25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SATFA CUMHURİYET 29TEMMUZ1997SALI OLAYLAR VE GORUŞLER Ekonomi Insanı Yeniden Keşfediyor Prof. Dr. OSMAN COŞKUNOGLU////«O «5 Öğretim Üyesi F rancis Fukuyama Ameri- nınıeğitınesidir.Buçocuklanokuldatut- ka'da saygın ve önemli bir toplumbilimcidir. 1992 yı- lında Amerika'da yaygın ve ateşli tartışmalar yara- tan bir kitap yayımladı. "Tarihin Sonu" (The End of History and the Last Man) başhklı kıtabın mesajı kı- sa ve iddialı; kapitalizmın öbür ideolo- jilere üstûnlüğü öylesine tartışma götür- mez bir kesinlikle kanıtlandı ki, geçmi- şin ideolojik tartışmalan artık hiçbir za- man tekrar ortaya çıkamaz. Aynı bilim adamının ikinci kitabmın "pazar" ya da "rekabet" üzerine olması beklenirdi. Oysa. Fukuyama'nın yeni kitabınınbaş- lığı "Güven" (Trust: The Social Virtues and the Creation of Prosperity). "Pazar, rekabet, teknoloji ve insan becerisi eko- nomik başan için yeterii değü" diyor ki- tabında Fukuyama. Ve devam ediyor: En az bunlar kadar önemli olan, toplumda bir güven kültüriinün oluşmasını sağla- maktır, yasalarla veya kurallarla değil "kendiliğüıden toplumsal olabilmek" ("spontaneous sociabilit\ r ) gereklidir. Şikago Cniversitesi ekonomi profesö- rü Gary Beckerkatiksız kapitalizmin ön- de gelen savunuculanndandir. Ekono- mide insan kaynaklannın önemi üzerine yaptığı çalışmalan nedeniyle 1992 yı- lında Ekonomi Nobel Ödülüaldı. İşdün- yasının haftalık dergisi Business We- ek'teki köşesinde birkaç ay önce (12 ma- yıs) Becker ilginç bir öneride bulunu- yordu: "Fakir ülkeierin okul çağındaki çocuklan ekonotnik ihtiyaçlar nedeniyle fabrikaJarda çaltşıyorlar. Ovsa bir iilke- nin kalkmması için en önemli olan, insa- mayı teşvik için, aileierine Ban dünyası- nın sağîariığı fonlardan para verilmeü- dir." Ne Fukuyama ne de Becker (ve aynı sonuca varan öbürleri) bu iddialan in- sancıl ve uygar bir toplumu savunmak ugruna öne sürüyor. Toplumcu oldukla- nndan hiç değil. tkisinin dediğini birleş- tirirsek, ortaya çıkan sav şu oluyor: Eko- nominin ry-ilîği için insan önemfidir ve in- sanlar arasmda güven ortamının oiduğu bir toplum önemlidir. Pekı, bu görüş ile kapitalist uygulama arasındaki fark ne- den? Fukuyama ve Becker mi ekonomi ve pazardan habersiz; yoksa eğitimsiz, sağlıksız, moralsiz ve yoksul insanlar yaratarak, ekonomik büyümeyi sadece pazar ekonomisinde parasal ve mali po- litikalarda arayanlar mı bu işi bilmiyor? "Fukuyama, Becker ve benzerlerinin söyledikleri kuramsaL, soyut sözler, oysa gerçek hayat~" O zaman gelin gerçek hayata bakalım. Tokalaşan eller Insanın ve insan ılişkilerinin önemini anlayan ve işleri tehditkâr pazann gö- rünmez eline bırakmak yerine, insanla- nn dostça tokalaşan elleri ile güvenceye alan firmalar Japonya'dan sonra Ameri- ka'da da yer yer görülmeye başladı. Chrysler bir ömek. Eskıden, her pazar ekonomisine inanan firma gibi. Chrysler de malzeme ve parça ikmali için yan sa- nayiinin rakip küçük firmalannı pazar- da