07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 TEMMUZ 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI 'Tarımda özelleştipme dursun' • ANKARA(AA) - Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı tbrahim Yetkin. sağlık, eğitım ve tanm alanlannda gerçekleştirilecek özelleştirmelerden toplumun olumsuz yönde etkileneceğıni belirterek, bu alanlardakl özelleştirmelerin durdurulmasıru istedi. tbrahim Yetkin. düzenlediği basın toplantısında, tanm sektöründe sorunlann son yıllarda. birike birike devasa boyutlara ulaşfığını kaydederek. buna neden olarak yapısal düzenlemelerin zamanında yapılmamasıyla özelleştirme polıtikasını gösterdi. TÜRMOB Van'da toplanacak • ANKARA (AA) - Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Müşavirleri Odalan Birliği (TÜRMOB) Başkanlar Kurulu Van'da toplanacak. TÜRMOB'dan yapılan açıklamada. 25 Temmuz Cuma günü Van'da gerçekleştirilecek ve 73 oda başkanının katılacağı toplantıda, Türkiye'de yaşanan siyasal ve ekonomik gelişmeler degerlendirilecek. Türkiye genelinde 45 bin üyesi bulunan TÜRMOB'un Başkanlar Kurulu toplantısında, Vergi Usul Kanunu'na göre. serbest muhasebeci, serbest muhasebeci malı müşavirler tarafından beyanname imzalanmasına ilişkin düzenieme ele alınacak. Halka açılacak ilk özel okui • İZMİR (AA) - Egıtim alanında. Türkiye'de ilk kez Izmir'deki bir özel okul iMKB'de işlem görecek. Esen Özel Eğitim Öğretim Yatınmlan A.Ş. bünyesinde 9 yıldan beri faaliyet gösteren Izmir Çakabey Lisesi. böylece eğitim sektöründe halka açılan ilk şırket olacak. Şirket Yönetim Kurulu Başkanı Salih Esen. özel okullann halka açılması yönünde dünyada pek çok örnek bulunduğunu belirterek, diğer özel okullann da kendilerinı ızleyeceklerine inandığını söyledi. Esen, Esen Şirketler Grubu'na dahil olan Esen Profil, Esen Petrokimya ve Esen Plastik şirketlerinı de daha sonraki yıllarda halka açmayı düşündüklerini anlattı. Başvurulann büyük bölümünün, yüzde 10 faiz için yapıldığı ileri sürülüyor Ziraat'e bedelsiz darbesi• Bedelsiz ithalatın, Ziraat Bankası'nın yüzde 10 cazip faizi nedeniyle ilgi gördüğü belirtilirken 35 bin hesap açılmasına karşın en fazla 8 bin otomobil gelmesinin bekJendiğine dikkat çekildi. FİLtZGÜMÜŞ REFAHYOLhükümeti- nin. bütçe kaynaklanndan biri olarak gösterdiği ve başlangıcta otomobil sek- töründe büyük gürültü ko- paran "bedelsiz otomobil ithalan" otomobil sektörü- nü değil, Ziraat Bankasrnı vurdu. Bankaya. bedelsiz itha- lat için yaklaşık 35 bin başvuru yapılmasına kar- şın. otomobilciler, yıl so- nuna kadar en fazla 8 bin otomobil gelmesini bekli- yorlar. Baş\urulann bü- yük bölümünün, tarihinde ilk kez bedelsiz ithalat için yüzde 10 faiz vermek du- rumunda kalan Ziraat Bankası'ndan yararlan- mak amacıyla açıldığı be- lirtiliyor. Otomobil iç piyasasm- da. "94 krizinden sonra, ikinci büyük darbe olarak değerlendirilen \e uzun süren belirsizlikten sonra, işten çıkarmalara bıle ne- den olan bedelsiz ithalatta. otomobilcilerin korktukla- n başlanna gelmedi. Güm- rükler Genel Müdürlü- ğü'nden alınan bilgiye gö- re. ithalatın başladığı ha- ziran ayında 936. temmuz ayında da 914 otomobil ol- mak üzere toplam 1850 otomobil Türkiye'ye geti- rildi. Ziraat Bankası veri- lerine göre ise bedelsiz it- halat için 12 aylık vade>r le bankanın özel ithalat dö- viz hesabına 31 bin 131 ki- şi başvurmuş ve bu kişiler toplam 1 milyar 772 mil- yon 524 bin mark yatır- mışlardı. Daha sonra mart- nisan döneminde uzatılan sürede ise 4 bin 609 kişi başvurmuş ve 273 milyon 772 bin mark yatmlmıştı. tthal Otomobiİleri Tür- kiye Mümessilleri Derne- ği Başkanı İlhan Çeü'nka- ya, bedelsiz ithalatla getı- rilen ayncalığın. normal it- halatçılann ıthal ettiğı araçlara da uygulanması istemlerinin yerine getiril- diğini belirterek şöyle de- dı: "Bu durumda fazla bir talep olmadı. Zaten insan- lar Ziraat Bankası'nın ve- rcceği yüzde 10 faize cazip bakarak bu işi yaptüar. Ağustos ayında pi\asa>a "98 model otomobüler de sürülecek. Bizim tahmini- mizceyıl sonuna kadar bu- radan alh-yedi bin, en faz- la 8 bin otomobil getirilebt- lir." Çetinkaya. bedelsiz ithalata, yeni hükümetin yeniden kapı açmayacağı- nı da belirtti. Mevduatta ilk sırada Kârlılığı düşüyor ANKARA (AA) - Vakıfbank Planlama ve Iktisadı AraştırmalarGrup Müdürlüğü tarafın- dan hazırlanan -20 Bankanın 1995-1996 Mali Tablolannın Değerlendirilmesi*1 başlıklı rapo- ra göre, geçen yıl bu 20 banka arasında özkay- nak. toplam aktıfler. mevduat ve kredi sırala- masında birinci olan Ziraat Bankası, kârlılık- ta 18'incı sırada yer aldı. 20 bankanın kâr-za- rar durumlan incelendiğinde. geçen yılın en kârlı bankasınm 38 trilyon 36 milyar lira ile İş Bankası olduğu. bunu 37 trilyon 756 milyar li- ra ile Akbank, 22 trilyon 724 milyar lira ile Ya- pı Kredi'nin izlediği belirlendi. Ziraat Banka- sı'nın kâr rakamı ise 1 trilyon 25 milyar lirada kaldı. Vakıfbank ise 13 trilyon 204 milyar H- ralık kân ile beşinci sırada yer aldı. Ziraat Bankası geçen yıl 52 trilyon 595 mil- yar liralık özkaynak toplamıyia ilk sırada yer alırken, bunu 48 trilyon 682 milyar lira ile Ak- bank. 48 trilyon 628 milyar lira ile de tş Ban- kası izledi. Geçen yıl Ziraat Bankasf nın toplam aktif- leri 8 katrilyon 959 trilyon 111 milyar lira. Halkbank"m 1 katrilyon 628 tnlyon 358 mil- yar lira, İş Bankası'nın da 704 trilyon 663 mil- yar lira olarak gerçekleşti. Bankalann mevdu- at sıralamasına bakıldığında da ilk üçe giren bankalardan Ziraat Bankası'nın 1 katrilyon 355 milyar 600 milyar liralık, Halkbank'ın 560 trilyon 936 milyar liralık, İş Bankası'nın da 474 trilyon 905 milyar lira mevduata sahip ol- duklan belirlendi. 20 banka arasından kredi dağılımında ilk üç sırada yer alan bankalardan Ziraat Bankası'nın toplam kredileri 3 katrilyon 860 trilyon 68 milyar lira oldu. TGSD'nin Başbakan Mesut Yılmaz'a sunacağı raporda Hazır giyimcilerden Yılmaz' Çin rekabeti geniş yer aldı a 6 Çin uyarısı' Ekonomi Servisi - ANA- SOL-D hükümetinin kurul- masiyla beraber "anti-enflas- yonistpolitikalar" izlemesini isteven Turan Sangüllc baş- kanhgındaki Türkişe Giyim Sanayicileri Derneği (T- GSD) Yönetim Kurulu'nun. Başbakan Mesut Yılmaz ve Devlet Bakanı Güneş Ta- ner'e sunacaklan raporda. Türk tekstıl ve hazır giyim ihracatını tehdit eden Çın'in rekabeti konusunda uyanlar yer aldı. TGSD'nin Başbakan Yıl- maz'a sunacağı "Hazır Gi- yim Sanayii Yanyıl Durum Değerlendirmesi" raporunda Çin'in tekstil \e hazır giyim sanayii analiz edilirken, Av- rupa'nın bir numaralı teda- rikçisi olan Çin'in 1996 yı- lındaki pazar payının yüzde 11.7'den yüzde 14.7"e çıkar- ken. Türkiye'nin yüzde 11.4 payının aynı kaldıgına dikkat çekildi. Raporda. Türkiye'den Av- rupa Birjıği'ne yapılan ihra- catın miktarda yüzde 16.2. değerde ise vüzde 7.6 oranm- da arttığı belirtilerek "Çin'in miktar bazındaki artışı yüz- de 7.6 iken değer bazındaki artışı yüzde 19Ü olmuştur. Bu durum, Türkiye'dedeğer ba- anda endişe verici bir düşü- şü göstermektedir" denildi. Türkıve'nin. 0.25 dolara düşen Çin"deki işgücü saat ücretleriyle yarışmasmın mümkün olmadığı belirtilen TGSD raporunda şu açıkla- malar yer aldı: "Aynca işgü- cü maliyetlerinin azalması pazar kazanmayı bire bir et- kilemediği gibi istihdamı da arttırmıyor. Katma degeri yüksek ürüne kayarak hem işcilik maliyetlerinin oranını düşürmek hem de fivatlan yukan çekmek mümkün gö- rünüyor. Makine ve teçhiza- tın gün geçtikçe daha da pa- halılaşması karşısında alına- cak önlemlerin biri yerli ma- kine üretimi, diğeri ise Ar-Ge çabşmalan ile sektörün bi- linçlendirilmesidir." DUNYA EKONOMISINE BAKIŞ ERGJN YILDIZOĞLU LONDRA Gelişmekte olan piyasalaryine 'sıcak paranın' gazabına uğradılar. 1992-93'te Avrupa ve 1994-95'te Meksıka para krizlerinden sonra bu 5 sene ıçınde 3. büyük sarsıntı. Tayvan'da su yüzüne çı- kan mali kriz, sadece ihracata dayalı ekonomik büyüme modelinin zaaflannı değil, aynı zamanda dünya ekonomisı- nin yaşamakta olduğu aşın üretim knzı- ni ve hegemonya mücadelesini de tü- mü ile gözler önüne serdi. Temmuzun ikisinde Tayland'ı yüzde 18 devalüasyona zorlayan spekülasyon dalgası, 11-14 temmuz arası Filipinler, Malezya, Endonezya gibi bölge ülke- lerini de vurduktan sonra 16'sında Bre- zilya ve Polonya'yı etkisi altına aldı. Singapur ve Tayvan'a geri döndü ve ayın 18'ınde Yunanistan'a sıçradı. Hong-Kong, Bear Steams, Asia ban- kasından John B. Steel'ın ifadeleriyle "şimdi kimse korunaklı değildi." (6u- siness Week 28/07/97) Asya mucizesinin sonu mu? Dikkat edıldiğinde 'Asya mucizesi'nm aslında 1985'te Plaza Anlaşması'ndan sonra dolann yen karşısında zayıflama- sıyla çakışan bir gelişme olduğu görü- lür. 'Asya Kaplanlan' dolara bağlı ve kısmen sabit bir kur sistemi uyguladılar. Böylece dolann zayıflamasmdan fayda- lanan 'Kaplanlar' aynı zamanda dolara karşı korunmaya çalışan Japon şirket- leri için çok cazip yatınm alanlanydı. Bu konjonttür, The Economist'in yorumu- na göre 'Asya Kaplanlan'nda görülen istikrarlı ekonomik büyümenin ve tek- nolojik sıçramanm da temelinı oluştu- cuyordu (19/07/97). Anlaşılan, Asya mu- cizesi, ucuz ve disiplinli işgücü bir ke- nara bırakılırsa, esas olarak dünya eko- nomısinde oluşan özel koşulların bir ürünüydü. Başarılı vetaklit edilebilecek birsermaye birikim modelinin ürünü de- ğil! Asya mucizesinin yeni bir sermaye birikim modeli oluşturmamış olduğunu düşündüren başka gelişmeler de var. Geçen yıllarda, olumlu uluslararası ko- şullarda oluşan ıhracat gelirierinin, bu ülkelenn ulusal ekonomilerinde bir de- rinleşme ve güçlenme yaratmadığı an- laşılıyor. Gelen kaynaklar daha çok gay- rimenkul spekülasyonunayönelmiş. Bu, bir taraftan bankalan batık borçlarta za- yıflatırken dığertaraftan tüm ihracat pat- lamasına rağmen, cari açığın büyüme- Bir Mali Kriz Daha... sini, dış borçlann artmasını engelleye- memiş. Nitekim geçen aylarda, dolar yeniden güçlenince, bu ülkelerde ıhra- cat yavaşladı ve bu denklem dağılma- ya, Asya Kaplanlan'nın da zayıflıklan da su yüzüne çıkmaya başladı. Dolara bağlı kısmi sabit döviz kuru sistemi de spekülatörlere hedef oldu. Bu devalüasyonların, ihracat avanta- jı sağlayarak, Asya mucizesini devam ettireceğini savunmak da mümkün de- ğil. Çünkü devalüasyonun, ıç piyasada enflasyonu arttırması ve zaten gergin olan siyasal ortamı daha da gerginleş- tirmesı bekleniyor. Aynca borçlanma fa- ızlerinin yükselmesi, ithal girdilerin ma- liyetlennin artması iç piyasaya üretim düzeyine inınce IMF'nin ve ABD Hazi- ne Bakanlığf nın telaşlanmaya başladı- ğı bildiriliyor. IMF ve Hazıne Bakanlığı görevlılen "krizin kapsamlı bir ekono- mik durgunluğa yol açmasa bile, ABD için çok önemli birer ihracat pa- zarı olan bu ülkelerde, ekonomik bü- yümeyi ciddi ölçüde yavaşlatabile- ceğini" düşünüyorlar. (VVashington Post, 19/07/97). Kore, Japonya ve de Çin Asya Kaplanlan'nda ortaya çıkmaya başlayan bu dövız-borç krizinden ve ekonomik yavaşlamadan en çok etkile- necek olan ikı ülke Japonya ve Güney Kore. diden 5.25 milyon dolar zarar ettiler (Korsan Herald 19/07/97). ING Barings'ten James Philip Piro- rilla'ya göre Japon bankalannın bölge ülkelerine yönelik pozisyonları 150 mil- yar dolan aşıyor. Japon Dış Ticaret Ör- gütü'ne göre de 1997 ilk yarı yıl rtibany- la Japonya'nın bölgedeki doğrudan ya- tınmlan 5.8 milyar dolann üzerınde. (Bu- siness Week) Bölge ülkeleri Japonya için iki neden- le çok önemli. Birinci neden ekonomik. Japonya son yıllarda dolara karşı ko- runmak için yatırımlarının önemli bir kıs- mını bu bölgelere kaydırmış ve dolann tekrar değerlenmesiyle de bu avantajı- nı kaybetmeye başlamıştı. Şimdi bu söz Asya Kaplanlan'nda ortaya çıkan krizden en çok Japonya ve Güney Kore'nin etkilenmesi bekleniyor. yapan şirketleri zorlayacak ve 'Nisan Khzi'nm ardında Türkiye'de ve 1995 yı- lında. krizden sonra Meksika'da görül- düğü gibi, işsizlikte büyük bir sıçrama yaratabilecek. Schroders Securities Asya Ltd.'nin araştırma bölümü bölge müdürü Geoffrey Baker'e göre bu kriz "öyle kısa zamanda geçecek gibi de- ğil" (Business Week). Ustelik bu kriz ABD, Japonya ve Kore gibi ekonomi- ler üzerinde çok olumsuz etkiler de ya- ratacak. Bölge ülkelerinin dövizleri bir biri ardına devalüasyona zorlanarak do- lar karşısında son 3 ıla 8 yılın en düşük Kore Dış Ticaret. Sanayi ve Enerjı Ba- kanlığı'nın raporuna göre yılın ikinci ya- nsında Kore'nin ıhracatında ciddi bırge- rileme bekleniyor. Kore'nin krize konu olan dört Güney Asya ülkesıne toplam ihracatı, yılda yaklaşık 12 milyar dolar ve bu tüm ihracatının yüzde 9.2'sı. 31 ma- yıs itibarıyla Kore şırketlerının bölgede- ki doğrudan yatırımları 365 milyon do- lar civannda. Rapora göre özellikle ya- tınm yaptıklan üikelerin iç kaynaklannı kullanan şirketler büyük sıkıntı çekecek. Bölgedeki döviz dalgalanmalarından dolayı, Korelı mali kuruluşlar daha şım- konusu ülkelerdekı devalüasyonlar Ja- ponya'nın uluslararası rekabet gücünü daha da arrtıracak. Ancak bu avantajı kullanabılmesı için bölge ülkelenndeki ücretlenn düşük düzeymı koruması ve sıyası istıkrann bozulmaması gerekiyor. Aksi takdirde Japonya yatıcımlarını Çin'e kaydırabılir. Çin ise bilindiği gibi bölgede yukselmekte olan bir güç ve Japonya'nın telkinlerine diğer ülkeler kadar açık değil. Nıhayet Asya Kaplan- lan, Japonya ıçın önemli bir ihracat pa- zarı. İkinci neden ise sıyasi. Tokyo'daki Ya- maiçi Araştırma Enstitüsü'nden Yoko Kou'ya göre bu kriz Japonya'nın bölge- de liderliğini göstermesi için çok önem- li bir fırsat: "Döviz rezervleri ve ulusla- rarası mali kuruluşlar üzerindeki etkile- h göz önüne alındığında, Japonya'nın gerekenyardımı sağlayabilecek tek As- ya ülkesi olduğu görülür." Japonya ilk defa böyle bir bölgesel sorumlulukla karşı karşıya. Nikko Araştırma Mer- kezi'nden Monoru Tanaka da "Şimdi Japonya 'nın ABD ve Avrupa 'dan önce müdahale ederek ABD'nin Meksıka kri- zinde gösterdiğine benzer bir inisiyatif göstermesi gerektiğinı" söylüyor. (Le Monde 15/07/97). Böyle birgirişım ise ıster istemez Japonya'nın bölgesel et- kisını, ABD ve Çin karşısında arttıracak ve liderlık rekabetıni kızıştıracak. Çin'e gelınce, bölgede patlak veren döviz krizinin arkasında, Çin'in son yıl- lardaki gelişmesinin büyük payı var. W. I. Carr'da Asya ekonomisti Michael Taylor, "İnsanlar Çin'de olup bitenlere uyanmaya başladılar" (...) "Çin'in ihra- catı artarken diğer bölge ülkelerinin ih- racatının gerilemesi hiç de tesadüf de- ğil." (Wall Street Journal 16/07/97) di- yor. 1996 yılında Çin'in toplam ihracatı 150 milyar dolardı. Bu Malezya, Tay- land, Filipinler ve Endonezya'nın yap- tıklan ihracatın toplamından daha bü- yük. "Son yıllarda Güney Asya ülkele- rinde zaten bırkapasite fazlası oluşmuş- tu. Sadece Japonya 1980'lerde Fran- sa'nın toplam kapasitesine eşit bir ye- ni kapasite oluşturmuştu. Dolar düş- meye başlayınca Japonya, bu sefer de hemen hemen aynı büyüklükte bir ka- pasiteyı gıdip Asya ülkelerinde kurdu." Çin'in hızla büyüyen üretim kapasitesi ise sorunu iyice ağırlaştırdı. Küresel eko- nomide yaşanmakta olan ve spekülatif sermayenin bu kadar büyümesine yol açan aşırı üretim/kapasrte krizi, William Grieder'in (Küresel Kaprtalizmin Çıl- gın Mantığı -1997) çok zengin örnek- lerie gösterdiği ve 1929'a benzeterek ısrarla uyardığı gibi iyice tehlikeli bir ha- le gelmeye başladı. Önümüzdeki dö- nemde gerek bölgesel gerekse küresel ekonomik büyümenin yavaşlaması, uluslararası tıcan rekabetin ve sürtüş- melerın artması vabu bağiamda borsa- ların da basınç altına gırmesi olasılığı yüksek. Manzara Grieder'i haklı çıkara- cak bir şekılde 1929a benzemeye de- vam ediyor. ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Özgürlük Kültürü ve Ekonomik Gelişme Son yıllarda dünyadaki gelişmeler yeni bir çağ- dan söz edilmesine yol açıyor. Yeni çağın adı "bil- giye dayal: toplum" ya da aynı anlama gelmek üzere "bilgi toplumu"dur. Bilgi toplumu, mal ve hizmet üretiminin. giderek artan oranda bilgiye dayalı olmasıdır. Bilgiye dayalı üretim için öncelikle "doğru bilgi üretimi" gerekir. Yalan dolanın, aldatmaca ve kan- dırmacanın, devlet yönetiminde egemen olduğu bir ortamda doğru bilgi üretimi ve de buradan bil- gi toplumuna geçiş, söz konusu olamaz. Doğru bilgi vermek kadar onu "istemek" de önemlidir. Demokrasi, yönetilenlerin yönetenler- den doğru bilgi istemeleriyle "başlar." Seçimleyö- netime gelenlerin birincil görevi yönettiklerine "doğru bilgi" vermekse, bunun öbüryüzü de doğ- rudur, "yönetilenlerin ilk işi" de gerçeğe dayalı "bilgilenme istemi" olmalıdır. • • • Geçen günlerde, New York Times başta olmak üzere dünyanın önde gelen basın yayın organları, Türkiye'nin hapistekı gazetecilerin sayısı bakımın- dan dünyada başı çektiğini vurguladılar. O kadar ki dünyada toplam 180 gazetecinin hapis yattığı, bunlann 80'inin Türkiye'de olduğu açıklandı. Yer- li ve yabancı basın örgütleri, bir "basın affı cağrı- sında" bulunuyor, hapisteki gazetecilerin serbest bırakılması istenıyor. Yeni hükümetin "özgürlükyanlısı" olacağı bek- lentisinin belirtileri olarak, bunlar olumlu gelişme- lerdir. REFAHYOL'un böyle bir basına özgürlük gi- rişimine yanaşmayacağı biliniyordu. Ancak bu sırada iki önemli olgu yaşandı. Önce ilginçtir, Türkiye'de şu günlerde hükümlü ve tutuklu gazeteci sayısı, kesin olarak bilinmiyor. Basın Konseyi'ne göre bu sayı 158'dir. Adalet Ba- kanlığı sayıyı 84 olarak açıklıyor; New York Ti- mes'in başyazısına göre ise bu sayı 78'dir. Nere- sinden bakarsanız bakınız, hapisteki gazeteci sa- yısına ilişkin bu çelişik ve belirsiz durum, büyük bir "toplumsal ayıptır"; bu toplumda özgürlük kültü- rünün yerleşmediğinin çok açık bir kanıtıdır. Özgürlük kültürü yerleşmiş olsaydı, önce bu sa- yıyı kamuoyunun tam olarak bilmesi gerekirdi. Ha- pisteki gazetecilerinin doğru sayısını bilmeyen top- lum olur mu? ikinci olarak, burada sorun, tek başına kimi ba- sın mensuplarının affı değildir; kuşkusuz düşünce suçluları, "biran önce serbest bırakılmalı", Türki- ye bu "uluslararası ayıptan kurtulmalıdır"; ancak "asıl" yapılması gereken, "düşünce ile eylemi" ayırmayı başarmak ve düşünceyi suç olmaktan çı- karmaktır. Düşünceyi suç olmaktan çıkarmayı ba- şaramayan bir ülke, öbür alanlardaki gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun, "geri kalmış" sayılır. Hü- kümetin birincil işi düşünceyi suç olmaktan çıkar- mak olmalıdır. Bu ayınma ve düşünce suçunun or- tadan kaldınlmasına yönelik gırişimlere Meclis için- de ve dışında karşı çıkabilecek "demokrasi düş- manlannın" kamuoyunca bilinmesi için de bu ko- nu aynca önemlidir. • • • Türkiye'nin "insan haklan sicilinin" gerçekten çok bozuk olduğu biliniyor; gözaltında kayıpların sayısını tam olarak biliyor muyuz? Ya işkence gö- renler? Hapisteki gazetecilerinin sayısını tam olarak bil- meyen bir toplumsal yapı, yıllık buğdağ üretimi ya da çıkarılan demir cevheriyle de "ilgilenmez." Giderek toplum, benzin fiyatlarının her ay dola- nn lira karşılığına bağlı olarak arttırılmaktayken, neden bir anda, ayrıca yüzde 32 oranında arttırıl- dığını da "sormaz, sorgulamaz." Serbest piyasa yanlılannın bu acımasız vergisinin neden faiz ve rant kazançlanndan değil de kendi cebinden çık- tığının hesabını soramaz. Aslında enflasyon ve iş- sizlik konusundaki duyarsızlık ile hapisteki gaze- teci sayısı ya da gözaltında "kayıplar" karşısında- ki kayıtsızlık birbirine bağlıdır. Türkiye'nin "bilgi toplumu" yönünde bir dönü- şüm yapması, ekonomik gelişmesini bilgi ekseni- ne otuıiması isteniyorsa. öncelikle yapılması ge- reken, "hapisteki gazetecilerin kesin sayısını bil- mek" ve bunu kamuoyuna açıklama sorum- Juluğunu taşımaktır. Fiyatların 66 yıllık seyri Enflasyon ürkütüyor ) - Anka- ra Ticaret Borsası (ATB), gıda ve ihtivaç maddeleri- nin fiyatlarında 66 yıl ön- cesi ile bir karşılaştırma yaparak ilginç sonuçlar çı- kardı. Söz konusu araştır- maya göre, bugün bir yu- murta almak için ödenen parayla. 66 y\\ önce 391 bin 304 adet yumurta. bir adet sımit için verilen parayla da 66 yıl önce birinci sınıf bir lokantada et. sebze ye- mekleri, salata ve tatlıdan oluşan menüden 16 bin 666 kez yemek yenebili- yordu. Ankara Ticaret Borsa- sı'nm aylık yayın organı, "Borsa>iz>'on" dergisinde yayımlanan fiyatlann 66 yıllık seyrinde. fiyatlar 66 yılda 66 kat artış gösterir- ken tekel maddelerinin fi- yatlanndaki artış daha da ilgi çekici. Buna göre, bu- gün Altınbaş Rakısı'nın bir şişesi için ödenen bedelle, 1931 yılında Izmıt'te kuru- lu bulunan Hasan-Fehmi- İsmail Hakkı Efendi Rakı Fabrikasının bir yıllık üre- timinin tamamını satın al- dıktan sonra elinizde bir miktar para da kalabilirdı. Aynı şekılde bugün bir şi- şe Kulüp Rakısı için öde- nen parayla 1931 yılında aynı ayarda, o günkü adıy- la Istanbul Rakısı'ndan 500 bin şişe, 1 şişe Altın- baş Rakısı için ödenen pa- rayla da 1931 vılında o günkü adıyla "Hususi Fe\- kalade RakTdan 380 bin 952 şişe almak mümkün- dü. 1930'lu yıllarda gazete fıyatlan da 2 ile 4 kuruş arasında değişiyordu. Bugünkü 1 adet promos- yonsuz gazete bedeliyle 66 yıl önce en pahalı gazete- den (4 kuruşluk) 1 milyon almak mümkündü. 1931 yılında 13 kuruştan satılan bir kılogram kuru fasulye- ninfıyatı 1997'de 145 bin lira. 1931 "de 24 kuruştan satılan bir kilogram makar- nanınfıyatı 1997'de 90 bin lira. 1931 'de 8 kuruştan sa- tılan bir ekmeğin fiyatı ise 1997'de 25 bin lira oldu. Yine aynı verilere göre, bu- gün bir ekmeğe ödenen pa- ra ile 1931 yılında 250 bin ekmek. bir yumurta için ödenen para ile 391 bin 304 adet yumurta. 1997'de birer kılogram bulgur. fa- sulye, nohut. mercimek, koyun eti \e sığır eti için ödenen bedelle de aynı mallardan 1931 "de sırasıy- Ia500. 1150. 1600, 1500, 1900, 2500 ton almabılir- di.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle