Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 29TEMMUZ1997SALI
10 KULTUR
Buket Uzuner son romanı 'Kumral Ada Mavi Tuna' ile pek çok toplumsal yaramızı irdeliyor
'Iç savaşın ortasındayız aslnuUv
GÜL ERÇETİN
Her gün televızvonlanmızdan, gaze-
telerimızden öldürülen, ölü olarak ele
geçinlen \ atandaşlanmızın haberlerini
alıyoruz. askere gönderdiğımiz gençle-
rimizin malum bölgeye düşmemesi ıçin
dualar ediyoruz da yaşananın adını bir
türlü koymuyoruz. Buket Uzuner, Rem-
zi Kıtabevi"nden çıkan a
Kumral Ada
Mavi Tuna" adlı son kitabında yaşadık-
lanmızı adlandınyorbirbakıma. Banş-
se\er, hassa;>, ülkede yaşananlara ına-
namayan Türk gencinin karabasanı ara-
cılığıyla "Bir iç savaşın tam ortasında-
yız" diyor.
Uzuner'in 1994-97 yıllan arasmda
kaleme aldığı yapıtı, bir yandan ülkede
yaşanan bir ıç savaşı, bir yandan da Kuz-
guncuk'ta yetişen dört gencin 'aşkdört-
genleriyle' biçimlenen kendi 'iç savaşla-
nnr konu alıyor. "Kumral Ada ve Ma-
vi Tuna"nın 'imkâraız'laşan aşklanyla
bezeniyor ülkedeki iç savaş. Buket Uzu-
ner 'imkânsız aşkım' diye tanımladığı
Attilâ İlhan'a ıthaf ettiği romanında şa-
ır dayi Doğan Gökay aracılığıyla keyif-
li bir bıyografisini de sunuyor. Yazarla
Ilhan'ın son romanı üzerine söyleştik:
- İç savaş temasıru seçme nedeniniz
neydi? Sizce iç savaşa bu kadar yakm
mıyız?
BUKET UZUNER- İç savaşın orta-
sındayız aslında. HansMagnusEnzens-
berger "İç savaş hakkındaİd en ufak bir
tartışma. iç savaşın başladığını gösterir "
der Biz bunu yıllardır konuşuyoruz.
Ancak hasıraltı ediyor. adını koyamıyo-
ruz bir türlü. lnsan en çok kendisine kar-
şı kınlgan olduğu için en zoru da iç sa-
\ aşlann adını koymak sanıyorum. Ülke-
mızde şu anda insanlar ölüyor ve ölen-
ler bu ülkenin pasaportunu taşıyor. Ge-
nel anlamda şıddete karşı olduğum için
her türlü şiddete karşı çıktım kitapta. Bu
konuda da ıçsavaş kelimesihin Türk-
çe'deki metaforik anlamı yardımcı oldu
bana. İç savaş içımizdeki savaş anlamı-
na da geldiğinden bir çok savaş iç içe ya-
pıtta.
- Oldukça politik bir yapıL Yazarken
birtakım çekinceleriniz oldu mu?
Kitabı ötekı yapıtlanmdan daha poli-
tik bulmuyorum. Ancak herkesten bu
tür yorumlar duyuyorum. Aslında yaz-
mak politıkadır bence. "Kumral Ada
Mavi Tuna"da daha toplumsal konula-
n ırdeledim sanınm. Yazarlarçağlannın
tanığı olmak durumundalar. Kendileri-
ni başka bir yere hapsedemiyorlar. Ak-
Lnsan en çok kendisine
karşı kınlgan olduğu için
en zoru da iç savaşlann
adını koymak
sanıyorum.
Ülkemizde şu anda
insanlar ölüyor ve
ölenler bu ülkenin
pasaportunu
taşıyor.Genel anlamda
şiddete karşı olduğum
için her türlü şiddete
karşı çıktım kitapta. Bu
konuda da içsavaş
kelimesinin Türkçe'deki
metaforik anlamı
yardımcı oldu bana.
A
lımda hep bir bilim kurgu yazan olmak
var örneğin. Amerika'da yaşayan bir
Türk yazan olsaydım belki başanrdım.
ancak burada yaşadığım sürece bundan
kopamıyorum. Öncelikle rahatsız oldu-
ğunuz konulan anlatmak zorundasınız.
Bu da elbette başka birilerini rahatsız
edecektir.
Askerlerin insani yönü
- Toplumun tam anlanuyla cinnet ha-
linde olduğu bir iç savaşı anlatmanıza
karşın hep olumlu. aydın, banşsever as-
ker tipleri çizmenizin nedeni neydi?
Tuna da karabasanmda hiç karanlık
askerlerle karşılaşmamasına şaşınyor.
Bir yazar olarak karanlık asker tipleri
çizme konusunda doğrusu ben de ol-
dukça zorlandım. Öncelikle asker bir
toplum olduğumuzu kabul etmemiz ge-
rek. Hepımizin ailesinde de mutlaka as-
ker var. Onlann insan yönünü göster-
mek istedim. Bir de çoğumuz gibi cum-
huriyet kuşağı bir ailenin çocuğu Tuna.
Annesinin adı Zübeyde. Dayılannın ad-
lan Mustafa ve Kemal. Annesi ona ev-
lerindeki Atatürk portresinin de asker
üniformalı olduğunu hatırlatıyor. Bu ka-
dar sempati duyduğumuz bir kurumdan
nefret edemiyoruz. Ancak Tuna karaba-
sanın biryennde "askeri rejim sırasın-
da işkence görmüş birisi olsaydım
düşlerimde karabasanlarımda bile
hâlâ olumlu asker tipleri yaratabile-
cek miydim bilmiyorum?" diye sor-
madan edemiyor. Bu sorunun yanıtını
ben de bilmiyorum. Askerlik konusun-
da şeffaflaşma dönemindeyiz. Bu ne-
şkın da bir savaş
olduğunu düşünüyorum,
bir güç savaşı. Bu
nedenle de 'iç savaş'
kelimesi çok hoşuma
gidiyor. Her türlü içsavaş
için kullanılabiliyor.
denle bıçaksırtı bir konu olmasına kar-
şın irdeleyebildim askerliği. Ben de
cumhuriyet kuşağı bir ailenin çocuğu
olduğum için ancak olumlu askerler an-
latabildim. Belki benden sonraki yazar-
lar anlatırlar olumsuz askerleri.
-Tiirkiye'de sıcak çabşmalar Güney-
doğu Anadolu Bölgcsi'nde gerçekleşme-
sine karşın siz hiç bölge ve örgüt ismi
kullanmayarak ülkenin geneUne yayı-
yorsunuz savaşı.
Romanın ilk versiyonunda bölge ve
kişilere doğrudan göndermeler yapıyor-
dum. Ancak daha sonra bunun çok kli-
şe olacağını düşündüm, daha evrensel
bir şeyler yazmak istedim. Bir Boşnak
gencı de romanımı okuyup kendi ülke-
sınden bir şeyler bulabilmeliydi kitap-
ta. 21. yüzyılın ilk yansında dünyanın
David Bowie, geçmişiyle hesaplaşıp 'upuzun endeksini' gözden geçirdi
'Yaşadığfmhayahasladeğjşmeml
GÜRHAN UÇKAN
STOCKHOLM - Pop dünya-
sının devlerinden David Bowie
sınlsıklam âşık. "Onu ilkgördü-
ğümde ayaklanm yerdcn kaydu
düşecek gibi oldum. tlk akşam
yemeğimizde de' Bu kadınla ev-
leneceğım' dedim kendi kendi-
me, ild yıl aldu ama başardım"
dıyor. Afrikalı kansı tman ona
Afrika kültürünü, o da kansına
güzel sanatlan sevdirmeye çalı-
şıyormuş.
Da\ıd Bowie, halen Stock-
holm yakınlanndaki Lida böl-
gesinde sürmekte olan Lollipop
nıüzik festıvaline katılmak üze-
re Stockholm'de, Malmö'deki
konserden hemen sonra ayağı-
nın tozuyla kendini burada bul-
du. Kansına, hamile olduğu za-
man sıgarayı bırakma sözü ver-
miş. bır zamanlar dudaklann-
dan Gitanes eksik olmayan şar-
kıcı. halen en tanınmış Arneri-
kan sigaralanndan birini içiyor,
üstelik sıgara tiryakiliğinin,
"uyuşturucu alışkanlığından
daha beter bir şey olduğuna"
inandığı halde.
'Atabileceğim tek bir
yanhş adım kalmadı'
David Bovvie. kendisini ha-
yatta kalkıştığı her işin altından
kalkmayı başarmış görüyor. Ge-
nde bıraktığı yıllara bakışı şöy-
le:
- Eski şarkılanmın olduğu
plaklan dinleyerek zaman za-
man çok iyi vakit geçiriyorum.
Hâlâ bana keyif veren epey ma-
teryalim var. Ancak, benim için
geçmiş zamanlann öyle pek
anıtsal büyüklükte değeri yok.
Ben şımdınin insanıyım. En
sevdığim parçam hep "Buddha
of Suburbia" olmuştur. Aynca
"Let's Dance"ın yansmı da çok
seviyorum. Ricochet, benim bu
parçada olağanüstü başanlı ol-
duğum görüşünde. Müzik yazı-
şımın o bölümünü daha fazla ir-
delemiş olmak isterdim doğru-
su. O zamandan bu yana geçen
5 senelık zaman dıliminı fevka-
lade çok seviyorum. Yaşadığım
hayatı. başka kimseninkiyle de-
ğiştirmek istemezdim. Olağa-
nüstü bir hayat yaşıyorum. Bi-
raz inattan. biraz da şanstan ötü-
rü kendimi sürekli olarak sevdi-
ğım şeylerin yakınında tutmayı
hockholm'deki Lollipop müzik
festivaline katılan David Bovvie,
gelecek yıl Milano'da sergi açacak
ve Viyana'nın kuruluşunun
2000. yıldönümünü kutlama
programına katılacak.
Bovvie, yaşamının hiç bir
döneminde bu denli iyi olmadığım
söyleyerek "Öğrendiğim en
önemli gerçek, kişinin sürekli
olarak şevk duyacağı ve bütün
ruhuyla girişeceği işleri üzerine
almasıdır" diyor.
başardım. Atabileceğim tek bir
yanlış adım kalmadığından emi-
nim. İnsan benim yaşıma gelin-
ce geçmışını şöyle bir bakıp, ba-
zı izlenimlerden oluşan upuzun
bir endeksi gözden geçirilebili-
yor.
Kişinin zamanla daha akıllı
hale gelmesi şart değil ama, en
azından, aynı yanlışlann aynı
sonuçlara yol açacağını anlaya-
biliyor. Öğrendiğim en önemli
gerçek, kişinin sürekli olarak
şevk duyacağı ve bütün ruhuy-
la girişeceği işleri üzerine alma-
sıdır, festivallere düşkünlüğüm
de zaten buradan kaynaklanıyor.
Stockholm yakınlanndaki Li-
da kırsal bölgesınde cuma ge-
cesi başlayan geleneksel Lolli-
pop müzik festivalınin en büyük
yıldızlanndan olan David Bo-
wie (Johnny Cash'le birlikte)
aranjörlerin çağnsını zevkle ka-
bul ettiğini ve zamanın Mal-
mö'deki konsere de uymasından
ötürü mutluluk duyduğunu söy-
ledi. Yıldızın festivallere sıcak
bakmasının nedenlerini kendi-
sınden dinleyelim:
- Müzik festivallerindekı ar-
kadaşlık duygusunu çok seviyo-
rum. "Feedback" alıyorum, di-
ğer müzisyen arkadaşlarla tatlı
sohbetlerde bulunuyoruz ve
hayran olduğum bazılanyla kar-
şılaşma şansı elde edebiliyo-
rum. Prodigy'i olağanüstü be-
ğeniyorum. Birçok festivale bir-
likte katıldık. Onlarda en sevdi-
ğim yan, bir dans orkestrası ol-
mayıp, gerçek anlamıyla bir
rock bandı olmalan. Bu hayran-
lık verici bir şey.
Yeni proje
David Bovv ie. halen ikı proje-
ye kendini vermiş durumda. Bi-
risi, gelecek yıl Milano'da aça-
cağı kişisel sanat sergisi. Içeri-
ğiyle ilgili fazla ipucu vermiyor;
ancak, çağdaş sanat dallanmn
kanşımından doğan yapıtlan
sergileyeceğini daha önce söy-
lemişti.
İkinci proje ise, Beach
Boys'un vokalistlerinden Ric-
hard VVHson'la birlikte, Viyana
şehrinin kuruluşunun 2000. yıl-
dönümünü kutlamak için orga-
nize edilecek programa destek
verme ve dahil olma. Bunun dı-
şında, "zorunlu olmadıkça ka-
meranın karşısmageçmek" iste-
miyor. Bunakarşılık. "başkala-
nnın kaleminden kendisini oku-
maktansa, kendi kalemiyle ken-
disini anlatmavı yeğlediği için"
bir kitap da devreye gırebilir.
50 yaşında olmasına karşın,
çok genç hayranlannın coşku-
sunu toplamayı başanyor. Bu
konudaki yorumu ise şöyle:
- Bu durum yüreğimi fevka-
lade ısıtıyor. Özellikle hangi şar-
kılanmı dinleyecekleri konu-
sundaki inatçılığımı aynı katı-
lıkta sürdürdüğüm halde. Ben-
den bir konserde iki, bilemedin
üç "hit" şarkı dinleyebilenler,
kendilerini mutlu hissedebilir-
ler. Bacaksızlar, kendime olan
gûvenimi olağanüstü arttınyor-
lar. Yapmacık bir alçakgönüllü-
ğü bir yana bırakarak, hayatı-
mın hiçbir devresinde şu anda
olduğum kadar iyi olmadığımı
söyleyebilirim.
pek çok köşesinde şiddetin ve terörün
hâkım olacağını düşünüyorum. Bu ne-
denle Türkiye'nin herhangi bir bölgesi-
ni bir çıbanbaşı olarak göstermek doğ-
ru olmayacaktı.
- Şair Doğan Gökay yazarlarm ve şa-
irlerin toplumu silkmek için yazdığını
söylüyor. Sizin de amacınız bu muydu?
Misyon yazan olduğuma ınanmıyo-
rum. Edebi yapıtlann zevkJe okunması
gerekir. Sizi sıkmamalı. Bu nedenle ya-
zarken küçük oyunlan çok seviyorum.
Ancak insanlar eğlenirken bir yerde de
kendilerini sorgulasınlar istiyorum.
Kendi yaşantımda ve yazarken bazı şey-
leri ters düz ermeyi deniyorum.
- Bütün yaprtlanıuzda İngilizceyi de
kullamvorsunuz. Son kitabınızda Ada,
Kuzguncuk gibi bir bölgede bile zaman
zaman İ ngilizce konuşuyordu. İkinci dil
kullanma nedeniniz nedir?
Yazmaya başladığım ilk dönemlerde
dilimizin ne kadar kısıtlı olduğundan
yakınırdım. Daha sonra özellikle özel
radyolann açıldığı dönemde dilimizin
bozulmasından yakınanlara katıldım.
Şimdi ise ille de öz Türkçe kullanalım
ya da dilimiz tutarlı olsun türündeki tar-
tışmalara karşı çıkıyorum. Günlük ha-
yatta geçen bütün kelimeleri kullanabi-
liriz bence. Her dil şu anda güçlü olan
lngilizceden etkileniyor. Sadece birdo-
ğallığı yakalamak istiyorum. Kişisel
olarak Türkçe'de çok fa2İa yabancı dil
kullanılmasına karşıyım, ancak ahlakçı
davTanmak adına da karakterlerimi ya-
paylaştırmak istemiyorum.
Aşk da bir savaştır
-'Kumral Ada Mavi Tuna'yı Attilâ D-
han'a ithaf ettiniz. Şair Doğan Gökay
aracılıöyia da İlhan'ı anlatıyorsunuz.
Attilâ Uhan'a duyduğunuz hayTanbgın
nedenini açıklar mısınız?
Atilla Ilhan"a bir kitap ithaf ermek 22-
23 yıllık bir beklentimdi. Onun çocu-
ğum diye nitelendirdiği bir grubun üye-
siyim. Hayatımızda çok önemli bir yeri
varllhan'ın. "Benimimkânsızsevgilim,
arkadaşım,dostum" olarak nitelendiri-
yorum onu. Şairliğinin ötesinde söyle-
dikleriyle yaptıklan hiç çelişmediği için
hayranım kendisine. Hâlâ çizgisini hiç
değiştirmedi. Attilâ Ilhan ondan çok
fazla şeyler beklememe karşın hiç düş
kınklığına uğratmadı beni. Türkıye için
de büyük bir şans o Onun biyografısi-
ni yazmayı çok istiyordum, ama o böy-
le bir projeye pek yanaşmadı. Şimdi pi-
yasada birkaç biyografısi var, ancak on-
la&iıenıın soylodiğinı aa-
larrfdaki biyogr^Pîler olma-
dığı için ben de hınzırhk
edip Doğan Gökay aracılı-
ğıyla anlattım onu.
-İç savaşveaşk teması na-
sıl bir araya geldi?
Aşkın da bir savaş oldu-
ğunu düşünüyorum. Ali
Murat Erkorkmaz'm ger-
çekleştirdiği kitap kapağın-
da Asya ve Avrupa bir ara-
ya geliyor. Ada kadın oldu-
ğu için Asya'yı, Anado-
lu'yu temsil ediyor. Tuna da
Trakya'dan geldiği için Av-
rupa'yı. Boğazdadaöpüşü-
yorlar. Ancak iki fıgür de
dikenli telle çevrilmiş. İlk
bakışta iç savaşla ilgili gibi
görünüyor. Aslında aşk da
dikenli teller üzerinde yü-
rümektir benim için. Aşkı
hayranlık duyduğumuz bi-
risinin sizin hayat damarla-
nnızdan birini tutması ola-
rak görüyorum. Tuttuğu
için ona hayransınız. Hay-
ranhğın içinde de bir çeşit
esiri oluyorsunuz aşkın. O
anlamda da bir güç savaş,ı
olarak nitelendiriyorum aş-
ki. Bu nedenle de bu 'içsa-
vaş' kelimesi çok hoşuma
gidiyor. Türkçede her türlü
iç savaş için kullanılabili-
yor.
TÜYAP Kitap Fuan gelecek yıl düzenlenmeyecek
Yayınevleri fuardan kaçıyorANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - kaynaklandığını belirttiler. Ekonomik fuann kendi saaşlarmı engellediğini
Kitapseverlerle yazarlan buluşturan ve geniş kaygılan dıkkate alan yöneticiler, fuar düşündüklerini kaydettiler. TÜYAP Halkla
katüımıyla kültür şölenine dönüşen TÜYAP alanımn kent merkezine uzaklığnun katılım îlişkiler Sorumlusu Neje Tunçay. bu kararm
Kitap Fuan, yayınevlerinin mali kaygılan oranmı düşürdüğünü, tstanbul, Ankara ve genel bir değerlendirme sonucu alındığını
nedeniyle sekteye uğradı. Yayınevi Izmir'deki fuarlann birbirine yakm tarihlerde söyledi. Mali yükü yayınevlerinin çektiğini
yöneticileri, Ankara'da geçen 3 y ılda düzenleniyor olmasmm yayınevlerindeki söyleyen Tunçay. "Ek masraflar olduğa için
düzenlenen fuann. Njknr Ugisizliği ve fuar işleyişi aksatüğmı savundular. Bu sorunlann altından kalkamıyorlar. tkaıi kazanç
alanımn uzaktağt" gerekçesiyle küçük firmalan fuardan uzaklaştırdığını otmuyorsa katdıp kaoimamaya kendüeri
yinelenmeyeceğini bildirdiler. belirten bazı yaymevleri TÜYAP'ın bu karar verirler'' dedi. TÜYAP Kitap Fuan'na
Yayınevi yöneticileri, yazarla okurun organizasyonlan yaparken *tkari kaygdar" daha önce de katılmayan Dost Yaymevi'nin
buluşmasının yanı sıra, panel, söyleşi, imza taşıdığtnı iddia ederken, TÜYAP yetkilileri, sahibi Raul Mansur ise fuarlan çok ticari ve
günleriyle kitapseverlerin ilgisini çeken fuara yayınevlerinin maddı açıdan tatmin samimiyetsiz olmakla nitelendirerek
yeterli ilgi gösterilmediğini, bunun olamadıklan için fuara katümaktan "Ankara yavmevleri olarak herhangi bir
Ankara'daki okurun kitaba ve kitabevine tok vazgectiklerini ileri sürdüler. TÜYAP küskiinlük içinde değüiz, ancak ben en
olmasından. aradığı kitabı istediği zaman yetkililen, bir kültür fuan için ellerinden azından kendi aduna khap nıarbrma hep
bulabileceği yerlerin çokluğundan geleni yaptıklannı, ancak yayınevlerinin karşıolacağım"'dedi.
Sonubeürsiz
- Romanda iç savaşı Tu-
na'mn karabasanı olarak
anlatmamz ve bunun gerçek
mi karabasan mı olduğunu
açıklamamanı/ iç savaş ger-
çeğini reddetme eğüimimiz-
den mi kavnaklanıyor?
Evet. Paranoyak haldeyiz
diye düşünüyorum. Sürek-
li ikinci ligde kalmamızın
ve temel sorunlarla uğraşı-
yor olmamızın ezikliğiyle
müthiş savunmacı hale gel-
dik. Romandaki Ada ile Tu-
na'ya çok benziyorum as-
lında. Ne zaman uçaklar
gökyüzünü parçalayacak
gibi geçse panik içinde kö-
tü bir şey başladı herhalde
diye düşünüyorum. Ama
aklıma hiç başka bir ülkey-
le savaşa girmiş olabilece-
ğimiz gelmiyor. Aslında bir
kâbus yaşıyor gibiyiz.
Uyandığımızda yenı bir
Atatürk bekliyoruz hep.
Romanın sonu da çok be-
lirli değil. Artık sivil top-
lum örgütleri seslenni çıka-
nyor. Bu bağlamda umut-
luyum, ancak öte yandan
beklenen bir kurtancı olma-
dığının farkındayım. Bu ne-
denle de romanın sonu
iyimserliğine karşın yine
belirsız. Bu sonu birlikte
yazacağız sanınm.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Nostaljinin Öteki Yüzü
Geçenlerde söz açmıştım: Willy Sperco önem-
li bir gözlemci, çiklet saptayımını alıntılamıştım:
Amerikalılara benzeme hevesiyle 1950 sonrasın-
da boyuna çiklet çiöneyişimizi dile getiriyordu.
Yüzyılın Başında ıstanbul'da Sperco ekliyor:
"Yerii çikolata fabrikalan da çiklet imal ederier.
Çiklet satarakzengin olanlar da vardır. Aynca 'Çik-
let Kralı' adıyla çıkan bir dergi çok başan kazan-
mıştır."
Çiklet Kralı dergisini hatırlamıyorum. Elimin al-
tındaki kaynaklarda adına rastlayamadım.
Ama çiklet çılgınlığı belleğimde birdenbire can-
landı.
Bir zamanlar herkes önünde sakız çiğnemek
başlı başına bir ayıptı. Beyler zaten sakız çiğne-
mezler, hanımlar giziice çiğnerier; küçük kız çocuk-
larına da "Şakır şukur çiğneme!" diye "ihtar" edi-
lirdi.
Elli beşlerden sonra her şey degişiverdi. Sper-
co saptıyor:
"Eskiden Sakız Adası'nın dişleri beyazlatan ne-
fis sakızını çiğneyen kadınlar şimdi Amerikan çik-
letini tercih ediyohar ve züppelik olsun diye 'Ches-
terfield' ve 'Lucky Strike' sigaralannı içiyoriar."
Kent, Marlboro salgını demek başlamamış. Ne
var ki Gelincik'in, kırmızı uçlu Bahar'ın modası
geçmeye başlamış.
Çiklete gelince, kadınlı erkekli herkes çiklet çiğ-
ner olmuştu. Sakız ancak eski zaman insanlan
arasmda rağbet görüyor, ancak Mısır Çarşısı'ndan
alınıyordu, bakkaldan el ayak çekmek üzereydi.
Sinema kapılannda satılan çikletler Amerikan
malıydı, gelgelelim vartıklıca kesim bunlardan her
dakika alabilir, orta halliler binde bir aldıklarında o
Amerikan çikletleri pek önemli olup çıkardı.
Diyebilirim ki, çikletin sınıfsal bir gösterge nite-
liği belirivermişti. Amerikan çikletini her dakika çiğ-
neyenler sanki üst sınıf, yerli çiklet çiğneyenler
sanki alt kesimdi. Bu yüzden dayı çocuklanmın
Amerikan çikletlerine gıptayla, hatta kıskançlıkla
bakardım.
Yelnız ellilerde "kahve" vaMığını korumuş; kah-
vedediğim, "Türkkahvesi". Yine Sperco'dan oku-
yalım:
"Ama Virjinya tütünü tercih edenler gene de
şekerli, koyu Türk kahvesinden vazgeçmiyohar.
Gündüz ve gece hersaatte kahvelerde, otellerde,
vapuriarda ve hatta işyerierinde küçük fincanlar-
da kahve içilir. Güzel bir âdete uyularak iş takibi-
ne gelenlere kahve ikramında kusur edilmez, hat-
ta devlet daırelerinde bile."
O aralar kahve karaborsaya düşüvermişti. De-
mokrat Parti iktidanndan yoğun yakınma da âde-
ta kahve yokluğundan sonra patlak vermişti.
Bugün büyük kentlerde, belli çevrelerde, Türk
kahvesi eski saltanatını koruyamıyor. Şimdi hepi-
miz "Neskafe "içiyoruz. Damaktadımızdeğiştiğin-
den mi, yoksa büsbütün Amerikanlaştığımızdan
mı?
Haldun Taner 1979'da kaleme getirdiği bir ya-
zısında "Türkçe gülmek", "Türkçe şaşırmak",
"Türkçe davranmak'jfat. Gülmenin.^aşımnan*!,
davranışın Türkçe'si mi olur denecek. Gelgelelim
oluyor. Gülüşlerimizde, şaşkınlıklanmızda "Ame-
rikanca" ünlemler aldı başını gidiyor. Televizyon
ekranlannda yanşma kazanıp birbirini kutlayanlar,
koştur-koştur, şöyle havalardan, sağ ellerini gürül-
tülü biçimde çarpıştırıveriyorlar: Işte Amerikanca
davranmak! Haldun Taner'in yaklaşık yirmi yıl ön-
ce bugünü gördüğünü ve ürküntüsünü yansıttığı-
nı nasıl göz ardı edebiliriz?
Istekten davranışa böylesi değişim ve yadsıyış-
lar, yalnızca, toplumlann yeniliğe açılmasıyla açık-
lanabilir mi? Birtakım "diretişler" de mi söz konu-
sudur?
Çiklet satıp zengin olanların iş hayatında, eko-
nomide, siyasada, hatta -dolaylı biçimlerde- kül-
tür dünyasında başı çekmesi, nasıl birortamdaya-
şadığımızı belgelemeye yetip artıyor. Bugün bir
"ülkü" cumhuriyetinden bir "çiklet" toplumuna dö-
nüştüğümüzü acıyla fakat gönül rahatlığıyla ileri
sürebiliriz.
Ya o ülküler? Onlara ne oldu?
Yakup Kadri 1946'da diyor ki:
"Türk milleti, bu yolda ne kadar imkânsızlıklann
üstesinden geldiğini ve 'makûs talihini" ne çetin
engellerie çarpışarak yendiğini bir kere daha ha-
tırlayacaktır."
Takvimde İz Bırakan:
"Güney Kore, Tayvan, Hong-Kong, önümüz-
dekiuslu çocuk ömekleri! Yalnız, bir dakika!.. Bun-
lardan hiçbirinin geçmişinde, ne Müdafaa-i Hu-
kuk vardır, ne de Kuva-yı Milliye!" Attilâ Ilhan,
Hangi Küreselleşme, Bilgi Yayınevi, 1997.
BUSK'te bu hatta
• Kültür Servisi - Boğaziçi Üniversitesi Sinema
Kulübü'nün düzenlediği 'Türk Sinemasından Yeni
Kareler' başlıklı etkinlik Kuzey Kampus Murat
Dikmen Salonu'nda sürüyor.
Etkinlik kapsamında bu hafta saat 19.00'da 'Bir
Erkeğin Anatomisi', yann saat 12.00'de 'Tabutta
Rövaşata', saat 17.00'de 'Aşk Üzerine', saat
19.00'da 'Yerçekimli Aşklar', perşembe saat
19.00"da 'Tabutta Rövaşata', cuma saat 19.00'da
'Deniz Bekliyordu', saat 21.00'de "Düş Gerçek Bir
de Sinema', cumartesi saat 19.00'da
'Özlem...Düne...Bugüne...Yanna', pazar saat
19.00'da "Düş, Gerçek, Bir de Sinema' adlı filmler
izlenebilir.
İFSAK Fotograf Kampı
•Kültür Servisi - Etkinliklerini 38 ynldır sürdüren
ÎFSAK, fotograf seminerlerini bu yaz Bodnım
Turgut Reis'te tatil ile birleştiriyor.
Makine ve objektif bilgisi, ışık, kompozisyon,
çekim teknikleri, filtre ve yardımcı araçlar
konulannda uzman kadrolarca verilecek olan teorik
eğitimler
Piriene, Bodnım Kalesi, Bafa Gölü. Miletos ve yöre
köyleri gibi yerel bölgelere yapılacak çekim gezileri
ile desteklenecek. Konaklamanın Turgut Reis
'Tatilevi'nde yapılacağı programda kahvaltı, akşam
yemeği, ulaşım ve yerel geziler tFSAK tarafından
karşılanacak. 20 kişinin katılabileceği seminerlerin
son katılım tarihi 25 Ağustos.
(234 14 01-292 18 07)
BUGÜN
ENKA YAKFI YAZ DÖNEMİ etkinlikleri
kapsamında saat 21.15'te VVoody Allen'ın yönettiği
'Herkes Seni Seviyorum Der' adlı film izlenebilir.
RUMELİ HİSARI etkinlikleri kapsamında saat
21.00'de Yılmaz Erdoğan'ın gösterisi izlenebilir.