birbirleriyle fiyat kırma yanşına sü- rükler. sonra da en düşük fiyat verenle anlaşmayapardı. Bu küçük firmalar hem nitelikli (kaliteli) hem de ucuz üretimi nasıl başaracak? Rekabet tehdidinin pa- zardaki görülmez eli sayesinde! Oysa, Chrysler 1989 yılında Honda'dan yepye- ni bir bakış açısı öğrendi: İşi pazann gö- rünmez eline bırakmak yerine kendi gö- rünen ellerine almak. Once küçük yan sanayi firmalanyla yakın ilişki içerisine girdi. Fiyatlar pazarda dağil, insanlann masa başında karşılıklı dürüst ve adalet- li tartışması sonucu saptandı. Karşılıklı bilgi alışverişine başlandı, uzun vadeli anlaşmalara gırildi. Sonuç? 1981 yılın- da hükümet yarduruyla iflastan kurtu- lan Chrysler şimdi Amerika'run öbür iki otomobil fırmasından daha kârlı duruma geçti. 8O'lı yıllarda otomobil başma or- talama kân 250 dolarken 1994'te 2.110 dolara çıktı. Işçilerini işten çıkarmama garantisi verenler de var. Çarpıcı bir ör- nek, kompleks elektronik sistemler için kablo ve bağlantılar imal eden Wiremold firması. Şirketin Connecticut eyalerin- deki fabrikasmda 24 ulustan insan var. Anadili İngilizce olanlar sadece yüzde 30. Wiremold yöneticileri Japon imalat tekniklerini uygulamaya başlamadan ön- ce işçilerin sendikasına şu güvenceyi verdiler: Fabrikada iyüeştirme çalışma- lan işçilerle beraber birtakım olarak ya- pılacak ve verimlilik arrışı nedeniyle kimse işini kaybetmeyecek. Bu güvence ortamında gelişen yöne- tici-işçi işbirliği ile üretimde iyileştirme çalışmalan 1990 yılında başladı.Beşyıl içinde, kişi başına üretim 90.000'den 190.000'e çıktı. Işletme kân 6 kat arttı. Eğer insan öğesi (unsuru) bu kadar önemliy-e, uzlaşarak iş görmek böyle- sine başanlı sonuçlar veriyorsa neden gerek ekonomide gerekse fîrma bazın- da bunu benimseyip gereğini yapanlar az/ Zoriuk nerede? Gerçek şu ki insanla çalışmak zordur. Işletmeciler için de ekonomistler için de böyle. tşletmecileri başka bir yazıya bı- rakıp bu yazıda ekonomistlenn karşılaş- tığı güçlükler üzerinde duracağım.Zor- luk, insan öğesinin ekonomik modelle- re ve göstergelere katılamayışından kay- naklanıyor. Bırakın insan sağlığı, eğiti- mi. bilgisi, morali gibi ölçülmesi zor olan öğeleri. teknoloji gibi elletutulurbir öğeyi bile modellerine katamıyor gele- neksel ekonomistler. Denetlenemez var- sayıhyor. Gökten yağan yağmur gibi de- ğerlendiriliyor. Nasıl yağmur yağınca ta- nmsaVürün artıyor, teknoloji veya insan bilgisi iyileşince de sanayi üretimi öyle artar. Yağmur yağdırmak için bir ekono- mi politikası ne kadar anlamlıysa, insan- la ilgili koşullann iyileştirilmesi için de o kadar anlamlı. O zaman bu ölçüleme- yen unsurlan yok varsayalım. veya pa- zara bırakalım. Örneğın, insanın ücreti- nı, bir malm fiyatı gibi, pazar saptasın. Mantık ana İıatlanyla böyle Dolayı- sıyla, ekonomi politikası deyince. aİda sadece pazar ve para konulan geliyor. insan değil!..lşte bu nedenle. insanına saygı gösteren, onu aç, bilgisız, sağlık- sız. evsiz bırakmadan güçlü büyümesi- ni istikrarla devam ettiren Hollanda ilgi bile çekmiyor. Ama, ekonomistlerin gös- tergelerine göre 1993'te yüzde 9 büyü- yerek Türkiye "mudze" yaratmış olu- yor; derken ertesi yıl yüzde 5 geriliyor. 1994'te "Özelleştirmenin ve pazar eko- nomisinin \araroğı mucize" olarak Mek- sika manşet oluyor: ertesi yıl, aynı Mek- sika'yı bataktan kurtarmak için ABD ve IMF milyarlarca dolar akıtmak zorunda kalıyor. Bu yıl da yine halkının bir kıs- mı sefalet yaşayan Arjantin. ekonomist- lerin göstergelerine göre "mucize" ola- rak manşetlerde. Böyle düşe kalka mu- cize olmaz. Insanını ihmal eden ülkeler de bu düşe kalka gidişten kurtulamıyor. Sonuç insan ve toplum ile ekonomi arasmda bir çelişki var gibi göstermek yanhşbr. Ekonomikbüyüme ugruna bir kesim in- sanın yoksuL eğitimsi/. sağlıksız bırakıl- ması kaçınılma^dır savı da yanhş. Olay- lara sadece ekonomik göstergelerin ba- sit merceğinden bakıldığı için bu inanç- lar yaygın. Bu göstergeler yamltıcıdır. Örneğin. yukandaki Chrysler ve Wire- mold başanlannın sonucu, artan üretim, ücretler ve kâr olarak ülkenin ekonomik göstergelerine girer. Fakat, bu başanla- nn ka>Tiağı olan emeğe saygı, takım ça- lışması ve güven öğelerinin hiçbırisini bu göstergelerde göremeyiz. Ondan son- ra da bazı ekonomistlerin "bu başannın kaynagı faizlerdir, bayır kur değişmesi- dir, hayır vergUerin azalmasıdır" tartış- malannı izleriz. İngilizce'de, bu davTa- nış için bir söz vardır: "Kişinin elindeld tek alet çekk; oiunca, her gördüğünü çi- >i sanırmış." Kapitalizmin bile önde gelen beyinle- ri artık ınsana mekanik bakışla bakmı- yor, insan ilişkilerini pazann görünmez eline bırakmayı savunmuyor. Tüm bo- yutlanyla insanın ekonomi ve ışletme dünyasında yerini ve önemini tekrar keş- fediyor. Eğer Türkiye bu keşiften yarar- lanabilirse, mali ve finansal öğeler ve pazar içinde kaybolup insanı unutmazsa işte o zaman gerçek mucize ülkemizde yaratılabilir. Mucize yaratmak zordur. Ama yolu bir giz (sır) değil. Hayvancılıkta Verimsizlik IRFAN O. HATİPOGLU DentU Günev Beledivesi Veteriner Hekimi H ayvansal besın maddelerinin biyolo- jik değerinın >-üksekliğı ve nitelikli protein kaynağı olması nedeniyle in- san beslenmesinde temel besin mad- desi olarak kabul edilir. Kişi başına tüketım miktan toplumun genel sağ- lığı ve ülkenin gelışmişliğı ile yakından ilintili ola- rak değerlendinlir. Ülkemizın büyük orandahayvan- sal besin maddesi üretim gizilgücüne (potansiyeline) sahip olmasına karşın uygulanan yanlış hayvancılık polıtikalan sonucu gizilgücünü kaybetmiş, hay'van- sal besin maddelerinin fıyatlan yoksullaşan halkm alım gücünü aştığından tüketim azalmıstır. Temel be- sin maddesi olan hayvansal besınlerin ucuzlatılabil- mesı için öncelıkle üretimdeki verimsizlik gideril- melidir. Ülkemizde hayvancılık işletmeleri küçük, verim- siz ve bitkisel üretim yanmda ek ışletmecilik niteli- ğindedir. Toplam çiftçi ailelerinın yüzde 86'sı bitki- sel üretim ile hayvancılığı birlikte yapmaktadır. Bu ailelerin ana uğraşmm bitkisel üretim oiduğu düşü- nülürse hay\ancılık ikincil iş niteliğındedır. Ana uğ- raş olmadığından binm başına verimsizlik sektörün ana sorunudur. Verimsizlik aşılmadığı sürece hay- vansal besinlerin fıyatlannı halkın alım gücü sınınn- da tutmak mümkün olmayacaktır. Hayvansal ürehmın kaynağı olan küçük ve büyükbaş hayvanlanmızm üç- te ikısi düşük verimli yerli ırk hayvanlardan oluş- maktadır. Oysa, üretimin sürdürülebilmesi genetık kapasitesi yüksek hayvanlann varlığıyla mümkün- dur. Yerli ırk hayvanlanmıza en >-üksek beslenme ko- şullan sağlansa da büyük verim elde etmek mümkün değildir. Hayvancılıkta verimsizliğin aşılmasında ıkı kaynak vardır. Birincisi yerli ırklanmızın, soylulandırma ça- lışması yapılarak yüksek verimli ırklara çevrilmesi- dır. Bu, uzun süredir ülkemizde uygulamaktadır. Önemli gelışmeler olmuştur. Fakat, uygulanan yan- lış hayvancılık politikalan yüzünden özvenyle gelı- nen noktadan süreldi geriye gıdılmiştir. Tipik ömeği ülkemizde uygulanan destekleme politikasıdır. 1985 yılında karma yemlere yüzde 20 orarunda sübvansı- yon verilmeye başlandı. 1987 yılında bu oran yüzde 25'e çıkanldı. 1988 yılında oran kaldıralarak kg. ba- şına 40 TL. sübvansiyon ödenmesi kararlaştınldı. Bu- gün verilmekte olan yem sübvansiyonu tamamen kalkmıştır. Destekleme polıtikasındaki gelgıtler üre- ticiyı karamsarlığa itmiş. büyük emeklerle yetiştıri- len hayvanlar kesime sevk edilmıştir. Verimsizliğin aşılmasında devletin uygulamakta oiduğu bir başka yöntem, dışandan yüksek verimli hayvanlann alın- masıdır. Önemli miktarda hayvan getirtılerek yetışti- ricilere dağıtılmıştır. Uygulanmakta olan hayvancı- lık politikası içinde dışalım uygulaması kaynak ısra- fıdır. Yetiştiricilerin bilgisizliği, uygun beslenme ko- şullannın sağlanamaması nedeniyle belirtılen verim noktalanna ulaşılmamakta ve ürünlerin ederinde sa- tılmaması nedeniyle sorunlar çıkmakta, büyük mas- raflarla getirilen hayvanlar kesilmektedir. Bunun ye- ü rine üHcenın belli noktalanna dağıl- ^aıış Devlet Lretme ÇiftUkkrinde damıskk merkezleri oluşturutarak bölgelerindeki hayvanlann verim- lerini arttıncı çahşmalar yapılması daha kalıcı, ucuz ve verimli olacak- tır. Hayvancılıkta verimliliğin sü- rekliliği yalnızca düşük verimli ırk- lann yüksek verimli ırklarla yer de- ğiştirmesıyle smırlı değildir. Sürek- liliği yönünden ıkı önemli koşul vardır. Birincisi beslenmenin sağ- lanması için yeterii, kaliteli yem sağlanmasıdır. Yetiştıricıler kaba.yem gereksınimle- rini kendi kaynaklanndan sağlamaktadırlar. Kesif yem gereksınimlerinı dışandan almaktadırlar. Kesif yemin fiyatı ürünlerin değerinden hızlı arttığından tü- ketımı sürekli azalmaktadır. Buna bağlı olarak bes- lenmeden kaynaklanan hastalıklar artmakta, hayva- nın istenilen sürede ve arzulanan \erime ulaşması mümkün olmamaktadır. Ucuz, kaliteli ve yeterii yem üretımıne ağırlık verilmelidir. Toplam ekili alan için- de yem bitkısı üretim alanı arttınlmalıdır Verimlili- ğin süreklilıği açısından. ıkincı koşul ürünlenn değe- nnde satılmasıdır. Serbest pı\asa koşullannda ürün- lenn değerinde satılması mümkün olmamaktadır. Ye- tiştiricilerin örgütsüz oluşu birçok aracının araya gir- mesine neden oluyor. Üreticıler tüketicinin ha\-\an- sal besınlere ödedığı fiyatın ancak yüzde 35'inı ala- bilmektedir. Yalnızca bu etken yüksek venmlı ba- ğımsız hayvancılık ışletmelerinın kurulmasında önemli engelı oluşturmaktadır. Kısacası, hayvansal üretimin arttınlmasında verimsizliğin aşılması zo- runludur. Uygulanmakta olan genel hayvancılık po- litikasından vazgeçilmelidir Ana ilkelen merkezden belirlenen bölgelerde ayn ayn sorunlan çözüm ara- yan yeni polıtikalar üretilmelidır. Çözümlerde eşgü- dümü sağlayacak "yetiştirici birliği'' oluşturulabilir. Bu bırlik yerel vöneticilerden, bankacılardan, sıgor- tacılardan, ilgili alanda çalışan uzmanlar ve birliğe bağlı üretici temsılcılerinden oluşmalıdır.^Jygulana- cak destekleme, kredılendırme ve üretimin hangi üre- tim koluna yönlendirileceği sağlıklı olarak saptana- bilecektir. Sınırlı kaynaklann verimli kullanımı ye ısrafın önlenmesi sağlanacaktır. Hayvancılığın ve- nmli kılmmasıyla ıç göç önlenecektir. Yetiştiricilerin gelirleri artacak, sosyal yaşamlan yükselecektır. Di- ğer yandan hay\ancılıkta var olan gızılgüç harekete geçecek, üretim artışı olacaktır. Halkımız ucuz, kaliteli et ve süt tüketme olanağına kavuşacaktır. PENCERE KIP At Çatladı, Çatlayacak... i At ne zaman çatlar?.. Acemi binicinin gözü hırstan kararmış, kam- çısı elinden düşmüyor, Kır At'ı zorladıkça zorlu- yor... Kır At çatladı çatlayacak... Çok partili rejimin Türkiye'deki tarihçesi ilginç bir ikilemle başladı: Ittihat veTerakki.. Hürriyetve Itilaf.. Osmanlı imparatorluğu'nun çöküşünü ve Tür- kiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu kapsayan ta- rih, bu iki partiyi dışlayarak algılanamaz. İkinci Meşrutiyet'te pek çok parti kurulmuş, pek çok fıkir akımı oluşmuştur; 'islamcılık' bun- lardan biridir; ama, 20'nci yüzyılın ilk çeyreğin- den sonuna değin ülkenin yazgısında iki ana damar belirleyici oldu. '. tttihatçılar Türkçü, Itilafçılar Osmanlıa idiler; Birinci Dünya Savaşı ittihatçılann, Ulusal Ba- ğımsızlık Savaşı itilafçıların sonu oldu. Yine de siyasal partiler geçmişten geleceğe bu iki anadamar üzerinde kuruldular. Kilafçı; Ser- best Fırka, Demokrat Parti, Adalet Partisi, Doğ- ru Yol çizgisini izledi. ittihatçı; Halk Fırkası, Cum- huriyet Halk Partisi, Halkçı Parti, Sosyal De- mokrat Halkçı Parti, Demokratik Sol Parti yörün- gesindeki siyasal akımlann kökenini vurguladı. itilafçı-lttihatçı ikilemi, ilk kez 199i seçimlerin- den sonra, DYP-SHP (CHP) koalisyonunda 'fa- rihsel uzlaşma'y\a çözümlendi. ANAP-DSP koalisyonu bu tarihsel uzlaşma- nınJDir başka görüntüsüdür. CHP'nin bu uzlaşmayı dışardan da olsa des- teklemesinin anlamı açık!.. CHP'nin bu anlaş- mayı desteklemesi, Islamcı akıma karşı merkez sağ ile solun anlaşmasında doğal yerini alması anlamına geliyor. , YaDYPneyapıyor?.. • 1991 yılında Sovyetler dağıldıktan sonra iki kutuplu dünya tarihe karıştı. , Tek kutuplu dünya oluştu. Türkiye'de merkez sağ ile solun bütünleşme- si bundan sonradır. Islamcılığın ivmesi de 1990'lr yıllarda olanak kazandı ki bu yalnız bize özgü bir şey değil; şeriatçılık tüm Müslümanlık dünyasın-^, da yükseldi. - Bu ortamda DYP ne yapıyor?.. ' DYP ne yaptığını bilmiyor... Çünkü Hüm'yet ve Itilaf kökeninden gelen par- tilerden hiçbiri İslamcı akımlann güdümünegir- memişti; Demokrat Parti'den Adalet Partisi'ne değin merkez sağ sayılan kurumlar, dinciliği kendi şemsiyeleri altında tutup kullanarak ikti- darlaşmanın yollarını sınadılar, başarı da kazan- dılar. DYP merkez sağdan kayarak Islamcılann yö-. rüngesinde siyaset yapmaya kalkışıyor. • ; DYP'nin çatısı altında, siyasetin pusulasını us- tahkla saptayacak kişi de kalmadı. J ÇHter'in ne siyasal ne de tarihsel btKncrvarf Tansu Hanım hırsının güdümünde politika yapı- ; yor. Partinin kurucusu ve gerçek lideri, partisinin başında değil, Çankaya'dadır. Çiller'in yaptığı iş, önünü görmeden Kır At'ı mahmuzlayıp kamçılamak... At çatladı çatlayacak... Seçimden bu yana yaklaşık kırk kişinin parti- den aynlması bu çatlamanın göstergesi... KMAL **i HAFTALIK MİZAH DERGİNİZ HER PERŞEMBE BAYİLERDE! 50.İTL Ip Tamer Ulukılıç Altay Martı Aptülika Aydih Gündüz 6. Bayram Bülent Arabacıoğlu Erdal Belenlioğlu Faruk Karaçay Ferhan Şensoy Fikret Bekler Kayfian Erkan Metin Hakyeri Musa GÜMÜŞ Nuri Kurfcebe efer Selvi Sencer Serhat Gürpmar €uhay Akm Tarık Tolunay Ühiit Atalay Vedat Özdcmiroglu ve Zafer Ternoç'm VEFAT Maarif nazri Abdüllatif Suphi Paşa ile Hattat Mustafa Rakım'ın torunu, Maliye ser müfettişi merhum Halil Ibrahim ile merhume Vecihe Yazıcı'nın oğulları, merhum Dr. Yusuf Izzet ile merhume Behice Törün'ün damatlan, merhume Handan Yazıcı, merhum Bülent Yazıcı ve Vecih Yazıcı'nın kardeşleri, Ibrahim Yazıcı, Nevra İspahani, Yelda Erbel ve Halil Yazıcı'nın amcaları, Inci-Sadrettin Tunakan, Can-Rasin Gülmen'in enişteleri, Zeynep-Cahit Davran, Hasan-Berrin Yazıcı, Gül-Haluk Kaya'nın babalan ve kayınpederleri, Ali-Arzu Erül, Elif- Kemal Kurçer, Yusuf, Neşe, Hakan, Eda-Emrah Ergelen, Aylin ve Emin'in dedeleri, Cemre'nin büyükdedesi, Müzehher Yazıcı'nın 57 yıllık sevgili eşi, Fenerbahçe Klübü eski kalecisi ve başkanı, Yüksek Ticaret Mektebi eski hocası, Istanbul Ticaret Odası eski başkanı, ülkemiz sigortacılığının kurucularından, H.BEDİ YAZICIvefat etmiştir. Aziz naaşı bugün (29.07.1997) günü Moda Camii'nde kılınacak öğle namazından sonra Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verılecektir. Allah rahmet eylesın. » • • • , AILESI BAŞSAĞLIĞI Şirketimiz Yönetim Kurulu Başkanı HALUK KAYA'nın kayınpederi I YAZICI28.07.1997 günü Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Merhuma Allah'tan rahmet, kederli ailesine ve yakınlarına başsağlığı dileriz. ÜÇGEN ŞİRKETLER GRUBU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle