25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31 TEMMUZ 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 11 Hollywood da yaşanan yaratıcılık krizi eskifilmleri yeniden gündeme getiriyor 'Casablanca' yeıri versiyonuyla beyazperaedeKüftîir Senisi-Belleğimizin en sıcak köşelerinde \er eden o unutulmaz aşk öyküsü, savaşın acımasızlığı, yürelder- den silinmeyen hüznü ve sısli bir akşa- müstünde Rick'le Ilse arasında yaşa- nan o tarihi veda sahnesiyle "Casabian- ca" gerçek b\r "klasik", hatta daha da öte, sinemadabirkilometretaşıdır. Ço- ğu uzmana göre Michael Curtiz'in bu ünlü çahşması, genelde bugüne dek Hollyvvood sınemasmdan çıkan filmler arasında en sevileni. Artık bir efsaneye dönüşmüş olan bu klasiğin yenı versiyonunun çekilmesi için başlatılan hazırlıklar ise şu günler- de Hollywood'un gündemini işgal edi- yor. Kitabın uyarlaması 1942'de çevrilmiş olan Casablan- ca'nın devamı niteliğinde olması bek- lenen bu çalışmada, daha önce Humph- rey Bogart'ın canlandırdiğı 'Rick' ka- rakteri için düşünülen aktör Sean Penn. İlk versiyonda lngrid Bergman'm bir rüyaya dönüştürdüğü 'Ilse' \i JuliaRo- bcrts'ın oynaması bekleniyor. Ro- berts"ın bu film için gereken perfor- mansı göstereceğinden şüphe duyanla- nn aklındakı ısım ise Isabella Rosseüi- ni. 1942'de PaulHeinrekTınüstlendiğı "Victor Laszlo' rolü büyük olasılıkla .T/umphrey Bogart'ın canlandırdığı 'Rick' karakteri için düşünülen aktör Sean Penn. lngrid Bergman'ın bir rüyaya dönüşrürdüğü 'Ilse'yi Julia Roberts'ın oynaması bekleniyor. Bir başka isim ise Isabella Rossellini. Paul Heinreid'in üstlendiği 'Victor Laszlo' rolü büyük olasılıkla Ralph Fiennes'a verilecek. Ralph Fiennes'a verilecek. Bu efsane filmin yeniden çekileceği konusundaki söylentilerin başlangıç noktası, Michael \¥alsh imzasını taşı- yan "As Time Goes By" isimlı kıtap. Kitap, Casablanca'nın kahramanlan- nın, Rick, Ilse ve Victor Laszlo'nun fil- min sonunda yanm kalan öykülennin devamını anlatıyor. Bu ılgınç çalışma- nın yayımcılığını üstlenen Warner Bo- oks'un sözcüsü Emi Battagtia'ya göre ise henüz kesinleşmış olmamasına rağ- men kitabın sinemaya uyarlanması ko- nusundaki fikir alışverişleri sürüyor. Güncelliğjni koruyor 1942'den bugüne dek geçen 55 yıllık zaman sürecinde yapılan filmlerden Robert Redford ın Küba'da geçen fîl- mi "Havana"yı Casablanca'nın özgün bir varyasyonu olarak değerlendirenler ya da Anthony Mingheila'nm bol ödül- lü çahşması "The English Patienfı bi- raz tahrip edilmiş bir Casablanca'ya benzetenler oldu; ama daha önce hiç kimse bu büyük fîlmi yeniden yorum- lama riskine girmek istemedi. Şu an ikinci bir versiyonunun çevrilmesi planlanan bu tarihi yapımın, aradan ge- çen uzun zamana rağmen güncelliğini koruyor olmasını ise şöyle açıklıyor Walsh: "Aşk, gerçeklik ve mücadele, hem evrensel hem de zamanı aşmış te- malardır. CasaManca'da da bunlar var işte." Casablanca'nın yeniden gündeme gelmesi tüm sinemaseverler için heye- can verici; ancak hiç kimse ne Bo- gart'ın ne de Bergman'ın beyazperde- deki yerlerinin doldurulabileceğine inanmıyor. Ortak dilekse, Casablan- ca'nın bu yeni versıyonun gişe başan- sını hedefleyen Filmlerden biri olma- ması. Fringe Festivali erken başlıyor Edinburgh'da işler kanştıKültür Servisi - Ağustos ayında düzenlenecek olan Edinburgh Festivali'nin 50. yıl kutlamalan Fringe Festi- vali ve uluslararası festival komiteleri arasmdaki anlaş- mazlıklarnedeniyle tartışma- h geçecek. Edinburgh'un yan etkinliklen niteligindeki Fringe Festivali bu yıl bir ge- leneği bozarak bir hafta er- ken başlıyor. Edinburgh Fes- tivali'nin yöneticisi Brian McMaster, Fringe Festiva- li'nin yöneticisi HUlary Strong'u "dünyanın en bü- yük sanat festivaline kasıtlı bir şekikte zarar vermekle'" suçluyor. Fringe Festivali kapsamın- daki etkinlik- — — — lerin bir hafta erken başla- masmın sanat- çılan ve ızleyı- cileri yoracağı söyleniyor. Edinburgh Fringe komı- telen arasında -yıllardır etkin- liklerin ağus- tosun son üç haftasında gerçekleştiril- " ^ ~ " ~ " ~ " mesi konusunda söze dökül- meyen, ancak özenle gözeti- len bir anlaşma vardı. Kitap festivali, film festivali ve caz festivali bir araya gelince ya- nm milyondan fazla sanatse- verin izlediğı en büyük sanat etkinliği gerçekleşiyordu. Ancak Hillary Strong bu an- laşmayı bozmuş durumda. Bu yıldan ıtibaren Fringe Festivali uluslararası festival- den bir hafta erken başlaya- cak. Strong. izleyicilerin ve sanatçılann festival bölgesi- ne zaten bir hafta önceden geldıklenni, bu nedenle et- kinliklerin erken başlaması- nın bir sorun yaratmayacağı- nı behrtiyor. Ancak bu karar uluslara- rası festivalın üst düzey ko- • Buyıl50. yılını kutlayacak olan Edinburgh Festivali'ninyan etkinliği niteligindeki Fringe Festivali, geleneği bozarak bir hafta erken başlıyor. mıteüvelennikızdırdı Ken- di etkınliklerinin çoğunu ti- yatro, dans ve müzik toplu- luklannın programlanna bağlı olarak ağustosun ikinci yansına atan komite üyeleri, ağustos başında gerçekleşe- cek etkinlikler nedeniyle fes- ti\-alın izleyici sayısının düse- ceğınden korkuyorlar. Pek çok kışı etkinliklerin bugüne kadar kaçınılmaz olarak aynı tarihlerde gerçekleştiğinı ve ortak hareket etmeye devam etmeleri gerektiği görüşünü savunu>or. Bütünlük bozuluyor McMaster öteki festival- lerden bağımsız hareket et- me karannın tam anlamıyla bir çıl- gmlık olduğunu belırtırken "Edin- burgh Festivaliçok özel bir etkinlik. Fringe Festivali'yle birleşerek dünya capında bir izleyi- ci khlcsinc sesleni- \or, büyülü bir bü- tünlük oluşturu- yorduk" diyor. Yöneticı oldu- ğu tarihten beri festival komıtele- nnın bırlikte hareket ettiğıni. sınır ötesi ızleyicilere ulaşa- bılmek için kapsamlı tanıtım kampanyalan yürüttüklerini söyleyen McMaster. festival- lerden binnin bütünlügü bo- zacak bir şey yapması duru- munda bugüne kadar elde edilen izleyici kapasitesinin kaybedilebileceğini belirtti ve bunu geri atılmış bir adım olarak değerlendirdi. tki yıl önce Fringe Festiva- li ve Edinburgh Festivali al- tın yıldönümlerini birlikte kutlayacaklarmı açıklamış- lardı. Strong ise "Bağunsız bir organizasyon olduğumuz için programa sıkı sıkıya bağ- b kalmak, uluslararası festi- \alidesteklemekzonında de- ğüiz" dedi. KirovBalesVni dansçılar yaşatyor Londra turnesindeki topluluk, ekonomik sorunlar veyönetim zorluklanyla iç içe Kültür Servisi - Sovyetler Bir- liği'nin yıkılmasından sonra, bu- günkü Rusya'da birçok yerin ismi değışti. Örneğin, Leningrad St. Petersburg olarak ısmıni değişti- rirken, "Çariık Bale Toplulu- ğu"nun da ismi "Kirov" olarak değişti. Önceleri topluluğa, 1934 yılında öldürülen Bolşevikpoliti- kacı Maryinsky adınt vermeyi dü- şünen Ruslar, Amerikalı astronot- lann bir yıldıza ICirov adını verdi- ğini duyarlar. "Kirov" ismini kul- lanmayı tercih eden Ruslar. Ame- rika'dan bale topluluğu ismi mi yoksa bir yıldız ismi mi konusun- da tercih yapmasını ister. Ameri- kalılann da baleyı tercih etmesi üzerine topluluğun ismi 'Kirov' olarak kalır. Yalnızca Rudotf Nureyev, Mîk- hail Banşnikov gibi dünyaca ünlü isimleri bale dünyasına kazandır- makla kalmayan Kirov. aynı za- manda birçok klasigi de bale re- pertuvanna kazandırdı. Aynca Çarlık Bale Topluluğu'nu uzun yıllar yöneten Marius Petipa, hâ- lâ Kirov'un repertuvannda yer alan 'U>Ti>'anGüzel', 'LaBayade- re' gibı bugün önemini koruyan birçok bale gösterisinin de kore- ografısini yaptı. Teknik açıdan ol- dukça üstün olan Kirov'u farklı kılan. lirik. sanatsal ve estetik açı- dan üstün olması. Dansçılann yeteneği Kirov, Londra Colıseum'da beş hafta sürecek olan turnesinde. Mikhail Fokine'nin koreografile- rinden oluşan sekiz farklı gösteri sunacak. Bale dünyasına birçok modern yapıt kazandıran Mikha- il Fokine'in çalışmalannı ikinci kez sahneleyecek Kirov, bununla birlikte kJasik çizgisinın de dışı- na çıkıyor. 35 gösteride. dans dün- yasının baş dansçısı olarak anılan Altyani Asylmuratova'nın da bu- lunduğu 28 baş dansçı yer alıyor. Kirov, Londra'daki turnesini dünyaca ünlü iki dansçı, Asylmu- ratova ve IgorZelenskj'nin rol al- dığı "Don Kişof balesi ile açtı. Bale yaşamma Kirov'da başlayan bu iki dansçı artık Kirov'un gös- terilerinde konuk sanatçı olarak yer alıyor. İki genç âşık, Kitri ve • İki yıl önce Türkiye'ye gelen Kirov Balesi, Londra Coliseum'da beş hafta sürecek olan turnesinde. Mikhail Fokine'nin modern koreografilerinden oluşan sekiz farklı gösteri sunuyor. Kirov, bu gösterilerle birlikte klasik çizgisinın de dışma çıkıyor. Basil'i gerek dans teknigi gerek- çılann yanı sıra Kirov'da çalışan- se drama yeteneği ıle oldukça iyi canlandıran Zelensky ve Asylmu- ratova. izleyenlerin beğenisini topladı. Kirov'un Coliseum'da sunaca- ğı gösterilerin hepsinde başrol alan Asylmuratova, sahnede can- landırdığı karakterlerle bütünleş- mesi ve tiyatro yeteneği ile seyir- ciyi büyülüyor. Kirov 'da yer alan önemli sanat- lann da yeteneği gözardı edile- mez. Giselle'de rol alan Kirov ele- manlan, sevgılisi tarafından terk edilen ve ayışığı altında ölüme dans eden kadının etrafında haya- letleri canlandınrken birlikte ne- fes alıp. birlikte dans ettiler. Bu kadar başanya rağmen, Ki- rov'un en büyük eksikliği ufak ay- nntılara gereken önemi vermeme- si. Kostümlerin dizavnı ve kalite- si o kadar kötü ki amatör bir top- luluktan ödünç almmış gibi görü- nüyor. Ancak, dansçılann yetene- ği, bu önemli eksikliği kapatıyor. Yaş ortalaması düştû Maddi problemlerinin yanı sıra kendi içinde de birçok problem yaşıyor Kirov. Balenin 'diktatör' yöneticisi OlegVuıogradov, Rus- ya'da ışının ve yaşamının tehlike- de olduğu düşüncesiyle bir süre işlerini Nevv York'tan sürdürdü. Bu dönem içinde Rusya'daki ye- rinı ise atadığı iki yardımcı dol- durdu. ancak üç yöneticinın aynı anda çahşması Kirov içinde fark- lı problemler doğurdu. Kurum içinde düşmanlan tarafından iki kez saldınya uğrayan Vınogradov, eski çalışanlan ışten çıkarması ve balede çalışanlann yaş ortalama- sını düşürmesiyle de birçok düş- man edindi. 1995 ekim ayında, Kirov'un dünya turlannda yer al- mak isteyen yabancı konserorga- nizatörlerinden rüşvet aldığı iddi- asıyla tutuklanan Vinogradov, ser- best bırakıldıktan sonra toplulu- ğun yöneticiliğinden uzaklaştınl- dı. Topluluğun yönetimini Ma- rinsky Tiyatrosu'nun sanat yönet- meni ValeriGergievaldı. Londra- lı birçok eleştirmen, Kirov'un ge- riledığinden söz ederken. Asyl- muratova gibi dansçılar da Ki- rov "un bale ile yakından ilgili bi- ri tarafından yönetilmesi gerekti- ğini söylüyor. Rus bale geleneğinin yaşama- sını sağlayan ise, rollerini benim- seyen ve sahnede çok iyi perfor- mans gösteren dansçılar. Çarlık Balesi'nin yöneticisi Petipa'nın bıraktığı eserler korunuyor ve özenle sahneleniyor. Topluluğun, Rusya'nın en iyi okullanndan olan Vaganova Academy ile olan yakın ilişkisi de genç ve yetenek- li sanatçılann Kirov'da yer alma- sını sağlıyor. Örneğin, Anna Pav- lova, Nure>e\, Banşnikm gibi bu okuldan gelen sanatçılar, teknik açıdan çok iyi bale eğitimi aldılar. Birçok maddi problemınin yanı sıra kendi içinde de problemler yaşayan Kirov, ismi ve dansçıla- nn topluluğu yaşatma isteği saye- sinde bugünleri yaşıyor. Biıı vıliık hazine gün ışığında Fildişinden AzizGeorges'un ikonası. Kültür Servisi - Geçmiş yüzyıllann üstünden geçtiği, Ege Denizi'nin bir köşesine terk edilmiş gibi duran, enka- za dönmüş ve el değmemiş bu teokra- tik topluluğa karşı duyulan merak, çok uzunca bir süre önce uyanmışh. Ayna- roz manastırlannın pek çoğunun, aynı zamanda Bizans sanatını yansıtan sa- yısız nadide parçalarla dolu müzeler olduğu biliniyor. 10. yüzyılda, Saint- Athanase tarafından düzenlenen ma- nastır yaşamından bu yana, Bizans kül- türüyle dopdolu olan bu toprak parça- sı, uzunca bir zamandır hâkım olan yo- ğun Ortodoks atmosferiyle dış dünya- dan belirgin bir biçimde aynlıyordu. Günümüzde, denizin üzerinde baş döndürücü yükseklikteki sivri tepeler- de, işlenmemiş topraklar ve ormanlar arasında bulunan, upuzun vadilerin ıs- sız bir köşesine çekilmiş gibi duran 20 manastırda, aynı topraklan paylaşan, çoğu Yunan kökenli, yaklaşık 1500 ke- şış yaşamakta. • Bizanslı keşişlerin en son kalesi olan 'Le Mont Athos' ya da bilinen adıyla Aynaroz, çok sayıda sanatsal hazineye sahip olmasıyla ünlü bir bölge. Bu hazineler 1997'de, Avrupa'nın kültür başkenti olan Selanik'te, Museum of Byzantine Culture-Bizans Kültürü Müzesi'nde açılan bir sergiyle ilk kez gün ışığına çıkanlıyor. Gelgelelim, dinsel kurallara sıkı sı- kıya bağlılıklanyla tanınan Aynaroz yetkilileri, bazı kurallanndan ve gele- neklerinden ödün vererek. bin yıllık hazinelerinin gün ışığına çıkmasını ka- bul etti ve böylelikle düşünce sistem- lerinde bazı değişiklikler olduğunu da açığa vurdular. Söz konusu bu deği- şüdik elbette sanıldığı kadar kolay ol- madı. 1997 yılında Avrupa'nın kültür başkenti olarak tanıtılan Selanik ile Aynaroz yetkililen arasında uzun va- dede çok çetin ikilı görüşmeler yapıl- dı. Girişimlerolumlu sonuç verince yı- lın en önemli kültür olayı olarak nite- lendirilen bu serginin Selanik'te, Bi- zans Kültürü Müzesi'nde 31 Aralık 1997 tarihine dek sergilenmesi uygun görüldü. Büyük yankı uyandıran kültürel bir etkinlik olarak tanımlanan bu önemli sergide, Rus çarlannın, krallann ve patriklerin bağışladıklan, içlerinde ikonalann, çeşitli el yazmalannın, al- tın ve fildişinden yapılma eşyalann bu- lunduğu 600 kadar antik parça yer alı- yor. Çok sayıda sanat eserinin bir ara- ya gelmesinden oluşan bu sergideki parçalar, görsel açıdan zengin bir çe- şitleme sunmalannın yanı sıra, kopup geldikleri doğaî çevreyi, mimariyi, dinsel yaklaşımlan ve gündelık yaşa- mı yansıtmalan bakımmdan da dikkat çekici özelliklere sahipler. Çok sert dinsel kurallara, bir de on- lan çekimserliğe iten ticari kaygılan eklenince, manastır yetkilileri ilk baş- larda bu sergiye pek sıcak bakmadılar. Din adamlannın büyük bir bölümüy- se, manastırlara yönelik ilginin smırlı olacağından endişeliydi. Buna bağlı olarak, yapılan restorasyon çalışmala- n, sergiyi organize edenler, yanmada- daki koruma atölyeleri ve Yunan Kül- rür Bakanlığı'nın mali destekleriyle gerçekleştirildi. Selanik'in 1997 yılı ikinci başkanı Dimitris Salptstis ise serginin, Ayna- roz'un kiliselerinde ve kütüphanele- rinde hâkim olan gizemli havayı aynen yansıtması bakımından büyük ilgi gö- receğine inandığını belirtti ve serginin, Umberto Eco'nun ünlü romanı "Gü- lün Adı"ndaki ortamı aratmayacak öl- çüde, mıstik ve esrarengiz olduğunu vurguladı. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bilim Geleneğimizi Kunabildik mi? Önce saptamamızı yapalım: Sayılan yetmişeyak- laşan üniversiteleriyleTürkiye, 2000 yılına bilim ge- leneğini henüz kuramamış bir ülke olarak adım ata- cak. Darülfünun'un üniversiteye dönüştürülmesinden bu yana geçen on yıllar boyunca başarılamamış olanın, önümüzdeki 13 yıl içerisinde başanlması dü- şünülemeyeceğine göre, bu konuda hertıangi bir düş kurmanın gereği yok. Ve bu durum, aslında tek bir nedenden kaynak- lanıyor: Darütfünun'dan üniversiteye geçiş, bera- berinde "üniversite", "bilim" ve "bilim adamı" kav- ramları üzerinde derinliğine düşünmeyi getiremedi. Biraz sonra kısaca üzerinde duracağımız koşullar göz önünde tutulduğunda, zaten getiremezdi de! Batı'da gelişen üniversite kurumunun temelini, insanlığa akılcı düşüncenin egemenliği yoluyla ye- ni bir çağın kapılannı açmış olan Rönesans oluştu- rur. InsanoğlunaTann'nın yüceliğinin yanı sıra. ken- di aklının, bağımsız düşünebilme yetisinin zaferle- rine de hayran kalmayı öğreten Rönesans, bilimsel gerçekliğe ulaşabilmenin tek yolunun bilimsel araş- tırmadan geçtiğini söylemekle, bilgi arayışı ve bilgi- ye ulaşma çabalannı da kaçınılmaz olarak evren- se/'etasımıstır. İşte Batı'nın "ün/Versrfe"kavramı, bu evrenselin somut biçimde kurumlaştınlmasından başka bir şey degildir. Daha erken Rönesans'ta baş gösteren bu ku- rumlaşma, Erasmus'un önderliğinde ve bilimlerin egemenliğini öngören Batı Hümanizmi ile iyice kök salmış, daha sonra Aydınlanma'y\a birlikte de dç- ruklanna varmıştır. Bu içeriği ile üniversite, bilimsel araştırmalaraze- min oluşturmaksızın varlığı kesinlikle düşünüleme- yecek bir kurumdur. Bir başka deyişle bilim ve bi- limsel araştırma, üniversitenin varlık nedenidir. Ba- tı'daki gelişme tarihi boyunca üniversite kavramının hep bir rekabeti de içermesinin, daha ilklerden baş- layarak, üniversitelerin hep bırbirlerıyle bilim alanın- da bir yarışma konumunda olmalarının nedeni de budur. Bu yanşmanın temelinde, her üniversitenin bilim alanında belli bir varlık göstererek üniversite kimliğini kanıtlama çabası yatar. Böyle bir kimliği he- nüz kazanmamış bir kurumun, isterse üyelerinin tü- mü "akademik" unvanlann taşıyıcısı olsun, gerçek anlamda üniversite olabilmesi söz konusu degildir. Üniversitenin bu yapısı gereği, üniversitelerde gö- revli akademisyenler de ancak bilim adamı, başka deyişle kendilerine uğraş olarak bilimsel araştırma yapmayı seçmiş kişiler olabilirier. Batı'nın üniversi- te anlayışı, akademik unvanlan vanlan bilimsel aşa- maların göstergeleri sayar; bu unvanlann berabe- rinde getirdiği otorite de ancak bilimsel otorite ola- bilir. Bu uğraşın özelliği gereği akademisyenlik, el- de edilen unvanlarla birlikte çalışma bağlamında yoğunluğunu yrtiren değil, tam tersine, yoğunluğu- nun gittikçe artması gereken bir uğraşı ifade eder. "Üniversite" ve "bilim adamı" kavramlannın bera- berinde gelen doğal sonuç, örneğin bir profesörün bir doçente oranla çok daha fazla araştırma yapma yükümlülüğünü duymasıdır. Çünkü akademisyen- lik sürecinde profesörlük, bilimsel olgunluğun tava- nının göstergesidir; bu evreye varan akademisyen, artık en fazla ve en yoğun araştırmalan yapmakla ve bunlann sonuçlannı da bilim çevrelerinin tartış- masına sunmakla yükümlü olan bir üniversite üye- sidir. Batı üniversitelerindebu, doğrudan üniversiteler- ce üzerine çok büyük bir duyartılıkla gidilen bir öz- denetim sorunudur. Bu üniversitelerde örneğin bir doçentin tek bir yazılı eser bile vermeksizin, do- çentlikteki "bekleme süresini" doldurduğu için pro- fesör olabilmesi ya da profesör olduktan sonra aka- demik yaşamını hiçbir bilimsel araştırma yapmak- sızın, yalnızca derslere girip çıkarak sürdürebilme- si gibi bir olanak, kesinlikle yoktur. Türkiye'ye gelince. yasal düzenlemelerde yuka- ndaanlattıklanmıza benzer izlerin bulunmasına kar- şıhk, uygulama Batı üniversitelerininkinden çokfark- lıdır. Bugün ülkemizde akademisyenliğın en zor bö- lümü, doçentliğe kadar olan bölümdür; bir kez do- çentlik unvanı kazanıldıktan sonra ise durum, ger- çekten "rahattır", çünkü bir doçentin profesörlüğe uzananyolunda-yineliyorum, "uygulamada!"- hiç- bir "akademik" engel yoktur. Bir doçentin "bilimsel açıdan henüz yetehi düzeyde olmadığı" ya da "ib- raz ettiği çalışmalann yetehnce bilimsel araştırma ürünü sayılamayacağı" gerekçesiyle profesörlüğe yükseltilmemesi, Türkiye'de olağanüstü ender bir durumdur. Ve genelde profesör olamamanın ne- denleri de, "akademik" nedenlerden epey farklıdır! Son aşamaya varan, yani profesör olan bir aka- demisyen için ise, ülkemizde gerek yasal gerekse uygulama bağlamında üniversitelerde kurumsal bir özdenetim, kesinlikle söz konusu degildir. Başka deyişle Türkiye'de profesörlük, ilgili kişiye canı is- terse emekli olana dek hiç bilimsel araştırma yap- mama ve tek satıryazmama özgüriüğünü de kazan- dırmaktadır. Böyle bir özgüriük, bilim geleneğinin filizlenebile- ceği bir zemin oluşturmaz; bilim geleneği de yalnız- ca bir avuç gerçek anlamda bilim adamıyla kurula- bilecek türden bir gelenek değildiıi İLAN KARAR ÖZETİ ANKARA ASLİYE BEŞÎNCİ TİCARET MAHKEMESt BAŞKANLIĞI'NDAN EsasNo 1994'278 Karar No:994'628 Davacı. Şinası Özdenoğlu Vekıli- Av. Ünsal Pıroğlu Davalı: RAKS Mûzık Yaym San. Tıc. A.Ş. Vekıller. Av. Babûr Gündüz - Av. Şebnem Gündüz Davacı şaır Şinası Özdenoğlu vekıli A\ Onsal Pıroğlu tara- fından RAKS Müzik Yapım Sanayı Tıcaret A.Ş.'ve karşı mü- vekkıl şaıre aıt "Bem sevıneye devam et" isimlı şiınn sanatçı Ze- kaı Tunca'ya ızınsız olarak bestelettınlerek müzik kasetınde kul- lanılması ve satışa sunulması nedeniyle ıhlale uğrayan telifhak- lannın tazmını davasında: 1) Davacmın 50 milyon TL. manevı tazminat talebının kıs- men kabulü ıle 40 mılyon TL. manevi tazmınatın davacı tarafa ödenmesıne. 2) Maddi tazminatta ılışkın fazla haklan saklı tutularak talep edilen 1 mılyon TL'nın kabulüne ve fazlaya ılışkin talebi için ay- n dava açma hakkımn saklı kalmasına, 3)Hükmedilen tazmınatlara olay tarihınden ıtibaren kademe- lı olarak değışen nıspetlerde reeskont haddi faız uygulanmasına. 4) Karann kesinleşmesındten sonra huküm özetının FSEK 78 uyannca yurt çapında jayın yapan ve sanat savfası olan bir ga- zetenın sanat sayfasında 1 defa yayınlanmasına ojbırlığı ıle karar verilmıştır 9 6.1997 Basın: 33610
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle