Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20 TEMMUZ 1997 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
13
Nevvs
Kuva-yı Medya
dergisinin saptamasına
göre "Türk basmı"nın ik-
tidar rüzgâriannı çok ya-
kın takip edip gerekli po-
zisyonu almadaki "ra-
kipsiz yetenekleri"nden
Turkish Daily Nevvs ga-
zetesinin yazıişleri mü-
dürü Hakkı llnur Çevik,
taşımacılık şirketi kurdu.
Nurculardan eski AP
milletvekili Recep
Özel'in de ortak otduğu
TDN İthalat İhracat Taşı-
macılık Taahhüt Ticaret
ve Sanayi Anonim Şirke-
ti'nin, i. Meiih'in Çin Halk
Cumhuriyeti'nden An-
kara'ya getireceği kö-
mürü taşımak için kurul-
duğu, ancak planlanan
gelişmelerin gerçekleş-
memesi üzerine şirketin
RP'li istanbul Büyükşe-
hir Belediyesi'ne yönel-
diği duyumlan alındı.
JL
Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97lntemet http://www.ptenetcom.tr/Xn Elektronik posta: Denir5om©planetcom.tr
Ekonomide Turgut Özal
dönemi başlrvormuş...
"Ey ruh... Geldivsen
masava zam vaz!"
stanbul Üniversitesi Iktisat Fakültesi'nden
Prof. Dr. Nur Serter, "Dinde Siyasal Islam Te-
keli" kitabıyla ilginç saptamalar yapıyor. Bir
dönem çok sık tartışılan "Siyasal Islam" ve
"demokrasi" arasındaki çelişkinin ötesinde Prof. Dr.
Nur Serter, bir başka konuya daha giriyor ve şeriatın
"cumhuriyef'lede biraraya gelemeyeceğini irdeliyor:
"Yönetme erkini Allah adına kullandığı kabul edilen
halifelerin, bu göreve hangi yolla geldikleri, ayrı bir
araştırma konusudur. Halifelerin seçim usulü, Islamın
sadece demokrasi ile değil, cumhuriyetle de bağdaş-
madığını ortaya koymaktadır. Islami yönetim biçimi-
nin demokrasi ya da cumhuriyetle bağdaşmaması,
sistemin eleştirilmesine bir sebep teşkil etmez.
7. yüzyılın Arap toplumu için geçerli ve gerekli olan
koşulları değerlendirmek, 20. yüzyılın insanı için müm-
kün değildir. Dolayısıyla Islam devletinin demokrasi ve
Siyasal Islam
cumhuriyete kapalı oluşu, sistemin bir eleştirisi ola-
rak değil, sistemi bugüne taşımak isteyen düşünce-
nin eleştirisi olarak algılanmalıdır."
Sarmal Yayınevi'nden çıkan kitabında Prof. Dr. Nur
Serter, konuyu şöyle açıyor:
"Halife seçimini cumhuriyet yönetimine eşdeğer ka-
bul etmek mümkün görünmemektedir. Çünkü cum-
huriyet rejiminde seçim, halkın tamamının oylarıyla
gerçekleşmekte ve seçilenin yönetimde kalma süre-
si önceden belirlenmektedir. Diğer bir ifade ile hayat
boyu yönetme ilkesi, cumhuriyet yönetimi için geçer-
li olmamaktadır. Halife seçimlerinde ise, hem halkın
tamamının katılımı bulunmamakta, hem de seçilen
halife bu görevi ölene kadar yapmak üzere devralmak-
tadır." Ilk dört halifede bile her birinin farklı bir yön-
temle seçildiğine ve seçimdeki liyakatın zaman için-
de kılıç gücüne kadar uzandığına örnekleriyle dikka-
ti çeken Prof. Serter, sonrası için, "Hilafet konusun-
daki belirsizliğin Islamdaki siyasal bölünmelere ve ah-
laki deformasyona yol açan bir sonuç doğurduğunu
ortaya koymaktadır. Bundan daha da önemli olan sa-
vaş, hile, vahşeti kullanarak hilafeti ete geçirenlerin, bu
gücü Allah adına kullanıyorgörünmeleridir" diyor. Bu-
günün koşullarını 14. yüzyıl öncesi Asr-ı Saadet'e uy-
durma gayreti içinde olan ve demokrasi gibi cumhu-
riyetten de nasibini alamamış siyasal Islamcılann Prof.
Dr. Nur Serter'in saptamaları üzerine biraz daha dü-
şünmesi gerekiyor: "Yalnızca halife seçimi dahi, dün-
yevi yaşamı düzenlemekte insan iradesine geçit ve-
rilmesi gerektiğini ortaya koyan anlamlı bir örnektir."
Trafik
Istanbul'da bir J[
Trafik Vakfı var. Vak-
fın çekme araçlan resmi
plaka taşıyor. Çektikleri
otomobilleri Trafik Vak-
fı'nın resmi park yerine
götürüyorlar. Parkın giri-
şindeki kulübede "resmi
sorumsuzluk" sıntıyor:
"Aracınızdaki eşyanın
kaybolmasından so-
rumlu değiliz."
PALAS PANDIRAS
Paçayı kurtarmak
isteyenler sayesinde
kahramanlık da ayağa
düştü!
Müfit Bozacı
SESSÎZ SEDASIZ (!) NURÎKURTCEBE
İstanbul'un adı üzerine bir ders
Istanbul'da düzenlenen
uluslararası bir denizcilik
konferansından sonra Pire'deki
bir denizcilik firmasından
Andreas V. Togantxis, dünya
denizcilik çevrelerince yakından
izlenen ünlü "Trade VVinds"
dergisine bir mektup gönderip
İstanbul'un adının Konstantinopl
olduğunu yazmış... Yanıtını da
Istanbul'dan kaptan avukat Gündüz
Aybay'dan almış: "İstanbul şehri
Isa'dan çok önce kurulmuştu, ve
kurucusunun Bizans adlı kral ya da
kumandan olduğu söylentisi
yaygındır. I.S. 4. yüzyılda Imparâtor
Constantine, Bizans'ı Roma'dan
daha görkemli bir site yapmak için
büyük bayındırlık işleri yapmıştır,
ama bu yapılardan geriye çok az şey
kalmıştır. Türkler 15. yüzyılda şehri
ele geçirdikten sonra, birkaç yüzyıl
kenti anmak için kendi verdikleri
birkaç adla birlikte Constantinople
sözcüğünü de kullanmıştır.
Türkler kente Dersaadet, Asitane
demişlerse de halk arasında
yine Bizans'ta yaşayan
insanların dilinden alınma
İstanbul sözcüğü yerleşmiştir.
Bugünkü Yunanistan'ın tamamı
uzun zaman Osmanlı
Imparatoriuğu'nun ülkesi içindeydi
ve bu nedenle birçok Yunan şehrinin
de Türkçe adı vardı. Ama, her
ülkedeki şehir, dağ, ırmak gibi
isimlerin o ülkenin onlara verdiği
adla anılması ve yazılması
hususundaki uluslararası
mutabakata uygun olarak Türkiye,
Yunanistan'daki yerleri Yunanca
adlanyla yazmakta ve söylemektedir.
Yunanlı dostlanmıza da bu uygarlık
kuralına uymalannı tavsiye ederiz.
İstanbul, Konstantinopl değildir ve
bu vesileyle şunu da anımsatalım:
Eski New York da bir zamanlar New
Amsterdam'dı."
ÇED KÖŞESİ
OKTAY EKINCI
Gedikpaşa'da bir
'yetkili'aranıyor
"Çalışmalanmızda verdiği-
miz geçici rahatsızlıktan dola-
yı özür dileriz."
Bu söz. bir "uygarlık gösteri-
si" olarak son yillardaki çoğu in-
şaat tabelalannda yer alıyor. Ne
var ki tstanbul Büyükşehir Be-
lediyesi'nce Eminönü ilçesinin
Gedikpaşa semtinde başlatılan
"kat otopark" inşaatına ait tabe-
lada, sanki bir "takıyye gösteri-
sine" dönüşmüş durumda.
Çünkü başlanan inşaat. geçici
değil "kalıcı" ve giderilmesi ola-
naksız zararlar vererek sürüyor.
Dahası, "özür dilemek" de bir
anlam taşımıyor, yine çünkü za-
rar gören sadece toplum değil. is-
tanbulun "2700 yıllık tarihi"...
Yaklaşık 3000 metrekarelık bir
alanda 6 m. derine kadar inen
"maldneli kazıyla" toprak al-
tındaki Bizans ve Osmalı dö-
nemlerine aıt kalıntılar "parça-
lanarak" yok ediliyor...
'Denetimsiz inşaat'
Aslında. yürürlükteki koruma
mevzuatına göre "SİT alanın-
daki" böylesi bir alanda inşaat
izni verilmiş olsa bile. "temel
kazısının" makineyle değil. elle
yapılması ve mutlaka "Arkeolo-
ji Müzesi uzmanlannın deneti-
mi altında" gerçekleştirilmesi
öncelikli kurallardan biri.
Ne var ki bu dev otopark inşa-
atı için Koruma Kurulu'nun
operasyonlanyla adlan duyulan
üyelerinin de imzasını taşıyan
12.3.1997 tarihlı "avan proje
onayı" karan, inşaat arsasının.
"imar planlarında da otopark
alanı olarak aynlmış olması"
gerekçesine dayanıyor.
Oysa ki bu planlar. Mimarlar
Odası'nın açtığı dava sonucunda
1994'te mahkemece "iptal"
edilmişti. Yargının iptal nedenle-
ri arasında ise işte bu "kat oto-
parkı karan" da vardı. Çünkü
Tarihi Yarımada ve özellikle de
Eminönü bölgesi. "otomobil
baskısından anndınlması" ge-
reken bir tarih yuvasıydı. Planda
öngörülen 20"ye yakın dev kat
otoparkı ise Suriçi bölgesinin
hem bu "genel koruma ilkesi-
ne" aykınydı, hem de toprak al-
tındaki kültürel değerleri tehdit
ediyorlardı...
Nitekim, şimdi bu yargı kara-
nnı unutmuş görünen Büyükşe-
hir Belediyesi'ne "2010 yüı Ula-
şıın Ana Planı'm" hazırlayan
ITL"'nün İnşaat Fakültesi Deka-
nı da şunu söylüyor "Otopark-
lar merkezde yapılmamau. İn-
sanlar, otoparklardan merke-
ze toplu taşım araçlarıyla ulaş-
malı... (Sabah. 7.7.1997)
Suriçi'nde "özel otomobil
kuUanınunı azaltıcı önlemlerin
aünması" belediye için hazırla-
nan tTÜ raporlannın yanı sıra.
kesinleşmiş yargı kararlannın
Gedikpaşa'daki kat otoparkı inşaatı kazısında Bizans ve Os-
manlı dönemine ait sarnıç ve yapı kalıntıları, "kepçelenerek"
toprağa karıştırılıp kamyonlarla atılıyor... (KADER TUĞLA)
"avan proje onayını" içeren
12J.1997 tarih ve 8502 sayılı ka-
ran, alışılagelmemiş bir "ihmal"
sonucunda müzeye bildirilmiyor.
Böylece arkeolog denetiminden
sanki "kaçırılarak" başlatılan
inşaat, kısa zamanda tam bir "ta-
rih katliamına1
' dönüşüyor. Ar-
keologlann bir "ihbar" sonu-
cunda olay yerine koşarak.
11.7.1997 cuma günü yaptıklan
"durdurma" bildiriminden son-
ra ise aynı kazı inşaatı "daha da
hızlanarak" sürdürülüyor. Üs-
telik "hafta sonu tatili" olması-
narağmen...
Geçersiz plan
tstanbul I Numaralı Kültür ve
Tabiat Varlıklannı Koruma Ku-
rulu'nun Kadir Topbaş ve Al-
pay Pasinli gibi REFAHYOL
dönemındekılsmail Kahraman
"bilirkişi raporlannda" da vur-
gulanıyor. Koruma Kurulu'nun
"iptal edilmiş bir planı daya-
nak tutarak" bu bilimsel görüş-
lerle çelişen bir avan projeye
onay vermesi ise "varlık nede-
niyle" de pek bağdaşmıyor.
Bu yanlışı onarmak üzere ha-
rekete geçen arkeologlann, tarih
katliamını durdurabilmek için in-
şaata müdahale etmek istedikle-
rinde duyduklan şu sözler, belki
de tüm bu olanlann gerçek nede-
ni:
•'İnşaatı durduramayız" di-
yen şantiye göre\ lileri, "Tayyip
Erdoğan en geç 7 kasımda bi-
nanın belediyeye teslim edilme-
sini isti\or" diyorlar...
İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı'nın bu isteği, kurulun
avan proje onayına rağmen aca-
ba "yasal" mıdır?
HAYVANLAR ISMAIL GVLGEÇ
KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI
r V r
HARBİ SEMİH POROY
MiKAS KAUA..
/
ONU
TARİHTE BUGÜN MIJMTAZ ARIKATS 20 Temmuz
İSTANBUL EFfNÛ/S/..
1$59'DA 8U6ÜN,ÜMLÜ OYUN YA2AIZI MUSAHİP-
2ADE CBLAL gEY,B3 YAŞINPA İSTAfJBUL'OA ĞLDÛ.
İUİ GEAİÇUK vrUAHJNDA B4fLA)t4AJ TIYATgO
£E[/6İ£İ, DAHA £C»JIZALA£t ONU OYUNLAE
YAZMAYA YÖHBLTECEKTİ/e. MUSAHİPZADB
CELAL 8EY, ÖZELUUM 16. YÜZYILDAtCİ
OSMANLI YAÇANTtSINI AfJLA7XM KOMİK
OYUNLAR YAZDI.^BİR. tcAVUK DEVRİLPi]
"8ALABAU AĞA ", "İSTAN8UL eFENDiŞİ*
V.£.~) TEKHİK YÖMÜ, GÖZLEMCİUĞ/ YA-
NINDA &İSAZ ZAYIF KAIMAIOJI Sİ/SLİIC-
TE, OYUNLARJ SIK SIK SAHMEYE tCÛH-
MUÇ VE ÇOK £EVtLMiÇr/£. MUSAHİP2A-
DE ZAMAAJ ZAMAU OYUMCU OLARAK DA
6ÖRÜLMÜÇTÜ. ÇSA6DA, ÇARŞAPUSI..}
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3
b
6
7
8
9
SOLDAN SAĞA:
1/ Aynı erkekle
evli olan kadın-
lann birbirine
göre olan adı...
Suudi Arabıs- 3
tan'da bir eya- A
let. 2/ Faız...
Bedeninbelden
aşağı bölümle-
rini yıkamakta
kullanılantuva-
let aracı. 3/ Bir
gösterme sıfa-
tı... Sıcak böl-
gelerde yetişen
sert ve siyah bir ağaç. 4/
Dingil...Gemilerdetür-
lü işlerde kullanılan bir
türdemirhalka. 5/Can-
lı bir varlığın içinde bu-
lunduğu doğal ya da
maddi koşullann tümü.
6/ Bir sanayi bitkısi...
Kadastro haritalannda
parseller topluluğu. II
Üvey ana... Notada du- 8
rak işareti. 8/ Bir tür et g
ya da ciğer yemegi...
Ateşte kızartılmış taze bugday ya da mısır. 9/ Özenli,
düzgün... Meyve ve sebzelerin suyunu ya da yagını sı-
karak çıkarmaya yarayan aygıt.
YUK.'VRIDAN AŞAGIYA: 1/ Atlas Okyanusunda bir
adaülkesi... Bir kimsenın, herhangı bir ücretin bütünün-
den ya da bir bölümünden bağışık rutulduğunu gösteren
belge. 2/ Boy, kabile. soy... Boyalarıneritilmesinde ve in-
celtilmesinde kullanılan organik sıvı. 3/ Kuzu sesi... Ba-
demden yapılan şerbet. 4/ Gözleri görmeyen... Bir ku-
mar aracı. 5/ lflas. 6/ Kastamonu'nun bir ilçesi... Geniş
kannlı toprak kap. 7/ "Yedinci sanat"... Türkiye'nin pla-
ka işareti. 8/ Çok sevilen kimse ya da şey... Alevı-Bek-
taşi ozanlannın tarikatlanyla ılgili şıirlerine verilen ad.
9/ Ince talaş... Osmanlılar'da gece bekçisi.
ÖRÜŞ I DENtZ KAVLKÇl OĞLi:
Demokratikleşmek
Demokratıkleşme, bıreyin, toplumun ve devletın
birbirlerıne koşut ve koşullu olarak yaşadıkları "bü-
tünsel" bir süreçtir. Bu bütünsellik içinde genel de-
mokratikleşme açısından belirteyici olan süreç bire-
yin demokratikleşme sürecidir. Türkiye gibi görece
geri ülkelerde bu süreç çeşitli tarihsel. toplumsal,
kültürel koşullara bağlı olarak çok yavaş işlemekte-
dir. Ülkemizde toplumun geleneklerinden gelen oto-
riter yapılanmalar bu sürecı yavaşlatan hatta başla-
masını engelleyen belirleyici etkenlerdir.
Türkiye'de birey, devlete. kurumlara, "önemli" ki-
şilere, amirlere, aile büyüklerine ve belli simgelere
korkuyla iç ıçe geçmış, abartılı ve kendisini küçüttü-
cü bir "saygı" göstermektedir. Bu "saygı", nesnel
gerçeklikten kaynaklanacak, ınsandan kuruma ya
da insandan ınsana bir doğallığa dönüşmediğı sü-
rece bireyin demokratikleşmesi olanaksızlaşmakta-
dır.
Bireyin demokratikleşme sürecini yaşayacağı tüm
alanlar, yapılar ve kurumlar gerek özleri gerekse bi-
çimleri açısından antıdemokratik ve otoriterdır. Tür-
kiye'de aile, okul, ordu, cami. çalışma yaşamı ve
toplumsal ilişkiler, genelde, evrensel genel geçerde-
mokratik ölçülerin dışındadır. Birey bu yaşam alan-
ları ve ilişkilerde kendi iradesi dışında belirlenmiş sı-
nırlarla çerçevelenmiştir.
Oysatemsili demokraside, parlamentarizmde so-
mut ifadesini bulan klasik demokrasinin işleyebılme-
si için bu demokrasiye demokrat bireylerin, başka bir
deyişle kendilerini demokratikleştirmeyı başarmış
bireylerin bireysel katılımlan gerekmektedir. Aksi hal-
de demokratikleşme sürecini geçirmemiş bireylerin
kitlesel katılımlarıyla işletilen ve mutlaklaştırılan tem-
sili demokrasiler Hitter Almanyası'nda, Mussolini
Italyası'nda ya da Evren Anayasası'nda görüldüğü
gibi demokrasiyi tümüyle ortadan kaldıran veya kı-
srtlayan demokrasi dışı sistemlere dönüşebilmekte-
dir. Bu açıdan bakıldığında özgürlüğün, insan hak-
larının, insana yaraşır onurlu bir yaşamın temel gü-
vencesinin "mutlaklaştırılmış temsili demokrasi" ol-
madığı, bilakis toplumun demokratikleşmiş bireyle-
rinin ya da demokratikleşmiş bireylerden oluşan top-'
lumun bu güvenceyi sağladığı görülmektedir.
Türkiye'de aile, gelenekselyapısıyla, başta kız ve
kadınlar olmak üzere bireylerinin demokratikleşme
eğilimlerine karşı direnmektedir. Bu baskıcı, aşağı-
layıcı, dayatmacı aile yapısı değişmediği sürece bi-
reyin demokratikleşmesi de zorlaşmaktadır. Bu aile
yapısı içinde yetişen çocuk birlikte yaşadığı diğer ai-
le bireyleriyle eşdeğerli bir ilişki yaşamamakta ve
kendi kendisine karşı saygı duygusunu da gelıştire-
memektedir. Aile içindeki "saygı" ilişkilerinı genelde
insani nitelik ve değerler değil, saygı duyulan kişinin
jenetik konumu belirlemektedir. Ailede en büyük say-
gıyı gören ve aynı zamanda ailenin yaşamını belirle-
yen kişi ekonomik gücü elinde bulunduran ve ken-
dine a priori / mutlak saygı gösterilmesini bekleyen
aile reisidir.
Türkiye'nin okul sisteminde de benzer ilişkiler ge-
çertidir. Bu sistemde öğretmen ve öğrenci, öğret-
mekle ve öğrenmekle yükümlü eşdeğerli kişilikler
olarak algılanmamaktadır. Çocuk, öğrenim yaşamı-
nın daha başından itibaren üniforma içine sokularak
kişiliksızleştirilmekte, şıradanlaştırılmakta ve ano-
nimleştirılmektedir. Çocuğu kobaylaştıran, amansız
bir rekabete sokarak tüm sosyal yaklaşım ve sosyal
ilişki eğilimlerini yok eden, giderek onu "kendi gibi-
leri" ile gruplaştırarak kastlaşmaya zorlayan bu çar-
pık eğitim sistemi bireyin daha ilerdeki yaşlarda de-
mokratikleşmesinin önünü çok önceden kesen bü-
yük bir engeldir.
Türkiye'de ekonomik yaşam da demokratık nite-
likler taşımamaktadır. En küçüğünden en büyüğüne
kadar, neredeyse tüm sanayi, ticaret ve hizmet ku-
ruluşlannda pederşahi ilişkiler egemendir. Türkiye
ekonomisinin kendıne özgü gelişmesinden kaynak-
lanan ve benzerlerine ancak 19. yüzyıl Avrupası'nda
rastlanan türden "patron-işçi" ılişkisinde ışveren, ge-
nelde, "beslediği insanlar" olarak gördüğü persone-
line güvenmemekte, sürekli olarak işsizlik tehdidi al-
tında yaşayan personel ise işvereninden korkmak-
tadır. Hertürlü baskı yönteminı, fakat aynı zamanda
da hertürlü entrikayı, yalanı dolanı besleyen bu gü-
vensizlik-korku ilişkisi en ait düzeyde amir-memur,
usta-işçi ilişkilerine kadar inmekte ve çalışanların bi-
reysel demokratikleşme olanaklannı daraltmaktadır.
Bu ortamda toplumun demokratikleşmesi gerek-
tiğini düşünen, fakat ekonomik ve sosyal koşullan
nedeniyle demokratikleşme adımını atamayan bi-
reyler demokratikleşme umudunu kitlesel demokra-
tikleşmeye ya da devletin demokratikleşmesine bağ-
lamakta ve doğal olarak düş kınklığına uğramakta-
dırlar. Çünkü bütünsellik temelinde, birey demokra-
tikleşmediği sürece toplumda ve devlette bu süre-
cin başlaması mümkün değildir. Bu koşullarda tek
tek bireylerden kaynaklanan. kendiliğindenci özellik-
ler taşıyan hatta çoğu kez yadırgatıcı görünen birey-
sel tepkiler demokratikleşmeye dönük nitelikler ta-
şıdığı ölçüde desteklenmeye, geliştirilmeye değer
çıkışlardır. Belirleyici olan söz konusu tepkilerin bi-
çimi değil özüdür. Örneğin, Izmir Milletvekili Saym
Sabri Ergül'ün pariamentodaki tepkisi de bu çerçe-
vede ele ahnıp tartışılmalıdır. Bu değerli parlamenter
kişisel-demokratıktepkisiyle yalnızca kendisinin de-
ğil kendisine saldıranlar da dahıl olmak üzere tüm
parlamenterlerin onurunu savunmuştur. 21. yüzyıla
3 kala hâlâ yabancı heyetlerin gelip devlet büyükle-
rine demokrasi uyarısında bulundukları bir ülkede
bu tür tepkilerin biçimselliklerıne takılıp kalmanın
Türtciye demokrasisinin geleceğine hiçbir yararı yok-
tur. Aksi halde bizi daha uzun yıllar kumda oynatır-
lar!