23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29TEMMUZ1997SALI 10 KULTUR Buket Uzuner son romanı 'Kumral Ada Mavi Tuna' ile pek çok toplumsal yaramızı irdeliyor 'Iç savaşın ortasındayız aslnuUv GÜL ERÇETİN Her gün televızvonlanmızdan, gaze- telerimızden öldürülen, ölü olarak ele geçinlen \ atandaşlanmızın haberlerini alıyoruz. askere gönderdiğımiz gençle- rimizin malum bölgeye düşmemesi ıçin dualar ediyoruz da yaşananın adını bir türlü koymuyoruz. Buket Uzuner, Rem- zi Kıtabevi"nden çıkan a Kumral Ada Mavi Tuna" adlı son kitabında yaşadık- lanmızı adlandınyorbirbakıma. Banş- se\er, hassa;>, ülkede yaşananlara ına- namayan Türk gencinin karabasanı ara- cılığıyla "Bir iç savaşın tam ortasında- yız" diyor. Uzuner'in 1994-97 yıllan arasmda kaleme aldığı yapıtı, bir yandan ülkede yaşanan bir ıç savaşı, bir yandan da Kuz- guncuk'ta yetişen dört gencin 'aşkdört- genleriyle' biçimlenen kendi 'iç savaşla- nnr konu alıyor. "Kumral Ada ve Ma- vi Tuna"nın 'imkâraız'laşan aşklanyla bezeniyor ülkedeki iç savaş. Buket Uzu- ner 'imkânsız aşkım' diye tanımladığı Attilâ İlhan'a ıthaf ettiği romanında şa- ır dayi Doğan Gökay aracılığıyla keyif- li bir bıyografisini de sunuyor. Yazarla Ilhan'ın son romanı üzerine söyleştik: - İç savaş temasıru seçme nedeniniz neydi? Sizce iç savaşa bu kadar yakm mıyız? BUKET UZUNER- İç savaşın orta- sındayız aslında. HansMagnusEnzens- berger "İç savaş hakkındaİd en ufak bir tartışma. iç savaşın başladığını gösterir " der Biz bunu yıllardır konuşuyoruz. Ancak hasıraltı ediyor. adını koyamıyo- ruz bir türlü. lnsan en çok kendisine kar- şı kınlgan olduğu için en zoru da iç sa- \ aşlann adını koymak sanıyorum. Ülke- mızde şu anda insanlar ölüyor ve ölen- ler bu ülkenin pasaportunu taşıyor. Ge- nel anlamda şıddete karşı olduğum için her türlü şiddete karşı çıktım kitapta. Bu konuda da ıçsavaş kelimesihin Türk- çe'deki metaforik anlamı yardımcı oldu bana. İç savaş içımizdeki savaş anlamı- na da geldiğinden bir çok savaş iç içe ya- pıtta. - Oldukça politik bir yapıL Yazarken birtakım çekinceleriniz oldu mu? Kitabı ötekı yapıtlanmdan daha poli- tik bulmuyorum. Ancak herkesten bu tür yorumlar duyuyorum. Aslında yaz- mak politıkadır bence. "Kumral Ada Mavi Tuna"da daha toplumsal konula- n ırdeledim sanınm. Yazarlarçağlannın tanığı olmak durumundalar. Kendileri- ni başka bir yere hapsedemiyorlar. Ak- Lnsan en çok kendisine karşı kınlgan olduğu için en zoru da iç savaşlann adını koymak sanıyorum. Ülkemizde şu anda insanlar ölüyor ve ölenler bu ülkenin pasaportunu taşıyor.Genel anlamda şiddete karşı olduğum için her türlü şiddete karşı çıktım kitapta. Bu konuda da içsavaş kelimesinin Türkçe'deki metaforik anlamı yardımcı oldu bana. A lımda hep bir bilim kurgu yazan olmak var örneğin. Amerika'da yaşayan bir Türk yazan olsaydım belki başanrdım. ancak burada yaşadığım sürece bundan kopamıyorum. Öncelikle rahatsız oldu- ğunuz konulan anlatmak zorundasınız. Bu da elbette başka birilerini rahatsız edecektir. Askerlerin insani yönü - Toplumun tam anlanuyla cinnet ha- linde olduğu bir iç savaşı anlatmanıza karşın hep olumlu. aydın, banşsever as- ker tipleri çizmenizin nedeni neydi? Tuna da karabasanmda hiç karanlık askerlerle karşılaşmamasına şaşınyor. Bir yazar olarak karanlık asker tipleri çizme konusunda doğrusu ben de ol- dukça zorlandım. Öncelikle asker bir toplum olduğumuzu kabul etmemiz ge- rek. Hepımizin ailesinde de mutlaka as- ker var. Onlann insan yönünü göster- mek istedim. Bir de çoğumuz gibi cum- huriyet kuşağı bir ailenin çocuğu Tuna. Annesinin adı Zübeyde. Dayılannın ad- lan Mustafa ve Kemal. Annesi ona ev- lerindeki Atatürk portresinin de asker üniformalı olduğunu hatırlatıyor. Bu ka- dar sempati duyduğumuz bir kurumdan nefret edemiyoruz. Ancak Tuna karaba- sanın biryennde "askeri rejim sırasın- da işkence görmüş birisi olsaydım düşlerimde karabasanlarımda bile hâlâ olumlu asker tipleri yaratabile- cek miydim bilmiyorum?" diye sor- madan edemiyor. Bu sorunun yanıtını ben de bilmiyorum. Askerlik konusun- da şeffaflaşma dönemindeyiz. Bu ne- şkın da bir savaş olduğunu düşünüyorum, bir güç savaşı. Bu nedenle de 'iç savaş' kelimesi çok hoşuma gidiyor. Her türlü içsavaş için kullanılabiliyor. denle bıçaksırtı bir konu olmasına kar- şın irdeleyebildim askerliği. Ben de cumhuriyet kuşağı bir ailenin çocuğu olduğum için ancak olumlu askerler an- latabildim. Belki benden sonraki yazar- lar anlatırlar olumsuz askerleri. -Tiirkiye'de sıcak çabşmalar Güney- doğu Anadolu Bölgcsi'nde gerçekleşme- sine karşın siz hiç bölge ve örgüt ismi kullanmayarak ülkenin geneUne yayı- yorsunuz savaşı. Romanın ilk versiyonunda bölge ve kişilere doğrudan göndermeler yapıyor- dum. Ancak daha sonra bunun çok kli- şe olacağını düşündüm, daha evrensel bir şeyler yazmak istedim. Bir Boşnak gencı de romanımı okuyup kendi ülke- sınden bir şeyler bulabilmeliydi kitap- ta. 21. yüzyılın ilk yansında dünyanın David Bowie, geçmişiyle hesaplaşıp 'upuzun endeksini' gözden geçirdi 'Yaşadığfmhayahasladeğjşmeml GÜRHAN UÇKAN STOCKHOLM - Pop dünya- sının devlerinden David Bowie sınlsıklam âşık. "Onu ilkgördü- ğümde ayaklanm yerdcn kaydu düşecek gibi oldum. tlk akşam yemeğimizde de' Bu kadınla ev- leneceğım' dedim kendi kendi- me, ild yıl aldu ama başardım" dıyor. Afrikalı kansı tman ona Afrika kültürünü, o da kansına güzel sanatlan sevdirmeye çalı- şıyormuş. Da\ıd Bowie, halen Stock- holm yakınlanndaki Lida böl- gesinde sürmekte olan Lollipop nıüzik festıvaline katılmak üze- re Stockholm'de, Malmö'deki konserden hemen sonra ayağı- nın tozuyla kendini burada bul- du. Kansına, hamile olduğu za- man sıgarayı bırakma sözü ver- miş. bır zamanlar dudaklann- dan Gitanes eksik olmayan şar- kıcı. halen en tanınmış Arneri- kan sigaralanndan birini içiyor, üstelik sıgara tiryakiliğinin, "uyuşturucu alışkanlığından daha beter bir şey olduğuna" inandığı halde. 'Atabileceğim tek bir yanhş adım kalmadı' David Bovvie. kendisini ha- yatta kalkıştığı her işin altından kalkmayı başarmış görüyor. Ge- nde bıraktığı yıllara bakışı şöy- le: - Eski şarkılanmın olduğu plaklan dinleyerek zaman za- man çok iyi vakit geçiriyorum. Hâlâ bana keyif veren epey ma- teryalim var. Ancak, benim için geçmiş zamanlann öyle pek anıtsal büyüklükte değeri yok. Ben şımdınin insanıyım. En sevdığim parçam hep "Buddha of Suburbia" olmuştur. Aynca "Let's Dance"ın yansmı da çok seviyorum. Ricochet, benim bu parçada olağanüstü başanlı ol- duğum görüşünde. Müzik yazı- şımın o bölümünü daha fazla ir- delemiş olmak isterdim doğru- su. O zamandan bu yana geçen 5 senelık zaman dıliminı fevka- lade çok seviyorum. Yaşadığım hayatı. başka kimseninkiyle de- ğiştirmek istemezdim. Olağa- nüstü bir hayat yaşıyorum. Bi- raz inattan. biraz da şanstan ötü- rü kendimi sürekli olarak sevdi- ğım şeylerin yakınında tutmayı hockholm'deki Lollipop müzik festivaline katılan David Bovvie, gelecek yıl Milano'da sergi açacak ve Viyana'nın kuruluşunun 2000. yıldönümünü kutlama programına katılacak. Bovvie, yaşamının hiç bir döneminde bu denli iyi olmadığım söyleyerek "Öğrendiğim en önemli gerçek, kişinin sürekli olarak şevk duyacağı ve bütün ruhuyla girişeceği işleri üzerine almasıdır" diyor. başardım. Atabileceğim tek bir yanlış adım kalmadığından emi- nim. İnsan benim yaşıma gelin- ce geçmışını şöyle bir bakıp, ba- zı izlenimlerden oluşan upuzun bir endeksi gözden geçirilebili- yor. Kişinin zamanla daha akıllı hale gelmesi şart değil ama, en azından, aynı yanlışlann aynı sonuçlara yol açacağını anlaya- biliyor. Öğrendiğim en önemli gerçek, kişinin sürekli olarak şevk duyacağı ve bütün ruhuy- la girişeceği işleri üzerine alma- sıdır, festivallere düşkünlüğüm de zaten buradan kaynaklanıyor. Stockholm yakınlanndaki Li- da kırsal bölgesınde cuma ge- cesi başlayan geleneksel Lolli- pop müzik festivalınin en büyük yıldızlanndan olan David Bo- wie (Johnny Cash'le birlikte) aranjörlerin çağnsını zevkle ka- bul ettiğini ve zamanın Mal- mö'deki konsere de uymasından ötürü mutluluk duyduğunu söy- ledi. Yıldızın festivallere sıcak bakmasının nedenlerini kendi- sınden dinleyelim: - Müzik festivallerindekı ar- kadaşlık duygusunu çok seviyo- rum. "Feedback" alıyorum, di- ğer müzisyen arkadaşlarla tatlı sohbetlerde bulunuyoruz ve hayran olduğum bazılanyla kar- şılaşma şansı elde edebiliyo- rum. Prodigy'i olağanüstü be- ğeniyorum. Birçok festivale bir- likte katıldık. Onlarda en sevdi- ğim yan, bir dans orkestrası ol- mayıp, gerçek anlamıyla bir rock bandı olmalan. Bu hayran- lık verici bir şey. Yeni proje David Bovv ie. halen ikı proje- ye kendini vermiş durumda. Bi- risi, gelecek yıl Milano'da aça- cağı kişisel sanat sergisi. Içeri- ğiyle ilgili fazla ipucu vermiyor; ancak, çağdaş sanat dallanmn kanşımından doğan yapıtlan sergileyeceğini daha önce söy- lemişti. İkinci proje ise, Beach Boys'un vokalistlerinden Ric- hard VVHson'la birlikte, Viyana şehrinin kuruluşunun 2000. yıl- dönümünü kutlamak için orga- nize edilecek programa destek verme ve dahil olma. Bunun dı- şında, "zorunlu olmadıkça ka- meranın karşısmageçmek" iste- miyor. Bunakarşılık. "başkala- nnın kaleminden kendisini oku- maktansa, kendi kalemiyle ken- disini anlatmavı yeğlediği için" bir kitap da devreye gırebilir. 50 yaşında olmasına karşın, çok genç hayranlannın coşku- sunu toplamayı başanyor. Bu konudaki yorumu ise şöyle: - Bu durum yüreğimi fevka- lade ısıtıyor. Özellikle hangi şar- kılanmı dinleyecekleri konu- sundaki inatçılığımı aynı katı- lıkta sürdürdüğüm halde. Ben- den bir konserde iki, bilemedin üç "hit" şarkı dinleyebilenler, kendilerini mutlu hissedebilir- ler. Bacaksızlar, kendime olan gûvenimi olağanüstü arttınyor- lar. Yapmacık bir alçakgönüllü- ğü bir yana bırakarak, hayatı- mın hiçbir devresinde şu anda olduğum kadar iyi olmadığımı söyleyebilirim. pek çok köşesinde şiddetin ve terörün hâkım olacağını düşünüyorum. Bu ne- denle Türkiye'nin herhangi bir bölgesi- ni bir çıbanbaşı olarak göstermek doğ- ru olmayacaktı. - Şair Doğan Gökay yazarlarm ve şa- irlerin toplumu silkmek için yazdığını söylüyor. Sizin de amacınız bu muydu? Misyon yazan olduğuma ınanmıyo- rum. Edebi yapıtlann zevkJe okunması gerekir. Sizi sıkmamalı. Bu nedenle ya- zarken küçük oyunlan çok seviyorum. Ancak insanlar eğlenirken bir yerde de kendilerini sorgulasınlar istiyorum. Kendi yaşantımda ve yazarken bazı şey- leri ters düz ermeyi deniyorum. - Bütün yaprtlanıuzda İngilizceyi de kullamvorsunuz. Son kitabınızda Ada, Kuzguncuk gibi bir bölgede bile zaman zaman İ ngilizce konuşuyordu. İkinci dil kullanma nedeniniz nedir? Yazmaya başladığım ilk dönemlerde dilimizin ne kadar kısıtlı olduğundan yakınırdım. Daha sonra özellikle özel radyolann açıldığı dönemde dilimizin bozulmasından yakınanlara katıldım. Şimdi ise ille de öz Türkçe kullanalım ya da dilimiz tutarlı olsun türündeki tar- tışmalara karşı çıkıyorum. Günlük ha- yatta geçen bütün kelimeleri kullanabi- liriz bence. Her dil şu anda güçlü olan lngilizceden etkileniyor. Sadece birdo- ğallığı yakalamak istiyorum. Kişisel olarak Türkçe'de çok fa2İa yabancı dil kullanılmasına karşıyım, ancak ahlakçı davTanmak adına da karakterlerimi ya- paylaştırmak istemiyorum. Aşk da bir savaştır -'Kumral Ada Mavi Tuna'yı Attilâ D- han'a ithaf ettiniz. Şair Doğan Gökay aracılıöyia da İlhan'ı anlatıyorsunuz. Attilâ Uhan'a duyduğunuz hayTanbgın nedenini açıklar mısınız? Atilla Ilhan"a bir kitap ithaf ermek 22- 23 yıllık bir beklentimdi. Onun çocu- ğum diye nitelendirdiği bir grubun üye- siyim. Hayatımızda çok önemli bir yeri varllhan'ın. "Benimimkânsızsevgilim, arkadaşım,dostum" olarak nitelendiri- yorum onu. Şairliğinin ötesinde söyle- dikleriyle yaptıklan hiç çelişmediği için hayranım kendisine. Hâlâ çizgisini hiç değiştirmedi. Attilâ Ilhan ondan çok fazla şeyler beklememe karşın hiç düş kınklığına uğratmadı beni. Türkıye için de büyük bir şans o Onun biyografısi- ni yazmayı çok istiyordum, ama o böy- le bir projeye pek yanaşmadı. Şimdi pi- yasada birkaç biyografısi var, ancak on- la&iıenıın soylodiğinı aa- larrfdaki biyogr^Pîler olma- dığı için ben de hınzırhk edip Doğan Gökay aracılı- ğıyla anlattım onu. -İç savaşveaşk teması na- sıl bir araya geldi? Aşkın da bir savaş oldu- ğunu düşünüyorum. Ali Murat Erkorkmaz'm ger- çekleştirdiği kitap kapağın- da Asya ve Avrupa bir ara- ya geliyor. Ada kadın oldu- ğu için Asya'yı, Anado- lu'yu temsil ediyor. Tuna da Trakya'dan geldiği için Av- rupa'yı. Boğazdadaöpüşü- yorlar. Ancak iki fıgür de dikenli telle çevrilmiş. İlk bakışta iç savaşla ilgili gibi görünüyor. Aslında aşk da dikenli teller üzerinde yü- rümektir benim için. Aşkı hayranlık duyduğumuz bi- risinin sizin hayat damarla- nnızdan birini tutması ola- rak görüyorum. Tuttuğu için ona hayransınız. Hay- ranhğın içinde de bir çeşit esiri oluyorsunuz aşkın. O anlamda da bir güç savaş,ı olarak nitelendiriyorum aş- ki. Bu nedenle de bu 'içsa- vaş' kelimesi çok hoşuma gidiyor. Türkçede her türlü iç savaş için kullanılabili- yor. TÜYAP Kitap Fuan gelecek yıl düzenlenmeyecek Yayınevleri fuardan kaçıyorANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - kaynaklandığını belirttiler. Ekonomik fuann kendi saaşlarmı engellediğini Kitapseverlerle yazarlan buluşturan ve geniş kaygılan dıkkate alan yöneticiler, fuar düşündüklerini kaydettiler. TÜYAP Halkla katüımıyla kültür şölenine dönüşen TÜYAP alanımn kent merkezine uzaklığnun katılım îlişkiler Sorumlusu Neje Tunçay. bu kararm Kitap Fuan, yayınevlerinin mali kaygılan oranmı düşürdüğünü, tstanbul, Ankara ve genel bir değerlendirme sonucu alındığını nedeniyle sekteye uğradı. Yayınevi Izmir'deki fuarlann birbirine yakm tarihlerde söyledi. Mali yükü yayınevlerinin çektiğini yöneticileri, Ankara'da geçen 3 y ılda düzenleniyor olmasmm yayınevlerindeki söyleyen Tunçay. "Ek masraflar olduğa için düzenlenen fuann. Njknr Ugisizliği ve fuar işleyişi aksatüğmı savundular. Bu sorunlann altından kalkamıyorlar. tkaıi kazanç alanımn uzaktağt" gerekçesiyle küçük firmalan fuardan uzaklaştırdığını otmuyorsa katdıp kaoimamaya kendüeri yinelenmeyeceğini bildirdiler. belirten bazı yaymevleri TÜYAP'ın bu karar verirler'' dedi. TÜYAP Kitap Fuan'na Yayınevi yöneticileri, yazarla okurun organizasyonlan yaparken *tkari kaygdar" daha önce de katılmayan Dost Yaymevi'nin buluşmasının yanı sıra, panel, söyleşi, imza taşıdığtnı iddia ederken, TÜYAP yetkilileri, sahibi Raul Mansur ise fuarlan çok ticari ve günleriyle kitapseverlerin ilgisini çeken fuara yayınevlerinin maddı açıdan tatmin samimiyetsiz olmakla nitelendirerek yeterli ilgi gösterilmediğini, bunun olamadıklan için fuara katümaktan "Ankara yavmevleri olarak herhangi bir Ankara'daki okurun kitaba ve kitabevine tok vazgectiklerini ileri sürdüler. TÜYAP küskiinlük içinde değüiz, ancak ben en olmasından. aradığı kitabı istediği zaman yetkililen, bir kültür fuan için ellerinden azından kendi aduna khap nıarbrma hep bulabileceği yerlerin çokluğundan geleni yaptıklannı, ancak yayınevlerinin karşıolacağım"'dedi. Sonubeürsiz - Romanda iç savaşı Tu- na'mn karabasanı olarak anlatmamz ve bunun gerçek mi karabasan mı olduğunu açıklamamanı/ iç savaş ger- çeğini reddetme eğüimimiz- den mi kavnaklanıyor? Evet. Paranoyak haldeyiz diye düşünüyorum. Sürek- li ikinci ligde kalmamızın ve temel sorunlarla uğraşı- yor olmamızın ezikliğiyle müthiş savunmacı hale gel- dik. Romandaki Ada ile Tu- na'ya çok benziyorum as- lında. Ne zaman uçaklar gökyüzünü parçalayacak gibi geçse panik içinde kö- tü bir şey başladı herhalde diye düşünüyorum. Ama aklıma hiç başka bir ülkey- le savaşa girmiş olabilece- ğimiz gelmiyor. Aslında bir kâbus yaşıyor gibiyiz. Uyandığımızda yenı bir Atatürk bekliyoruz hep. Romanın sonu da çok be- lirli değil. Artık sivil top- lum örgütleri seslenni çıka- nyor. Bu bağlamda umut- luyum, ancak öte yandan beklenen bir kurtancı olma- dığının farkındayım. Bu ne- denle de romanın sonu iyimserliğine karşın yine belirsız. Bu sonu birlikte yazacağız sanınm. YAZI ODASI SELİM İLERİ Nostaljinin Öteki Yüzü Geçenlerde söz açmıştım: Willy Sperco önem- li bir gözlemci, çiklet saptayımını alıntılamıştım: Amerikalılara benzeme hevesiyle 1950 sonrasın- da boyuna çiklet çiöneyişimizi dile getiriyordu. Yüzyılın Başında ıstanbul'da Sperco ekliyor: "Yerii çikolata fabrikalan da çiklet imal ederier. Çiklet satarakzengin olanlar da vardır. Aynca 'Çik- let Kralı' adıyla çıkan bir dergi çok başan kazan- mıştır." Çiklet Kralı dergisini hatırlamıyorum. Elimin al- tındaki kaynaklarda adına rastlayamadım. Ama çiklet çılgınlığı belleğimde birdenbire can- landı. Bir zamanlar herkes önünde sakız çiğnemek başlı başına bir ayıptı. Beyler zaten sakız çiğne- mezler, hanımlar giziice çiğnerier; küçük kız çocuk- larına da "Şakır şukur çiğneme!" diye "ihtar" edi- lirdi. Elli beşlerden sonra her şey degişiverdi. Sper- co saptıyor: "Eskiden Sakız Adası'nın dişleri beyazlatan ne- fis sakızını çiğneyen kadınlar şimdi Amerikan çik- letini tercih ediyohar ve züppelik olsun diye 'Ches- terfield' ve 'Lucky Strike' sigaralannı içiyoriar." Kent, Marlboro salgını demek başlamamış. Ne var ki Gelincik'in, kırmızı uçlu Bahar'ın modası geçmeye başlamış. Çiklete gelince, kadınlı erkekli herkes çiklet çiğ- ner olmuştu. Sakız ancak eski zaman insanlan arasmda rağbet görüyor, ancak Mısır Çarşısı'ndan alınıyordu, bakkaldan el ayak çekmek üzereydi. Sinema kapılannda satılan çikletler Amerikan malıydı, gelgelelim vartıklıca kesim bunlardan her dakika alabilir, orta halliler binde bir aldıklarında o Amerikan çikletleri pek önemli olup çıkardı. Diyebilirim ki, çikletin sınıfsal bir gösterge nite- liği belirivermişti. Amerikan çikletini her dakika çiğ- neyenler sanki üst sınıf, yerli çiklet çiğneyenler sanki alt kesimdi. Bu yüzden dayı çocuklanmın Amerikan çikletlerine gıptayla, hatta kıskançlıkla bakardım. Yelnız ellilerde "kahve" vaMığını korumuş; kah- vedediğim, "Türkkahvesi". Yine Sperco'dan oku- yalım: "Ama Virjinya tütünü tercih edenler gene de şekerli, koyu Türk kahvesinden vazgeçmiyohar. Gündüz ve gece hersaatte kahvelerde, otellerde, vapuriarda ve hatta işyerierinde küçük fincanlar- da kahve içilir. Güzel bir âdete uyularak iş takibi- ne gelenlere kahve ikramında kusur edilmez, hat- ta devlet daırelerinde bile." O aralar kahve karaborsaya düşüvermişti. De- mokrat Parti iktidanndan yoğun yakınma da âde- ta kahve yokluğundan sonra patlak vermişti. Bugün büyük kentlerde, belli çevrelerde, Türk kahvesi eski saltanatını koruyamıyor. Şimdi hepi- miz "Neskafe "içiyoruz. Damaktadımızdeğiştiğin- den mi, yoksa büsbütün Amerikanlaştığımızdan mı? Haldun Taner 1979'da kaleme getirdiği bir ya- zısında "Türkçe gülmek", "Türkçe şaşırmak", "Türkçe davranmak'jfat. Gülmenin.^aşımnan*!, davranışın Türkçe'si mi olur denecek. Gelgelelim oluyor. Gülüşlerimizde, şaşkınlıklanmızda "Ame- rikanca" ünlemler aldı başını gidiyor. Televizyon ekranlannda yanşma kazanıp birbirini kutlayanlar, koştur-koştur, şöyle havalardan, sağ ellerini gürül- tülü biçimde çarpıştırıveriyorlar: Işte Amerikanca davranmak! Haldun Taner'in yaklaşık yirmi yıl ön- ce bugünü gördüğünü ve ürküntüsünü yansıttığı- nı nasıl göz ardı edebiliriz? Istekten davranışa böylesi değişim ve yadsıyış- lar, yalnızca, toplumlann yeniliğe açılmasıyla açık- lanabilir mi? Birtakım "diretişler" de mi söz konu- sudur? Çiklet satıp zengin olanların iş hayatında, eko- nomide, siyasada, hatta -dolaylı biçimlerde- kül- tür dünyasında başı çekmesi, nasıl birortamdaya- şadığımızı belgelemeye yetip artıyor. Bugün bir "ülkü" cumhuriyetinden bir "çiklet" toplumuna dö- nüştüğümüzü acıyla fakat gönül rahatlığıyla ileri sürebiliriz. Ya o ülküler? Onlara ne oldu? Yakup Kadri 1946'da diyor ki: "Türk milleti, bu yolda ne kadar imkânsızlıklann üstesinden geldiğini ve 'makûs talihini" ne çetin engellerie çarpışarak yendiğini bir kere daha ha- tırlayacaktır." Takvimde İz Bırakan: "Güney Kore, Tayvan, Hong-Kong, önümüz- dekiuslu çocuk ömekleri! Yalnız, bir dakika!.. Bun- lardan hiçbirinin geçmişinde, ne Müdafaa-i Hu- kuk vardır, ne de Kuva-yı Milliye!" Attilâ Ilhan, Hangi Küreselleşme, Bilgi Yayınevi, 1997. BUSK'te bu hatta • Kültür Servisi - Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü'nün düzenlediği 'Türk Sinemasından Yeni Kareler' başlıklı etkinlik Kuzey Kampus Murat Dikmen Salonu'nda sürüyor. Etkinlik kapsamında bu hafta saat 19.00'da 'Bir Erkeğin Anatomisi', yann saat 12.00'de 'Tabutta Rövaşata', saat 17.00'de 'Aşk Üzerine', saat 19.00'da 'Yerçekimli Aşklar', perşembe saat 19.00"da 'Tabutta Rövaşata', cuma saat 19.00'da 'Deniz Bekliyordu', saat 21.00'de "Düş Gerçek Bir de Sinema', cumartesi saat 19.00'da 'Özlem...Düne...Bugüne...Yanna', pazar saat 19.00'da "Düş, Gerçek, Bir de Sinema' adlı filmler izlenebilir. İFSAK Fotograf Kampı •Kültür Servisi - Etkinliklerini 38 ynldır sürdüren ÎFSAK, fotograf seminerlerini bu yaz Bodnım Turgut Reis'te tatil ile birleştiriyor. Makine ve objektif bilgisi, ışık, kompozisyon, çekim teknikleri, filtre ve yardımcı araçlar konulannda uzman kadrolarca verilecek olan teorik eğitimler Piriene, Bodnım Kalesi, Bafa Gölü. Miletos ve yöre köyleri gibi yerel bölgelere yapılacak çekim gezileri ile desteklenecek. Konaklamanın Turgut Reis 'Tatilevi'nde yapılacağı programda kahvaltı, akşam yemeği, ulaşım ve yerel geziler tFSAK tarafından karşılanacak. 20 kişinin katılabileceği seminerlerin son katılım tarihi 25 Ağustos. (234 14 01-292 18 07) BUGÜN ENKA YAKFI YAZ DÖNEMİ etkinlikleri kapsamında saat 21.15'te VVoody Allen'ın yönettiği 'Herkes Seni Seviyorum Der' adlı film izlenebilir. RUMELİ HİSARI etkinlikleri kapsamında saat 21.00'de Yılmaz Erdoğan'ın gösterisi izlenebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle