28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 TEMMUZ 1997 PERŞEMBE 10 KULTUR Gerçek anlamda kente mal olan 4. Uluslararası İstanbul Caz Festivali'nin ardmdan 'CazCEM YEGÜL 4. Uluslararası İstanbul Caz Festiva- li'ne geçen günlerde Roy Hargrove, MiehelCamilo v e Chucho VakJes'in Ira- kere'sı ile noktayı koyduk. İstanbullu müzikseverler oldukça keyifli günler geçirdiler; cazın içinden - dışından ko- nuklan oldu festivalin. Akılda kalan; ızleyicisiyle doğru yer- lerde buluşan konserler. kentin kafele- nne, kulüplerine, sokaklanna yayılan dalgalar; radyolar, televizyonlar. billbo- ard'larda caz. belediye otobüsleri üze- rindeki panolarda festival duyurulan, desteğini sürdüren sponsorlar, gazete- lerde sütun sütun yazılarla gerçek an- lamda kente mal olan bir caz festivali ol- du. An bir caz festivali değildi; olması da gerekmiyor. Dünyadaki bütün büyük caz festivalleri (biri dışında; N'YC'de Mkhael Dorfun gerçekleştirdiği Texa- co Jazz Festival), geniş kitlelere ulaşa- rak ayakta kalabildikleri için, yalnızca caz ile sınırlı kalmayan siyasalar izle- mek zorunda kalıyorlar. Eğlenilir, ruhu yakalanmaz Gerçekten de dünyanın dört bir yanın- da caz festivalleri düzenleniyor yıl bo- yu Neden yapıhr bu caz festivalleri? Caz etkinliklerinin "eğtendirici" olmak- tan çıkıp sanat etkinliklerine; konserle- re dönüşmesi bundan aşağı yukan 50 yıl öncesine dayanır. Caz festivalleri ise daha yakın geçmişimizdedir. Bu, son 50 yıldır caz konserlennin eğlendirici ol- madığı anlamınagelmiyorelbette; ama, cazın daha önceleri genelevlerin, barla- nn ve kulüplerin müziği olduğunu da unutmamak gerekır. Caz 20. yüzyılın belkı de en önemli sanat formudur ve in- sanlarkıyısından köşesinden caza doku- nabilmektedirlerartık. Bugün cazın ya- nma yaklaşılabilir ve bızim gıbi geliş- mekte olan ülkelerde, bir tür kültürel sı- nıf atlama platformudur caz festivalleri ya da daha kabaca "cazdinlemek". Ger- çı Avrupa'da ve ABD'de beyazlar ara- sında da dunım pek farklı değildir. Pe- ki nerenın olduğunu ancak kabaca bile- bıldığimizbu müzik türü neden sınıf at- lama "durumlan"na vesile olur? Çün- kü gerçek cazın sıradan bir insana da hıtap edebileceği. giderek cazın gerçek- te toplumun alt katmanlannın müziği olduğu, sisteme bir direniş, bir tepki mü- zigi olduğu bilinmez de ondan. Cazın .yenilikçi her hareketi siyah toplumun içinde filizlenmiştir. ABD'de, 1970'ler- deki en uç hareketler bile en doğnı tep- kıleri hep halk konserlerinde görmüşler- dir: pınltılı konser salonlannda aynca- lik.li kıtleler önünde değil. Caz festivallen u hip"tir, insanlar "hip" ortamlarda bir araya gelirler ve görülürler. Ve ne yazık ki önemli olan, festival coşkusu içinde sunulanı tüket- mektir. Festivallerin şenlikli olması ge- rekir. Aslmdatoplucabir "bilinçyitirme durumuna uzanmak" olmalıdır caz fes- tivalleri. Oysa ortak bilınçaltımıza yıl- lar boyu yalan yanlış bir şeyler depola- nır ve sonunda da çok sudan bir caz kül- türii gelişivenr. Dünyanın her yerinde de durum böyledir. Caz festıvallerinın çoğunda eğlenilir, ancak cazın ruhu ya- kalanamaz. Sanatçıdan çok imaj Doğum yeri olan ABD'de de azınlık- lann müziği olmuştur caz. Azınlıklarca (sıyahlar) seslendırilmiş, bütün gerçek devrimcılen, yol açıcılan siyahlar ol- muş ve de azınlıklarca benimsenmiştir. Marjinal kitlelerin müziği caz, toplum ölçeğinde daha aydın olanlann müziği olmuştur hep... Cazı anlamak diye bir şey olası değildir... Böyle bir şey yok- tur. Caz dınlenir. sindirilir, üstünde uçu- lur. altında yuvarlanılır; ama anlaşılmaz. Hem çok çetrefillidir hem de çok basit. Bu, bir yaşam biçimıne beyazlann tak- tığı addır. Gerçi etimolojistler "caz"ın I-U enflmez, yaşanır' az festivallerinin çoğunun, cazın bugününü yansıtmaktan çok uzak olduklan rahatlıkla söylenebilir. Bu çerçevede Wynton Marsalis'in yaptığı gibi bir tür salon müziği yapmaya kalkarsanız ancak cazın üstünde eğreti durur bu kılık. Ancak yine de acılarla yüzleşmek gerekir; geçen yıl Roy Haynes çaldı İstanbul Festivali'nde. Chick Corea'nın parlak adına gereksinme duymuş büyük Roy Haynes. Bu yıl da Elvin Jones Wynton Marsalis'e ihtiyaç duydu. a Afrika kökenli bir sözcük olduğu üze- rinde birleşiyorlar (Batı Afrika'de Se- negal, Gambıya ve Guinea'de konuşu- lan Wolof dilinde bir sözcük olduğu sa- nılıyor "caz"ın): ama yüzyılın başında New Orleans'ta yalnızca konuşma dilin- de ve cınsel birleşmeyi ifade eden bir sözcüktü. Beyazlar yalnızca alt kültürün (siyahlann) müzik türünü anlatmak için cinsel çağnşımlan olan bu sözcüğü kul- lanıyorlardı. biraz da müziği aşağılamak için. Ne yazık ki beyazlar daha işin ba- şından durumu kavramakta zorlandılar. Zamanında New Orleans'ta siyah yerle- şım bölgelerinde en iyi müzisyenlere de "King" lakabı verilirdi. KingOHver, King Bolden gibı. Caza getirilmek iste- nen bu hiyerarşik yapı da beyazlann ese- riydi. Günümüzde caz festivallerinin çoğu da hep bana bir yanlış anlamanın, yan- lış bılgilendirmenin ürünü gibi görünür. Bu festivallenn çoğu, cazın gerçek ye- nilikçilerinı unutuvenrler. Caz festival- leri caz "sanatçı"lanndan çok, caz *i- maj"lanyla ilgilenirler. Oysa bu müzik sürekli değişmektedir ve festivallerde ya da caz dinletilerinde bu değişimi vur- gulamak gerekir. Bu sürekli değışimin rerçi Wynton'a katıldığım bir nokta var: "Caz festivallerinde bu müzikle ilgisi olmayanlar caz efsaneleri olarak sunuluyorlar, müziğin geleceği açısından oldukça korkutucu bir durum" buyurmuşlar Wynton Marsalis. Ancak Wynton'un tutumunun da cazın geleceği açısından oldukça korkutucu olduğu söylenebilir; cazı akademikleştirme çabası bu. Öğrenilecek bir şey değildir caz, yalnızca yaşanır. bir nedeni de cazın yenilikçilerinin ye- ni teknikler ve yeni ses yapılan üreterek müziğin taklitçilerinden hep bir adım önde olma gereksinimlendir. Cazın bugününü yansrtmak Caz enerjidir, duygudur. yüreklılık- tir, yalındır, yücedir; ayinsel ve dinsel bir boyutu vardır; özgürdür, disiplindir, güçtür. zamansızdır, anlıktır, doğaçla- madır. ama sanıldıgı gibi evrensel değil- dir. Nedense cazın evrensel bir müzik olduğu yolunda bir söylenti yayılmıştır, belli başlı caz festivalleri ve caz medya- sı da buna önayak olmuştur. Çünkü caz dalgalan ABD sınırlan dışına taşmış, caz bu sınırlara hapsedilememiştir. Ül- kelerinde anlaşılmayan ve hâlâ azınlık muamelesi gören bazı siyah müzisyen- lerin, bu garip müziği yeni topraklann entelektüellenne sevdirmesiyle önce Avrupa'nın bellı başlı metropollerine. daha sonralan da tüm dünyaya yayıl- mıştır caz. Dünyaya yayılmış olan bu caz sedasıdır yalnızca; cazın kendisi de- ğil. Yalnızca doğduğu topraklann ve ilk yaratıcılannın müziğidir caz. Kökleri ile aynlmaz bir bütündür. Ve bu ağaç Afro- Amerikal ılanndır. Cazı geniş kitlelere yaymak için biraz sulandırmak ve yerel öğelerle birleştir- mek gerekmiştir. Bcnny Goodman; Fletcher Henderson'ın düzenlemeleri ile sınırlan ABD dışına taşmış olan bel- ki de ilk önemli beyaz caz müzisyeni- dir. Fletcher Henderson'ı belki ABD'de tanımazlar, ama Benny Goodman'ı en umulmadık ülkede bile pek çok kişi ta- nıyabilır. Işte cazın adaleti bu düzeyde- dir. Cazın evrensel olduğu da bu yüzden bir koca palavradır. Caz Afrika kökenli bir müziktir ve Afro-Amerikahlanndır. tstanbul'da da her yıl üç caz festiva- li yapılmaktadır (4. Uluslararası îstan- bul Caz Festivali'ni yeni noktaladık). Ancak İstanbul sanıldıgı gibi dünyanın caz başkentlerinden biri değildir. Caz dinleyıcimizın pek tanıdığı söylenemez bu müziği. Vakfın yaptığı gibi büyük konserler yapılmalıdır ki sponsorlann ilgisi süregelsin ve müzik kalitesi üst düzeydeki konserler için kaynak yaratı- labilsin. Böylelikle de caza kıyısından köşesinden bulaşanlar cevhere doğru ınebilsin. Caz festivallerinin çoğunun. cazın bu- gününü yansıtmaktan çok uzak olduk- lan rahatlıkla söylenebilir. Bu çerçeve- de \Vynton Marsalis'in yaptığı gibi bir tür salon müziği yapmaya kalkarsanız ancak cazın üstünde eğreti durur bu kı- lık. Ancak yine de acılarla yüzleşmek gerekir; geçen yıl Roy Haynes çaldı İs- tanbul Festivali'nde. Chick Corea'nın parlak adına gereksinme duymuş büyük Roy Haynes. İyi satıyor Chick Corea ne de olsa. Yok satanlar caz dışı konserier Bu yıl da Elvin Jones Wynton Marsa- lis'e ihtiyaç duydu. Gerçı Wynton'aka- tıldığım bir nokta v ar. "Caz festivalkrin- de bu müzikle ilgisi olmayanlar caz efsa- neleri olarak sunuluyoriar, müziğin ge- leceği açısından oldukça korkutucu bir durum" buyurmuşlar Wynton Marsa- lis. Ancak Wynton'un tutumunun da ca- zın geleceği açısından oldukça korkutu- cu olduğu söylenebilir; cazı akademik- leştirme çabası bu. Öğrenilecek bir şey değildir caz, yalnızca yaşanır. Wynton Marsalis herhalde bizim festivalin de açılışını yapan SteveGadd, JoeSample, Marcus Miller, David Sanborn gibı "fu- sion" müzisyenlerinden, Eric Clapton gibı pop blues ikonalanndan oluşan The Legends'dan söz ediyordu. Elbette caz efsaneleri değil bunlar. Asıl caz efsane- sı festivalin güme giden konserlerinden birinde oynuyordu; ama başrolde değil- di Elvin Jones; Wynton Marsalis'in ar- kasında çalar gibiydi. John Coltrane'in davulcusu Elvin Jones'dur söz edilen. Wynton bu durumu da kastre etmeyi be- cerdi. Ska ntmının mucidi Ernest Ranglin hem CRR'de hem de Rox'deydi. Basit ve hipnotik titreşimler Roxy'ye daha çok yakıştı. Festival yönetimı yerlerle mü- ziklen iyi bağdaştırdı bu yıl. Gerçı Açık- hava konserlerinde cazla uzaktan yakın- dan ilgisi olmayan pek çok konser var- dı. Bunlar arasında senfonik düğün ve cenaze marşlan eşliğinde bıze oldukça coşkulu bir gece geçirten Goran Brego- viç ve trip- hop'un mucitleri Massive At- tack'ı sayabilıriz. Neo- klasik çalışma- lanyla tanıdığımız Nicholas Payton,Jos- hua Redman ve Roy Hargrove gibi ca- zın yeni aslanlannm konserleri de yok değildi. Ama yok satanlar daha çok caz dışı konserlerdi. Festival yaşamak zo- runda. Onun için de dünyadaki tüm bü- yük festivallerin yaptığı gibi cazın daha kolay algılanabilir ve de "crossover" formlannı festival programına almak zorunda festival komıtesi. Bu yıl iyi bir denge rutturdu. Festival bu yıl hem ku- lüplerdeydi hem de Esma Sultan Yalısı gibi egzotik yerlerde. Caza şans verirseniz... Cazın bir yaşam biçimi olduğunu bi- liyoruz. Kirli biryanı var cazın; cazı caz yapan. Onu steril. risksiz. ruhsuz bir ek- sene çekmeye çalışırsanız ortaya çıkan şeye pek caz deme hakkınız da kalmaz. Berklee'de caz öğretemezsiniz. Caz tan- hini ve çalmayı, yapısını öğretebilırsi- niz; ama bu, caz değildir. Cazda duman, alkol, eroin, ırkçılık, tepki, başkaldın, nefret, hüzün de vardır. Cazın kabul edi- lebilir yüzünü Wynton gibileri evimizin içine kadar getirebilir ve diyebilirler ki: "Bakın, ben bu müziğin içinden geüyo- rum; caz akademisinin, köklerinin sonu- cuyum ben." Oysa Wynton en önemli bo- yutunu ıskalamıştır müziğin. Bu da unu- tulmamalı. tşte işin açmazı burada: Wynton'u fes- tivalinizde kullanacak mısınız? Jan Gar- barek her yıl gelmek zorunda mı? Belki de evet! tnsanlann Manhattan Transfer dinlemeden John Coltrane'in. Theloni- ous Monk'un müziklenne gırmelerini beklemek düş olurdu herhalde. Eğer caza şans verirseniz tanımadığı- nız yüksekliklere çıkma şansını yakala- yabilirsiniz. Orada hava biraz keskin ve serttir, ama ruhumuzun pasını alıverir. tstanbul Kültür Sanat Vakfı'na, sevgi- lı Melih Ferefi, sevgilı Görgün Taner'e, Apo'ya, Bozkurt'a teşekkürler. Bologna Film Festivali'nde 'îsveç sfenksi' Greta Garbo'nun sessiz filmleri gösterildi Greta Gustafsson 'dan Greta Garbo'ya.• Bolongna Film Festivali, bu yıl Bologna ve Amsterdam film arşivlerinin birleştirilmesiyle 'Yeniden Bulunan Sinema' başlığı altmda gerçekleşti. Bu kez gerçekleştirilen Greta Garbo gösteriminde 'sinemanın efsanevi tannçası Greta Garbo'nun nasıl yaratıldığı ve sessiz filmlerinin hiç değişmeyen kurgusu yansıtıldı. Kültür Senisi - Geleneksel Bo- logna Film Festivali. Bologna ve Amsterdam film arşivlennin bır- leştinlmesiyle "İICûıemaRitrova- to-Yeniden Bulunan Sinema"da gerçekleşti. Geçen yıl ağırhklı ola- rak Valentino filmlennin gösterildi- ği organizasyonun bu yılki seçimi Greta Garbo oldu. Bu göstenm, Valentino'nun çe- şitliliğinin yanında Greta Gar- bo'nun hep aynı çizgide gıden film- lerını incelemek ve Greta Gustafs- son ısımli İsveçlı bir genç kızın 'ünage-maker'lar ve uzmanlar, di- yetisyenler aracılığıyla 'sinemanın efsanevi tannçası Greta Garbo'ya nasıl dönüştürüldüğünü gözlemle- me olanağı sağlaması açısından önemli bir çalışma. Tıpik Garbo filmlerinde olduğu gibi festivalde gösterilen sessiz filmlennde de hiç değişmeyen bir kurgu izleniyor. Garbo yaşlı \e zenginbıriyle ev lendikten sonraya- kışıklı ve genç birine âşık olur. An- cak sosyal konumu nedeniyle bo- şanmayı reddeden kocası yüzünden bu iki genç. asklannı y aşayamazlar. Tolstoy'un klasik yapıtı "AnnaKa- renina"dan uyarlanan \e "John Gilbert ve Greta Garbo in Love" adıyla gösterime giren 1927 yapı- mı film de Garbo'nun prototıp ça- lışmalanndan biri. Aynca çok açık bir biçimde gö- rüldüğü gibi. ilk filmlerinde 'fabri- kada işlcnmesi gereken bir ham- maddc' görüntüsü veren Garbo. MGM patronu, ünlü yapımcı Louis B.Mayer tarafından keşfedıldıkten sonra adeta 'yeniden yaranlnuş'. Bir 1921 yılı yapımı olan ilk fil- minde gıydiğı abartılı kıyafetlerle 16 yaşında genç bir kızdan çok, ol- gun bir kadını andıran ve yine "Gösta Berlings Saga" adlı fılmin- de ıse bakımsız bir kadın görüntü- sü veren Garbo'nunbu fılmlerinde- ki tek çarpıcı yönü, onu her zaman farklı kılan etkileyicı bakışlan. Ancak Mayer tarafından 'işlen- dikten' sonra, bir 192 7 yılı yapımı olan "Flesh and the Devil". 1929 yılı yapımı "AVVömanof Affair" ve MiehaelArlen'ın romanından uyar- lanan "TheGreenHat'' adlı yapım- larda Garbo'nun yenılenmiş görü- nümüyle adeta bir güzellik tannça- sına dönüştüğüne tanık olmak mümkün. Greta Garbo'nun filmle- rinin göstenminin yanı sıra bu yıl Bologna Festivali 1920'lerdeAvru- pa sınemasına büyük katkılarda bu- lunmuş Rus göçmenlennin çalış- malanna da yer verdı. Festivalde aynca 1930'lu yıllara ait VlctorTri- vas'ın "Dans les Rues", Alexei Gra- nowsky 'nin "Das Liedvom Leben" ve Fedor Ozep'in "Amok" adlı filmlendeyeraldı. \eniden yaratılan Greta Carbo 1927 yapımı 'Flesh and the Devir adlı fılmde. IŞILDAK VE YELPAZE ATİLLA BİRKİYE Cumhurbaşkanı İddia Ediyor! Italyan yazar Antonio Tabucchi'nin Türkçede ya- yımlanan en son kitabı, "Pereira İddia Ediyor" adlı roman, AFA Yayınlan'ndan yayımlanan kitabı, dilimi- ze bu yazann artık "ilmini" kapmış olan Münir H. Gö- le çevirmiş. Tabucchi son yıllann gözde yazarlanndan. Bu ki- tabı da Türkçede yayımlanan beşinci kitabı. Gide-' rek bizde de Tabucchi tanınıyor. 0 bir Pessoa hay- ranı ve çevirmeni; dolayısıyia Portekiz onun belli başlı "metin" eksenlerinden biri. Nitekim bu romanında da yine "Portekiz" ile kar- şılaşıyoruz. Bu kez merkezde bir gazeteci ve arka planda Salazar diktatörtüğü var... • • • : 1938 yılının 25 Temmuzu'dur. Kahramanımız Pe- reira ölümü düşünmektedir. "Atlantik esintisi ağaç- lann doruklannı okşarken, güneş ışıldarken ve kent pınldarken, evet kent penceresinin altında tam an- lamıyla pınldıyordu ve gökyüzü maviyken, gökyüzü hiç görülmemiş mavilikte ve neredeyse insanın göz- leriniyakan bir netlikteyken ölümü düşünmeye baş- ladı diye iddia ediyor Perreira. Neden?" "Neden" sorusu yazann sorduğu bir sorudur, kuş- kusuz, ancak otuz yılını yerel muhabir olarak geçir- miş bir gazetecinin "dönüşümü"nün başlangıcı olur. Romanın başındaki bu "neden" sorusu, romanın omurgasındaki kahramanımızın Salazar'a karşı ey- lemsizliğinin sorgulanmasından başka bir şey değil- dir aslında. Hitler Almanyası ile el ele olan Portekiz yönetimi- nin sorgulanmasından, en küçük bir Alman karşıtlı- ğına izin vermeyen zihniyetin sorgulanmasından, sansürün, gizli polisin, devletle iç içe geçmiş faşist çetelerin sorgulanmasından başka bir şey değildiı' aslında. veremden yitirdiği eşinin portresiyle "konuşan" ve yaşamı, maydanozlu omlet yemek ile sıcaktan bu- naldığında şekerli limonata içmek arasında sıkışmış Pereira, bu tür sorgulamalardan uzaktadır. Bir gazetenın, haftada bir yayımlanan kültür say- fasının editörüdür ve 19. yüzyıl Fransız yazartarından öyküler çevirmektedir. Yanıbaşındaki Ispanya'da, Cumhuriyetçiler arbk ülkelerini terk etmek üzereyken; sosyalizm Avru- pa'da cıddi bir yara almış ve faşizm kanlı tırnakları- nı göstermişken; kahramanımızın şikâyeti sıcaklar- dır. Şişman ve kalp hastası olan Pereira'nın sıcaklar- dan yakınması çok doğaldır! • • • Tabucchi, metni ötekı metinlerinde de olduğu gi- bi "yavaş yavaş örmektedir." "Duru" bir kurgu söz konusudur zaten Tabucchi'de. Bu duruluk; ister is- temez metnin inandıncılığını da peşi sıra getirir. Böylece Pereira'nın daha da yaşamına girersiniz. Aslında "neden" sorusuyla gazetecinin yaşamına başka kişiler de girer. Bunlar, Ispanya'dakı Cumhu- riyetçilere destek verenlerdir. "Neden" sorusunun ardından dergileri kanştıran Pereira, bir dergide ölümle ilgili bir yazı görür; yaza- rı felsefe öğrenimi yapmış bir gençtir ve kahramanı- mızın bazı şeyleri sorgulaması bu gençle başlar. Pe- reira, ondan sayfası için yazı ister ve böylece ancak o zaman Pereira, "dünya "nın farkına vanr. Doktoru, rahip arkadaşı -ki Pereira iyi bir Katolik olduğunu iddia ediyor-, trende karşılaştığı bir kadın, kahramanımızın "dikkatini", maydanozlu omlet, şe- kerli limonata ve kansının portresinin önündeki iç dökmelerden, 19. yüzyıl Fransız edebiyatına bile kat- lanamayan Salazar yönetimine çekeıîer. ••• İlk bakışta didaktik ve klasik bir metin gibi görün- mektedir. Ancak Tabucchi'nin duru kurgulaması, za- manlan ve anlatım kişilerini iç içe kullanarak oluştur- duğu metin orgüsü, metne -neredeyse lirik- özgün bir söylem kazandırmıştır. Tabucchi, "yaşanmış" bir olayı; bu olayın kahra- manının ölümünden sonra kaleme almıştır. Zaten hangi roman, içinde geçen "olay" ne ise, yaşanma- mıştır? "Pereira İddia Ediyor", altmış yıl öncesinin Porte- kizi'ni anlatmasına karşın, biryanıyla bizim için gün- celdir: Bir gazetecinin "düşünce ve ifade özgürlü- ğü" için kendi küçük dünyasındaki direnişi... Bizi de biraz ilgilendiriyor, çünkü: 1997 yılında, ga- zetecileri, yazarlan, yazdıklarından ve yayımladıkla- nndan dolayı içeri tıkan bir ülkenin; "düşünce ve ifa- de özgürlüğü" olmayan bir ülkenin; polisi, kamera- manlan, muhabirleri tekme tokat döven bir ülkenin cumhurbaşkanı, Tabucchi'nin söylemiyle yazarsak, ülkede demokrasi olduğunu iddia ediyor! Zekai Opmanci'ran resim sergisi • Kühûr Servisi-Zekaı Ormancı'nın resım sergısı Kuşadası Kuydaş Sanat Galerisi'nde sürüyor. 1949 yılında Aydın'da doğan sanatçı, 1968 yılında girdiği Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yûksek Resim Bölümü'nü 1973'te bitirdi. Öğrenim süresı içinde çeşitlı liselerde öğretmenlik yapan sanatçı, Avusturya ve Fransa'da mesleki araştırmalar yaptı. 1995'te profesör olan Ormancı'nın yapıtlan çeşitli özel koleksiyonlarda ve müzelerde bulunmaktadır. Ormancı'nın sergisi 10 ağustosa kadar görülebilir. fıpınlapı kazısı başladı • İZNİK (AA) - Türk çini sanatının en önemli merkezlerinden biri olan Bursa'nın İznik ilçesinde, çini fınnlan kazısı başladı. Prof. Dr. Oktay Aslanapa tarafından 1964 yılında başlatılan kazılann bu yılki bölümüne Prof. Dr. Ara Altun başkanlık edecek. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Faİriiltesi Sanat Tarihi Bölümü öğrencilerinden 30 kişilik bir ekip tarafından yürütülecek olan çalışmalarda, Osmanlı dönemi çini ve seramik sanatını aydmlatacak fınn ve atölyeler ortaya çıkanlmaya çahşılacak. Yeni Biçem'in son sayısı çıktı • Kültür Servisi - A\ lık edebiyat dergısı 'Yeni Biçem'in ağustos sayısı çıktı. Derginin bu sayısında, Ramis Dara'nın "Hasar ve Hasat', Enis Batur'un 'Papıer Bavard', Turhan Gürel'ın "Yaşam - Şiir Bağlantısı', Haydar Ergülen'in 'Altınlı', Didem Akşemsettinoğlu'nun 'Mavisiz Dönüş' ve Yılmaz Arslan'ın 'Turkuvaz Gazel' başlıklı şiir ve öyküleri yer alıyor. BUGUN • RUMELİ HİSARI KONSERLERİ kapsamında Rumeli Hısan'nda saat 21.00'de Şebnem Ferah izlenebilir. • BOĞAZİÇİ Ü1SİVERSİTESİ SİNEMA KULÜBÜ Murat Dikmen Salonu'nda saat 19.00'da "Tabutta Rövaşata" isimlı film izlenebilir. • İFSAK'ta saat 19.30'da çeşitli festivallerde ödül almış filmlerden seçmeler izlenebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle