29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 TEMMUZ 1997 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 13 Nevvs Kuva-yı Medya dergisinin saptamasına göre "Türk basmı"nın ik- tidar rüzgâriannı çok ya- kın takip edip gerekli po- zisyonu almadaki "ra- kipsiz yetenekleri"nden Turkish Daily Nevvs ga- zetesinin yazıişleri mü- dürü Hakkı llnur Çevik, taşımacılık şirketi kurdu. Nurculardan eski AP milletvekili Recep Özel'in de ortak otduğu TDN İthalat İhracat Taşı- macılık Taahhüt Ticaret ve Sanayi Anonim Şirke- ti'nin, i. Meiih'in Çin Halk Cumhuriyeti'nden An- kara'ya getireceği kö- mürü taşımak için kurul- duğu, ancak planlanan gelişmelerin gerçekleş- memesi üzerine şirketin RP'li istanbul Büyükşe- hir Belediyesi'ne yönel- diği duyumlan alındı. JL Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97lntemet http://www.ptenetcom.tr/Xn Elektronik posta: Denir5om©planetcom.tr Ekonomide Turgut Özal dönemi başlrvormuş... "Ey ruh... Geldivsen masava zam vaz!" stanbul Üniversitesi Iktisat Fakültesi'nden Prof. Dr. Nur Serter, "Dinde Siyasal Islam Te- keli" kitabıyla ilginç saptamalar yapıyor. Bir dönem çok sık tartışılan "Siyasal Islam" ve "demokrasi" arasındaki çelişkinin ötesinde Prof. Dr. Nur Serter, bir başka konuya daha giriyor ve şeriatın "cumhuriyef'lede biraraya gelemeyeceğini irdeliyor: "Yönetme erkini Allah adına kullandığı kabul edilen halifelerin, bu göreve hangi yolla geldikleri, ayrı bir araştırma konusudur. Halifelerin seçim usulü, Islamın sadece demokrasi ile değil, cumhuriyetle de bağdaş- madığını ortaya koymaktadır. Islami yönetim biçimi- nin demokrasi ya da cumhuriyetle bağdaşmaması, sistemin eleştirilmesine bir sebep teşkil etmez. 7. yüzyılın Arap toplumu için geçerli ve gerekli olan koşulları değerlendirmek, 20. yüzyılın insanı için müm- kün değildir. Dolayısıyla Islam devletinin demokrasi ve Siyasal Islam cumhuriyete kapalı oluşu, sistemin bir eleştirisi ola- rak değil, sistemi bugüne taşımak isteyen düşünce- nin eleştirisi olarak algılanmalıdır." Sarmal Yayınevi'nden çıkan kitabında Prof. Dr. Nur Serter, konuyu şöyle açıyor: "Halife seçimini cumhuriyet yönetimine eşdeğer ka- bul etmek mümkün görünmemektedir. Çünkü cum- huriyet rejiminde seçim, halkın tamamının oylarıyla gerçekleşmekte ve seçilenin yönetimde kalma süre- si önceden belirlenmektedir. Diğer bir ifade ile hayat boyu yönetme ilkesi, cumhuriyet yönetimi için geçer- li olmamaktadır. Halife seçimlerinde ise, hem halkın tamamının katılımı bulunmamakta, hem de seçilen halife bu görevi ölene kadar yapmak üzere devralmak- tadır." Ilk dört halifede bile her birinin farklı bir yön- temle seçildiğine ve seçimdeki liyakatın zaman için- de kılıç gücüne kadar uzandığına örnekleriyle dikka- ti çeken Prof. Serter, sonrası için, "Hilafet konusun- daki belirsizliğin Islamdaki siyasal bölünmelere ve ah- laki deformasyona yol açan bir sonuç doğurduğunu ortaya koymaktadır. Bundan daha da önemli olan sa- vaş, hile, vahşeti kullanarak hilafeti ete geçirenlerin, bu gücü Allah adına kullanıyorgörünmeleridir" diyor. Bu- günün koşullarını 14. yüzyıl öncesi Asr-ı Saadet'e uy- durma gayreti içinde olan ve demokrasi gibi cumhu- riyetten de nasibini alamamış siyasal Islamcılann Prof. Dr. Nur Serter'in saptamaları üzerine biraz daha dü- şünmesi gerekiyor: "Yalnızca halife seçimi dahi, dün- yevi yaşamı düzenlemekte insan iradesine geçit ve- rilmesi gerektiğini ortaya koyan anlamlı bir örnektir." Trafik Istanbul'da bir J[ Trafik Vakfı var. Vak- fın çekme araçlan resmi plaka taşıyor. Çektikleri otomobilleri Trafik Vak- fı'nın resmi park yerine götürüyorlar. Parkın giri- şindeki kulübede "resmi sorumsuzluk" sıntıyor: "Aracınızdaki eşyanın kaybolmasından so- rumlu değiliz." PALAS PANDIRAS Paçayı kurtarmak isteyenler sayesinde kahramanlık da ayağa düştü! Müfit Bozacı SESSÎZ SEDASIZ (!) NURÎKURTCEBE İstanbul'un adı üzerine bir ders Istanbul'da düzenlenen uluslararası bir denizcilik konferansından sonra Pire'deki bir denizcilik firmasından Andreas V. Togantxis, dünya denizcilik çevrelerince yakından izlenen ünlü "Trade VVinds" dergisine bir mektup gönderip İstanbul'un adının Konstantinopl olduğunu yazmış... Yanıtını da Istanbul'dan kaptan avukat Gündüz Aybay'dan almış: "İstanbul şehri Isa'dan çok önce kurulmuştu, ve kurucusunun Bizans adlı kral ya da kumandan olduğu söylentisi yaygındır. I.S. 4. yüzyılda Imparâtor Constantine, Bizans'ı Roma'dan daha görkemli bir site yapmak için büyük bayındırlık işleri yapmıştır, ama bu yapılardan geriye çok az şey kalmıştır. Türkler 15. yüzyılda şehri ele geçirdikten sonra, birkaç yüzyıl kenti anmak için kendi verdikleri birkaç adla birlikte Constantinople sözcüğünü de kullanmıştır. Türkler kente Dersaadet, Asitane demişlerse de halk arasında yine Bizans'ta yaşayan insanların dilinden alınma İstanbul sözcüğü yerleşmiştir. Bugünkü Yunanistan'ın tamamı uzun zaman Osmanlı Imparatoriuğu'nun ülkesi içindeydi ve bu nedenle birçok Yunan şehrinin de Türkçe adı vardı. Ama, her ülkedeki şehir, dağ, ırmak gibi isimlerin o ülkenin onlara verdiği adla anılması ve yazılması hususundaki uluslararası mutabakata uygun olarak Türkiye, Yunanistan'daki yerleri Yunanca adlanyla yazmakta ve söylemektedir. Yunanlı dostlanmıza da bu uygarlık kuralına uymalannı tavsiye ederiz. İstanbul, Konstantinopl değildir ve bu vesileyle şunu da anımsatalım: Eski New York da bir zamanlar New Amsterdam'dı." ÇED KÖŞESİ OKTAY EKINCI Gedikpaşa'da bir 'yetkili'aranıyor "Çalışmalanmızda verdiği- miz geçici rahatsızlıktan dola- yı özür dileriz." Bu söz. bir "uygarlık gösteri- si" olarak son yillardaki çoğu in- şaat tabelalannda yer alıyor. Ne var ki tstanbul Büyükşehir Be- lediyesi'nce Eminönü ilçesinin Gedikpaşa semtinde başlatılan "kat otopark" inşaatına ait tabe- lada, sanki bir "takıyye gösteri- sine" dönüşmüş durumda. Çünkü başlanan inşaat. geçici değil "kalıcı" ve giderilmesi ola- naksız zararlar vererek sürüyor. Dahası, "özür dilemek" de bir anlam taşımıyor, yine çünkü za- rar gören sadece toplum değil. is- tanbulun "2700 yıllık tarihi"... Yaklaşık 3000 metrekarelık bir alanda 6 m. derine kadar inen "maldneli kazıyla" toprak al- tındaki Bizans ve Osmalı dö- nemlerine aıt kalıntılar "parça- lanarak" yok ediliyor... 'Denetimsiz inşaat' Aslında. yürürlükteki koruma mevzuatına göre "SİT alanın- daki" böylesi bir alanda inşaat izni verilmiş olsa bile. "temel kazısının" makineyle değil. elle yapılması ve mutlaka "Arkeolo- ji Müzesi uzmanlannın deneti- mi altında" gerçekleştirilmesi öncelikli kurallardan biri. Ne var ki bu dev otopark inşa- atı için Koruma Kurulu'nun operasyonlanyla adlan duyulan üyelerinin de imzasını taşıyan 12.3.1997 tarihlı "avan proje onayı" karan, inşaat arsasının. "imar planlarında da otopark alanı olarak aynlmış olması" gerekçesine dayanıyor. Oysa ki bu planlar. Mimarlar Odası'nın açtığı dava sonucunda 1994'te mahkemece "iptal" edilmişti. Yargının iptal nedenle- ri arasında ise işte bu "kat oto- parkı karan" da vardı. Çünkü Tarihi Yarımada ve özellikle de Eminönü bölgesi. "otomobil baskısından anndınlması" ge- reken bir tarih yuvasıydı. Planda öngörülen 20"ye yakın dev kat otoparkı ise Suriçi bölgesinin hem bu "genel koruma ilkesi- ne" aykınydı, hem de toprak al- tındaki kültürel değerleri tehdit ediyorlardı... Nitekim, şimdi bu yargı kara- nnı unutmuş görünen Büyükşe- hir Belediyesi'ne "2010 yüı Ula- şıın Ana Planı'm" hazırlayan ITL"'nün İnşaat Fakültesi Deka- nı da şunu söylüyor "Otopark- lar merkezde yapılmamau. İn- sanlar, otoparklardan merke- ze toplu taşım araçlarıyla ulaş- malı... (Sabah. 7.7.1997) Suriçi'nde "özel otomobil kuUanınunı azaltıcı önlemlerin aünması" belediye için hazırla- nan tTÜ raporlannın yanı sıra. kesinleşmiş yargı kararlannın Gedikpaşa'daki kat otoparkı inşaatı kazısında Bizans ve Os- manlı dönemine ait sarnıç ve yapı kalıntıları, "kepçelenerek" toprağa karıştırılıp kamyonlarla atılıyor... (KADER TUĞLA) "avan proje onayını" içeren 12J.1997 tarih ve 8502 sayılı ka- ran, alışılagelmemiş bir "ihmal" sonucunda müzeye bildirilmiyor. Böylece arkeolog denetiminden sanki "kaçırılarak" başlatılan inşaat, kısa zamanda tam bir "ta- rih katliamına1 ' dönüşüyor. Ar- keologlann bir "ihbar" sonu- cunda olay yerine koşarak. 11.7.1997 cuma günü yaptıklan "durdurma" bildiriminden son- ra ise aynı kazı inşaatı "daha da hızlanarak" sürdürülüyor. Üs- telik "hafta sonu tatili" olması- narağmen... Geçersiz plan tstanbul I Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklannı Koruma Ku- rulu'nun Kadir Topbaş ve Al- pay Pasinli gibi REFAHYOL dönemındekılsmail Kahraman "bilirkişi raporlannda" da vur- gulanıyor. Koruma Kurulu'nun "iptal edilmiş bir planı daya- nak tutarak" bu bilimsel görüş- lerle çelişen bir avan projeye onay vermesi ise "varlık nede- niyle" de pek bağdaşmıyor. Bu yanlışı onarmak üzere ha- rekete geçen arkeologlann, tarih katliamını durdurabilmek için in- şaata müdahale etmek istedikle- rinde duyduklan şu sözler, belki de tüm bu olanlann gerçek nede- ni: •'İnşaatı durduramayız" di- yen şantiye göre\ lileri, "Tayyip Erdoğan en geç 7 kasımda bi- nanın belediyeye teslim edilme- sini isti\or" diyorlar... İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın bu isteği, kurulun avan proje onayına rağmen aca- ba "yasal" mıdır? HAYVANLAR ISMAIL GVLGEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI r V r HARBİ SEMİH POROY MiKAS KAUA.. / ONU TARİHTE BUGÜN MIJMTAZ ARIKATS 20 Temmuz İSTANBUL EFfNÛ/S/.. 1$59'DA 8U6ÜN,ÜMLÜ OYUN YA2AIZI MUSAHİP- 2ADE CBLAL gEY,B3 YAŞINPA İSTAfJBUL'OA ĞLDÛ. İUİ GEAİÇUK vrUAHJNDA B4fLA)t4AJ TIYATgO £E[/6İ£İ, DAHA £C»JIZALA£t ONU OYUNLAE YAZMAYA YÖHBLTECEKTİ/e. MUSAHİPZADB CELAL 8EY, ÖZELUUM 16. YÜZYILDAtCİ OSMANLI YAÇANTtSINI AfJLA7XM KOMİK OYUNLAR YAZDI.^BİR. tcAVUK DEVRİLPi] "8ALABAU AĞA ", "İSTAN8UL eFENDiŞİ* V.£.~) TEKHİK YÖMÜ, GÖZLEMCİUĞ/ YA- NINDA &İSAZ ZAYIF KAIMAIOJI Sİ/SLİIC- TE, OYUNLARJ SIK SIK SAHMEYE tCÛH- MUÇ VE ÇOK £EVtLMiÇr/£. MUSAHİP2A- DE ZAMAAJ ZAMAU OYUMCU OLARAK DA 6ÖRÜLMÜÇTÜ. ÇSA6DA, ÇARŞAPUSI..} BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 b 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Aynı erkekle evli olan kadın- lann birbirine göre olan adı... Suudi Arabıs- 3 tan'da bir eya- A let. 2/ Faız... Bedeninbelden aşağı bölümle- rini yıkamakta kullanılantuva- let aracı. 3/ Bir gösterme sıfa- tı... Sıcak böl- gelerde yetişen sert ve siyah bir ağaç. 4/ Dingil...Gemilerdetür- lü işlerde kullanılan bir türdemirhalka. 5/Can- lı bir varlığın içinde bu- lunduğu doğal ya da maddi koşullann tümü. 6/ Bir sanayi bitkısi... Kadastro haritalannda parseller topluluğu. II Üvey ana... Notada du- 8 rak işareti. 8/ Bir tür et g ya da ciğer yemegi... Ateşte kızartılmış taze bugday ya da mısır. 9/ Özenli, düzgün... Meyve ve sebzelerin suyunu ya da yagını sı- karak çıkarmaya yarayan aygıt. YUK.'VRIDAN AŞAGIYA: 1/ Atlas Okyanusunda bir adaülkesi... Bir kimsenın, herhangı bir ücretin bütünün- den ya da bir bölümünden bağışık rutulduğunu gösteren belge. 2/ Boy, kabile. soy... Boyalarıneritilmesinde ve in- celtilmesinde kullanılan organik sıvı. 3/ Kuzu sesi... Ba- demden yapılan şerbet. 4/ Gözleri görmeyen... Bir ku- mar aracı. 5/ lflas. 6/ Kastamonu'nun bir ilçesi... Geniş kannlı toprak kap. 7/ "Yedinci sanat"... Türkiye'nin pla- ka işareti. 8/ Çok sevilen kimse ya da şey... Alevı-Bek- taşi ozanlannın tarikatlanyla ılgili şıirlerine verilen ad. 9/ Ince talaş... Osmanlılar'da gece bekçisi. ÖRÜŞ I DENtZ KAVLKÇl OĞLi: Demokratikleşmek Demokratıkleşme, bıreyin, toplumun ve devletın birbirlerıne koşut ve koşullu olarak yaşadıkları "bü- tünsel" bir süreçtir. Bu bütünsellik içinde genel de- mokratikleşme açısından belirteyici olan süreç bire- yin demokratikleşme sürecidir. Türkiye gibi görece geri ülkelerde bu süreç çeşitli tarihsel. toplumsal, kültürel koşullara bağlı olarak çok yavaş işlemekte- dir. Ülkemizde toplumun geleneklerinden gelen oto- riter yapılanmalar bu sürecı yavaşlatan hatta başla- masını engelleyen belirleyici etkenlerdir. Türkiye'de birey, devlete. kurumlara, "önemli" ki- şilere, amirlere, aile büyüklerine ve belli simgelere korkuyla iç ıçe geçmış, abartılı ve kendisini küçüttü- cü bir "saygı" göstermektedir. Bu "saygı", nesnel gerçeklikten kaynaklanacak, ınsandan kuruma ya da insandan ınsana bir doğallığa dönüşmediğı sü- rece bireyin demokratikleşmesi olanaksızlaşmakta- dır. Bireyin demokratikleşme sürecini yaşayacağı tüm alanlar, yapılar ve kurumlar gerek özleri gerekse bi- çimleri açısından antıdemokratik ve otoriterdır. Tür- kiye'de aile, okul, ordu, cami. çalışma yaşamı ve toplumsal ilişkiler, genelde, evrensel genel geçerde- mokratik ölçülerin dışındadır. Birey bu yaşam alan- ları ve ilişkilerde kendi iradesi dışında belirlenmiş sı- nırlarla çerçevelenmiştir. Oysatemsili demokraside, parlamentarizmde so- mut ifadesini bulan klasik demokrasinin işleyebılme- si için bu demokrasiye demokrat bireylerin, başka bir deyişle kendilerini demokratikleştirmeyı başarmış bireylerin bireysel katılımlan gerekmektedir. Aksi hal- de demokratikleşme sürecini geçirmemiş bireylerin kitlesel katılımlarıyla işletilen ve mutlaklaştırılan tem- sili demokrasiler Hitter Almanyası'nda, Mussolini Italyası'nda ya da Evren Anayasası'nda görüldüğü gibi demokrasiyi tümüyle ortadan kaldıran veya kı- srtlayan demokrasi dışı sistemlere dönüşebilmekte- dir. Bu açıdan bakıldığında özgürlüğün, insan hak- larının, insana yaraşır onurlu bir yaşamın temel gü- vencesinin "mutlaklaştırılmış temsili demokrasi" ol- madığı, bilakis toplumun demokratikleşmiş bireyle- rinin ya da demokratikleşmiş bireylerden oluşan top-' lumun bu güvenceyi sağladığı görülmektedir. Türkiye'de aile, gelenekselyapısıyla, başta kız ve kadınlar olmak üzere bireylerinin demokratikleşme eğilimlerine karşı direnmektedir. Bu baskıcı, aşağı- layıcı, dayatmacı aile yapısı değişmediği sürece bi- reyin demokratikleşmesi de zorlaşmaktadır. Bu aile yapısı içinde yetişen çocuk birlikte yaşadığı diğer ai- le bireyleriyle eşdeğerli bir ilişki yaşamamakta ve kendi kendisine karşı saygı duygusunu da gelıştire- memektedir. Aile içindeki "saygı" ilişkilerinı genelde insani nitelik ve değerler değil, saygı duyulan kişinin jenetik konumu belirlemektedir. Ailede en büyük say- gıyı gören ve aynı zamanda ailenin yaşamını belirle- yen kişi ekonomik gücü elinde bulunduran ve ken- dine a priori / mutlak saygı gösterilmesini bekleyen aile reisidir. Türkiye'nin okul sisteminde de benzer ilişkiler ge- çertidir. Bu sistemde öğretmen ve öğrenci, öğret- mekle ve öğrenmekle yükümlü eşdeğerli kişilikler olarak algılanmamaktadır. Çocuk, öğrenim yaşamı- nın daha başından itibaren üniforma içine sokularak kişiliksızleştirilmekte, şıradanlaştırılmakta ve ano- nimleştirılmektedir. Çocuğu kobaylaştıran, amansız bir rekabete sokarak tüm sosyal yaklaşım ve sosyal ilişki eğilimlerini yok eden, giderek onu "kendi gibi- leri" ile gruplaştırarak kastlaşmaya zorlayan bu çar- pık eğitim sistemi bireyin daha ilerdeki yaşlarda de- mokratikleşmesinin önünü çok önceden kesen bü- yük bir engeldir. Türkiye'de ekonomik yaşam da demokratık nite- likler taşımamaktadır. En küçüğünden en büyüğüne kadar, neredeyse tüm sanayi, ticaret ve hizmet ku- ruluşlannda pederşahi ilişkiler egemendir. Türkiye ekonomisinin kendıne özgü gelişmesinden kaynak- lanan ve benzerlerine ancak 19. yüzyıl Avrupası'nda rastlanan türden "patron-işçi" ılişkisinde ışveren, ge- nelde, "beslediği insanlar" olarak gördüğü persone- line güvenmemekte, sürekli olarak işsizlik tehdidi al- tında yaşayan personel ise işvereninden korkmak- tadır. Hertürlü baskı yönteminı, fakat aynı zamanda da hertürlü entrikayı, yalanı dolanı besleyen bu gü- vensizlik-korku ilişkisi en ait düzeyde amir-memur, usta-işçi ilişkilerine kadar inmekte ve çalışanların bi- reysel demokratikleşme olanaklannı daraltmaktadır. Bu ortamda toplumun demokratikleşmesi gerek- tiğini düşünen, fakat ekonomik ve sosyal koşullan nedeniyle demokratikleşme adımını atamayan bi- reyler demokratikleşme umudunu kitlesel demokra- tikleşmeye ya da devletin demokratikleşmesine bağ- lamakta ve doğal olarak düş kınklığına uğramakta- dırlar. Çünkü bütünsellik temelinde, birey demokra- tikleşmediği sürece toplumda ve devlette bu süre- cin başlaması mümkün değildir. Bu koşullarda tek tek bireylerden kaynaklanan. kendiliğindenci özellik- ler taşıyan hatta çoğu kez yadırgatıcı görünen birey- sel tepkiler demokratikleşmeye dönük nitelikler ta- şıdığı ölçüde desteklenmeye, geliştirilmeye değer çıkışlardır. Belirleyici olan söz konusu tepkilerin bi- çimi değil özüdür. Örneğin, Izmir Milletvekili Saym Sabri Ergül'ün pariamentodaki tepkisi de bu çerçe- vede ele ahnıp tartışılmalıdır. Bu değerli parlamenter kişisel-demokratıktepkisiyle yalnızca kendisinin de- ğil kendisine saldıranlar da dahıl olmak üzere tüm parlamenterlerin onurunu savunmuştur. 21. yüzyıla 3 kala hâlâ yabancı heyetlerin gelip devlet büyükle- rine demokrasi uyarısında bulundukları bir ülkede bu tür tepkilerin biçimselliklerıne takılıp kalmanın Türtciye demokrasisinin geleceğine hiçbir yararı yok- tur. Aksi halde bizi daha uzun yıllar kumda oynatır- lar!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle