Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18TEMMUZ1997CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Avustralyalı yönetmen John Duigan'dan ırkçı güneyin bağrmda yapılan bir 'yolculuk'
'Once keııclitıi sonra yöluBugün gösterime girecek olan 'The
Joumey ofAugust King-August King'in
, Yokuluğu'. ölümevsiminbezgınliğine
ve bunaltıcı yaz sıcaklanna gark olmuş
sınemaseverlere gönül rahatlığıyla tav-
sıye edilebilecek bir fılm, baştan belirt-
mek gerekirse. Hani ölü mevsim deyi-
şimiz lafin gelişi, aslında her hafta sıra-
dan da olsa. birinci vizyon tabir edilen,
yeni 2 (kimi zaman 3) fılm afîşlere çı-
kıyor, seyirci adedi doğal olarak düş-
müş salonlanmızda.
Geçen yılın sinema yazarlannca se-
çılmiş en iyi filmlerinden derlenmiş
toplu gösterilerle süregelen ve biraz
. bıkkınhkla kanşık yorgunluk nedeniy-
le bizım sınemaya gidip film seyretme
katsayımızın da bir hayli düştüğü göz-
lenen şu yaz günlennde, biz ne kadar
burun kıvırsak daortalık filmden geçil-
miyor yine de. Bruce Lee'nin mirasın-
- dan nasiplenerek öteden beri vurdulu
kırdılı, karateli aksiyon-macera filmi
- kulvannda koşan, Belçikalı 'ucan tek-
meci' Jean- Claude Van Danune'ın yi-
ne bir Çmlı yönetmenle (Tsui Hark'la)
tezgâhladığı "İkili Takım'a ya da gör-
meden de ne olduğu kolayca tahmin
edilebilecek konusu ve başrolü üstlen-
miş sanşın, uzun bacaklı, boyalı iki
Amerikan tazesiyle (Mira Sorvino'yla
Lisa KudrtMİa) çekici kılınmış 'Tath
Yalanlar'a gitmek doğrusu pek içimiz-
den gelmedi, ama bugün vizyona gire-
cek olan yine Avustralyalı umut veren
yönetmenlerden PeterJackson'ın, Mk-
haelJ. Fox!u. delidolu, renkli ve fantas-
tik denemesi 'The Frighteners- Sevimli
Hayaletler'ini az buçuk merakJa bekle-
• digimizi itiraf edelim.
Jean-Claude Van Damme hazretleri-
nin havada uçan tekmelerini ya da eski
karakter oyunculanndan Paul Sorvi-
no'nun, baba mesleğini seçmiş, çırkin-
ce yüzlü ama selvi boylu. taş gibi bede-
niyle. eski videocu tezgâhtan yönetmen
Ouentin Tarantino'nun aklını başından
The Journey of
August King /
Yönetmen: John
Duigan / Senaryo:
John Ehle / Kamera:
Slavvomir Idziak /
Müzik: Steven Heller
/ Kostüm: Patricia
Norris / Oyuncular:
Jason Patric,
Thandie Newton,
Larry Drake /
1995ABD(WB)
almış. fettan ve marifetli kızı MiraSor-
vino'nun uzun bacaklannı, 'İkili Ta-
kım'a ya da 'Tath Yalanlar'a gidip sey-
redemediğimizden ötürü, geçen yıl Ve-
nedik'te. festivalin kapanış filmi olarak
izlediğimiz. Avustralyalı yönetmen
John Duiganın ilk Amerikan filmi olan
'August King'in Yolculuğu'ndan söz
edelim dedik bu hafta.
On dokuzuncu yüzyıiın başlannda,
'Batıya git genç adam' özdeyişine uyup
kendilenne. keşfedip yerleşerek yeni bir
hayat kurmayı düşledikleri bakır top-
raklar arayan 'öncü'lerin işgal ettıgı
Amerika'da. yeşıl Kuzey Carolıne'de,
evlenip barklanıp çoluk çocuğa kanşa-
rak kök salmak istemiş. ama kansıyla
çocuğunun ölümü üstüne yalnız başına
kalıp bunalıma girmiş, uğradığı ruhsal
sarsıntıyı aşmaya çalışan. dındar. kalbi
kınk. acılı.babaviğit bir garipçiftçı Au-
gust King (Jason Patric) var karşımız-
da.
DuigaıTın ilk Amerikan filmi
1815'ın ilkbahannda, hay\an ve er-
zak almak ve arazisinin son taksidini
ödemek amacıyla pazara gitmek üzere
yola çıkan August King. kaçak zenci
köle Annalees Wıllıamsburg'la (halen
gösterilen "Gridlock'd" filmınde over
dose'dan komaya giren seksi bir müzis-
yen rolünde seyrettiğimiz. yönetmen
Vondie Curtis Hall'ün manıtası Than-
die Netvton) bir dağ volunda karşılaştı-
ğında, yardıma muhtaç, gariban kaçak
köleye dostluk elını uzatır ve arabasına
alırbıtkın. bıçare genç kızı. Peşlerinde.
Annalees'ın efendisi olan, kızı hem dö-
\üp hem de sevdiğinı hem de teca\üz
ettığıni öykü geliştikçe öğreneceğımiz,
Oıdipus kompleksli. toprak ve köle sa-
hibi. zengın yöre ağaM Olaf Singletary
(Larry Drake) veağatarafından doldu-
ruşagetirilerekkışkırtılmış, amansızbir
ınsan avına çıkmış, gözü dönmüş bir ta-
kıpçi kalabalığı vardır.
Yitirdiği kansının acısını yüreğine
Holtywood'un
mücadeleciV." . -. . •
lYı?.
:
• -:. '- • '•
İYÂ.arilyn Monroe gibi şatafath yaşama kapılmış
şuh ve aynksı kadınlar yerlerini günümüzde
eşitlikçi, kameralann arkasında sade birer yaşam
süren. kendi ahlaki değerlerinden, kişiliklerinden
ödün vermeden bir şeyler yapmaya çalışan kadm
oyunculara bıraktılar.
Kültür Servisi - Geçtığimız
günlerde iki ünlü sinema oyun-
cusu. Robert Mitchum ve James
Stewart, 24 saat arayla öldü.
Amerika'nın en iyileri arasında
yer alan bu oyunculardan biri.
az konuşan karanlık karakterle-
rin aktörü, öteki de küçük kasa-
badan kente göçmüş, Ameri-
ka'nın dürüst. idealist sesiydı.
James Stewart, 'It's A VVon-
derful Life' gibi filmlerinde
duygusal ve dürüst olanın sim-
gesi haline gelerek, ev ve vatan
sevgisini vurgulayan ve kendi
yaşamıyla paralellik tutturan
filmlerde rol aldı. 45 yıl aynı ka-
dınla evli kalan Stevvart'ı baş-
kan Truman çok iyi bir oğul,
Nathalie VVood ise çok iyi bir ba-
ba olarak tanımlıyor.
Hayranlan, onun sağcı parti-
lere karşı olduğunu ama Vıet-
nam Savaşı'nı desteklediğini az
da olsa bilirler.
Bozuk düzene tepki
Amerikan basını, sinema
dünyasında Stewart'ın tahtına
oturabilecek nitelikte bir aday
olmadığı kanısında birleşiyor.
Örneğin Tom Hanks. temiz aile
çocuğu rolleriyle şirin görünme-
ye çahşadursun, Johnny Depp,
Keanu Reeves ve Brad Pitt gibi
aktörler daha çok Budist, mağa-
ra adamı, kuşkulu bilim adamı
ya da kanlı katıl gibi rolleri ter-
cih ediyorlar. Hollywood'da ba-
yağılığın ya da sıradanlığın öte-
sine geçecek nitelikte bir şeyler
yapıp yapmadiklannı düşündü-
rüyorlar. Yine de Marilyn Mon-
roe gibi elmasların. martinilerin
büyüsüne kapılmış şuh \e av-
nksı kadınlar yerlerini günü-
müzde eşitlikçi, kameralann ar-
kasında sade birer yaşam süren
oyunculara bıraktı. Kadın sine-
ma oyunculan kendi ahlaki de-
ğerlerinden. kişiliklerinden
ödün vermeden bir şeyler yap-
maya çalışıyor günümüzde.
Örneğin katı aile kurallarıyla
büyüyen ve şöhretı tadan sevilen
genç yıldız Sandra BuUock, bü-
yük partilerden hoşlanmadığını
bunun yerine evinde oturmayı
tercih ettiğini söylüyor Julia
Roberts ise, ucuz mağazalardan
giyiniyor. ünün ve başannm bü-
yüsü başını döndürmüyor. Ro-
berts'ın hemcinsleri diinyanın
birçok yerinde fast-food dük-
kânlan açmayı tercih ederken o
UNICEF'in temsılcisi olarak
Haitili çocuklan ziyaret ediyor.
MerK Streep, Mkhelie Pfeif-
fer, Emma Thompson ve birçok-
ları şiddet içeren ya da kadın
cinsini aşağılayan rolleri kabul
etmiyor. Örneğin adını ilk kez
'Body Heat' filmindeki çıplak
görüntüleri ve oyunuyla duyu-
ran Kathleen Turner sahıp ol-
duğu bazı ahlaki değerlerden
dolayı yapılan bir öneriyi kabul
etmedi. Günümüz oyunculan bu
tür ahlaki yaklaşımlanyla Ste-
wart'ı andınvorlar. Özellıkle ka-
dın oyuncular. dünyanın bozuk
düzenine. gıderek bazı değerle-
rin yozlaşmasına. yok olmasına
karşı bir savaş venyorlar.
Yaşamına uygun rol
Bu konuda etkili olan dıger
bir etmen de aileler. Filmlerde
aile yaşamının önemi. kutsallı-
ğı. ailenin koruyucu yönü doğ-
rudan anlatılmasa da birçok fil-
mın temasını oluşturuvor. Şu
günlerde ise yıldızlann çoğu ço-
cuk evlat ediniyor. Ömeğin 51
yaşındakı Diane Keaton bir kız
çocuğu evlat edındi. Mel Gib-
son ise 7 çocuğu olmasına rağ-
men yalnızca çok meşgul bir ba-
yanm eşi.
Hollywood'da kadınlar, kötü-
lüklerle dolu dünyaya karşı. mü-
cadeleci. özgürlük ıçin savaşan
kişiler haline geldiler günümüz-
de. Jane Fonda. Vietnam'a kar-
şı yürüyüşlere katılarak birçok
erkekten daha yürekli davran-
mıştı \aktiyle.
Amerika'da pek çok oyuncu
bugün Amerika'nın dışişleri ve
sağlık politikasma karşı. Susan
Sarandon. Geena Davis, Jodie
Foster, Alicia Silverstonegibiler.
hayvan haklannın ihlalini önle-
mek ıçin çalışmalarda bulunu-
yor. Ömeğin Kim Basinger de-
neylerde ayakları kınlan küçük
a\ köpeklerini kurtarmak içın
bu hav^anlann sahiplenilmesini
öneriyor.
James Stewartgibi eski kuşak
sinema oyunculan daha büyük,
daha ivı kalpli ve alçakgönül-
lüydü ve onlarla birlikte bu ay-
nm da öldü. Ancak günümüz
kadın yıldızlan, bir şeyler yap-
maya çalışıyor ve bir şeylere
karşı çıkıyorlar.
Oynadıklan iyi karakterler de
yalnızca filmlerde kalmıyor, ay-
nı zamanda gerçek yaşamlann-
da da bir şeyler yapmaya çalışı-
yorlar ve belki de James Stewart
gibi, yaşamlanna uygun rolleri
tercih ediyorlar.
Locarno Film Festivali 50 yaşında
Kültür Servisi -6-16 ağustos tarihleri
arasında gerçekleştirilecek olan
'Uluslararası Locarno Füm Festivali' bu
yıl ellinci yılını kutluyor. Festival
yetkilileri, geride bıraktıklan yanm
yüzyılın anısma çeşitli Amerikalı
yönetmenlerin katkılanyla oluşturulan
bır kitap yayımlamaya karar verdiler.
Söz konusu kitapta bir grup Amerikalı
yönetmenin, son elli yıl içınde
yapılmış olan. ancak fazla
beğenilmeyen ve pek adı duyulmayan
27 kült film hakkında yazdıİdan birer
yazı bulunuyor. Festival yetkililerinden
gelen talep üzerine her yönetmen,
belırlenen kriterlere uygun olmak
şartıyla kendi seçtikleri bir filmi
yazılarına konu etmişler. Çalışmanın
amacı, 1946-97 tarihleri arasında
çekılmiş olan bazı filmlen karanlıktan
günışığına çıkarmakla birlikte. kitabın
getirdiği birçok ilginç ve umulmadık
film-yönetmen ikilemesiyle
sinemaseverlerin dikkatini çekmek.
Sam Peckinpah ve Stanley Kubrick.
ıkişer filmleriyle listeye giren isimler.
Peckınpah'ın "The Wdd Bunch"ı
Kathryn Bigelo», "Bring me the Head
of Alfredo Garcia" isimli filmi de John
Woo tarafından seçilmış. Kubrick'in
"PathsofGlory" ve "Lolita'" filmlen
de sırasıyla VVilliam Friedkin ve David
Lynch'in yazılanna konu olmuşlar.
"Lolita'*yla birlikte. kitap için seçilmiş
olan ama aslında pek de fazla
"karanlıkta kalanlar" sınıfına
gırmeyen filmlerden bır dığerı de
Da\id Lean"in "Lawrenceof Arabia'"sı.
Fılmle ilgili yazı ise Steven Spielberg'e
ait.
Tîm Burton'ın diğerlerine göre çok
yeni sayılabilecek olan filmi u
Ed
Wood"u konu alan yazı Paul Morrissev
imzasını taşıyor. Kitabın
oluştunılmasına katkıda bulunan
yönetmenlerden Jim Jarmusch.
NicholasRay'ın **Part> GirFünü,
Barbet Schroeder da Samuel Fuller'ın
"House of Bamboo" adlı fılmini
kendilerine konu olarak seçmişler.
Orson Welles"ın büyük yapıtı
"Falstaff" hakkındaki yazı ise John
Carpenter tarafından kaleme alınmış.
1992'den beri başkanlığmı yaptığı
Locarno Festivali için şunları söylüyor
Marco Müller "Kuzev festivallcrinin
en Akdenizlisi. Latin festhallerinin de
en Germeni'dir Locarno Festhali". Her
yıl ağustos ayında gerçekleştirilen bu
organizasyon. sahip olduğu genış
yelpaze sayesinde tam 50 yıldır
dünyanın en önemli film
festivallerinden bın olma özelliğini
koruvor.
gömmüş, kafası kanşık August, azgın
takipçilerinden feci korkmuş. çaresiz
genç kıza yardım ederken kendi yaşa-
mını da sorgular. Başta kızı sadece hi-
mayesine almışken giderek vicdan me-
selesi yapıp peşlerindekı azgın ınsan
avcılanna karşı tamamen kızdan yana
tavır koyan August'u acaba geçmişin-
den kurtarabilecek midir bu genç, ür-
kek, masum köle Annalees? Ya da cin-
sel bakımdan kuşkusuz etkilediği. güç-
lü kuvvetlı. dindar ve kadınsız rençber
kahramanımızı kendine ram edecek mi-
dir? Birbirlerine inanmış, el ele vermiş,
dayanışan bu aykın çiftin mücadelesi
üstüne kurulu 'August King'in Yolculu-
ğu'. Avustralya sınemasının son on yıl-
da ortaya çıkan yeni kuşağından, özel-
likle 'Sirenler'le adını duyurmuş yönet-
men John Duıgan'ın, kapağı attığı
Amerika'da, çekmek imkânını bulduğu
ilk filmi.
Bağımsız Sinema'nın gittikçe biti
kanlanan, lokomotif şirketi Miramax
yapımı film, koşullara, durumlara göre
gelişip değişen, karmaşık karakterleri,
sevgi, hoşgörü. cinsellik, ahlak. ırkçılık,
bilinç, özgürlük, mücadeleden pes et-
meme, dayanışma. vb kavramlarla çev-
relenmış ınsancıl konusu, ağıraksakge-
lişerek kıvamını bulan, sade, düz ama
etkileyici anlatımı ve Polonyalı sinema
ustası Kryzystof Kieskmskinın kame-
ramanlanndan Slavvomir Idziak'ın, o
bayat deyişle filmi tam bır görsel şöle-
ne dönüştüren başanlı görüntüleriyle
seyirciyi gitgide saran, içıne çeken ve
düşündüren bir seyirlik nitelığıne erişi-
yor.
Filmın bir yanında, nefıs doğa man-
zaralan. yeşıl çayırlar, ormanlar,inek
keçi vb hayvanlar, sağlık sıhtiat fışkır-
tan bir çiftlik yaşamı, natüralist tablo-
lar, öte yanındaysa hayatta birbirlerin-
den başka dayanağı bulunmayan, ayak-
ta kalabılmek için birbirlennden güç
alan August-Annalees çifh var. Ve bir
de daracık dağ patikalann-
da. nehir kavşaklannda sü-
rekli kaçmak zorundaki,
bedbin, suskun, acılı. dul,
yalnız, beyaz bir çiftçiyle,
ait olduğu sahibinden ka-
çarak kara bahtını yırtıp
özgürlüğüne kavuşabilece-
ği kuzeye doğru gidebil-
menin kavgasını veren,
zenci köle bir genç kızdan
oluşan bu çiftin peşine düş-
müş, jnsan avcısı, azgın bir
güruh var. Birde 'mal'ının
peşine düşmüş, efendisi
(ve tutkunu) olduğu, zaval-
lı köle genç kızı 'zulüm ve
şehvet aracı' gibi kullan-
maya alışmış, kuzey Caro-
line dağlannın ağası Olaf
var, Annalees'in bulunma-
sı uğruna ortaya ödül ko-
yup bu güruhu istediğince
kışkırtarak yönlendiren.
Egzotik, romantik
Güneyli beyaz çiftçi Au-
gust King'le kaçak köle
Annalees'in, geçen yüzyı-
lın başlanndaki Ameri-
ka'da, nıce badireyi atlat-
tıklan tehlikeli bır 'yolcn-
luğu' derinlemesıne hikâye
eden, Caroline'lı yazar
JohnEhle'nin 1971'deya-
yımladığı romanından
uyarlanarak yine John Eh-
le tarafından yazılmış bir
senaryoya dayanan bu 'eg-
zotik, romantik ve insancü'
epık film, şimdiye kadar
gördüğümüz 'The Lost
Bo>s% 'Rush', 'Sleepers'
gibi filmlerinde doğrusu
pek de hazzetmediğimiz
kompozisyonlar çizen, an-
cak kimilerine göre bugün
-Holh^vood'da 'Brad
Pitt'ten önce, Keanu Re-
eves'den sonra" gelen, bir
aralar Julia Roberts'ın
âşıldan listesine de girmiş,
oyun yazan Jason Mil-
ler'ın kendini geliştiren,
biraz piknik tipli, ama
sempatik aktör oğlu Jason
Patric'i de sevdirmişti bize
Venedik'te.
En son yine gişeye yöne-
lik, seyircinin üstünden
hızla geçecek cinsten, ha-
reketli, şamatalı, gözalıcı
bir action katan olarak tez-
gâhlanmış devam filmi
'Speed2'yle şöhretini cila-
layan Jason Patric'in yal-
nız çiftçi August King ro-
lündekı sıcak. canlı yoru-
muna ayak uydurarak dul
çiftçinin kapalı gönül ka-
pılarını zorlayan, kanlı
canlı, soluk alıp veren bir
zenci genç kız karakterini
canlandıran Thandie Nevv-
ton' m yanı sıra toprak ağa-
sı, köle efendisi Olaf rolün-
deki Larry Drake'in de
göz doldurduğu "August
King'in Yokuluğu", so-
nuçta pastoral tonlardan
çalan, natüralist, ağırgeli-
şen bir epik havasında sey-
reden, öz ve biçim bakı-
mından çok da yeni şeyler
ifade etmemekle birlikte,
kuşkusuz yine de ilgiye ve
seyre değer bir film bizce.
KEDİ GOZU
VECDİ SAYAR
Taşocağı'nda Rapsodi
Önceki akşam, Ankaralı kedileri heyecanlandı-
ran bir olay oldu. Kentin terk edılmiş taşocağın-
da gerçekleşen istanbul Devlet Senfoni Orkest-
rası konseri, cumhurbaşkanından, gecekondu sa-
kinlerine kadar farklı kesimleri birarayagetirdi. Ta-
bii, bu arada kediler de toplanmıştı taşocağına.
Cesareti ve beğeni düzeyi ile kedilerın her zaman
takdir ettiği organizatör Hakan Erdoğan'ın dü-
zenlediği konser öncesinde bır güzel kaynattılar.
Gecenin en gözde konusu, yeni Kültür Bakanı'nın
kültür politikası ve öncelikleri oldu, ister istemez.
Geçen haftaki "Kedi Gözü"nde sözünü ertığim
yüzde bir'lik kültür bütçesinin gerçekçi olup olma-
dığı tartışıldı uzun süre. "Güneydoğu'da akan kan
durmadıkça, kültüre, sanata ayrılan ödeneklerin
artması hayal" dedi, genç kuşaktan, bıyıklan ile
ünlü bir arkadaşımız. Gene de lyimserler çoğun-
luktaydı. "Parasızyapılacak şeyler de var, yeterki
çalışılsın"öedı biri. Bir diğerı "Umarım, kendin-
den önceki sosyal demokrat kültür bakanlarının
başlattığı olumlu projeleri sürdürür, yeni bakan"
diye ekledi. Sanata. kültüre ayrılan kaynaklar. bu
denli kısıtlı olmasa neleryapardık, bu konuyu tar-
tışmaya bayılır kediler. Gerçek olmasa da hayalı
cihan değer. Her zaman olduğu gibi büyük ulus-
lararası projelerden, kaynakların en işlevsel, en
verimli nasıl kullanılableceğinden söz edıldi. Ta-
nıtma Fonu'nun başına Cavit Kavak'ın getirilme-
si ile dış tanıtımda sanata verilen onemın artabı-
leceği konuşuldu.
Tam bu noktada, karamsar sansar devreyegir-
di: Hükümetin ilan ettiği yüksek kurulları duydu-
nuz herhalde. Devlet Bakanı Kavak başkanhğın-
da dışişleri, kültür ve turizm bakanlarının oluştur-
duğu EUROPALIA Yüksek Kurulu'na ne buyuru-
lur? Böyle bir proje mi kaldı? Türkiye'nin taahhüt-
lerini yerine getirmemesi üzerine, proje Belçi-
ka'daki EUROPALIA yetkililerince sınırsız ertelen-
medi mi? Bu kurula, dış tanıtım yüksek kurulu
dense ve hiçbir zaman başanlamayan bakanlık-
lararası eşgüdüm gerçekleşse ne olur sanki...
Yirmı yıldır devlet dairelerinde pençe eskitmiş
kıdemli bir arkadaş -adı bizde mahfuzdur- daya-
namadı: 'Yahu, vazgeçtim bakanlıklararası eşgü-
dümden, aynı bakanlığın iki biriminin birbirinden
haberi varmı? Örneğin, dışişlerinde bir kültür da-
iresi var, bir de tanıtma genel müdüıiuğü. iki ra-
kip kuruluş gibi ayrı tellerden çaldıklarını bılme-
yen yok, ama kanşan da yok. Sahıden, bu iki bı-
rime gereksinme var mıdır? Yoksa, esas olan iki
koltuk mudur?'
Kediler bu sorunun yanıtını arayadursun, cismı
yok ismi var EUROPALIA gibi daha nice anlam-
sız uygulamaya tanık olduğumuzu düşündüm.
Meydanlarda, caddelerde karşımıza çıkan OLYM-
PİST panolannı anımsayacaksınız. Ne yazıyor, o
dev panolarda, İSTANBUL 2004'. Bır allahın ku-
lu da çıkıp, 'Yahu, ele güne karşı ayıp oluyor, si-
lelim şu yazıları, yalanla reklam olmaz, madem
1999 SANAT OLIMPİYATLARI gundemde, bunu
slogan olarak kullanabıliriz' demıyor,lf,..,..
Tabii, böylesi soruların. rasyonel kaygıların faz-
la geçerliği yoktur devlet bürokrasisinde. Her şey
'mevzuat'a uygun olup olmadığı ile değerlendiri-
lir. Devlet Memurlan Kanunu'na aykırı bir şey söy-
lemediğiniz sürece, söylediğiniz sözlerin fazla an-
lamlı olması gerekmez.
Ortayaşlı kedilerden biri, sözü geçen haftaki ya-
zımıza getirdi. 'Sen, devletin kültüre ayırdığı pa-
ranın memur maaşlanna gitmesıni eleştiriyorsun,
ama Ahmet Say geçen günkü yazısında 'kadro-
suzluk'fan yakınıyor. Hangınize ınanacağız.'
Dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık. Kültü-
rel gelişme için memur sanatçıların sayısını arttır-
mak tek seçenek değildir. Kuşkusuz, gereği ka-
dar yeni kadro almalı sanat kurumları, ama bu ku-
rumların özerkliğini ve kadrolardaki kan değişimi-
ni sağlamak, tavandaki tıkanıklığı önlemek için
sanatçıların erken emeklilığını gündeme getırebı-
lirsek anlamı var bunun. Yoksa, ödeneksızlikten
yatan dev kadrolar, mutsuz memurlar ordusu ya-
ratınz.
Sanatçının memurlaştınlmadan desteklenmesi,
yerel dinamikler, sivil toplum kuruluşlan ile işbırli-
ğı yapılması çok daha doğru bir yaklaşım gibi ge-
liyor bu kedıye.
Geçen hafta, uygar ülkelerde kültür ve sanata
verilen desteğin, yüzde bir'lik bütçe ile sınırlı kal-
madığından söz edip, haftaya bu konuya değini-
riz demiştik. Bu ülkelerde, devlet butçesinden ay-
nlan ödenekler kadar, yerel yönetimlerin ve özel
sektörün sağladığı destekler de büyük önem ta-
şıyor. Belki de Ahmet Say'ın aktardığı kadro' so-
rununun çözümü burada aranmalı, ne dersiniz?
Yerel yönetimler, orkestralan, konservatuvarla-
n, şenlikleri ve kültür merkezleri ile kültür, sanat
yaşamının vazgeçilmez bır parçası Batı'da.
Bizde, İstanbul Büyükşehır ve Ankara Çanka-
ya belediyeleri dışında bu alana cıddi bır yatırım
görebıliyor musunuz?
Özel sektörün sanat alanına verdiği destek, her
geçen gün daha geniş boyutlara ulaşıyor. İstan-
bul festivalleri bunun en görkemlı örneğı ise Ta-
şocağında Rapsodi' konseri en yeni örneğı. Bu
örneklerin çoğalması, ülkenın kültür-sanat yaşa-
mının en ciddi güvencelerınden biri değil mi?
Öyle ise sanatsal yaşamımızın zenginleşmesi
adına, bugüne dek pek başvurulmayan kaynak-
lara başvurulamaz mı? Sivil toplumun dinamikle-
rinin harekete geçirilmesi için yerel yönetimlerle
ve özel sektörie işbirliği yapılamaz mı? Yaşayan
kültür alanlarına sağlanacak destek, politik karar
mekanizmalanndan bağımsızlaştınlamaz mı?
Daha bunun gıbı pek çok soru.. Ankara'nın taş
ocağı 'Mavi Rapsodi' ile yankılanırken kedilerin
kafasında sorular birbirini kovalıyor.
4. ULUSLARARASI İSTANBUL CAZ FESTİVALİ
BUGUN
• Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi'nde saat
20.45te İ. Demirer, I. Erşahin, K. Görsev. V.
Hürsever, C. KozJu, Jazz Crusaders ve Patti Austin
yer alıyor.
• CRR Konser Salonu'nda saat I8.3ü°da Ivan Lins
Group dinlenebilir.
• Roxy'de saat 23.30'da Perspectiva (Cohiba Night)
yer alıyor.
BUGÜN
• Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi'nde saat
20.00'de Roj Hargrove's Crisol FeaturingChucho
\aldes, David Sanchez, Michel Camilo trio Irakare
izlenebilir.