Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
»TEMMUZ1997 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
ALLEGRO EVtN tLYASOĞLU
Bestecilik eğitimi üstünetlk kuşak çoksesli müzik bestecileri-
miz gynı zamanda müzik kurumlanmı-
•zın da temel taşlannı atan ilk kuşak öğ-
retmenlerimizdir. Yurtdışmda eğitim
görûp cumhuriyetin ilk yıllanyla bir-
likte hizmetebaşlamışlardır. TürkBeş-
leri" olarak bilinen bu kuşak, bir yan-
da Batı normlanyla geleneksel Türk
müziğinin öğelerini birleştirerek kom-
pozisyon yapmaya başlamış; öte yandan
da gırdikleri kunımlann içindeki bü-
rokrasi çarkı ile ugraşmıştır. 1900 baş-
lanndan günümüze kadar beş kuşak
besteci yetişti. Bunlardan ilk kuşak ikin-
cisinı hemen yakın çevresinden yetiş-
tirdi. Sonraki kuşaklar daha bireysel ça-
lışmalar yaptılar. Ve giderek yeni bes-
teciknmizı yanı başımızda görmek bir
yana. dünyanın dört bir yanında ara-
mak gerekıyor.
Dünyanın belli başlı sanat merkezle-
rinde bestecilık okullan konservatuvar
içinde, ünlü bestecilerin çevTelerinde
gelişırken biz neredeyse konservatu-
varlanmızda kompozisyon sınıflannı
bulamaz olduk.
Geçenlerde Ankara Devlet Konserva-
tuvan Müdürü ve viyolonsel sanatçısı
Prof. Ali Doğan ile yaptığımız bir söy-
leşide konservatuvann sorunlanna de-
ğinmiştik. Genç kuşak bestecilerin ge-
çim sıkıntısından, karamsarlığından ve
firsat bulanın yurtdışına kaçtığından
söz etmiştik.
Alı Doğan'agöre, "Kompozisyon us-
talanmız sonraki kuşağı yetiştirmeyi ih~
m ai etmişler. Bestecilik icgüdüsel bir ya-
ratı; ister türkü ister senfoni okun. Sı-
nava girip de dersleri alıp 'Haydi sen
kompozitör o\" denmez. Doğuştan dü-
şünce \e du>gulannı o şekilde ifade et-
me zev kine\armış olmaİL Kompozisvon,
enstrüman eğitimi gibi kola> rayına otu-
racak bir süreç değil. Bugün kompozis-
vondan raezun öğrencilerimiz haftada
otuz saat solfej dersi verip yaşamlanru
kazanryorlar. E vlenip çocuk sahibi olun-
ca geçim zorlaşrvor. Kompozisvon bir
tarafa, sotfej hocasına ihtiyaç var. Ayn-
ca genç besteci adaylan için ne özendi-
rici bir yanşma ne de kunımlann yar-
dımı oiuyor.
u
Uzmanlaşan bestecilerin öncülük
yapması, çevresindeik öğrencfleri perva-
ne gibi cezbetmesi, bir ekol oluşturma-
sı lazun. Cemal Reşit Rey, Ahmed Ad-
[nkara Devlet
Konservatuvan Müdürü
ve viyolonsel sanatçısı
Ali Doğan, uzmanlaşan
bestecilerin öncülük
yapması, bir ekol
oluşturması gerektiğini
savunuyor. Yabancı
sanatçılardan da
yararlanmayı amaçlayan
Doğan, bu çağnlann
engellenmesine hayret
ediyor!
A
nan Saygun veNecil Kazım Akses böy-
le bir atmosfer yaratabümişlerdi. Kısa-
cık bir dönem, sonra bu ortam kalma-
dı. Şimdilerde Muammer Sun öğrenci-
leri kompozisyona yönlcndirmek için
özel çabalar harcayan bir bestecimiz.
Üçüncü, dördiincü sınıflardaki gençle-
rimizden umutiuyuz. Muammer Sun,
enstrüman dalındalrî yeteneklileri bulup
çıkanyor. Doğnı hoca ve doğru eğitim
almalan. iyi yönlendirilmeleri ve eldeki
olanaklan iyi değeriendirmekri gereki-
yor. Kâmuran lnce, iyi bir örnek. Bizim
konservahnanmızda pariayan bir öğren-
d idi. Kcndini iyi >önlendirdi. Sanatçı ki-
şıliğjnî oluşturabildi."
"Bestecilerimizden tlhan Baran ma-
alesefkompozisyon dersi vermiyor. Ama
kendini solfej egitimine adadı. Uç nok-
talarda mükemmeli arayan son derece
bilgUL, rafine bir sanatçı. Oğrencilerle
çok güzel iüşkikr içinde. Böyle bir sol-
fej öğretmenimiz olduğu için de şansb-
yız."
Ali Doğan, konservatuvar müdürü
olduktan sonra yalnız okul içindeki ho-
calann verdiği eğitim ile yetinmeyerek
Ankara'ya gelen yabancı sanatçılardan
da yararlanmayı amaç edinmiş. Birçok
ünlü solist ve şefi konservatuvara davet
etmekten yana.
Ancak kurumun içindeki kimi öğre-
tim üyelerinin hâlâ bir çekişme yarat-
malan, böylesi ünlülerin okula çağnl-
masına karşı gelmeleri onu hayretlere
düşürüyor: "Orneğin Cansug Kakhid-
ze veya Strugala gibi bir şefi bir öğleden
sonra okula davet edip bir prova yaptır-
li Doğan, sazm
hakimi icracılann
mutlaka bestecileri
yönlendirmelerinden
yana. Besteci ile birlikte
çalışınca çok daha
verimli yapıtların ortaya
çıktığını belirtiyor.
mayı on keredüşünüyonım. Mevcut dü-
zen sallanmasm diye böyle bir çağn için
kavga veriyoruz. Tüm enstrüman dal-
lannda Ankara'ya gelen sanatçılan da-
vet etmelrviz. Ben viyolonsel sınıfıma ça-
ğınyonım ve son derece yararü oiuyor.
Hem de kendimi denetlemiş oluyorum.
O kritikkrle kendimi doğrulayıp düzel-
tiyonım, övgülere seviniyorum. Ama
böyle çağnlar için hâlâ çevremdeki bas-
kryla mücadek etmem olacak şey de-
ğil!''
Viyolonsel sanatçısı Ali Doğan, sa-
zın hâkimi icracılann mutlaka besteci-
leri yönlendirmelerinden yana. Beste-
ci ile birlikte çalışınca çok daha verim-
li yapıtlar çıkıyor ortaya. Necil Kazım
Akses'ten, Nevit Kodaflfdan, Çetin Işt-
közlü'den ve Ertuğrul Korkmaz'dan
eser istemiş bugüne kadar. Hep ilk ic-
ralann çok zor olduğunu, ancak birle-
şik çalışma sonunda çalgmın rengine
ve teknik kolaylıklara göre eser yazıl-
dığını söylüyor.
Icracı - besteci işbirliği konusunda
bir şeye daha dikkat çekiyor Ali Do-
ğan: "Türidyetiehenüzbirçalgıekolün-
den sözedemiyoruz. Bunun sebebi, ken-
dini ispat etmiş eserlerin azhğı. Stü, eser-
den doğar. Stil önceden vardı da ona gö-
re eser yazılnuş oiamaz. Rus keman eko-
lü diyoruz. Çaykovski'yi ne kadar gü-
zel çalıyorlar! 'Çaykovski kemancılara
göre eser yazmış gibi tınlıyor' diyorlar.
Halbuki ben tamtersini düşünüyonım:
Bence Çaykovski'nin eseri dolayısryla
bir Çaykovski çalma tarzı ohışmuş. Ese-
rin varhğmdandotayıbir stildoğmuş. Ör-
neğin Necil Kazım Akses'in vholonsel
konçertosu, Ahmed Adnan Saygun'un
keman konçertosunun nasıl çaknacağı
eserin yapısL konstrüksüyonu içinde bel-
Bdir. Kemananın yeteneğinden öte, eser
kendisi bir stil doğurmuştur. Ben Necil
Kazım Akses'in uzun soluklu eserlerin-
den dola\ ı bir çalma tar/ına ka\ uştum.
Klasik tarzda teknik çabşmalanm bir ya-
na, gerek fikir gerek teknik bakımın-
dan bir çalma yöntemim oluştu."
Hungaraton plaklannda çıkan kom-
pakt diskten Renghn Gökmen yönetı-
mindeki Macar Devlet Orkestrası eşli-
ğinde Necil Kazım Akses'in "Çello ve
Orkestra tçin 4. Senfonisi"ni dinliyo-
rum. Solist: Ali Doğan. Gerçekten de
besteci-solist ve şefin işbirliği duyulu-
yor. Büyükelçi İsmet Birsd'in Dışişle-
ri Bakanlığı Kültür Dairesı'nin başın-
dayken yaptığı CD'ler. Nerede bulunur,
nasıl alınır ki okurlanmıza şalık vere-
lim?
Ali Doğan 1938 Aydın doğumlu.
1964 'te Ankara Devlet Konservatuva-
rı 'nın viyolonsel bölümünü bitirdi. Ay-
nıyıl kazandığı bir burs ile Paris 'e gi-
derek Andre Navarra 'nın öğrencisi ol-
du. Aym zamanda "Ecole normale de
Musique"de Andrey Levy ile çalıştı.
Uzun yıllar Ankara Devlet Konserva-
tuvan 'nda çello öğretmenliği yapmış;
Ankara Oda Orkestrası 'nın da solistli-
ğini üstlenmiştir. Halen Ankara Devlet
Konservatuvan Müdürü olan sanatçı so-
listlik etkinliklerini sürdürmektedir.
Bizde popüler müziğin acıklı haliAHMETSAY
ANKARA - Geçen akşam te-
•levizyonda "müzik'' üzerine Zül-
fiı Livaneli'nin yönettiği, daha
doğrusu "yönlendirici" olarak
sohbete katıldığı biraçıkoturum
vardı. Öteki konuşmacılar ise
popüler müzik bestecisi ve aran-
jör Atilla Ozdemiroğlu, Sony-
Müzik'in Türkiye müdürü bir
bay ve yine popüler müzik ala-
nında yazılar yazan bir bayan
gazeteciydi. Ben böyle yumu-
şak dokulu, pek de "iddiah" ol-
mayan, hızlı akışlı oturumlar-
dan hoşlanıyorum, hatta yarar-
lanıyorum. Orneğin Özdemiroğ-
lu"nun MESAM Başkanı olarak
.görüşlerini, Sony'nin Türkiye'de
CD ve kaset üretimine geçtiği-
ni bu oturumdan öğrendim.
'Üçtincü bodrum'
? "Müzik" denince bizde "po-
;pûler müzik'' akla geliyor. Ya-
dırgamayalım, popüler müziği
küçümsemeyelim. bütün dün-
yada böyledir: Kitleleri hangi
tür müzik daha fazla ilgilendi-
riyorsa onun gündemde olması
doğaldır. Üstelik, çağımızda po-
püler müzik, ekonomik işgörü-
İeri açısından alıp başını gitmış.
bir sanayi ve iletişim sektörüne
dönüşmüştür.
Oysa popüler müziği sadece
"ekonomik" işgörüsüyle değer-
lendirmek yanlıştır. Bu türün de
kültürel ve eğitimsel işlevlen
vardır. Zaten kültürel ve eğitim-
sel işlevleri olmayan bir müzik
türü, "müzik'' olmaktan çıkar.
Popülermüziği salt "eğlence mü-
ziği'' olarak görsek bile, eğlen-
ce müziğinin de toplumsal ve
kültürel. hatta eğitimsel işlevle-
ri bulunduğunu anlamak zorun-
dayız. Meselenin püf noktası bu-
radadır. Geçen akşamki oturum-
da bu püf noktası gözden kaçı-
nldı gibime geldi. Dahası, konuş-
ll şin garibi Zülfîi
Livaneli çarpık
adlandırmaya karşı
çıkmıştır da, oturum
boyunca süregelen
'çarpık
sınıflandırma'yı
olağan karşılamış,
asıl çarpıklığı
umursamamışrır.
Hayret!
macılarmüzikte "tür" kavramı-
nı çorbaya çevirdi. Özgün mü-
zik, arabesk, Batı müziği, pro-
test gibi nitelemeler, "müzik tü-
rü" olarak gösterildi. Asıl bunu
yadırgadım: Otunıma katılan
profesyonel müzikçilerin böyle
bir yanlışa düşmeleri yadırgatı-
cıdır. Çünkü müzikte sınıflan-
dırma, işin "abece"sine girer.
Tür, çeşit, alt çeşit, biçim (form)
gibi basamaklann tanımmda an-
laşamazsak yandık gitti demek-
tir.
Çarpık sınıflandırma
Üç tür müzik vardrr: Gelenek-
sel müzik, klasik müzik, popü-
ler müzik. Bu türler, kendi için-
de çeşitlere, alt çeşitlere ve form-
lara aynlır. Uygar dünyanın han-
gi noktasına giderseniz gidin.
bu sınıflandırma geçerlidir; top-
lumsal yaşam, bu sınıflandırma-
yı doğrular. Söz konusu olan
"popüler müzikr
'se bunun da
çeşitleri, alt çeşitleri, giderek
"jereOeşen" alt basamaklan var-
dır. "Arabesk", popüler müzik
türü içinde yerel bir alt basa-
maktır, "tür" değildir. Adı ya
da tanımı bile çarpık olan "öz-
gün müzik'' de yine yerel bir alt
basamaktır. Işin garibi, Livane-
li bu çarpık adlandırmaya karşı
çıkmıştır da oturum boyunca sü-
regelen "çarpık sınıflandırma''yi
olağan karşılamış, asıl çarpıklı-
ğı umursamamıştır. Hayret!
"Baö müziği'' deniyor. Tür
belirlenmezse ve belirtUrnezse bu
kavram da bulanıktır. Batı mü-
ziği ve Doğu müziği açısından
bakarsak Tokyo'daki senfoni or-
GençmüukçUerimizin çıknumÖNDER KÜTAHYALI
İZMİR - Özgürlük güzel şey: Nanuk
Kemal, onun yüzünü "efsunkâr" (büyü-
kyici) sözcüğü ile nitelemekte haklıdır.
Ne var ki yaşamın katı gerçekleri insan
özgürlüğünü kısıtlıyor. Düşüncede ve si-
yasada durmadan özgürlûğü arayan kişi,
onu yakaladığı zaman bile bağımlı yaşa-
dığının ayırdına varmak durumundadır.
Dünyadaki en özgürlüksüz kişinin kon-
servatuvar öğrencisi olduğu rahatça söy-
lenebilir. Bizde, çeşitli dallara göre en az
beş, en çok da on yıllık bir zamanı dol-
duran bu e|itim süreci, gerçek bir demir
leblebidir. Omeğin Chopin'in bir mazur-
kasını çalmak üzere piyanoya oturan öğ-
rencinin, ilk notayı tınlatmadan önce uy-
ması gereken kurallar, en azon madde ha-
linde sıralanabilir. Parça seslendirilirken
üstesinden gelinmesi zorunlu olan güç-
lükler ise saymakla tükenecek gibi değil-
dir. Öğrencinin Chopin'i doğru yorum-
laması. piyano egitimine koşut olarak
müziğin yan konulannda aldığı eğitimi
özümseyipuygulamayaaktarabilmesine
bağlıdır. O, hem yetenekli hem de bilgi-
li ohnak zorundadır.
Başka bir tükenmez çile de bireysel
çahşmadır. Bale bölümü dışındaki bütün
öğrenciler her gün birkaç saat alıştırma
yaparlar; etütlerini, parçalannı hazırlar-
lar. Evet, konsurvatuvar eğitimi güçtür,
ama öğrenci ona katlanır, çünkü özenle
sınanmış, yetenekli bulunmuştur. akran-
lan arasındaki konumu ayncalıklıdır. Öte
yandan müzikteki sonsuz güzellikler ken-
disini yüreklendirmektedir; müzik yap-
mak, onun için doğal bir iştir.
Ankara Devlet Konservatuvan'mn ku-
ruldugu 1936cian 1994'edeğinböylesi-
ne zahmetli bir eğitim sürecinin sonun-
da öğrencinin kazandığı ödûl, bir sanat
kurumunda görev alıp ülkesine hizmet et-
mek olmuştur. Konservatuvar öğrencisi,
kurumlann açtığı sınavlara girer; eğer
gözlemlediğımiz olaylar. özellikle An-
kara Festivali'nin açıhş dinletisiyle sec-
foni orkesrralanmızın bahardinletilerine
gösterilen ilgi, halkunızın sanata hazır
olduğunu kamtlamıştır. Eğer opera-bale
kurumlanmızla senfoni orkestralanmı-
za destek verilirse, sanat kalkmması hız-
lanacak. gençlerin sorunu da kendiliğin-
den çözülecektir.
Kurumlara yeni sanatçı ahnması,
1994'teki ekonomik paketin geregi ola-
rak durdurulmuş, fırsatı ganimet bilen
X 994'ten başlayarak sanat kurumlannın kapılan genç
müzikçilere kapanmıştır. Uzun ve yorucu maratonun sonu
işsizliktir. Aslmda konu, gençlerin işsizliği değil,
Türkiye 'nin sanat kalkınmasıdır.
yetersiz bulunursa mezuni>iet sonrası ça-
lışmalaria eksiğini giderir, böylece sanat
yaşamını doğru yörüngesine oturtur.
1994'ten başîayarak sanat kurumlan-
nın kapılan genç müzikçilere kapanmış-
ör. Uzun ve yorucu maratonun sonu iş-
sizliktir. Arhk umutsuzlukla dohı karam-
sar bir dönem başlamışhr. 12 Temmuz
günü TBMM'den güvenoyu alan, ama
oylamadan önceki günlerde bile coşkuy-
la çalışmış bulunan 55. hükümet, acaba
bu derdin urnan olabilecek midir? Aslın-
da konu, gençlerin işsizliği değil, Türki-
ye'nin sanat kalkınmasıdır. Son iki yılda
Refah Partisi onlarm sonunu getirecek
olan köklü uygulamayıbaşlatmışnr. Böy-
lece Ankara, Istanbul ve tzmirdeki ku-
rumlar üç yıldır sınav açamamıştır. Söz-
leşmeli statü ile çalıstınldıklan için pa-
rasal kaygılarla emekli olmaktan çeki-
nen, fakat artık yaşlanmış bulunan sah-
ne sanatçılanyla, yaş sınınna gelerek
emekliye aynlanlann yarattığı boşluk da
buna eklenince kurumlar sürekli kan yi-
tirmiştir.
Türkiye'nin her bölgesinde bir opera-
bale kurumunun bulunması hcrkcsin dü-
şüdür. Bubağlamda, Samsun'da açılaca-
ğı söylenen kurum, yaşama geçirilme-
miştir. Antah/a'dakurulmakta olanoda or-
kestrası, kadrosuzluk yüzûnden dağıl-
mışür. Henüz çocukluk aşamasında sa-
yılan Mersin Devlet Operave Balesi, ge-
lişimini tamarnlayamamışttr. Bütün bun-
lar, sanat kalkınmamız açısından üzücû
olgulardır. Şöyle soralmı:
Türkiye'deki ürkütücü yoksulluğu hi-
çe sayarâk Istanbul'daki saray orkestra-
sını 1924'te Ankara'da yeniden örgütle-
yen, Î936'da ilk Devlet Konservatuva-
n'nı halkın hizmetine veren Büyük Ata-
türk'ün başlatnğı atılım duracak mıdır?
Bestelenen yüzlerce çağdaş yapıtla, ye-
tiştirilen değerli sanatçılarla cumhriye-
tin en önemli simgelermden biri olan 75
ydhk emek heba mı olacaktır? Inaruyo-
ruz ki cumhuri>ı
ete gönül veren aydınla-
nmız açısından bu sorulann yanıtı, ko-
caman bir "havsr"dır. Nedenini bir kez
dalıa özetleyelim:
insammız durmadan çalışmak, sevgi-
li Türkiye'yi en kısa zamanda kalkmmış
ülkelerin düzeyine çıkarmak zorundadır.
Halkımıza bugücü güzel sanatlann, özel-
likle de müziğin vereceği kesindir. çün-
kü müzik evrensel bir dildir; aracıya ge-
reksinme duymadan doğrudan doğruya
yüreklere seslenir. Böyle olduğu içindir
kiKültür Bakanımızdan ve yeni hüküme-
ümızden, müzik sorunJanmıza, kimsenin
bozamayacağı köklü çözümler getkme-
sini umutla bekliyoruz.
kestralan "Doğu müziği" mi ya-
pıyor? ABD'nin batısında bu-
lunan Japonya'daki "geteneksd"
müzik, Batı müziğine mi girer?
Arapsaçı popüler müzik
Aslmda "Doğu müziği" kav-
ramı biraz daha akla yatkındır.
Çünkü Türk, Arap, Iran, Hint,
Çin müzikleri, ağırlıklı olarak
gelenekseldir, makamsaldır.
Böylece "Doğu müziği'' dendj-
ğinde müzik türü işaret edilmiş
olur. Ama bütün "makamsal"
müzikler Doğulu değildir. Avru-
pa'da ortaçağ "Idlise müziği''
makamsaldır. Gayda, geleneksel
bir "Bat" çalgısıdır. Oysa u
Ba-
üçalgBi" dendığınde aklımıza ör-
neğin piyano, saksofon vs. ge-
lir. Peki, "Türk operası" Doğu
müziği kapsamında mıdır? Eğer
sınıfiandırmayı Doğu, Batı Ku-
zey, Güney diye yapacak olur-
sak bu iş arapsaçına döner.
Asıl arapsaçı, bizim "popü-
ler müzik'' alanındadır. Neyin
ne kadar geleneksel ve popüler
olduğunu kestirmek zordur. Mü-
zik çeşitlerinin alt basamakla-
nnda dolaşmaktayız. Popüler
müziğin feriştahı plan Anglo-
Amerikan "pop müak"le bizim
eciş bücüş popüler müzikleri-
mizin ne ilgisı var? Bizimkiler
genelde Türko-Arabik. Hayır,
bu "Türko" lafı tehlikeli.
Geçenlerde Aydın Engin ya-
zıyordu: Telefonlar dinlendiği
için telefonda arkadaşına "Apo"
diyemiyormuş. Bense burada
düpedüz "Türko" diye yazdıy-
sam başıma bir iş gelmesin? Vaz-
geçtim, pişman oldum, nedamet
getirdim. Bu popüler müzikle-
rin Türko'su da Arabik'i de
Şam'ın şekeri de onlann olsun!
Zülfü Livaneli beni anlaya-
caktır: Alt basamaklan inerken
üçüncü bodruma geldik. Bu mü-
ziklerin melodik düzeyi üç yaş
zekâh: "Yağmur yağıyor. sefler
akıyor, Arap kızı damdan bala-
yor" şarkısmdan daha gelişkin
bir melodik akışa pek rastlaya-
mıyoruz.
Livaneli, halk müziğimizden
kaynaklanan tutarlı bir popüler
çizgi tutturmuştur. Üçüncü bod-
rumdaki müziklerimizin hal-i
pürmelâlini benden iyi tanır.
Benden daha fazla şikâyetçi ol-
ması gerekir. Üç yaş zekâh me-
lodik düzeyin basamaklarını
"kültürel mozaik", "kültürel
zenginlik", "çeşitlilik" olarak
gösterenlere herhalde en az be-
nim kadar karşıdır.
DAMELPtNNVC
GULYABANtLER
CENNETİ
U2'nun dünya turundan notlar
• Kültür Servisi- Irlandalı rock grubu L2'nm
Dublin'de vereceği ve biletleri şimdiden tükenen iki
konseri, çevre sakinlerinin gürültüden rahatsız olacağı
gerekçesiyle y-üksek mahkeme tarafından iptal edildi.
U2'nin 100 milyon dolar tutanndaki dünya rurnesi
kapsamında vereceği konserlenn iptaline karşın grup
üyeleri Anayasa Mahkemesi'ne başvuracak. Grubun
menajeri Paul McGuinness, yaptığı açıklamada, bu
engelin üstesinden gelebilmek ve kendı evlennde
çalabilmek için ellennden geleni yapacaklannı
bildirdi. Grubun 30 ağustos tarihınde yine Dublin'de
verceği başka bir konser de yüksek mali>eti nedeniyle
ıptal edilmişti. Öte yandan U2, geçen hafta
Almanya'daki hayranlanyla buluşru. Grubu ilk
konserlerinde aralannda ünlü tenor Pavarotti'nın de
bulunduğu 30.000 kişi izledı. Konserler 31 temmuz,
18 ve 20 ağustos tarihlennde tekrar edilecek.
CD öldü, yaşasm DVD'ler
• Kültür Servisi Son 15 yıldır dünya müzik
pıyasasına hâkim olan kompakt disklerin (CD) yenni
kısa adı DVD (digital video disk) olan plaklann
alması kesinleşti. Önde gelen kayıt stüdyolan ile
elektronik müzik üretıcisı dev şirketler arasında
vanlan anlaşma sonucunda, şımdiye kadar evlerde
dinlenen iki kanallı stereo müziğin yerirıi. çok kanallı
DVD müzik alacak. Yeni sistemlerde 6 hoparlör
kullanılacağı ve canlı müziğin nüanslanna en yakın
sesleri dinleyicilere ileteceği belirtilıyor. Plak
sanayicileri, DVD'lerin pek çok müzikseverin evıni
süsleyen CD'leri çağdışı bırakmayacağını, DVD calar
cihazlann aynı zamanda CD de çalabılceğinı söylüyor.
Buna karşılık DVD'lerin fıyatlan CD'lere oranla
oldukça yüksek. CD'lerden 7 kat fazla dıjital ven
depolayabilecek olan DVD'ler aracılığıyla televizyon
ekranlannda müziğin yanı sıra, yazı ve resim ızlemek
hatta video seyretmek mümkün hale gelecek.
Gufyabaniler Ceımeti
• Kültür Servisi-
Danniel Pennac,
'Gulyabaniler
Cenneti' adlı kitabıyla
ilk kez Türk okuruyla
buluşuyor. "Yazmak
bir özgürlük
eylemıdir;
gönlümüzce
yararlanalım ondan"
diyen yazar, yapıtında
dünyanın bütün
bahtsızhklannı
üzerine çeken
kahramanı günah
keçisi Benjamin
Malaussene'nin
maceralannı anlatıyor. 1944 yılında Fransa'da dünyaya
gelen Daniel Pennac, polisiye romandan çocuk
edebiyahna ve okuma üzerine denemelere kadar
uzanan geniş bir yelpazede yazıyor. Her ırktan, her
meslekten insanın oturduğu Belleville banliyösünde
yaşayan yazar, yapıtlannda Belleville^in cümbüşlü
havasını, Fransızca öğretmeni olarak ders verdiği
okullann hareketliliğini aktanyor. Toplama
kamplanyla başlayan ve Yugoslavya iç savaşıyla süren
bir çağın insanı olduğunu söyleyen Pennac.
edebiyatın içinde neşenin, hazzın her şeye karşın
yaşatılması gerektiğini savunuyor.
Dünya-mız-dı' resim sergisi
• Kürrür Servisi Özlem Tan, mayıs ayında Antalya
Falez Sanat Galerisi'nde açtığı "Dünya-mız-dı"
başlıklı sergisini yeniden tsviçre Sigorta'nın
öncülüğünde tstanbullu sanatseverlere sunuyor. 28
temmuzda açılan sergı, 16 ağustosa dek lsviçre
Sigorta Sanat Galerisi'nde gezilebilecek. Sanatçının
baskı tekniğınden yararlanarak oluşturduğu yapıtlann
ana teması, teknolojnın yaşama olan saldınsı. giderek
ortadan kalkan sınırlann sadece ticari iletkcnlık
taşıyor olması. makinelerin yarattığı kontrolsüz atıklar
vebozulanekolojik denge.
•Böyle Fotograflar Yok'
• KüMr Servisi-Fotoğraf sanatçısı Orhan Cem
Çetin'in "Böyle Fotograflar Yok" başlıklı sergisi. 10
ağustosa kadar uzatıldı. Sanatçının 8 fotograf tasviri
ve elyazmalanndan oluşan çalışması. 13 temmuz
tarihinden bu yana Bodrum-Gümüşlük'te sanat
merkezine dönüştürülmüş tarihı kılise "'Eklısıa"da
sergileniyor.
"Basın Haftası' etkinlik programı
• KüMr Servisi- Bursa Gazeteciler Cemıyetı
tarafından Basın Haftası çeşitli etkınlıklerle
kutlanıyor. Etkinlikler kapsamında yann Bursa Basını
Çalışanlan Tayyare Kültür Merkezi'nde "Gazetecenin
Objektifinden" başlıklı bir fotograf sergisi açılıyor.
Yann ise Buttim Konferans Salonu'nda Nail Güreli,
Yavuz Donat, Nuri Çolakoğlu. Nazmı Bılgın ve Sa\aş
Ay'ın katıldığı "'Basın ve Demokrasi" adlı birpanel
yer alıyor. Cuma günü ise Altınceylan Havuzbası'nda
Bursa Gazeteciler Cemiyeti'nın 50. yıl balosu
yer alacak.
2. İstanbul Saydam Günteri
• Kültür Servisi- Piya Kültürevi ve Fotograf Atölyesi,
İstanbul Saydam Günleri'nin ikincisinı 18-26 ekim
tarihleri arasında düzenliyor. Konu sınırlamasının
olmadığı Saydam Günleri; ustalarla öğrencilen.
amatörlerle profesyonelleri yan yana getinyor. 9 gün
sürecek etkinliklerin sayısı salon ve seansların sayısı
ile sınırlı olduğundan kontenjanm, son katılım tarihi
olan 1 eylülden önce dolabileceği belırtıliyor.
Katılımcılann katalogda basılmasını istediklen.
gösteride yer alan fotoğraflanndan en az birini, katılım
formlanyla birlikte Piya Kültürevi ve Fotograf
Atölyesi'ne ulaştırmalan gerekiyor. (Piya Kültürevi
FotografAtölyesi lstiklal Cad. Büyükparmakkapı Sok.
no 7/3 Beyoğlu Ist. Tel: 245 28 03.)
BUGU1V
• BOGAZİÇİÜNİYERSİTESİ MURAT DİKMEN
SALONU'nda saat 12.00'de "Tabutta Rövaşata",
17.00'de "Aşk Üzerine" ve 19.00'da "Yerçekimli
Aşklar" isimli fılmler izlenebilir.
• İFSAK'da "tstanbul'u Fotograflayanlar Grubu
Toplannsı" saat 19.30'da.
• RUMELİ HİSAR1 etkinlikleri kapsamında saat
21.00'de "Yılmaz Erdoğan"ın gösterisi izlenebilir.