Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
31 TEMMUZ 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 11
Hollywood da yaşanan
yaratıcılık krizi eskifilmleri
yeniden gündeme getiriyor 'Casablanca' yeıri
versiyonuyla beyazperaedeKüftîir Senisi-Belleğimizin en sıcak
köşelerinde \er eden o unutulmaz aşk
öyküsü, savaşın acımasızlığı, yürelder-
den silinmeyen hüznü ve sısli bir akşa-
müstünde Rick'le Ilse arasında yaşa-
nan o tarihi veda sahnesiyle "Casabian-
ca" gerçek b\r "klasik", hatta daha da
öte, sinemadabirkilometretaşıdır. Ço-
ğu uzmana göre Michael Curtiz'in bu
ünlü çahşması, genelde bugüne dek
Hollyvvood sınemasmdan çıkan filmler
arasında en sevileni.
Artık bir efsaneye dönüşmüş olan bu
klasiğin yenı versiyonunun çekilmesi
için başlatılan hazırlıklar ise şu günler-
de Hollywood'un gündemini işgal edi-
yor.
Kitabın uyarlaması
1942'de çevrilmiş olan Casablan-
ca'nın devamı niteliğinde olması bek-
lenen bu çalışmada, daha önce Humph-
rey Bogart'ın canlandırdiğı 'Rick' ka-
rakteri için düşünülen aktör Sean Penn.
İlk versiyonda lngrid Bergman'm bir
rüyaya dönüştürdüğü 'Ilse' \i JuliaRo-
bcrts'ın oynaması bekleniyor. Ro-
berts"ın bu film için gereken perfor-
mansı göstereceğinden şüphe duyanla-
nn aklındakı ısım ise Isabella Rosseüi-
ni. 1942'de PaulHeinrekTınüstlendiğı
"Victor Laszlo' rolü büyük olasılıkla
.T/umphrey
Bogart'ın
canlandırdığı 'Rick'
karakteri için
düşünülen aktör
Sean Penn. lngrid
Bergman'ın bir
rüyaya
dönüşrürdüğü
'Ilse'yi Julia
Roberts'ın oynaması
bekleniyor. Bir
başka isim ise
Isabella Rossellini.
Paul Heinreid'in
üstlendiği 'Victor
Laszlo' rolü büyük
olasılıkla Ralph
Fiennes'a verilecek.
Ralph Fiennes'a verilecek.
Bu efsane filmin yeniden çekileceği
konusundaki söylentilerin başlangıç
noktası, Michael \¥alsh imzasını taşı-
yan "As Time Goes By" isimlı kıtap.
Kitap, Casablanca'nın kahramanlan-
nın, Rick, Ilse ve Victor Laszlo'nun fil-
min sonunda yanm kalan öykülennin
devamını anlatıyor. Bu ılgınç çalışma-
nın yayımcılığını üstlenen Warner Bo-
oks'un sözcüsü Emi Battagtia'ya göre
ise henüz kesinleşmış olmamasına rağ-
men kitabın sinemaya uyarlanması ko-
nusundaki fikir alışverişleri sürüyor.
Güncelliğjni koruyor
1942'den bugüne dek geçen 55 yıllık
zaman sürecinde yapılan filmlerden
Robert Redford ın Küba'da geçen fîl-
mi "Havana"yı Casablanca'nın özgün
bir varyasyonu olarak değerlendirenler
ya da Anthony Mingheila'nm bol ödül-
lü çahşması "The English Patienfı bi-
raz tahrip edilmiş bir Casablanca'ya
benzetenler oldu; ama daha önce hiç
kimse bu büyük fîlmi yeniden yorum-
lama riskine girmek istemedi. Şu an
ikinci bir versiyonunun çevrilmesi
planlanan bu tarihi yapımın, aradan ge-
çen uzun zamana rağmen güncelliğini
koruyor olmasını ise şöyle açıklıyor
Walsh: "Aşk, gerçeklik ve mücadele,
hem evrensel hem de zamanı aşmış te-
malardır. CasaManca'da da bunlar var
işte."
Casablanca'nın yeniden gündeme
gelmesi tüm sinemaseverler için heye-
can verici; ancak hiç kimse ne Bo-
gart'ın ne de Bergman'ın beyazperde-
deki yerlerinin doldurulabileceğine
inanmıyor. Ortak dilekse, Casablan-
ca'nın bu yeni versıyonun gişe başan-
sını hedefleyen Filmlerden biri olma-
ması.
Fringe Festivali erken başlıyor
Edinburgh'da
işler kanştıKültür Servisi - Ağustos
ayında düzenlenecek olan
Edinburgh Festivali'nin 50.
yıl kutlamalan Fringe Festi-
vali ve uluslararası festival
komiteleri arasmdaki anlaş-
mazlıklarnedeniyle tartışma-
h geçecek. Edinburgh'un yan
etkinliklen niteligindeki
Fringe Festivali bu yıl bir ge-
leneği bozarak bir hafta er-
ken başlıyor. Edinburgh Fes-
tivali'nin yöneticisi Brian
McMaster, Fringe Festiva-
li'nin yöneticisi HUlary
Strong'u "dünyanın en bü-
yük sanat festivaline kasıtlı
bir şekikte zarar vermekle'"
suçluyor.
Fringe Festivali kapsamın-
daki etkinlik- — — —
lerin bir hafta
erken başla-
masmın sanat-
çılan ve ızleyı-
cileri yoracağı
söyleniyor.
Edinburgh
Fringe komı-
telen arasında
-yıllardır etkin-
liklerin ağus-
tosun son üç
haftasında
gerçekleştiril- " ^ ~ " ~ " ~ "
mesi konusunda söze dökül-
meyen, ancak özenle gözeti-
len bir anlaşma vardı. Kitap
festivali, film festivali ve caz
festivali bir araya gelince ya-
nm milyondan fazla sanatse-
verin izlediğı en büyük sanat
etkinliği gerçekleşiyordu.
Ancak Hillary Strong bu an-
laşmayı bozmuş durumda.
Bu yıldan ıtibaren Fringe
Festivali uluslararası festival-
den bir hafta erken başlaya-
cak. Strong. izleyicilerin ve
sanatçılann festival bölgesi-
ne zaten bir hafta önceden
geldıklenni, bu nedenle et-
kinliklerin erken başlaması-
nın bir sorun yaratmayacağı-
nı behrtiyor.
Ancak bu karar uluslara-
rası festivalın üst düzey ko-
• Buyıl50.
yılını kutlayacak
olan Edinburgh
Festivali'ninyan
etkinliği
niteligindeki
Fringe Festivali,
geleneği bozarak
bir hafta erken
başlıyor.
mıteüvelennikızdırdı Ken-
di etkınliklerinin çoğunu ti-
yatro, dans ve müzik toplu-
luklannın programlanna
bağlı olarak ağustosun ikinci
yansına atan komite üyeleri,
ağustos başında gerçekleşe-
cek etkinlikler nedeniyle fes-
ti\-alın izleyici sayısının düse-
ceğınden korkuyorlar. Pek
çok kışı etkinliklerin bugüne
kadar kaçınılmaz olarak aynı
tarihlerde gerçekleştiğinı ve
ortak hareket etmeye devam
etmeleri gerektiği görüşünü
savunu>or.
Bütünlük bozuluyor
McMaster öteki festival-
lerden bağımsız hareket et-
me karannın tam
anlamıyla bir çıl-
gmlık olduğunu
belırtırken "Edin-
burgh Festivaliçok
özel bir etkinlik.
Fringe Festivali'yle
birleşerek dünya
capında bir izleyi-
ci khlcsinc sesleni-
\or, büyülü bir bü-
tünlük oluşturu-
yorduk" diyor.
Yöneticı oldu-
ğu tarihten beri
festival komıtele-
nnın bırlikte hareket ettiğıni.
sınır ötesi ızleyicilere ulaşa-
bılmek için kapsamlı tanıtım
kampanyalan yürüttüklerini
söyleyen McMaster. festival-
lerden binnin bütünlügü bo-
zacak bir şey yapması duru-
munda bugüne kadar elde
edilen izleyici kapasitesinin
kaybedilebileceğini belirtti
ve bunu geri atılmış bir adım
olarak değerlendirdi.
tki yıl önce Fringe Festiva-
li ve Edinburgh Festivali al-
tın yıldönümlerini birlikte
kutlayacaklarmı açıklamış-
lardı. Strong ise "Bağunsız
bir organizasyon olduğumuz
için programa sıkı sıkıya bağ-
b kalmak, uluslararası festi-
\alidesteklemekzonında de-
ğüiz" dedi.
KirovBalesVni dansçılar yaşatyor
Londra turnesindeki topluluk, ekonomik sorunlar veyönetim zorluklanyla iç içe
Kültür Servisi - Sovyetler Bir-
liği'nin yıkılmasından sonra, bu-
günkü Rusya'da birçok yerin ismi
değışti. Örneğin, Leningrad St.
Petersburg olarak ısmıni değişti-
rirken, "Çariık Bale Toplulu-
ğu"nun da ismi "Kirov" olarak
değişti. Önceleri topluluğa, 1934
yılında öldürülen Bolşevikpoliti-
kacı Maryinsky adınt vermeyi dü-
şünen Ruslar, Amerikalı astronot-
lann bir yıldıza ICirov adını verdi-
ğini duyarlar. "Kirov" ismini kul-
lanmayı tercih eden Ruslar. Ame-
rika'dan bale topluluğu ismi mi
yoksa bir yıldız ismi mi konusun-
da tercih yapmasını ister. Ameri-
kalılann da baleyı tercih etmesi
üzerine topluluğun ismi 'Kirov'
olarak kalır.
Yalnızca Rudotf Nureyev, Mîk-
hail Banşnikov gibi dünyaca ünlü
isimleri bale dünyasına kazandır-
makla kalmayan Kirov. aynı za-
manda birçok klasigi de bale re-
pertuvanna kazandırdı. Aynca
Çarlık Bale Topluluğu'nu uzun
yıllar yöneten Marius Petipa, hâ-
lâ Kirov'un repertuvannda yer
alan 'U>Ti>'anGüzel', 'LaBayade-
re' gibı bugün önemini koruyan
birçok bale gösterisinin de kore-
ografısini yaptı. Teknik açıdan ol-
dukça üstün olan Kirov'u farklı
kılan. lirik. sanatsal ve estetik açı-
dan üstün olması.
Dansçılann yeteneği
Kirov, Londra Colıseum'da beş
hafta sürecek olan turnesinde.
Mikhail Fokine'nin koreografile-
rinden oluşan sekiz farklı gösteri
sunacak. Bale dünyasına birçok
modern yapıt kazandıran Mikha-
il Fokine'in çalışmalannı ikinci
kez sahneleyecek Kirov, bununla
birlikte kJasik çizgisinın de dışı-
na çıkıyor. 35 gösteride. dans dün-
yasının baş dansçısı olarak anılan
Altyani Asylmuratova'nın da bu-
lunduğu 28 baş dansçı yer alıyor.
Kirov, Londra'daki turnesini
dünyaca ünlü iki dansçı, Asylmu-
ratova ve IgorZelenskj'nin rol al-
dığı "Don Kişof balesi ile açtı.
Bale yaşamma Kirov'da başlayan
bu iki dansçı artık Kirov'un gös-
terilerinde konuk sanatçı olarak
yer alıyor. İki genç âşık, Kitri ve
• İki yıl önce Türkiye'ye gelen Kirov Balesi,
Londra Coliseum'da beş hafta sürecek olan
turnesinde. Mikhail Fokine'nin modern
koreografilerinden oluşan sekiz farklı gösteri
sunuyor. Kirov, bu gösterilerle birlikte klasik
çizgisinın de dışma çıkıyor.
Basil'i gerek dans teknigi gerek- çılann yanı sıra Kirov'da çalışan-
se drama yeteneği ıle oldukça iyi
canlandıran Zelensky ve Asylmu-
ratova. izleyenlerin beğenisini
topladı.
Kirov'un Coliseum'da sunaca-
ğı gösterilerin hepsinde başrol
alan Asylmuratova, sahnede can-
landırdığı karakterlerle bütünleş-
mesi ve tiyatro yeteneği ile seyir-
ciyi büyülüyor.
Kirov 'da yer alan önemli sanat-
lann da yeteneği gözardı edile-
mez. Giselle'de rol alan Kirov ele-
manlan, sevgılisi tarafından terk
edilen ve ayışığı altında ölüme
dans eden kadının etrafında haya-
letleri canlandınrken birlikte ne-
fes alıp. birlikte dans ettiler.
Bu kadar başanya rağmen, Ki-
rov'un en büyük eksikliği ufak ay-
nntılara gereken önemi vermeme-
si. Kostümlerin dizavnı ve kalite-
si o kadar kötü ki amatör bir top-
luluktan ödünç almmış gibi görü-
nüyor. Ancak, dansçılann yetene-
ği, bu önemli eksikliği kapatıyor.
Yaş ortalaması düştû
Maddi problemlerinin yanı sıra
kendi içinde de birçok problem
yaşıyor Kirov. Balenin 'diktatör'
yöneticisi OlegVuıogradov, Rus-
ya'da ışının ve yaşamının tehlike-
de olduğu düşüncesiyle bir süre
işlerini Nevv York'tan sürdürdü.
Bu dönem içinde Rusya'daki ye-
rinı ise atadığı iki yardımcı dol-
durdu. ancak üç yöneticinın aynı
anda çahşması Kirov içinde fark-
lı problemler doğurdu. Kurum
içinde düşmanlan tarafından iki
kez saldınya uğrayan Vınogradov,
eski çalışanlan ışten çıkarması ve
balede çalışanlann yaş ortalama-
sını düşürmesiyle de birçok düş-
man edindi. 1995 ekim ayında,
Kirov'un dünya turlannda yer al-
mak isteyen yabancı konserorga-
nizatörlerinden rüşvet aldığı iddi-
asıyla tutuklanan Vinogradov, ser-
best bırakıldıktan sonra toplulu-
ğun yöneticiliğinden uzaklaştınl-
dı. Topluluğun yönetimini Ma-
rinsky Tiyatrosu'nun sanat yönet-
meni ValeriGergievaldı. Londra-
lı birçok eleştirmen, Kirov'un ge-
riledığinden söz ederken. Asyl-
muratova gibi dansçılar da Ki-
rov "un bale ile yakından ilgili bi-
ri tarafından yönetilmesi gerekti-
ğini söylüyor.
Rus bale geleneğinin yaşama-
sını sağlayan ise, rollerini benim-
seyen ve sahnede çok iyi perfor-
mans gösteren dansçılar. Çarlık
Balesi'nin yöneticisi Petipa'nın
bıraktığı eserler korunuyor ve
özenle sahneleniyor. Topluluğun,
Rusya'nın en iyi okullanndan
olan Vaganova Academy ile olan
yakın ilişkisi de genç ve yetenek-
li sanatçılann Kirov'da yer alma-
sını sağlıyor. Örneğin, Anna Pav-
lova, Nure>e\, Banşnikm gibi bu
okuldan gelen sanatçılar, teknik
açıdan çok iyi bale eğitimi aldılar.
Birçok maddi problemınin yanı
sıra kendi içinde de problemler
yaşayan Kirov, ismi ve dansçıla-
nn topluluğu yaşatma isteği saye-
sinde bugünleri yaşıyor.
Biıı vıliık hazine gün ışığında
Fildişinden AzizGeorges'un ikonası.
Kültür Servisi - Geçmiş yüzyıllann
üstünden geçtiği, Ege Denizi'nin bir
köşesine terk edilmiş gibi duran, enka-
za dönmüş ve el değmemiş bu teokra-
tik topluluğa karşı duyulan merak, çok
uzunca bir süre önce uyanmışh. Ayna-
roz manastırlannın pek çoğunun, aynı
zamanda Bizans sanatını yansıtan sa-
yısız nadide parçalarla dolu müzeler
olduğu biliniyor. 10. yüzyılda, Saint-
Athanase tarafından düzenlenen ma-
nastır yaşamından bu yana, Bizans kül-
türüyle dopdolu olan bu toprak parça-
sı, uzunca bir zamandır hâkım olan yo-
ğun Ortodoks atmosferiyle dış dünya-
dan belirgin bir biçimde aynlıyordu.
Günümüzde, denizin üzerinde baş
döndürücü yükseklikteki sivri tepeler-
de, işlenmemiş topraklar ve ormanlar
arasında bulunan, upuzun vadilerin ıs-
sız bir köşesine çekilmiş gibi duran 20
manastırda, aynı topraklan paylaşan,
çoğu Yunan kökenli, yaklaşık 1500 ke-
şış yaşamakta.
• Bizanslı keşişlerin en son kalesi olan 'Le Mont Athos' ya
da bilinen adıyla Aynaroz, çok sayıda sanatsal hazineye sahip
olmasıyla ünlü bir bölge. Bu hazineler 1997'de, Avrupa'nın
kültür başkenti olan Selanik'te, Museum of Byzantine
Culture-Bizans Kültürü Müzesi'nde açılan bir sergiyle ilk kez
gün ışığına çıkanlıyor.
Gelgelelim, dinsel kurallara sıkı sı-
kıya bağlılıklanyla tanınan Aynaroz
yetkilileri, bazı kurallanndan ve gele-
neklerinden ödün vererek. bin yıllık
hazinelerinin gün ışığına çıkmasını ka-
bul etti ve böylelikle düşünce sistem-
lerinde bazı değişiklikler olduğunu da
açığa vurdular. Söz konusu bu deği-
şüdik elbette sanıldığı kadar kolay ol-
madı. 1997 yılında Avrupa'nın kültür
başkenti olarak tanıtılan Selanik ile
Aynaroz yetkililen arasında uzun va-
dede çok çetin ikilı görüşmeler yapıl-
dı. Girişimlerolumlu sonuç verince yı-
lın en önemli kültür olayı olarak nite-
lendirilen bu serginin Selanik'te, Bi-
zans Kültürü Müzesi'nde 31 Aralık
1997 tarihine dek sergilenmesi uygun
görüldü.
Büyük yankı uyandıran kültürel bir
etkinlik olarak tanımlanan bu önemli
sergide, Rus çarlannın, krallann ve
patriklerin bağışladıklan, içlerinde
ikonalann, çeşitli el yazmalannın, al-
tın ve fildişinden yapılma eşyalann bu-
lunduğu 600 kadar antik parça yer alı-
yor. Çok sayıda sanat eserinin bir ara-
ya gelmesinden oluşan bu sergideki
parçalar, görsel açıdan zengin bir çe-
şitleme sunmalannın yanı sıra, kopup
geldikleri doğaî çevreyi, mimariyi,
dinsel yaklaşımlan ve gündelık yaşa-
mı yansıtmalan bakımmdan da dikkat
çekici özelliklere sahipler.
Çok sert dinsel kurallara, bir de on-
lan çekimserliğe iten ticari kaygılan
eklenince, manastır yetkilileri ilk baş-
larda bu sergiye pek sıcak bakmadılar.
Din adamlannın büyük bir bölümüy-
se, manastırlara yönelik ilginin smırlı
olacağından endişeliydi. Buna bağlı
olarak, yapılan restorasyon çalışmala-
n, sergiyi organize edenler, yanmada-
daki koruma atölyeleri ve Yunan Kül-
rür Bakanlığı'nın mali destekleriyle
gerçekleştirildi.
Selanik'in 1997 yılı ikinci başkanı
Dimitris Salptstis ise serginin, Ayna-
roz'un kiliselerinde ve kütüphanele-
rinde hâkim olan gizemli havayı aynen
yansıtması bakımından büyük ilgi gö-
receğine inandığını belirtti ve serginin,
Umberto Eco'nun ünlü romanı "Gü-
lün Adı"ndaki ortamı aratmayacak öl-
çüde, mıstik ve esrarengiz olduğunu
vurguladı.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Bilim Geleneğimizi
Kunabildik mi?
Önce saptamamızı yapalım: Sayılan yetmişeyak-
laşan üniversiteleriyleTürkiye, 2000 yılına bilim ge-
leneğini henüz kuramamış bir ülke olarak adım ata-
cak.
Darülfünun'un üniversiteye dönüştürülmesinden
bu yana geçen on yıllar boyunca başarılamamış
olanın, önümüzdeki 13 yıl içerisinde başanlması dü-
şünülemeyeceğine göre, bu konuda hertıangi bir
düş kurmanın gereği yok.
Ve bu durum, aslında tek bir nedenden kaynak-
lanıyor: Darütfünun'dan üniversiteye geçiş, bera-
berinde "üniversite", "bilim" ve "bilim adamı" kav-
ramları üzerinde derinliğine düşünmeyi getiremedi.
Biraz sonra kısaca üzerinde duracağımız koşullar
göz önünde tutulduğunda, zaten getiremezdi de!
Batı'da gelişen üniversite kurumunun temelini,
insanlığa akılcı düşüncenin egemenliği yoluyla ye-
ni bir çağın kapılannı açmış olan Rönesans oluştu-
rur. InsanoğlunaTann'nın yüceliğinin yanı sıra. ken-
di aklının, bağımsız düşünebilme yetisinin zaferle-
rine de hayran kalmayı öğreten Rönesans, bilimsel
gerçekliğe ulaşabilmenin tek yolunun bilimsel araş-
tırmadan geçtiğini söylemekle, bilgi arayışı ve bilgi-
ye ulaşma çabalannı da kaçınılmaz olarak evren-
se/'etasımıstır. İşte Batı'nın "ün/Versrfe"kavramı, bu
evrenselin somut biçimde kurumlaştınlmasından
başka bir şey degildir.
Daha erken Rönesans'ta baş gösteren bu ku-
rumlaşma, Erasmus'un önderliğinde ve bilimlerin
egemenliğini öngören Batı Hümanizmi ile iyice kök
salmış, daha sonra Aydınlanma'y\a birlikte de dç-
ruklanna varmıştır.
Bu içeriği ile üniversite, bilimsel araştırmalaraze-
min oluşturmaksızın varlığı kesinlikle düşünüleme-
yecek bir kurumdur. Bir başka deyişle bilim ve bi-
limsel araştırma, üniversitenin varlık nedenidir. Ba-
tı'daki gelişme tarihi boyunca üniversite kavramının
hep bir rekabeti de içermesinin, daha ilklerden baş-
layarak, üniversitelerin hep bırbirlerıyle bilim alanın-
da bir yarışma konumunda olmalarının nedeni de
budur. Bu yanşmanın temelinde, her üniversitenin
bilim alanında belli bir varlık göstererek üniversite
kimliğini kanıtlama çabası yatar. Böyle bir kimliği he-
nüz kazanmamış bir kurumun, isterse üyelerinin tü-
mü "akademik" unvanlann taşıyıcısı olsun, gerçek
anlamda üniversite olabilmesi söz konusu degildir.
Üniversitenin bu yapısı gereği, üniversitelerde gö-
revli akademisyenler de ancak bilim adamı, başka
deyişle kendilerine uğraş olarak bilimsel araştırma
yapmayı seçmiş kişiler olabilirier. Batı'nın üniversi-
te anlayışı, akademik unvanlan vanlan bilimsel aşa-
maların göstergeleri sayar; bu unvanlann berabe-
rinde getirdiği otorite de ancak bilimsel otorite ola-
bilir. Bu uğraşın özelliği gereği akademisyenlik, el-
de edilen unvanlarla birlikte çalışma bağlamında
yoğunluğunu yrtiren değil, tam tersine, yoğunluğu-
nun gittikçe artması gereken bir uğraşı ifade eder.
"Üniversite" ve "bilim adamı" kavramlannın bera-
berinde gelen doğal sonuç, örneğin bir profesörün
bir doçente oranla çok daha fazla araştırma yapma
yükümlülüğünü duymasıdır. Çünkü akademisyen-
lik sürecinde profesörlük, bilimsel olgunluğun tava-
nının göstergesidir; bu evreye varan akademisyen,
artık en fazla ve en yoğun araştırmalan yapmakla
ve bunlann sonuçlannı da bilim çevrelerinin tartış-
masına sunmakla yükümlü olan bir üniversite üye-
sidir.
Batı üniversitelerindebu, doğrudan üniversiteler-
ce üzerine çok büyük bir duyartılıkla gidilen bir öz-
denetim sorunudur. Bu üniversitelerde örneğin bir
doçentin tek bir yazılı eser bile vermeksizin, do-
çentlikteki "bekleme süresini" doldurduğu için pro-
fesör olabilmesi ya da profesör olduktan sonra aka-
demik yaşamını hiçbir bilimsel araştırma yapmak-
sızın, yalnızca derslere girip çıkarak sürdürebilme-
si gibi bir olanak, kesinlikle yoktur.
Türkiye'ye gelince. yasal düzenlemelerde yuka-
ndaanlattıklanmıza benzer izlerin bulunmasına kar-
şıhk, uygulama Batı üniversitelerininkinden çokfark-
lıdır. Bugün ülkemizde akademisyenliğın en zor bö-
lümü, doçentliğe kadar olan bölümdür; bir kez do-
çentlik unvanı kazanıldıktan sonra ise durum, ger-
çekten "rahattır", çünkü bir doçentin profesörlüğe
uzananyolunda-yineliyorum, "uygulamada!"- hiç-
bir "akademik" engel yoktur. Bir doçentin "bilimsel
açıdan henüz yetehi düzeyde olmadığı" ya da "ib-
raz ettiği çalışmalann yetehnce bilimsel araştırma
ürünü sayılamayacağı" gerekçesiyle profesörlüğe
yükseltilmemesi, Türkiye'de olağanüstü ender bir
durumdur. Ve genelde profesör olamamanın ne-
denleri de, "akademik" nedenlerden epey farklıdır!
Son aşamaya varan, yani profesör olan bir aka-
demisyen için ise, ülkemizde gerek yasal gerekse
uygulama bağlamında üniversitelerde kurumsal bir
özdenetim, kesinlikle söz konusu degildir. Başka
deyişle Türkiye'de profesörlük, ilgili kişiye canı is-
terse emekli olana dek hiç bilimsel araştırma yap-
mama ve tek satıryazmama özgüriüğünü de kazan-
dırmaktadır.
Böyle bir özgüriük, bilim geleneğinin filizlenebile-
ceği bir zemin oluşturmaz; bilim geleneği de yalnız-
ca bir avuç gerçek anlamda bilim adamıyla kurula-
bilecek türden bir gelenek değildiıi
İLAN
KARAR ÖZETİ
ANKARA ASLİYE BEŞÎNCİ TİCARET
MAHKEMESt BAŞKANLIĞI'NDAN
EsasNo 1994'278
Karar No:994'628
Davacı. Şinası Özdenoğlu
Vekıli- Av. Ünsal Pıroğlu
Davalı: RAKS Mûzık Yaym San. Tıc. A.Ş.
Vekıller. Av. Babûr Gündüz - Av. Şebnem Gündüz
Davacı şaır Şinası Özdenoğlu vekıli A\ Onsal Pıroğlu tara-
fından RAKS Müzik Yapım Sanayı Tıcaret A.Ş.'ve karşı mü-
vekkıl şaıre aıt "Bem sevıneye devam et" isimlı şiınn sanatçı Ze-
kaı Tunca'ya ızınsız olarak bestelettınlerek müzik kasetınde kul-
lanılması ve satışa sunulması nedeniyle ıhlale uğrayan telifhak-
lannın tazmını davasında:
1) Davacmın 50 milyon TL. manevı tazminat talebının kıs-
men kabulü ıle 40 mılyon TL. manevi tazmınatın davacı tarafa
ödenmesıne.
2) Maddi tazminatta ılışkın fazla haklan saklı tutularak talep
edilen 1 mılyon TL'nın kabulüne ve fazlaya ılışkin talebi için ay-
n dava açma hakkımn saklı kalmasına,
3)Hükmedilen tazmınatlara olay tarihınden ıtibaren kademe-
lı olarak değışen nıspetlerde reeskont haddi faız uygulanmasına.
4) Karann kesinleşmesındten sonra huküm özetının FSEK 78
uyannca yurt çapında jayın yapan ve sanat savfası olan bir ga-
zetenın sanat sayfasında 1 defa yayınlanmasına ojbırlığı ıle
karar verilmıştır 9 6.1997
Basın: 33610