23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 TEMMUZ 1997 PAZAR 10 KULTUR 'Amrika'nınyaşayan en büyükşairi' olaraktanımlananJohnAshbery ilesöyleşiBirkaç sözcükle başlayan ıızıuı yolculıık...ENİS BATUR/CEM AKAŞ Postmodern şiirin en ün!ü temsilci- si sayılan John Ashbery. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık'ın davetlisi olarak geçen günlerde Istanbul'daydı. 'Self-Pbrtrait in Convex MirrorV 'AsVVfe Know\ 'A Wave\ 'April Galleons" ve 'FlowChart' gibi şiirkıtaplan olan. ya- pıtlanyla Pulitzer Pnze, The National Book Critics' Avvard gibi Amerika'nın bellı başlı ödüllennı almış ve sanat eleştirileriyle de ün yapmış olan Ash- bery. halen Brooklyn College'de yara- tıcı yazın dersleri veriyor. Ne\vsweek ve The New Yorker'da yazıyor. - Resmin şürinize etkisi nasıl oldu? Gençlığımde resım yapardım ve şı- ir okuyup yazmaya başlamadan önce ressam olmak isterdım. Gelgelelim. yazarken ve bir sonraki sözcüğü seç- meye çalışırken kendımi, gözlerini pa- letıne dikmiş bir ressam gibi hissedi- yorum. Bana göre yaptığımın bir ba- kıma fiziksel bir yönü var. Sanat eleş- tinlen yazdığımda. güzel sanatlan şı- ire konu etmekten kaçındım. Bunu ne- den yaptığımı tam olarak bilemiyo- rum, ama sanınm kafama öyle koydu- ğum ıçın güzel sanatlan reddettim. Self-Portraıt'i yazarken aslında yıl- lar önce gördügüm bir resim üzerine bir şeyler yazmak istedim. bunu bir biçimde kaleme dökmek istediğimi hissettim. Ama o sıralar, bellı bir aç- lığı gidermek için şiir yazıyordum ve şiirlerim pek de iyi sayılmazdı. Bu ne- denle böyle bir şeye kalkışamazdım. Ama sonra sanat editörü olarak sürdur- düğüm görevimı terk ettim ve bunu yapmaya başladım. Bu, 1972 yılında ders vermeye başladığım dönemdi. O anda. "Tamam. artık bir eleştirmen olarak yazıyor olmayacağım. Bu resim üzerine bir ozan olarak bir şeyler yaz- maktaözgürüm'" dıye düşündüm. Ama sonunda yazdıklanm yine sanat eleş- tirileri oldu. O sıralarda New York'tay- dım. Artık çokfarklı biriyim - Fransa'da geçen yıllannızdan biraz daha $öz edebilir misiniz? O dönemin oluşumunuza ne gibi katkılan oldu? Dogal olarak ben de herkes gibi Fransa'ya gitmek için can atıv, ordum. K.im can atmaz ki? Çocukken peri ma- sallan okurdum. büyüyünce Proust'un tüm yapıtlannı lngılizce çevırilerin- den okudum. 28 yaşına gelip Fulb- right Bursu'nu kazanınca ülkemden ayrıldım. Ondan önce yayın ve rek- lam şirketlerinde çok düşük ücretli iş- lerde çahşmıştım. New York'tan uzak- laşmak ve ülke dışına çıkmak harika bir şeydı. Kanımca işimde bir yere va- racağım da yoktu. Yazınsal alandaki ka- riyerim de yerinde sayıyordu. llk kitabımın basımı. ben Fransa'da iken kabul edildi; ben de bursumu bir yıl daha uzartım. O dönem sonunda da azarken ve bir sonraki sözcüğü seçmeye çalışırken kendimi, gözlerini paletine dikmiş bir ressam gibi hissediyorum. Bana göre yaptığımın bir bakıma fiziksel bir yönü var. Bence şiirimin, beni yoğun bir biçimde esinlendiren sinemadan kaynaklanan, sinemasal bir boyuru var. Müzik benim için bir tutkudur. Gerek yazarken, gerek bunun dışındaki zamanlarda hep müzik dinlerim. Fransa'da kalmak istediğime karar ver- dim ve ülkeme 10 yıl sonra babam ölünce, anneme bakmak zorunda ol- duğum için geri döndüm. The Interna- nional Herald Tribune gazetesinde sa- nat eleştirmeni olarak çalışmaya baş- ladım. Yazdığım her yazı başına yal- nızca 15 dolar alıyordum ki bu. o za- man için bile utanç verici bir ücretti. Ne var ki. bu ışim sayesinde çok daha parlak önenler aldım. Çevremde Ame- rikan dilinı konuşanlar olmadığından, şiir yazmak bana oldukça güç geliyor- du. Uyum saglamam epey z^r(ian'al-' dı. - Kulağın Fransızcaya alışması mı? Daha doğrusu. Amerikan Ingılizce- sinden uzak kalmay a alışmam. O sıra- da Fransızca ögreniyordum. Aynı za- manda sıkı fikı dost olduğumuz çok ıyı bir Fransızca öğretmenim vardı. Fran- sızcayı tümüyle ondan öğrendiğımi söyleyebilirim. Görünümü bir Ameri- kalınınkinden farksızdı. Amerika'dan pek hoşlanmazdı. ama ötekı Fransız- lara kıyasla çok daha Amerikalıydı. Amerikalılar da Amerika'dan pek hoş- nut değiller. Bu yüzden o dönemde New York'taki sıradan yaşamımdan uzaklaşmak. bana rahat bir soluk aldır- mıştı. - Ya geri döndügünüzde mutlu muy- dunuz, mutsuz mu? Bir süre mutsuz oldum. ama zaman- la Amerika'ya yeniden ayak uydur- dum. Şimdi eskisinden çok daha faz- la seviyorum. Yeniden Paris'te yaşama- yı hiç düşünmüyorum. Şimdi oraya gittiğimde gençliğimin orada geçtiği- ni düşünmeden edemiyorum. Bunda Paris'in eski Paris olmamasından çok. benim değişmiş olmamın payı var. Ar- tık çok farklı biriyim. Kişi aynı kişi, ama kırk yıl daha yaşlı. Birkaç cümleyle başlanm - Şürinizle resim arasındaki Uintiden söz ettiniz... Ya sinema için ne diyorsu- nuz? Bence şiirimin, beni yoğun bir biçim- de esinlendiren sinemadan kaynakla- nan. sinemasal birboyutu var. Bu. bel- kı de bir filmde gördüklerinizi salt ora- da oldukları için kabul etmenizden kaynaklanıyor. Bir filmde bir çekimin ardından ne geleceğini bilemezsiniz. Bu. filmin bir parçasıdır. bu nedenle de şaşırtıcı olması son kerte doğaldır. Sanınm bu tür ilk esınlenmem De Chi- rico'nun, uzun tümceleri ve bir tümce ıçinde sık sık değişen izlekler ve kışi- likleri nedeniyle sinemasal bir boyu- ta sahıp olan "Hebdomeros"unu oku- yup yazmaya koyulduğum sırada ol- du. Onu, bana çok sinemasal gelen "Üç Şiir"den önce yazdım. Bir de şu var ki, çocukken kırsal kesimde yaşı- yorduk, babam çiftçilikle uğraşıyor- du ve ben öteki çocuklar gibi sık sık sinemaya gidemiyordum. Bu yüzden çocukluğumda sinemaya korkunç bir açlık duyuyordum. Sinema, bana gö- re yaşamın gerçekten sürdügü bir yer- di. Bu nedenle, sık sık bu çiftlikte ne işim var diye düşünüp dunır ve daha çok film izleyeceğim günlerin özlemi- nı çekerdim. Genellikle eski filmleri izlemekten büyük bir zevk alır ve ek- randa izlediğim olaylann geçtiği gün- lerde benim ne yapıyor olduğumu dü- şünürüm. - Ya müzik? Bu çarpıcı sözcüğü kullanmak iste- mesem de. müzik benim için bir tut- kudur diyebilirim. Gerek yazarken, gerek bunun dışındaki zamanlarda hep müzik dinlerim. Son zamanlarda yo- ğun bir biçimde Cetsi dinliyorum. Ona Italya'ntn Charles 1ves'ı diyorlar. ama bu doğru değil. Ikisinin de yapıtlannı kimsenin tanımaması açısından belki doğru olabilir. Celsi. birkaç yıl önce ya- şama veda etti. O da elemental bir bi- çem kullanıyordu. Onun sözleri ve müzigi. üzerinde kafa yorulacak bir malzeme olarak ılgımi çekiyor. Bazen de Steppan Volpe ya da Eliot Carter'ı dinlerim. Celsfden önce ıse, az bilinen Rus bestecilerinin 19. yüzyıl roman- tik müziğini dınlıyordum. Peki, Brahms ya da Çayko>'ski'ye ne oldu dıye me- rak edebilirsiniz. Ama 12 yaşımdan beri onlan öyle çok dinledim ki, 19. yüzyılın belli başlı bestecilerinin her yapıtını sular seller gibi öğrendim. - Müziğin şürinize ritmik bir katkı- sı oldu mu? Müzikle şiir arasında böy- le bir koşutluk aradınız mı? Müzik adım adım ilerler ve ona da- ha yakından bakmak istediğınizde ge- n gelmez. Kuşkusuz. elınızde plak ol- duğu sürece onu sık sık çalabilirsiniz, ama resimden farklı olarak belli bir zaman dilımi içinde onu yeniden ya- şamak zorundasınız. Yazarken izledi- ğim yol da ışte bu türde uzun bir yol- culuk. Ne yapacağım konusunda hiç- bir fikrim olmadan yazmaya başlanm. Herhangi bir konu üzerine yazmam; ge- nellikle son zamanlarda beni etkıle- yen bir iki sözcük ya da birkaç tüm- ceyle işe koyulur, ardından bunlann çevresinde bir şeyler örmeye başla- nm. Bitırirbıtirmez de başladığım şe- yi düzeltmeye koyulurum. Her zaman değılse bile. sık sık bunu yapanm. Çevirmenliğin sorunu - Şiirlerinizin başka dillere çevrflme- si hakkında ne düşünüvorsunuz? Üç kitabım isveççe yayımlandı. Can You Hear, Bird yalnızca Almanca ve isveççe yayımlandı. And The Stars Were Shining, Almanca yayımlandı. Flow Chart. Fince ve Ispanyolcaya çevrildı. İki kitabım ltalyancaya. ikisi Japoncaya. bıri Dancaya, biri de Nor- veççeye çevrildı. Başka dillere çevrilen kimi kitapla- nmdan benim bile haberim yok. Bir- kaç yıl önce birisi bana şiirlerımin İs- panyolca çevırilerinı ıçeren "•John Ash- bery'den 37 Şiir" başlıklı Venezuela bas- - kıs\ bir kitap gösterdı. Bunun bir kop- yasını edinmeyeçölıştım, ama birtür- lü bulamadım. Bu arada Türkiye de bunlar arasında. Başka hangi ülkeler var sırada: Rus çevirmen bu ışı pek başaramadı. Çe- vinrıen iyi niyetli. hoş bir insandı: ama gördügü pürüzleri yok etmeye çalışın- ca şiirlerim AndreDoubuchet'ninkile- ri andıran bir havaya büründü. Çevıri- ler son derece başarılıydı ve kulağa hoş geliyordu. Gelgelelim ki, benim öz- gün çalışmalanmdakı o sev ımlı dü- zensizlikten yoksundu. Kuşkusuz, çe- \ irmenliğın sorunu bu. Yazarken bir an- lam taşıması gerekmezken çevirmen. yazann yazmadıklannı tamamlamaya çalışır. KÖŞEBENT ENtS BATUR Sozun Ozu Üç kişi gitti, üç kişi geldi: Bereket bununla bit-_ miyor değişim. Sorunları gıdenler doğurmuştu,: gelenler çözecektir, diye düşünüyor değilim elbet- te: Beni bir yurttaş olarak bu değişiklikte en çok etkileyen fark, sanınm söz düzleminde gerçekleş- ti, buna değinmek istiyorum. Giden üç kişiden kalan en belirgin izlenim ben- de bu oldu: Onlar düşndüklerini söylemiyorlardı. Oysa neredeyse durmadan konuşuyorlardı: Demeç- ler. basın toplantıları, televizyon sohbetleri peşpe- şe sıralanırken cıva gibi kayıp gidıyordu kelımele- ri. Izlerken, ağızlanndan dökülen cümleler değıldi artık dikkat kesildiğimiz: Görünmeyen konuşma ba-; lonlannda, iç seslerınde yer alanları okumaya ça- lışıyorduk. Takıyye onlardan bırine ait değil aslın- da: Üçü de gerçeklen örtmek esasına dayalı bir söy- leme başvurmayı seçmişlerdi. Ara vermeksizın de- mokrasiden dem vurmalarının tek nedeni bu olsa • gerekti: Üçünü de zerre kadar ilgılendirmeyen bir kavram. Giden üç kişinin asıl dertlerini dermanlarını söy- - leyemeyecek durumda olmaları, Söz'ün o yakada, gizli, peçeli ya da düpedüz yalan bir kimlik edin- mesine yol açtı: bir de, Türkiye'nin, öbür yakada, hıçbır dönemde olmadığı kadar konuşkan olma- sını sağladı. Medya, sendikalar, ordu, unıversıte, hukukçular, aydınlar konuştukça sokaktaki insanı hazırladılar. Zaten şifahî bir toplum bu, kabul gününden kıra- athaneye hep konuşmuş yıllardır, sonunda cesa- ret toplayıp Söz'üne kamusal alanlar yaratmayı '• başardığı görüldü. ; Giden üç kişi o aşamada durumunu gözden ge- -. çirebilirdı, bunun yerine "yapay gündem"e inan-' mayı yeğlediler. Hiçbir zaman yanılmadığını düşü-' nen kişi için ideal meslek siyaset miydi? Gelen üç kişi, yan yana ilk geldikleri andan baş-' layarak, Söz'ün çehresinı değiştirmeyi bildıler. Söy- ' lediklerinı yapıp yapamayacakları ilk aşamada ba- na ikincil göründü -tekrarlıyorum: Bir yurttaş ola-; rak. Birçok kişi gibi ben de onları dinlerken hafif- 1 lediğimi gördüm: Ne düşünüyorlarsa onu söylüyor- * lardı hiç değilse. Bunu özleyecek hale gelmemi- • zin nedeni giden üç kişiydi. Gidenlerin Demokra-; si kesinkes kaygıları degildi, gelenlerin sınırlı De-' mokrasi anlayışlarına bile razı olmamız düştüğü-" müz durumu gösteriyor. Gidenlerle gelenler arasında. hayatını geniş çiz-' gilennde Söz'ün etrafına kurmuş biri olarak, Söz'ün Gerçek ile olan çetrefil ılişkısi düzleminde düşün-' meden edemiyorum. Nasıl oldu da, Türkiye'de,, gerçeğın üstünü bunca acemice örten, asıl yüzü ' hemen hep maskenin altından görünen söylemler insanımıza çekici gelebilıyor? Şüphesiz, Sıyaset'in bir yandan da kandırma sanatı olduğu gerçek. İyi ama, kandırılmak ile aptal yerine koyulmak arasın- daki mesafe bu kadar yakın olabilir mi? Işin içinden çıkmak kolay değil. Hele, giden üç kişinin bugün seçim yapılacak olsa, aynı söz uçurt- malanyla yaklaşık on milyon seçmeni kendilerine çekmeyi başaracaklarıqdan en ufak şüphemtz yok-. sa. Gelen üç kişinin, hatta onlara destek verenlerin, içinde bulunduğumuz dönemi gerçek, sahici bir söy- lemi terk etmeden, sözü oynaklaştırmadan geçir- meleri Türkiye açısından kavurucu önem taşıyor. Artık biliyoruz: Uçucu değil söz. Banttan yeniden yayımlanıyor, geri dönmenın yolunu buluyor. Yemin etmişsiniz, söz vermişsiniz, daha da söz veriyorsunuz. Sözünüzü yerine getirmeli, en azın- dan bunun uğraşını vermelisıniz. Günü geldiğınde, "Şartlarelvermedi, sözümüyerine getiremedim" deseniz bile Türkiye kazanmaya başlayacaktır. r Sözüm meclisten içerı. Hâmiş: Eşcinsel tuvaleti: Hak mı, ayrımcılık mı? Oscar Wüde'ın anketyanıtları müzayededeKültür Servisi - Ünlü ya- zar Oscar Wilde*ın 21 ya- şındayken bir ankete ver- digi yanıtlar ortaya çıktı Dünya yazınının en ilgınç kişiliklennden bıri olan Wil- de'ın yanıtlan, sonradan ya- pıtlanyla tanıdığımız v aza- ra dair önemli ipuçlan ve- riyor. "En çok sevdiğiniz meşgale" sorusuna. •'Ken- di sonclerimi okumak" şek- linde v anıt veren Oscar Wil- de. henüz kimsenin tanıma- dığı bir Oxford öğrencisiy- ken bile kendine özgü o ki- birlıliğinı sergiliyor. Insan- larda en sevmediğı özellik- Oscar Wilde leri sıralarken baş sıraya "kendini beğenmişlik ve ki- birlilik" yazan genç VVilde. "en belirgin özellikleri" so- rusunu ise kendı kendisiy- le dalga geçerek. "aşırı bir kendini beğenmişlik" diye yanıtlıyor. Oscar Wilde'ın 1877 yı- lında gerçekleştirilen anke- te verdiği yanıtlar. sonra- dan ünlü bir yazar olduğun- da bir gümrük memuruna. gümrüğe tabi bir tek deha- sının oldugunu söyleyen mizahi yönünü ortav a koyu- yor. -İtiraflar,Ze\kk'r, Ahş- kanlıklar ve Düşüncelere Dair'* başlıklı anketın ıkı sayfasını el yazısıyla doldu- ran Oscar Wilde'ın gençli- ğinden kalma bu küçük "espri", Londra'da Chris- tie's müzayade şirketınce satışa sunuldu. Müzayede şirketinin kitap uzmanı Ru- pert Neelands. söz konusu anketten daha önce haber- lerinin olmadığım aktara- rak. anketin üç kuşak bo- >Tinca a>Tiı ailede bulundu- ğunu söyledi. Oscar VVilde'ın ankette- ki öteki sorulara verdiği v a- nıtlarda ilgınç: LordAtfred Douglas ile yaşadığı eşcin- sel ilişkı nedeniyle mahke- me salonlannda sürünen v e hapse giren Oscar VVilde, yaşamdaki amacı soruldu- ğunda. "Başan \e ün, hat- ta adımın çıkması" dıyor... Mutluluk dev ince. "insan- lann düşüncelerini yönlen- direbilecek güç" geli>or Wilde'ın aklına. "Bir saat elden bırakmadan okuna- cak bir kitabı" ise tanımı- yor ünlü yazar: "Asla bir saat boyunca kitap oku- mam™" Kendisi olmasaydı kim olurdu sorusuna. "Ka- tolik kilisesinde kardinal olurduırT dıye yanıt veren Oscar VVilde, yaşamda ın- sanın duyabileceği en güzel sözcüğün "Aferin!". en acıklı sözlerin ise "başarı- stdık" oldugunu söylüyor VVilde. "Ş^aşam felsefesi" so- rusunu ise boş bırakıyor. OKULDAN PROFESYONEL YASAMA! Liseyi bitirdiniz... Kutlarız! Rastlantı sonucu seçilmiş herhangi bir okulu bitiren mesleksiz mezunlardan biri olmak istemiyorsanız... istediğiniz meslekte profesyonellerden ve akademisyenlerden eğitim alarak yetişmek... Hayata tam donanımlı başlamak istiyorsanız. Bir an önce Akademi istanbullu olun! Akademi istanbul; Sanat, İletişim, International Business Studies ve Dit Okulu olmak üzere dört dalda eğitim veriyor. Bu dört dalın bölümleri olan Reklamalık, Cazetedlik, Radyo Televizyon, Radyo-TV ve Turizm Endüstrilerinde Eglence, i$letme İletisimi, Tiyatro, Bale ve Dans, Müzik, Plastik Sanatlar, Crafik, International Business Studies ve Dil Okulu'nun kapıları tüm gençlere açık. 21. yüzyılın hayatına, tam donanımlı bir profesyonel olarak hazırlanmak isteyen tüm gençler Akademi İstanbul seçmelerine davetli... Kapılarımız mesleğinin profesyoneli olmak isteyen tüm gençlere açık! "Eğitim, aydınlık bir dünyanın anahtarıdır." AKADEMİ A İ S T A N B U L Osmanh Sokak No 19 Taksım 80090 İstanbul Tel (02121 25! 74 84 (10 Hat) Faks (0212)251 7 4 84
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle