Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 TEMMUZ 1997 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
13
Makbuz
Daha önce
başkalanndan duyduğu
bir olayın kendi başına
geldiğini anlattı Oktay
Ekinci ve "belge"sini de
gösterdi. Konu, otoyol
gişelerinden
verilen
makbuzlarla
ilgili.
Ekinci'ye
Gebze çıkışında verilen
makbuzun ücret
kısmında OOOOO lira
yazıyor!
Tarkan
Best FM'den Nihat
Sırdar, uzun burun
yanşmasıyia ünlenen
Rize'deki festivalde
Valiliğin konuğu olarak
sunuculuk yaptığı
konser sayesinde
"Tarkan Cumhuriyeti"ni
tanıma fırsatı
bulduğunu söylüyor
"Cumhuriyetin kurucusu
ve doğal lideri Tarkan.
Tarkan'ın görevi
ulaşılmaz olmak ve
esrarengizi oynamak.
Cumhurbaşkanı ise
Ahmet San ve yetkileri
sınırsız. Türkiye
Cumhuriyeti'nin
valisini
tanımayacak,
"Buranın
valisi benim"
diyecek ve güvenlik
kuvvetlerine direnecek
kadar güçlü.
Başbakanlan Mehmet
Söğütoğlu'na gelince.
Onun gözünde herkes
Tarkan'ın şarkılarını
çalmaya çalışan
potansiyel hırsız."
,Te^ 041&5J2 ^ J Ş J ^ Î ÇL3ŞJ2Jt2 44 97Irrtemet http: / / www.planet.com.tr / Xn Etektronik posta: Deraz^omâRİanetcoın.Jr
- Casus Sülevman
Sarmusak imam-
hatiplivmiş...
"Kokusunun çıkması 40 gün
bile sürmedi."
eni koalisyon merkez sağdaki ve merkez
soldaki partileri bir araya getirdi. Her iki ta-
raf da birbirine büyük bir uyumla yaklaş-
makta. Parti genel başkanlarına endeksli
olduğu için her ne kadar Türkiye'de merkez sağın
ve merkez solun kendi arasındaki bölünmüşlüğü
sürüyorsa bile artık sağ ve solun keskin çizgilerle
birbirinden ayrılamayacağı konuşuluyor.
Sağ ve sol siyaset tarihinin çöplüğüne mi atıldı;
sağ sola, sol sağa mı kaydı; merkez neresi?
Bu soruların yanıtını bir çırpıda bulmak zor... Ya-
nıtlardan önce, klasik anlamda sağ ve solun tanı-
mını anlamak da gerekiyor...
Tank Zafer Tunaya, yıllar önce tanımlamıştı:
"Bir yandan insan değişme bilinci içindedir. Bir
yandan da güvenliğinin teminatını kararlılıkta arar.
İnsan da, toplum da, değişmeye adeta zorunlu, hat-
ta 'mahkum' olduğuna göre, bu gerçekten kalka-
rak üç soru sorabiliriz:
Sağ-Sola- Bu değişmeyi biz yapabilir miyiz?
b- Bo değişme karşısında sessiz ve kararsız mı
kalacağız?
c- Yoksa, değişmeyi 'biz yapamayız' düşün-
cesiyle yapanlara karşı direnecek miyiz?
Klasik ayrıma göre birinci soruya 'evet' der-
sek soldayız.
Ikinci soruya 'evet' dersek ortadayız.
Üçüncü soruya 'evet' dersek sağdayız."
Bugün herkes değişimden söz ettiğine göre sağ
ve sol ortadan kalkmış mı oluyor?
Hayır, çünkü günümüzde "değişim"in tanımında
da bir karmaşa yaşanıyor.
Değişim ileriye doğru gelişim anlamına geldiği gi-
bi geriye doğru bir değişikliği de içinde taşıyor.
Tunaya'nın "sağ" tanımındaki ayrıntılar önem ka-
zanıyor:
"Sağ eğilim, insanın da toplumun da değiştirile-
meyeceğine inanır.
Hiç mi değişiklik olmayacaktır?
Olacaktır.
Ne var ki, insan kendi gücüyle, kendi aklı ve ira-
desiyle, kendi yaratmadığı birdüzeni değiştiremez.
Toplumu da, insanı da, kim -ya da kimler- yaratmış-
sa, o -ya da onlar- değiştirebilir.
Aşırı sağda olanlar, hertüriü değişimi bid'at (doğ-
ru yoldan sapma) saymışlar ve reformcularla çar-
pışmışlardır. Demokrasi düşmanı olmuşlar ve de-
mokratik sistemi ihtilalci hareketlerie yıkmak iste-
mişlerdir.
llımlı sağcılar, bazı taviz hareketlerini tanımaktan
öteye gidememekle beraber, demokratik gelişme-
lere katılmışlardır."
Yoksa önce demokrasiyi mi tanımlayabilsek!
SESSÎZSEDASIZ NURİKVRTCEBE
teTİCOMN
KUtZUTAOA&M 4/HA
Ş Â
Gemlik'te Cerrahiler ve gazeteciler
Gemlik Umurbey'de geçen hafta
Cerrahi tarikatının yuvası basıldı, jan-
darma 21 kişiyi gözaltına aldı. Ha-
ber, Gemlik'te yayımlanan Çağrı
gazetesinin manşetinden verildi ve
başyazıya da konu oldu.
Cemal Kırgız, başyazısında tari-
katların "izcilik" faaliyeti adıyla okul-
lara nasıl girdiğini anlatıp Cerrahiler'in
Gemlik'teki örgütlenmesini açıklıyor-
du:
"Bu tarikatla ilgili 1995 yılı haziran
ayında bir haber yazmıştık. O zaman
görüştüğümüz Umurbey Belediye
Başkanı Mete Okay'a imar izni olma-
yan bir yere nasıl olur da tarikat evi
kurdurabildiğini sormuştuk. Başkan
Okay bizi tersleyerek 'Kurulduysa ku-
ruldu, bu konuda bana bırşey sorma-
yın' demişti.
Bu cevap üzerine ben de 'Bizler de
basın sitesi kurabilir miyiz' diye izin is-
temiştim. Aradan iki yıl geçti. tarikat
evi bir köşke dönüştü. Şimdi şikâyet-
ler arttı. Duyumlarımıza göre bu ta-
rikatçılar, köşklerinin yıkılması teh-
likesine karşı, Aytepe Gazino-
su'nu satın alarak işletmeye baş-
lamışlar. Hayırlı olsun."
Gemlik'te çağdaş kimliği ile tanı-
nan Kırgız, tarikatlann maskesini dü-
şürdüğü için önceki yıllarda silahlı sal-
dınya uğramıştı.
Başyazıdan sonra bir meslektaşı
aradı Kırgız'ı. Arayan Gemlik gazete-
sinin sahibi Doğan Malgildi...
Malgil aynı zamanda DYP'nin ilçe
disiplin kurulu üyesiydi ve gözaltına
alınan tarikatçılar arasında yeğeni de
vardı.
Doğan Malgil, Cemal Kırgız'a bir
uyarıda bulundu:
"Sen böyle yazdıkça daha çok vu-
rulursun!"
Gökova'da anılar
ve Danıştay kararı
OKTAY EKİNCİ
GÖKOVA - Muğla'nın Akya-
ka beldesi yakınlarındaki "Çı-
nar" koyunda Gökova'mn güzel-
liklerini seyrederken Demirelin
7 yıl önceki sözünü anımsıyorum:
"Çevre" diyordu Demirel,
1992'deki Rio Zirvesi'ne gitme-
den önce; "en az demokrasi ka-
dar önemlidir" Ardından da yi-
ne o yıllarda herkesi coşku ve
.umuda boğan ünlü "sözünü" ve-
riyordu: "Gökova (Ören)Termik
Santralı çalıştırılmayacak; ge-
rekirse başka yere taşınacak..."
Neredeyse 1960'lardanbuyana
birlikte olduğumuz şimdiki Cum-
hurbaşkanımızın 7 yıl önce yine
"Türkiye'yi temsil ederek" ver-
diği bu sözü kendi hükümetleri bi-
!le tutmadı: ama sonunda mahke-
meler karara bağladı. Ne var ki bu
kez de REFAHYOL Bakanlar Ku-
rulu'nu devreye sokarak, "Çev-
reyi konıyacak önlemleri alın-
caya kadar termik santralları
durdurun" şeklindeki yargı hük-
münü, "Çalıştırmaya devam
edin" karanyla yine işlevsız bı-
raktı...
" Çmar Koyu'ndan ilerilerdeki,
Ören kıyılannda kurulan santrala
doğru uzanan "orman ve deniz
n savunan Tes-lş Sendikası Yata-
ğan Şube Başkanı Erol Soğancı
divor ki: "Yasal boşluklardan
yararlanılarak mahkeme ka-
rarlan ile santrallann kapatıl-
raası engellenmelidir..." (Cum-
huriyet-16.06.1997)
Oysa bilimi ve insanlığı savun-
ması gereken, Tes-lş Başkanı de-
meliydi ki: "Yasalara ve yargı
kararlarına aykırı olarak sant-
rallann ilkel teknolojiyle çalış-
tınlması doğru değildir..."
Yine Erol Soğancı. yüksek
mahkemeyi, "yasal boşluktan
yararlanmakla" suçladığı bu ko-
nuşmasında "gerekçe" olarak da
diyor ki: "Santrallann kapatıl-
ması 5 bin işçi ile bunlann eş ve
çocuklarının yaşamını olumsuz
etkiliyor..."
Oysa bu konuda da sosyal dev-
leti anımsayarak demelıydi kı:
"santrallar bölge halkıyla bir-
likte 5 bin üyemizi ve eşlerini.
çocuklarını zehirliyor. Hakları-
mızla beraber çevre de korun-
sun ve işçiler mağdur edilme-
den gerekli önlem alınsın..."
Gökova açıklarından Çınar'a
doğru esen ılık bir rüzgâr. bu kez
yine yıllar önceki ılık bir yaz ge-
cesini anımsatıyor. Türkiye Ma-
den-lş Sendikası'nın Muğla ya-
Gökova'nın Çınar koyundan sanrralın bacası görünmiiyor
ı yakın gelecekteki 'etkisi' şimdiden insanı ürpertiyor...
kınlanndaki Paşa Restaurant'ta
düzenlediği "Dayanışma Yeme-
ği" ne kadar da farklıydı? Tarihi
hiç unutmam, 21 Temmuz
1990'dı. Geceye katılan Çorumlu
ozan Âşık Abbas Balcı'nın daki-
kalarca alkışlanan "Termik Sant-
ral" türküsü ise şu dörtlükle baş-
lıyordu:
"Yatağan'ın sıcağından,
Şu termiğin dumanından,
Kömürü. uranyumundan,
Bedenimiz heder bizim..."
Bu satırlar kaleme alınırken.
Aydın Idare Mahkemesi'nin Ke-
merköy (Gökova'Ören), Yatağan
ve Yeniköy termik santrallan için
verdıği durdurma karanm çiğne-
yen REFAHYOL"un Bakanlar Ku-
rulu, görevi 55. hükümete devre-
diyordu. Derken, Danıştay ın da
bukaran "onayladığı" ve 54. hü-
kümetın idare mahkemesine itira-
zını "reddettiği" haberi geldi.
Şimdi Mesut Yılmaz. Bülent
Ecevit. İsmet Sezgin ve tüm ba-
kanlar, "hukuka saygı" konu-
sunda belki de ilk büyük sınavı ış-
te bu Danıştay karan karşısında
verecekler. Doğayı. insanı. huku-
ku ve "demokrasiyi" hiçe sayan
REFAHYOLdan "farklı" bir'hü-
kümet olunduğunu kanıtlayabil-
mek için, bundan daha güzel bir
fırsat olabilir mi?..
•fcucaklaşmasına" baktıkça yine
, J^üşünüyorum.
,-* Mahkeme bu eşsiz doğa cenne-
tini kurtarmak için durdurma ka-
ranm ahrken. REFAHYOL yöne-
tıminin buna yanıt olarak bölge-
dekı elektrik enerjisini "kesme-
•ye" başlaması acaba ne anlama
gelıyordu?.. Galiba. vaktiyle
âBD'lı antropolog John Ben-
iett'ın söyledikleri yine gerçekle-
Sİyordu. "Çevreye karşı hoyrat-
ça davrananlar. aslında insanı
sevmivorlar" diyor veekliyordu:
^Doğaya darbe, insana darbe-
dir..." "
Bir şeriat ve yağma ortaklığı-
tfn, yani hukuk ve uygarlık düş-
manlannın böylesi bir turum ser-
gilemeleri "ideolojileri ve amaç-
ları bakımından" belki olağan
feârşılanabilir. Ancak, bir "işçi
sendikasını" yönetenlerin, Ba-
kanlar Kurulu karanyla mahke-
meleri devre dışına çıİcaran uygu-
lamaya destek vermesi, doğrusu
-anlaşılır gıbi değıl. Çünkü, çevre-
nin korunmasına "demokrasi ka-
dar önemli" demenin de ötesin-
4e, bunun artık "demokrasinin
temel bir koşulu" olduğunu ilk
akıce bilmesi ve savunması gere-
kenler, "işçi sınıfı temsilcileri"
jieğil midır?..
Işsız kalmamak adına santralla-
HAYVANLAR ÎSMAÎL GÜLGEÇ
KtM KİME DUM DUMA BEHICAK
ÇtZGİLİK KÂMİL MASARACl
r• r r
H A R B İ SEMİH POROY
TARİHTE BUGÜN MLMTAZ ARIKA\ 6 Temmuz
İNANÜ UGRUNA
153S'TS BUGÜH,ÜNLÜ İK/SrıJZ DÜfÜNÛR. l& D£V-
L£T/K)AMI 7VOMAS MORB S7 YAŞINOA, LOKtDRA
KALESİ'NDE SALTA İLB İOAM SDlLPt, *KX£, AI/ŞU-
PA'M RötiESMIS'm y/lfAM>/6> YfLLAZ, ÜNUİ HÜ-
AJANIST EfiAZMUS'LA S/KI OOSTZJJK KURMUÇ,
ÜMU/ YA.Pm r
UTZ>Pt/l">7 YA2MAYA KOYULMUfTU
*UTOPIA" DA,OÜ$LECHĞt MuHJJ 7OPLUMU AMIA-
TAM MOKE, BU A/SAOA eN YÛKSEK PEVLET Sö-
R£VLER.ifj£ GeriRiuroeüu. ANCAK, KEAL e.
HENRY, KAIZJSt CATHER/N€ 'D£AJ SoyiA/tP ANNE
BOLEYN'LB SVLEMAAEK 'S7SYINCE, KAGŞI ÇIKAU
THOMAS MORE OLMUfTV. PAPA'YA ÇOK SA6-
U SiR K47VUK OLAM MO/ZE, KEALI E>ES-
TEKLEMESİ İÇİN YAPlLAN 7TlM &A£KtLAZf
RED YAÇAMINI
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAS
1 2 3 4 5 6
7
8
9
SOLDAN SAĞA:
1/ Bir işletme-
nin anı batışı...
Kanatlann bag- 2
lı bulunduğu
kapı ya da pen-
cere çerçevesi
2/ Üzerı toprak
yadaotlaörtül- 5
müş saman yı- _
ğını... Bırşeyın "
erebileceğı
uzaklık. 3/
Kimyada basıt
şekerlere ven-
len ad... Mo-
zambik"in başkentı. 4/
Türkmüzığındebırma- ^
kamı kendi perdelenn-
den daha tız ya da pes ^
perdelerde çalma işi... 3
Bel, çapa >a da sabanın 4
topraktan kaldırdığı irı g
parça. 5/ Tavana asılan
aydınlatma aracı. 6/ "
Dağda yaşayan ve geçı- 7
mıni odun satarak sağ- 8
layan kimse... Büyük •
savaş davulu. 7/ Ağrı
Dağı'na venlen bir başka ad... Bir nota 8/ ttalya'da bir
kent... Yumurtalık. 9/Yankı... Kavıktadümenıkullanmak
için dümenın baş tarafına takılan kol.
YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Alt tarafı çan bıçiminde
genışleyen etek bıçimi... Bir ışı yapmak ıçırı harcanan
güç. 2/ Pembe renklı şarap... Lzak. 3/ Şöhret. . Az piş-
mışet. 4/Şamanızm"ındınadamlanna venlen ad . Top-
lardamargenışlemesı. 5/ Müslümanlannbırçocugundo-
ğumundan yedi gün sonra Allah'a şükretmek amacıyla
kestıklen kurban. 6/Gelinbaşlığı... Kızıl tüylübırav ku-
şu. II Bezekçılikte kullanılan yeşıl ve pembe dalgalı bir
çeşit sedef... Bir bağlaç. 8/ Kent devletı.. Başıboş gezen
hayvan sürüsü. 9/ Stefan Zweig'ın bir romanı... Tuğra-
da, asıl metnin yazılı olduğu alt bölürri.
r
ÖRÜŞ/DES\Z KAVUKÇUOĞLU
Esrarengiz Demokrasi
ve 'Türk Üçgeni'
Amerika Bırleşik Devletleri'nin güney kıyısı ile Ber-
muda ve Büyük Antiller arasında kalan denız saha-
sı 19. yüzyıldan ben "Bermuda Üçgeni" olarak ad-
landırılıyor. Bilım ve teknoloji, Atlas Okyanusu'nun
kuzeyınde kalan bu esrarengiz uçgende şımdiye
kadar 50'yi aşkın geminin niçin battığını ve en az 20
uçağın niçin düştüğünü açıklamayı başaramadı.
Araştırma yapmak için bölgeye gönderılen gemıler-
den de bir daha haber alınamadı. Bu esrarengiz
olaylarda UFO'ların parmağı olabileceği düşüncesi
ise pek ınandırıcı bulunmadı. Bermuda Uçgenı, 21.
yüzyıla 907 gün kala hâlâ esrarını koruyor ve buyük
olasılıkla 2000'li yıllarda da korumaya devam ede-
cek.
Türkiye demokrasisi de bence aynen Bermuda
Üçgeni gibı esrarengiz olaylara zemin oluşturuyor.
Ne yerli ne yabancı, hıçbır bilim adamı demokrası-
mizin sırrını çözemiyor. Aradan bunca yıl geçti, he-
nüz hiç kimse birbaşbakanı ve iki bakanı önce asıp
sonra adlanna anıtmezar yapmamızdaki derın sırrı
çözemedi. Şimdi Marmarıs'te yaşayan neo-ekolog
Kenan Evren'in, 17 yaşındaki Erdal Eren'i niçin
astırdığı sorusunun yanıtı da belki hiçbır zaman ve-
nlemeyecek. Gelecek çağlann insanları demokra-
simızin esrarengızlik zıncirının Özal, Erbakan ve
Çiller halkalarını da kavrayamayacaklar. Turgut Ozal
"Adriyatik'ten Çın Seddi 'ne kadar Türk dünyası" der-
ken, gerçekte ne demek ıstıyordu? Necmertm Er-
bakan, "Türkiye, dünya Müslümanlannın liden ola-
cak" derken, bu söylediklerıne ınanıyor muydu?
Tansu Çiller, sanşın ve alımh olmanın ötesınde ken-
disini bu ülkenin başbakanlığına layık kılacak han-
gi önemli niteliklere sahiptı? Gelecek çağlann insan-
ları, büyük olasılıkla, bu soruların da yanıtlarını bu-
lamayacak. Gelecek yüzyılların bilim ve teknolojısı,
esrarengiz demokrasımiz karşısında çaresız kala-
cak.
Demokrasimiz her gün, hatta her saat başı, yarı-
nın insanlarını delirtecek esrar dolu olaylar üretiyor.
Örneğin, eski sosyal demokrat Kubilay Kurşun,
Milliyetçı Hareket Partisi'ne kabul törenınde sağ
eliyle mükemmel bir kurt ışaretı yaparken, her za-
man milliyetçı olduğu bihnen ismail Köse aynı ba-
şanyı gösteremiyor, daha da vahimı, sankı o ayıp el
işaretıni yapıyormuş görüntüsu yerıyor. Neden? Bü-
yük devlet adamı Mehmet Gölhan, partısmden
kopmalara ilişkin düzenlediği basın toplantısında.
"Demokrası adına ıstırap duyuyorum" diyor ve "ıs-
f;rap"ını bizlerle paylaşmak ıstıyor. Neden? ilnur
Çevik Necmettin Erbakan'ı, Mehmet Barlas Tan-
su Çiller'i artık eskısi kadar sevmiyor. Neden? Tele-
vizyon ekranlannda hep ağlarken gördüğümuz Tan-
su Çiller, şimdi kahkahalar atıyor. Neden? Şevket
Kazan, bakanlık makamını terk ederken hakkını
"hetal" ediyor. Neden? Recep Tayyip Erdoğan, Is-
tanbul'u 542. kez fethediyor. Neden? Meral Akşe-
ner geceleri çahşıyor. Neden?
Olaylann bizzat içinde yaşayan bizler bile bu "ne-
den "lerin yanıtlarını veremiyorsak, yarının insanları
nasıl versınler? Nasıl ki, Bermuda Üçgenı'nin esra-
rını "L/FO"lara bağlamak inandırıcı olamıyorsa de-
mokrasımizin esrarengiz olaylarının da bu tür pra-
tik zekâdan kaynaklanan yanıtlarla çözülemeyece-
ğini bilmek zorundayız. Yoksa İsmail Köse'nın eliy-
le yaptığı tuhaf el hareketinı "şartlı refleks"e, Meh-
met Gölhan'ın ıstırabını bizlerle paylaşmak ısteme-
sini "taşıdığı sadist duygular"a, Çevik - Barlas ıha-
netlerini "avanfa dümeni"ne, Çiller'ın kahkahalarını
"nıhsaldepresyon"a, Şevket Kazan'ın helalıni "biz-
leriçin iyiseyler yaptığı vehmi"ne, Recep Tayyip Er-
doğan'ın Istanbul'ufethinı "Fatih'teoturması"r\ave
Meral Akşener'in gece işlerıni, "baskı altında geç-
miş genç kızlık yıllan"na bağlar, kendimizı rahatla-
tırdık.
Fakat bütün bunlann böyle olmadığını. tüm bu
olaylann ayrı ayrı derın sırlar taşıdığını bilıyoruz. Bu
gerçeği bilmek bizlere ağır sorumluluklar yüklüyor.
Ağırbaşlı bir millet görüntüsu vermemiz de belki bu
ağır sorumluluklardan kaynaklanıyor. Çünkü kafa-
lanmız her zaman taşıdığımız gızli sırlarla dolu olu-
yor. Giderek tek tek bireyler olarak bizler de esra-
rengizleşıyoruz. Esrarengiz bıreylerden oiuşan bir
toplum ancak esrarengiz şeyler üretebıleceğı için
demokrasimiz de esrarengiz oluyor ve sonuçta Ber-
muda Üçgeni benzeri bir "Türk Üçgeni" ortaya çı-
kıyor.
"Türk Üçgeni" içinde olup biten her şeyin çok de-
rin bir anlamı var ve bu bize muazzam bir ayrıcalık
kazandırıyor. Yeter kı, kafalarımız ayrıntılara takılıp
kanşmasın? Ömeğın, "kamyon", "çakıltaşı", "Erme-
nidölü", "şereflikurşun", "bnfıng", "meşruzemin"
ve daha yüzlerce sözcük, dünyada sadece ve sa-
dece "Türk Üçgeni"nde sözlük anlamları dışında
anlamlar taşıyor. Ve hepsı başlıbaşına birer sır ays-
berginın suyun üzerınde görulen parçaları. Oysa
ummanın aftında kalan 0 görkemli manzarayı yal-
nızca biz Türkler görebıliyoruz.
Bilim adamları Bermuda Üçgenı'nin sırrını bir gün
mutlakaçözecekler. Buna kesinlıkle inanıyorum. Fa-
kat insanoğlu, ne bugün ne de yarın, tarihınde on
beş devlet batırıp bir "ilk"e ımzasını atmış Türklerin
"demokrasi" diye adlandırdıkları şeyin ve "Türk Üç-
gen/"nin esrarını çözemeyecek.