türki-
ye'ye verilmesi, oraya Türk askerlerinin yer-
leştirilmesi önerisi önemli bir aşamaydı.
Fakat tabii Kıbnslı Rumlar ve Yunanistan
bunu kabul etmedi. Onun üzerine Dean Ac-
heson ikinci biröneriyle geldi. Hatırladığım
kadanyla Karpaz'daki bölge küçülüyordu;
Türkiye'nın egemenliğine terk edilmiyordu,
sadece 50 yıl için veriliyordu. Tabii İsmet
İnönü bunu reddetti. Zaten Yunanlılar da ka-
bul etmiyorlardı. Şunu da unutmamak lazım
ki o dönem Yunanlılar askeri bakımdan Kıb-
ns'a hâkimdıler.
1964"ten sonra Hasan Esat Işık geldiği za-
man onun da Yunan Dışişleri Bakanf ylamü-
zakeresi oldu. Işık ve Yunan Dışişleri Baka-
nı Kostopulos'un bir akşam yemeğine çıktık-
lannı hatırlıyorum. Ama bildiğim kadanyla
o görüşmeden bir şey çıkmadı. Ama şunu iyi
biliyorum ki biz, Dean Acheson'ın o iki öne-
risinden sonra bir daha Enosis ya da taksim
üzerine bir müzakere yapmadık. Türkiye on-
dan sonra hep bağımsızlık üzerinde durdu.
Aynca Türkiye'ye Batı Trakya'dan 100 ki-
lometrekare toprak, Şark Ekspresi'ne geçiş
izni verilmesi gibi konulann hiç konuşulma-
dığını sanıyorum.
Yunanistan'la daha sonra, 1966'da müza-
kereler vardır. O sırada Türkiye'yle Yunanis-
tan arasında iyi bir hava esiyordu.
Tam 1967 cuntası öncesi mi?
- Evet. O sırada Yunan Dışişleri Bakanı
Amiral Tumbas'tı. Tumbas'ın, o sırada Dışiş-'
leri Bakanı olan İhsan Sabri Çağlavangil'le
gayet iyi ilişkilerı vardı. Onlar o dönem bir
gizli müzakere prosedürü daha başlattılar. O
müzakerelerde Kıbrıs'taki ya Akrotiri ve Di-
kelya üslerinin ya da Dikelya üssünün Tür-
kiye'ye verilmesi söz konusu oldu.
^^^•i Ama hem Dikelya hem Akrotiri ege-
men İngiliz üsleri...
- Ingilizlerin o üslerden en azından birisin-
den çekilmesi varsayımından hareket edile-
rek bu müzakere yapıldı. İngilizler o dönem
o üslerden çekilebilecekleri mesajını vermiş-
lerdi.
Çağlayangil, daha sonra beni bu müzake-
relere tayin etti. Fakat bu müzakerelerde iki
taraf arasında değişık yaklaşımlar hâkim ol-
du. Bizim istediğimiz şuydu:
Biz Dikelya üssünü alalım, oraya askerle-
rimizi yerleştirelim: ama Kıbrıs bağımsız ol-
sun. Yunanistan ise. bir üssü vereyim. adanın
gerisini alayım. düşüncesindeydi. O nedenie
de bu müzakereler bir çeşit 'sağırlar diyalo-
ğu' biçiminde cereyan etti.
Biz, müzakereleri kesmek istemediğimiz
için sanki adanın nihai statüsü daha sonra ele
alınacakmış gibi davrandık.
Bu müzakerelerin sonunda. Keşan toplan-
tısında Yunanlılar. "Sizinle zaten müzakere
etmiştik. Size Dikelva üssünü \erelim. siz de
Enosis'i kabul edin" dediler. O sırada Başba-
kan Demirel'dı; tabii hemen reddetti. Ve Ke-
şan toplantısı büyük bir anlaşmazlıkla son
buldu.
Keşan toplantısından sonra 1967 krizi or-
taya çıktı. Hatırlayacaksınız, 1967'de EOKA
dememek için yapılmış bir antlaşma.
H^^H Peki, bugüne dönersek, 9-13 tem-
muz günleri arasında KKTC Cumhurbaş-
kanı Denktaş 'la Rum lider Klerides BM Ge-
nel Sekreteri Kofı Annan 'ın gözetiminde
ÎSew York 'ta görüşmeye oturuyorlar. Sizce
bu görüşmeden ne sonuç çıkar?
-Ben bir şey çıkacağını sanmıyorum. Çün-
kü BM'nın yeni genel sekreteri, aşağı yuka-
rı Galı Fikirler Dizisi'nden hareket edecek.
Galı Fikirler Dizisi zaten çok aleyhimizde
değil. Ama onu da şimdiye kadar Rumlar ka-
bul etmedi.
Bence zaten bu işin iki toplum arasında çö-
zülmesi ihtimali zayıf. Açıkça söyleyelim:
Çözümü ne Kıbns Türkleri ne de Kıbns
Rumlan istiyor. tstiyor görünmek zorunda-
lar. Çünkü Rumlar kuzeydeki topraklan da is-
tiyorlar.
Belki daha küçük topraklar üzerinde bir
Türk federe dev leti görüşülecek. ama kendi
polisi olacak. otonomisi olacak. Rumların
bunu kabul etmeleri son derece zor. Zaten
kabul edecek olsalar silahlanmaya da giriş-
mezlerdi.
Rumlar artık sürekli olarak müzakere po-
zisyonlannı daha da güçlendirmeye çalışı-
yorlar. tkincisi. son derece gevşek bir fede-
rasyon da olsa Kıbrıs Türklerinin bundan
sonra Rumlarla bir arada yaşamayı kabul et-
meleri ihtimali son derece zayıf.
Bence bu mesele çözülmek isteniyorsa
dörtlü müzakereler lazım. Bu müzakerelere
Türkiye ve Yunanistan da kesinlikle katılma-
hdır.
^ ^ ^ ^ Yani Türkiye ve Yunanistan 'ın Kıb-
rıs 'ın çözümünden önemli çıkarlan mı oldu-
ğunu söylüyorsunuz?
- Bu çıkarlar en aşağı o toplumlannki ka-
dar. Çünkü Türkiye bu sorunu çözmediği sü-
rece Yunanistan'la ilişkilerini sağlam bir te-
mele dayandıramaz.
w^^mm A BD 'nin yeni Kıbrıs o'zel temsilcisi
Richard Holbrooke da sorunu çözeceğinden
çok emin görünüyor. "Ben bu işi 1998 'de çö-
zerim "gibi demeçler veriyor. Sizogörüşe ve
bu kendinegüvene katılıyor musunuz?
- Holbrooke kendine çok güvenen bir insan,
yetenekli bir diplomat. Arkasında da
ABD'nin gücü var. Elinde birçok kozu var,
ama tabii ki Türkiye de Sırbistan değil. Tür-
kiye'yi itip kakamaz.
Belki dener. ama olmaz. Tabii ne de olsa
bizim çok kuvvetli bir pozisyonumuz var.
^ ^ ^ H Yani o zaman Kıbrıs bu çözümsüz
statüyie miyaşayacak?
- Bizler zaten uzun zaman Kıbns'ın çö-
zümsüz kalmasını tercih ettik. Çünkü orada-
ki fiili durum bizim lehimize. Evet. KK-
TG'nin bağımsızlığını Türkiye hariç hiçbir
ülke kabul etmedi. ama bunun da bir zaran
yok. Orada gayet küçük bir nüfus var.
AB meselesi olmasaydı bu işin çözümsüz
kalması tercih edilebilirdi. Bir kere AB Gü-
ney Kıbrıs'ı almak istiyor, ikincisi bizim
AB'yç girmemiz aşağı yukarı Kıbrıs sorunu-
nun çözümüne bağlı. Onun için şu sırada
Kıbns sorununun çözümünün Türkiye'nin
lehine olacağı kanaatine varabiliriz. Ama bu
kanaate vardığımız zaman yeni bir strateji de
tespit etmemiz lazım.
Çözümün Türkiye'nin çıkarma olduğuna
karar verdikten sonra Türkiye'nin hangi
ödünleri verebileceğini de saptamak lazım.
Bugün öy le bir şey yok. Böyle bir hazırlık ya-
pılmış değil.
^ ^ ^ H Dışişleri nasılböyle bir hazırlıkyap-
mamış olabilir?
- Yok övle bir hazırlık.
Ama 9 temmuzda müzakereler baş-
- Denktaş müzakere sanatının en büyük üs-
tatlanndan biri. O idare eder. Ama Türki-
ye'nin bir pozisyonunun olması lazım. Tür-
kiye'nin çıkarlan açısından biz ne istiyofuz?
Buna karar verdığimize kani değilim. Üste-
lik birtakım tutarsız açıklamalar da var.
Bu karar verilmeden ister Holbrooke. ister
kim gelirse gelsin bir çözüm şekli olamaz.
Önce Türkiye'nin kendisinın bir karar verme-
si gerekli. Ben şu noktaya kadar gidebilirim,
çünkü benim çıkarlarım bunlardan daha
önemlidir. divebilmeli.
Türkiye daha önce ciddi bir ödün
vermeye hiç hazır oldu mu?
- Ilk ciddi toprak ödünü 1981 'de belirlen-
miştir. Bu. bizim zaranmızaydı bir bakıma.
1981 "de askerler ve Dışişleri bir araya geldi
ve Türkiye verebileceği toprak ödünlerini o
zaman saptadı.
\eydi bu ödünler?
- Bir kere Maraş'ı veriyorduk. Mesalya
Ovasf ndan bir bölge veriyorduk. Altı nok-
tada ödün verilmesi saptanmıştı. Üstelik bun-
lar çok önemliydi.
Peki, yüzde kaç oranında toprak ve-
rilmesi saptanmıştı?
- Yanlış hatırlamıyorsam yüzde 3 dolayın-
da. Zaten buna dayanarak BM'nin eski Ge-
nel Sekreteri PerezdeCuellarönce 1984, son-
ra da 1986'da yeni bir öneri yaptı ve toprak
konusunda "yüzde 29 ve artı" dedi. Ama o za-
man çok ciddi bir çalışma yapıldı. Denktaş'a
daha sonra bildirildi.
du?
Peki, Denktaş 'ın tutumu nasıl ol-
-Tabii Denktaş bunu hiç istemedi. isteme-
di, ama yapacağı bir şey de yoktu. Geçenler-
de bir Taksim toptantısına gelmişti. Bu du-
rumu hatırlatınca, "Ozaman neyapsaydım...
Bana "Toprağı biz aldık. biz veririz' demişti-
niz" dedi.
KKTC'nin bağımsızlık ilanı da düşünüle-
rek yapıldı. Bâğımsızlığın bazı sıkıntılarya-
ratacağınıbiliyorduk. Ama bâğımsızlığın ila-
nından sonra Perez de Guellar ciddi bir tek-
lifle gelmişti.
Yani yüzde 29.5 toprağın Türklerde kal-
masını öngörüyordu. Ayrıca bağımsızlık ila-
nı Kıbns Anayasası için de gerekliydi. Çün-
kü o sırada Sayın Denktaş o anayasaya göre
bir daha seçilemezdi. Bağımsızlık aynı za-
manda anayasanın değiştirilmesine de ola-
nak sağladı. Denktaş gitseydi durum çok zor
olurdu.
mm^mm Özetlemek gerekirse, Türkiye 'nin
çıkarınm Kıbrıs 'ta bir çözümdeyattığı açık-
ça anlaşılıyor, dediniz-
- Bence öyle. Askeri bakımdan kazandık.
ama siyasi kazanç o kadar değil. O nedenle
bu meselenin çözülmesi bundan sonra Tür-
kiye'nin çıkarlarına uygundur.
Çok önemli bir toprak ödünü veımemiz
gerekiyor. Ama Kıbnslı Rumların çok aşın
talepleri olursa o zaman günah bizden gider.
Çok ciddi müzakere lazım. Ama bu müza-
kereler, Türkiye'nin kendi içinde parametre-
lerini çizmeden yürütülemez.